Jump to content

Çağlar Boyu Amerikan Çizgi Romanı 1


ensiferum13

Önerilen Mesajlar

http://i33.tinypic.com/20fqmpd.jpg

 

Gazetelerdeki çizgi bantlardan "komik kitap"lara, Altın Çağ'dan korku çizgi romanlarına ve Gümüş Çağ'dan günümüze, Amerikan çizgi romanının tarihi…

 

 

Bizim için "çizgi roman", işaret et¬tiği şeyi her zaman bire bir karşılamasa da pek muğlak olmayan, nispeten iyi tanımlayabildiğimiz bir kelime. Ve mecra. Amerikalılar için öyle değil. Yirminci yüzyılın ilk yarısında Amerikalılar karika¬türleri, komik çizgi bantları, öykü anlatan seri çizgi bantları ve nihayetinde bizim "çizgi roman" dediğimiz mecrayı tek bir kelimeyle ifade edivermişler: "comics" (bildiğiniz "komik" kelimesinden geliyor). Ve bu durum, Amerika'da hakiki çizgi romanın kaderini belirlemiş. Öte yandan, Amerikan çiz¬gi romanının köklerine göz gezdirdiğinizde, bi¬raz esefle de olsa, bunun neden böyle olduğunu gayet iyi anlayabiliyorsunuz.

 

Amerika'da 20. yüzyılın başında popülerleşen çizgi bantların (atası, 1896'da başlayan ve gaze¬telerin ilk tanınmış çizgi karakteri haline gelen "The Yellow Kid" ola¬rak kabul ediliyor) genel olarak "comics" adını , almasının sebebi, epeyce bir ; süre bu bantlara mizahın ha¬kim olmasıydı. İlk 30 yılda çizgi bantların neredeyse tamamı, önceki günkü konuyla ilişkisi olmayan, her gün kendi başına ayrı bir şey anlatan bantlardı. Sonraları, Buhran'ın kasıp ka¬vurduğu 30'lu yıllar Amerika'sında, adını basıldığı ucuz kağıttan alan "pulp" öykü dergilerinde, sinemada ve radyoda yaygın olarak kullanılan seri kurmaca mantığına uygun ola¬rak bir serüvenin bir güne sığmadığı, uzun süre devam eden macera öyküleri, suç öyküleri, hatta fantastik öyküler anlatan çizgi bantlar giderek yaygınlaştı. 1929'da gazetelerde yerini alan Buck Rogers'ın öncülük ettiği bu yönelim, Baytekin ya da sadece Gordon dediğimiz feza fatihi "Flash Gordon" ve her türlü deforme yüzlü suçluyla uğraşan ünlü dedektif "Dick Tracy" gibi ünlü çizgi karakterlerle devam etti. Lee Falk'un yarattığı ve bizde çok iyi tanınan Kızılmaske ("The Phantom") ve Mandrake ("Mandrake the Magician") de 30'ların gazete bandı karakterlerindendi.

 

SERİ KURMACA İTTİFAKI

Serüvene aç bu yeni çizgi bantlar, "pulp" dergilerin, seri filmlerin ve "soap opera" denen "arkası yarın" radyo programlarının doğal müttefikiydi. Dört mecra arasında çok üretken bir etkileşim başlamıştı. Birçok ürün bu mecraların birkaçını birden dolaşıyordu. Örneğin "Flash Gordon" çizgi bant¬larda hayatına başlamış, sonra hemen radyo¬da, "pulp" dergilerde ve sinemada boy gös¬termişti (Bu arada 1936 tarihli Flash Gordon tahminlere 350 bin dolar civarında tahmin edilen bütçesiyle en pahalı seri yapım kabul edilir). Kariyerine "pulp" kahraman olarak başlayan Doc Savage ise önce radyoya, sonra çizgi romana uyarlanmıştı (sinemaya ise ancak 1975'te uğrayabildi). Serüvenine radyoda başladıktan sonra hemen hemen var olan her mec¬raya sıçramış olan "The Shadow" da özellikle 30'lu ve 40'lı yıllarda bu seri öykü sinerjisinin çı¬kardığı kahramanlara çok iyi bir örnek oluştu¬ruyordu.

 

"KOMİK KİTAP"IN DOĞUŞU

Amerika'da çizgi roman, gazetelerdeki çizgi bantların öz be öz çocuğu. Doğrudan onların eseri. Çünkü mecra ilk başta bu çizgi bantların katlanıp çeyrek gazete boyunda bir ek oluştura¬bileceği bir format altında toplanması; sonra da aynı anda birçok gazetede yayınlanan bazı bantların dergi biçiminde biraraya getirilerek yeniden basılmasıyla doğdu. Gazetelerdeki bu çizgi bantlara "comics" dendiği için, bu bantla¬rın derlendiği dergilere de "comic book" (hatta bazen "funny book") dendi. Yani komik kitap. Bu isim, insanların mecraya bakışını da, beklentileri de belirledi, hâlâ da belirlemeye devam ediyor. Başlarda sadece daha önce gazetelerde yayınlanmış çizgi bantlara yer veren "komik kitap"larda, sonra sonra özgün işler de yayınlanmaya başladı. Ama yeni yeni oluşmaya başlayan bu "comic book" mecrasını ateşleyen asıl olayın gerçekleşmesi için 1938'e kadar beklenmesi gerekti.

 

VE SÜPERMEN...

1938 Haziran'mda, Action Comics'in birinci sayısı gazete bayilerinde (o dönem "comics"in standart satış noktası) görünmesiyle, her şey değişti. Mavi taytlı (ve nedense taytının üstüne kırmızı bir don giymiş gibi görünen), kırmızı çizmeli ve kırmızı pelerinli bir adam, koca bir arabayı kafasının üstüne kaldırmış, bir kayaya çarpıyordu. Biz artık her nevi "süper"i kanıksamış durumdayız, ama 1938'de o kapağı görenler, mitolojik boyutlarda bir güç gösterisi sunan bu kostümlü adamdan epey etkilenmiş olmalı. Jerry Siegel ve Joe Shuster, 1933'te yarattıkları bu karakteri defalarca gazetelere çizgi bant olarak satmaya çalışmışlar, ama hiçbir inanılırlığı bulunmayan böyle bir kahramanın çizgi bandım almayı kimse istememişti. Bunun bir sonucu olarak da Süpermen ("Super-man"), gazete bantları yerine "comic book" formatında, yani bizim deyişimizle çizgi roman mecrasında doğdu. Ve hemen bu mecranın tartışmasız liderliğini üstlendi. Bir yıl sonra Süpermen kendi adım taşıyan bir çizgi romana geçmişti. Süper kahraman furyası başlamıştı artık. Bununla birlikte, Altın Çağ da.

 

ALTIN ÇAĞ

Amerikan çizgi romanının tarihinde iki tane adı kesin olarak konmuş dönem var. Bunlardan ilki, Süpermen'in ortaya çıkışıyla başlayan ve kimine göre 1945'e, yani ikinci Dünya Savaşı'nın bitimine dek, kimine göreyse 50'lerin ortasına kadar süren ve mecraya ilginin doruğunu oluşturan Altın Çağ (1943'te Amerika'da ayda toplam 25 milyon çizgi roman satılıyordu!). Bob Kane adındaki genç çizer Süpermen'in başarısını görünce, birkaç sene önce kafasında kurmaya başladığı kostümlü kahramana yeniden odaklanıyor ve böylece, ilk olarak 1939 Mayıs'ında Detective Comics'in 17. sayısında görünen Batman (anlamı: yarasa adam) doğuyordu. Önceleri "The Bat-Man" olarak anılan bu karakter, bir sene sonra hem Süpermen gibi kendi çizgi romanına sahip oldu, hem de şimdiki "Batman" adım aldı. Süpermen'in aksine süper güçlere sahip olmayan ve intikam gibi tehlikeli bir motivasyonla hareket eden bu kahramanın da çabucak popüler olmasıyla, çizgi romanlarda mantar gibi süper kahraman bitmeye başlamıştı.

 

YÜZBAŞI VE DİĞERLERİ

Marvel, ya da o zamanki adıyla Atlas Comics, 30'ların sonlarında ilk Human Torch karakterini (Johnny Storm değil) ve Atlantis'li sualtı insanı Namor'u yaratmıştı. Daha sonra, 4O'lı yılların başında ve bu defa Timely Comics adıyla, Joe Simon ve sonraları "Kral" lakabına layık görülecek olan Jack Kirby'nin yarattığı Captain America'yı (Yüzbaşı Amerika) çıkaracaktı. Üstelik, deneme süresi olmaksızın, doğrudan kendi adım taşıyan bir çizgi romanla. İnsanüstü kuvvete, Amerikan bayrağının renklerini taşıyan bir kostüme ve kalkana sahip olan Yüzbaşı Amerika, katıksız bir milliyetçi, azgın bir vatansever ve elbette Nazilerin korkulu düşmanıydı. Yüzbaşı ile aynı yıl, mecranın ilk kadın kahramanı olmasa da ilk dönemin en ünlü süper-kadını olan, Wonder Woman (Harika Kadın) da çizgi romanlarda boy gösterdi. DC Comics'in eğitim danışmanı William Moulton Marston, "Süpermen'in gücüne ve iyi ve güzel bir kadının bütün cazibesine sahip bir kadın karakter" ortaya çıkarma amacıyla yaratmıştı bu kementli, görünmez uçaklı, bileklikleriyle kurşunlan savuşturabilen Amazon'u. O sırada DC'deki süper kahraman sayısı daha da artmış, yeşil bir güç yüzüğü sayesinde inanılmaz şeyler yapabilen Green Lantern (Yeşil Fener) ve dünyanın en hızlı adamı olan Flash (Kırmızı Şimşek) gibi karakterler, Justice Society of America ya da kısaaca JSA (Amerika Adalet Cemiyeti) adlı bir grupta bir araya gelmişlerdi. Bu, günümüzün X-Men'inin de aralarında bulunduğu süper kahraman gruplarının ilk örneğiydi. (Bu arada çok güçlü bir süper kahraman olmasına karşın Harika Kadın'ın 40'lı yılların ayrımcı atmosferinde bu gruptaki faaliyetine sekreter olarak başladığını da belirtelim.)

 

WİLL EİSNER VE SİNEMASAL ETKİLER

O esnada gazete kulvarında, dünya çizgi anlatım tarihini ciddi şekilde etkileyecek başka bir süreç başlıyordu. İlk günlerinden itibaren gerek çizer gerekse yayıncı kimliğiyle çizgi roman sektörünün içinde yer almış olan Will Eisner, 1940'ta "The Spirit" (Ruh) adlı karakterini çizmeye başlamıştı. Pazar günleri tamamen çizgi serilere ayrılmış olan 16 sayfalık bir eke adını veren Spirit, öldü sanıldıktan sonra geri dönen ve suçlulara karşı savaşan maskeli bir kahramandı. Her hafta 7-8 sayfalık alanda başka bir maceranın anlatıldığı karanlık şehir polisiyesi "The Spirit", karakter ağırlıklı, ama karakterden bile çok atmosferin ön plana çıktığı yepyeni bir çizgi anlayışını temsil ediyordu - tıpkı tam da o sıralar Hollywood'da altın çağını yaşamakta olan kara film gibi. Şiddeti resmetmekten çekinmeyen bu "noir" gazete bantı, adet olduğu üzere çocukları değil, doğrudan yetişkinleri hedefleyen bir çalışmaydı. Eisner bu yeni mecranın sunduğu olanakları araştırmaya kararlıydı ve özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan döndükten sonra yaptığı deneylerle çizgi romanda anlatımın önünde yeni ufuklar açtı. Eisner çizgi romanın Orson Welles'i (ikisi aynı dönemin yaratıcıları), The Spirit ise çizgi romanın "Yurttaş Kane"i oldu demek hiç abartılı olmaz. Orson Welles'in kendisinden Hitchcock'a ve kara filmlere varıncaya kadar dönemin sinemasının sunduğu anlatım olanaklarını inceleyerek, yepyeni yollar gösterdi Will Eisner. Kara filmin fetiş haline getirdiği çok karanlık ve keskin gölgeleri bol bol kullanarak "aydınlatma"yı öykülerinde önemli unsur haline getirdi. Sinemadaki değişen kamera açılarını çizgiye uyarlayarak, bu anlatım aracından ziyadesiyle faydalandı. Ve getirdiği yeniliklerle hem sinemasal anlatımın başlangıcına imza attı, hem de tamamen çocuklara yönelik görülen çizgi romanın yetişkinlere hitap eden bir mecra olma yolculuğunda önemli bir adıma.

 

KORKU ÇİZGİ ROMANLARI DEVRİ

İkinci Dünya Savaşı sırasında. Amerikan askerleri önemli bir okuyucu kesimini oluşturuyordu ve savaşın ardından satışlar düşmeye başlamıştı. Süper kahramanlara olan ilgi de azalıyordu. Dahası, "asi gençlik" Amerika'yı son derece tedirgin eder hale gelmişti ve suç öyküsünün çok popüler bir tür haline geldiği bu dönemde çizgi roman suçluları yücelten, masum beyinleri zehirleyen zararlı bir mecra olarak görülmeye başlamıştı. 15 - 20 yıl önce Hollywood'un karşı karşıya kaldığı türden bir kamuoyu baskısı oluşmuştu çizgi romana karşı. Tamamen bu koşullara cevaben Educational Comics (Öğretici Çizgi Romanlar) adı altında didaktik ve öğretici çizgi romanlar basmaya başlayan eski AA'in başı Max Gaines gibilerinin çabaları da boşa çıkıyordu. Çünkü bu öyküler satmıyordu.

 

1947'de Max Gaines'in ölümü üzerine, Educational Comics'i 25 yaşındaki oğlu Bili Gaines devraldı ve adını Entertainment Comics'e (Eğlendirici Çizgi Romanlar) çevirdi. Ve radyo programlarından aşina olup çok sevdiği bir türe, korkuya yöneldi. EC'nin başını çektiği korku yayınlarının Amerikan çizgi romanında kalite ve olgunluk açısından bir başka altın çağ teşkil ettiği söylenebilir, işin ironik yanı, EC'nin tematik açıdan seleflerine kıyasla son derece zengin korku öykülerinin, "Amerikan değerleri" denen şeyin üzerinde ciddi bir şekilde durmasıydı. "The Vault of Horror" ve "Tales From the Crypt" serileri, görsel açıdan ve öykü anlatımı açısından çizgi romanları yepyeni bir düzeye ulaştırmakla kalmıyor, aşırı milliyetçilikten ayrımcılığa varana kadar 50'ler Amerika'sının toplumsal ve psikolojik bir haritasını da çıkarıyordu.

 

Der.Kutlukhan Kutlu

alıntıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...