Jump to content

Melekler ve Meleklerle İletişim Kurma Teknikleri


phoenixe

Önerilen Mesajlar

doğmadan önce bebek tanrıyla konuşuyordu tanrıya bn doğduktan sonra beni kim koruyacak kim herşeyi öğreticek diye sormuş tanrıda ona sana herşeyi öğretecek sana yapman gereken herşeyi yapmanı sağlayacak her zaman yanında olacak bir meleğin olacağını söylemiş.bebek tanrıya *peki ona ne diyeceğim**diye sormuş tanrı ise **Anne** demiş..

 

biz zaten onu görüyoruz fazlasının gereksiz olduğunu düşünüyorum..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bu gorme olayını ben ust sevıyelerdekı bı hocayla yasamıstım bembeyaz kagıt ustunde dedıkı okızın melegını goruceksın bombos bı kagıt..bır melek resmı belırdı ama hareket edıyo kanaltarı var ama kollarıda kolları elımden bısey gelmez bu kız bole der gıbıydı ınanılmazdı aynı ınsan bı arkadasıma dırek goruntu gostermıs cunku ben korkardım.ayrıca ozaman ustumde 3harflı vardı rahmanı degıldı ama benı koruyodu onuns uratını gormustum ve oda hareket edıyodu.sonra bunu yollayan ınsana soledıımde sen bunu nası gırebılırsın dedı o benım sana yolladıgımdı ama haklısın rahmanı degıldı ama genede senı koruyodu demıstı onun 3harflısıymıs..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

arkadaşlar inanan var inanmayan var tamamda...nazikçe red ediyorsunuz...karşi görüşleri tamam bende delil sunuyorum...bırak yaw diye dalga geçiyor arkadaşlar...bu linke girin fotoğrafçılıktan anlayan arkadaşlar karar versin bu kadar dökümanı insanlar kendisimi resmetti...http://www.angelsghosts.com/ adres bu biraz sabırla bir kaç resimi inceleyin lütfen sonra diyelim ki hep beraber tamam koruyucu melekde yok melekde yok zaten beynimizn %10 u bile ancak kullanbilen varliklar olarak biz herşeyin en iyisini biliyoruz...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Seyyar (Gezginci) Melekler

 

 

Allah, peygamberlerin cesetlerini toprakta çürütmez Rasulü Ekrem (sav), ehl-i keşfin ifadesiyle kabrinde 'Hayy'dır ve şehitlerin hayatını yaşamaktadır O, ümmetin pek çok durumundan her zaman haberdardır Binlerce yerden kendisine giden salat ve salamı duyar ve bizzat mukabelede bulunur Öyle ise, sen de 'Essalatu vesselamu aleyke ya Rasulallah' derken bunu, dizlerini o Sultan-ı Zîşân'ın dizlerine vermiş, doğrudan doğruya huzurunda, O'nu tebcil ve ta'zim ediyor gibi söyle Unutma! Biraz daha kendinden geçersen, dizlerinin dizlerine değdiğini bile hissedebilirsin ve böyle can u gönülden kurbiyet temin ettiğin zaman O'nun mübarek ruhunun hemen orada temessülüne de şahid olabilirsin

Ve yine Allah Rasulü bir hadis-i şerifte şöyle ferman eder: 'İmam, 'gayr'il mağdubi aleyhim veladdâllin' deyince siz 'Âmin' deyin Zira her kimin âmin deyişi meleğin 'Âmin' deyişine denk gelirse (meleğin sesine karışır da mele-i alaya yükselirse) Allah onun geçmiş günahlarını mağfiret eder' (Buhari, Ezan 111,112; Daavat 64; Müslim, Salat 72; Tirmizi, Salat 71)

Bir başka hadiste şöyle ferman edilir: 'İmam, 'semiallahu limen hamideh' deyince siz de 'Allahümme Rabbena leke'l-hamd' deyin Kimin sözü meleklerin sözüne denk gelirse onun geçmiş günahları affolur' (Buhari, Ezan 125; Bedu'l-Halk 7)

Görüldüğü üzere, insanların ibadetlerine iştirak eden bu melekler, daima onlarla beraber tahmidat ve tesbihatta bulunmakta ve onların bu iştirakleri bazı günahların affına vesile olmaktadır

Meleklerin bu dostluğu kişinin ölümüne kadar devam eder Zayıf bir rivayet bize bundan sonrası hakkındada şu malumatı verir: Vefat eden insanın kabrinin başında iki melek durur Bu melekler, sevabı kabir sahibinin hasenat defterine kaydedilmek üzere durmadan istiğfar ederler Onların bu istiğfarı da kıyamete dek sürer

Meleklerden bir grub daha vardır ki, bunlar da nöbetleşerek mü'min kulların ibadet enginliklerini Cenâb-ı Hakk'a arz ederler Hadiste anlatıldığı şekliyle:

Cenâb-ı Hakk, huzuruna gelen bu meleklere sorar:

-Nereden geliyorsunuz?

Cevap verirler:

-Kullarının yanından

-Kullarımı ne halde bıraktınız?

-Gittik namaz kılıyorlardı, döndük yine namaz kılıyorlardı

Şu melek mürüvvetine bakın Dostluklarının hakkını nasıl da en güzel şekilde eda ediyorlar? Onlar vazifeyi sabah vakti devralmışlardır O esnada mü'minler sabah namazı kılmaktadırlar İkindi vaktinde nöbet değişikliği yapılmıştır O esnada da ikindi namazı eda edilmektedir

Dudakları dua ile süslü, içleri Cenâb-ı Hakk'ı anmakla dolup taşan, hissiyatları alabildiğine gelişmiş mü'minler hakkında meleklerin verdikleri rapor işte böyle bir mahiyet arzetmektedir Ve bu raporun takdimi her gün tekerrür edip durmaktadır

Nerede Allah anılıyor, nerede konuşmalar O'ndan bahisler etrafında dönüp duruyor, nerede gönüller Allah aşkıyla yanıyor ve diller bu aşka tercüman olma peşinde, nerede tefekkürün merkezinde lahuti muhteva bulunuyor ve İlahi tecellilere ait tefekkür dalga dalga göğe yükseliyor, nerede 'Allah Allah' zikirleriyle sema lerzeye geliyor, mutlaka orada bu melekler hazırdırlar ve melekleşmeye azmetmiş insanları temaşa içindedirler Sanki zikir meclisi, ana arının konduğu bir dal gibidir ve bu meleklerle, melekleşmiş insanlar da orada marifet peteği örmektedirler Zikir tamamlandıktan sonra da bu melekler, tekrar geldikleri yer olan Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna dönerler

İsterseniz hadisenin bundan sonrasını da başka bir hadis-i şeriften takip edelim Melekler huzura varınca bütün gaybın anahtarı yanında olan Allamü'l-guyub onlara sorar:

-Nereden geliyorsunuz?

Melekler cevap verirler:

-Seni anan kullarının yanından Ya Rabbi!

-Peki onlar ne diyorlardı?

-Seni tesbih, tahmid ve temcid ediyorlardı

-Onlar beni gördüler mi?

-Hayır Rabbimiz, görmediler

-Ya görselerdi? (Yani Bana karşı aklın almadığı bir kulluk arz edeceklerdi!)

-Onlar ne istiyorlardı?

-Cennetini istiyorlardı Rabbimiz

-Onlar Cenneti gördüler mi?

-Hayır, görmediler

-Ya görselerdi? (Evet görselerdi bir başka iştiyakla isteyeceklerdi!)

-Neden istiaze ediyorlardı?

-Cehenneminden, Allahım

-Onlar Cehennemi gördüler mi?

-Hayır görmediler

-Ya görselerdi? (Her halde görselerdi, mutlaka daha şiddetli onları Cehennemden korumamı isteyeceklerdi)

Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur: 'Meleklerim, siz şahid olun Ben o kullarımı affettim'

Melek döner ve şöyle der: 'Ya Rabbi onların içinde birisi vardı ki, esas gayesi Seni anmak değildi O oraya dünyevi bir gaye için gelmişti'

Ve lütfu engin Rabb şöyle ferman eder: 'Onlar öyle bir toplumdur ki, onların arasında bulunan (niyeti çok halis olmasa da) onlara verilenden mahrum edilemez' (Buhari, Daavat 66; Tirmizi, Daavat 129) (Biz de zaten Cenâb-ı Hakk'ın bu va'dine itimad edip ona bel bağlamış bulunuyoruz Öyle inanıyoruz ki, cemaat halinde açılan eller istek ve talepleri itibariyle mahrum bırakılmayacaktır Ellerimizi bu niyetle açıyor, dualarımızı bu niyetle cemaatin duasına katmaya çalışıyor ve çalı, diken yetiştirmeye mahsus bir zeminde gül yetiştirmeye gayret ediyoruz Böyle bir zeminde çamura batmadan, kirlenmeden bir hayat yaşamak nerede ise imkânsız Günahlarımız çok; fakat O'nun rahmeti günahlarımızdan daha geniş Bunu bilerek O'nun kapısına geliyor, O'ndan af dileniyor, bizim dualarımızı da, kabul gören dualar arasına katmasını niyaz ediyoruz)

Bir hadislerinde Efendimiz şöyle buyurmaktadır: 'Yeryüzünde seyyar (gezginci) melekler vardır Bunlar zikir meclislerini dolaşırlar Böyle bir meclis bulduklarında orayı kuşatır ve doldururlar Sonra da ellerini açar şöyle derler: 'Ya Rabbi şu anda Senin kullarından bazılarının yanındayız Onlar, Senin kitabını okumakta, Senin peygamberine salavat getirmekte ve Senin yüceliğini müzakere edip durmaktadır' Bunun üzerine Cenâb-ı Hakk ferman eder: 'Onları rahmetimle çepeçevre kuşatın, onların arasında bulunan asla talihsiz olmaz' (Buhari, Daavat, 67; Müslim, Zikr, 35; Müsned, 2/382)

Zikir meclisleri, melekleri yeryüzüne çeken cazibe Allah'ın anlatıldığı tecellileri içinde O'nun azametinin sözkonusu edildiği, Habib'inin hak peygamber olduğuna dair delillerin tekrar edilip durduğu ve sonunda, salat u selamların sohbetlere hitam-ı misk yapıldığı, buhur buhur maneviyat kokan ve öbek öbek lahut taşıyan kutlu yerler ışık evler

Abdullah b Revaha, dili kadar kılıcı, kılıcı kadar da dili keskin şanlı bir sahabiydi O bazen yakın arkadaşlarından birine 'Gel seninle bir saat iman edelim'' derdi Onu tanıyanlar niyetini ve ondaki iç derinliğini bildiklerinden bir şey demez ve itiraz da etmezlerdi Fakat bir gün niyetini kavrayamayan bir sahabi gitti onun bu sözünü İki Cihan Serveri'ne iletti Bu sahabi 'Biz zaten iman etmedik mi?' 'Gel seninle bir saat iman edelim' ne demek diyor ve bunu şikayet konusu yapıyordu Ancak Allah Rasulü, İbn-i Revaha'yı herkesten iyi tanıyordu O boş söz sarfedecek bir insan değildi Onda ayrı bir enginlik, ayrı bir derinlik vardı İki Cihan Serveri şöyle buyurdu: 'Allah, İbn-i Revaha'ya merhamet etsin O, (meleklerin iftiharla bahsedecekleri) meclislerden lezzet alır, öyle meclisleri sever' (Müsned, 3/265)

Bu gezginci melekler ehl-i ilimle de bir münasebet içindedirler İlim yoluna girenlerin Cenâb-ı Hakk katında ayrı bir değeri, ayrı bir kıymeti vardır Elbette ki bu ilim Allah yolunda ve O'nun hesabına olmalıdır Bu tür ilim ve ilim adamları sayısız hadis-i şeriflerde ve bir çok ayet-i kerimelerde tebcil ve tebrik edilmiştir

Mesela Ebu Hüreyre'nin (ra) rivayet ettiği bir hadiste şöyle deniliyor: 'Kim ilim tahsili adına bir yola girerse, Allah onun için Cennete giden yolları kolaylaştırır' (Buhari, İlim 10; Ebu Davut, İlim 1; Tirmizi, Kur'an 10; İlim 19; İbni Mace, Mukaddime 17)

İlimden maksat Allah'ı bilmektir O'nun marifetine yardımcı olmayan ilme gelince o faydasız bir malumat yığınından başka bir şey değildir

İnsan, 'Marifet-i Sâni' dediğimiz şu kâinatın muhteşem sanatkârını bilme adına kanaatını kuvvetlendirmek, irfanına yeni yeni tefekkür hüzmeleri katmak ve bir arı gibi her gün tefekkür hüzmeleri katmak ve bir arı gibi bir marifet peteğine ayrı bir şuur üsaresiyle dönmek için bir yola girebildiği takdirde Allah (cc) Cennete giden yolu ona kolaylaştıracaktır

Namaz artık onun için bir dinlenme, bir tenezzüh; hatta bundan da öte namaz onun şiddetli bir arzusu haline gelecektir İslamı bir bütün olarak yaşadığı vakit kalbi mutluluktan güvercinler gibi kanat çırpacak ve İslamî emirlerden birini ihmale uğratsa, gırtlağı derin bir pençe tarafından sıkılıyorcasına ızdırap duyacaktır

Bu marifet erlerinin biraraya gelişleri de ayrı bir cazibe atmosferi meydana getirir Nitekim hadis-i şerifte şöyle denilmektedir: 'Bir topluluk Allah evlerinden bir evde (ki biz onlara ışık evler diyoruz) oturur ve orada marifet-i İlahi adına dersler yaparsa, kesinlikle orayı melekler kuşatır, üzerlerine sekine iner ve Cenab-ı Hakk orada bulunanları kendi yanında bulunanlara anlatır ha anlatır' (Müslim, Zikr 139; İbni Mace, Mukaddime 225)

--------------------

Hadiste anlatılan evler hiç şüphe yok ki, mescidlerden ayrı olarak mütalaa edilmelidir Zira biraz sonra da işaret edileceği üzere bu evler doğrudan doğruya 'Beyt' ifadesiyle anlatılıyor ve cem-i 'Büyût' deniliyor Beyt bilindiği üzere 'Ev' demektir 'Büyût' ise evler, demek olur Kur'an'da ve hadislerde mescid ifadesi bizzat bu kelime ve bu kelimenin cem'i (çoğulu) ile ifade edilir Ayrıca Kabe manası kastedildiğinde kelimenin başına lâm-ı ta'rif getirilir ve 'El-beyt' denilir Durum böyle olunca Kur'an-ı Kerim'de ve hadis-i şerifte vasıflarıyla anlatılan bu evler, mescidler değil, belki belli bir devrede mescid misyonunu da yüklenen 'Işık Evler' dir

Hadisin kelimelerine kısa bir göz gezdirecek olursak, zannediyorum hadisten kastedilen manalar daha iyi anlaşılacaktır: 'Kavim', cemaat ve toplum demektir O evdeki insanlar cemaatlaşma şuuruna sahiptirler: Amel ve fiillerinde kollektiflik hakimdir Zaten bir araya gelişleri de böyle bir gaye ve ideale matuftur 'İctemea' bu şuurlu bir araya gelişi anlatmaktadır 'Beyt' yukarıda da ifade edildiği üzere evdir Allah davasına hasredilmiş bu evlere hadiste 'Büyûtullah' denilmiştir

O evlerde topluca tedrisat yapılmaktadır Kitaplar alınıp okunmakta ve o kitaplardaki hakikatlerin incelikleri bilenlere, bilmeyenlere anlatılmaktadır Bilmeyenler de öğrenmeye arzu ve isteklidirler Her meseleyi sorar ve her meseleyi öğretmeye çalışırlar

Onlar bu denli ulvî bir gaye için bir araya gelince, melekler de bu meclise karışır, çepeçevre orayı sarar ve tedris devam ettiği müddetçe de orayı terketmezler Zira ki, böyle bir mecliste bulunmama bir haybettir, bir hüsrandır Melekler ise bu türlü akibetten korunmuş varlıklardır Onlar daima yümün ve bereket soluklar, yümün ve bereket ikliminin içinde bulunurlar

Bir de onların üzerine 'sekîne' iner Devrin ve dehrin hadiseleri onları yıldıramaz, ürkütemez, korkutamaz Durmadan düşer-kalkarlar ama, yine de yürürler Bütün çarklar aleyhlerinde dönse de asla ümitsizliğe düşmez, bir gün o çarkların çarkedeceğini bilir ve kendi lehlerine dönecek devran çarkını sabırla beklerler

Hem onlar öyle korkusuz birer yiğittirler ki, cellatlar gelip kapılarına dayansa, yine paniğe kapılmaz, derslerine devam eder ve faydası olacağına kanaat getirirlerse, cellatlarını da aynı derslerin nur havzından istifade ettirmeye çalışırlar Çünkü onlar itmi'nan dolu bir hayat yaşamaktadırlar Ve onlar bu evlerdeki tedrisi, hayatlarının gayesi haline getirmişlerdir Tarassudlar, sürgünler, hapisler, istintaklar onları bu davadan vazgeçiremez Onların o yüce otaklarında panik iflas etmiştir Zira onlar 'sekîne' den birer âbide haline gelmişlerdir

'Ve Allah onları kendi yanında olanlar arasında anlatır ha anlatır'

Cenab-ı Hakk'ın huzurunda nazarları kevn-u fesada müceveccih olan melekler vardır Bazen bu melekler yüzlerini imkan alemine döndürür ve insanları temaşa ederler İşte bu meleklere Cenab-ı Hakk, kendi davası uğruna bir araya gelen kullarını anlatır, der ki: 'Sizin, hallerine tam muttali olamadığınız benim bazı kullarım var Onlar şu anda benim kitabımın içinde mevcut hakikatları öğrenmek ile meşguldürler' Zaman zaman aralarına melekler iniyor, sekîne onları çepeçevre sarıyor Ve daha nice vasıflarıyla Cenab-ı Hakk yerdeki kullarını gök ehli yanında dile getirir, anlatır Bu da yine insanlarla melekler arasında ayrı bir irtibat ve münasebet bağıdır

Işık evler, çevrelerindeki bina yığınları itibariyle, tıpkı hâle içinde yıldızlar topluluğuna nur âyetini tefsir eden bir mehtab veya ebedi nur, ebedi huzur arayanları firdevslere ulaştırma yolunda kurulmuş birer han gibidirler dikkatle bakanlar için her zaman, bu ışık yalılarının iç yapıları ve derinliklerinde 'Allah onların, (diğer binalardan daha ziyade) yükseltilmelerini ve (her şeyden yüksek, yüce) isminin oralarda anılmasına, (dört bir yanda gürleyen yasak velvelelerine rağmen) izin verdi içlerinde sabah-akşam O'nu tesbihlerle yad eden öyle yiğitler var ki ne ticaret (ve ticaretteki kazanç cazibesi) ne de alım-satım, Allah'ı zikirden, namazlarını dosdoğru yerine getirmekten ve zekatlarını bihakkın eda etmekten onları alıkoymaz; (zira) onlar kalblerin (mehafetle) gözlerin de (hayret ve dehşetle) döneceği günden korkar (ve tir tir titrerler)' hakikatının nümayan olduğu hissedilir

Bu evlerde, imanı, ibadeti, duayı, zikri, fikri, uhuvveti, vefayı ötelere ait derinlikleri ile duyup-yaşama bahtiyarlığına erenler, adeta her an yeniden doğar, baharlar gibi duygularıyla yeşerir, derken çeşit çeşit varidatla dolgunlaşan o kendilerine has hava, bütün gönüllerini bir saadet va'diyle kaplar ve çok defa onların, hayra açık sinelerinde Cennet yaylalarının ferahlatıcı esintileri duyulur

Evet, bugün büyüğüyle-küçüğüyle ışık evler, yıllar ve yıllar imana, imandaki huzur ve itmi'nana susamış gönüllere, rahmet yüklü bulutlar gibi, gönderdiği bol bol 'âb-ı hayat' ve insanımızın gönül tepelerine saldığı ma'rifet, muhabbet, rûhânî zevk şualarıyla diriliş üfleyen bir İsrafil Sûr'u ve vicdanlarını şahlandıran Cebrail solukları olmuştur Evet, onlara uğrayanlarda pek çok menfî hisler silinmiş, inat ve karşı koyma düşünceleri kırılmış, müdavimleri de kendilerini, Cennet koridorlarında temâşâdan temâşâya koşan seyyahlar gibi görmeye, hissetmeye başlamışlardır Başkalarının eğlenceye, zevke sefaya giderken duydukları keyfi, neş'eyi, sevinci, tiryakiliği, kudsîler, hem de kat katıyla ışık evlere uzanan yollarda duymuş ve yaşamışlardır Onlar, bu ışıktan yollarda ve yolların gerçek değerinin te'mînâtı olan bu kutlu yuvalarda düşünülen, söylenen, okunan şeyleri, ötelerden gelmiş ilhâm esintileri gibi karşılamış, gökleri aşıp gelen soluklar gibi dinlemişlerdir

Ve yine onlar bu evlerde bugün hâlâ çoklarının akıl erdiremedikleri, bilemedikleri sırlarla tanışır, semâ kapılarının aralandığını hisseder gibi olur, kapı aralarından sızıp geldiğine inandıkları vâridâtla bütün bütün uhrevîleşir, kendilerinden geçer ve yerlere serilirler

Evet, kalblerinin balansını imana, Kur'an'a, iman ve Kur'an'ın gönüllere boşalttığı irfana göre ayarlayamamış tali'sizler, ne bu ufku kavrayabilir, ne de gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve beşer tasavvurlarını aşan bu derûnî hazları idrâk edebilirler

--------------------

Koruyucu Melekler (Hafaza)

 

 

Meleklerin yüklendikleri bir başka misyon da insanları her türlü bela ve musibete karşı korumaktır Nitekim daha önce onların bu misyonlarına dikkat çekmiş ve kısaca temasta bulunmuştuk

'Hiç kimse yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici (melek) bulunmasın' (Târık, 86/ 4) ayetinde ifade edildiği gibi herkes için bir koruyucu melek mukadderdir

Taberâni'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte her insana 360 meleğin nezâret ettiği ve insanı koruma altına aldıkları kaydedilmektedir (1) Ayette ise bu husus şöyle anlatılmaktadır:

'Her birini (herbir insanı) önünden ve arkasından izleyen melekler vardır O'nu Allah'ın emrinden (veya Allah'ın emriyle) korurlar' (Ra'd, 13/11)

Hem Efendimizin hadisinden hem de bu ayet-i kerimeden anlaşılıyor ki, sinekler gibi insanın üzerine üşüşen bela ve musibetler, insanı çepeçevre kuşatan melekler tarafından çok defa geri çevrilmekte ve insan böylece öldürücü binbir hâdise altında ezilip gitmekten korunabilmektedir Elbette ki bu muhafaza, meşiet-i İlahinin o şekilde tecelli etmiş olmasına bağlıdır Zaten her meselede İlahi murad, İlahi dileme ve meşiet esastır 'Allah'ın olmasını dilediği şey olur; olmamasını dilediği şey de olmaz' hakikatı da bize bunu anlatmaktadır Binaenaleyh, bela ve musibetler meleklerce uzaklaştırılır; fakat meşiet-i İlahi o şekilde tecelli etmişse

Buna vesile olabilecek şeylere gelince, biz onları bilemiyor, sınırlandıramıyoruz Bazen insanın hoş bir tavrı, rahmet-i İlahinin harekete geçmesine vesile olur ve Cenâb-ı Hakk onun hakkında onu memmun edecek bir hüküm verir Bazen de tam tersine, insanın münasebetsiz bir davranışı, İlahi gazabı galeyana getirir ve verilecek hüküm o şahsın aleyhinde olur Verilen hüküm karşısında meleklerin yapabileceği hiçbir şey yoktur Ne var ki, onlar enis ve celislerimiz (her zaman beraber olduğumuz arkadaşlarımız) olarak bizim başımızın üzerinde pervaz eder dururlar ve gelmesi muhtemel belaları savmak için bize kanat gerer, kalkanlık yaparlar Zira bu onlara ait bir vazifedir Bu meleklerin ruhânî haz ve lezzetleri, yaptıkları bu vazifenin içine dercedilmiştir Yani melekler bizi koruma vazifesini, müthiş bir zevk, heyecan ve coşkunlukla yerine getirirler

 

[1] Süyûti, ed-Dürrü'l-Mensur, 4/615; Zebidi, İthâfü's-Sâde, 7/288

--------------------

MALİK

 

 

İnsanlarla alakası olan mukarreb meleklerden bir diğeri de 'Mâlik'tir Mâlik, Cehenneme nezâret eden melektir

Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste Efendimiz: 'Namaz kılmış oturuyordum Birden bir ses duydum Bana: 'Mâlik, (Cehenneme nezâret eden melek) durmuş senden bir selam bekliyor!' diyordu Ben dönüp selam vereyim, dedim Fakat o beni bastırdı ve benden önce selam verdi' (1) buyurarak bize 'Mâlik'le münasebeti hakkında malumat vermektedir

Mâlik, Cehenneme nezâret eden bütün meleklerin başıdır Nasıl Cennete nezâret edenlerin başında 'Rıdvan' bulunmakta, öyle de Cehenneme nezâret eden meleklerin başında da 'Mâlik' bulunmaktadır Kur'an-ı Kerim Cehennemde vazifeli bu melekleri de şöyle tanıtmaktadır:

'İnkar edenler bölük bölük Cehenneme sürüldüler Oraya geldikleri zaman Cehennemin kapıları açıldı, Cehennemin bekçileri onlara şöyle dedi: 'Kendi aranızdan, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve sizi bu günümüzde karşılaşacağınız şeyler hakkında uyaran elçiler gelmedi mi? Evet, geldi, dediler Ama, kafirlere azap sözü hak olmuştu O halde, içinde ebedî kalmak üzere Cehennemin kapılarından girin Kibirlenenlerin yeri ne kötüymüş, denildi' (Zümer, 39/71-72)

Yine bu çizgide başka bir surede, cehennem ehli ile melekler arasındaki konuşma şöyledir: 'Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler (Bekçiler Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi? derler Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler (Bekçiler ise): O halde kendiniz yalvarın, derler Halbuki kafirlerin yalvarması boşunadır' (Mümin, 40/49-50)

Zuhruf suresinde de cehennem ehli, Malik'den, Allah'ın kendilerini öldürmelerini talep ederler: 'Şüphesiz suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar, azapları hafifletilmeyecektir Onlar azap içinde kurtuluştan ümit kesmişlerdir Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zalim kimselerdir Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler Malik de: Siz böyle kalacaksınız! der (Zuhruf, 43/74-77)

Kafirler Kâlplerini köreltenler Selim fıtratlarını muhafaza edemeyenler Gönüllerindeki sevgi ve irfan istidadını işletemeyenler Dünyaya geldikleri zamanki saffetlerini korumayı beceremeyenler Sağdan soldan esen muhalif rüzgarlara kapılıp gidenler Ruhlarının güç ve kuvvetini küfür ve tuğyan bataklığında eritenler İşte bunlar öbek öbek, bölük bölük Cehenneme sevkedilecekler Cehennemde vazifeli olan melekler karşılayacak onları Ve soracaklar: 'Size, kendi aranızdan, Rabbinizin âyetlerini okuyan uyarıcı elçiler, peygamberler gelmedi mi?' Onlar 'Geldi' diyecekler Zaten başka türlü demeleri de mümkün değil

Bu müthiş itiraf, âyetlerde şöyle anlatılır:

'Her topluluk onun içine (Cehenneme) atıldıkça onun bekçileri, onlara: 'Size bir uyarıcı gelmedi mi?' diye sorarlar Onlar da: 'Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve 'Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük sapıklık içindesiniz' dedik Ve derler ki: 'Eğer biz (onların dediklerini) dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık, şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!' Onlar, günahlarını itiraf ettiler Zaten o çılgın ateş halkına (Allah'ın rahmetinden) uzak olup ezilmek yaraşır' (Mülk, 67/8-11)

Evet, herkese olduğu gibi onlara da Allah'ın elçileri, peygamberler geldi Onları uyardı ve ikaz ettiler Nitekim Kur'an bu hususa da işaret eder:

'Her millet içinde mutlaka bir uyarıcı (Peygamber) gelip geçmiştir' (Fâtır, 35/24)

Büyük-küçük her millet ve topluluğun içinde mutlaka bir nebi, vahiy ve ilham yüklü bir peygamber zuhur etmiştir Hangi memleketin taşını, toprağını dinleseniz mutlaka oradan bir nebi izine rastlar, bir rasûl sadâsı işitirsiniz

Fakat içi pas bağlamış kâfir, gelen her peygamberi yalanlayıp tekzip etmiştir Allah tarafından kalplerine, kendi işledikleri sebebiyle mühür vurulan bu sefil gürûhun artık iman etmesi mümkün değildir Zira Kur'an'ın ifadesiyle onların gönül dünyaları tamamen matlaşmış durumdadır Onlar bu halleriyle ahirete gidip Cehennem kapısına dayandıklarında, artık hata, günah ve isyanlarını itiraftan başka ellerinden birşey gelmeyecektir

Cennetteki meleklerin, insanın içine inşirah salmasına mukabil, Cehennem zebânileri, hadisin ifadesiyle 'kötü bir manzara' sergileyecekler ve durumlarıyla insanların içlerine korku ve dehşet salacaklardır

Şu da katiyyen unutulmamalıdır ki, ahirette melekleri kendisine enîs ve dost bulmak isteyen, mutlaka dünyada iken onlara enis ve dost olmaya çalışmalıdır Tanışma burada olursa dostluk orada devam eder Fakat iman gibi bir irtibat bağıyla bugün onlarla münasebete geçemeyenler, ahirette onlardan katiyyen alaka görmeyeceklerdir Zaten buna hakları da yoktur

Ahiret, dünya hayatının, başka bir alemde, başka bir keyfiyette devamı olduğu gibi, meleklere oradaki dostluk da dünyadaki dostluğun devamından başka birşey değildir Burada, namazda verdiği selamlarla, sağ ve solundaki meleklerle selamlaşıp duran insan, elbette ahirette onları, selamlaşacağı dostlar olarak bulacaktır Tabiî artık, selam verme sırası onlardadır 'Selamün aleyküm'ü evvela onlar söyleyeceklerdir ki, çeşitli âyetlerde, (2) muhtelif vesilelerle bu nükteye de işaret edilmiştir

 

 

[1] Müslim, İman, 278

[2] Ra'd, 13/23-24; Nahl, 16/32; Zümer, 39/73

--------------------

Hâzin veya Rıdvan

 

 

Allah'a yakın mukarreb meleklerden biri de 'Hâzin'dir Hâzin, Cennet'i denetleyen, gözeten meleğin adıdır Efendimiz bir hadislerinde 'Hâzin'den bahsetmekte ve şöyle buyurmaktadır: 'Cennet'in kapısına gelir ve açılmasını isterim Hâzin sorar: 'Sen kimsin?' Cevap veririm: 'Ben Muhammed (sav)'im Hâzin, sözüne şöyle devam eder: 'Ben bu kapıyı senden evvel hiç kimseye açmamaya emrolundum' (1)

hazeneleri (bekçi) onlara; 'Selam size, (ne) hoşsunuz, ebedî kalmak üzere buraya girin' dediler' (Zümer, 39/73)

İttika edenler, takva dairesine giren mü'minler zümre zümre, grup grup Cennete sevkolunurlar Cennete geldiklerinde kapıları ardına kadar açık bulurlar Her grup, dünyada kazandığı kurbiyete göre kendilerine ait kapıdan da ve rıdvan yurdu olan Cennete, Cenâb-ı Hakk'ın cemalini seyretmek üzere girerler Cennet nedir? Orada Cenab-ı Hakk'ın cemal ve kemali nasıl seyredilir? Bütün bunlar bizim ölçü ve kıstaslarımızla ölçülüp tartılamayacak şeylerdir

Cennete girerken mü'minler, meleklerden selam alacaklar Melekler 'ne güzel yaşadınız, ne güzel şeyler yaptınız, yaptınız da Rabbinizi hoşnut ettiniz' (Zümer, 39/73) diyecekler

'Tıbtüm' kelimesi aynı zamanda insana 'kelime-i tayyibe'yi hatırlatır Kur'an 'Kelime-i tayyibe'yi, 'şecere-i tayyibe'ye, yani güzel bir ağaca benzetir Kökü sabit, dalları ise semâdadır Bu ağaç her mevsim meyve verir Mü'minin ameli de böyle nûrânî ağaç gibidir Mü'min böylece kısacık dünya hayatına amellerindeki bereket ve yümünle ebediyet mührü vurmuştur Çünkü onun niyeti ebedî kulluktur Şimdi de o, bu niyetinin mükâfatını ebedî Cennet kazanmakla elde etmiş olacaktır

İnsan ki fânidir İnsan ki, cismaniyet yönüyle herhangi bir varlıktan farksızdır Halbuki o böyle geçici bir hayatı, ebedî yapmasını bilmiştir Yani o, Hâlık'ın vücudunun gölgesinden ibaret olan ebediyet mefhumunu öğrenmiştir İşte bu büyük manayı idrakın mükâfatı olarak, Cennet kapısında karşılanmakta ve Cennet bekçileri ona ve onun gibi olanlara; 'Selâm size, siz ne güzel şeyler yaptınız, ebedî olarak şimdi girin Cennete' demektedirler O Cennet ki orası bütünüyle güzellerin ve güzelliklerin yurdudur O Cennet ki, bütün güzeller ve güzellikler cemâlinin birer cilvesi olan Ezelî ve Ebedî Güzel orada müşahede edilecektir

Bazı hadislerde, cennet muhafızlarının başında bulunan meleğe 'Hâzin' bazı hadislerde de 'Rıdvan' denilmektedir

Rıdvan, Cenâb-ı Hakk'ın insanlara verdiği nimetlerin ufuk noktasıdır

Kur'an-ı Kerim'de bu hakikata şöyle işaret edilir: 'Mü'min erkek ve kadınlara altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları Cennetler ve Adn Cennetlerinde güzel meskenler va'dedilmiştir Allah'ın razı olması ise hepsinden büyüktür İşte büyük başarı budur' (Tevbe, 9/72)

Cehennemden kurtulur, Cennete girer, Cenâb-ı Hakk'ın cemâlini seyreder, peygamberlerin gül yüzlerini görüp kendinizden geçer ve hilkatin gayesini, fıtratın neticesini bütün çıplaklığı ile idrâk edersiniz Ama, bütün bunların sonunda, her an sizin için Gadab-ı İlâhî sözkonusu ise, Cennetle birlikte kavuştuğunuz her nimet, acı bir azap hissi de uyarabilir Dolayısıyla da siz, böyle bir atmosfer ve iklimin içinde, Cennetten dahi, istenen ölçüde zevk alamaz ve yine istenen ölçüde sevinemezsiniz Zira, her an nimetlerin nikmete (azap) dönüşmesi mümkündür Bu imkan ve ihtimal ise başka değil, ancak ızdırap ve acı yüklüdür Acı ve ızdırabın zerresi dahi bulunan yere Cennet denemez Öyle ise, kendi manasıyla Cennet, Cenâb-ı Hakk'ın gadab ihtimalinin dahi kalkmasıyla gerçekleşecektir

Zaten, İlahî gadabın devam ettiği bir yere Cennet demek de mümkün değildir Zira gadab-ı İlahî dünyada bela ve musibet olarak tecelli ettiği gibi, ahirette de Cehennem olarak tecelli edecektir Onun içindir ki, bir hadis-i şerifte, Cenab-ı Hakk'ın Cennet ehline:

'Bundan böyle ebediyyen gadablanmayacağım' (2) diyeceği rivayet edilir ki, bu nokta çok mühimdir Yani Cennet ehli için İlâhî gadab sözkonusu değildir Nasıl olur ki, Cenab-ı Hakk'ın rıza ve hoşnutluğu kuşatmıştır Cenneti Ve Rabbin rızasını elde etmiştir Cennet ehli Rıza ki, bütün nimetlerin en büyüğü, en değerlisi, en kıymetlisi ve Cennet nimetlerinin de sonu, nihayeti, neticesidir

Cennete girecek insanlara yapılan hitapta da 'rıza' manasına özellikle işaret edilmiştir Mutmainne olmuş nefse, 'Dön Rabbine, O senden, sen de O'ndan razı olarak' (Fecr, 89/27-28) denilmektedir Bundan da anlaşılıyor ki, Cennet, bütünüyle bir 'rıza' otağıdır Cenâb-ı Hakk rızasıyla oraya tecelli etmekte, oraya girecekler de Rablerinden razı olarak oraya girmekte ve Cennete 'Rıza' manasına 'Rıdvan' bekçilik etmekte ve adetâ Cennet gergefinde hep 'rıza' mekiği işlenmekte Dünyada iken Cenâb-ı Hakk'ın rızasını kazanmış olanlar, Cennette, Cennet bekçileri ve onlara nezâret eden 'Rıdvan' tarafından karşılanırlar Bu karşılama kişinin ameliyle orantılı olarak ayrı bir ihtişam kazanır Şehid ise, melekler tarafından çepeçevre kuşatılır Kur'an, Uhud'da şehid düşenler ve bilhassa Mus'ab b Umeyr hakkında nazil olan ayette şöyle buyurur:

'Melekler de her kapıdan (onların) yanlarına varırlar' (Ra'd, 13/23)

Yani, aziz şehid, güller, demetler arasında Cennete götürülüyor Cennete ait bütün menfezlerden melekler başlarını uzatarak ona 'Hoş geldin' manasına 'Selamün aleyküm bima sabertüm' diyorlar Bazı melekler ise ona yaklaşma payesini elde ediyor Yanına kadar varıp ona tebrikte bulunuyorlar Selam verip ona ait makamla gözleri kamaşmış gibi 'Ne güzel yurt, ne güzel yuva' (Ra'd, 13/24) sözleriyle durmadan hayret solukluyorlar

 

[1] Müslim, İman, 333; Müsned, 3/136

[2] Buhari, Rikak, 51; Tevhid, 38; Müslim, Cennet, 9; Tirmizi, Cennet, 18

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hz Azrail (as)

 

İnsan, hayata attığı ilk adımını -ki orası ana rahmidir- bir melek eşliğinde attığı gibi, bu hayattan ayrılık adına, ahiret alemine doğru attığı ilk adımını da yine bir melek eşliğinde atar İnsana bu son anında eşlik etme de melâikeye ait vazifelerden biridir Bu vazifeyi de en zirve noktada Hz Azrail (as) temsil etmektedir

Bu sebepledir ki ona: 'melekü'l-mevt' ölüm meleği adı verilir Burada çokça sorulan bir soruya cevap vermek gerekiyor Soruda şöyle deniliyor:

Azrail (as) bir tane olduğu halde bir anda vefat eden bir sürü insanın ruhunu nasıl kabzediyor?

Önce bu soruda beşerî ölçü ve kıstasların bizleri yanılttığını görüyoruz Meleğin insana benzetilmesi bir yanlışlık olduğu gibi, 'Nomen'i 'Fenomen'de görmek, ruhun fonksiyonunu cesedde aramak da birer yanlışlıktır Buna binaen, sualin ortaya çıkmasına sebebiyet veren anlayış inhiraflarını ve terminolojik hataları izah etmeden soruyu cevaplandırmak, muvafık olmayacağından evvela inhiraf noktalarının aydınlatılmasına ihtiyaç var

Melek, tabi bulunduğu alem itibariyle, hilkat ve mahiyeti, mükellefiyet ve vazifeleriyle tamamen farklı bir varlıktır Onu, kendi alemine bakmadan, mahiyet ve vazifesini düşünmeden tahlil etmek, hakkında hükümler vermek, elbetteki hatalı olacaktır Bu itibarla, evvela onun, bu yönleriyle tanınmasında zaruret var Ayrıca soruya müstakil bir cevap teşkil etmesi açısından daha önce temas ettiğimiz bazı hususların tekrarı da gerekmektedir

Melek, kuvvet demek olan 'Melk'den veya elçilik manasına gelen 'Mel'ek'den alınmıştır Birincisi itibariyle çok kuvvetli, belki ayn-ı kuvvet manasına; ikincisi itibariyle de emr-i İlahinin âhize ve nâkilesi (alıcı-verici) olarak elçilik manâsına gelir

Bu üstün vasıflar Cenâb-ı Hakk'ın yarattığı umum meleklerde bulunur Bilhassa, vahyi getirmekle vazifelendirilenlerde bulunması zarurîdir Bu üstün varlıklar, hayata-memata nezâret edenlerden alın da, arş-ı İlahi hamelesi ve Hakk divanının gözü hayret dolu vazifelilerine kadar geniş bir sahada, Allah'ın icraatına nezâret ve temaşa ile mükelleftirler

Makro alemden mikro aleme kadar, bütün değişme ve tahavvüller, bütün terekküb (sentez) ve çözülmeler hep bu kuvvet ve elçilik temsilcisi meleklerin nezâretinde olduğu gibi, Allah'ın 'kelam' sıfatından, beşere gelen teşriî emirler de, yine bu emin ve güçlü varlıklar tarafından temsil edilmektedir Âlemşümul (evrensel) câzibe ve dâfia (çekme ve itme) kanunlarından, elektronların çekirdek etrafındaki muntazam hareketlerine kadar, bu ağır ve ince işlere nezâret, ne müthiş bir kuvvet istemekte ve ne emin elçiliğe vâbestedir!

Melekler, o kadar eşya ve hadiselerin içindedirler ki, onlarsız ne bir yağmur damlası, ne de bir gök gürültüsü düşünmek mümkün değildir İşte şeriat-ı fıtriyede (kâinatta cereyan eden kanunlar) bu şuurlu kuvvetler herşeyi elinde tutan Hakk'ın sonsuz kuvvetinin -kabiliyet ve istidatlarına göre- onlardaki tecellisinden ibaret olduğu gibi, bu büyük ve muhteşem tecellinin nokta-i mihrakiyesi olan, en değerli varlık insanoğlunun, hareket ve davranışlarını düzenlemek üzere, İlahi alemden esip esip gelen vahiy ve ilham meltemleri de, yine vahiy ve ilham sahibinin onlardaki tecellisinden başka birşey değildir

Bu itibarla, yaratanla yaratık arasında vasıta olan ve yaratıcının muhteşem kudretine dayanarak, atomlardan nebülozlara kadar geniş bir sahada, melekûtî güç ve kuvvetin nezâret ve tasarrufunun vazifelileri olan melekleri beşere benzetmek ve beşer için zaruri olan bir kısım kayıtları onlar için de varid görmek, bir düşünce inhirafı ve bir cehalet ifadesidir

Evet, eğer melek de, insanlar gibi sırtında maddi bir cesed taşıyıp da çözülme ve dağılmaya maruz kalsa ve her canlı gibi zaman tarafından aşındırılsaydı, onun hakkında vereceğimiz hükümlerde, insanı, bir ölçü, bir mikyas kabul etmek mümkün olurdu Halbuki, bütün bu farklılıklar var; hem de iki sınıfın birbirine kıyas edilmesini imkansız kılacak kadar var!

Melekler, yaratılış itibariyle de insandan farklıdırlar Bu farklılık, onların çok geniş bir sahadaki mükellefiyetleriyle alakalı bulunmaktadır Yaradılışlarındaki bu duruluk ve nurluluk, onları daha nüfuzlu ve daha seyyal kılmaktadır Bir anda pek çok ruha aksetme, pek çok göz tarafından görülme ve birken çokluk cilvesiyle tezahür etme gibi hususiyetlere malik bulunan melâike, Hz Aişe'nin (ra) naklettiği bir hadise göre nurdan yaratılmışlardır Bu itibarla da, nurun hususiyetlerine mazhardırlar

Kaldı ki, mahiyetleri latif olan melekler, güneş gibi maddi ve kesif şeylerden de çok farklıdırlar Onların, değişik şekil ve suret almaları kabil olduğu gibi, bir anda değişik şekillerde görülmeleri de kabildir Öteden beri dindarlar arasında, şimdi ise yaygınlaşmış şekliyle sosyete mahfillerinde, bu temessül keyfiyeti, o kadar bilinen bir mevzu haline gelmiştir ki, erbabınca, tecrübeye dayalı neticeler kadar kat'idir Her gün, gazete ve mecmua haberlerinde, herhangi bir insan dublesi ve bir perispirinin, cismin bulunduğu yerden çok uzaklarda bulunması ve bulunduğu yerlerde iktidar ve tasarruf izhar etmesinden bahsedilmektedir ki meselenin aslı ne olursa olsun, ruh gibi latif varlıkların cisme nispetle daha seyyal, daha aktif ve daha muktedir olduğunu göstermektedir

Bu madde ötesi seyyaliyet ve cevvaliyet cismin rağmına ikinci varlığın daha aktif olduğunu gösterdiği gibi, ruha nispeten daha cevval olan melâikenin tabiat kanunlarının üstündeki fonksiyonuna da işaret etmektedir

Melâike ve ruhların temessülleri, öteden beri bilinen şeylerdir Başta Nebiler olarak pek çok gönül erbabı bu mevzudaki müşahedelerini anlatmış ve avamdan pekçok kimseyi de buna şahid göstermişlerdir

Cebrail'in (as) değişik suretlerde görünmesi ve hangi hadise münasebetiyle gelmişse, o hadiseye göre şekil alması; mesela, vahiy esnasında elçilik vazifesine uygun bir şekilde (1); muharebe sırasında da bir muharib suretinde zuhur etmesi (2) gibi durumlar, hep temessüle misal olabilecek şeylerdir Meleğin temessülü hem çok hem de umum melekler için vakidir Cibril (as) Hazreti Dıhye (ra) suretinde göründüğü (3) gibi, ismini bilemediğimiz bir başka melek de 'Uhud' harbinin en hareketli anında Mus'ab b Umeyr şekline girerek Rasulullah'ın (sav) önünde akşama kadar harbeder (4) Keza, pek çok melekler, Zübeyr b Avvam sûretinde, (5) Bedir harbine iştirak ederek mü'minlerin kuvve-i maneviyelerini takviyeye medar olurlar Hakk dostlarının, buna benzer şekilde, gayb aleminin erleriyle temasları sayılamayacak kadar çoktur Hele, rüyalar vasıtasıyla umum halka tezahürü, meselemize, inkara meydan bırakmayacak şekilde kuvvet kazandırmaktadır Hemen hemen herkes bildiği ve tanıdığı ve kendisiyle yakından alakadar görünen bir ruhun, rüyalar vasıtasıyla kendisine yol gösterdiğine, ışık tuttuğuna şahid olmuştur Ne var ki, bir kısım kimseler rüyaların ancak bir kısmı için bahis mevzuu olan 'şuuraltı' meselesini ta'mim ederek bu işin de anlaşılmaz hale getirilmesine çalışmaktadırlar, veyl olsun cehalete!

Bu meselenin tamamını, melâike, temessül ve ruhlarla alakalı hususların tafsilen anlatıldığı bölüm ve yerlere havale ederek, netice olarak diyebiliriz ki, her varlık aynalarda misaliyle göründüğü gibi, melek de kendisine ayna olabilecek her yerde görünebilir, hem de maddi ve kesif cisimler gibi, sadece şekil olarak değil, ayniyle ve bütün fonksiyonlarıyla görülebilir

 

[1] Buhari, Bedü'l-Halk 7; Müslim, İman 287

[2] Buhari, Cihad 18; Müslim, Cihad 66

[3] Buhari, İman 37, 34; Müslim, İman 5,7,8; Ebu Davud, Sünne 16

[4] İbni Sa'd, Tabakat 3/121

[5] Heysemi, Mecmau'z-Zevaid 6/83

--------------------

Hz İsrafil (as)

 

 

Hz Cibril'in nasıl Allah Rasulü'yle münasebeti var, öyle de Hz İsrafil'in ve fakat ayrı makamı temsilen Efendimizle farklı bir münasebeti var Zaten, hepsinin en ciddi münasebeti de neticede Allah ile

Hz İsrafil (as) yaratıldığı günden beri Cenab-ı Hakk'tan 'Sûra üfle' emrini intizar etmektedir Elbette bu, İsrafil'in (as) dimdik ayakta beklediği ve başka hiçbir iş yapmadığı manasına gelmez Belki o, ulvi ve yüce hakikatıyla, kulluğunu ilan ve ifade için, Cenab-ı Hakk'ın huzurunda böyle kıyamda dururken, aynı anda kendisine verilecek diğer mükellefiyetleri de beklemekte ve verilen her emri yerine getirmek üzere huzurda elpençe divan durmaktadır:

Ondaki marifet de aynen 'Rabbimle aramda nurdan yetmiş veya yetmişbin perde var, O'nu nasıl görebilirim Ve ben bir adım daha atsam, yanar kül olurum' diyen Cibril'in marifeti gibidir Zira o da mukarrebtir ve Allah'a en yakın dört melekten biridir

Efendimizden şöyle bir vaka naklederler:

'Safa Tepesi'nde Cibril ile beraber oturuyorduk (Demek ki hâdise Efendimiz Mekke'de iken cereyan etmiş) Ben Cibril'e az halimi arzettim 'Günler var ki Âl-i Muhammed'in evine bir avuç un veya kavut girmiş değildir' dedim Ben sözümü bitirmiştim ki, gökte kıyamet kopuyor gibi bir tarraka, bir gürültü duyuldu Sordum: 'Yoksa kıyamet için emir mi verildi?' Cibril: 'Hayır, senin biraz evvelki sözlerin semada duyulunca, İsrafil'e buraya gelmesi için emir verildi' dedi Ve hemen İsrafil yanımızda belirdi Bana hitaben: 'Ya Rasulallah, Cenab-ı Hak, senin biraz evvel söylediklerini duydu Ve yerin bütün hazinelerinin anahtarlarıyla beni sana gönderdi İstersen (Hz Süleyman gibi) melik bir peygamber ol İstersen tevazu içinde, bir kul peygamber olarak kal' dedi O esnada Cibril'in yüzüne baktım Bana 'Rabbine karşı mütevazi ol' diye işaret ediyordu Ben de Cibril'in dediğini tercih ile 'Bir gün tok olup şükreden, diğer gün aç olup tazarruda bulunan bir kul peygamber olmak isterim' şeklinde İsrafil'e cevap verdim' (Müsned, 2/231)

Görüldüğü gibi, nasıl Hz Cibril, Allah Rasulü'nün bir vefadar dostuydu; öyle de İsrafil (as) O'nun sadık bir dostu ve sadık bir arkadaşıydı

Kur'an-ı Kerim, Allah Rasulü'nün bu vefadar dostu İsrafil'den ve onun bütün cihanı ilgilendiren vazifesinden yer yer bahisler açar

'Sûr'a üflendi, göklerde ve yerde olanlar (korkudan) düşüp bayıldılar Ancak Allah'ın dilediği kaldı Sonra ona bir daha üflendi, birden onlar kalktılar, bakıyorlar' (Zümer, 39/68)

Ayette 'Ancak Allah'ın dilediği ayakta kalır' denilmekte ve ihtimal mukarreb meleklerin vefat etmeyeceğine işaret buyurulmakta Zaten, Cenab-ı Hakk'a dayanan, varlığını onunla sürdüren ve mana-yı harfi cihetiyle varlığını O'nun varlığından bilen şuur sahiplerinin bu manada ölümsüzlüğü de aşikardır

İsrafil bir münadi, bir davetçidir Onun için ayet şöyle demektedir:

'Dinle o gün, münadi (İsrafil) yakın bir yerden çağırır' (Kaf, 50/41) Herkes mezarında sessiz yatarken, zerreler aleminde, bir manada darmadağınık vaziyette iken ve ruhlar, kendilerine ait berzahta, maruz kaldıkları keyfiyetin koridorlarında dolaşırken hemen çok yakınlarında bir ses, bir soluk duyacaklar Bu onların kalkmaları gerektiğini haber veren İsrafil'in ses ve soluğudur Bütün varlık bu ses ve solukla yeniden dirilecektir

İsrafil bir 'dil', bir çağrıcıdır ve insanları mahşerde toplanmaya çağıracaktır

'Öyleyse sen de onlardan yüz çevir; o çağrıcının görülmemiş, tanınmamış bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşkün düşkün (zillet içinde) kabirlerden çıkarlar; tıpkı yayılan çekirgeler gibidirler' (Kamer, 54/6)

İşte böyle dehşetli bir günün davetçisi, çağrıcısı olarak, Cenab-ı Hakk'tan emir bekleyen bu şanı yüce melek, Allah Rasulüyle olan irtibatı ve dostluğu adına elbette onun ümmetiyle de alakadar ve ilgili bulunmaktadır Kimbilir, Ümmet-i Muhammed'in gaflet içinde bulunuşu, kıyamet sûrunu üfleyecek bu meleği ne kadar üzmekte ve mahzun etmektedir Belki o da, halimizin ıslahı için dua eden meleklerden

--------------------

Hz Mikail (as)

 

 

Efendimize kurbiyet ve yakınlığı olan bir başka mukarreb melek de Hz Mikâil'dir (as) Tirmizi'nin rivayet ettiği bir Hadis-i şerif'te Efendimiz şöyle buyururlar: 'Muhakkak ki benim yer ehlinden iki vezirim, gök ehlinden de iki vezirim vardır Yer ehlinden iki vezirim Ebu Bekir (ra) ve Ömer (ra), gök ehlindeki vezirim ise Cibril (as) ve Mikâil (as)'dır' (1)

Taberânî'de hadis şu ifadelerle nakledilir:

'Allah beni dört vezir ile teyid buyurdu Bunlardan ikisi yer ehlinden ikisi de gök ehlindendir' (2)

Şimdi bir de, bu hadis adesesiyle Efendimizin ulviyet, yücelik ve şânını görmeye çalışmalıyız evet meleklerin en büyükleri ona vezirlik yapıyor Nebilerden sonra insanlığın en seçkini Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer de, yerde aynı makamı temsil ile Allah Rasulü'nün sağında ve solunda O'na iki sadık yardımcı oluyor

Hz Cibril ve Hz Mikâil, melekler arasından seçilmişlerdir Ayet: 'Allah meleklerden de insanlardan da elçiler seçer' (Hac, 22/75) demektedir Bu seçkinliktir ki onları Efendimize vezir olma payesine yükseltmiştir Nebilerden sonra insanlığın en seçkini olan Hz Ebû Bekir ve Hz Ömer'e de aynı payenin verilmesi oldukça manidardır Sanki bu iki büyük sahabiden biri Cibrilliği diğeri ise Mikailliği temsil ediyor gibidirler

Günümüzde beşer, İki Cihan Serveri'ni anlamada çok yaya bulunuyor O'nu ancak kalb, ruh, duygu ve letaifini geliştirenler; ilmini, irfanını ve bunlarla gelen ilhamları aştıktan sonra, kalb ve kafa vahdeti içinde ve ufku cihanları içine alacak şekilde engin olanlar anlayabilirler Ruh yapısı itibariyle melekleşememiş insanların, O, meleklerin kendisine nöbettarlık yaptığı zatı tam anlaması, tanıması ve idrak etmesi mümkün değildir

Buhârî ve Müslim, Sa'd b Ebi Vakkas'tan naklediyor: Uhud'da (bir rivayete göre Bedir'de), Allah Rasulü'nün sağında ve solunda nöbet bekleyen beyaz sanki iki kişi gördüm Muhtemel bir saldırıya karşı O'nu bekliyorlardı Halbuki ben bu şahısları ilk defa görüyordum (3)

Uhud'da bir başka hadiseye daha şahid oluyoruz: Mus'ab b Umeyr (ra), şehid düşüyor ama, Allah Rasulü'nün hemen önünde bir başka Mus'ab akşama kadar savaşıyor Akşam üstü Allah Rasulü ona hitaben 'Mus'ab!' diye seslenince, bu şahıs 'Ya Rasulallah! Ben Mus'ab değilim' diyor İş o zaman anlaşılıyor Mus'ab melekleşince o esnada bir melek de Mus'ablaşıyor (4)

Hiç şüphe yoktur ki, ister beşer arasında yakınlık kazanıp Allah Rasulü'ne hizmet edenler, isterse melekler arasında ünsiyetle O'na yakın olanlar, mutlaka Allah katında hususi bir şerefle taltif edilmişlerdir Haddizatında Cibril ve Mikail çok şerefli birer elçidirler; ancak, Allah Rusulü'yle beraber olma ve O'na hizmet etmeleri bu iki şerefli elçiye daha bir derinlik kazandırmıştır

 

 

[1] Tirmizi, Menakıb, 16

[2] Tabarani, el-Mu'cemü'l-Kebir, 11/144

[3] Buhari, Libas, 24; Magazi, 18; Müslim, Fezail, 48

[4] İbni Sa'd, Tabakat, 3/121

--------------------

Hz Cebrail (as)

 

 

Meleklere, Kur'an ve sünnette anlatılan vasıflarıyla inanmalı ve bu vasıflarla onları tavsif etmelidir Aksi halde cahiliye devrinde olduğu gibi insanlar bu hususta da aşırılık sergilerler Nitekim bazıları onlara -hâşâ- Allah'ın kızları demişlerdir Kur'an, bu i'tikad inhirafını tashih ederek meleklerin gerçek hüviyetlerini ortaya koymuştur Sünnette de meleklere ait birçok keyfiyet zikredilmiştir Melekler arasında da mertebe farkları vardır Biz en büyüklerinden bazılarına kısaca temas etmiş olalım

Hz Cibril, hayata mazhar Gönülleri ihya, ona ait ulvî bir vasıf Onun nefhasıyla vücut bulan Hz Mesih dahi ölüleri ihya ediyor; yani Mesih'e o cinsten mucizeler veriliyor Cibril'in ayağını bastığı çamur, Samiri'nin buzağısına can veriyor Bütün ilhamlar, kalp ve gönüllere Cibril'in vasıtasıyla ulaştırılıyor Ve nihayet peygamberlere gelen vahiylere o, 'yed-i emin'lik ediyor

Kâinatın Fahrı'na getirdiği son mesajlar ile de bütün cihanı diriltecek vahyi getirmiş oluyor Kupkuru bir zemin, bu mesajlarla diriliyor ve bataklık bir dünya, gelen vahiylerle gülistana dönüyor

Allah Rasulü, Cibril'i çok seviyordu Ona karşı minnet duygularıyla dopdoluydu O'nunla öyle bütünleşmişti ki, adeta O'nsuz yapamıyordu İkiz kardeş gibiydiler birbirisiz olamayan ikiz kardeş gibi Bir yönüyle onlar her türlü teşbih ve benzetmenin de ötesinde ikizdirler Zira her ikisi de 'Âlemlere rahmet olarak gönderilme' sırrına mazhardırlar Bazen Cibril'in gelmesi gecikir İşte o zamanlar Allah Rasulü'nün iştiyak ve beklentisi dayanılamayacak ölçüye varır Bir defasında yine böyle bir gecikme olmuştu Cibril geldiğinde Efendimizin ilk sözü şu oldu:

'Ya Cibril, bizi daha fazla ziyaret etmene mani ne var?'

Sanki Efendimiz şöyle demek istiyordu:

Niçin bizi ihmal ediyorsun? Sen bir âlemde yaşıyorsun ki ben o âleme çıkamam Halbuki benim yaşadığım yere sen çok rahat gelebilirsin

İbn Abbas diyor ki: Allah Rasulü, Cibril'in geleceği anı iştiyak içinde intizar eder, beklerdi Zira ki Cibril, Cenab-ı Hakk'la O'nun arasındaki münasebeti temin ve tesis ediyordu

Efendimizin bu sorusu karşısında hemen durumu tavzih eden şu ayet nazil oldu Ayet meleği konuşturuyor ve şöyle diyordu:

'Biz ancak Rabbinin emriyle ineriz Önümüzde, arkamızda ve bunlar arasında olan herşey O'na aittir Rabbin asla unutkan değildir (Meryem, 19/64) Buhari ve Müslim bize şöyle bir hâdise daha naklediyor: Cibril'in gelmesi 40 gün kadar gecikmişti Geldiğinde Efendimiz O'na: 'İnmedin Ey Cibril, iştiyaktan çatlayacak hâle geldim!'

Ve Cibril cevap verdi:

'Belki ben sana, senin bana olan iştiyakından daha fazla iştiyaklıyım (Adeta seni göreceğim anı dört gözle bekliyorum) Fakat elden ne gelir ki, ben sadece bir memurum (Git denirse gider, gel denirse gelirim)' (1)

Evet, meleklerin Allah'a en yakını olan Cibril ile bütün varlıkların Allah'a en yakını olan Hz Muhammed (as) arasında işte böyle bir iştiyak ve arzu vardır 'Temizler temizleredir' (Nûr, 24/26) ayetindeki nüktenin bir işareti de bu olsa gerek!

Ahmed bin Hanbel'in Müsned'inde rivayet ettiği bir Hadis-i şerifte Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

'Kul, Cenab-ı Hakk'ın rızasını elde etmenin yoluna düştüğü (bütün işlerinde O'nun hoşnutluğunu gözettiği, saffet ve samimiyet içinde rıza-yı İlâhîyi hedeflediği) zaman Cenab-ı Hakk, Cibril'e hitaben: 'Benim falanca kulum, durmadan beni razı etmeye çalışıyor (Beni razı etmek için elinden gelen herşeyi yapıyor) Dikkat edin benim rahmetim onun üzerindedir' der

Cibril bunu duyar duymaz, bütün gök ehline seslenir: 'Allah'ın rahmeti falan kişinin üzerindedir Ben de onun yanındayım' bu ses gökte yankılanır ve bütün gök ehlince de tekrarlanır (2)

Buhari ve Müslim'de ise vak'a şu şekilde ele alınır:

'Allah bir kulunu sevdi mi, Cibril'e 'Ben filanı seviyorum sen de sev' diye seslenir Cibril de onu sever Sonra sema ehline 'Allah (cc) filanı seviyor, siz de sevin'' der Sema ehli de bütünüyle onu sever Ve bu kul için yeryüzünde kabul vaz'edilir (Allah'ım bizi onlardan kıl)

Allah, bir kuluna da buğzetti mi, Cibril'e 'Ben filana buğzettim, sen de buğzet' diye seslenir Cibril de ona buğzeder Sonra sema ehline 'Allah filana buğzediyor, siz de buğzedin' (3) der Sonra da o kişi için yeryüzünde buğz (öfke ve nefret) vaz'edilir (Allah'ım bizi öyle olmaktan koru, muhafaza eyle!)

Bu hadis, inanan insanların, sevgi veya nefretlerinin kaynağına ve planlandığı yere dikkat çekiyor Allah'ın sevdiği bir insana mü'minlerin kalpleri sevgi ve muhabbetle dolup taşar Yine Allah'ın buğzettiği bir insana da mü'minlerin kalbinde sadece buğz ve nefret bulunur Bu tablonun bize ilham ettiği ayrı bir ölçü vardır O da şudur:

Bir kâfirin, din düşmanının mü'minden nefret etmesi, onu sevmemesi, Allah huzurunda o mü'min için lehte şehadet olacak ve bir avantaj sayılacaktır Hasen derecedeki bir hadiste buna işaret vardır Hadis-i Şerif'te 'Allah'ı o kadar çok hatırlayın, o kadar çok anın ki neticede size deli desinler' (4) buyurulmaktadır

Mü'min, emniyet ve itminan insanıdır O umumi sulhu temin etmek için vardır Dünya onunla bir Cennet iklimine dönüşecektir Ondan hiç kimse hatta bir karınca bile zarar görmez, görmemiştir ve göremeyecektir Fakat buna rağmen, yine de kundakçılık yapan, anarşiyi körükleyen, bozgunculuktan başka birşey bilmeyen kâfir onu sevmez, sevmemiştir ve sevmeyecektir Zira ki, mü'mine karşı nefret, kâfirin ve küfrün tabiatında vardır Bu açıdan diyoruz ki, kâfirler tarafından sevilen herhangi bir mü'min kendini ciddi bir kritiğe tâbi tutmalı ve akibetinden daima endişe etmelidir Çünkü bu sevgi normal değildir Hatta mü'minde mevcut bir eksikliğin emare ve işareti olma ihtimali vardır Burada 'sevme' ile 'beğenme' ve 'takdir etme'yi de birbirinden ayırmak gerekir Kâfir, bizdeki fazilet ve meziyetlerden dolayı bizi beğenip takdir edebilir; ama asla sevmez Kur'an'ın 'En büyük düşman' diye tarif ettiği kâfir mü'mini nasıl sevebilir ki?

 

 

[1] Buhari, Tefsiru sure 19/2; Tevhid 28; Bedü'l-Halk 6

[2] Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/279

[3] Buhari, Bedu'l-Halk 6; Edeb, 41; Tevhid, 33; Müslim, Birr 157

[4] Tirmizi, Zühd 39; Müsned, 3/68-71; 6/17

--------------------

Mele-i Âla ve Muheyyemun Melekleri

 

 

Öyle anlaşılıyor ki, âyet ve hadislerin bize Mele-i âla hakkında söyledikleri malumat kapasitemizin dışında bulunmaktadır Biz bunların keyfiyetlerini değil, sadece varlıklarını biliyor ve buna iman ediyoruz

Mesela; 'Mele-i âla (yüce topluluk) tartışırken aralarında neler geçtiği hakkında bir bilgim yoktu' (Sâd, 38/69) âyetinde görüldüğü gibi, Efendimizden, Mele-i âla'nın kendi aralarındaki tartışmadan haberi olmadığını söylemesi isteniyor Halbuki, cihanın düzeni orada kararlaştırılıyor, kalemler orada oynuyor Ama, bütün bunlar nasıl oluyor, biz bunları bilemiyoruz

Ve yine mesela, Müheyyemûn melekleri var Sessiz, tamamen lâhut ve vücûb âleminde müstağrak bu melekler, kendilerinden geçmiş bir vaziyette kendilerinden bile haberleri olmayacak şekilde sadece Cenab-ı Hakk'ı düşünürler Aşk derdiyle dertlidirler Yeryüzündeki bütün aşk ve şevkleri, Vedûd isminin bir cilvesi olarak bu melekler temsil ederler Bildikleri tek şey Allah'tır Veli, seyr-i sülûkunda o âleme ulaştığı zaman, o âlemin atmosferinin tesiriyle vahdet-i vücud sırrını vicdanında hisseder 'Sadece Allah var, başka şey yok' der

Mevlâna Mesnevi'sinde, insanın kendini de unuttuğunu ifade eden çok beyit vardır Bu demde herşey birbirine karışır 'Ben' ve 'O' farkı ortadan kalkar

Azeri lehçesiyle söylenen şu mısralar bu hâlin ifadesidir:

'Öyle bilmezdim ben kendimi

O ben miyim, ya ben o mi

Aşıkların budur demi

Yandıkça yandım bir su ver'

Orada sağ-sola karışır, el-ayak birbirine girer, uzuvlar vazife değiştirir Çünkü insan orada aslını idrâk eder, aslına ulaşır Bu bir makamdır ve bu makamı Cenâb-ı Hakk'ın huzurunda Müheyyemûn melekleri temsil etmektedir

Cenâb-ı Hakk'ın arşının etrafında, emre âmade, O'nun cemâlini seyr aşkı ve iştiyakıyla yanıp tutuşan ve belki yaratıldıkları andan itibaren kendilerini dahi bilmeyen, bütün bilgilerini marifet-i İlâhî'ye teksif eden, bu mükerrem melekler hakkında da bizler, hadislerin anlattıklarından öte bir malumata sahip değiliz Sadece bu meleklerin, bilginin son ufkuna ulaşmış olduklarını biliyoruz Onlar ancak Allah'ı bilmekte ve O'nu tanımaktalar Böylece de bizlere en önemli dersi vermektedirler Keşke onlardan bu dersi istenen ölçüde alıp biz de sadece bilgimizi marifet-i İlâhî'ye hasredip O'nu bilmenin dışındaki bütün malumatın faydasız olduğu şuuruna uyanabilseydik

Evet, kâinatı bilmekten gaye, O'nu yaratanı bilmektir Eğer malumatımız bizi bu neticeye götürüyorsa bir mânâsı vardır Yoksa, bizi O'ndan uzaklaştıran her malumat, hakkımızda zarardır

 

Hamele-i Arş

 

 

Cibril'e muhatap olduğu bildirilen melekler 'Hamele-i Arş'tır Zira mukarreb dört melekten sonra Allah'a en çok yakın olan onlardır

Arşın taşıyıcıları manasına gelen 'Hamele-i Arş'ın sayıları hakkında Kur'an'da şu bilgi vardır

'Melekler de onun kenarındadır O gün Rabbinin tahtını üstlerinde sekiz melek taşır' (Hâkka, 69/17)

Belki bu sekiz melek sekiz sınıfı temsil etmektedir Ancak hem temsil keyfiyeti hem de meleklerin bizzat kendi şekilleri bizce meçhuldür Efendimiz de bu mevzuda bize fazla malumat vermez Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadiste şöyle denilir:

'Size Hamele-i Arş'tan bir meleği anlatmam üzere bana izin verildi Onun kulak memesiyle boynu arasında yediyüz senelik mesafe vardır' (1)

Bu hadisten şu hususları öğreniyoruz:

1) Efendimiz her bildiğini ve her müşahede ettiğini bizlere aktarmış değildir Zira, öyle meseleler vardır ki, bizim dinî veya içtimaî hayatımızla hiçbir alaka ve irtibatı yoktur Böyle meseleleri Efendimiz bizlere aktarmamış olabilir

2) Efendimizin her söylediği ve anlattığı, Cenab-ı Hakk'ın izin ve müsaadesine bağlıdır Yani anlatılanlar vahiy bağlantılıdır Müsaade edilmeyen hususlarda O'nun bize birşeyler söylemiş olması sözkonusu değildir

3) O'nun kendi şahsına bakan bir irfanı vardır ki, O bu yönüyle Makam-ı Mahmud'a yükselmiştir Bilinebilecek herşey, müşahade edilebilecek her manzara O'nun irfanında erimiş ve O, bu irfan peykiyle semalara yürümüş ve marifet gemisiyle, makamların en ulvisi olan Makam-ı Mahmud sahiline demir atmıştır Yani bir çok malumat ve müşahede -ki miraçta bunun sayısız örnekleri vardır- O'nunla beraber erimiş ve onunla bütünleşerek ahirete intikal etmiştir Allah Rasulü bu sırlarını başka hiç kimseye faşetmemiştir Zira bir başka idrâkin onları hazmetmesi imkan haricidir

4) Madem ki bu melekler, bu şuurlu İlâhî kanunlar, bütün kâinatı kuşatmıştır, öyle ise bizim kalp ve gönül hayatımız da aynı kuşatma altındadır Durum böyle olunca, bizim kalp itminanımız onlarla münasebet kurmaya, onların meydana getirdiği manevi atmosferlerle rezonans olmaya bağlıdır Bu münasebet ve rezonans te'min ve te'sis edildiği nispette de, Allah'tan bize nurlu ve bereketli haberler gelecektir Bizim onlardan kopukluğumuz ise, aksi neticeleri doğuracak, kalp ve gönlümüz zulmanî haberlerin işgaline uğrayacaktır Onun içindir ki, meleklerle bütünleşmek çok mühimdir Onlarla bütünleşmek için de onları sevmek, sevmek için de onları bilmek şarttır

O melekler ki -tabir caizse- bir elleri arşta diğer elleri ise bizim kalp ve latifelerimize kadar uzanmış durumdadır Zaman ve mekan kaydından münezzeh ve melekût âleminin bu sâfî varlıkları, durmadan bizim his dünyamızı hallaç edip yoğurmaktadır Onlar her an, her yerde Cenab-ı Hakk'ın izin ve emriyle bulunabilirler İşte bu vasıflara sahip meleklerle münasebet kurma, insanı ulvi alemlere uçuyor gibi bir mazhariyete erdirir Bast hali dediğimiz hal, bunun bir tezahürüdür Yani insanın ruh dünyasındaki inkişafı, meleklere ait âlemden gelen meltemlerin tesiriyledir Bütün karamsarlık ve kötümserlikler ise, kabz halinin bir tezahürüdür ki, Cenab-ı Hakk'ın 'Kâbız' isminin tecellisiyle meydana gelmektedir Yani karanlık alemlerle münasebet kurma oranında bu isim, bu tür tezahüre sebebiyet verecek şekilde tecelli etmektedir

Arş hakkındaki malumatımız ayet ve hadislerde anlatılanlarla sınırlı olduğu gibi, Hamele-i Arş hakkındaki malumatımız da yine ayet ve hadislerde anlatılanlarla sınırlıdır

Refik-i âla, Nediyy-i âla ve Mele-i âla ile ilgili malumatımız da yine bu çerçeve içindedir

 

 

[1] Ebu Davud, Süne, 18

 

Ruhları Kabzeden Meleklerin Farklı Görüntüleri

 

 

İster ruhları bizzat Hz Azrail kabzetmiş olsun, isterse bu işi o, avane ve yardımcılarına yaptırıyor bulunsun netice değişmez ve her insan amelinin durumuna göre temessül eden bir melekle karşı karşıya kalır ve son nefesini bu halet içinde verir

Eğer vefat eden, mü'min ve salih amel sahibi bir insan ise onun ruhunu almaya gelen melek 'Hemen çekip alanlara' (Nâziat, 79/2) ayetinde işaret edildiği gibi neşe ve sürur dolu olarak gelir; huzur dolu bir atmosfer içinde o ruhu kabzeder Ruhu kabzedilen insan, o halette iken bazen çok cüz'î bir acı hissetse bile ekseriyetle acı duymuş sayılmaz o mele-i âlânın müşahedesiyle kendinden geçer ve meleklerin teşyi ve karşılamalarıyla yüceler yücesi aleme doğru kanat çırpan ruhunu seyreder (Allah'ım bize de böyle bir netice nasib eyle!)

Kafirler ise kendi amelleri cinsinden korkunç yapılı meleklerle karşılaşırlar Son anda açılan gözleriyle gidecekleri yeri müşahede ederler ki, bu manzara onların içini korkuyla, endişeyle doldurur 'Andolsun söküp çıkaranlara' (Nâziat, 79/1 ) mealindeki ayette de buna işaret vardır

Onların ruhu, su dolu büyük bir kovanın derin bir kuyudan çıkarılması gibi ağır ağır ve yine onların ruhu diken üzerine atılmış ipekli bir kumaşın sökülüp alınması gibi parçalana parçalana kabzedilecektir Onlar binbir çeşit ızdırabı ruhlarında yaşayacak ve kapkaranlık bir ruhla bu dünyadan göçüp gideceklerdir (Allah'ım bizi bu kötü akıbetten muhafaza eyle!)

Kafirlerin bu son durumlarını Kur'an şöyle dile getirir: 'Görseydin o inkar edenleri; melekler onların canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vuruyorlar 'Haydi kavurucu azabı tadın'(diyorlardı)' (Enfal, 8/50)

Bunun bir manası da şudur; o anda kafirlerin maruz kaldığı azabı tasavvur dahi edemezsin, öyle şedid ve öyle ızdırap vericidir ki!

Halbuki mü'minin ruhu kabzedilirken, nasıl neşe ve sürur havası eserse, daha sonra meleklerin elinde, solması istenmeyen bir demet gül gibi elden ele dolaşarak mele-i âlâya yükselirken de aynı sürur ve neşe hissedilir Ve uğradığı her yerde bu ruh, ilgi, alaka ve iltifat görür Zaten o ölüm anında da gözünün alabildiği ölçüde, kalabalık bir melek topluluğu tarafından karşılanmıştır Onun semaya doğru ilk kanat çırpışları nasıl başlamışsa kabirden haşre, haşirden sırata, oradan da Cennete uzanan yolculuğu yine aynı şekilde devam edecektir Zira insan nasıl yaşarsa öyle ölür ve nasıl da ölürse öyle haşrolur

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Meleklerin Temessülü

 

 

1) Kur'an'da Meleklerin Temessülü

Temessül, Arapça bir kelime olup, bir şeyin belli şekil ve surete bürünmesi manasına gelir Meleklerin temessülü ise, onların cismânî bir şekil alarak bizlere görünmesi demektir İşte bu manada meleklerin temessül ettiğine dair pek çok misal vardır

Kur'an, çeşitli vesilelerle bize bu türlü temessülleri haber verir Mesela, Hz İbrahim'e melekler insan suretinde gelip misafir olmuşlardır Kur'an'da bu hadise şöyle anlatılır:

'İbrahim' in ikram gören konuklarının haberi sana geldi mi? Bir zaman onun yanına girmişler 'Selam' demişlerdi 'Selam, siz tanınmış, bir topluluksunuz' dedi (ve konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi Onu önlerine yaklaştırdı, 'Yemez misiniz?' dedi: (Yemediklerini görünce) onlardan içine bir korku düştü 'Korkma' dediler ve ona 'Bilge' bir oğlu olacağını müjdelediler

Karısı (Sâre), çığlık içinde geldi (Hayretten elini), yüzüne vurarak: '(Ben) kısır kocakarı (yım, benden nasıl çocuk olur?) dedi Dediler ki: 'Rabbin böyle dedi O hüküm ve hikmet sahibi Alim'dir' (Zariyat, 51 /24-3O)

Aynı hadise bir başka yerde şu şekilde anlatılır:

'Elçilerimiz İbrahim'e müjde getirdikleri zaman 'Selam' dediler O da 'Selam' dedi; çok durmadan, hemen kızarmış bir buzağı getirdi Ellerinin buzağıya uzanmadığını görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içine bir korku düştü 'Korkma, dediler, biz Lût kavmine gönderildik

Ayakta durmakta olan karısı güldü Biz de ona İshak'ı müjdeledik İshak'ın ardından da (torun) Yakub'u

(İbrahim'in karısı); 'Vay, dedi, ben bir kocakarı, bu koca da bir pîr iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak birşey:

(Elçi melekler) dediler ki: 'Allah'ın işine mi şaşıyorsunuz? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizde ey ev halkı! O, övülmeye layıktır İyiliği boldur' (Hûd, 11/69-73)

Hadisenin devamını Kur'an bize şöyle anlatır:

'İbrahim'den korku gidip kendisine sevinç gelince, Lût kavmi hakkında bizimle mücadele etmeğe başladı (Elçilerimize onlardan azabı kaldırmalarını veya hafifletmelerini rica ediyordu) Çünkü İbrahim, gerçekten halimdir, içlidir, Allah'a dönüp yalvarandır (Melekler): 'Ey İbrahim, dediler, bundan vazgeç (Boşuna uğraşma) Zira Rabbinin emri gelmiştir Mutlaka onlara, geri çevrilmez azab gelecektir' (Hud, 11/74-76)

Hadisenin başka bir kesiti de Ankebût Sûresi'nde şöyle anlatılır:

'(İbrahim): 'Ama orada Lût var' dedi 'Biz orada kimin bulunduğunu daha iyi biliriz Onu ve ailesini kurtaracağız Yalnız karısı (azapta) kalacaklardandır' (Ankebût, 29/32)

Melekler Hz Lût'a gelirler Hepsi de göz kamaştıracak kadar güzel birer delikanlı şeklindedirler Hz Lût onların gelişinden ve kavminin ahlaksızlıkları sebebiyle onu mahcup edecek davranış sergileyeceğinden ciddi şekilde endişe duyar ve içi daralır

Hadiseyi Kur'an'dan takip edelim:

'Elçilerimiz Lût'a gelince onlar yüzünden kaygılandı, (çünkü elçiler genç delikanlı şeklinde gelmişlerdi ) Onlar için, içi daraldı, 'Bu çetin bir gündür' dedi

Daha önce de kötü işler yapmakta olan kavmi koşarak ona geldiler Lût: 'Ey kavmim, işte kızlarım onlar sizin için daha (güzel, daha) temiz! Allah'tan korkun, konuklarım içinde beni rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu sizin' dedi

Dediler ki: 'Senin kızlarında bizim bir hakkımız olmadığını bilirsin Ve sen bizim ne istediğimizi de pekala bilirsin!' (Lût 'Keşke size karşı dayanacak bir gücüm olsaydı Yahut da çok sarp bir kaleye sığınabilseydim' dedi

Melekler dediler ki; 'Ey Lût! Biz senin Rabbinin elçileriyiz Onlar sana asla dokunamazlar Gecenin bir kısmında aileni yürüt; içinizden, karından başka hiçkimse geri kalmasın Çünkü ötekilerine erişen azap ona da erişecektir Onlara va'dedilen azab zamanı sabah vaktidir Sabah yakın değil mi?'

Hz Meryem'e melek, kusursuz bir insan suretinde temessül etmiştir Kur'an bu hadiseyi de şöyle kıssa etmektedir: 'Kitapta Meryem'i de an Bir zaman o ailesinden ayrılıp doğu yönüne bir yere çekilmişti Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti Biz de ruhumuzu (Cebrail'i) ona gönderdik O, ona kusursuz bir insan şeklinde temessül etti

Meryem: 'Ben senden Rahman'a sığınırım Eğer Allah'tan korkuyorsan (bana dokunma)' dedi

(Ruh): Ben, dedi, sadece Rabbinin elçisiyim Sana tertemiz bir erkek çocuğu hediye edeyim diye (geldim)

(Meryem): 'Benim nasıl oğlum olur, dedi, bana bir insan dokunmadı ve ben bir kahpe de değilim'

(Ruh): 'Öyledir, dedi, Rabbin: Bana kolaydır Onu insanlara bir mucize ve bizden bir rahmet kılmak için (bunu yapacağız)' dedi Ve iş olup bitti'

Bu misaller de hep meleğin veya meleklerin temessüllerinden bahsedilmektedir Melekler öyle bir şekle girip, surete bürünmektedirler ki, muhatabları onları aynen bir insan gibi görüp, hissetmektedir Onun içindir ki, Hz İbrahim, gelen misafirlerine ziyafet hazırlamış ve yine onun içindir ki, Hz Lût misafirlerine karşı mahçup olmamak için çırpınıp durmuştur Halbuki gelenler melektir Yemez, içmezler ve onlarda erkeklik-dişilik yoktur Biz bu ayetlerin işaretinden anlıyoruz ki, temessül, ayniyete yakın bir misliyet çerçevesi içinde vuku' bulmaktadır

--------------------

2) Hadîslerde Meleklerin Temessülü

a) Dıhyeleşen Cibril (as)

Birçok hadis ve müşahede de bu hususu teyid eder mahiyettetir Şimdi de bunlardan bazılarını nakledelim:

Müttefakun aleyh bir hadis-i şerifte Hz Ömer (ra) şunları anlatıyor: 'Allah Rasulü'nün huzurunda oturuyorduk Beyaz elbiseler içinde tanımadığımız bir yabancı geldi Üzerinde yolculuk alâmeti de yoktu Efendimiz'den izin istedi 'Yaklaşabilir miyim Ya Rasulallah?' dedi Ve bu ifadesini üç defa tekrar etti Her izin alışta Allah Rasulü'ne biraz daha yaklaşıyordu Sonra ellerini dizlerine koydu ve Efendimiz'e soru sormaya başladı:

- İman nedir?

Allah Rasulü cevap verdi: 'İman, senin Allah'a, meleklere, kitaplarına, peygamberlerine, kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine ve ahiret gününe inanmandır'

-İslam nedir?

-Allah'tan başka ilah olmadığına şehadet getirmen, namaz kılman, oruç tutman, zekat vermen ve hacca gitmen

-İhsan nedir?

-Senin Allah'ı görüyor gibi kulluk etmen Sen O'nu görmesen de O, seni görmektedir

Allah Rasulü'nün verdiği her cevaptan sonra yabancı 'Sadakte' diyor ve Allah Rasulü'nü tasdik ediyordu Biz ise olanları hayret içinde seyrediyorduk Ve içimizden, 'hem soruyor hem de tasdik ediyor', diye geçiriyorduk Son olarak da kıyamet ile ilgili bir soru sordu:

Kıyamet ne zaman kopacak? dedi Efendimiz bu soruya: 'Şu anda kendisine soru sorulan, sorandan fazla bir şey bilmiyor' cevabını verdi Ardından da kıyamete ait bazı alametleri saydı

Adam bunu da dinledikten sonra kalktı ve gitti Birkaç kişi arkasından çıkıp baktı, fakat yolcu ortada görünmüyordu

Allah Rasulü bize, bu gelenin kim olduğunu bilip bilmediğimizi sordu 'Allah ve Rasulü bilir' diye cevap verdik Ve şöyle buyurdu: 'O Cibril'di Size dininizi öğretmek için geldi' (Buhari, İman 37, 34)

Cibril bazı kere vahyi insan suretine bürünerek getirirdi Bu vahiy şekli Efendimiz'e de en hafif geleniydi Sahabe onu Dıhyetü'l-Kelbî'ye benzetirdi Halbuki o anda Dıhyeleşen Cibril'di

b) Meleklerle Hemdem Olan Sahabiler

Useyd bin Hudeyr (ra) anlatıyor: Vakit geceydi Kur'an okuyordum Atım kişnemeye başladı Öyle ki, yakınında uyumakta olan oğlum Yahya'ya zarar verecek diye korktum ve sustum Ben susunca atın kişnemesi durdu Ben tekrar Kur'an okumaya başladım, at da kişnemeye başladı ben susunca da durdu ve bu durum birkaç kere tekrar etti Kur'an okumayı bıraktım zira at Yahya'ya zarar verecekti tam bu esnada başım yukarıya doğru çevrildi bulutsu bir ışık kümesinin yukarıya doğru çıktığını gördüm Çıktı çıktı ve gözden kayboldu sabah gelip gördüklerimi ve başımdan geçen hadiseyi Allah Rasulü'ne anlattım 'Kur'an okumaya devam etseydin, onlar da orada bekler ve seni dinlerlerdi' (Buhari, Fezailü'l-Kur'an 15; Müslim, Müsafirin 242; Müsned, 3/81)buyurdu

Sahabe-i kiramdan Hanzala henüz evlenmişti Ve Uhud'a da yıkanamadan çıkmıştı derken Uhud'da şehid oldu İslam ordusu geri dönünce hanımı gelip Allah Rasulü'ne durumu sordu İki Cihan Serveri cevap verdi: 'Birinci kat semada teneşir tahtası kuruldu ve Hanzala'nın na'şı orada melekler tarafından yıkandı' (Müstedrek, 3/204)

Hanzala ki cihad emrini duyunca hanımını yatakta bırakıp koşmuştu Yıkanmaya dahi vakit bulamamıştı evet, Allah Rasulü'nün emrine itaatta bu zirveyi tutanlara, Cenab-ı Hakk ayrı bir teveccühte bulunuyor ve Hanzala'nın na'şı meleklerce yıkanıyordu

Sa'd b Muaz, Ensar'ın ulularındandı Mus'ab dergahında gelip iman etmiş ve ardından da Müslümanlığı en kâmil mânâda temsile koyulmuştu

Hendek'te, Allah Rasulü'nün önünde, göğsünü siper etmiş savaşırken, talihsiz bir ok gelip şahdamarına saplanmıştı ve o gün çok kan kaybetmişti Allah Rasulü Sa'd b Muaz'a ayrı bir önem veriyordu Hastalığı esnasında onu birçok defalar ziyaret etti Gel gör ki, Sa'd b Muaz aldığı bu derin ve onulmaz yara sebebiyle her gün ahirete biraz daha yaklaşıyordu

Acı haberi Cibril ulaştırdı 'Sa'd b Muaz'ın vefatıyla arş lerzeye geldi' dedi Allah Rasulü yerinden fırladığı gibi koşmaya başladı Sahabi de ardından koşuyordu kimisinin ridası düşüyor, kimisinin takunyası ayağından fırlıyordu Allah Rasulü'ne yetişmek adeta mümkün olmuyordu 'Bizi yordun Ya Rasulallah' dediler Niçin bu kadar acele edildiğini bilemediklerinden böyle diyorlardı

Allah Rasulü acelesinin sebebini izah etti: 'Melekler bizden önce yetişir, Hanzala'yı yıkadıkları gibi Sa'd'ın cenazesini de yıkarlar ve biz bu pâyeden mahrum kalırız diye korktum ve onun için acele ettim' dedi Cenaze namazında Allah Rasulü ayaklarının ucuna basarak yürüyordu sebebini soranlara, 'O kadar çok melek var ki, adım atacak yer bulamıyorum' (Buhari, Menakıbu'l-Ensar, 12; Müslim, Fezailu's-Sahabe 123,125; Tirmizi, Menakib, 3847; Mecmau'z-Zevaid, 9/308-310; Üsdü'l-Gâbe, 2/221-225; Zehebi, Siyeri A'lâmi'n-Nübela, 1/287, 294) diyordu

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

c) Melekler Ordusu

Hendek muharebesinde İslam ordusu, düşmanlar tarafından çepeçevre kuşatılmıştır Önde Kureyş müşrikleri arkada ise her an kötülük yapmaları muhtemel çeşitli Yahudi kabileleri savaş bütün şiddetiyle devam ediyor Bir ara Allah Rasulü: 'İçinizde, Ebu Süfyan tarafına geçip onların durumundan bize haber getirecek birisi yok mu' buyurdu Fakat şahıs açıkça belirlenmediği için Allah Rasulü'nün teklifine kimse cevap vermedi Belki de hiç kimsenin yerinden kalkacak dermanı yoktu Bunun üzerine Efendimiz Huzeyfe'ye (ra) ismiyle seslendi: 'Kalk, git Ebu Süfyan ve ordusu hakkında bize haber getir' dedi Ardından da 'Sakın gidip gelirken herhangi bir hadiseye sebebiyet verme ve onlara görünme' diye tembihte bulundu(İbni Kesir, el-Bidaye 4/130,131; İbni Hişam, Sîre 3/242,243) Hadisenin gerisini bizzat bu şanlı sahabiden dinleyelim: 'Ben hemen yerimden fırlayıp kalktım Sanki o yorgun-argın insan ben değilmişim gibiydi öyle zindelenmiş, öyle canlanmıştım Yola koyulduğumda hava gül gülistandı Adeta güneş başımı yakıyordu Halbuki karşı tarafa geçtiğimde bir de ne göreyim, ortalık kızıl kıyamet Fırtına her şeyi önüne almış sürüklüyor kazanlar devriliyor, çadırlar uçuşuyor, insanlar oraya-buraya koşuşuyor bu arada Ebu Süfyan'ın sesini duydum, ordusuna şöyle bağırıyordu: 'Muhkem bir yerde değilsiniz Göçe hazırlanın Ben göç ediyorum'

Bir ara Ebu Süfyan'ı karşımda buldum Sırtı bana dönüktü O anda içimden Allah Rasulü'nün bu amansız düşmanını öldürmek geçti Tam elimi sadağıma atmış idim ki, Efendimiz'in 'Sakın bir hadiseye sebebiyet verme' sözü aklıma geldi ve niyetimden vaçgeçtim

İş anlaşılmıştı Kureyş, büyük bir bozgun içinde ric'ata hazırlanıyordu Bu durumu Allah Rasulü'ne müjdelemek için hemen geriye döndüm Yolda, atlarını belli bir istikamete doğru mahmuzlamış giden sarıklı süvariler gördüm Hiçbirini de tanımıyordum Bana 'Sahibine selam söyle, müşriklerin haklarından geldik' dediler ve yanımdan geçip gittiler

Allah Rasulü merakla beni bekliyordu Durumu olduğu gibi aktardım Beni bir battaniyeye sarıp ısıttılar Zira soğuk iliklerime işlemişti Halbuki bu tarafta hava yine gül-gülistandı İki Cihan Serveri getirdiğim habere çok sevindi Hemen iki rekat şükür namazı kıldı Melekler kafirlerin altını üstüne getirmiş ve onları perişan etmişlerdi Benimle selam gönderen süvariler de onlardı' (İbni Kesir, el-Bidaye 4/130-132)

Hz Aişe Validemiz anlatıyor: Hendek muharebesinden dönülmüştü O esnada ben hücremde bulunuyordum Dışarıda bir ses duydum Allah Rasulü tam kapının önünde birisiyle konuşuyor ve eliyle karşısındaki şahsın üzerindeki tozu-toprağı siliyordu Muhatabı, Allah Rasulü'ne: 'Ya Rasulallah silahınızı bıraktınız mı? Ama biz melekler topluluğu henüz silahlarımızı bırakmadık Allah (cc) Sana, Kurayzaoğulları üzerine yürümeni emir buyuruyor' dedi (Buhari, Meğâzi 30; İbni Kesir, el-Bidaye, 3/134)

Allah Rasulü içeriye girince sordum: 'Ya Rasûlallah kiminle konuşuyordun?' 'Cibril'le' buyurdu 'Rabbimin emrini tebliğe gelmişti'

Sahabi öbek öbek Beni Kurayza'ya doğru giderken, yağız bir delikanlı görürler O da atını mahmuzlamış ve Beni Kurayza'ya doğru gitmektedir Başında beyaz bir sarık vardır Görenler onu ilk önce Dıhye'ye (ra) benzetmiştir Durumu Allah Rasulü'ne söylerler

Şöyle cevap verir: 'O Cibril'di bizden önce gidip Beni Kurayza'nın kalbine korku ve panik saldı onların maneviyatlarını sarstı, ümitlerini bitirip tüketti' (İbni Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/120)

 

d) Sarıklı Süvariler

Bir sahabi heyecanla, Bedir'de başından geçen bir hadiseyi Allah Rasulü'ne (sav) anlatıyor: 'Ya Rasulallah, bir ara alt edemeyeceğim kadar güçlü bir kafir beni önüne katmış kovalıyordu Tam bana yetişecekti ki, 'Ukdüm Hayzüm; Hayzum, ilerle' diye bir ses, sonra da müthiş bir kamçı şakırtısı duydum Arkama döndüğümde bir de ne göreyim! Kafir upuzun yerde yatıyor Başında bir kamçı yarası vardı Fakat o ses ve kamçının sahibi ortalıkta görünmüyordu'

Allah Rasulü bu sahabinin anlattıklarını dinledikten sonra şöyle buyurdu: 'O Cibril'di Hayzüm onun atının adıdır Uhud'a, mü'minlerin imdadına koşmak için gelmişti' (Müslim, Cihad 58)

Ebu Rafi anlatıyor: Mekke müşrikleri, Bedir'den hezimetle geri dönmüştü Ben zemzem kuyusunun kıyısında Müslümanlar'ın kullanacakları oklara temren yapıyordum Bir ara Ebu Leheb geldi, sırtı bana dönük oturdu Çok heyecanlıydı Ebu Süfyan'ı görünce hemen yanına çağırdı: 'Yeğenim, hele anlat nasıl oldu?' dedi Ebu Süfyan anlatmaya başladı: 'Vallahi amca dedi, ben ficar savaşlarında da bulundum fakat, Bedir'de gördüklerimi hiçbir yerde görmedim Biz onlara boyunlarımızı uzatıverdik Onlar da istediklerini öldürdü, istediklerini de esir ettiler Zira bizim karşı koyacak dermanımız yoktu Gökle yer arasını beyaz elbiseli, sarı sarıklı yağız gençler, atak süvariler doldurmuştu Bunlara ne ok, ne kılıç işliyordu'

Ben, Ebu Süfyan'ın dediklerini duyunca saklandığım yerden fırladım ve 'Vallahi bunlar meleklerdir' dedim Ebu Leheb zaten burnundan soluyordu O sinirle üzerime saldırdı ve bana bir tokat vurdu Ümmü Fazıl, hadiseyi görmüştü Hemen yanımıza geldi ve Ebu Leheb'e 'Efendisi burada yok diye suçsuz bir adamı dövüyorsun öyle mi?' dedi ve elindeki yayı Ebu Leheb'in kafasına geçiriverdi Ebu Leheb aldığı bu yara ile kanlar içinde evine döndü, ertesi gün hastalandı ve bir hafta sonra da öldü Belki de onu Bedir hezimetinin kederi öldürmüştü (İbni Sa'd, Tabakat, 4/74; Taberi, 2/288)

Zübeyr b Avvam, Allah Rasulü'nün 'Havarim' dediği yiğit sahabi Bedir'de başına sarı bir sarık dolamıştı O gün Cibril de aynı kıyafete bürünmüştü Bir ara Efendimiz'in yanına geldi ve bütün meleklerin bugün Zübeyr gibi başlarına sarı sarık doladıklarını söyledi adeta, gök yer o gün Zübeyr'lerle doluvermişti (İbni Esir, Üsdü'l-Gâbe, 2/250,251)

Bedir'de, Uhud'da, Huneyn'de çok açık ve seçik olarak melekler bizzat göründükleri gibi, Çanakkale'de, Kıbrıs'ta, Afganistan'da ve İslâm'ın yüce adının yükseltilmesi için kavga verilen daha nice yerlerde, melekler görülmüş ve müşahede edilmiştir Bu çeşit melâikeye ait temessüller sayılamayacak kadar çoktur Bütün mesele, meleklerin bulunabilecekleri zemini, bizlerin hazır hale getirmesidir Bu yapıldığı takdirde melekler yine gelir, içimizde arz-ı endam eder ve bizlere de görünürler

 

 

 

İnsan-Melek Münasebetini Zedeleyen Hususlar

 

 

İnsana ait bazı davranışlar, insanla melek arasındaki bu ciddi ve çok buudlu münasebeti zedeler ve bazı durumlarda da kesintiye uğratır Zira insan o esnada meleklerin hoşlanmayacağı, onların kerih ve çirkin görecekleri bir durum sergilemektedir Bu noktaya işaret eden ve bu hususta tahşidat yapan pek çok hadis-i şerif vardır Bu hadisler insan-melek münasebetini zedeleyen davranışları engelleme gayretine matuf söylenmiş öğretici hadislerdir İnsan onlara uyduğu nispette, meleklerle olan münasebetlerini devam ettirir

Mesela, bir hadis-i şeriflerinde Efendimiz: 'Kim soğan, sarmısak, pırasa gibi kerih kokulu şeyler yerse, mescidimize gelmesin Zira melekler kerih kokulardan hoşlanmazlar' (1) buyurmaktadır Biz günümüzdeki yaygın bir illeti de buna ekleyip 'sigara içenler' de diyebiliriz Zira hükmün menatı 'kerih' kokudur ki sigara da en az diğerleri kadar insanı rahatsız edecek kerih kokuya sahiptir Elbette kişi bu kokuları izale edici müdahalelerde bulunabilirse, mescide gelmeyi engelleyen hüküm de ortadan kalkar Zira burada esas olan kerih ve çirkin kokunun giderilmiş olmasıdır Yoksa gaye, insanları mescidden menetmek değildir

Meleklerin münasebetini kesintiye uğratan bir başka sebebe de Allah Rasulü şöyle işaret buyurur: 'İçinde sûret ve köpek bulunan bir eve melekler girmez' (2)

Bir başka hadiste de bu husus teyid edilmektedir Şöyle ki Efendimiz, Cibril'le buluşacaktır Vakit geldiği halde Cibril bir türlü gelmemektedir Efendimiz bundan ciddi şekilde tedirgin olur Acaba Cibril niçin gelmemiştir? Gelmesine mani nedir?

Daha sonra Efendimiz (sav) evin içini araştırır Divan gibi bir şeyin altında torunları Hz Hasan ve Hüseyin'e ait küçük bir köpek yavrusu bulur Onu dışarıya çıkarır Hemen Cibril gelir Efendimiz niçin geciktiğini sorar Cibril cevap verir: 'Biz melekler topluluğu, resim ve köpeğin bulunduğu yere girmeyiz' (3)

İslam'da resim ve heykelin yasaklanmasına sebep olarak pek çok hikmet söylenebilir Ama bizim için hikmetten ziyade illet mühimdir Bununla beraber bir ismi de Hakîm olan Cenab-ı Hakk'ın her emir ve yasağında mutlaka bir hikmet vardır

Resim ve heykelin yasaklanmasında cahiliye insanının puta tapıcılığının elbette tesiri olmuştur Yani, puta tapıcılığı yeni bırakmış bu insanlarla eski düşünceleri arasındaki köprüyü ortadan kaldırmak ve bir daha öyle yanlış bir saplantıya geçit vermemek için, Efendimiz resim ve heykel hakkında çok ciddi tahşidat yapmıştır Hatta Buhari ve Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i şeriflerinde mevzu ile alakalı Efendimiz şöyle buyurmaktadır;

'Ahirette, resim yapanlara Cenab-ı Hakk, yaptıkları resimlere can vermelerini emredecek Bunu yapamadıkları sürece de onlara azapta bulunacak Zaten bunu yapmaları da asla mümkün olmayacaktır' (4)

Efendimizin bu tahşidatını sadece cahiliyeye karşı bir ilan-ı harb olarak değerlendirmek ek------ ve hatadır

Nitekim resim ve heykelden içtinab eden başta Efendimiz'dir Halbuki onun için cahiliyeye ait eski düşünce hiçbir zaman mevzubahis olmamıştır ve olamaz da Öyle ise, resim ve heykelin yasaklanması hususunu çok yönlü tahlil etmek gerekmektedir

Köpeklerin de necis ve pis oluşları, meleklerin gelmesine mani teşkil edebileceği gibi, bizim bilmediğimiz bazı sebepler de buna âmil olabilir Nitekim bir hadis-i şerif'lerinde Efendimiz 'Eğer bir ümmet olmasalardı bütün köpeklerin öldürülmelerini emrederdim' (5) buyurmuşlardır Ekolojik dengede elbette bu hayvanların da bir yeri ve ağırlığı vardır Fakat onların bulunduğu yere meleklerin girmediği de bir vâkıadır Çoban köpekleri, av köpekleri ve bazı işlerde kullanılan köpekler bunun dışındadırlar

Evlerde itina ve binbir masrafla beslenen süs köpekleri de hem onlara yapılan bunca masraf hem de hiçbir işe yaramamaları açısından, bulundurulmaları mahzurludur ve meleklerin gelmesine manidir Fakat gel gör ki, günümüzde, bilhassa kendilerini entel kabul edenlerimiz arasında, Avrupa'da yaygın bu illet, bizde de süratle yayılmış ve süs köpeklerini beslemek moda halini almıştır Ben şahsen burada İlâhî bir sır görüyorum Sanki Cenab-ı Hakk, o engin rahmetinden mahrum kalmaya hak kazanmış ve pek çoğu itibariyle ruhen meshe uğramış bazı insanlara, rahmetinden mahrumiyete sebep olsun diye böyle bir illet musallat etmiştir Yani onlar, bu varlığı evlerine sokmakla gelecek rahmeti, kendi elleriyle geri çevirmiş olmakta ve böylece kendi mahrumiyetleri için yine bizzat kendileri zemin hazırlamaktadırlar

İnsan-melek münasebetini zedeleyen bir başka sebep de yine hadis-i şerif'lerde 'ceres' sözcüğüyle ifade edilen çanlardır Efendimiz 'İçinde çan bulunan eve melek girmez' (6) demekle de, bu hususa işaret buyurmuşlardır Ayrıca yine hadislerde, hayvanların boyunlarına takılan çıngıraklar kasdedilerek böyle sürüler veya böyle kervanlara meleklerin iştirak etmeyeceği ifade edilmektedir

Çan ve çıngıraklarda hiçbir lâhûtilik yoktur Hatta bunlar insanların dünya zaaflarını kamçılayıcı mahiyettedir Onun içindir ki, lâhûtîlikten mahrum ve dünya meylini kamçılayıcı bu sesleri melekler sevmemekte ve bunların bulunduğu yerleri terketmektedirler

Bütün bunlardan da anlaşılıyor ki, insanla melek arasındaki münasebetin devamı için, belli bir zemin ve belli bir atmosfer şartı sözkonusudur Böyle bir zemin temin edildiği sürece melekler insanı çepeçevre kuşatırlar Bu temin edilmediği zaman ise insanı şeytanıyla başbaşa bırakırlar

Cenab-ı Hakk'tan niyazımız, bizi hep meleklere enis ve celis etmesidir Onlarla dost olup, onlarla oturup kalkalım Ahirette de yine 'kişi sevdiğiyle, dostuyla beraberdir' (7) fehvasınca onlarla beraber olmaya hak kazanalım

Mevzuyu, meleklerin temessül etmesiyle alakalı Kur'an ve hadis kaynaklı müşahhas bazı misallerle bitirmek istiyorum

 

 

 

[1] Buhari, Ezan 160; Et'ime 49; İ'tisam 24; Müslim, Mesacid 72; Tirmizi, Et'ime 13

[2] Müslim, Libas 81,82,83,84; Ebu Davud, Tahare 89; Libas 45; Tirmizi, Edeb 44

[3] Müslim, Libas 81,82,83,84; Ebu Davud, Tahare 89; Libas 45; Tirmizi, Edeb 44

[4] Buhari, Tabir 45; Libas 97; Müslim, Libas 100; Ebu Davud, Edeb 88; Tirmizi, Libas 19

[5] Ebu Davud, Edahi 22; Tirmizi, Sayd 16,17; Nesei, Sayd 10; İbni Mace, Sayd 6

[6] Ebu Davud, Hatem 6; Nesei, Zinet 54; Müslim, Libas 103; Buhari, Cihad 139

[7] Buhari, Edeb 96; Müslim, Birr 165; Tirmizi, Zühd 50; Daavat 98

 

Meleklerin Pervane Olduğu Ruhlar

 

 

Kişinin amelinin keyfiyet ve durumuna göre meleklerin tahşidatı artar Bu hususa işaret eden pek çok hadis-i şerif vardır Bu hadislerde, tergîb ve teşvik esasına dayanılarak özetle şöyle denilmektedir 'Namazda ilk safta duranların, saflarını sık ve düzgün tutanların ve namazdan sonra tesbihatlarını hudû ve huşû içinde Allah'a takdim edenlerin, seherlerde kalkıp Allah karşısında el pençe divan duranların etrafında melekler pervaz ederler' Seherler ki, o vakitlerde Cenab-ı Hakk, rahmetiyle dünya semasına nüzul buyurur Yok mu tevbe eden tevbesini kabul edeyim?' (1) diyerek rahmetinin enginliğini vicdanlara duyurur O dakikalardadır ki her yanda bir bâd-ı tecelli eser Bu tecellinin uğradığı her yer anber kokar, gül kokar ve her gönül huzur ve saadet yudumlar dolaşır Evet, sineler bir başka çoşkuyla dolar taşar seherlerde

Alem gaflet içinde ve döşek üzerinde geceyi ve ömrünü tüketirken, sen değişik ağırlıkların altından sıyrılarak, her şeyin üstesinden gelmeye çalış ve her zaman Rabbinin karşısında el pençe divan dur Kur'an: 'Yanlarını yataklardan uzaklaştırır, korkarak ve umarak Rabblerine dua ederler' (Secde/16) diyor ve teheccüd namazı kılanları tebrik ve tebcil ediyor Sen de bu tebrik ve tebcile mazhar olmaya çalış!

Kat'iyyen bil ki, berzah azabından kurtulmanın bir tek yolu vardır; o da geceyi ihya etmektir Şayet kabirden ötesi hayatına nur saçmak, ayağın herhangi bir yere takılmadan, kösteklenmeden dümdüz sırat-ı müstakim erbabı olarak burada ve ötede yürümek istiyorsan, gecenin kara zülüfleri üzerine nurlar saçarak hiç olmazsa iki rekat namaz kılmalısın Evet, dört kıl, altı kıl, sekiz kıl; hiç olmazsa ahd u peymana sadakatin ifadesi olarak iki rekat namaz kıl ki, berzah hayatın aydınlansın!

Abdullah b Ömer (ra) anlatıyor: 'Herkes gelir Allah Rasulü'ne rüyasını anlatır, O (sav) da tabir buyururdu Ben de hep, 'keşke bir rüya da ben görsem de gelip Allah Rasulüne anlatsam' diye içimden geçirirdim bir gün bir rüya gördüm Tanımadığım bazı kişiler beni ellerimden tutup zorla bir istikamete doğru sürüklüyorlardı Beni bu halde sürükleye sürükleye derince bir çukurun yanına kadar getirdiler Çukur alev alev kaynıyordu Bana buranın Cehennem olduğunu söylediler Onlar beni orada tutuyorlardı Ben de kan revan içinde tir tir titriyordum ki 'buraya atılmayacaksın Senin için tasa ve endişe yoktur' dedi'

(Evet, bu rüyayı gören Hz Ömer'in oğlu Abdullah'tı Bu her yönüyle babasıyla atbaşı giden nadide bir insandı düşünün ki, babasından sonra onu, hem de o günün insanları, başlarında halife görmek istiyorlardı Eğer Hz Ömer, bizzat buna mani olup 'Bir evden bir kurban yeter' demeseydi, belki de ümmet onu halife seçecekti O, hem bir ilim okyanusu hem de takva ve zühdün zirvesinde bir insandı İşte bu rüyayı o görüyordu) Sonra sözlerine şöyle devam etti: 'Ben gördüğüm bu rüyayı ablam Hafsa'ya anlattım O da Efendimiz'e intikal ettirmiş Allah Rasulü rüyayı dinledikten sonra şöyle buyurmuşlar: 'İbn-i Ömer ne güzel insandır Keşke bir de teheccüd kılsaydı!' (2)

Zira, Cehennem şeklinde onun nazarına arz edilen, berzah azabına ait bir tablodur O tablo ile gösterilen belaya maruz kalmanın tek yolu ise, gecenin teheccüdle aydınlatılmasıdır İbn-i Ömer diyor ki: 'Ben Allah Rasulü'nden bunu duyduktan sonra artık bir defa bile teheccüdü terk etmedim'

Aynı hassasiyet ifadesini Hz Ali'den de duyuyor Şöyle buyuruyor: 'Ben Rasulü Ekrem'den önemli bir dua ile alakalı fermanı duyduktan sonra, onu okumayı hiç mi hiç bırakmadım Bunu duyan yardımcısı soruyor: 'Sıffın gecesinde de mi?' Hz Ali cevap veriyor: Evet, o gece de terketmedim'

Mevlana İkbal şöyle diyor: 'Allah'a hamd ederim ki onbeş-yirmi sene İngiltere'nin o loş, karanlık, isli ve pis havası altında kalmama rağmen bir tek gece bile teheccüdümü terketmedim'

Teheccüd vakti, meleklerin nüzul ettiği an olması itibariyle çok önemlidir Teheccüd kılan insanın arkasında melekler saf saf olur durur ve onun rikkat kazanmış his dünyasına ilham esintileri üflerler Bu da yine meleklere ait vazifelerden biridir Onların bu vazifeyi yerine getirebilmesi için de insanın o vakti kulluk ve dua ile değerlendirmesi gerektir

İnsan, her anını nurlu yaşamaya alışmalıdır Zira, İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin de dediği gibi: 'Bir ân-ı seyyâle vücûd-u enver, binlerce sene vücûd-u ebtere müreccahtır'

Nurlu anlar, insanların meleklerle, ruhânilerle sarmaş-dolaş olduğu anlar ve zamanlardır Böyle anlarda, insanın sağına-soluna bölük bölük melek ve rûhânîler iner ve onu çepeçevre kuşatırlar Hatta o insan basacak yer bulamaz: Adımını nereye ve hangi noktaya atsa mutlaka bir melek kanadı ona eşlik eder Nifaklarından endişe duyup da ağlaya ağlaya Allah Rasulü'nün yanına gelen iki şanlı sahabi Hz Ebu Bekir ve Hz Hanzala'ya İki Cihan Serveri'nin söyledikleri, bu hakikata parmak basması bakımından oldukça önemlidir Vak'a şöyle cereyan eder:

Hz Ebu Bekir, Hz Hanzala'nın hıçkıra hıçkıra ağladığını görür Ona niçin ağladığını sorar Aldığı cevap onu da ağlatır Zira Hz Hanzala özet olarak şöyle demektedir: 'Yâ Eba Bekir, Hanzala münafık oldu Zira ben, Rasulü Ekrem'in yanında bulunduğum andaki hali, evime döndüğümde bulamıyorum Allah Rasulü'nün huzurunda bütünüyle iman kesiliyor, ayrılınca ise o hali kaybediyorum Bana, bu bir nifak alameti gibi geliyor Ve onun için de ağlıyorum

 

Hz Ebu Bekir bunları duyunca o da ağlamaya başlar 'Vallahi' der, 'aynı hal bende de var' Beraberce Allah Rasulü'ne giderler Her ikisi de ağlamaktadır Efendimiz onlara niçin ağladıklarını sorar Onlar da durumu, olduğu gibi Allah Rasulü'ne aktarırlar Bunun üzerine Efendimiz, mealen onlara şu cevabî karşılıkta bulunur: 'Eğer her zaman benim yanımda bulunduğunuz hali muhafaza etseydiniz, Allah'a yemin ederim, melekler gelir sizinle musafaha ederlerdi Siz çarşıda-pazarda hep onlarla içli-dışlı olurdunuz Ama Yâ Hanzala! Bu işin esası şudur: Bir müddet Rabbe kulluk, bir müddet de dünya için çalışma ve dünya için çalışırken de Rabbi unutmama' (3) İşte bütün mesele burada Huzurda, Rabbe kulluğun hakkını verme çarşıda-pazarda ve evde de onlara ait hakları gözetme hiçbir zaman istikameti terketmeme ve daima Cenab-ı Hakk'ın murakabesi altında bulunduğu şuuruyla hareket etmeye çalışma

Böyle davranılırsa kalb, rikkat ve inceliğini korur Kalb rikkatini muhafaza ettiği sürece de, melekler gelir o insana musafaha etmeye durur Ne var ki, kalbe rikkat kazandırma ve bu rikkati koruma da ancak geceleri ihya ile olur Gecelerini ihya edemeyenlerin kalb rikkatini muhafaza etmeleri çok zordur

“Allah'a sığınalım kasvet dolu kalbten

Allah'a sığınalım yaşarmayan gözden

Allah'a sığınalım fayda vermeyen ilimden

Ve Allah'a sığınalım faydasız geçen ömürden”

Bunlar birbiriyle iç içe ve birbiriyle sebep-netice bütünlüğünde olan durumlardır ki, Allah Rasulü'nün dualarında peşipeşine zikredilirler Kalbte kasvet varsa gözde yaş olmaz, göz yaşarmıyorsa o insanın kalbinde rikkat bulunmaz; bunların olmadığı yerde ise elde edilen bütün malumat ahiret adına hiçbir işe yaramaz Faydasız geçen bir ömrün ise hesabı çok çetindir Böyle bir ömür yaşamaktansa, bir an evvel ölmek daha yeğdir Ölümü kendisine tercih ettirecek ömür ise sırtta bir yük, omuzda bir bâr demektir Böyle bir ömürden Cenab-ı Hakk'a sığınmak gerektir

Melek, aşk ve cûşiş insanıyla beraber bulunmaktan ayrı bir haz, ledünnî bir zevk alır Evet, onunla el ele, dudak dudağa, gönül günüle vermek ve bütünleşip yek vücud haline gelmek melek için ayrı bir seçkinlik pâyesi sayılır

Meleklerle insanlar arasındaki irtibatı anlatan hadislerden biri de şudur: 'Kim ilim yoluna sülûk ederse, Allah ona Cennete giden yolu kolaylaştırır Melekler işittikleri şeylerden hoşnut oldukları için kanatlarını ilim talibinin ayakları altına sererler' (4)

Nasıl olur bu? Melekler, ilim yolcularının gelip geçecekleri yollara nasıl kanatlarını sererler? Bizce keyfiyeti meçhul Fakat bilinen bir gerçek var ki o da, sayıları çok az bu seçkinler, meleklerce koruma altındadırlar Çünkü onlar nebîlerin varisleridir 'Allah seni koruyacaktır' hakikatı onlar hakkında da böyle tecellî etmektedir Allah ve Rasulü onlardan hoşnut ve razıdır Böyle olunca da melekler onlardan hoşnut ve razı olmak durumundadır Bu durum melekler için ayrı bir haz ve rûhânî bir zevk kaynağıdır Onlardır ki, kevn u mekanın ve bütün mevcudatın -buna melekler de dahil- manasını keşfedip açma misyonunu yüklenmişlerdir Eğer onların bu cehdi olmasaydı ve bu manada Allah Rasulü'nden istifade ve istifaze sağlanmasaydı kâinatın mahiyetini anlamak, kavramak asla mümkün olmayacaktı

Ehl-i ilimdir ki, Efendimiz'in derslerine en birinci muhatablardır Ehl-i ilimdir ki, varlık aleminde tecelli eden 'Esmâ'yı anlama adına kurulan ders halkasında en birinci safı teşkil ederler Evet, onlarla varlık abesiyyet, eşya ve hadiseler başıbozukluktan kurtulmuş olur Bundan dolayıdır ki, melekler onlara ayrı bir önem, ayrı bir ehemmiyet vermekte ve kanatlarını onların ayaklarının altına sermektedirler

Meleklerin insanlara olan bu ta'zimi, sırf Allah içindir Bu sebeple de onlar yaptıkları bu hizmeti döndüklerinde, Rablerine bir armağan, bir hediye gibi takdim ederler Melekleri ilim ehline hizmet etmeye sevkeden sırra gelince: Meleklerde sonsuz denecek ölçüde bir ilim ve irfan aşkı vardır Allah'ı bilmek, O'nu tanımak ve O'nun marifetine ermek meleklerin yaradılış gayesi ve biricik hadefleridir Buna vesile oldukları için de onlar, ilim erbabına hep hizmet etmek isterler Yoksa Allah'ı bilmeye, Rasulü Ekrem'i tanıtmaya götürmeyen, Kur'ânî hakikatlara nüfuza merdiven teşkil etmeyen ilimler katiyyen melekleri cezbedecek ve onları yeryüzüne indirecek şeyler değildir Zaten biz öyle bir ilim de tanımıyoruz Zira, fizik, kimya, matematik, astronomi ve daha ne kadar ilim dalı varsa, bunların hepsi kendi sahalarında, her zaman beşerin elinden tutar ve onu marifet semasına yükseltirler Bu ilimleri bir kısım kendini bilmezler ve rûhen şeytan istilasına uğramış bir kısım sarhoşlar, Allah'ı inkarda kullanıyorlarsa, bu onların kıstaslarının inhirafı, kafalarının dönmesi, bakışlarının bulanması neticesidir Onlar meleklerden, melekler de onlardan fersah fersah uzaktır Halbuki diğer ilim erbabı önünde melekler, tevazu duygu ve düşüncesiyle kanatlarını seriyor ve onlara tazimde bulunuyorlar Hz Adem'e melâike-i kiramın secdesinde (Allahu a'lem) bu mananın büyük bir tesiri vardır

 

[1] Buhari, Tevhid 35; Teheccüd 14; Tirmizi, Daavat 80; Ebu Davud, Salat 311

[2] Buhari, Teheccüd 2; Fezailü Ashabi'n-Nebi 19; İbni Mace, Rüya 10

[3] Müslim, Tevbe 12,13: Tirmizi, Kıyame 59; Müsned, 4/346

[4] Ebu Davut, İlim 1; Tirmizi, İlim 19; Nesei, Taharet 112; İbni Mace, Mukaddime 17

 

 

 

Meleklere Mihmandar Olmak

 

 

Melek kendine ait misyonu edâ ederken, insan da melekleşme gayretine hız vermeli ki aralarında bir bütünleşme meydana gelsin Evvela insan, meleğin inebileceği zemini hazırlamalı, sonra da o zemini koruyup muhafaza etmeli ki, melekût aleminden içinde bulunduğumuz aleme doğru bir kayma, bir meyil, bir arzu ve iştiyak hasıl olsun Bu sebepledir ki, meleklere ait misyonun eda edilebilmesi, bir yönüyle insanın bizzat kendisiyle de alakalı bulunmaktadır İnsan kendine düşeni yerine getirdiği sürece melek de kendisiyle alakalı vazifesini bihakkın eda edecektir Ancak insan herhangi bir hata ile onların geleceği yolu tıkar, onların gireceği menfeze sed çekerse, geliş ve gidişleri belli daire ve prensiplere bağlı o melekût aleminin kutlu sakinleri, artık gelmez olur ve ayaklarını keserler Neticenin böyle bir hüsranla noktalanmaması için, bulunduğumuz zaman ve zeminin yümün, bereket ve sağnak sağnak yağacak rahmetten mahrum kalmaması, beşerin kendine düşen vazifeyi yerine getirmesiyle çok ciddi şekilde ve yakından alakalıdır Onun için biz de sözün burasında, yer yer onun vazifelerine dikkat çekerek mevzuyu hem meleklere hem de bize ait yönleriyle terkipleyip takdime çalışacağız

İnsan şu meşhergâh-ı âlem ve en'am (varlığın sergilendiği âlem) de, Cenab-ı Hakk'ın sanatlarını müşahede ederken, kalb gözü açık olarak yaşamalı, bir arı gibi dolaşmalı, konduğu her çiçekten bir hüzme almalı ve onunla bir marifet peteği örmeye çalışmalıdır O ancak böyle yaptığı takdirde ahiret saadetinin temelini daha dünyada iken atmış olacaktır İşte bunun içindir ki Abdullah b Revaha, yakın dostlarının elinden tutup: 'Gel biraz iman edelim' (Müsned, 3/265) diyordu Sen de kalbin Allah'tan uzaklaştığı, kuruduğu ve yozlaştığı dakikaları hatırladıkça, kalbi hüşyar bir mü'minin elinden tut 'Gel kardeşim, gel câmiye gidelim, de, biraz iman edelim! Yani, Rabbimizi hoşnud edelim Mürde gönlümüze hayat üfleyelim Sönmüş, pörsümüş hissiyatımızı, duygularımızı yeniden canlandıralım Ta o, ilham-ı İlahi olarak gelen esintilere, marifet ve muhabbet-i İlahi deryasından gelen dalgalara ma'kes ve sahil olabilsin Sen hazır olacaksın ki, gelen gelsin ve orada hüsn-ü kabul görsün Senin daima, haktan gelen tecellileri misafir edecek, onlara mihmandâr olabilecek bir gönlün yoksa, gaflet anında ve kalbinin haktan uzak kaldığı hengamda, rahmet-i İlahi gelir de geriye döner Sen Allah'a imanının tam olduğunu sanırsın ama, heyhât! Haybet ve hüsran içinde gönlün ölüdür de haberin yok Evet, müteyakkız olacaksın Hem de hududda nöbet bekleyen bir insan gibi, bir lahza gözünü kırpmadan hep zuhûr bekleyecek ve tecelli avlayacaksın

Rasulü Ekrem (sav), müteyakkız gönüllerin, uyanık duyguların, duyan, bilen, hisseden, herşeyden mana çıkaran kafaların temsilcisi olarak hayatını uyanıklık içinde geçirmişti Gündüzleri O, zaten hep hüşyardı Gece basıp da 'Uykunuzu dinlenme yaptık' (Nebe 78/9) ayeti gereğince uyku onu sardıgı zaman, derin derin düşünmeyi temsilen elini başının altına koyar ve 'Rabbim; ötesini Sana havale ediyorum, şu kalbimin tek lahza Sen'den gafletine tahammülü yoktur ama, geldi bastırdı şu uyku!' düşünce ve mülahazasıyla, bilinen bazı duaları okur ve yatağına öyle girerdi Sen de hayatını İki Cihan Serveri'nin hayat-ı seniyelerine göre tanzim ederek, her anında Cenab-ı Hakk'a teslim ile ömrünün dakikalarına yümün ve bereket akmasını temin edebilirsin Onun için de bir lahza gözünü kapamamalısın ki, mele-i âlâdan gelenler uyanık ve kapısı açık bir mihmandâr bulabilsinler

Dikkat et! Senin kalbine her an misafir olmaya gelen Allah'ın rahmeti, bu kalbin hazır olup olmadığına bakan da yine bizzat Cenab-ı Hakk'ın kendisidir Gafil bir kalbe 0 misafir olmaz Sen hüşyar olursan, mele-i âlâ senin gönlünün etrafını metaf yapar da Kabe'nin etrafında dönüyor gibi senin etrafında döner Bu hakikata işaret eden bir hadis-i şerifte Allah Rasulü şöyle buyurur: 'Bir insan ıssız bir yerde, (su bulursa) abdest alıp, (bulamazsa) teyemmüm edip namaza durursa, onun namaz kıldığı meydanı dolduracak sayıda melek iner ve o insanın arkasında namaz kılar'

Demek ki yerine göre sen, meleklerin önüne geçebiliyorsun; geçebiliyorsun da oralar senin arkanda namaz kılmayı şeref sayıyorlar Acaba cismaniyet ve beşeriyete ait onca husûsiyeti sırtında taşıyan, yani şehvet, kin, nefret ve daha bir sürü şeytâna ait duygularla -tabiî belli hikmetler için- meşbu ve dopdolu bulunan beşer bütün bunları nasıl aşıyor, aşıyor da muallâ insanî mevkiye ve yüce bir ufka ulaşıyor? İşte melek buna hayret ediyor ve gelip namaz kılan insanın ardında el pençe divan durarak ve adetâ, 'Sen imamsın ben de cemaatım' diyor; bunu itirafı da kendisi için bir şeref biliyor Nasıl bir sahrada namaz kılanın arkasında kalabalık bir melek topluluğu namaza duruyor ve onun namazında hazır bulunuyor; öyle de her ferd, nerede namaz kılarsa kılsın, namazında mutlaka melekler hazır bulunuyor ve onun bazı ifadelerine iştirak ediyorlar Mesela, tahiyyatta 'Selam, bizim ve Allah'ın salih kullarının üzerine olsun' ifadesini, namaz kılanın sağına-soluna selam verirken, sağ ve soldaki mevcud melekleri niyet edebildiği takdirde onun selamını alarak, mukabelede bulunurlar Ancak burada da görüldüğü gibi birinci vazife, yani melekleri o zemine çekme misyonu insana düşmektedir Önce insan namaz kılacak, selamında melekleri niyet edecek ki, melekler onun yanında hazır bulunsun ve onun bazı ifadelerine iştirakla yapılan bu güzel işi alkışlasınlar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Konuyu açalı 3-4 ay olmuş sanırım, eklemek istediklerim var.

Geçenlerde çok şiddetli yağmur yapmıştı hani işte o zaman.Neyse çok bunalmıştım, kafayı yemek üzereydim de diyebilirim.Okumakta olduğum bir kitap vardı, kitabın bir bölümü meleklere aitti.O bölümde meleklerin nadirende olsa görülebileceği yazıyordu.İnsan ya da başka birşey olarak değil ama ışık tanesi olarak görülebirmiş.Neyse işte efendime söyleyeyim o şiddetli yapmurda dışarıya çıktım.Bir arkadaşı aldım, gelirken arkadaş dur bi fotoğrafını çekeyim dedi.Tamam çek dedim,nasıl çıkmışım diye baktım yüzümde nokta gibi ışık taneleri vardı, anlam veremedim yağmurdan olsa gerek diye düşündüm.

Telefonda ki fotoğrafları bilgisayara attık, resimler büyüyünce o ışıklı noktaların sadece yüzümde olduğunu gördüm ve çok şaşırdım.Hala da ne olduğu hakkında bilgim yok size sormak istedim.İşin ilgnç kısmı ise fotoğrafları buraya atmaya karar verdiğimde bütün fotoğraflar vardı, ama sadece o fotoğraf yoktu.

Kendi düşüncem galiba amacıma ulaştım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

meleklerle iletişime geçmek die bişe yoktur sen sadece kendi ruh rehberınle iletişime geçebilirsin insanı koruyan melek cart curtda bundan ibarettir sadece.melekler elementallar cinlerr vb sana bilgelik,bilgi ve güç vermezler sen sadece meditasyon yaparak çok okuyarak ve kendini dinleyerek kendini geliştirebilirsın diğer şeyler hepsinin temelinde ego olduğu için pozitif varlıklar bu düşük frekansa gelmezler gelenler mekamülü düşük olan varlıklardır boşver derım:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

meleklerle iletişime geçmek die bişe yoktur sen sadece kendi ruh rehberınle iletişime geçebilirsin insanı koruyan melek cart curtda bundan ibarettir sadece.melekler elementallar cinlerr vb sana bilgelik,bilgi ve güç vermezler sen sadece meditasyon yaparak çok okuyarak ve kendini dinleyerek kendini geliştirebilirsın diğer şeyler hepsinin temelinde ego olduğu için pozitif varlıklar bu düşük frekansa gelmezler gelenler mekamülü düşük olan varlıklardır boşver derım:)

Evet, binlerce yıldır yüzlerce okültist yalan söylüyor değilmi?

Birde şu cart curt ve düşük frekans kısmını açarmısınız sayın simonetta?

yaptığınız paylaşımların içi dolu olması gerekir diye düşünüyorum, ne dersiniz?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Arkadaşım sana bu konuda önerebileceğim bir kitap var açıkçası aldım okudum ve sonrasında koruyucu meleğimle irtibata geçtim :)..Kitabın ismini merak edenler PM atıp örenebilirler...Kısaca özetlemek gerekirse meleklerle irtibata geçmek mümkün sadece altın kural korkmamak ve imajinasyon yeteğinin güçlü olmasıdır.Çünkü melekler sen onları hangi şekilde görmek istiyorsan o şekilde görünürler...Onlara isimlerini sorabilir hatta sıkıştığın konularda sana yardımcı olabilirler..Bunun için çok değişik teknikler var dediğim gibi kitapta her şey anlatılıyor.. :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İnsanlık tarihinde Melekler hep var oldular. Melekler sadece Sami dinlerde geçmedi, tarih öncesi devirleri incelediğimizde çeşitli kalıntılarda insanların onları tasvir ettiğini çok rahatlıkla görebiliriz. Melek kelimesi, Angelos olan Latince “Haberci” kelimesinden gelmektedir. İnsanlar her zaman onlara ulaşılamayacağını zannettiler veyahut onların sadece hikâyelerden oluştuğunu düşündüler. Ve tamamen yanıldılar!

 

Bugün pek çoklarınız, pek çok insanın melekler ile iletişim kurduğunu duyuyorsunuz. Onlar, yaklaşan kargaşada size yardım etmekten, en küçük sorunlarınızı bile (Mesela park yeri bulmak gibi.) çözmek için sizlerin yanınızda! Tamamen gerçekler ve bilincinizin bir oyunu değildir bu. Onları çağırmak o kadar kolay ve mutluluk dolu bir şey ki, hayal bile edemezsiniz onların ahenklerini! Ne bir büyü, nede büyülü sözler gerekir. Sadece, gelmelerini istemeniz yeterlidir. Bu bir koruyucu rehber olabileceği gibi muhteşem Baş Meleklerde olabilir. Ve sakın onları meşgul ettiğinizde düşünmeyin. Onların yaratılışları bizden çok farklı olduğu için, aynı anda birden fazla yerde olabilirler. Veya onlardan yardım isteyeceğiniz bir şeyi, önemsiz olarak da görmeyin. Dediğim gibi çok büyük rehberliklerden, aşk hayatınızdaki tüyolara kadar birçok şey danışabilirsiniz!

 

Şimdi size açıklamam gereken bir şey var. Oda, Melekleri davet ettiğinizde salt olarak gelmediğidir. Bu yüzden korkmanıza gerek yok. Siz onu davet ettiğinizde veya yardım istediğinizde onları rahatlıkla hisseder ve yardımınızı alırsınız. Ama bir insan gibi yanınıza gelmezler. Enerji Merkezlerinden geçerek, sizler ile iletişim kurarlar. Direk olarak gelseler halimiz vahim olurdu doğrusu, birçoklarınızın bildiği gibi Muhammed, Cebrail ile iletişim kurduğunda günlerce yatağından çıkmamıştı. Çıkamadı çünkü çok şaşırdığından değil, onların titreşimleri bizi hasta edecek, yerine göre de öldürecek kadar fazladır. Ama bizim böyle bir sorunumuz yok, yani boşuna endişelenmeyin.

 

Meleklerin rehberliklerini daha berrak bir şekilde alabilmeniz için yapabileceğiniz 2 şey vardır. Bunlardan ilki tamamen sevgi dolu olmak, bir diğeri ise olabildiğince çok meditasyon yapmaktır. Meditasyon yaptıkça algılarınız artar, onları daha kolay ve yüksek algılarsınız. Sevgi dolu oldukça ise onlara daha yakın olursunuz. Biliyorsunuz, Tanrı saf sevgiden oluşmuştur ve onun Habercileri sevgi doludur! ;) Onlar kimseye kötülük beslemezler, tamamen bizim iyiliğimizi isterler.

 

Herkesin kafasına takılan bir diğer soru ise Melek İnisiyasyonları büyük ihtimalle ve bunu cevaplamadan geçmek istemiyorum. Evet, arkadaşlar bu inisiyasyonlar ile onlarla çalışabilir ve rehberlik alabilirsiniz ama buna gerek yoktur. Bu inisiyasyonlar; Meleklerle İletişim Kuramayacağını Düşünen insanlar içindir. Bu sistemleri kullanarak Şifa çalışmaları yapabilir, rehberlik alırsınız ama bu sistemlere dâhil olmadan da bunu rahatlıkla yapabilirsiniz. Hem de çok kolay, sadece niyet ve sevgi ile!

 

Mesela, Melekleriniz size en kolay şekilde rüyalarınızda rehberlik edebilir! Kimi zaman gelecekten haberler bile verebilirler. Uyumadan önce; “Sevgili, Meleklerim [Korucu Rehberim, Mikail, Cebrail vs.] lütfen rüyama gelerek bana rehberlik verin, bana yardımcı olun!” demeniz yeterlidir. Ve uyandığınızda, rüyalarınızı iyi analiz ederseniz, rehberlinizi almış olduğunuzu anlayacaksınız. Tabii, onlara teşekkür etmeyi unutmayın. Onlar karşılık beklemeden yapıyor her şeyi! Her şey ışığın çocukları için.

 

Günlük hayatınızda ise onlardan yardım istemek için bu kadar beklemenize gerek yoktur bile. Mesela sabah biraz geç kalktınız ve işe geç mi kalıyorsunuz? Saatinize baktınız ve otobüs kaçıyor mu? Panik yapmayın, Meleklerinize otobüse yetişmeniz için size yardım etmenizi isteyin. Ama şunu unutmayın, buradaki püf nokta onlardan yardım istedikten sonra onların önüne set çekmemek. Yani yardım isteyin ve onlara bırakın. Onlar size en iyi ve hayırlı şekilde yardım edecektir.

 

Melekleriniz ile meditasyon yapmak ise size çok büyük bir farkındalık ve mucizevi bir dünyaya aralayacaktır. 5–6 dakika Boyunca normal olarak meditasyon yapın. Daha sonra, mesela Cebrail’i davet edin. Şunu da açıklayım ben davet edin dedikçe bazılarınız nasıl davet edeceğim diye soruyor ama bu çok basit. “Sevgili Cebrail (Veya vs.) yanıma gel.” İşte bu kadardır davet etmek. Daha sonra ise onu hissetmeye çalışın.

 

Meleklerinize her konuda danışın. “Sevgili Mikail, lütfen park yeri bulmama yardımcı ol.” Gibi veyahut “Sevgili koruyucu meleklerim, lütfen negatif enerjinin bana gelmesine engel olun” gibi şekilde bunu örneklendirebiliriz. Hayal gücünüzü kullanın. Onları sevin, sevmeyi öğrenin. Öğrenin ki ışığa da adım atmış olun. Mesajları iyi takip edin.

 

Şimdi ise sizlere, onları daha berrak ve net olarak algılamanızı sağlayacak yöntemleri anlatacağım. Bunları uyguladığınız sürece, yardımlarınıza daha çabuk ve anlaşılır bir şekilde cevaplar alacağınıza emin olabilirsiniz.

 

Öncelikle uygulamalarımıza başlamadan önce bir şeyi açıklığa kavuşturmada çok büyük bir önem var. Hâlâ bazılarınız nasıl rehberlik isteyeceğim diyor. Niyet ederek, sevgili arkadaşlarım. Yardım istemek istediğiniz meleği seçin ve ondan yardım isteyin. Dua eder gibi aynı. Yine bir örnek vermem gerekirse; “Sevgili Mikail, bu sınavımda bana yardımcı ol!” veya sınavdan önce “Sevgili Mikail, ben hangi konulara daha ağırlıklı çalışmalıyım?” gibi olabilir. Unutmayın, sayısını bilemeyeceğimiz kadar çok Melek var ve bunların isimlerini internetten rahatlıkla bulabilirsiniz. Mesela zaman konusundaki sorunlar için Metatron’dan yardım istemeniz daha doğru olacaktır. Bu size Cebrail’in yardım etmeyeceği anlamına gelmez, sadece Metatron’un alanı zaman olduğu için daha verimli rehberlik alacağınız anlamına gelir. ;)

 

Hiç unutmam, hiç çalışmadan girdiğim sınavlardan Meleklerim sayesinde yüksek notlar aldığımı. (: Tabii bunlar onların çalışmayana yardım ettiği anlamına gelmiyor, sadece olması gereken şeylere yardım ettiği anlamına geliyor.

 

Veya özelliklede Meleklerinizden, korktuğunuz zamanlarda yardım istemeniz sizi büyük bir güvenceye alır. Önceleri bir şeyler beni korkuturken, Mikail’den yardım isterdim ve her seferinde yardım ederdi. Bir keresinde beni o mavimsi koruma balonuna almıştı ve güvenle uyuyabilmiştim. Ona özellikle minnetlerimi borçluyum!

 

Yâda Şifa çalışmasını yapmak istiyorsunuz? Bunun için İsrafil’den veya Cebrail’den yardım etmeniz yeterlidir. Hasta bir yavru kedim vardı ve kusuyordu. Reiki vermeme rağmen düzelmiyordu bir türlü ve İsrafil’den yardım istedim. Ve kedim hemencecik uyumaya başladı. İlerleyen saatlerde uyanmaya kalkıştı ve İsrafil’e; “Lütfen yarım saat daha uyusun.” Demem ile tekrar uykuya daldı ve tam yarım saat boyunca uyudu. Kalktığında ise çok sağlıklıydı. (:

 

Zamanla kendi deneyimlerimide anlatımlarıma serpiştireceğim. Bunlar size örnek olmasını ve sizinde mucizeleri yaşamanız tek dileğim. Unutmayın, unutmayın ki en büyük şey sevgidir. Sevginin gücü, Tanrı’ya eşit bir şeydir. Ve Tanrı her şey olduğu için, her şeye gücü yetendir de aynı zamanda!

 

Bilmeniz gereken ilk şey, onlar tamamen Tanrı gibi sevgi dolu olduğudur. Bu yüzden sizde sevgi dolu olduğunuz sürece, daha kolay rehberlik alabilirsiniz. Çok kolay bir şekilde bunu test edin. Mesela, bir konuda rehberlik isteyin ve sizi mutlu hissettirecek bir anınızı anımsayın yani mutlu olun. Ve olayı akışına bıraktığınızda, rehberliğinizin daha berrak olduğunu göreceksiniz.

 

İnsanların çoğu, bu güce inanmaz. Sevgiden bahsediyorum ve birçokları gerçek sevgiyi bir takım alışkanlıklardan zanneder ama o Tanrının kendisidir. Bu gücü kullanarak zaman içerisinde bırakın Melekleriniz ile iletişiminizi Tanrı ile iletişim bile kurabilirsiniz. ;) Zaten şunu söyleyeyim siz Meleklerden rehberlik alırken bir nevi Tanrı’dan rehberlik alıyorsunuz demektir çünkü ondan bağımsız hiç bir şey yoktur.

 

Her neyse, konumuza geri dönelim. Anladığınız gibi yapmanız gereken ilk şey sevgiyi hissetmek ve sevgiyle yaşamayı öğrenmek. Mucizelerin anahtarı budur dediğimiz gibi. Yapabileceğiniz bir diğer şey ise Meditasyondur. Melekleriniz ile meditasyon yaparak onları daha net algılayabilirsiniz.

 

Öncelikle ilk 10 dakika boyunca düşüncelerinizi durdurarak meditasyon yapın. Bildiğiniz gibi meditasyon yaparken evrendeki kozmik enerji, enerji girişlerinizi temizler ve farkındalığınız gelişir. Biraz bunu yaptıktan sonra dilediğiniz bir meleği davet edin. Mesela, Mikail’i davet ettiniz diyelim. Onu hissetmeye çalışın zaten o size kendini hissetirecektir. Bu hissi güçlendirmek için imgeleme yapabilirsiniz. Mavi parlak bir ışığın odanızın içine dolması gibi veyahut bu şahane ışığın içinize dolduğunu imgeleyin ya da hissedin. Bu tür şeyler algılarınızı kesinlikle geliştirecektir.

 

Ayrıca bu yöntemi kullanarak, Melekler ile enerji girişlerinizi (Çakralarınızı) temizleyebilirsiniz. Yine bir meleği davet edip, onun ışığının çakranızı temizlediğinizi görmeniz veya hissetmeniz çok yüksek derece bir şifa çalışmasına dönecektir.

 

Rehberliğin berraklaşmasındaki en önemli faktörlerden biri devamlı olarak rehberlik istemenizdir. Olabilen her konuda onlardan yardım isteyin. İstedikçe ve olayların gerçekleştiğini gördükçe aranızdaki bağ gittikçe artacaktır. Birde ben pek et yemenizi tavsiye etmiyorum. Spiritüalizm ile uğraşan kimsenin yemesi zaten doğru değil. Bunun sebebini açıklayayım, merak edenleriniz vardır. Et’in aurası tamamen siyahtır. Bu gerek kirliyan fotoğrafçılığı ile gerek aura görme yeteneği olan insanların söylemleri bilinen bir şey. Bu zifiri siyah auralı madde bedeninize girdiği an, auranızı etkileyecektir ve algılarınızı daha düşük bir hale getirecektir. Olay tamamen bundan ibarettir. (:

 

Meleklerle iletişimizi kuvvetleştirmek için sevginin gücü yanında onları sevmeyi önemseyin. Onları önemseyin mesela her zaman teşekkür edin. Bir gün okula doğru gidiyorum ama geç kalacağım. Hemen “Metatron, okula yetişmem için otobüse tam zamanında yetişmemi sağla! Teşekkür ederim” dedim ve hızlı hızlı yürüyordum da, tam otobüs durağına vardığımda benim aracım gidiyordu. Yani aramızda 10 metre vardı ve kaçırmıştım, 40 saniye farkla olsa gerek. Ve, “Teşekkürler Metatron, çok yardımcı oldun!” demem ile 30 dakika arayla gelen – binmem gereken araçlardan – bir tanesi geldi hem de hemen diğeri gitti ve o geldi. Metatron’un bana tebessüm ettiğini hissettim. Tabii, tekrar teşekkür ettim.

 

Meleklerinize teşekkürler etmeniz, resimler çizmeniz veya onları sembollerini taşımanız onlara bir şeyler veriyorsunuz anlamına asla gelmez. Ben bunu aradaki bağı sıkılaştırmak olarak görüyorum. Hani arkadaşlarınızı ararsınız, hediyeler verirsiniz ve aranızdaki bağlantıda güçlenir, aynen böyle!

 

Melekler hakkında daha çok şey paylaşacağım umarım. ;) Sevgilerimle.

 

İyi günler.

Mahfer

NOT: İki tane makalemi birleştirerek buraya sundum. Tamamen bana aittir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kendi deneyimlerinizi paylaşmışsınız.. Üstelik onları anlatırken bile ne kadar sevecenlıkle yazdığınızı, onları ne kadar sevdiğinizi insan algılayabiliyor.. çok sevimli ve faydalı bir yazı olmuş kendi adıma teşekkür ederim :)

 

sorularım olacak başlığı kirletmemek adına mesaj atıyorum ! :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kendi deneyimlerinizi paylaşmışsınız.. Üstelik onları anlatırken bile ne kadar sevecenlıkle yazdığınızı, onları ne kadar sevdiğinizi insan algılayabiliyor.. çok sevimli ve faydalı bir yazı olmuş kendi adıma teşekkür ederim :)

 

sorularım olacak başlığı kirletmemek adına mesaj atıyorum ! :D

 

Rica ederim. :rolleyes:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben de yazıyı eksizksiz okudum, paylaşımınız ve düşünceleriniz için teşekkürler ama ben bu kadar kolay olacağını sanmıyorum. Bu benim kendi görüşüm, sizin fikirlerinize saygı duyuyorum :) Sevgiyi hep kalbinde taşımak ve Yaradan'ı hissetmek çok güzel. Yarattıklarını sevmek de o derece güzel, lakin ben bazı şeylerin bu derece kolay olacağı kanaatinde değilim, önemli olan inanmaktır gerçi burada sizin fikirlerinize katııyorum. Herşey inanç ile başlar ama ne bileyim işte bana sıradışı geliyor. Yorumlarınız ve düşünceleriniz gibi her daim Sevgiyle kalın. :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kolaylık konusunda yanılmıyorsunuz. :) Evet bu ve bunun gibi makalelerde her zaman uygulanan yöntemler çok pratiktir, genellikle hep imajinasyona dayalı ve algılar aracılığıyla iletişim sağlanabilen teknikler yer alır. Fakat hiç bir şey göründüğü gibi değildir ve hiç bir şey kolay değildir aslında. Söylemek istediğim yöntem pratikte olsa başarısı zordur. Üstelik meditasyon çalışmaları yapmayan ve algıları açık olmayan bir insan bu konuda herhalde 5-0 geride başlar. Dediğimin aksine düzenli meditasyon yapan biri için bile ciddi bir çalışma süreci gerektirir ayrıca. Bunuda söylüyorum çünkü asla ve asla bir kaç kez uygulamayla başarılabilecek bir şey değildir. Tabi bu dediklerim yanlış anlaşılmasın kimsenin şevkini kırmak için söylemiyorum bunları, aksine bu konuda destek veriyorum. Çünkü eminim ki bir çok arkadaşımız bir kaç kez deneyip başaramayacak sonra hemen ümitlerini keseceklerdir. Fakat ciddi bir şekilde ve disiplinli bir biçimde sürekli bıkmadan usanmadan deneyerek gerekirse aylarını verebilecek kadar sabırlı her insan başarabilir. Onlarla iletişime gerçekten geçmek isteyen ve gerçekten buna emek veren kişilere onlarda yardım edeceklerdir mutlaka kimsenin şüphesi olmasın bundan, yeter ki inanç ve istek kaybolmasın. Bu arada bu mükemmel paylaşım için teşekkürler.:)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ortalara doğru yazıya kendimi o kadar kaptırdım ki bir ara (ör : hatırla - steve rother&grup) ışık işçilerinden birinin yazısını okuyor gibi oldum :) Bu düşünce yapısındaki insanları severim zira onlardan kimseye zarar gelmez. Lakin kişisel fikrim ve inancımdır ki baş meleklerle iletişim kurulamaz.Ama onların yardımcıları ile derseniz elbette buna bir şey demem. Bir de varlığın melek mi yoksa başka bir varlık mı olduğunun ayırımını yapabilmek çok önemli. Kendini melek gibi , koruyucu varlık gibi gösterebilen çok fazla varlık var. Korumalar bu yüzden yapılıyor ve bu şekilde iletişim kurmak sakıncalı bulunuyor. Ama algılar açıksa bu şekilde de iletişim kurulabilir neden olmasın. Ama açık konuşmak gerekirse ben bir melekle asla böyle , bu şekilde imajinasyon türü şeylerle iletişim kuramadım. Yani algılarım bu kadar hiç bir zaman için açılmadı ve açılacağını da sanmıyorum :) Açık olanlara kolay gelsin :)

 

not : Tam bir ışık işçisi yazısı olmuş. Gerçekten beğendim :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çok güzel bir yazı , uzun olmasına rağmen hiç sıkılmadan okudum ;)

teşekkürler:)

 

Rica ederim. (:

 

Ben de yazıyı eksizksiz okudum, paylaşımınız ve düşünceleriniz için teşekkürler ama ben bu kadar kolay olacağını sanmıyorum. Bu benim kendi görüşüm, sizin fikirlerinize saygı duyuyorum :) Sevgiyi hep kalbinde taşımak ve Yaradan'ı hissetmek çok güzel. Yarattıklarını sevmek de o derece güzel, lakin ben bazı şeylerin bu derece kolay olacağı kanaatinde değilim, önemli olan inanmaktır gerçi burada sizin fikirlerinize katııyorum. Herşey inanç ile başlar ama ne bileyim işte bana sıradışı geliyor. Yorumlarınız ve düşünceleriniz gibi her daim Sevgiyle kalın. :)

 

Yorumunuz için ve güzel bir noktaya deyindiğiniz için, ben teşekkür ederim. (: Burayı biraz açıklamak istiyorum. Gerçekten bu kadar kolay. Sevgili dostum, dostlarım olay tamamen sevgi ile ilgili. Saf sevgi ile.

 

Eğer siz tanrıyı kabul ederseniz, sevgiye kalbinizi açarsanız Melekler ile iletişim kurmak sizin için nefes almak kadar kolay olacağına şüpheniz olmasın! Olay tamamen korkuyu bırakmak ile ilgili. Korku kısıtlayıcıdır. Eğer dinginleşirseniz fark edeceksiniz ki tanrıdan bile korkuyorsunuzdur. Bunun sebebi hepimizin bildiği düşük benlik, ego ile ilgilidir ve arkadaşlar bununla savaşmak yerine kabullenin. Hayatınızdaki herşeyi kabul edin, korkuyu bırakın, sevgi gelecektir. Ve geldiğinde ise melekler ile iletişim kurmak çok çok kolay olacaktır.

 

Kolaylık konusunda yanılmıyorsunuz. :) Evet bu ve bunun gibi makalelerde her zaman uygulanan yöntemler çok pratiktir, genellikle hep imajinasyona dayalı ve algılar aracılığıyla iletişim sağlanabilen teknikler yer alır. Fakat hiç bir şey göründüğü gibi değildir ve hiç bir şey kolay değildir aslında. Söylemek istediğim yöntem pratikte olsa başarısı zordur. Üstelik meditasyon çalışmaları yapmayan ve algıları açık olmayan bir insan bu konuda herhalde 5-0 geride başlar. Dediğimin aksine düzenli meditasyon yapan biri için bile ciddi bir çalışma süreci gerektirir ayrıca. Bunuda söylüyorum çünkü asla ve asla bir kaç kez uygulamayla başarılabilecek bir şey değildir. Tabi bu dediklerim yanlış anlaşılmasın kimsenin şevkini kırmak için söylemiyorum bunları, aksine bu konuda destek veriyorum. Çünkü eminim ki bir çok arkadaşımız bir kaç kez deneyip başaramayacak sonra hemen ümitlerini keseceklerdir. Fakat ciddi bir şekilde ve disiplinli bir biçimde sürekli bıkmadan usanmadan deneyerek gerekirse aylarını verebilecek kadar sabırlı her insan başarabilir. Onlarla iletişime gerçekten geçmek isteyen ve gerçekten buna emek veren kişilere onlarda yardım edeceklerdir mutlaka kimsenin şüphesi olmasın bundan, yeter ki inanç ve istek kaybolmasın. Bu arada bu mükemmel paylaşım için teşekkürler.:)

 

Rica ederim ve yorumunuz için teşekkür ediyorum. (: Evet, bu konuda katılıyorum. Yani meditasyon yapılması konusunda, gerçekten önemli.

 

Ortalara doğru yazıya kendimi o kadar kaptırdım ki bir ara (ör : hatırla - steve rother&grup) ışık işçilerinden birinin yazısını okuyor gibi oldum :) Bu düşünce yapısındaki insanları severim zira onlardan kimseye zarar gelmez. Lakin kişisel fikrim ve inancımdır ki baş meleklerle iletişim kurulamaz.Ama onların yardımcıları ile derseniz elbette buna bir şey demem. Bir de varlığın melek mi yoksa başka bir varlık mı olduğunun ayırımını yapabilmek çok önemli. Kendini melek gibi , koruyucu varlık gibi gösterebilen çok fazla varlık var. Korumalar bu yüzden yapılıyor ve bu şekilde iletişim kurmak sakıncalı bulunuyor. Ama algılar açıksa bu şekilde de iletişim kurulabilir neden olmasın. Ama açık konuşmak gerekirse ben bir melekle asla böyle , bu şekilde imajinasyon türü şeylerle iletişim kuramadım. Yani algılarım bu kadar hiç bir zaman için açılmadı ve açılacağını da sanmıyorum :) Açık olanlara kolay gelsin :)

 

not : Tam bir ışık işçisi yazısı olmuş. Gerçekten beğendim :)

 

Yorumunuz için teşekkür ediyorum. (:

 

Biraz açıklama yapmak istiyorum;

 

Herşeyden önce hepimiz birer ışık işçisiyiz ve bu dünyayı sevgiye taşımak için burdayız. :) İletişim kurmaktaki esas durum sevgide, korkuyu bırakmakta bitiyor, belirttiğim gibi. Ama şu var; bir melekle iletişim kurduğunuz zaman, hiçbir ırktan varlığın hissetiremeyeceği saf sevgiyi duyumsarsınız bu yüzden emin olursunuz zaten. Mesela ben şaman ejderham ile iletişim kurmam ile bir melek ile iletişim kurmam arasında dağlar kadar fark vardır. Bunu anlayabilirsiniz.

 

Burda önemli bir nokta daha var. Melekler ile bizim boyutumuz hali ile farklıdır ve onların boyutunda zihin yoktur. Bilinç vardır ve bilinç olduğu için bir melek aynı anda milyonlarca yerde olabilir, yardım edebilir. Başmelekler içinde geçerlidir ama bizim kurduğumuz iletişim türü tamamen gerçek ama spiritüaldir. Siz Mikail'i çağırdınız zaman, evet. Gelir. Ama maddesel olarak çağırmak için, araştırmalarımda yanılmıyorsam yüksek seviyede majik uygulamalar gerekiyor. Aradaki fark ise; ikisindede gelmesine rağmen; birinin ki spiritüal birinin ki maddeseldir.

 

Sevgilerle. (:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Emeğine sağlık, çok güzel bir yazı olmuş :) Müsadenle ben de hem terminolojiyle, hem de yazıyla ilgili genel görüşlerimi sunmak isterim. Nacizane.

 

İlk olarak yazının akışına uygun olarak Melek kelimesinden başlamak istiyorum. Kelimenin latincesi olan Angelos ile ilgili şimdiye kadar herhangi bir araştırmam olmadığından, o konu hakkında bir şey demeyeceğim. Fakat kelimenin Arapça karşılığı ile ilgili genel bir kritik yapmak isterim. Kelime kökü Mim-Lam-Kef olan, tekili Melek, çoğulu Melaike olan bu kelimenin sadece ''haberci'' değil, aynı zamanda ''yönetim gücü, kuvvet, elçi'' gibi anlamları da vardır. Bunun yanı sıra bazı büyükbaş hayvanlara da bu isim verilir. ''Meleke'' gibi, yetenek anlamını ifade eden kelimlerin de bu kelime ve dolayısıyla varlıklar ile alakası olduğu da öne sürülmüştür (örneğin; işitme melekesi). Hem semavi dinlerin içeriğindeki bilgilerden yola çıkarak, hem de kelimenin genel anlamından yola çıkarak diyebilirim ki, New Age akımı ile güçlenen ''melekler sadece yapıcıdır asla yıkıcı değildir, melekler hep iyidir, melekler saf sevgiden yaratılmıştır'' düşünceleri bence oldukça hatalı ve saptırıcı düşüncelerdir. Semavi dinlerde meleklerin iyilik getirdiği kadar, yıkım getirdiği de açıkça görülür. Ters yüz edilen kasabalar, güçlü bir rüzgar (kelimenin ''kuvvet'' anlamına bağdaşık olarak doğa kuvvetleri) ve buna benzer yıkımlar da ''Melekler'' vasfıyla getirilir. Ki bu da bize gösterir ki melekler sadece yapıcı değil, aynı zamanda oldukça güçlü yıkıcılardır da. Meleklerin iyi veya kötü algılanmasının, Mutlak Yaratıcının (Allah, Eloha, Tao, Ahura Mazda v.s. isimleriyle) iyi veya kötü olarak değerlendirilmeye çalışmasına benzetiyorum. Konunun özünden alakasız olduğunu düşünüyorum bu nedenle.

 

Bunun dışında, dediğiniz gibi semavi dinlerden önce de melek figürleri sıkça görülür. Nemesis ismindeki Tanrıça, Eski Yunanda adaletle özdeşleşmiştir ve bozuk paralarda kendisinin kanatlı olarak resimleri vardır. Tıpkı günümüz melek figürlerine benzer. Belli ki boş yere Vodou loaları Hristiyan azizlerin resimlerie arkasına saklanmamış. Bu Tanrıça adalet ile bağlantılı olduğundan ne iyidir, ne kötüdür, ne de saf sevgidir. O sadece adalettir. Tıpkı kendi fikrimce meleklerin ne iyi, ne kötü olduğu, sadece ''var'' olduklarıdır. Melekler iyinin ve kötünün oldukça ötesindedir.

 

Ve elbette sizin de dediğiniz gibi kendilerinden yardım almak oldukça kolaydır, zira zaten bu kuvvetler ile alakadar olduklarından ve var olma amaçları ve sebepleri bu kuvvetlerin nüfuz etmesi olduğundan, yardım ederler ve yine dediğiniz gibi, doğru iş için doğru meleğin adını kullanarak çağrı yapmak gerekir. Sanırım tek düşünce ayrılığına düştüğümüz nokta o paragrasınızda, yardımcı olabilme sınırları. Kendilerinin iradeleri, görevlerinin iradeleri ile o kadar özdeşleşmiştir ki, neredeyse iradesizlerdir. Görev sınırları ne ise sadece o sınırlarda kalırlar. Şifa ile alakalı bir meleği, direkt olarak bereket için çağıramazsınız. Sadece bereketin önünü kesen olayların şifalandırılması için çağırabilirsiniz. Etki alanları geniştir ama doğru onaylamalarla davet yapıldığında geniştir. Eğer doğru şekilde bir istekte bulunmazsanız sizin için düzeltme yapmazlar ve isteğiniz görevlerinin dışındaymış gibi bir istekse, kendileri bunu gerçekleştirmezler.

 

Hepsinin yanında, Melek kelimesinin ''yönetim gücü'' anlamı ise, bütün gezegenleri, Tanrı-Tanrıça'yı ''Melek'' yapar. Eğer astrolojik olarak bakacak olursak gezegenlerin insanların yaşadığı olaylar hakkında çok ciddi etki ve yönetim güçleri vardır. Ay, bir çok insanın duygu durumu üzerinde etki sahibidir ve dünyadaki gel-git olaylarını ''yönetir''. Güneş, ezoterik olarak bütün güneş sistemimizin bilgi ağını denetler ve yönetir. Yeraltı tanrısı, yeraltı üzerinde yönetim gücü sahibidir. Kısacası kelime anlamına bağlı olarak Melek tanımının için çok güçlü şekilde doldurulabilir. Öyle güçlü bir şekilde doldurulabilir ki, Cehennem diye adlandırılan bölgenin ''yönetici kuvveti'' olan her varlık da, bir yerde Melek olarak adlandırılabilir.

 

Hepsinden de ötesi ''Tanrı sizi seviyor'' mottosu ile gelen Hristiyan akımının ve düşünce biçiminin oldukça karşısındayım. Tanrı sevgi değildir, çünkü Mutlak Yaratıcı ''saf sevgi'' olsaydı, denge yasası gereği ''saf nefret'' olan bir varlığın var olması gerekli olurdu ki Hristiyan ekollerinin bir çoğunda bu konuma konulan ''Lucifer'' vardır. Mutlak Yaratıcı saf sevgi değildir, bunların hepsinin ötesindedir o. Aynı zamanda saf sevgi de ondadır, saf nefret de. Her ikisi birdendir ama yine de hiç biri değildir. Tabii ''Tanrı saf sevgidir'' diyince hissedilecek olan duygu ayrı bir güzel olabilir, o konuda hiç bir sözüm ve açıkçası deneyimim yok. O nedenle bir şey diyemeyeceğim.

 

Benim kritiklerim bunlar yazı ve genel görüşler hakkında. Ben tekrardan teşekkür ediyorum, oldukça güzel bir yazı olmuş. Görüşlerime uymuyor ama kim demiş benim görüşlerim en doğru diye =D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...