Jump to content

Zeki insanlar daha az inanıyor


Typhon

Önerilen Mesajlar

1-Zeka nedir? Zekanin tanimlanmasinda ne gibi unsurlar göz önünde bulundurulmustur. Matematik zeka , dil zekasi ,duygusal zeka gibi tonla zeka türü ileri sürülürken bu arastirmada nasil bir zeeka göz önünde bulundurulmustur.

 

2-Bilim insanlari zekidir denilirken yapilan genellemede bilim insanlarinin zeki olduklari önkosulu mu vardir yoksa bu bilim insanlarinin zekalari ölcülmüs müdür?

 

3-Bilim insanlarinin neye ve nicin inanmadiklari arastirilmis midir? Acaba bu insanlar dinin gene insanlar tarafindan yaratilan dogmalari yüzünden mi tanriya inanmiyorlar yoksa bir yaraticinin oldugunu mantik cercevesinde toptan mi red ediyorlar.Bir yaraticinin varligini neden red ediyorlar?Bu sorularin cevaplari nelerdir?

 

4-Inancsiz oldugu iddia edilen insanlarin düsünceleri ne kadar gercek.Yani kalpten neye inanip inanmadiklari ne kadar biliniyor.Inanc cok kisisel bir olay oldugu icin bu sorunun cevabi ne kadar saglikli alinabilir?

 

5-Bu insanlarin inanc(inancsizlik) sistemleri katolisizm veya katolisizmden dogmus protestanlik veya gene ayni sistem icinde sayabilecegimiz musevilik üzerinden mi geciyor yoksa diger bütün din veya tanri görüslerini arastirip da mi inancsizliga karar vermisler? Zira bu insanlarin bildikleri inanc sistemleri onlara cok sacma gelebilecekken belki baska bir inanc sisteminin temelleri ile tanrinin varligini bulabilirler.

 

7-Secilen bilim insanlari sadece pozitif bilim insanlari mi yoksa aralarinda pozitif bilimler disinda insanlar da var mi? Pozitif bilim insanlarinin dogmalardan(skolastik düsünceden) arindirilmis bir din esaslari üzerindeki düsünceleri acaba nelerdir?

 

Böyle sonsuz sorularin sorulabilecegi cok geyik bir isvicreli bilim adamlari dis macunu test ediyor arastirmasi bu sonucta.

 

Onun disinda sunu da söyleyebilirim inancli insanlar cidden inancsizlarin inanc veya inanalar üzerindeki hicbir yorumunu cekemiyorlar.

 

Inancli arkadaslara sunu soruyorum.

 

Size ne? Inancsiz insanlar size dünyanin en gerizekali insanlari sizlersiniz deseler ve bunun nedeni de sizin inanciniz olsa bundan size ne?

 

Siz baska insanlarin yorumlari icin mi inaniyorsunuz da bunu ciddiye aliyorsunuz?

 

Veya sizin icin degerli olan dininiz-peygamberiniz-tanriniz bu kadar "yüce" bir konumdayken sadece gene sizin gibi basit kullarin yorumlariyla mi kücülecek veya sizin gibi basit kullar mi bu "yüce" ligi kurtaricaksiniz? Madem inanclisiniz lütfen uhrevi dinlerin kitaplarindaki bu konular icin yazilmis olan ayetleri bir okuyun ondan sonra savunmaya gecin-ciddiye alin.

 

Ne yazik ki inancli insanlarin gördüggüm en büyük hatasi bütün inanc sistemlerinin kendilerine ögütledigi hosgörü ve sabirdan hic nasiplerini almamalari ki özünde buna ben sahsim adina cok üzülüyorum. Nice ateistler ve deistler bile dinlerin bu güzel özelligini kendilerine minval edinirken inanclilarin bu konuyu es gecmeleri cok ama cok aci...Allah hepimizi islah etsin- her insan umarim düsüncelerini kullanarak dogruyu ve güzeli bulmayi basarir..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

beyler mademki tanrı gercek ve ulu kendi yarattıgı bir şey :devil: ona nasıl karşı cıkabiliyor ,diyelimki afrikadaki bir kabile buların hiçbirşeyden haberi yok bunların cehennemde yanması hakmı,insanların cehennemde yanması tanrının hoşunamı gidiyor da herkes niye cennete gitmiyor gibisinden bir yorum yapsam ışık yaksam ,sorular akıl kurcalıyıcı degilmi....

 

ya buna da tanrı karar versin :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ah typ ahhh... ne konu açtın böyle inananlarla inançsızları aptallarla zekileri çakıştırdın:D bu arada ben aptal oldumu düşünürdüm şu dakkada tasdiklendi:rofl: ama deistler yarım sayılmalı bencem ki... banane kiii:ermm: bu tür ilginç bilgilerle kendimi tanımama destek olduğun için sana ve değerli bilim adamlarına teşekkürü borç bilirim:p

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Eğer güvenmiyorsan, kuşku duymak daha iyidir

bu yuzden olmasın :D

--------------------

Bütün dünya sahte dindarlarla doludur; Kiliseler, tapınaklar, Gurudwara’lar, camiler, dindar insanlarla doludur. Peki dünyanın tamamen dinsiz olduğunu göremiyor musun? Bu kadar çok dindar insan varken, dünya bu kadar dinsellikten yoksun; böyle bir mucize nasıl olabiliyor?

 

Herkes dindar, ama toplamı dinsellikten yoksunluk. Din sahtedir. İnsanlar “yapay” güvene sahipler. Güven bir deneyim değil, inanç olmuştur. Onlara inanmaları öğretilmiştir, onlara bilmeleri öğretilmemiştir; insanlığın kaybettiği nokta da budur.

 

Asla inanma. Eğer güvenmiyorsan, kuşku duymak daha iyidir, çünkü kuşku sayesinde, bir gün güven olasılığı ortaya çıkacaktır. Sonsuza dek kuşkuyla yaşayamazsın. Kuşku bir hastalıktır; o bir rahatsızlıktır. Kuşku duyarken asla doyuma ulaşamadığını hissedersin; kuşku duyarken her zaman titrersin, kuşku duyarken her zaman sıkıntı içinde, bölünmüş ve kararsız kalırsın. Kuşku duyarken sürekli bir kabus yaşarsın. O yüzden bir gün bunu nasıl aşacağının arayışına girersin. Bu nedenle inançlı olmaktansa, sahte inanca sahip olmaktansa, ateist olmak daha iyidir diyorum.

 

Sana inanmak öğretildi; çocukluktan itibaren herkesin zihni inanmaya koşullandı: Tanrı’ya inan, ruha inan, şuna inan, buna inan. Artık bu inanç kemiklerine ve kanına girmiştir, ama hâlâ inanç olarak kalır; bilememişsindir. Ve bilmeden özgürleşemezsin. Bilgi özgürleştirir, sadece bilmek özgürleştirir. Bütün inançlar ödünç alınmıştır; sana başkaları tarafından verilmiştir, onlar senin içinde açan çiçekler değildir. Ve, ödünç alınmış bir şey seni nasıl gerçeğe götürür, mutlak gerçeğe? Diğerlerinden almış olduğun her şeyi bırak. Dilenci olmak zengin olmaktan iyidir. Kendi alın terinle kazandıklarınla değil de, çalıntı şeylerle; ödünç alınmış şeylerle zengin olmak, gelenekle zengin olmak, miras ile zengin olmaktansa dilenci olmak daha iyidir. Yoksul ama kendine ait şeylerle olmak çok daha iyidir. O yoksulluğun bir zenginliği vardır, çünkü gerçektir, ve senin inancının zenginliğiyse çok zayıf. O inançların asla çok derine ulaşamaz; en iyi ihtimalle yüzeyde kalır. Biraz deşince de inançsızlık ortaya çıkar.

 

Tanrı’ya inanıyorsun; sonra işin ters gidince, birden inançsızlık ortaya çıkıyor. “İnanmıyorum. Tanrı’ya inanamam” diyorsun. Tanrı’ya inanıyorsun ve çok sevdiğin kişi ölünce inançsızlık ortaya çıkıyor. Tanrı’ya inanıyorsun ve sadece sevdiğin birinin ölmesiyle bu inanç yok mu oluyor? Pek değeri yok. Güven asla yok edilemez; bir kez orada olursa, hiçbir şey onu yok edemez. Hiçbir şey, kesinlikle hiçbir şey onu yok edemez.

 

O yüzden unutma, güven ile inanç arasında çok büyük bir fark vardır. Güven kişiseldir; inanç ise toplumsaldır. Güvenin içinde gelişmek zorundasın; inancın içinde olduğun gibi kalabilirsin, nasılsan öyle kalırsın, ve inanç sana dayatılabilir. İnançları bırak. Korku ortaya çıkacak, çünkü eğer inancı bırakırsan kuşku doğar. Her inanç kuşkuyu bir yere saklanmaya zorluyor; kuşkuyu bastırıyor. Bu seni endişelendirmesin; bırak kuşku gelsin. Herkes gün ışığına ulaşabilmek için karanlık geceyi yaşamak zorundadır. Herkesin kuşkuyu yaşaması gerekir. Yolculuk uzun, geceyse karanlık. Ancak uzun yol sona erdikten ve gün doğduktan sonra, buna değmiş olduğunu göreceksin.

 

Güven ‘oluşturulamaz’. Asla onu bir ekin gibi yetiştirmeye çalışma; tüm insanlığın yapmaya çalışageldiği şey budur. Oluşturulmuş güven, inanca dönüşür. Güveni kendi içinde keşfet; onu oluşturma. Varlığının daha da derinine in, varlığının gerçek kaynağına ve onu keşfet.

 

Arayış güvene ihtiyaç duyacak, çünkü bilinmeyene adım atıyorsun. İnanılmaz bir güven ve cesaret gerektirecek, çünkü geleneksel ve bilindik olandan uzaklaşıyorsun; güruhtan uzaklaşıyorsun. Engin denize açılacaksın ve diğer kıyı var mı, yok mu bilmiyorsun.

 

Güvene sahip olma konusunda hazırlamadan seni böyle bir arayışa yollayamazdım. Bu biraz çelişkili görünecek ama ne yapabilirim? Hayat böyledir. Sadece yüce bir güvene sahip olan kişi, yüce bir kuşkuya, yüce bir arayışa sahip olabilir.

 

Çok az güvene sahip bir insan, ancak çok az kuşku duyabilir. Hiçbir güveni olmayan insan sadece kuşku duyarmış gibi yapar. Derin arayışa giremez. Derinlik güvenden gelir... Ve bu bir risktir.

 

Seni bu haritasız denize göndermeden önce, tek başına çıkmak zorunda olduğun bu yolculuğa hazırlamak zorundayım. Ancak seni sadece teknene kadar götürebilirim. Önce güvenin güzelliğini ve kalbin yolunun coşkusunu bilmelisin; böylelikle gerçeğin engin okyanusuna açıldığın zaman, devam edecek cesarete sahip olacaksın. Ne olursa olsun, kendine olan güvenin tam olacaktır.

 

Sadece şunu anla; eğer kendine güvenmiyorsan, bir başkasına ya da bir şeye nasıl güvenebilirsin? İmkansızdır. Eğer kendinden kuşku duyuyorsan nasıl güvenebilirsin? Güvenecek olan sensin ve sen kendine güvenmiyorsun; o zaman kendi güvenine nasıl güveneceksin? Akıl zekâya dönüşmeden önce, kalbin açılmış olması kesinlikle şarttır.

 

Akıl ile zekâ arasındaki fark budur.

Zekâ, aklın kalple uyum içinde olmasıdır.

Kalp nasıl güveneceğini bilir.

Akıl nasıl araştırma yapacağını bilir.

 

Eski bir Doğu hikâyesi vardır:

Bir köyün dışında iki dilenci yaşarmış. Biri körmüş, diğerinin bacakları yokmuş. Bir gün köyün dışında, dilencilerin yaşadığı bölgede orman yangını çıkmış. Tabii dilenciler aynı zamanda rakipmiş; aynı meslekte, aynı insanlardan dileniyorlarmış. Sürekli birbirlerine kızıyorlarmış. Onlar dost değil düşmanmış.

'

Aynı meslekteki insanlar dost olamaz. Bu çok zordur, çünkü bu bir rekabet meselesidir; bir başkasının müşterilerini alırsın. Dilenciler müşterilerini etiketler: “Unutma, bu benim adamım. Sakın onu rahatsız etme.” Sen hangi dilenciye ait olduğunu, hangi dilencinin seni sahiplendiğini bilmezsin; ama sokaktaki bir dilenci seni sahiplenmiştir. Belki de kavga edip, savaşı kazanmıştır ve artık sen onun mülküsün...

 

Üniversite yakınlarında bir dilenci görürdüm hep, ama bir gün onu çarşıda gördüm. O her zaman orada, üniversitenin çevresindeydi, çünkü genç insanlar daha cömert olur. Yaşlı insanlar giderek daha cimri, daha ürkek olur. Ölüm yaklaşmaktadır ve artık para yardımcı olabilecek tek şey gibi gözükmektedir. Ve eğer paraları varsa, o zaman başka insanlar bile onlara yardım edebilir; eğer paraları yoksa, kendi oğulları, kızları bile onları umursamayacaktır. Ama genç insanlar savurgan olur. Onlar gençtir, kazanabilirler; hayatları oradadır, önlerinde yaşanacak uzun bir hayat vardır.

 

O zengin bir dilenciydi, çünkü Hindistan’da ancak zengin ailelerin çocukları üniversite seviyesine ulaşabiliyor, aksi durumda ise üniversitede okumak için bir mücadele vermek gerekir. Çok az sayıda fakir insan da gidebiliyor ama bu çok sancılı ve zordur. Ben de fakir bir ailedendim. Tüm gece bir gazetede editör olarak çalışıp ve gündüzleri de üniversiteye gittim. Yıllarca günde üç-dört saatten fazla uyuyamadım; gece ya da gündüz, ne zaman vakit bulursam o zaman uyudum.

 

Yani bu dilenci çok güçlüydü. Başka hiçbir dilenci üniversite caddesine adım atamazdı, girmeleri bile yasaktı. Herkes üniversitenin kime ait olduğunu biliyordu: Bu dilenciye! Sonra bir gün, genç adamı gördüm; yaşlı adam orada değildi. “Ne oldu; yaşlı adam nerede?” diye sordum.

 

“Ben onun damadıyım. Bana üniversiteyi hediye olarak verdi.” dedi. Üniversite sahibinin değiştiğini, artık bir başka sahibi olduğunu bilmiyordum. Genç adam, “Onun kızıyla evlendim.” dedi.

 

Hindistan’da birinin kızıyla evlendiğinde, sana çeyiz verirler. Sadece kızıyla evlenmekle kalmazsın: Kayınpederin eğer çok zenginse, sana bir araba, bir ev vermek zorundadır. Eğer çok zengin değilse, en azından küçük de olsa bir motosiklet, o olmazsa, en azından bir bisiklet ama mutlaka bir şey; radyo, müzik seti, televizyon veya para, vermek zorundadır. Eğer gerçekten zenginse, sana yurtdışında okuyup daha eğitimli birisi olma fırsatı sunar: Doktor ya da mühendis olursun ve masrafları o öder.

 

Bu dilencinin kızı evlenmişti ve başlık parası olarak damada üniversite verilmişti. “Bugünden itibaren bu sokak, bu üniversite bana ait. Kayınpederim kimlerin müşterilerim olduğunu bana tek tek gösterdi.” diyordu.

 

Yaşlı dilenciyi pazar yerinde gördüm ve ona gidip, “Harika, çok iyi bir evlenme hediyesi vermişsin!” dedim.

 

“Evet,” dedi, “sadece tek bir kızım var ve damadım için bir şeyler yapmak istedim. Ona en iyi dilenme yerini verdim. Şimdi çarşıda tekrar tekel oluşturmaya çalışıyorum. Bu çok zorlu bir iş; çünkü çok sayıda dilenci var. Kıdemli olanlar çoktan müşterileri paylaşmış. Ama endişe edecek bir şey yok. İdare ederim; birkaç dilenciyi buradan kovalarım.” Ve kesinlikle dediğini yaptı.

'

Orman yanarken, iki dilenci bir an için düşündü. Birbirlerine düşmanlardı, konuşmuyorlardı bile; ama bu acil bir durumdu. Kör adam, bacakları olmayan adama seslendi. “Kurtulmanın tek yolu var. Seni omuzlarıma alacağım. Sen benim bacaklarımı kullanacaksın; ben de senin gözlerini. Tek kurtuluş yolumuz bu.”

 

Anında anlaşıldı. Ortada bir sorun yoktu. Bacaksız adam dışarı çıkamıyordu; yanan ormandan hızla çıkması mümkün değildi. Her taraf alevler içindeydi. Biraz yol alabilirdi ama bir işine yaramazdı. Hızlı, ve hatta çok hızlı bir şekilde çıkmak gerekiyordu. Kör adam da çıkamayacağından emindi. Yangının ne tarafta olduğunu, yolun nerede olduğunu, hangi ağaçların yandığını ve hangilerinin yanmadığını bilmiyordu. Kör bir adam, kaybolup giderdi. Ama ikisi de zeki insanlardı; düşmanlıklarını bırakıp dost oldular ve hayatlarını kurtardılar.

Bu bir Doğu masalıdır. Konusu aklınla ve kalbinle ilgilidir. Dilencilikle bir ilgisi yoktur; seninle bir ilgisi vardır. Orman yangınıyla bir ilgisi yoktur; seninle bir ilgisi vardır, çünkü yanmakta olan sensin. Her an yanıyor, acı çekiyor, sancılar içinde sızlanıyorsun. Akıl tek başına kördür. Bacakları vardır, hızlı koşabilir, çok hızlı yol alabilir; ama kör olduğu için hangi yöne gideceğini bilemez. O yüzden sürekli tökezler, düşer, kendine zarar verir ve hayatın anlamsız olduğunu düşünür. Dünyadaki bütün entelektüeller bunu söyler: “Hayat anlamsızdır” derler.

 

Hayat onlara anlamsız gelir. Çünkü kör akılla ışığı görmeye çalışırlar.

 

Bu imkânsızdır.

 

İçinde gören, hisseden ama bacakları olmayan bir kalp var; o koşamaz. Olduğu yerde kalır, sürekli atar, bekler. Bir gün akıl anlayacak ve kalbinin gözlerini kullanabilecektir.

 

Ben güven dediğim zaman, kalbinin gözlerini kastediyorum.

 

Ve kuşku dediğim zaman, aklının bacaklarını kastediyorum.

 

İkisi bir araya gelince yangından kurtulabilirler; bu hiç sorun olmaz. Ama unutma, aklın kalbi omuzlarının üstünde kabullenmesi gerekir. Buna mecburdur. Kalbin bacakları yoktur, sadece gözleri vardır ve aklın kalbi dinleyip, onun yönlendirmelerini izlemesi gerekir.

 

Kalbin devreye girmesiyle akıl zekâya dönüşür. Bu bir dönüşümdür; bütünsel bir enerji dönüşümü. O zaman insan bir entelektüel değil, basbayağı bilge olur.

 

Bilgelik kalp ile aklın buluşmasından ortaya çıkar. Kalp atışlarınla aklının üretimleri arasında uyum yaratma sanatını bir kez öğrendiğin zaman, bütün sırrı avuçlarının içine alırsın: Bütün gizemlerin kapısını açacak maymuncuğa sahip olursun.

ganj yayınlarından cesaret adlı kitapdan bi bölüm..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

şimdi anlamadığım, bu bilim kişileri, bir yandan tanrı geninin bebe-belikken olduğunu ortaya çıkartıp, zeki insanların az inananlar olduğunu söylüyorlar...

 

daha önceki durumda da ortaya çıkan en büyük sorun şu; işi mi yok bu bilim kişilerinin?...

 

daha önce okuduğum "tanrı geni bebelerde bilem var" haberi kadar saçma bir haber daha!... ne şimdi, inanmayanlar kişiler zeki , inananlar salak mı oluyor?...

 

şahsen ben inanmıyorum ama bu sonuca da katılmıyorum. gereksiz bir açıklama olmuş. bakın şu da değil; sorgulayanlar daha zeki gibi bir kavram da yanlış. evet, sorgulamak, soru sormak, merak etmek önemli bir olaydır ki dünyada bütün büyük gelişmeler birilerinin merak etmesinden, "acaba bunu yapsam/desem ne olur ki şimdi?.." gibi sözlerini hayata geçirmelerinden olmuştur ama sorgulama inancı zayıflatır tezi de saçmadır...

 

...................

 

bu arada, daha önce site klasiği olan tanrı vardır yoktur tartışmasına dönmezse ya da birbirlerine hakarete dönüşmesse iyi olur...

 

bu başlıkta ortaya atılan tez doğruysa; üstte, yazısından alıntı yapmış olduğum raskolnikov insanı, herkesten daha zeki... fekat kendisini pohpohlanmış gibi hissetmeyip, yine de o boşbeleş bilim adamlarına geçirecek lafları ürettiği için zeka seviyesini daha iyi bir şekilde kanıtlamıştır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu başlıkta ortaya atılan tez doğruysa; üstte, yazısından alıntı yapmış olduğum raskolnikov insanı, herkesten daha zeki... fekat kendisini pohpohlanmış gibi hissetmeyip, yine de o boşbeleş bilim adamlarına geçirecek lafları ürettiği için zeka seviyesini daha iyi bir şekilde kanıtlamıştır.

 

 

aman efendim...

benim gibi bir gerizekalıyı onurlandırıyorsunuz...:D

 

bildiğin üzere kamil, bu sitede ne varsa olduğumdan artık bende akıl var demiyorum... haksızlık olarak gördüklerimi söylediğim anda hemen bişey yapıyorlar beni... ondan dolayı artık karar aldım....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

öncelikle inanan biri olarak bu bilim adamının görüşlerine inanmıyorum.ateist olupta yeni şeyler keşfettikçe tanrının varlığına inanan birçok bilimadamı olduğunu biliyorum.ayrıca bilimadamlarının zeka ölçmekte kullandıkları birçok yönteme tabi olmuş biriyim ve bu testlerden 193 ile 207 arasında sonuçlar aldım.yani onlara göre einstein dan bile zekiyim.bunu kibir olsun diye sölemiyorum.zekanın bu işle bi alakası olmadığını belirtmek için söylüyorum. zeka seviyesi 210 olan ilkokul mezunu teksaslı bi ev hanımından da aptalım.zeka göreceli bir kavram.ama şunu söyleyebilirim,Türk halkının büyük çoğunluğu babadan görme müslüman.evet,sorgulamadan,araştırmadan küçüklükten ne öğretilirse kabul ediyoruz.ama bunun tam tersini yapmayanların olduğu anlamına gelmez.veya böyle davrananların aptal olduğu anlamına da gelmez.bir de şu açıdan bakarsak,sorgulamak şüpheciliktir ve din şüphe götürmez.ben babadan görme bir müslümanım.ama yaşamım beni birçok kez din kavramını sorgulamaya mecbur kıldı.ve yine hayatımda bazı şeyler yaşadım ki,bunu ancak mucizeyle ifade edebilirim.bu da benim inancımı sarsılmaz hale getirdi.

 

diyelimki afrikadaki bir kabile buların hiçbirşeyden haberi yok bunların cehennemde yanması hakmı

 

sevgili arkadaşım,kimse kendisine tebliğ edilmemiş birşeyden sorumlu değil.bununla ilgili bir kıssa var: birgün bir evliya denizin üzerinden yürüyerek biryere varmış.bir de bakmışki,kıyıda adamın biri yatıyor,kalkıyor,yuvarlanıyor.saçma sapan hareketler yapıyor.adama demiş napıyosun.o da "ben çok düşündüm ve doğadaki bu düzenin,bu sistemin kendiliğinden olamıyacağını anladım ve bir yaratıcıya inandım.şimdi Ona ibadet ediyorum". evliya,"evet demiş bir yaratıcı var.şimdi sana nasıl ibadet etmen gerektiğini öğreteceğim" demiş ve sureler,dualar falan öğretmiş.sonra tekrar denizin üzerinden yürüyerek gitmeye başlamış.tam o sırada yerli adam koşarak evliyanın yanına gelmiş "1 dk; son söylediğin duayı unuttum.tekrar söylermisin" demiş.evliya, bir adamın ayaklarına bakmış,birde kendininkilere,adam denizin üzerinde ondan daha yüksekte duruyor.

adamın kendiliğinden Allahın varlığını keşfetmesi ve kendince ama canı gönülden ibadet etmesi Allahın çok hoşuna gitmiş ve adam Allahın gözünde evliyalardan bile daha değerli olmuş.

 

eğer gerçekten araştırırsanız,aklınıza takılan bütün soruların cevaplarını bulabilirsiniz.sadece islamı değil,diğer dinleri de araştırın.bence Ateist biri dahi en azından kuranı,incili,tevratı meallerini bir kere okumalı.İnançsızlıkta bir inançtır.ve inançsızlar da "neye" inanmadığını bilmek zorundadır,aynı inananların "neye" inandığını bilmek zorunda olduğu gibi.son olarak lütfen aşağıdaki videoyu izleyin....

 

http://video.google.com/videoplay?docid=5529555810123445991&ei=zy_FSb3UO8TI-AbZvtnMAQ&q=avustralyal%C4%B1+gencin+m%C3%BCsl%C3%BCman+olma+hikayesi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu bilim insanlarını insanlığa davet ediyorum :D ayıp denilen birsey var kardesim kibar olun biraz belkide testler sonucunda böyle cıkmıstır onlarda kafalarına göre söylemiyorlar yüklenmeyelim okdrda herkes kendini biliyormu biliyor alınma gücenme olmasın

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

inanıyor denilen o çoğunluk neye inandığını bile bilmiyor bildiklerinin çogu yanlış ve sorgulamaya korkuyorlar ,zeki insanları diğerlerinden ayıran en önemli fark inandıkları şeyleri yada inanmadıklarını sorgulayabilecek cesaretleri olmalarıdır bilim adamlarını bircogunu yaptıgı seyde budur ve o arastırmada inançlı diye bahsedilen kişilerin inandıkları şeye -tanrı- isimini verenler oldugunu sanıyorum ve bilim adamalrı yoktan var eden tanrı kavramını redderler fakat enerjinin varlıgını kabul ederler aslında terminolojiden baska bişeyde yoktur ortada tanrı,enerji,sevgi birliği ..ne derseniz yani inançsız diye gecen bilim adamlarının bir çogu inançlıdır fakat körü körüne inaçtan değil daha cok arstırarak inandıklarını anlamaya calışarak inanmaktır bu inanç ve bence inançlı denilen çogunluktan dahada inançlılardır ..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

inanıyor denilen o çoğunluk neye inandığını bile bilmiyor bildiklerinin çogu yanlış ve sorgulamaya korkuyorlar ,zeki insanları diğerlerinden ayıran en önemli fark inandıkları şeyleri yada inanmadıklarını sorgulayabilecek cesaretleri olmalarıdır bilim adamlarını bircogunu yaptıgı seyde budur ve o arastırmada inançlı diye bahsedilen kişilerin inandıkları şeye -tanrı- isimini verenler oldugunu sanıyorum ve bilim adamalrı yoktan var eden tanrı kavramını redderler fakat enerjinin varlıgını kabul ederler aslında terminolojiden baska bişeyde yoktur ortada tanrı,enerji,sevgi birliği ..ne derseniz yani inançsız diye gecen bilim adamlarının bir çogu inançlıdır fakat körü körüne inaçtan değil daha cok arstırarak inandıklarını anlamaya calışarak inanmaktır bu inanç ve bence inançlı denilen çogunluktan dahada inançlılardır ..

 

insan bilmediğine inanır mı? bir konu hakkında bilgin yoksa inanmazsın, ama bilgin varsa inanırsın.

bilimin son ulaşacağı nokta kesinlikle "tek yaratıcı" olacaktır.

bilim tarihine kısaca baksak bunu görebiliriz.

fazla değil, 16-17.yy larda evren mutlak, madde mutlak kabul edilirdi. evrenin bir başlangıcı yoktu. 18-19.yyda maddenin de bir başlangıcı olabileceği varsayıldı derken, Bing Bang teorisi ortaya atıldı, geçtiğimiz yıllarda Hubble uzay teleskopu ile, Doppler Etkisi'ne dayanan ışımalar tespit edildi, ve şimdi, tüm evrenin bir noktacıktan oluştuğu fikri kabul edildi.

Bakalım yarınlarımızda n'olacak :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

insan bilmediğine inanır mı? bir konu hakkında bilgin yoksa inanmazsın, ama bilgin varsa inanırsın.

bilimin son ulaşacağı nokta kesinlikle "tek yaratıcı" olacaktır.

bilim tarihine kısaca baksak bunu görebiliriz.

fazla değil, 16-17.yy larda evren mutlak, madde mutlak kabul edilirdi. evrenin bir başlangıcı yoktu. 18-19.yyda maddenin de bir başlangıcı olabileceği varsayıldı derken, Bing Bang teorisi ortaya atıldı, geçtiğimiz yıllarda Hubble uzay teleskopu ile, Doppler Etkisi'ne dayanan ışımalar tespit edildi, ve şimdi, tüm evrenin bir noktacıktan oluştuğu fikri kabul edildi.

Bakalım yarınlarımızda n'olacak :)

 

bir konu hakkında bilgin yoksa inanmazsın demişsin peki o konu hakkında bilgin olmsı dogru bilgiye sahip oldugun anlamına gelirmi ?

Bilim adamlarının bile -KESİN- diyemediği birşey hakkında bukadar kolay kesin diyebilmende şaşırtıcı ayrıca ve bilim tarihinden verdiğin örneklerde TEK yaratıcı kavramını destekler nitelikte değil..

VE bilim insanları yaptıgı calışmalarda makro neyse mikroda onu gözlemleriz ve mikroda gözlemlediklerimizde marko boyutlardada kendini gösterir oldusuna ulaşmışlardır ve evrende var olan herseyin karsıt özellikler gösteren bir eşi oldugunuda kanıtlamış bulunuyorlar (örn: madde ve antimadde,elektron ve pozitron, dişi ve erkek,aydınlık ve karanlık vb..)ve eger evrende bulunan herseyin karsıt güçte bir benzeri varsa TEK YARATICI dan cok DÜALİSTİK EVREN modeli daha bilimsel görünüyor..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bir konu hakkında bilgin yoksa inanmazsın demişsin peki o konu hakkında bilgin olmsı dogru bilgiye sahip oldugun anlamına gelirmi ?

Bilim adamlarının bile -KESİN- diyemediği birşey hakkında bukadar kolay kesin diyebilmende şaşırtıcı ayrıca ve bilim tarihinden verdiğin örneklerde TEK yaratıcı kavramını destekler nitelikte değil..

VE bilim insanları yaptıgı calışmalarda makro neyse mikroda onu gözlemleriz ve mikroda gözlemlediklerimizde marko boyutlardada kendini gösterir oldusuna ulaşmışlardır ve evrende var olan herseyin karsıt özellikler gösteren bir eşi oldugunuda kanıtlamış bulunuyorlar (örn: madde ve antimadde,elektron ve pozitron, dişi ve erkek,aydınlık ve karanlık vb..)ve eger evrende bulunan herseyin karsıt güçte bir benzeri varsa TEK YARATICI dan cok DÜALİSTİK EVREN modeli daha bilimsel görünüyor..

 

doğru bilgiyi zaman gösterecektir, o zaman anlık doğru dediğimiz bilimsel bilgi ile de fütürüstçe bir yaklaşımda bulunup bütün gelecek ve bütün evren hakkında kesin bilgiler söylemek doğru olamayacaktır.

makro evrende ne gözlemlersek, mikro evrende de aynısı GÖZLEMLEYEMEYİZ. ör:

klasik newton evrenindekiler ile kuantum evrenindekiler arasında sadece şekilsel benzerlik varken, fiziksel ve matematiksel hiç bir benzerlik yok.

nasıl mı?

newton evreni olan bu makto evrende, her maddeciğin davranışında ölçülebilirlik varken ve "belirsizlik"ler yokken, mikro evren olan kuantum evreninde durum tam tersi.

makro evrende aynı kutuplar birbirlerini iterlerken, mikro evrendeki aynı kutuplar yanyana bulunabilirler, (+) yükteki protonların bir arada bulunabilmesi gibi.

bunun gibi daha bir çok örnek.

--------------------

düalistik evren modeli, zaten doğa gereki olan bi şey. kutsal kitapta da derki "biz her şeyi çift yaratmışızdır".

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

konu iyice bilim tartışmasına dönmüş.arkadaşlar dünya var oldukça bu konu tartışılacak.yaratılış,evrim,tanrı...sorgulanmaya dewam edecek.bilim insanının farkı,inanmak için atalarından aldığı bilgiyi baz almamasıdır.makro ve mikro evrenden bahsediyosunuz.bunları inceleyen bilim adamları,bu düzen bu denge nasıl oluştu sorusunu sorabilir ve burdan bir yaratıcının varlığı sonucunu çıkarabilir.bu sonucu da atalarından öğrendiği bilgilerle harmanlayabilir.ama eğer gerçekten bilim adamlarının çoğu inançsızsa,bence bunun tek bir açıklaması olabilir:şüphecilik.bilimin doğası herşeye şüpheyle yaklaşmaktır.bu bir tezattır aslında.sıfırı kabul etmeden matematiğe,fiziğe,bilime başlayamazsınız.bütün o formüller,denklemler herşey birtek sıfırın kabulüne dayanır.

gelelim diğer boyuta,zeki olmayan veya daha az zeki olan insanlar niye daha çok inanıyor.bu çok basit,ne veriliyorsa o alınır.bunu yanlızca ilahi dinler açısından düşünmeyin.hindistanda ineklere tapıyorlar,farelerin ataları olduğuna inanıyorlar.çünkü anadan-babadan böyle almışlar.burda zekiler çoğu inançsızmı inançlımı tartışmanın anlamı yok.sonuçta bunu söyleyen bilim adamının görüşleridir bunlar.diğer taraftan inançlı bir bilim adamı da çıkıp bunun tam tersi bi yorum yada tespit yapabilir.bizim çıkarmamız gereken sonuç farklıdır.bizler insan olarak az veya çok zeka ve akıl sahibi yaratıklarız.öyleyse neye inanıyoruz,neden inanıyoruz veya neden inanmıyoruz.bu soruların cevaplarını aramalıyız.kısacası SORGULAMALIYIZ.bunun için bilim adamı olmaya gerek yok..eğerki sorduğunuz sorulara bulduğunuz cevaplar aklınıza yatıyor ve vicdanınızı rahatlatıyorsa,anlayınki doğru yoldasınız..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...