Jump to content

Martin Luther King / Bir Hayalim Var


MALCOLMX

Önerilen Mesajlar

http://www.writespirit.net/inspirational_talks/political/martin_luther_king_talks/martin-luther-king2.jpg

Dünya genelinde şiddet karşıtı ve ırksal eşitlik görüşleriyle tanınmaktadır ve 1964 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazanmıştır. Ayrıca, 1977 yılında, ölümünden 9 yıl sonra, eski ABD başkanı Jimmy Carter tarafından Başkanlık Özgürlük Ödülü'ne layık görülmüş ve onuruna Martin Luther King Günü kutlanmaya başlanmıştır. King'in en bilinen ve etkili konuşması "Bir Hayalim Var" dır.

 

Martin Luther King

 

Martin,

Atlanta, Georgia'da Marthin Luther King ve Alberta Williams King'in çocuğu olarak dünyaya geldi. Martin Luther King Jr.'ın doğum kayıtlarına göre doğduğunda ismi Michael idi. Liseden sonra Marehouse Koleji'ne devam etti. Burada rektör olan ve aynı zamanda bir yurttaş hakları lideri olan Benjamin Mays'den etkilendi. 1948 yılında Sosyoloji bölümünden mezun oldu. Daha sonra 1951 yılında Chester, Pensilvanya'daki Crozer Teoloji Fakültesinden 1. olarak mezun oldu. 1955 yılında Boston Üniversitesi'nde Sistematik Teoloji konusunda yüksek lisans yaptı.

 

King

1953 yılında Coretta Scott ile evlendi. King'in babası düğünü gelinin babasının evinde gerçekleştirdi. King ve Scott'ın 4 çocuğu oldu: Yolanda Denise, Martin Luther II, Dexter Scott ve Bernice Albertine. King'in 4 çocuğu da babalarının yolunda gidip birer yurttaş hakları savunucusu oldular Coretta Scott 30 Ocak2006'da öldü.

 

Yurttaş Hakları Eylemciliği

 

King,

1953 yılında daha 24 yaşındayken en önemli siyah kilisesi olan Montgomery, Alabama'daki Dexter Avenue Baptist Kilisesinin pastörü oldu. 1 Aralık1955 günü Rosa Parks, Jim Crow Yasaları gereği yerini bir beyaza vermesi gerektiği halde buna karşı geldiği için tutuklandı. Bunun üzerine King, Montgomery Otobüs Boykotunu düzenledi. Boykot 382 gün sürdü ve durum o kadar gerginleşti ki King'in evi bombalandı. Bu boykot sırasında King tutuklandı. Boykot, Amerikan Yüksek Mahkemesi'nin eyaletlerarası otobüslerde ve diğer ulaşım araçlarında ırk ayrımcılığını kanun dışı ilan etmesine kadar devam etti.

 

Bu boykottan sonra, King, siyahi kiliselerin güçbirliği yapmasını ve yurttaş hakları reformu için barışçıl gösteriler yapmayı amaç edinen Güney Hristiyan Liderlik Konferansı (SCLC)'nin

1957 yılında kurulmasında önemli rol oynadı. King ölümüne kadar bu kuruluşta önemli rol oynadı. King, Mahatma Gandhi tarafından uygulanan şiddete dayanmayan sivil itaatsizlik felsefesinin takipçisiydi ve bu felsefeyi SCLC tarafından gösterilerde uyguladı.

 

FBI, 1961 yılından itibaren, Yurttaş Hakları hareketine komunistlerin sızdığı korkusuyla King'i dinlemeye başladı. Fakat, böyle bir kanıta ulaşılamadı. FBI 6 sene boyunca elde ettiği kayıtları, daha sonra King'i liderlik pozisyonunu bırakması için zorlamak amacıyla kullandı.

 

Bir pasifist olan A.J. Muste, siyasi eylemlerinde Marthin Luther King'e danışmanlık yaptı. King,

Jim Crow Yasaları olarak da bilinen güneydeki ırk ayrımcısı sisteme karşı şiddete dayanmayan, iyi organize edilmiş gösteriler medyada büyük ilgi görecekti. Gerçekten de, gazetecilerin yazdıkları ve televizyonlarda yayımlanan programlar Yurttaş Hakları Hareketi'ne karşı büyük bir ilgi uyandırdı ve bu hareketi 1960'lı yıllarda Amerika'nın en önemli gündem maddesi haline getirdi.

 

King, siyahların oy hakkı, ayrımcılığın sona ermesi, çalışan hakları ve diğer temel haklar için gösterileri düzenledi ve organize etti. Bütün bu haklar

1964 yılında çıkan Yurttaş Hakları Kanunu (Civil Rights Act of 1964) ile 1965 yılında çıkan Oy Hakkı Kanunu (Voting Rights Act of 1965) ile Amerikan hukukunun birer parçası oldu.

 

Washington'a yürüyüş

 

King, belki de en çok 1963 yılında "İş ve Özgürlük İçin Washington'a Yürüyüş" sırasında Lincoln Anıtı önünde yaptığı "Bir Hayalim Var" (I have a dream that my four little chidren will one day live in a nation where they will not be judged by the colour of their skin,but by the content of their character.) konuşmasıyla ünlüdür.

 

SCLC'yi temsil eden King, "Büyük Altılı" denilen İş ve Özgürlük İçin Washington'a Yürüyüş isimli etkinliğin düzenlenmesinde etkili olan yurttaş hakları örgütlerinin liderleri arasındaydı. Büyük Altılıyı oluşturan diğer örgütler ve kişiler şunlardı: Ray Wilkins, NAACP; Whitney Young Jr., Urban League; Philip Randalph, Brotherhood of Sleeping Car Porters; John Lewis, SCNC; James Farmer, Congress of Racial Equality(CORE). King için bu tartışmaya neden olacak bir roldü, zira King, yürüyüşün odak noktasının değiştirilmesi konusunda

John F. Kennedy'nin isteklerine razı olan kişilerden birisiydi. Kennedy başlangıçta yürüyüşe kesin olarak karşı çıktı, çünkü bu yürüyüşün yurttaş hakları hakkındaki kanunun yasalaşmasını olumsuz etkileyeceğini düşünüyordu. Fakat yürüyüşü düzenleyenler yürüyüşün devamı konusunda kararlıydılar.

 

Yürüyüş başlangıçta Güney'deki siyahların içler acısı halini ve yürüyüşü düzenleyenlerin istek ve şikayetlerini ülkenin başkentinde açıkça ifade temeleri için bir fırsat olarak düşünülmüştü. Yürüyüşü düzenleyenler, federal hükümetin Güney'de yaşayan siyahların ve yurttaş hakları çalışanlarının haklarını ve güvenliğini sağlamaktaki yetersizliğini eleştirmei düşünüyorlardı. Fakat, grup ABD başkanının baskısına ve etkisine boyun eğdi gösteri çok daha yumuşak bir ton kullandı.

 

Bunun sonucu olarak, bazı yurttaş hakları eylemcileri gösterinin ırksal uyum hakkında doğru olmayan, istenmeyen kısımlardan arındırılmış bir resim sunduğunu düşündüler.

Malcolm X, gösteriyi "Washington'a Saçmalık" (Farce on Washington) olarak isimlendirdi.

 

Fakat, yürüyüş açıkça bazı isteklerde bulunmuştu: devlet okullarında ırksal ayrıma son verilmesi, bir yurttaş hakları yasasının çıkarılması, işyerinde ırksal ayrımın yasaklanması, yurttaş hakları eylemcilerinin polis şiddetinden korunması, asgari ücretin saatlik 2 dolara çıkarılması.

Gerilimlere rağmen, yürüyüş oldukça başarılı olmuştu. Yürüyüşe farklı etnik gruplardan 250.000 kişi katılmıştı. Bu etkinlik, o zamana kadar Washington tarihindeki en kalabalık gösteri olmuştu. King'in yaptığı "Benim bir hayalim var" (I have a dream) konuşması kalabalığı daha da coşturdu. Bu konuşma, Amerikan tarihinin en iyi konuşmalarından birisi olarak sayılmaktadır.

King görevi süresince bir çok defa yazı ve konuşmalar yaptı. 1963 yılında yazdığı, "Birmingham Hapishanesinden Mektup" adalet arayışının tutkulu bir göstergesidir. 1964 yılında, ABD'de ırksal önyargıyı yıkmak için şiddet içermeyen bir direniş sergilediği için, en genç yaşta Nobel ödülü alan kişi oldu.

 

Tazminat konusundaki tutumu

 

Çeşitli defalar Martin Luther King, siyah Amerikalıların tarihi haksızlıklar nedeniyle tazminat alması gerektiğini ifade etmiştir.

1965 yılında Alex Haley ile konuşurken, beyazlarla siyahlar arasındaki ekonomik farkı kapatmak için sadece siyahlara eşitlik sağlanmasının yeterli olmadığını söylemiştir. King, kölelik nedeniyle mahrum olunan maaşların geri alınmasını amaçlamıyordu, zaten bunun imkansız olduğunu düşünüyordu. King, 50 milyar dolar değerindeki paranın bir devlet tazminat programı çerçevesinde 10 yıl içinde siyahlara dağıtılmasını öneriyordu. King, bu harcanacak paranın, düşük suç oranları, düşük okul bırakma oranları, aile parçalanmalarının azalması gibi sağlayacağı faydaların topluma harcanan paradan çok daha fazla maddi getirisi olacağını farkediyordu. King, 1964 yılında yazdığı "Neden Bekleyemeyiz" (Why We Can't Wait) adlı kitabında bu fikrini daha da detaylandırdı.

 

"Kanlı Pazar"

 

King ve SCLC, SCNC'nin de kısmi katılımıyla 25 Mart 1965 tarihinde Selma şehrinden eyalet başkenti Montgomery'e bir yürüyüş düzenlemeyi denediler. 7 Mart tarihindeki ilk deneme karşıt görüşlü kalabalığın ve polisin şiddet uygulaması nedeniyle iptal edildi. Bu gün, sözkonusu tarihten itibaren "Kanlı Pazar" olarak adlandırıldı. Kanlı Pazar, Yurttaş Hakları Hareketine halk desteği sağlanması konusunda bir dönüm noktasıydı. Fakat, King gösteri sırasında mevcut değildi. Başkan Lyndon B. Johnson ile görüştükten sonra King gösteriyi 8 Marta ertelemek istedi. Fakat yürüyüş King'in iradesine aykırı olarak yerel yurttaş hakları çalışanları tarafından devam ettirildi. Göstericilere karşı polisin uyguladığı şiddet, geniş bir şekilde yayınlandı ve görüntüler toplumda büyük bir infial uyandırdı.

 

İkinci teşebbüs 9 Mart tarihinde yapıldı. King, bu denemede göstericileri Selma şehrinin dışındaki Edmund Petrus Köprüsünde durdurdu. King, bu hareketini önceden şehrin ileri gelenleriyle müzakere etmişti. King'in bu beklenmedik hareketi, yerel hareket arasında sürpriz bir kızgınlığa neden oldu. Yürüyüş tam olarak 25 Mart'ta devam etti ve sonuçlandı.

 

Chicago

 

1966 yılında, Güney'de elde edilen başarılardan sonra, King ve diğer Yurttaş Hakları Eylemcileri bu hareketi Kuzey'e yaymaya çalıştılar. İlk hedefleri Chicago şehri oldu. King ve Ralph Abernaty, ikisi de orta sınıf kişiler oldukları halde, fakirlere olan desteklerini göstermek ve eğitici bir deney olması amacıyla Chicago'nun varoş mahallelerine taşındılar.

 

Örgütleri olan The Southern Christian Leadership Conference (SCLC), Albert Raby, Jr. tarafından kurulmuş bir örgüt olan Coordinating Council of Community Organizations (CCCO) ile The Chicago Freedom Movement (CFM)adı altında bir işbirliğine gitti. O bahar, gayrimenkul ofisleri üzerinde yapılan siyah çift/beyaz çift testleri, şu an Gayrimenkul Endüstrisi tarafından yasaklanmış olan "steering" uygulamasını açığa çıkardı. Bu testler, ev taleplerinin ırka dayalı değerlendirmeye tabi tutulduğunu, aynı gelire, eğitime, çocuk sayısına ve diğer ortak özelliklere sahip çiftlerin sadece ırklarından dolayı farklı bir muameleye tabi tutulduğu gerçeğini ortaya çıkardı.

 

Hareketin radikal değişiklik için isteği büyüdü ve bazı büyük yürüyüşler planlandı ve gerçekleştirildi. Bu yürüyüşlerden bazıları şu mahallerde gerçekleşti: Bogan, Belmont-Cragin, Jefferson Park, Evergreen Park (Şikago'nun bir banliyösü), Gage Park ve Marquette Park, ve diğerleri.

Abernaty'nin daha sonra yazdıklarına göre Şikago'da Güneyedkinden daha kötü bir şekilde karşılandılar. Yürüyüşleri şişe fırlatan ve bağıran kalabalıklarla yüz yüze geldi ve bir isyana neden olmaktan korktular. King görüşleri itibariyle şiddete dayalı bir olaya neden olmak istemiyordu, bu nedenle eğer King gösterinin şiddetle bastırılacağı konusunda bir şüpheye düşerse, diğerlerinin güvenliği için gösteriyi iptal ediyordu. Fakat, ne olursa olsun, King ölüm tehditlerine karşın gösterilere başarıyla liderlik yaptı.

 

Şikago'da karşılaştıkları şiddet o kadar aşılması zordu ki, bu iki arkadaşı çok etkilemişti.

 

Diğer bir problem şehir yöneticilerinin iki yüzlü davranışlarıydı. King ve Abernaty yapılacak eylemler konusunda anlaşma sağlamışlardı, fakat yapılan anlaşmalara belediye başkanı Richerd J. Delay'in kurduğu yolsuz politik düzeni nedeniyle ortadan kalktı. Abernaty varoşlara uzun süre dayanamadı ve bir süre sonra varoşlardan ayrıldı. King bir süre daha kaldı ve Coretta ve çocuklarının berbat yaşam koşulları hakkında duygusal yazılar yazdı.

 

King ve müttefikleri tekrar güneye geri döndüklerinde, bir dini okul öğrencisi olan Jesse Jackson isimli ve daha önce örgütlerine katılmış olan bir kişiyi örgütlerinin başına getirdiler. Jackson üstünkonuşma becerileri sergiledi ve mağaza zincirlerine karşı başarılı olan ilk boykotı düzenledi. Bu boykotlardan biri siyahları tezgehtar olarak işe almayı kabul etmeye A&P Stores şirketine karşı düzenlendi. Bu kampanya o kadar başarılı oldu ki, 1970'lerde başlayan eşit fırsat programlarının temellerini attı. Jackson ayrıca SCLC'nin himayesinde Operation Breadbasket adında ilk "siyah EXPO"nun kurulmasına önayak oldu. Operation Breadbasket daha sonra SCLC'den ayrıldıktan sonra Operation PUSH olarak devam etti. Siyah EXPO, P.U.S.H Expo'ya dönüştü ve uzun süredir varlığını devam ettiren ve yeni kurulan Siyah İşyerlerinin kendilerini göstermeleri için yardımcı olmaya devam etti. Bu işyerlerinin bazıları şunlardır: Johnson Publishing, Parker House Sausage, Seaway National Bank, ve bugün hala iş hayatına devam edip varlığını örgütün şuanki hali olan P.U.S.H. EXCEL'e borçlu olan diğer şirketler.

 

Diğer Zorluklar

 

 

1965 yılından başlayarak King ABD'nin Vietnam Savaşındaki rolü hakkındaki şüphelerini dile getirmeye başladı. 4 Nisan 1967 yılında, Newyork City Riverside Kilisesinde - öldürülmesinden tam olarak 1 yıl önce- King, Vietnamın Ötesi: Sessizliği Kırmanın Zamanı (Beyond Vietnam: A Time to Break Silence) başlıklı konuşmasını yaptı. Konuşmasında King kuvvetli bir şekilde Amerika'nın savaşdaki rolü aleyhine konuştu, Amerika'nın Vietnam'da "orayı bir Amerikan kolonisi haline getirmek" amacıyla bulunduğunu ifade etti ve ABD'yi "bugün Dünya'nın en büyük şiddet sağlayıcısı" olarak adlandırdı. Fakat, aynı zamanda ülkenin daha genel ve geniş bir ahlaki değişikliğe ihtiyacı olduğunu iddia etti:

Ahlaki değerlerde gerçekleşecek gerçek bir devrimsel değişim fakirlik ve refah arasındaki çarpıcı zıtlık üzerinde rahatsız edici bir şey olacaktır. Bu değişim, hakli bir kızgınlıkla denizin öbür tarafında bakacak ve Batı'nın kapitalist bireylerinin Asya, Afrika ve Güney Amerika'ya o ülkelerin sosyal gelişmesini hiç kaale almadan sadece kar etmek amacıyla büyük miktarda paralar yetırdığını görecek, ve şöyle diyecektir: "Bu hiç adil değil.".

King uzun süredir güneyli ırkının ayrımcıları (segregationists) tarfından nefret ediliyordu, fakat bu konuşması ana-akım medyayı da onun aleyhine çevirdi. Time dergisi konuşmayı "Radyo Hanoi için yazılmışa benzeyen demogojik bir saldırı" olarak niteledi. The Washington Post gazetesi de King'in "davası, ülkesi ve halkı için işe yararlığını azalttığını" ifade etti.

 

Vietnam'la ilgili olarak King Kuzey Vietnam'ın "onbinlerce Amerikan askeri gelene kadar büyük miktarda asker ve tedarik malzemesi göndermediğini" ( Michael Lind, Vietnam: The Necessary War, 1999 sayfa 182) ifade etmiştir. King ayrıca Kuzey Vietnam'ın toprak reformunu övmüştür. ( Lind, 1999) King ayrıca ABD'yı çoğunluğu "çocuk" 1 milyon Vietnamlıyı öldürmekle itham etmiştir. (Guenter Lewey, America in Vietnam, 1978 pp. 444-5)

 

Bu konuşma King'in evrim geçiren siyasi duruşunun bir yansımasıydı. Bu evrime bir bakıma King'in Highlander Research and Education Center isimli ilerici kuruluşla bağı ve bu kuruluşta aldığı eğitim neden olmuştu. King ülkenin politik ve ekonomik yaşamında gereksinim duyulan köklü değişikliklerden bahsetmeye başladı. Hayatının sonuna doğru King savaş karşıtı görüşlerini ve ekonomik ve ırksal adaletsizliği düzeltmek için kaynakların yeniden dağıtılması gerekliliğinden daha sık dillendirmeye başladı. Kamuya açık alanda, siyasi düşmanları tarafından komunizmle ilişkilendirilmemek için dikkatli olmakla beraber özel konuşmalarında demokratik sosyalizme olan desteğinden bahsediyordu:

Milyarlarca dolardan bahsetmeden Zencinin ekonomik soeunlarını çözmekten bahsedemezsiniz. Varoşlardan elde edilen karı yok etmekten bahsetmeden varoşları sona erdirmekten bahsedemezsiniz. Fakat o zamanda tehlikeli sularda tehlikeli kişilerle muhatap olmanız gerekir. Endüstri liderleriyle uğraşmanız gerekir... Bu bizim tehlikeli sularda avlanmaya çalıştığımız anlamına gelir, çünkü

kapitalizm de bir şeyin yanlış olduğunu söylüyoruz. Refahın daha iyi bir dağılımı olmalı ve belki de Amerika demokratik sosyalizm yönelmeli. (Frogmore, S.C. Kasım 14, 1966. Çalışanları önündeki konuşması)

King, Morehouse'da iken Marx'ı okudu. Fakat, "geleneksel kapitalizmi" reddetmekle beraber, Komunizmi "tarihi maddiyatçı yorumlaması", dini reddetmesi, "göreceli etik anlayışı" ve "siyasi baskıcılığı" nedeniyle benimsemedi.

 

3 Nisan 1968 günü, King, Mason Temple'da (Church of God in Christ Merkezi) kendisini dinleyen heyacanlı bir kalabalığa sanki başına gelecekleri bilircesine şöyle seslendi (Mountaintop'a Gittim konuşması):

Bu saatten sonra bana ne olacağı önemli değil. Bazıları bazı hasta beyaz kardeşlerimiz tarafından bana karşı yapılabilecekler hakkında konuşmaya başladı. Herkes gibi ben de uzun bir hayat yaşamak istiyorum. Uzun yaşamak önemli, fakat şu an bununla ilgilenmiyorum. Sadece Tanrı'nın isteğini yerine getirmek istiyorum. Ve o bana bu daha çıkmam için izin verdi. Ve çevreme baktım, Vaadedilmiş Toprakları gördüm. Oraya sizinle beraber gidemeyebilirim. Fakat bu gece bilmenizi istiyorum ki, biz halk olarak, o Vaadedilmiş Topraklara ulaşacağız. Bu nedenle bu akşam mutluyum. Hiçbir şeyden endişelenmiyorum. Kimseden korkmuyorum. Gözlerim Tanrının gelişinin Zaferini gördü!

King ertesi gün, uğradığı suikast sonucu öldü.

Suikast

1968 yılı Mart ayında King, siyah sağlık çalışanlarını desteklemek için Memphis'e gitti. Siyah sağlık çalışanlarını temsil eden AFSCME Local 1733, 12 Martan beri grevdeydi ve daha yüksek ücretler ve daha iyi muamele talep ediyordu. Örneğin, beyaz işçilerden farklı olarak siyah işçiler kötü hava nedeniyle evlerine gönderildiğinde ücret alamıyor ve beyazlara göre daha az ücret alıyorlardı.

3 Nisan günü King, Memphis'te bir gösteriye hitaben konuştu ve "I've been to the Mountaintop" (Mountaintop'a gittim) isimli konuşmasını yaptı.

King, 4 Nisan günü öğleden sonra saat 6'da Memphis'teki Lorraine Motel'in balkonunda uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Motel odasındaki arkadaşları silah seslerini duyunca balkona koştu ve King'i boğazından vurulmuş şekilde buldular. Saat 7:04'de St. Joseph's Hastenesinde öldü. Suikast, 60'dan fazla şehirde isyanların çıkmasına neden oldu. 5 gün sonra, ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, yas ilan etti. Aynı gün 300,000 kişilik bir kalabalık cenazesine katıldı. Başkan yardımcısı Hubert Humphrey, Başkanı temsilen cenazeye katıldı.

King'in öldürülmesinden 2 ay sonra, kaçak mahkum James Earl Ray İngiltere Heathrow Havalimanında sahte pasaportla İngiltereyi terk etmek isterken yakalandı. Ray kısa süre içinde ABD'ye iade edildi. Ray, King'in öldürülmesiyle suçlandı ve suikasti 10 Mart 1969 tarihinde itiraf etti. (Ray 3 gün sonra bu itiraftan geri döndü.) Ray, 99-yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Avukatı Parcy Foreman'in önerisi üzerine Ray suçu itiraf edip böylece mahkeme tarafından verilecek bir mahkumiyeti dolayısıyla da idam cezası alma riskinden kurtulmak istedi. Fakat bu 99-yıl hapis cezası almasına engel olmadı.

Biyografi yazarı Taylor Branch'e göre, King'in otopsisinden çıkan sonuca göre, King öldüğünde 39 yaşında olmasına rağmen 60 yaşında bir insanın kalbine sahipti. Bunun nedeni 13 yıllık yurttaş hakları eylemciliği sırasında yaşadığı stres dolu yaşamdı. Buna göre, King yaşamının son 13 yılında 34 yıl yani normal bir hayat yaşayan bir insana göre 2,5 kat daha hızlı yaşlanmıştı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ülkemiz tarihinde özgürlüklerle ilgili düzenlenmiş olan bu en büyük gösteride, şu anda aranızda bulunmaktan kıvanç duyuyorum.

 

 

 

Bundan bir asır kadar önce, şu an manevi himayesinde bulunduğumuz Büyük Amerika’lı, Özgürlük Beyannamesi’ni imzalanmıştı. Bu tarihi belge, esaret zinciri altında yaşamış ve adaletsizlik ateşiyle yanıp kavrulmuş milyonlarca zenci için, uzun ve zifiri karanlık esaret gecelerini sona erdirecek bir umut ışığı haline gelmişti. Ancak ne yazık ki, bundan 100 yıl sonra bile, siyahlar hala özgür değil ve hayatlarını ırkçılığın ve ayrımcılığın prangalarına mahkûm olarak, sürünerek geçiriyorlar.

 

 

 

Uçsuz bucaksız zenginlikler okyanusun içinde, fakirlikle kuşatılmış yalnız bir adada yaşıyorlar. Hala kendilerini Amerika toplumundan dışlanmış, kendi torakları üzerinde sürgün hissediyorlar ve acılar içinde kıvranıyorlar. İşte bu maksatla; bugün, bu utanç verici durumu gözler önüne sermek için burada toplanmış bulunuyoruz.

 

 

 

Bir anlamda bugün, ülke başkentine artık vadesi dolmuş çeklerimizi bozdurmak için geldik.Büyük Cumhuriyetimizin yüksek mimarı, İnsan Hakları Beyannamesi’nin ve anayasamızın muhteşem sözlerini imzaladıklarında, aynı zamanda her bir Amerikalı’nın bu mirastan kendine düşen payı alabileceğini de vaad etmekteydiler.

 

 

 

Bu öyle bir vaatti ki, herkesin; evet, siyah olsun beyaz olsun herkesin vazgeçilmez ve devredilemez, özgürce yaşama ve mutlu olma haklarını teminat altına almaktaydı.

 

 

 

Bu gün artık şurası gerçektir ki, Amerika vaat edilen bu haktan, vatandaşlarının renkleri söz konusu olduğunda, vazgeçmiş gibi görünüyor. Bu kutsal yükümlülüğü ifa etmek yerine, zenci vatandaşlara, üzerinde ”karşılıksız” yazan sahte çekler veriliyor.

 

 

 

Ancak biz, Adalet Bankası’nın iflas etmiş olduğuna inanmıyoruz. Bu ülkenin engin fırsatlar hazinesinin iflas etmiş olduğuna inanmak istemiyoruz. Onun için buraya; bu çekin, dilediğimiz anda özgürlüğümüzü ve sosyal güvencemizi geri verecek olan bu çekin, karşılığını almaya geldik.

 

 

 

Ayrıca, bu kutsal mekândan, Amerika’ya, bu işin çok acil olduğunu hatırlatmaya geldik. İşleri ağırdan alma veya uyuşturucu çekmiş kişiler gibi yavaştan hareket etme zamanı değildir. Vakit, demokrasiyle ilgili vaatlerin gerçekleştirme zamanıdır. Vakit, ulusumuzu adaletsizlik ve ırkçılık bataklığından, kardeşliğin sağlam zeminine oturtma zamanıdır. Vakit, tanrının tüm evlatları arasında gerçekleştirme zamanıdır.

 

 

 

İçinde bulunduğumuz şu anın aciliyetini görmezden gelmek ve bizi siyah vatandaşların kararlılığını yanlış değerlendirmemek, ülkemiz için gerçek bir felaket olabilir. Siyahların memnuniyetsizliğinin yol açtığı bu bunaltıcı sıcak yaz ateşi, ta ki kardeşliğin ve özgürlüğün geleceği serin sonbahar günlerine kadar sürecektir. 1963 yılı bir son değil, yalnızca bir başlangıçtır. “Zencilerin biraz hava atıp boşalmaya ihtiyaçları var, bunlar hemen sakinleşirler” diye düşünenler şunu iyi bilsinler ki, eğer bu usul önceki tutumlarına yeniden dönecek olursa, sarsıcı bir uyanışla karşılaşacaklardır. Zencilerin vatandaşlık hakları verilmediği sürece, Amerika’da ne bir rahat ne de bir huzur kalacaktır. Ta ki, adaletin aydınlığına kavuşuncaya kadar, isyan fırtınaları ulusumuzun temellerini sarsmaya devam edecektir.

 

 

 

Adalet sarayına giden sıcak eşiğin üzerinde durmakta olan halkıma da söylenecek ir çift sözüm var. Haklı davamızı gerçekleştirme yolunda yanlış tutum ve davranışların esiri olmamalıyız.

 

 

 

Hürriyet ateşimizi acı ve nefret kâsesinden içerek söndürmeye çalışmalıyız. Mücadelemizi daima vekar ve disiplinin yüce kanatları altında sürdürmeliyiz. Yaratıcı protestolarımızın fiziksel bir şiddete dönüşmesine asla müsaade etmemeliyiz. Her zaman, fiziksel gücü, manevi gücümüzün sosuz yücelikleriyle karşılık vermeliyiz.

 

 

 

Zenci toplumunu çepeçevre kuşatmış bulunan bu yeni ve kutsal militan ruh, bizi tüm beyaz insanlara karşı bir güvencesizliğe yöneltmemelidir. Beyaz kardeşlerimizin pek çoğu, kendi kaderlerinin bizimki ile sıkı sıkıya bağlı olduğunu idrak etmektedir. Bunun en güzel delili, şu an bizim aramızda bulunmuş olmalarıdır. Biz, bu yolu tek başımıza yürüyemeyiz.

 

 

 

Yolumuzda ilerlerken; daima ileriye bakacağımıza söz vermeliyiz. Artık geri dönmemiz mümkün değil… Kendilerini vatandaşlık hakları uğruna adamış kimselere, “Daha ne zaman tatmin olacaksınız?”diyenlere, zenci halkın hiçbir zaman dile getiremediği polis zulüm ve dehşetin bittiği ana kadar, “Asla tatmin olmayacağız!” diyeceğiz.

 

 

 

Bizler, bu yolda yürümekten bitkin düşmüş vücutlarımız, otobandaki motellerde ve şehirdeki otellerde istirahat edemedikçe, asla tatmin olmayacağız.

 

 

 

Bizler, çocuklarımızı kimliklerinden sıyıran ve insanlık değerlerinden koparan “Beyazlara mahsustur” yazan tabelalar var olduğu müddetçe asla tatmin olmayacağız.

 

 

 

Bizler, Mississippi’deki bir zenci oy veremediği ve New York’taki bir zenci oy vermeye değer bir şey olmadığına inandığı müddetçe, asla tatmin olmayacağız.

 

 

 

Bizler, adalet sular gibi çağlamadıkça ve haklar gür bir nehir gibi coşmadıkça, katiyen tatmin olamayız ve olamayacağız.

 

 

 

Bir çoğunuzun buraya büyük bir çalkantı ve zorlukların içinden sıyrılarak geldiğinizi anlamıyor değilim. Kiminiz daracık zindanlardan henüz kurtulmuş olarak burada bulunuyorsunuz. Kimileriniz de, hürriyet aşkınız zulüm rüzgârlarıyla gölgelendiği ve polis işkencesiyle tepelendiği yerlerden geliyorsunuz.

 

 

 

Sizler, ıstırabın her çeşidini tatmış kahramanlarsınız! Acı çekmeden kazanılan başarıların gelip geçici olduğu inancıyla, yolunuza devam edin…

 

 

 

Bu durumun bir şekilde değiştirilebileceğini ve mutlaka değişeceğini bilerek Mississippi’ye dönün, Alabama’ya dönün, Güney Carolin’e, Georgia’ya, Louisiana’ya dönün, modern şehirlerimizin kıyısındaki fakirhanelerinize ve gettolarınıza geri dönün.

 

 

 

Bugün size şunu hatırlatıyorum ki, dostlarım, ümitsizlik batağında boğulmayalım. Şu an yaşamış olduğumuz ve önümüzde bulunan zorluklara rağmen, hala bir hayalim var benim. Bu hayal, Amerikan rüyasının derinliklerine kök salmışbir hayaldir.

 

 

 

Evet… Bir hayalim var benim…

 

Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkacak ve kendi inanç değerlerini tam anlamıyla yaşayacak. Şu husus apaçık ortadadır ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır.

 

 

 

Bir hayalim var benim!…

 

 

 

Gün gelecek, bir zamanlar köle olanların evlatlarıyla yine bir zamanlar köle sahiplerinin evlatları, Georgia’nın kızıl tepelerinde, birlikte kardeşlik sofrasına oturabilecekler…

 

 

 

Bir hayalim var benim…

 

 

 

Gün gelecek, Mississippi eyaleti bile, adaletsizliğin ve baskıların ateşiyle bunalmış olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek…

 

 

 

Bir hayalim var benim…

 

 

 

Gün gelecek, dört büyük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerinin yapısına göre değerlendirilecekleri bir ülkede yaşayacaklar…

 

 

 

Bugün bir hayalim var benim…

 

 

 

Gün gelecek, Alabama eyaleti, şirret ırkçıları ile, ağzından hep müdahale ve yasaklar yönünde sözler dökülen valisi ile, o eyalet bile, minicik siyah erkek ve kız çocuklarının, minicik beyaz erkek ve kız çocukları ile, kardeşçe el ele tutuşabilecekleri bir yer olacaktır…

 

 

 

Bugün bir hayalim var benim…

 

 

 

Evet, bir hayalim var…! Gün gelecek, özgürlüğümüzün önünde birer engel olan bütün vadiler yükselecek, bütün dağlar eğilecek, engebeli yerler hizaya gelecek ve Allah’ın yüce şanı yeryüzüne inecek ve bütün canlılar bunu hep birlikte göreceğiz.

 

 

 

Bizim umudumuzdur bu… Bu umutla Güneye gideceğiz. Bu inançla umutsuzluk dağlarını yontarak bir umut anıtı yapacağız. Bu inançla ülkeyi saran ahenksiz sesleri kardeşliğin senfonisine dönüştüreceğiz. Bu inanç sayesinde, bir gün özgür olacağınızı bilerek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek ve hürriyetiçin hep beraber ayağa kalkacağız.

 

 

 

İşte o gün yüce Allah’ın bütün kulları yepyeni bir ruhla söylenecekler bu şarkıyı:

 

 

 

Benim ülkem, senin ülken.

 

Özgürlüğün güzel yurdu,

 

Sana söylüyorum bu şarkıyı.

 

Atalarımın öldüğü toprak burası.

 

Şehitlerin gururu olan toprak…

 

Her bir dağın yamacından,

 

Özgürlük yankılanacak!

 

 

Ve eğer Amerika büyük bir ülke olacaksa, bunun gerçekleşmesi şarttır. Öyle ise,

 

 

 

New Hampshire’ın yüce tepelerinden özgürlük…

 

Yankılansın, New York’un ulu dağlarından…

 

Ve… Pennsylvania dağ kasabalarının zirvelerinden…

 

Colorado’nun karlarla kaplı kayalıklarından yankılansın!..

 

Yankılansın, California’nın kıvrımlı yamaçlarından…

 

Yalnızca Georgia’nın Yalçın Dağlarından değil,

 

Mississippi’deki her bir ağacın yamacından yankılansın özgürlük…

 

 

 

Ve bunu başardığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlük şarkısının yankısını duyduğumuzda, o gün daha da yakın olacak ve Allah’ın bütün kulları siyahlar ve beyazlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Budistler el ele tutuşarak siyahların eski bir ilahisini söyleyecekler.

 

Sonunda özgürüz!

 

Şükürler olsun Ya Rabbim!

 

Sonunda hepimiz özgürüz.

 

 

 

Martin Luther KING

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...