Jump to content

Gerçek her zaman buradadır.


Termevsimi

Önerilen Mesajlar

Gerçek her zaman buradadır.

 

Bu zaten böyle. Gelecekte ulaşılacak bir şey değildir. Burada ve şimdi gerçek sensin; bu yüzden gerçek, yaratılacak bir şey değildir, tertiplenecek ya da aranacak bir şey değildir. Bunu iyice anla; o zaman bu teknikleri anlamak ve yapmak kolay olur.

 

Zihin bir arzulama mekanizmasıdır. Zihin daima arzu içindedir, daima bir şey aramakta, bir şey sormaktadır. Her zaman hedef gelecektedir; zihin şu anla hiç ilgilenmez. Zihin şu anda hareket edemez, yeri yoktur. Zihnin hareket etmek için geleceğe ihtiyacı vardır. Geçmişte ya da gelecekte hareket edebilir. Şu anda hareket edemez, yeri yoktur. Gerçek şu andadır ve zihin hep gelecekte ya da geçmiştedir, bu yüzden zihin ile gerçek bir araya gelemez.

 

Zihin dünyevi hedefler aradığı zaman zorluk olmaz; sorun saçma değildir, çözülebilir. Ama zihin gerçeği aramaya başladığında çabanın kendisi saçma olur, çünkü gerçek burada ve şu andadır ve zihin her zaman orada ve o zamandadır. Bir araya gelemezler. Bu yüzden önce şunu anla; gerçeği arayamazsın. Onu bulabilirsin, ama arayamazsın. Aramanın kendisi en- geldir.

 

Aramaya başladığın anda, kendinden uzaklaşmışsındır, çünkü sen her zaman şu andasın. Arayıcı hep şu andadır ve arayış gelecektedir; her ne arıyorsan, bir araya gelemeyeceksin. Lao Tzu şöyle der: “Arama; aksi halde kaçırırsın. Aramayı bırak ve bul. Arama ve bul.”

 

Şiva’nın bütün bu tekniklerinin amacı basitçe zihni gelecekten ya da geçmişten şu ana çevir- mektir. Aradığın şey zaten oradadır, zaten öyledir. Zihnin arayıştan aramayışa döndürülmesi gereklidir. Bu güçtür. Düşünsel olarak bakarsan çok güçtür. Zihni arayıştan aramayışa nasıl döndürmeli? Çünkü o zaman zihin, arayışın kendisini hedef yapar! O zaman zihin der ki: “Arama.” O zaman zihin der ki: “Aramamalıyım.” O zaman zihin der ki: “Şimdi hedefim; ara- mamak. Artık arzusuzluk durumunu arzuluyorum.” Arayış yine başlamıştır, arzu arka kapı- dan yine girmiştir. İşte bu yüzden dünyevi hedefler arayan insanlar vardır ve dünyevi he- defler aramadıklarını düşünen insanlar vardır. Bütün hedefler dünyevidir, çünkü “arayış” dünyadır.

 

Bu yüzden dünyevi olmayan hiç bir şey arayamazsın. Aradığın anda, aradığın şey dünyevi olur. Tanrı’yı arıyorsan, Tanrın dünyanın bir parçasıdır. Mokşa’yı arıyorsan, özgürleşmeyi, nirvana’yı; özgürleşmen dünyanın bir parçasıdır, çünkü arayış dünyadır, arzulama dünyadır. Bu yüzden nirvana’yı arzulayamazsın, arzusuzluğu arzulayamazsın. Düşünsel olarak anla- maya çalışırsan, bir bulmacaya dönüşür.

 

Şiva, bu konuda hiçbir şey söylemez, hemen teknikler vermeye başlar. Onlar düşünsel de- ğildir. Devi’ye şöyle demez: “Gerçek buradadır. Onu arama, o zaman bulursun.” Hemen tek- nikler verir. O teknikler düşünsel değildir. Onları yap, o zaman zihin döner. Dönüş yalnızca bir sonuçtur, yalnızca bir yan ürün; bir hedef değil. Dönüş yalnızca bir yan üründür.

 

Bir tekniği yaparsan, zihnin geleceğe ya da geçmişe yaptığı yolculuktan döner. Aniden ken- dini ‘şu an’da bulursun. İşte bu yüzden Buda teknikler vermiştir, Lao Tzu teknikler vermiştir, Krişna teknikler vermiştir. Ama onlar tekniklerini hep düşünsel kavramlarla sunarlar. Sade- ce Şiva farklıdır, o hemen teknikler verir; ama düşünsel anlayış vermez, düşünsel giriş ver- mez, çünkü zihnin hileci olduğunu bilir, olası en sinsi şey olduğunu bilir. Zihin her şeyi bir soruna dönüştürebilir. Aramayış sorun olur.

 

Bana gelip nasıl arzu edilmeyeceğini soran insanlar var. Onlar arzusuzluğu arzuluyorlar. Biri onlara söylemiş ya da bir yerlerde okumuşlar ya da ruhani dedikodular duymuşlar; arzula- mazsan mutluluğa erişeceğini, arzulamazsan özgür olacağını, arzulamazsan acı çekmeyece- ğini duymuşlar, bu yüzden nasıl arzulanmayacağını sorarlar. Zihinleri onlara oyunlar oyna- maktadır. Hâlâ arzulamaktadırlar, yalnızca artık hedef değişmiştir. Eskiden para arzuluyor- lardı, şöhret arzuluyorlardı, prestij arzuluyorlardı, güç arzuluyorlardı. Artık arzusuzluğu arzuluyorlar. Yalnızca hedef değişmiş ve onlar aynı kalmışlar ve arzuları aynı kalmış. Ama şimdi arzu daha aldatıcı olmuş.

 

Bu yüzden, Şiva hiçbir giriş yapmadan hemen ilerler. Hemen tekniklerden bahsetmeye baş- lar. Bu teknikler, eğer izlenirse, aniden zihnini döndürürler; zihin ‘şu an’a gelir. Ve zihin şu ana geldiğinde durur, artık yoktur. Şu anda bir zihin olamazsın, bu imkânsızdır. Şu anda, bu- rada ve şu andaysan, nasıl bir zihin olabilirsin? Düşünceler durur, çünkü hareket edemezler. Şu anda hareket edilecek yer yoktur. Şu andaysan, nasıl hareket edebilirsin? Zihin durur, zihinsizliğe ulaşırsın.

 

Bu yüzden, asıl önemli olan nasıl burada ve şu anda olacağındır. Deneyebilirsin, ama çaba boşuna olabilir... Çünkü şu anda olmayı bir hedef haline getirirsen, o zaman hedef geleceğe kaymıştır. Nasıl şu anda olunacağını sorarsan, yine gelecek hakkında soru sormaktasındır. “Nasıl şimdide olunur? Nasıl burada ve şu anda olunur?” diye sorarken şu an geçmektedir. Sen soru sorarken şu an geçmektedir ve zihin gelecekte düşler görmeye, yaratmaya başlar; bir gün hiç hareket olmadığı, hiç güdü olmadığı, hiç arayış olmadığı bir zihin durumuna erişe- ceksin ve o zaman mutluluk olacak... Bu durumda nasıl şu anda olur?

 

Şiva bu konuda hiçbir şey söylemez, yalnızca bir teknik verir. Sen bu tekniği uygularsın ve aniden burada ve şu anda olduğunu görürsün. Ve senin burada ve şu anda olman gerçektir, özgürlüktür, nirvanadır.

 

Doğum anından ölüm anına kadar devamlı nefes alıp veririz. Bu iki nokta arasında her şey değişir. Her şey değişir, hiçbir şey aynı kalmaz; doğum ile ölüm arasındaki tek daimi şey nefestir.

 

Çocuk genç olur; genç yaşlanır. Hastalık kapar, bedeni çirkinleşir, hasta olur; her şey deği- şir. Mutlu olur, mutsuz olur, acı çeker; her şey değişmeye devam eder. Ama bu iki nokta arasında ne olursa olsun, insanın nefes alıp vermesi gerekir. Mutlu ya da mutsuz, genç ya da yaşlı, başarılı ya da başarısız... Ne olduğun önemsizdir... Bir şey kesindir: Doğum ve ölüm arasında nefes alıp vermelisin.

 

Nefes alıp vermek daimi bir akımdır; bir aralık mümkün değildir. Tek bir an bile nefes alma- yı unutsan, artık var olmazsın. İşte bu yüzden senin nefes alman gerekmez, çünkü o zaman zor olur. İnsan bir an için nefes almayı unutabilir, o zaman hiçbir şey yapılamaz. Bu yüzden, aslında nefes alan sen değilsin, çünkü sana ihtiyaç yoktur. Derin uykuda olursun ve nefes alıp vermen devam eder, baygın olursun ve nefes alıp vermen devam eder, derin komada olursun ve nefes alıp vermen devam eder. Sana ihtiyaç yoktur; nefes sana rağmen devam eden bir şeydir.

 

Bu, kişiliğindeki daimi faktörlerden biridir: Yaşam için çok gerekli ve temel bir şeydir nefes. Nefessiz yaşayamazsın. Bu yüzden nefes ve yaşam eş anlamlı olmuştur. Nefes yaşamın me- kanizmasıdır ve yaşam nefesle derinden ilişkilidir. İşte bu yüzden Hindistan’da ona prana deriz. İkisi için tek bir sözcük vermişizdir; prana canlılık demektir. Yaşamın nefesindir.

 

Nefesin seninle bedenin arasıda bir köprüdür. Bu köprü seni bağlamakta, bedeninle ilişkilen- dirmektedir. Nefes yalnızca bedeninle aranda bir köprü değil, aynı zamanda seninle evren arasında da bir köprüdür. Beden yalnızca sana gelen, sana daha yakın olan evrendir.

 

Bedenin evrenin bir parçasıdır. Bedendeki her şey evrenin parçasıdır; her zerresi, her hüc- resi... Evrene en yakın yaklaşımdır. Nefes köprüdür. Köprü yıkılırsa, artık bedeninde olmaz- sın. Köprü yakılırsa, artık evrende olmazsın. Bilinmeyen bir boyuta geçersin; o durumda, zaman ve uzamda bulunamazsın. Bu yüzden, nefes aynı zamanda seninle zaman ve uzam arasındaki köprüdür.

 

Bu yüzden nefes çok önemli olmuştur; en önemli şey... Nefesle bir şeyler yapabilirsen, ani- den şu ana dönersin. Nefesle bir şey yapabilirsen, yaşamın kaynağına erişirsin. Nefesle bir şey yapabilirsen zamanı ve uzamı aşabilirsin. Nefesle bir şey yapabilirsen, dünyada ve aynı zamanda dünyanın ötesinde olursun.

 

Nefesin iki noktası vardır. Biri bedene ve evrene dokunduğu yer, diğeri sana ve evreni aşa- na dokunduğu yer. Biz nefesin yalnızca bir kısmını biliyoruz. Evrene, bedene girdiği zaman onu biriz. Ama o, aynı zamanda bedenden “bedensiz”e, “bedensiz”den bedene hareket et- mektedir. Biz diğer noktayı bilmeyiz. Diğer noktanın, köprünün diğer parçasının, köprünün diğer kutbunun farkına varırsan, aniden dönüşürsün, farklı bir boyuta nakledilirsin.

 

Ama unutma, Şiva’nın söyleyeceği yoga değildir, tantradır. Yoga da nefes üzerinde çalışır, ama yoganın ve tantranın çalışmaları temelde farklıdır. Yoga nefes alıp vermeyi sistemleş- tirmeye çalışır. Nefesini sistemleştirirsen iyileşirsin. Nefesini sistemleştirir, sırlarını bilirsen ömrün uzar; daha sağlıklı olur ve daha uzun yaşarsın. Daha güçlü, daha enerji dolu, daha canlı, daha genç ve daha taze olursun.

 

Ama tantra bununla ilgilenmez. Tantra nefesin sistemleştirilmesi ile ilgilenmez, nefesi yalnız- ca içe dönüş için bir teknik olarak kullanmakla ilgilenir. İnsanın özel bir nefes alıp verme tarzı denemesi gerekmez, özel bir nefes alıp verme sistemi ya da özel bir nefes alıp verme şekli ya da özel bir nefes alıp verme ritmi... Hayır! İnsanın olduğu gibi nefes alıp vermesi gerekir. İnsanın yalnızca nefesteki belirli noktaların farkına varması gerekir.

 

Belirli noktalar vardır, ama biz onların farkında değilizdir. Biz hep nefes alıp veriyorduk ve nefes alıp vermeye devam edeceğiz... Nefes alıp vererek doğduk ve nefes alıp vererek öle- ceğiz, ama belli noktaların farkında değiliz... Ve bu tuhaf. İnsan arıyor, uzayın derinliklerini araştırıyor. İnsan aya gidiyor; insan daha uzağa ulaşmaya çalışıyor, yeryüzünden uzaya... Ve insan daha yaşamının en yakın parçasını öğrenmedi. Nefeste hiç gözlemlemediğin belirli noktalar var, o noktalar kapılardır; farklı bir dünyaya, farkı bir benliğe, farklı bir bilince girmek için kullanabileceğin, sana en yakın kapılar... Ama onlar incelikli.

 

Ayı gözlemlemek çok güç değildir. Aya ulaşmak bile çok güç değildir; büyük bir yolculuktur. Mekanize olmak gerekir, teknolojiye ihtiyacın olur, toplanmış bilgilere ihtiyacın olur ve sonra ona ulaşabilirsin. Nefes alıp vermek sana en yakın şeydir ve bir şey sana ne kadar yakınsa, onu algılamak o kadar güç olur. Ne kadar yakınsa o kadar zor olur. Ne kadar yakınsa o kadar güçleşir; ne kadar açıksa o kadar zorlaşır. Sana o kadar yakındır ki, seninle nefesin arasında boşluk yoktur. Ya da öylesine küçük bir boşluk var ki, çok titiz bir incelemeye ihtiyaç var, ancak o zaman belirli noktaların farkına varırsın.

 

 

 

-Sırlar Kitabı — Meditasyon Sanatı

-OMEGA YAYINLARI

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...