Jump to content

Gonca Özmen Şiirleri


semuel

Önerilen Mesajlar

Sonbahar Düşleri I

 

Çamurdan oyuncaklarda dağıldı çocukluğum

Başağın su sıkıntısında

Hep ağrıdı yüzüme kazınan bozkır

Ellerimdeki buhran, sesimdeki tenha

 

Kimse işitmedi çan çiçeğini

Topraktaki yangını bilmedi tohum

Kırmızı soluğunda alev alev bir ırmak

Ünlemsiz hayatları dolaştı durdu

 

Yaban bir kederde kaldı akşamın eğrisi

 

Beyazımda hırçın bir tarih bu yüzden

(hem sadece beyazı anımsanır kadınların)

Bu yüzden az pencereli açık yalnızlıklar

Sonbahar üşümeleri ve saklandığım kuytular

 

 

Kuytumda

 

Yüzüne bıraktığım orman yitirdi yankısını

Albümün tozunda darmadağın anılar

Aynalar mı yanlış, kendime benzerliğim mi?

Neye dokunsam çürüyorum kuytumda

Benimki bir iç kanama, bir bozkır sıkıntısı

 

Sözcükler dalgın ve upuzun üzüntü

Çiçeğin ruhu üşüyor gürültünden

Gölgen de kalmadı bak, o itiraz

Bekleyiş eritiyor buzdan sarayı

Nedense dili yok gecenin ağzında

 

Dal üstü bir konmak bizimkisi

Tanrılar bile baş edemedi işte sonsuzla

Zaman unuttu dipteki batıkları

Yollarda aynı kaygısızlık yine

Şimdi ancak karanlığımıza gidebiliriz

 

Boşluğunda dolaşıyor paslı bir hançer

Kahverenginin hüzün olduğu kalıyor geride

 

 

GÜNLER SÜPÜRÜYOR AĞITLARI

 

 

Bir bomba gibi düşüyor

sözcükler usuma ve bir infilâk

Rüzgâr çıkarsa dökülür yapraklarım

 

Her şiir yeni bir sancıdır

 

Bir balerin, çiçek kadar

yumuşak adımlarıyla

Okşayıp gidiyor yüreğimi

 

Günler süpürüyor ağıtları

Kara bir asker botunun altında

çiğnenmiş papatya artığı

 

İyi ki gökyüzüne basamıyor ayaklarımız

 

 

Daralma

 

Sokaklar gökyüzü insin diyedir aşağı

Çocuklar oynasın diye

 

Sokaklar pencereler baksın diyedir birbirine

Dertleşsin diye

 

Önce yüzüyle eskir evler

Yavaş yavaş kaybeder beden ısısını

Sesi yetmez olur da odalara

Bahçelere zor atar kendini

Suskunlaşır kapılar, pencereler uykulu

 

Dört duvarın sohbetidir oda

Evler hâlâ konar göçer çadırı çoğumuzun

Ölümü büyüttüğümüz ipek kozalar

 

Öyle daralttık ki içimizi

Bir saksılık toprağa yer yok

Herkesin kendini gösteriyor pusulası

Ağaç kendi göğünü biliyor sadece

 

Ve tüm yolculukların sonunda

Oteller kolayca terkedilir de

peki ya evler...

Eski Alınganlık

 

Bir yağmuru koymak var sabahın yanına

Bir yağmuru şimdi üzgün boynuna

 

Nehirlerin dinlediği seslerdik

 

İçimizden sular geçti

İçimizden sessizlikler dalgınlıklar

 

Baktık acımız bir perde

Kapattık

 

Şimdi durup dokunsam bir yalnızlığa

O yalnızlık bir yağmura uysa

 

Aksak zamanın ucuna aksak

Bir yokuş var bir yok oluş

Tırmansak

 

-Onlar eski bir alınganlığı koydular önüme

ben kuşları anladım bundan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gölge

 

Sarı bir sabıra bakar insan bazen

Sarı bir sabır ne kadar insansa

 

İnsan bazen zeytinlere gider

Atları doyurur, perdeyi eller

 

Bazen olur bir dilin de öldüğü

Karıncanın güldüğü bazen olur

 

Bir sözcük diğerini gider bulur

Kabuğuna çekilir ceviz

Bir böcek sesini birden unutur

 

Akşam gizliden arka bahçede

Arka bahçede gizliden

Bir sonsuz büyür durur

 

Bizim değil gölgelerindir dünya

 

Gonca Özmen

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çünkü Annem

 

Çünkü annem bir yorgun zorunluluk

Yüzünde içi çiçekli eski kutu duruşu

Neydi unuttuğu mutfağa girip çıkarken?

Dalgınca boyayıp duruyordu kirli göğü

 

-Annem yelkovanın bıkkın dönüşü

 

Tek katlı evlerde mutluluklar aradı. Yok.

Çok çocuklu evlerde cıvıltılar istedi.

Yok.

Çukur yerlerinde geçmişin titreyişi

Toz suretinde yapışmış anılar duvara

 

- Annem bir tekerlemeydi odalarda

 

Geçkin yazlarla soldu ahşap düşleri

Eski bir telaşın dinmez sancısında

Ağlardı annem gülmek gibi dururken

Küçülür incelirdi aya baktıkça

 

-Annem balkıyan bir göl gülümsemesi

 

Bir kuşun uçuverişi gibi kolay ölümler çağı

Rahat yataklarda dikeni batar gecenin

Örterken annem yıllanmış perdesini

Babam bir ünlemdi akşamla uzayan

 

-Annem ki deltaların yazılmamış tarihi

 

AŞK BATIMI

 

usulca geçtim yüzünü

ardında dağlar vardı

-rüzgarlar-

kurt izlerinde uluyan zemheriler vardı

 

/çık git yüzünün inkarı olmaya.../

 

zaman can çekişiyor şimdi

göçüğü altında eski aşkların

yüzün derin bir kılıç izi aklımda

daralir kör akrebin parantezi kadar

sürgit yanılsamadır

- dönüp geldiğim-

kimin kıyısında dursam artık

bir rengin usul usul dağılışı gibiyim

 

/unutma... kırmızı olur aşkbatımları.../

 

insan kendinde eskir

zaman, sık yıkanan iç çamaşırlarda

zaman ki uzaklıktır - ağrılı -

vedasiz çekip gitmesidir bir günün

bir sigaranin sessiz tükenişi - dumanlı -

ve gizli aşklara sığınaktır

- deniz kabukları -

 

/dön gel, sonsuz uzaklık olmaya.../

 

 

BANA BEKLET

 

bana beklet yontusunu ayaklarının

bana beklet saksında o mahcup çiçeği

 

ben ki beyaz bir sayfanın sıkıntısındayım

yüzümde suskun ev tenhaları

yüzümde geçkin bir elmanın kurtları

 

ah hanginize baksam bir bahçe dağınıklığı

geçsem içinizden geçsem

kederimdeki faytonun ağır aksaklığı

 

bana beklet bu yara bilincini

ve uçurum ürpertisini ölümlü olmanın

 

ben ki kuşların göç zamanıyım

büyüttüğünüz kötülük yılanı

hüzünle uzandığınız yatakta

 

ah bilmemenin geniş huzuru

korkuyu getirdi rüzgar

öylece koydu aramıza

 

bitir sessizi ve yeniden başla

 

bir diğeri:

 

dağilma

 

sözün ateşle bir ilgisi olmalı

alevlenip sönmekle aşkın

 

gölgesiz olduğum doğru, apansızlığım da

dokunsan dağılacak yüzümün eğrileri

gizliden düşeceğim sabahın boşluğuna

 

bahçenin duvarı yok ki gizlensin

balkonda hıçkıran çamaşırlar

küf ve nem kokusu ve dalgın bir evin

durmadan soyunması çocukluğuma

 

taş sırrını unuttu

ada hapsindeyiz, kayık gitti

issız kaldım suyun gövdesinde

 

anlatmayın artık iki kişilik aşkları

çoğul ekleri de yaşar yalnızlığı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sanki Yokum

Beni böyle uzun sev

Gölü delirt

Tutuştur suyun kanını

 

Gitmeni yalanlayan kuşlar bul

 

Bir küflü yorgunluk

Zamansız bir deniz kaldı

Gecenin avuçlarında

 

Hem varım sanki yokum

 

Beni böyle ıslak sev

Gizimi dağıt

 

Kuşlar demiştik kuşlar

 

Kal öyle

Öyle rüzgarlı

 

Ahşap bir kapı

Açılıyorum sana

Böyle Rüzgarlar

Böyle şeyler oluyor işte böyle rüzgarlar

Bu güz balkonu beni çağırıyor

 

Neyi dağıtıyor elin akşamda

Ben saçlarımı topluyorum ırmakları da

 

Sonra gidip bir şiirin önünde soyunuyorum

Bir çocuğu öpüyorum adı sevişmek oluyor

 

Her şey bizden ayrı

Her şey biz varken yan yana oluyor

 

Bu oluşa biraz keder ekliyorum

 

Ellerinde bir ağaç

Ellerinde telaşlı bir ağaca bakıyorum

 

Sen oturup şeftali yiyorsun

Otlar diyorum yürüyor görmüyorsun

 

Sıkıntılı bir yağmur geçiyor pencerelerden

Kendime sesleniyorum ses vermiyor

 

Ah sevgilim aramızda bir iğne

Beni sana dikiyor

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gitmeni yalanlayan kuşlar bul

 

Süpermiş...

 

Benden de bir tane:

 

KİME KALIRSA

Sular varken eski sular

Bana kaldı bir akşamı söylemek

Bir dalgınlıktan geldim ben bir dalgınlıktan

Gittiğim kime kalırsa

 

Çağırır evlerden uzun sesler

Getirilir biri uykuda

Her şey kendine gizlenir neden

Gizlendiğim kime kalırsa

 

Paslı bir kapandır insan paslı bir kapan

Çalışır saat ölünün kolunda

O bitmez sıkıntıyım neden

Sıkıldığım kime kalırsa

 

Dönsem havada dönsem

 

Döndüğüm kime kalırsa

Gonca Özmen

 

Ayrı ayrı teşekkürler:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...