Jump to content

Özgürlük


Termevsimi

Önerilen Mesajlar

İnsan yeryüzündeki yegâne özgür varlıktır. Bir köpek bir köpek olarak doğar, bir köpek olarak yaşayacaktır, bir köpek olarak ölecektir. Bunda özgürlük yoktur. Bir gül, bir gül olarak kalacaktır; herhangi bir dönüşme olasılığı yoktur; o bir nilüfer olamaz. Bir seçme şansı yoktur.

 

Seçim söz konusu değildir, özgürlük yoktur. İnsanın bütünüyle farklı olduğu yer burasıdır. İnsanın ihtişamı, varoluştaki eşsizliği, özel oluşu budur.

 

Bu yüzden Charles Darwin’in haklı olmadığını söylüyorum. Çünkü o insanları diğer hayvanlarla kategorize etmeye başlar; temel fark dikkate alınmamıştır bile. Temel fark şudur: Tüm hayvanlar bir programla doğar, sadece insan bir program olmadan doğar. İnsan bir tabula rasa olarak, temiz bir sayfa olarak doğar; üzerine hiçbir şey yazılmamıştır. Onun üzerine istediğin her şeyi yazmak zorundasın; o senin yaratımın olacak.

 

İnsan sadece özgür değildir; insanın özgürlüğün kendisi olduğunu söylemek isterim.

 

Bu onun olmazsa olmaz özüdür, bu onun ruhunun ta kendisidir. İnsanın özgürlüğünü reddettiğin an onun en değerli hazinesini, onun tüm krallığını reddetmişsindir. O zaman o bir dilencidir ve hayvanlardan çok daha çirkin bir durumdadır. Çünkü onlar en azından belli bir programa sahiptir. O zaman insan basitçe kaybolur.

 

Bir kez insanın özgürlük olarak doğduğu anlaşılırsa o zaman tüm gelişim boyutları açılır. O zaman ne olacağın, ne olmayacağın sana kalır. O senin kendi yaratımın olacaktır. O zaman hayat bir macera olacaktır; beklenen bir şey değil, bir maceradır, bir keşiftir, bir araştırmadır.

 

Hakikat sana önceden verilmemiştir, onu yaratmak zorundasın. Bir anlamda her an kendi kendine onu yaratıyorsun.

 

Şayet kader teorisini kabul edebilirsen, o da hayatın hakkında karar verme eylemidir. Kaderciliği kabul ederek bir kölenin hayatını kabul etmişsindir: Bu senin seçimindir. Bir hapishaneye girmeyi seçmişsindir, zincirlenmeyi seçmişsindir ama bu hâlâ senin seçimindir. Hapishanenin dışına gelebilirsin.

 

Sannyas tamamen buna ilişkin bir şeydir: Özgürlüğünü kabul etmek. Elbette insanlar özgür olmaktan korkar çünkü özgürlük risklidir. Kişi asla ne yaptığını, nereye gittiğini, tüm bunların nihayetinde ne olacağını bilemez. Şayet sen önceden yapılmış değilsen tüm sorumluluk sana aittir.

 

Sorumluluğunu hiç kimsenin omuzlarına bırakamazsın. Nihayetinde, kim olursan ol, ne olursan ol bütünüyle kendinden sorumlu olarak varoluşun önünde duracaksın. Yan çizemezsin, ondan kaçamazsın. Korku budur. Bu korku yüzünden insanlar her türden determinist tavırları seçerler.

 

Ve garip olan şey şudur: Dindar ve dindar olmayanlar tek bir noktada; özgürlüğün olmadığında hemfikirdir. Tüm diğer noktalarda anlaşamazlar fakat tek bir nokta üzerinde anlaşmaları gariptir. Komünistler ateist, dinsiz olduklarını söyler fakat insanın toplumsal, ekonomik, politik koşullar tarafından belirlendiğini söylerler. İnsan özgür değildir; insanın bilinci dışsal koşullar tarafından belirlenir. Mantık aynıdır! Dışsal gücü ekonomik yapı olarak adlandırabilirsin, Hegel ona — büyük H ile unutma — History ve dindar insanlar ona Tanrı der; ve yine o zaman da sözcük büyük T ile yazılır. Tanrı, tarih, ekonomi, politika, toplum: Hepsi dışsal güçlerdir. Ancak onların hepsi tek bir şeyde hemfikirdir. Sen özgür değilsin.

 

Gerçekten hakiki olarak dindar kişinin ayrıldığı nokta burasıdır.

 

Sana diyorum ki sen mutlak bir şekilde özgürsün, koşulsuzca özgürsün.

 

Sorumluluktan kaçma; kaçışın bir yararı olmayacak. Ne kadar önce kabul edersen o kadar iyidir çünkü hemen kendini yaratmaya başlayabilirsin. Ve kendini yaratmaya başladığın an muazzam bir coşku yükselir. Ve kendini istediğin şekilde yarattığın zaman büyük bir tatmin vardır. Tıpkı bir ressamın resmini bitirdiğinde, son dokunuşu yapar ve kalbinde muhteşem bir tatmin oluşur. İyi yapılmış bir iş büyük bir huzur verir. Kişi Tanrı’ya katılmış olduğunu hisseder.

 

Yegâne ibadet yaratıcı olmaktır çünkü sadece yaratıcılık aracılığıyla Tanrı’ya katılırsın; başka bir katılma yolu yoktur. Tanrı hakkında düşünülmemesi gerekir, bir şekilde katılmak durumundasın. Bir gözlemci olamazsın, sadece bir katılımcı olabilirsin; sadece o zaman onun gizeminin tadına varacaksın.

 

Kendini yaratmakla, kendi bilincini yaratmakla, kendi varlığını yaratmakla karşılaştırıldığında resim yaratmak hiçbir şeydir, şiir yaratmak hiçbir şeydir. Müzik yaratmak hiçbir şeydir.

 

Ancak insanlar korkmuştur. Ve onların korkması için bir neden vardır. Birincisi: O risklidir çünkü sadece sen sorumlusun. İkincisi: Özgürlük kötüye kullanılabilir çünkü sen yanlış şey olmayı seçebilirsin.

 

Özgürlük sen doğruyu ya da yanlışı seçebilirsin demektir; şayet sen sadece doğru olanı seçmekte özgürsen o özgürlük değildir.

 

O zaman o Ford ilk arabalarını yaptığı zamanki gibi olacaktır. Onların hepsi siyahtı. Ve o müşterileri galeriye götürüp şöyle derdi: “Siyah olduğu sürece istediğiniz herhangi bir rengi seçebilirsiniz!”

 

İyi de bu ne tür bir özgürlüktür. Doğru olduğu sürece, on emre uyduğu sürece, Gita’ya yahut Kuran’a uygun olduğu sürece, Buda’ya, Mahavira’ya, Zerdüşt’e uygun olduğu sürece. O zaman o özgürlük değildir.

 

Özgürlük temelde, doğası gereği her ikisine de muktedir olman demektir: Doğruyu ya da yanlışı seçmek. Ve tehlike — ve dolayısıyla da korku — şudur ki yanlışı yapmak her zaman daha kolaydır. Yanlış yokuş aşağı bir görevdir ve doğru ise yokuş yukarı bir görevdir. Yokuş yukarı gitmek zordur, çetindir. Ve yükseğe, daha yükseğe çıktıkça giderek daha da zorlaşır. Ancak aşağı doğru gitmek çok kolaydır; hiçbir şey yapmana gerek yoktur, yer çekimi senin için her şeyi yapar. Sen sadece bir taş gibi tepeden aşağı doğru yuvarlan ve taş en dibe ulaşacaktır; hiçbir şey yapmaya gerek yoktur.

 

Fakat bilinçte yükselmek istersen, güzelliğin, hakikatin, saadetin dünyasında yükselmek istersen o zaman sen mümkün olan en yüksek zirve için yanıp tutuşuyorsun ve bu kesinlikle zordur.

 

İkinci olarak ne kadar yükselirsen o kadar düşme tehlikesi vardır çünkü yol daralır. Ve sen her tarafında karanlık vadilerle çevrelenirsin. Tek bir yanlış adım ve sen basitçe uçuruma yuvarlanırsın, kaybolursun. Düz zeminde yürümek, yükseklikleri umursamamak daha konforlu, daha rahattır.

 

Özgürlük sana hayvanlardan aşağıya düşmek ya da meleklerin üzerine yükselme fırsatını sunar. Özgürlük bir merdivendir: Merdivenin bir ucu cehenneme uzanır, diğer ucu cennete dokunur. O aynı merdivendir; seçim senindir, yönü senin tarafından seçilmelidir. Bana göre eğer sen özgür değilsen özgür olmamanı kötüye kullanamazsın; özgür olmamak kötüye kullanılamaz. Mahkûm kendi durumunu kötüye kullanamaz; o zincirlenmiştir, her şeyi yapmak için özgür değildir. Ve bu insan dışındaki tüm hayvanların durumudur: Onlar özgür değildir. Onlar belli türde hayvanlar olarak doğar ve onu yerine getireceklerdir. Aslında doğa onu yerine getirir; onların herhangi bir şey yapmasına gerek yoktur. Onların hayatında bir meydan okuma yoktur.

 

Sadece insanın meydan okumayla, büyük meydan okumayla yüz yüze gelmesi gerekir. Ve çok az insan riski, çok az insan yükseklere gitmeyi, kendi nihai zirvelerini keşfetmeyi seçmiştir. Sadece birkaç kişi — Buda, İsa — sadece çok azı; bir elin parmaklarıyla sayılabilirler.

 

Niçin insanlığın tümü Buda ile aynı saadet haline, İsa ile aynı sevgi haline, Krishna ile aynı kutlama haline ulaşmayı seçmemiştir. Niçin? Bu yükseklikleri arzu etmek bile tehlikeli olduğu basit gerçeği yüzünden; onun hakkında düşünmemek daha iyidir. Ve onun hakkında düşünmemenin en iyi yolu özgürlük olmadığını kabul etmektir. Sen zaten önceden belirlenmişsindir; sen doğmadan önce sana belli bir senaryo verilmiştir ve senin sadece onu yerine getirmen gerekir.

 

Ve sadece özgürlük kötüye kullanılabilir, esaret kötüye kullanılamaz.

 

Bu nedenle dünyada bu kadar çok kaos görüyorsun. İnsanın daha önce bu kadar özgür olmadığı gibi basit bir gerçek nedeniyle, bu hiçbir zaman olmamıştır. Amerika’da insanlar dünyada hiçbir yerde, tarihte hiçbir zaman kimsenin çıkarmadığı kadar büyük bir özgürlüğün tadını çıkarmaktadır. Ne zaman özgürlük varsa kaos ortaya çıkar fakat bu kaosa değer çünkü bu kaosun içinden yıldızlar doğar.

 

Ben sana hiçbir disiplin vermiyorum çünkü tüm disiplinler inceden inceye bir tür esarettir. Ben sana hiçbir emir vermiyorum çünkü başka birisi tarafından dışardan gelen herhangi bir emir seni mahkûm edecektir, seni köleleştirecektir.

 

Ben sadece sana nasıl özgür olacağını öğretiyorum ve sonra seni özgürlüğünle canın ne isterse yapmak üzere kendi başına bırakıyorum. Şayet hayvanların aşağısına düşmek istersen bu senin kararındır. Ve onu yapmaya gayet tabii iznin var. Çünkü bu senin hayatın, şayet onun bu şekilde olmasına karar verirsen bu senin ayrıcalığındır. Ancak özgürlüğü ve onun değerini anlarsan düşmemeye başlayacaksın; hayvanların aşağısına inmeyeceksin, meleklerin üzerine yükseleceksin.

 

İnsan bir varlık değildir, o köprüdür. İki sonsuzluk arasındaki bir köprü: Hayvan ve Tanrı, bilinçsizlik ve bilinç. Bilincin içinde büyü, özgürlüğün içinde büyü. Her adımı kendi seçiminle at, kendini yarat. Ve onun için tüm sorumluluğu al.

 

Sıradan zihin her zaman sorumluluğu başkasına atar, sana acı çektiren her zaman diğeridir. Karın sana acı çektiriyordur, kocan sana acı çektiriyordur, anne-baban sana acı çektiriyordur, çocukların sana acı çektiriyordur ya da toplumun finansal sistemi, kapitalizm, komünizm, faşizm, baskın siyasi ideoloji, toplumsal yapı ya da kader, karma, Tanrı…adını sen koy.

 

İnsanlar sorumluluktan kaçınmak için milyonlarca yola sahiptir. Ancak başka biri — X, Y, Z — sana acı veriyor dediğin an, o zaman onu değiştirmek için hiçbir şey yapamazsın. Ne yapabilirsin? Toplum değiştiğinde ve komünizm geldiğinde ve sınıfsız bir dünya olduğunda o zaman herkes mutlu olacak. Ondan önce mümkün değildir. Yoksul bir toplumda nasıl mutlu olabilirsin? Ve kapitalistler tarafından hükmedilen bir toplumda nasıl mutlu olabilirsin? Bürokratik bir toplumda nasıl mutlu olabilirsin? Özgürlüğüne izin vermeyen bir toplumda nasıl mutlu olabilirsin?

 

Mazeretler, mazeretler ve mazeretler; tek bir kavrayıştan kaçınmak için mazeretler: “Ben kendimden sorumluyum. Başka kimse benden sorumlu değil; bu mutlak surette ve sonuna kadar benim sorumluluğumdur. Her ne isem ben kendi yaratımımım.”

 

Atisha’nın sutrasının anlamı budur: “Tüm suçlamaları bir kişiye yükle.”

 

Ve bu kişi sensin.

 

Bir kez bu kavrayış oturduğunda: “Hayatımdan ben sorumluyum — tüm ıstırabımdan, acımdan, başıma gelmiş ve gelmekte olan her şeyden. Bunun böyle olmasını ben seçtim; ektiğim tohumlar bunlar ve şimdi ektiklerimi biçiyorum. Sorumlu benim.” Bir kez bu kavrayış sende doğal bir anlayışa dönüştüğünde o zaman her şey çok basittir.

 

O zaman hayat yeni bir yön alır, yeni bir boyuta doğru hareket etmeye başlar. Bu boyut dönüşümdür, evrimdir, mutasyondur. Çünkü ben bir kez sorumluysam, karar verdiğim herhangi bir an onu bırakabileceğimi de bilirim. Onu bırakmaktan kimse beni alıkoyamaz.

 

Istırabını bırakmaktan, ıstırabını saadete dönüştürmekten seni kim alıkoyabilir? Hiç kimse. Bir hapishanede bile olsan, mahkûm edilmiş, zincirlenmiş, hiç kimse seni mahkûm edemez. Senin ruhun yine de özgür kalır. Elbette son derece sınırlı koşullardasındır. Ama bu sınırlandırılmış durumda bile bir şarkı söyleyebilirsin. Ya çaresizlik gözyaşlarıyla ağlarsın ya da bir şarkı söyleyebilirsin. Ayağındaki zincirlerle bile dans edebilirsin; o zaman zincirlerin sesi bile bir melodiye sahip olacaktır.

 

Sonraki sutra: “Herkese şükran duy.”

 

Atisha gerçekten çok çok bilimseldir. İlk önce der ki: Tüm sorumluluğu üzerine al, ikinci olarak der ki: Herkese şükran duy. Şu an ıstırabından senin dışında hiç kimse sorumlu değildir. Şayet ıstırabın hepsi senin kendi yaptığın bir şeyse o zaman ne kalır?

 

Herkese şükran duy.

 

Çünkü herkes senin dönüşümün için bir alan yaratıyor; seni engellediğini düşündüğün kişiler bile, düşmanın olduğunu zannettiklerin bile. Arkadaşların, düşmanların, iyi insanlar ve kötü insanlar, arzu edilen durumlar ve arzu edilmeyen durumlar; hepsi birden senin dönüşebileceğin ve bir buda olabileceğin koşulları yaratıyorlar.

 

Hepsine minnet duy. Yardımcı olanlara, engel olanlara, kayıtsız kalmış olanlara, hepsine minnet duy çünkü onların hepsi beraber budaların doğduğu, senin bir buda haline gelebileceğin ortamı yaratıyor.

 

 

 

EGO

Ganj Kitap

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...