Jump to content

Dâhilerin kaderi yanlış anlaşılmaktır


Termevsimi

Önerilen Mesajlar

Dâhilerin kaderi yanlış anlaşılmaktır. Bir dâhi yanlış anlaşılmıyorsa aslında dâhi filan değildir. Kişi kitleler tarafından anlaşılabiliyorsa o zaman sıradan zekânın düzeyinde konuşuyor demektir.

 

Friedrich Nietzche yanlış anlaşılıyordu ve bu yanlış anlaşılma korkunç bir felakete neden oldu. Ama belki de bu kaçınılmaz bir şeydi. Nietzche gibi bir adamı anlayabilmek için onunla aynı veya daha yüksek bilinç düzeyinde olman gerekir.

 

Adolf Hitler öylesine geri zekâlı bir insandı ki Nietzche’nin anlamını kavramış olabilmesi olanaksız; ama onun felsefesinin Mesihliğine soyundu. Ve o geri zekâsının doğrultusunda yorumlar yaptı, yorum yapmakla da kalmayıp bunları eyleme döktü ve bunun sonucunda ikinci dünya savaşı patlak verdi.

 

Nietzche güç isteminden söz ederken bunun hakim olma isteğiyle hiç ilgisi yoktur.

 

Ama Nazilerin ona yüklediği anlam budur.

 

Güç istemi, hükmetme isteğiyle taban tabana zıttır. Hükmetme isteği aşağılık kompleksinden ileri gelir. Kişi kendine, onlardan aşağı değil üstün olduğunu kanıtlayabilmek için diğerlerine hükmetmek ister. Ama bunu kanıtlaması gereklidir. Kanıt olmazsa onların altında kalacağını bilir; bu yüzden bunu saklayacak birçok kanıta ihtiyacı vardır.

 

Gerçekten üstün olan kişinin kanıta ihtiyacı yoktur, o zaten üstündür. Bir gül güzelliğiyle ilgili bir tartışmaya girer mi? Dolunay ihtişamını kanıtlamakla uğraşır mı? Üstün insan bunu zaten bilir, hiçbir kanıta ihtiyacı yoktur; bu yüzden hükmetme isteği de duymaz. Kesinlikle bir güç isteğine sahiptir ama burada çok ince bir ayrım yapmak gerekir. Güce istek duyması demek kendini bütünüyle ifade edecek olgunluğa erişmek istemesi demektir.

 

Bunun başka kimseyle alakası yoktur, yalnızca bireyin kendisiyle alakalıdır. O çiçek açmak, potansiyelinde gizli olan tüm çiçekleri açığa çıkarmak, gökyüzünde ulaşabileceği kadar yukarıya uzanmak ister. Burada kıyas bile söz konusu değildir, başkalarından daha yukarıya çıkmak istemez — yalnızca kendi potansiyeline erişmek ister.

 

Güç istemi mutlak surette bireyseldir. Gökyüzünün en yukarılarında dans etmek, yıldızlarla konuşmak ister ama kimseye üstünlüğünü kanıtlamak gibi bir derdi yoktur. Rekabetçi değildir, kıyaslayıcı değildir.

 

Adolf Hitler ve takipçileri, Naziler, dünyaya çok büyük bir zarar verdiler çünkü Nietzche’nin doğru şekilde anlaşılmasının önüne geçtiler. Ve bu yalnızca tek bir şey için değil, diğer kavramlar için de geçerliydi; tümüyle yanlış anladılar.

 

Bu daha önce hiçbir mistiğin veya şairin içine düşmemiş olduğu kadar üzücü bir yazgı. İsa’nın çarmıha gerilmesi ve Sokrates’in zehirlenmesi bile Nietzche’nin yazgısı kadar kötü değil: O öyle büyük bir ölçekte yanlış anlaşıldı ki, Hitler onun ve felsefesinin adına sekiz milyon kişiyi öldürdü. Bu biraz zaman alacak. Adolf Hitler ve Naziler ve ikinci dünya savaşı unutulduktan sonra Nietzche’nin gerçeği su yüzüne çıkacak. O geri gelecek.

 

Daha geçen gün Japon sannyasinlerimden biri bana kitaplarımın kendi dilinde en çok satanlar arasına girdiğini ve hemen yanlarında da Nietzche’nin kitaplarının yer aldığı haberini verdi. Birkaç gün önce de aynı haber Kore’den gelmişti. Belki de insanlar bizim kitaplarımız arasında benzer bir şeyler buluyor.

 

Ama Nietzche’nin yeni baştan yorumlanması gerek ki Naziler tarafından onun güzel felsefesinin üzerine yüklenmiş onca saçmalık bir kenara atılabilsin. Onun arındırılmaya, vaftiz edilmeye ihtiyacı var.

Küçük Sammy dedesine ünlü bilim adamı Albert Einstein’dan ve onun görecelilik kuramından söz ediyordu.

 

“Peki,” dedi dedesi, “bu kuram ne anlatıyormuş?”

 

“Öğretmenimizin dediğine göre bunu tüm dünyada yalnızca birkaç kişi anlayabiliyormuş,” dedi Sammy. “Ama yine de bize nasıl bir şey olduğunu anlattı. Görecelilik şöyle: Bir adam güzel bir kızın yanına oturduğunda bir saat bir dakika gibi geliyor ama bir dakikalığına kızgın ateşin üzerine oturunca bu bir saat gibi geliyor ve buna görecelilik kuramı deniyor.”

 

Dede sessizce başını sallayıp yavaşça, “Sammy,” diye sordu, “senin Einstein bununla mı geçiniyor?”

İnsanlar bir şeyi kendi bilinç düzeylerince anlayabilirler.

 

Nietzche’nin Nazilerin eline düşmüş olması yalnızca bir rastlantıydı. Onlara savaşmak için bir felsefe gerekiyordu ve Nietzche savaşçının güzelliğini taktir eder. Uğrunda savaşılacak bir düşünceye ihtiyaçları vardı ve Nietzche onlara iyi bir neden verdi — üstün insan için savaşmak.

 

Tabi hemen üstün insan fikrine sahip çıktılar. Nordik Alman Aryanları Nietzche’nin yeni insan ırkı — üstün insanı olacaktı. Dünyaya hükmetmek istiyorlardı ve Nietzche buna çok yardımcı oluyordu çünkü insanın en temel özleminin güç istemi olduğunu söylüyordu. Onlar bunu hükmetme istemiyle değiştirdiler.

 

Şimdi tam bir felsefeleri olmuştu: Nordik Alman Aryanları üstün bir ırktı çünkü onlar üstün insanı yaratacaklardı. Güç istemine sahiptiler ve tüm dünyaya hükmedeceklerdi. Daha alt seviyelerdeki insanlara hükmetmek onların kaderiydi. Bariz bir matematik söz konusuydu, üstün olan daha alt seviyede olanı yönetmeliydi.

 

Bu güzelim kavramlar ... Nietzche onların böylesine tehlikeli olabileceğini ve tüm insanlığın üzerine bir kâbus gibi çökebileceğini asla hayal bile edemezdi. Ama yanlış anlaşılmanın önüne geçemezsin, elinden hiçbir şey gelmez.

Viski, puro ve ucuz losyon kokan bir sarhoş sallanarak otobüse bindi ve bir Katolik rahibinin yanına oturdu.

 

Kendisinden rahatsız olmuş olan rahibe bakan sarhoş, “Hey Peder, sana bir sorum var:” dedi, “Arterite ne sebep olur?”

 

Rahip soğuk ve ters bir şekilde, “Ahlaksız yaşam tarzı, fazla içki, sigara ve hafif kadınlarla düşüp kalkmak,” diye yanıt verdi.

 

“Vay canına!” dedi sarhoş.

 

Bir süre yola sessizlik içinde devam ettiler. Rahip kendini suçlu hissetmeye başladı. Bariz şekilde Hıristiyan merhametine ihtiyacı olan birine soğuk davranmıştı. Sarhoşa dönüp, “Üzgünüm oğlum.” dedi. “Sert çıkmak istemezdim. Ne kadar zamandır bu arterit belasından muzdaripsin?”

 

“Ben mi?” dedi sarhoş. “Ben arteritten muzdarip filan değilim de gazetede okuduğuma göre Papa öyleymiş!”

Elden ne gelir? Bir şey bir kez ağzından çıktıktan sonra karşındakinin onu nasıl alacağı tamamen ona kalmış.

 

Ama Nietzche öylesine önemli ki Nazilerin onun düşüncelerine bulaştırdığı tüm bu pislikten arındırılması gerekiyor. Tuhaf olan yalnızca Nazilerin değil, dünyadaki diğer filozofların da onu yanlış anlamış olmaları. Belki de o öylesine büyük bir dâhiydi ki sözde büyük adamlar bile onu anlayamıyorlardı.

 

O düşünce dünyasına sayısız yeni görüş kazandırıyordu ve ki tek bir görüş bile onu dünyanın en büyük filozoflarının arasına sokabilirdi — oysa onun düzinelerce görüşü vardır ve hepsi de insanlığın daha önce hiç aklına gelmemiş olan, mutlak derecede özgün görüşlerdir. Doğru anlaşılmış olsaydı, Nietzche şüphesiz, o üstün insanın oluşması için gereken havayı ve toprağı sağlayabilirdi. O insanlığın dönüşüme uğramasına yardımcı olabilirdi.

 

Ona karşı müthiş bir saygı ve yanlış anlaşıldığı için de üzüntü duyuyorum — ki yanlış anlaşılmakla da kalmayıp tımarhaneye tıkılmıştır. Doktorlar onun deli olduğuna kanaat getirmişti. Onun görüşleri sıradan zihnin öylesine uzağındaydı ki sıradan insan onun deli olduğunu kabul etmekten mutluluk duyuyordu: “O deli değilse biz çok vasatız.” O deli olmalı, tımarhaneye tıkılmalıydı.

 

Benim hissime göre o hiçbir zaman delirmedi. Yalnzıca kendi zamanının fazla ilerisindeydi, fazla içten ve doğrucuydu. Siyasetçilere, rahiplere ve cüce zihinlilere aldırmadan ne yaşadıysa tam olarak onu aktardı. Ama bu cüceler öyle kalabalık ve o öylesine tek başınaydı ki onun deli olmadığını duyamadılar. Delirmediğinin kanıtı da tımarhanede yazdığı son kitabıdır.

 

Ama onun deli olmadığını söyleyen ilk adam benim. Öyle görünüyor ki bu dünya öylesine kurnaz ve politik zihniyetli ki insanlar sadece kendilerine şöhret kazandıracak, kalabalıktan alkış alacak olan şeyleri söylüyorlar. Senin o büyük düşünürlerin bile o kadar büyük değil.

 

Onun tımarhanede yazdığı kitap en iyi kitabıdır ve kesin bir delildir çünkü deli bir adam onu yazamazdı. Son kitabı Güç İstemi’dir. Onun basıldığını göremedi çünkü kimse deli bir adamın kitabını basmak istemedi. Birçok yayıncının kapısını çaldı ama hep geri çevrildi — ve şimdi herkes bunun yazdığı en iyi kitap olduğu konusunda hemfikir. Ölümünden sonra kız kardeşi bu kitabı bastırabilmek için evini ve bazı başka şeyleri sattı çünkü bu onun son arzusuydu, ama kitabın basıldığını göremedi.

 

O mu deliydi yoksa biz mi delirmiş bir dünyada yaşıyoruz? Deli bir adam Güç İstemi gibi bir kitap yazabiliyorsa o zaman deli olmak nükleer silahları üst üste yığmakta olan Amerikan Başkanı gibi akıllı olmaktan daha iyidir.

 

Bu adama aklı başında, Friedrich Nietzche’ye de deli mi diyorsunuz?

Yaşlı bir Kızılderili bir barda otururken saçı sakalı birbirine karışmış bir hippi içeri dalıp bir içki ısmarladı. Hippinin küfürleri herkesi bardan kaçırdı ama yaşlı Kızılderili sakin sakin oturmaya devam etti.

 

Sonunda yaşlı hippi dayanamayıp, “Hey kırmızı adam. Ne bok yemeye bana bakıp duru- yorsun? Deli misin nesin?” diye laf attı.

 

“Hayır,” diye yanıt verdi Kızılderili, “yirmi yıl önce bir buffaloyla seviştiğim için tutuklan- mıştım da, sen oğlum olabilir misin diye bakıyordum.”

 

 

ALTIN GELECEK

Ganj Kitap

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...