Jump to content

Gelecekte Dünyamızın Haritası


tugba

Önerilen Mesajlar

dünyamızın gelecekteki haritası

http://ufonet.be/RESIMLER/harita/genel%20harita.jpg

Bu sayfadaki haritalar gelecek tahmincisi (kahin degil futurist) Gordon-Michael Scallion tarafindan yapilmistir.

Ve 23 yillik bir birikimin sonunda ortaya çikarildigini ekliyor.

Haritadaki yerleri büyütmek için üstteki haritada istediginiz yere veya alttaki resimlere tiklamaniz yeterli.

Haritalarda göreceginiz beyaz çizgilerle belirtilen yerlen günümüz dünya haritasinin durumudur.Nerelerin yok oldugu açikça belli.

ilginç bir nokta ise Haritalar dünyanin 2012 yilindan sonraki halini göstermektedir.

AurorA tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

benzer farklilasma bilimsel olarak bakildiginda da ayni olsa gerek, küresel ısınmanın sonucu..

--------------------

UCURUMUN KENARI

 

Fadime Ozkan

 

'Ne güzel, hava bugün de güneşli' diye seviniyor musunuz? Üzülmelisiniz.

Hayra alamet değil çünkü. Dünya gittikçe ısınıyor ve yıllardır iklim değişiklikleriyle uğraşan Ömer Madra bu durumu 'suyumuz ısınıyor' diye tanımlıyor. 5 bin yıllık uygarlığın gördüğü en büyük tehlikeyle karşı karşıyayız. Dünya elden gidiyor. Hayatta kalmak için payımıza düşen

önlemleri bir an önce almamız, karar verme noktasında olanları buna

zorlamamamız gerekiyor. Zaten bu röportaj da sizi korkutmak için değil,

uyandırmak için yapıldı. 'Acilen önlem alalım, hayatımıza sahip çıkalım'

diyen Madra, Bilgi Üniversitesi'nde Küresel Isınma ve İklim Değişiklikleri

dersi veriyor, yayın yönetmenliğini yaptığı Açık Radyo'da haftada iki gün bu

konu üzerine söyleşiyor.

 

 

Başımız Belada

 

 

Fadime Özkan: Havadan sudan konuşmak, hafif, uçucu, çok da önemli olmayan

konular üzerine öylesine konuşmak, anlamında kullanılır biliyorsunuz. Oysa

konumuz tam da bu ve havaya suya olanlar konuyu kalıcı, ağır ve önemli hale

sokuyor. Neler oluyor, durum ne?

 

 

Ömer Madra: 'Suyumuz ısınıyor' diye başka bir deyimle cevaplayayım sizi.

Durum çok vahim. Bugün 14 Aralık ve olağanüstü bir havada yapıyoruz

röportajı. Hatta Nisan sonları için biraz serin bir hava. (acı acı

gülüyoruz karşılıklı) Bugünkü haberlerden biri şuydu mesela: Kayıtların

tutulmaya başladığı yıldan bu yana, 374 yıldır en sıcak yılını yaşıyor

İngiltere. Hollanda keza, 300 küsur yıldan beri en sıcak kışını. Ayılar

kış uykusuna yatamıyor.

Uyusunlar diye hipnotizmacıları gönderip "Uyu ayı, uyu" mu dedirtsek, Prozac

mı versek, ne yapsak? Böyle espri de yapmaya çalışsak, olmuyor

görüyorsunuz, durum korkunç.

 

 

FÖ: Üstelik önümüzdeki yıl 'son 301 yılın' bir sonraki yıl 'son 302 yılın en

sıcak mevsimi' demeyeceğimizin de garantisi yok, değil mi?

 

 

ÖM: Tastamam öyle. 1994'ten bu yana geçen 12 yılda gezegenin gördüğü en

sıcak 10 yıl yaşandı. Artık ölçümler çok gelişti, 650-700 bin yıl geriye

gitmek mümkün. Ve gezegen milyonlarca yıldan beri en sıcak dönemini yaşıyor

belki de. Tarımla, şehirleşmeyle başlayan insan faaliyetlerinin ısınmaya

küçük ama sabit bir etkisi vardı. Zamanla birikim oluştu. Ama endüstri

devrimiyle bambaşka bir şey oldu. Kömürle işleyen makineler,

demiryollarıyla taşıma, vb. "sera gazı" dediğimiz CO2 salımlarını,

dolayısıyla da küresel ısınmayı çok artırdı. Yapılan tüm araştırmalar

dünyanın başının büyük belada olduğunu gösteriyor. İnsanoğlu hem kendisini,

hem diğer canlıları ortadan kaldırabilecek bir noktaya gelmiş durumda.

 

 

FÖ: Ne olacak, kıyamet nasıl gelecek?

 

 

ÖM: Uçurumun kenarını düşünün. Öbür tarafa devrildiğiniz zaman artık geri

dönüşü olmayan bir yuvarlanma başlar. Tepe taklak düşersiniz. Bilim

camiası içinde bulunduğumuz durum için uçurumun ucu tabirini kullanıyor.

"Tipping Point" dedikleri 12 devrilme noktası, eşik sayıyorlar. Üstelik

hepsi birbirine bağlı.

 

 

FÖ: Nedir onlar?

 

 

ÖM: Önde gelen iklimbilimcilerden Schellnhuber bunları şöyle sıralıyor: Biri

Amazonlar. Küresel ısınma yüzünden Brezilya'daki Amazon yağmur ormanlarını

kaybedebiliriz. Yaşarken karbondioksit (CO2) emen ağaçlar, öldükten sonra

karbondioksiti geri bırakıyor. Geçenlerde çok tatsız bir haber daha geldi.

Kendi iklimini yaratan, o devasa ağaçlar üst üste üç sene kuraklık yaşanması

halinde dördüncü senede devrilip ölüyor. Ölmeleri karbondioksit vericileri

haline gelmeleri demek. Amazon'da 2004 ve 2005'te kuraklık oldu. Bu sene

ne oldu bilmiyorum. Böyle bir tehlike var . Bir diğer eşik Kuzey Atlantik

akımlarındaki değişme. Londra'nın enlem dairesi mesela Sibirya'yla aşağı

yukarı aynı olmasına rağmen oranın iklimini ılıman yapan akım, Gulf Stream

denen sistem, eriyen buzullar vb. yüzünden yavaşlıyor. O zaman o bölge

soğuyacak yani. Kısa dönemde İngiliz ligleri kış ortasında maçlara ara

verecek ama bunun dünyaya vereceği zarar çok daha fazla. Üçüncüsü Grönland

eriyor. Tamamen erirse dünyada denizlerin su seviyesi metre metre

yükselecek. Londra, New York, İstanbul gibi çağdaş medeniyetin büyük

şehirleri etkilenecek. Son dört yılda üç yüz mil buz erimiş ki çok büyük

bir alan. Dördüncü eşik, "bütün eşiklerin anası" olabilir, yani çok büyük:

Ozon delinmesi.

 

 

FÖ: Ozon meselesi halledilmemiş miydi?

 

 

ÖM: Hallettik zannediyorduk ama incelmeye devam ediyor ve 2018'den önce

düzelmeye başlaması beklenmiyor.

Ki, Montreal anlaşmasıyla o fıs fıslarda, deodorantlarda, buzdolaplarında

bulunan soğutucu gazları (CFC)

yasakladığımız halde. Daha da kötüsü, küresel ısınma atmosferin üst

tabakası olan stratosferin daha da soğumasına yol açıyor. Bu da yeni

bulundu. Soğuyan stratosfer ozonun tamir edilmesini geciktiriyor. Küresel

ısınmayı halletmezsek ozon meselesini de halletmiş olmayacağız. Dolayısıyla

bütün eşiklerin anasını henüz görmedik. Ozon tabakasındaki incelme ("delik)

canlılarda kataraktlara, cilt kanserlerine yol açmasının yanı sıra, plankton

denen o küçük okyanus bitkilerini yok ediyor. Bunlar ise beslenme zincirin

en alt seviyesinde yer alan canlılar. Karides gibi küçük hayvanlardan

balinalara kadar bütün deniz hayvanları bunlarla besleniyor diyebiliriz.

Yani, onu yiyeni yiyorlar ve bu böyle gidiyor... Bunlar tüm okyanusların

ekolojik dengesini sağlayan oksijen kaynakları. Dolayısıyla bütün hayatı

etkiliyor. Altıncı eşik, Sahra çölünün küçülmesi.

 

 

FÖ: Duruma ters ama kuraklığa karşı çölün küçülmesi yine de iyi bir şey

değil mi?

 

 

ÖM: Tuhaf gelecek, ama kötü bir şey bu. Sahra çölüyle denizler arasında

karmaşık bir bağlantı var. Okyanuslar atmosferi nasıl etkiliyorsa,

topraklar da okyanusları etkiliyor. Rüzgar sahradan aldığı toz bulutunu

okyanuslara taşıyor ve içinde taşıdığı minerallerle planktonları besliyor.

Sahra olmazsa planktonlar ölüyor. Şimdi iklim değişikliği ile Sahra'da

değişim ve "yeşerme" olursa, bir başka denge bozlumuş olacak . Bir başka

önemli kırılma noktası da "dünyanın çatısı" denen Tibet platosu. Dünyanın

en yüksek dağları, Himalayalar vb var burada. Bu dağlar ve buzulları, büyük

bir ayna etkisi yapıp güneş ışınlarını geri yansıtıyor. Sıcaklığı azaltıyor

yani. Ama şimdi, ısınmayla etkisi azalıyor. Stratosferi soğutmuyor ve hem

ozon tabakasınını hem Grönland'ı olumsuz yönde etkiliyor. (Erimeyle

kuruyacak en büyük nehirlerin yaratacağı susuzluk ve açlığı saymıyorum

bile.) Sekizincisi muson yağmurlarının dengesinin bozulması. Yağmur

kesilirse kuraklıktan, artarsa selden ölüyorsunuz. Geçen sene Mumbai'de

Hindistan tarihinin gelmiş geçmiş en korkunç yağmurları yağdı. Bu eşiğin

atlanmasıyla 3.5 milyar insan, dünya nüfusunun yarısından fazlası,

etkilenecek. Bir diğeri metan gazı. Metan karbondioksitin en az

20 katı etkiliyor küresel ısınmayı. Okyanus yataklarında donmuş olarak

duran muazzam metan yatakları var.

Isınmayla bunlar çözülüp küresel ısınmayı çok büyük oranda artırabilecek.

Bir başkası Sibirya'da, Kanada'da vb. sürekli donmuş haldeki toprakların

erimesiyle toprak içindeki fosiller. Yani bunlar çürüyecek ve milyarlarca

ton metan gazı açığa çıkacak. İşte o zaman hapı yuttuğumuzun resmidir. Bir

de "lös eşiği" var. Lös, donmuş bir toprak biçimi. Science dergisine göre

lösler içinde şimdiye kadar bilinmeyen 500 gigatonluk yeni karbon kaynağı

bulundu. Eşik tarihini bir de bu öne çekecek yani . Bir diğeri "tuz

vanaları" (valfleri). Okyanusların yüzey kısımlarının ısınması farklı

ekosistemlerin biyoçeşitliliğini etkiliyor. Bu tarafta Akdeniz, Karadeniz,

Kızıldeniz, Basra Körfezi, öbür tarafta Karaipler ve Baltık bölgeleri çok

etkileniyor. Sıcak sular El Nino denen okyanus akıntısını etkiliyor.

Aralık ortasında böyle sıcak bir hava yaşıyor olmamızın nedeni bu olabilir

mesela. Eğer önümüzdteki yıl, beklendiği gibi gene bir El Nino yılı olursa,

hem küresel ısınma, hem de El Nino ile, 2007 yeryüzünün gelmiş geçmiş en

sıcak yılı olacaktır. Bundan tereddüdüm yok benim.

 

 

FÖ: İnşallah yanılırsınız!

 

 

ÖM: Valla, ABD'nin atmosfer ve okyanuslara bakan kuruluşu NOAA'nın

hesaplamasına göre, küresel ısınma sürekli bir El Nino yaratabilir. 6 -7

yılda bir tekrarlanma yerine sürekli olursa, Ortadoğu'da, Akdeniz'de Nuh

tufanı gibi tufanlar, büyük seller, anlık seller olacak... 12'nci ve son

kırılma noktası ise Antartika'daki yedi milyon mil küp hacmindeki buzun

hızla erimesi. Britanya'nın BAS adlı kuruluşuna göre, burası tamamen erirse

deniz suları seviyesi dünyada beş ila on beş metre yükselecek.

 

 

FÖ: İçim daraldı.

 

 

ÖM: Benim de. Ama, bir şey daha var. Bir ısınma tahmini veriliyor. Bakın,

251 milyon yıl önce gezegende birdenbire öyle bir şey olmuş ki, canlıların

yüzde 90'ı yok olup gitmiş. Sebebi, küresel ısınma . Belki büyük volkanik patlamalar, belki okyanuslardaki metan patlaması yüzünden... Bu değişiklik

ve çöküş belki 20 yıl içinde olup bitmiş! Peki bu büyük kitle yokoluşu, kaç

derecelik ısı artımıyla olmuştur sizce?

 

FÖ: 10, 15 falan mı?

 

 

ÖM: Sadece altı derece! Ve birkaç on yılda olmuş! Kyoto Protokolünü de

hazırlayan Hükumetlerarası İklim Değişikliği Panelinde çalışan iki binden

fazla bilim insanının, bu yüzyılın sonuna kadar dünya ısısının ne kadar

artacağı ile ilgili tahminini biliyor musunuz peki?

 

 

FÖ: Öğrenmekten korkuyorum!

 

 

ÖM: Altı derece! 251 milyon yıl önce canlı hayatı yok eden felaketin

derecesiyle aynı yani. Rapor tarihi 2001. Üstelik, felaket tarihi yeni

bilgilerle sürekli öne çekiliyor ve başka bilim kuruluşlarından, mesela

Oxford Üniversitesi merkezindten, sizin de dediğiniz gibi yüzyıl sonuna 11

derece ısınabileceği tahmini de geliyor! Durum bu. Geri dönüşü olmayan

noktaya hızla yaklaşıyoruz.

 

 

FÖ: Anlatmak üzücü, korkutucu ve karmaşık.

 

 

ÖM: Bu şuna benziyor biraz. Sopa ucunda tabak çeviren cambazlar vardır

hani, çok da hoş bir gösteri yaparlar. Yüzlerce tabağı mükemmel şekilde

çevirebilirsiniz ama bir tanesi düşürse hepsi birden düşüp kırılır. Bazı

bilim adamlarına göre düşüş başladı, artık yapılacak bir şey yok. Onlara

göre (mesela James Lovelock) yeryüzünde 5 yüz milyon kadar insan kalacak,

onlar da kuzey kutbundaki vahalarda yaşayacak. Çok saygın bir bilim adamı

var : James Hansen. Küresel ısınmayı ilk söyleyen, modelleyen kişi, NASA

Uzay Çalışmaları Goddard Enstitüsü Başkanı.

 

 

FÖ: Bush'un konuşma yasağı koyduğu kişi mi?

 

 

ÖM: Hah, o işte. O kadar saygın bir adam ki, korkunç durumu anlattığı için,

kendi memuru olduğu halde kovamıyor Bush onu. Hansen diyor ki: "Böyle

gelmiş böyle gider senaryosuna göre, yani acil tedbirler hemen alınmaya

başlanmazsa en fazla 10 senemiz var". Kıyamete 10 sene var yani. 10 yıla

kadar ısının iki derece daha yükselmesine engel olamazsak, ondan sonrası

kontrol edilemez artık. Çünkü başka, bilmediğimiz bir gezegenden bahsediyor

olacağız.

 

 

FÖ: İyi bir şeyler de söyleyin lütfen!

 

 

ÖM: Önlem alınmazsa sonuç kötü olacak. Gezegen yeni bir çağa girecek. Ozon

deliğini bulan ve bunun için Nobel alan adam Paul Crutzen "Doğaya uymaya

çalışan insan çağı bitti, insana uyan doğa çağı başladı" diyor .

Anthropocene çağı! Bu çağda ne yaşanacağını bilmediğimiz için, ne olacağını

söyleyemeyiz.

 

 

FÖ: Dünya küresel ısınma nedeniyle yok olmayacak, bunların hepsi palavra,

komplo teorisi diyenler de var.

 

 

ÖM: Petrol ve enerji şirketleriyle, otomotiv sanayii ve onların emrindeki

bazı siyasetçiler böyle diyor. Ya bilim insanlarına inanacaksınız, ya

bunlara. Ben bilim insanlarına inanmayı tercih edenlerdenim.

 

 

FÖ: Küresel ısınmaya sebep, temel olarak kömür, doğal gaz, petrol gibi fosil

yakıtların kullanımı. Süren medeniyet, işleyen sanayi bu enerji

kaynaklarına dayalı. Küresel ısınmanın önüne geçmek için bu medeniyetten

toptan mı vazgeçmek gerekiyor?

 

 

ÖM: Medeniyetten vazgeçip Tarzan ya da hippiler gibi yaşamamız gerekmiyor.

Akıllıca davranalım yeter. Daha az tüketmek, yaşama tarzımızı biraz

değiştirmek ve tedbir almak gerekiyor. Şimdi! Hemen!

 

 

FÖ: Tedbirleri hemen konuşalım o zaman! Ne yapılması gerekiyor?

 

 

ÖM: Önce hedef belirlemek lazım. Bu konuda en çok kafa patlatan ve yazı

yazan düşünür ve aktivistlerden George Monbiot, geçen ay yayımlanan

kitabında kendi memleketi İngiltere için olayı şöyle özetledi. İngiltere

gibi zengin ve kirletici bir ülkenin son bilimsel verilere göre 2030'a kadar

kesin olarak sera gazı (CO, metan vb.) salımlarını yüzde 84 oranında

azaltması lazım! Yerine getirilmesi gereken 10 başlık var. Nüfusu dünyanın

yüzde 5'i bile değilken, tüm seragazı salımlarının yüzde 25'ini yapan ve

Kyoto'yu imzalamayan ABD ve Avustralya gibi zengin ülkelerin salımları yüzde

90 oranında kısması gerek! Hedefi tutturabilmek için ülkeler gibi kişilere

de karbon kotası konulmalı. Bitiren isterse, araba yerine bisiklete binen,

gereksiz lambaları söndürenlerden satın alabilir. Serbest piyasa sonuçta!

Ama mutlaka uygulanmalı. 2030'a kadar kısılması gereken salımda dünya

ortalaması yüzde 60 olmalı!

 

 

FÖ: Türkiye'nin emisyon rakamları bilinmiyordu. Kyoto Protokolü ekinde bu

yıl yayınlanan ölçümlere göre Türkiye emisyon artış hızı en yüksek ülke

olarak rekora imza attı: Yüzde 65. Türkiye kaça düşürmeli?

 

 

ÖM: Türkiye dünya ortalamasına, yani yüzde 60'a oturacaktır herhalde.

Somali, Eritre gibi endüstrisi olmayan ülkeler için böyle bir şey yok tabii.

Onlar daha ilerde katılacaklar kervana. Sonunda, her ülke ve her insan

kısıntıya gitmek zorunda kalacak. Ama adalet ve hakkaniyet şartlarında

olmalı elbette.

 

 

FÖ: İşleri zorlaştıran şöyle somut bir durum da yok mu: "Sorun küresel.

Yani o kadar 'herkes'i ilgilendiriyor ki beni ilgilendirmiyor." Bu nasıl

aşılacak?

 

 

ÖM: İşte şimdi 13. eşiğe geldik! Haklı olarak sorduğunuz soruyu ben de

soruyorum kendime. Şuna inanıyorum:

"Bu değişebilir." Biz değişirsek karar alıcılar da değişmeye mecbur kalacak.

Kadın hakları da böyle olmuştur, köleliğin kaldırılması da. İlk kez köle

ticareti kalksın dendiğinde, İngilizler bir taraflarıyla gülmüştü, bu iş

nasıl olacak diye. Ama oldu. Bu hem zihin, hem vicdan meselesi. Bu

noktaya gelinecek. Gelinmezse alternatifi yok zaten. Yok olunacak.

 

 

FÖ: Zihinsel değişimi sağladıktan sonra neler yapılmalı?

 

 

ÖM: Evlerin yalıtılması lazım. İçindeki canlıların ısıtması ve pencerelerin

doğru yerleştirilmesiyle yani sırf bununla, hiç ısıtma sistemi, soba,

kalorifer, merkezi ısınma vb. filan olmayan "Passivhaus" denen sistemler

var ve son derece etkili. Almanya'da uygulanıyor. Sadece yüzde 5-10 daha

pahalı, değmez mi? Yakıt masrafı olmayacağı için hayli hesaplı aslında.

Ama hükümetlerin zorlaması lazım. Asgari yüzde 70 tasarruf sağlayan

ampuller satılıyor, sadece onlar kullanılmalı. Açık hava kafelerindeki

ısıtmalar kaldırılmalı. Böyle bir şey olabilir mi zaten, eski İzocam

reklamlarında söylendiği gibi "göğü ısıtamazsınız! Plazma tv gibi çok

enerji tüketen cihazlara yüksek vergi konmalı. Yüzde 80 ?x2013; 90 daha

fazla enerji harcıyor. Stand by düğmelerinin olmadığı elektronik cihazlar

kullanılmalı. Farkında bile olmadığımız yüzde 25 gibi enerji kaybı var

burada, aptalca.

Plazmasız ve 4x4'süz bir hayatımız da olabilir pekala. Nükleer füzelere,

pahalı savaş uçaklarına harcanacak paralar alternatif, yenilenebilir enerji

yatırımlarına yöneltilmeli. Sahillerin açıklarına büyük rüzgar çiftlikleri

kurulmalı. Doğalgaz yerine hidrojen enerjisi kullanmak da mümkün,

yatırımların ve araştırmaların oraya yönelmesi şart. Ulaşım için toplu

taşıtları, özellikle otoyollarda tercihli şehirlerde otobüs sistemlerini

kullanmak, ama şehir içi otobüs terminallerini kaldırıp, şehir içlerine

servisle taşımak gerek . Maalesef uçak kullanımını 2030'a kadar yüzde 5'e

düşürmek gerekiyor. Yeni otoyol, yeni köprü, yeni havalimanı, yeni pist

yapmamalısınız.

 

 

FÖ: Ama uçağın yerine konabilecek hiçbir şey yok. Dünya bu kadar

küreselleşmişken ve hızlanmışken nasıl olacak?

 

 

ÖM: Onun çaresi yok. Gitmeyeceksiniz. Hele İngiltere, Amerika gibi

kıtalararası uçuşlar falan zinhar olmamalı. İlla gitmeniz gerekmiyor,

telekonferans yapabilirsiniz, Maldiv'de tatil yapmak zorunda değilsiniz.

Yaşam daha önemli. Kabul etmek zor ama böyle. Gençliğimizde yaptığımız

gibi gemiyle, trenle gidilebilir. Şehir dışında sadece otomobille gidilen

süper marketler de iptal edilmeli, depoya dönüştürülmeli, depolar

süpermarketlere göre yüzde 90 kadar aydınlatma, ısıtma vb. tasarrufu

sağlıyor. Benzin tasararrufu muazzam tabii. Süapermarketlerden evlere

servis yapılarak da yüzde 75 tasarruf sağlandığı hesaplanıyor. Bunları

yapabilirsek iyi, yapamazsak çok fena.

 

 

FÖ: Hangisi gerçekleşmeye daha yakın?

 

 

Başarabileceğimize dair umudum artıyor. Mesela siz geldiniz, Star

okuyucuları için konuşuyoruz. Eminim seneye küresel ısınma protesto

yürüyüşüne de geleceksiniz. Bunu hep birlikte yapacağız.

 

 

FÖ: Petrol için başlatılan savaşlar sürüyor. Amerika hem Kyoto'yu

imzalamıyor hem otomobil üretmeye, petrol için insan öldürmeye devam ediyor

. Küresel ısınmayla mücadele Amerika'dan bakınca nasıl olacak?

 

 

ÖM: Amerikalılar da bir bilinç değişikliğine giderlerse, durum hızla

değişebilir. Değişme belirtileri başladı zaten. ABD'de bazı eyaletler,

mesela California'da beğenmediğimiz Arnold Schwarzenegger Vali olarak,

halkın baskısıyla değiştiriyor bu şartları. Hükümet ne derse desin, Kyoto

hedeflerini tutturmak, onun ötesine geçme kararına varıyorlar. Hoş,

otomotiv şirketleri de işsizlik yaratacaksınız diye Eyaleti dava ettiler, o

da başka ya. Ama, epey bir gecikme ve kasıtlı geciktirmeden sonra oldukça

hızlı bir değişim başlıyor gibi. Birçok eyalet, yüzlerce şehir ve belediye

meclisi harekete geçti.

 

 

FÖ: Ya biz? Türkiye Kyoto anlaşmasına taraf değil ve 'Daha zamanı var, önce

kalkınalım' deniyor. Kyoto felaketin önüne geçmek için yeterli mi?

 

 

ÖM: Çevre Bakanı'nın buna kendisinin de inandığını sanmıyorum. Çelişik

konuşuyor, hem çevre felaketi Akdeniz'i vuracak diyor, hem Küresel Isınma en

büyük tehdit diyor, hem de Kyoto'yu imzalayamayız diyor... Bunları aşalım

artık, vakit kaybetmeyelim. Zayıf, sulandırılmış bir anlaşma olmasına

rağmen Kyoto'nun imzalanması bir zihniyet değişikliğini göstermesi açısından

çok önemli. 168 ülke imzaladı Kyoto'yu. Dünyada 189 ülke var zaten.

Türkiye Kyoto'yu derhal imzalamak hatta ötesine gitmek zorunda. 2015'te

imzalarız diyor Bakan. 2012'de yürürlülük süresi bitiyor zaten anlaşmanın.

Halk yaşam hakkını savunmalı, talep etmeli. Bunu yapmayanlar bedelini

ödemeli.

 

&nbs p;

FÖ: Türkiye'de toplum genelinin bir sorunu sahiplenebilmesi için o sorunun

'milli' olması gerekiyor. Bu küresel bir sorun ama 'milli' taraflarını

anlatırsanız katılım sağlanabilir belki?

 

 

Bunun milli tarafı yok. Bu dünyadaki en küresel şey. Tabiat ortak. İşte,

Akşehir Gölü diye bir şey kalmadı. Tuz Gölü son yıllarda çöle dönüyor .

Kuraklık geldi. Felaketin ilanı kaldı sadece. Yağmur yağmazsa yandık.

Yağan yağmur da, iklim değişikliği yüzünden istenmeyen miktarda ve yerde

yağıyor. Güneydoğu'da ölüyorlar, Kocaeli'nde insanlar selde perişan

oluyorlar. Tübitak da yayınladı, buzulların yüzde 97'si eridi, bitti.

Bunun tartışılacak tarafı yok artık. Antalya'nın bütün plajları gidecek.

Ne turizminden bahsedeceğiz o zaman? Turizmden geçtim, orada insanlar

yaşayamayacak. Tahıl ambarı Orta Anadolu kuraklıktan kırılacak. Soyumuzu

korumak istiyorsak akılcı, vicdanlı davranmalıyız. Benim görevim anlatmak,

sizinki yazmak.

 

 

FÖ: Ne olduğu anlaşılamayan, çünkü açıklanmayan, alaya da alınan ERKE

dönergeci kurtarıcımız olabilir mi?

Yapılan açıklamada "Doğada var olan ancak mevcut sistemler ile

faydalanılamayan bir enerji kaynağı, Erke dönergeci metodunda maddenin

atalet özelliği kullanılarak güç alınabilir bir hale getirilmektedir"

deniliyor çünkü?x2026;

 

 

ÖM: Bilmem? "Bekleyin göreceksiniz!" dediler. Dünyayı değiştirecek,

küresel ısınmayı, savaşları sona erdirecek bir buluş yaptıklarını bizzat

şirketin danışmanı, bir basın toplantısıyla bütün dünyaya açıkladı. Ne

diyebilirim?

Doğruysa, ateşin bulunması ve tekerleğin icadı da dahil olmak üzere

insanlığın en büyük buluşu yapılmış demektir. Hepimiz kurtulduk demektir.

İnşallah bir an önce açıklarlar ve acılardan kurtuluruz.

 

 

FÖ: Sosyal meseleleri dert edindiğinizi biliyoruz ama özellikle bu konuya

yoğunlaşmanız nasıl oldu?

 

 

ÖM: Bilmiyorum. 68 kuşağı olmanın da verdiği bir şey olsa gerek. İnsan

haklarını, kadın haklarını, çevreyi, savaşlara karşı barışı savunan kuşağın

çocuğuyum ben. Bu tüketim trendleriyle, bu kapitalist anlayışla bu işin

yürümeyeceği o zaman da hissediliyordu, ama bu kadar net değildi tabii.

Ziya Paşa'nın meşhur dizesinde olduğu gibi: "İdrak-i meali bu küçük akla

gerekmez, Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez." Aklı ve vicdanı olan

herkes görebilir bunu artık.

 

 

FÖ: Bu gidişat, acil önlem gerektirmesine rağmen adımların yavaş atılması

üzmüyor mu sizi? Bu meselelerle uğraşanlara küçümseyen bir bakış da vardır

bir yanda, şevkiniz kırılmıyor mu?

 

 

ÖM: Zor bir soru. Korkunç bir adaletsizliği de beraberinde getiren bir

mesele bu küresel iklim değişikliği çünkü. Sebep olmamalarına rağmen küresel

ısınmanın sonuçlarından ilk etkilenenler en yoksul ülkeler ve zengin

ülkelerin en yoksul kesimleri olacak. Geçen sene New Orleans'ta olduğu gibi

. Şimdilerde, küresel ısınmanın Eskimo'ların ya da Doğu Anadolu'dakilerin

yaşadığı adaletsizliği nasıl artıracağını düşünüyorum. Mücadele etmek

dışında başka yol da bilmiyorum. Sözle eylem birlikte gitmeli. Chomsky'nin

dediği gibi, part-time eylemcilik de olamaz. Yani, Şunu diyemem ben:

"Efendim, radyoda programda anlatıyorum, eh Star'a da mülakat verdim, o

zaman tamam, görevimi yaptım. Akşam bir partiye ya da maça giderim artık,

hak ettim..." Bunu diyemiyorum. Uyku dışındaki tüm zamanımda bu işle

uğraşma ihtiyacı duyuyorum. Yeni kitaplar okuma, yeni bilgiler edinme, yeni

yürüyüşlere katılma, yeni dersler verme, yeni konuşmalar yapma vb. Üzülmeye

vaktim yok o yüzden.

 

Bir gazeteden alıntıdır..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...