semuel Oluşturma zamanı: Ocak 24, 2009 Paylaş Oluşturma zamanı: Ocak 24, 2009 KARARSIZ Saçlarına kına mı yaktın ne Gözlerin İstanbul'lu bakıyor Tut beni denizlerine sürükle Tut beni doyur Ellerin eski yunandan mı kalma ne Örgü sana yakışıyor bilirsin Üşüdüm sana sığındım kadınım Sen bilirsin Öpülesi dudakların ıslak mı ne Bu sessiz çağrıya dayanamam bilirsin İstanbul'u unutalı yıl oldu Sen hala dipdirisin 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
schizophrana Yanıtlama zamanı: Ocak 24, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 24, 2009 Yırtılan Gecede Gece yırtıldı göğü gördüm şaşılası yakındı Yıldız toplardım çocuk olsaydım! gece yırtıldı denizi gördüm, bir alev topuyla geldi gölcük'te kavaklı'yı değirmendere'de sahili yutan dalgalar gece yırtıldı çaresizliği gördüm batacak bir gemiydi sanki ev öylesine korkunç sallandı ve bütün sesleri boğdu dipten gelen uğultu gece yırtıldı korkuyu gördüm savruldum oradan oraya ve inanılmaz bir aşkla sarıldım kırk yıllık karıma Ruşen Hakkı Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
dark death Yanıtlama zamanı: Ocak 24, 2009 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ocak 24, 2009 ÇENGEL önce vardı soruların akıl uçuran yaprak düşüren nü eyleyen ağacı bilinmeze salan yuvasından kuşu bir kuş nereye uçar sıyırıp geçtiğinde burnunu barut kokusu yaprak nereye düşer son kez okşayarak dalını kuş uçup gittiğinde kalır mı bir tutam hüzün çengelinde ay'ın? 1 Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
semuel Yanıtlama zamanı: Şubat 25, 2009 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Şubat 25, 2009 GÜMÜŞ ATLAR MÜZESİ 'bu son' diyorsun, gösterip avuçlarına sığan gökyüzünü... ama arda bir şey var sonsuz gibi bak işte, kutsayıp geçiyor gümüş yüzüğünü ve gümüşten atlar geçiyor kişneyerek, bilmeyerek binicisinin gel geç körlüğünü gümüşten atlar ki hiçbiri gem tutmaz aranır durur kim çözecekse kördüğümü ve vardığında kan ter içinde erimine akar alnındaki akıtma, kimseler görmez öldüğünü! işte, 'bu son' diyorsan, gene aldanırsın sürer gider atların güzelim gümüşlüğü sürer gider varken gümüş döküm ustaları göğü de delip geçer atların özgürlüğü 'bu son' diyorsan, gösterip avuçlarına sığan gökyüzünü… hüzünle yumalısın giderayak yüzünü! (Adam Sanat / Sayı: 231) -------------------- Böylesi Hasretin Kapıyı çaldım ses yok, içeri girdim Seslendim usulca: nerelere saklandın? Ve birden ürktüm sensizliğimden, Uçup gitti pencereden aklım Bırakıp gitmişsin öylece herşeyi, Sevmediğin halde dağınıklığın her türlüsünü. Divanda sıcaklığını, aynada yüzünü unutmuşsun, Mutfağın bir köşesinde yanık Yemen türküsünü Ve iyi ki unutmuşsun silmeyi gözlerinin izini, Her odada kokun ve çok sevdiğim hüznün Ve terliklerinin duruşu...ardından koşar gibi Terli, soluk soluğa ve öylesine üzgün! Hemen elimin altında divandaki sıcaklığın, Diyorum: nereye gidebilir bir not bile bırakmadan! Belki çarşıdasın, belki bir kahve içimi komşuda, Huyundur, uzak yere gitmezsin çiçekleri sulamadan. Sıkıldım su içtim, televizyonu açıp kapadım, Aynadaki yüzünü öptüm, terliklerini düzelttim, Avuçlarıma yaydım divandaki sıcaklığını, Dedim:görülmemiş böylesi hasretin! Oysa daha bu sabah uğurladın beni, Dedin:erken gelirsen sinemaya gideriz Belki dondurma yeriz sinema çıkışı Parka uğrar ev kaçkını kedileri severiz Birden sesi kapıda dönen anahtarın Döndürüyor uçup giden aklımı yuvasına Ve ''seni seviyorum'' derken öptüğüm yanağın Bir kırmızı gül gibi düşüyor avuçlarıma (1936) Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.