Jump to content

Kitaplardan Beğendiğimiz Bölümler


Kinyas

Önerilen Mesajlar

'Tanrının bana baş edemeyeceğim bir şey vermeyeceğini biliyorum. Sadece keşke bana bu kadar güvenmeseydi diyorum.'' Dostoyevski / "Suç ve Ceza"

 

 

**Bu dünyada şampanya gibi kan dökülüyor,bunu yapanlara ise kahraman gözüyle bakılıyor.insanların tepesine bomba atmak benim yaptığımdan daha saygın bir şey değil

masal perisi tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Deve zayifti, hörgüçleri çökmüştü, kara gözleriyle akilli, üzgün bir insan gibi bakiyordu. Ürkek ürkek. Çagatayev yanina geldiginde deve ona en ufak bir ilgi bile göstermedi; rüzgârın sürüklediği ölü otların hareketlerini takip etmekteydi: yaklaşıyorlar mıydı yanına, yoksa geçip gidiyorlar mıydı önünden? Tozun uzerinden ilerleye ilerleye ağzına kadar yanaşan küçük bir ot sapini dudaklariyla çiğneyip yuttu. Ileride yuvarlak bir perekati-pole surukleniyor, deve bu büyük canli otu ümitle aydinlanan gözleriyle takip ediyordu, ne var ki perekati-pole gecip gitti yanindan; o zaman deve gözlerini yumdu, çünkü nasil aglayacagini bilmiyordu.

 

Andrey Platonov-CAN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dünyada otuz beş bin nükleer silah var.Bunun yarısı ABD nin diğer yarısı Rusya nın ve küçük ölçüde diğer güçlerin elinde.Nükleer tekelin sahipleri,Pakistan,Hindistan ya da her kim olursa olsun kendi bombasını yapma düşünü gerçekleştirmeye kalkınca kıyameti koparıyor.İşte o zaman bu silahların dünyaya karşı ölümcül tehditini kınıyorlar:bu silahlardan her biri milyonlarca insanı öldürebilir ve bir kaç tanesi insanın gezegendeki macerasını bitirmeye yeter,gezegeni de tabi.Ama büyük güçler hiçbir zaman Tanrı'nın bu tekeli onlara verme kararını ne zaman aldığını ya da bu silahları neden üretmeye devam ettiklerini söylemiyorlar.Soğuk savaş yıllarında nükleer donanım karşılıklı caydırıcılığın en etkili aracıydı.Ama şimdi ABD ve Rusya kol kola ilerlerken bu sınırsız silahlanma neye karşı?Kimi korkutmak için?bütün insanlığı mı?

 

Tepetaklak tersine dünya okulu-Eduardo Galeona

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bense ellerim boş gibi duruyordum ama kendimden de her şeyden de emindim hayatımdan da gelmek üzere olan şu ölümden de emindim evet bundan başka bişeyim yoktu ama hiç değilse bu gerçek beni nasıl kavramışsa ben de onu öylece kavramış bulunuyordum . önceen de haklıydım şimdi de haklıydım hep haklı olacaktım . şimdiye kadar bu şekilde yaşamıştım. şimdiden sonrada bu şekilde yaşayabilirdim . şunu yapmış bunu yapmamıştım . filan şeyi yapmamıştım ama falan şeyide yapmıştım . daha ne olmak ihtimali vardı hayatım boyunca bu dakikayı ve cezaya çarptırılacağım bu şafak saatini beklemiştim sanki. hiç bir şeyin ama hiçbir şeyin önemi yoktu ve ben bunun niçin böyle olduğunu biliyordum. o da bunun sebebini bilmekteydi. geçirmiş olduğum bu saçma boş hayat boyunca geleceğimin derinliklerinden ve henüz gelmemiş yılların arasından karanlık bir soluk bana doğru yükseliyor bu soluk geçtiği yerde yaşadığım yollardan daha gerçek olmayan o gelecek yıllar için vaat edilen bütün şeyleri aynı hizaya getiriyordu. başkalarının ölümünün bir annenin sevgisinin onun tanrısının seçilen yaşamların kaderlerin ne önemi vardı benim için değil mi ki benide onun gibi benim kardeşim olduklarını söyleyen milyarlarca imtiyazlıyı da bir tek kader seçecekti . anlıyor muydu bunu anlayabiliyor muydu acaba herkes imtiyazlıydı. bu dünyada imtiyazlılardan başka kimse yoktu

 

albert camus yabancı bana göre kitabın en efsane bölümü

masal perisi tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gerçekdışı şeyler,gerçeklerden daha güçlüdür.çünkü hiçbir şey sizin hayalinizdeki kadar mükemmel değildir...çünkü sadece elle tutulamayan fikirler,mefhumlar,inanışlar ve fanteziler kalır.taşlar ufalanır.ağaçlar çürür.insanlar da malesef ölür.fakat bir düşünce,bir rüya,bir efsane gibi aslında son derece kırlgan seyler yaşarlar da yaşarlar...

tıkanma/ chuck palahnıuk

masal perisi tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

i ç k i i ç m e k .

 

“Günlük hayatın sıkıntısından biraz silkeler insanı, her şeyin aynı olmasından. Kişiyi bedenin ve aklın dışına çıkarıp duvara yapıştırır. Sanırım içmek, ertesi sabah tekrar hayata dönülebilen ve her gün tekrarlanabilen bir intihar şeklidir.”

 

c h a r l e s b u k o w s k i .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

-şimdi de otur Stirkoff.

sağolun, efendim.

-ayaklarını uzatabilirsin.

çok lütufkarsınız, efendim.

-Stirkoff, anladığım kadarı ile adalet ve eşitlik gibi konuları irdeleyen yazılar yazıyorsun; coşku ve kurtuluş hakkı üzerine de. doğru mu bu, Stirkoff?

evet, efendim.

-dünyada geniş anlamda adalet sağlanabilir mi sence?

hiç sanmam, efendim.

-öyleyse bu boktan yazıları neden yazıyorsun? kendini kötü mü hissediyorsun?

son zamanlarda pek iyi değilim, efendim. delirdiğimi düşünüyorum.

-fazlaca mı içiyorsun, Stirkoff?

elbette, efendim.

-çükünle oynar mısın?

sürekli, efendim.

-nasıl?

anlayamadım, efendim?

-yani nasıl bir yöntem uygularsın?

dört-beş çiğ yumurta ile yarım kilo kıymayı dar ağızlı bir vazoya döküyorum. müzik olarak da Vaughn Williams ya da Darius Milhaud yeğlerim.

-cam mı?

hayır.

-yahu vazoyu soruyorum, cam mı?

değil, efendim.

-hiç evlendin mi?

birkaç kez.

-evliliklerinde ters giden neydi, Stirkoff?

her şey, efendim.

-hayatının en iyi sevişmesini anlat.

dört-beş çiğ yumurta ile yarım kilo kıymayı…

-tamam, tamam!

öyledir, efendim.

-daha iyi ve adil bir düzen özleminin aslında çürümeden ve başarısızlık duygusundan kaynaklandığının farkında mısın?

evet, efendim.

-baban kötü bir insan mıydı?

bilmiyorum, efendim.

-ne demek bilmiyorum?

yani kıyaslamak güç, efendim. sadece bir babam oldu.

-benimle kafa mı buluyorsun, Stirkoff.

hayır, efendim: dediğiniz gibi, adalet yoktur.

-baban seni döver miydi?

sıra ile döverlerdi, efendim.

-hani bir baban vardı?

herkesin bir babası vardır, efendim. ben annemi kastetmiştim. o da kendi payına döverdi.

-seni sever miydi?

kendinin bir uzantısı olarak, evet.

-sevgi başka nedir ki?

iyi bir şeye değer verecek kadar sağduyulu olmaktır. kan bağı gerekmez. kırmızı bir deniz topu ya da üzerine tereyağı sürülmüş kızarmış ekmek de sevilebilir.

-tereyağlı kızarmış ekmeğe AŞIK olabileceğini mi söylüyorsun, Stirkoff?

her zaman değil, efendim. bazı sabahlarda, güneş ışınları belli bir açıdan gelirken belki. aşk habersiz gelir gider.

-bir insanı sevmek mümkün mü sence?

iyi tanımadığınız biri ise belki. ben insanları pencereden seyretmeyi severim.

-sen bir korkaksın, Stirkoff.

kesinlikle, efendim.

-nedir senin korkak tanımın?

bir aslanla silahsız dövüşmeden önce tereddüt eden kimse.

-peki cesur kime denir?

aslanın ne olduğunu bilmeyene.

-herkes bilir aslanın ne olduğunu.

herkes aslanın ne olduğunu bildiğini sanır, efendim.

-budala tanımın nedir?

zaman ve kan ziyan edildiğinin farkında olmayan kimse.

-bilge diye kime denir o zaman?

bilge insan yoktur, efendim.

-öyleyse budala da yoktur. gece olmazsa gündüz olmaz. siyah olmazsa beyaz olmaz.

özür dilerim, efendim. ben her şeyin neyse o olduğu kanısındayım. başka şeylere bağımlı olmaksızın.

-o dar ağızlı vazolara fazla girip çıkmışsın sen, Stirkoff. her şeyin zaten olması gerektiği gibi olduğunu anlamıyor musun? yanlış diye bir şey yoktur.

anlıyorum, efendim. olan olmuştur.

-kelleni vurdursam ne dersin?

bir şey diyemem, efendim.

-demek istediğim şu: kelleni vurdursam ben İRADE sense HİÇ olursun.

başka bir şey olurdum, efendim.

-benim SEÇİMİM doğrultusunda.

ikimizin de, efendim.

-rahat et! rahat et! uzat ayaklarını.

çok lütufkarsınız, efendim.

-hayır, ikimiz de lütufkarız.

elbette, efendim.

-demek delirdiğini hissediyorsun, Stirkoff? peki delirdiğini hissettiğin zaman ne yaparsın?

şiir yazarım.

-şiir delilik midir?

şiir olmayan her şey deliliktir.

-yani.

çirkinlik deliliktir.

-çirkin nedir?

kişiye göre değişir.

-delilik gerekli midir?

vardır.

-gerekli midir?

bilmiyorum, efendim.

-çok şey biliyormuş havalarındasın, Stirkoff. bilgi nedir?

mümkün olduğunca az şey bilmektir

-ne demek o?

bilmiyorum, efendim?

-bir köprü inşa edebilir misin?

hayır.

-silah üretebilir misin?

hayır.

-ikisi de bilgi ürünüdür.

köprü köprüdür. silah da silah.

-kelleni vurduracağım, Stirkoff.

sağolun, efendim.

-niye?

beni motive ettiğiniz için. motivasyon sıkıntısı çekiyorum, efendim.

-ben ADALET'im.

belki.

-Ben ÜSTÜN'üm. işkenceye yatıracağım seni. çığlıklar atacaksın. ölümünü dileneceksin.

şüphesiz efendim.ben senin efendinim, anlamıyor musun?

beni yönetebilirsiniz. ama yapacağınız şeyler yapılabilir şeyler olmaktan öteye gitmeyecektir.

-zekice konuşuyorsun ama işkence altında bu kadar zeki olamayacaksın.

sanmıyorum, efendim.

-bana bak. Darius Milhaud, Vaughn Williams dinlemek de ne oluyor? Beatles'ı duymadın mı?

onları herkes bilir, efendim.

-onları sevmez misin?

onlardan nefret etmem.

-nefret ettiğin bir şarkıcı var mı?

şarkıcılardan nefret edilmez.

-şarkı söylemeye çalışan birinden?

Frank Sinatra.

-neden?

hasta bir toplumun hastalığının depreşmesine neden olduğu için.

-gazete okur musun?

sadece bir gazete.

-hangisi?

AÇIK KENT.

-GARDİYAN! BU ADAMI İŞKENCE ODASINA GÖTÜRÜN. HEMEN İŞKENCEYE BAŞLAYIN!

efendim, son bir istekte bulunabilir miyim?

-evet.

vazomu yanıma alabilir miyim?

-hayır, bana lazım.

efendim?

-el koyuyorum. zapta geçsin. gardiyan bu sersemi derhal götür! ve bana biraz şey getir…

ne, efendim?

-altı yumurta ile yarım kilo kıyma.

gardiyan mahkümu dışarı çıkarır. kral öne eğilip düğmeye basar. Vaughn Williams çalmaya başlar teypte. Pireli bir köpek güneşin altında titreşen harikulade bir limon ağacına işerken dünya dönmeye devam eder.

 

 

c h a r l e s b u k o w s k i .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"Ama on yaşındaysanız ve ölen annenizse,bu,sizi durup dinlenmeden parçalara ayıracak bir hortumun ortasında kalmaya benzer . Ne var ki , o da sonunda yatışır. Fırtına diner ve siz hala ayakta olursunuz."

 

Zor Sevgiler/Ellen Wittlinger

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

her şeyin bir nedeni vardır dedi hosty büyük bir ciddiyetle.içimden üstüne atlayıp,suratını yumruklamak geldi.yanıldığını düşündüğüm için değil,yanılmıyordu.naçizane görüşüme göre her şeyin gerçekten bir sebebi vardır.mesele o sebepten hoşlanıp hoşlanmadığımızdır.. bana sorarsanız ender olarak hoşlanırız...

22/11/63 -stephen king

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hayatta bir tek günah vardır, o da hırsızlık. Tüm diğer günahlar, hırsızlığın türevleridir.

Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun.

Hayatta çalmaktan daha kötü birşey yoktur. Anlıyor musun ?"

Uçurtma Avcısı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"Her birimizin içinde, kendi kaderimizi şekillendirme yeteneği vardır. Bu kadarını biliyoruz. Ama, daha da önemlisi, her birimizde, evrenin kaderini şekillendirecek aynı yetenek vardır. Ah, buna inanmayı daha güç buluyorsunuz. Ama ben size bunun böyle olduğunu söylüyorum. Yediler Konseyi'nin önderi olmanıza gerek yok. Çevrenizdeki dünya üzerinde önemli bir etkiniz olması için elf kralı, insan hükümdarı, cüce kralının başı olmanız gerekmiyor.

Okyanusun enginliği içinde herhangi bir damla diğerlerinden daha büyük müdür?

'Hayır' diyorsunuz, 've tek bir damla bir dalga da oluşturmaz.'

'Ama' diye itiraz ediyorum size, 'eğer okyanusa tek bir damla düşerse, dalgacıklar yaratır. Ve bu dalgacıklar yayılır. Ve belki -kim bilir- bu dalgacıklar büyüyebilir, yükselebilir ve bir süre sonra köpüklenerek kıyıya vurabilir.'

 

Engin okyanustaki bir damla gibi, her birimiz, kendi yaşamlarımızda hareket ederken dalgacıklar yaratırız. Yaptıklarımızın etkileri -ne kadar önemsiz görünse de - bizden öteye yayılır. En basit eylemimizin bile diğer ölümlüler üzerinde ne kadar etkili olabileceğini hiç bilemeyebiliriz. Okyanustaki yerimizin, dünyadaki yerimizin, diğer yaratıklar arasındaki yerimizin bilincinde olmalıyız. Çünkü eğer yeteri kadarımız güçlerini birleştirirse, olay dalgaları yaratabiliriz -iyilik ve kötülük yolunda."

 

Ölüm Kapısı Serisi - Yedinci Kapı - EK 1: Su Damlaları

 

Üslup, konu, olay örgüsü ve karakter psikolojileriyle beni çok etkiledi bu seri. 7 kitaptan oluşan bu fantastik seriyi okuyalı 4 yıl oluyor ama hâlâ serinin etkisini üstümde hissediyorum. Komik gelebilir belki ama bazen karakterler geliyor aklıma ve "Acaba şu an ne yapıyorlar?" diye düşünüyorum kendi kendime.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ölüm de tıpkı evlilik gibi yaşamımızı tümüyle değiştiren,hayatın anlamını bir kez daha düşünmeye çağıran olaylardan biridir....hele bu ölüm,cinayet sonunda gerçekleşmişse insanın kendisine şunu sorması kaçınılmazdır ....neden?katilin kurbanı hangi sebeple öldürdüğü değildir sadece merak edilen ?bir insanın başka bir insanı öldürmesi,öldürebilmesidir daha çok.....merak orada da kalmaz,mutlaka katilin karakterine,iyi biri mi,yoksa canavar ruhlu psikopat mı olduğuna kadar uzanır.katil ister iyi biri olsun ister kötü fark etmez,sorgulama insanın analizine kadar varır.insanı iyi bir varlık kabul edenler genelde cinayet karşısında şaşkınlığa düşerler.'insanlık bitmiş' gibilerinden cümlelerle yazıklanır dururlar.....insanı kötü bir varlık olarak görenler içinse durum daha basittir,olanları hiç yadırgamazlar...onlar için yapılacak tek eylem vardır : katili ve suçluları acımasızca cezalandırmak.katillerden daha acımasız,daha gaddar,daha vahşi olunursa suçun azalacağını sanırlar.farkında olmadan çözüm için katillerin uyguladığı yöntemleri önerirler....benim gibi insanı merhametle acımasızlığın,şefkatle şiddetin,yaratıcılıkla yıkıcılığın karışımı olarak görenler içinse cinayet ,şaşırtıcı bir durum olmasa da ,iyiyle kötü arasındaki bu savaşta hep iyiliğin galip geleceğini umduğumuzdan ,hayal kırıklığı yaratan bir durumdur

 

ahmet ümit-istanbul hatırası

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

"Keşke günümüzde yaşamını sürdürmekte güçlük çeken insanoğlu, yitirdiği gücün çapını ölçebilse..." (Andre Breton)

 

"Çağdaş sanatçı ilkel değildir. İlk insan sanatçı olmuştur." Amerikalı ressam Barnett Newman)

 

"...Üniversiteler gibi herkesin son derece rasyonel konuşmalar yaptıkları yerlerde bir tür büyücünün ortaya çıkması gereklidir..."

 

"Bir gün bir noaide'nin (şaman) yanındayken vücudumun doğa güçleri çevresinde büyüdüğünü ve tüm dünyanın soluk aldığını hissettim. İnswanların doğaya ve dünyaya egemen olduklarını düşünmek bir çılgınlık... Bir zamanalr insan, insan değildi..."

 

Egzotik şamanlar öteki dünyayla iletişimilerini çağrıştırırken "Bu, beynimin içinde konuşuyor." ya da "Gözleri kapalı görüyorum." derler. Bazı çağdaş ressamlar da karşılık olarak "Benim elimle kim resim yapıyor, bilmiyorum." yanıtı verirler. Bunun gibi, onların yeteneklerinin habercisi ve yankısı olan bunalımlar da şamancıl "yetilerin" habercisi gibidir. M. Tucker'in çok sayıda belgeyi içerir kitabındaki (1992) savlardan biri budur.

İletişim Yayınları - Michel Perrin - Şamanizm

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Küçük Prens ve Çiçek.jpg

 

"Git bir daha bak güllere. Seninkinin eşsiz olduğunu anlayacaksın. Sonra gel, helalleşelim; sana bir sır vereceğim."

 

Küçük Prens, güllere bir daha bakmaya gitti: "Siz benim gülüme hiç mi hiç benzemiyorsunuz. Şimdilik değersizsiniz. Ne sizi evcilleştiren olmuş ne de siz kimseyi evcilleştirmişsiniz. Tilkim eskiden nasıldı, öylesiniz. O da önceleri tilkilerden bir tilkiydi ama ben onu dost edindim, şimdi dünyada bir tane."

 

Güller hüç duruma düşmüşlerdi.

 

"Güzelsiniz ama boşsunuz," diye ekledi. "Kimse sizin için canını vermez. Buradan geçen herhangi bir yolcu benim gülümün size benzediğini sansa bile o tek başına topunuzdan önemlidir. Çünkü üstünü fanusla örtüğüm odur, rüzgardan koruduğum odur, kelebek olsunlar diye bıraktığımız birkaç tanenin dışında bütün tırtılları uğrunda öldürdüğüm odur. Yakınmasına, böbürlenmesine hatta susmasına kulak verdiğim odur. Çünkü benim gülümdür o."

 

Sonra tilkiyle buluşmaya gitti:

 

"Hoşça kal," dedi.

 

"Hoşça git," dedi tilki. "Vereceğim sır çok basit: İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez."

 

Küçük Prens unutmamak için tekrarladı:

 

"Gerçeğin mayası gözle görülmez."

 

"Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır."

 

Küçük Prens unutmamak için tekrarladı:

 

"Uğrunda harcadığım zamandır."

 

"İnsanlar bu gerçeği unuttular, sen unutmamalısın. Evcilleştirdiğin şeyden her zaman sen sorumlusun. Gülünden sen sorumlusun..."

 

Küçük Prens unutmamak için tekrarladı:

 

"Gülümden ben sorumluyum..."

 

"...Bir yerde bir kuyunun saklı oluşudur çöle güzellik veren," dedi Küçük Prens.

 

"...Doğru," dedim Küçük Prens'e, "ev olsun, yıldızlar olsun, çöl olsun, hepsi de güzelliğini gizliliğe borçlu!"

 

"...Şu kollarımda uyuyan küçük varlığın bana asıl coşku veren yanı," diye düşündüm, "bir çiçeğe -uyurken bile benliğinde lamba alevi gibi yanan- bir gül görüntüsüne olan bağlılığıdır."

 

...Birinin sizi evcilleştirmesine izin verirseniz gözyaşlarını da hesaba katmalısınız.

 

...Bir yıldızda yaşayan çiçeği seversen geceleri gökyüzüne bakmak güzel gelir. Bütün yıldızlar çiçeğe durur."

 

"...Gece yıldızlara bakarsın. Benim ülkem o kadar küçük ki nerede olduğunu göremezsin bakınca. Ama böylesi daha iyi. Yıldızım herhangi bir yıldız olacak senin için. Böylece bütün yıldızları gözlemeyi seveceksin. Hepsi dostun olacak..."

 

"...Onlardan birinde ben oturuyorum, ben gülüyorum diye geceleri gökyüzüne baktığında sana bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Gülmeyi bilen yıldızların olacak senin."

 

 

...Büyük bir karanlık perdesi var bu olayda. Neresi olursa olsun, bir yerde, hiç görmediğimiz bir koyunun bir gülü yiyip yemediği Küçük Prens'i seven bizler için çok şeyi değiştirir.

 

Gökyüzüne bakın ve sorun kendi kendinize: Evet mi, hayır mı? Koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi? Bakın nasıl her şey değişecek...

 

(Küçük Prens - Can Çocuk Yayınları)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben de Küçük Prens'ten, altını çizdiğim yerlerden ekleme yapayım öyleyse :)

 

" Her yetişkin insan öncesinde çocuktu... (ama pek azı bunu hatırlıyor.)"

 

 

"Gizem çok büyükse isteneni yapmamak kolay değildir. "

 

 

" Büyükler sayılardan hoşlanır. Onlara yeni bir arkadaşlar bahsetseniz, asla önemli şeyleri sormazar.

Arkadaşının sesinin nasıl olduğunu? Hangi oyunları tercih ettiğini? Kelebek koleksiyonu yapıp yapmadığını? Hiçbir zaman sormazlar. ' Kaç yaşında? Babası kaç para kazanıyor? Kaç erkek kardeşi var? ' gibi şeyler sorarlar. Ancak bunları öğrenince onu tanımaya başladıklarını düşünürler..."

 

 

"Çocuklar yetişkinlere karşı her zaman anlayışlı davranmalı.

 

Ama yaşamı gerçekten anlayan bizler için sayıların hiç önemi yoktur."

 

 

"Ama onu sevmeyi bilemeyecek kadar deneyimsizdim."

 

 

"Eğer kelebekleri görmek istiyorsam, birkaç tırtıla katlanmam gerekecek."

 

 

"En zoru budur. Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan çok daha zordur. Kendini gerektiği gibi yargılayabilirsen, gerçek bir bilgesin demektir."

 

 

"Sönmüş yanar dağı bile ihmal etmem. Kim bilir, belki bir gün o da yeniden yanabilir."

 

 

"Çölde kendini biraz yalnız hissediyor insan."

 

"Insanlar içinde de öyle hissedersin, " dedi yılan "pek bir fark yoktur."

 

 

"İnsanların hiç bir şeyi anlayacak vakitleri yok. Her şeyi dükkandan hazır alıyorlar. Ve arkadaşlar dükkanda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmuyor."

 

 

"Kimse bulunduğu yeri begenmez"

 

 

"Sadece çocuklar ne aradığını bilir, ..."

 

 

"Senin yaşadığın yerdeki insanlar,"dedi küçük prens, "aynı bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyor ve yine de aradıkları bulamıyorlar."

 

"Bulamıyorlar, " dedim.

 

"Aslında aradıklarını tek bir gülde ya da bir avuç suda bulabilirlerdi..."

 

"Elbette," dedim.

 

Ve Küçük Prens ekledi:

 

"Ama gözler Kördür. Kalple aramak gerekir."

 

 

 

"Olsun. İdare eder," dedi. "Çocuklar anlar."

 

 

 

"Insan birinin kendisini evcillestirmesine izin verirken, bir parça ağlamaya göze alıyor demektir."

 

 

"...-zaman bütün acıları iyileştirir-..."

adEda tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yıllar önce, küçükken Clarice Bean - Çaktırma diye bir roman okumuştum. Uzun bi süre de başucu romanım olmuştu. Az önce elime geçti. Başlangıcı şöyle:

 

Eskiden erken yatarıdım,

Ama şimdi geç yatıyorum.

Geceleri uyayamıyorum

Ve karanlıkta oturuyorum

Ve zihnim düşünüyor ve uyduruyor

Ve telaşlanmaya başlıyorum

Ve o zaman Ruby fenerimi yakıp,

Yatağımın yanında tutuyorum.

Fenerim bir tahtaparçası şeklinde.

(...)

 

Hep şöyle düşünürüm, bir şeyi bilmemektense bilmek çok daha iyidir.

Sizce de öyle değil mi ?

*

 

Kaygılandığım pek çok şey var.

Defterimde - EN KÖTÜ KAYGILAR defteri- bir liste yaptım çünkü listelendiğinde işlerin o kadar da kötü olmadığının görüleceğini söylerler.

Sonra da çözdüklerinizi işaretleyebiliyorsunuzl

Benim şimdiye kadar işaretledigim olmadı.

 

En kötü kaygılar defterime ilk başladığımda, Kaygı No.1, ben okuldan gelmeden çikolatalı bisküvilerin hepsini yiyip bitiren kardeşim Minal'ı durdurmaktı.

(...)

 

*

 

Son günlerde daha büyük kaygılarım var. Örnegin,

KAYGI No 4: yaşamın anlamı.

 

Neden burdayız?

Herkese kibar davranıp iyi vakit geçirmek için mi ?

Hepimiz zekice şeyler yapmak zorunda mıyız - test çözmek gibi örneğin?

Bor programda duydum, uzayın hiç durmadan sonsuza dek genişlediğini söylediler. Sınırları nasıl olmaz?

Buna sonsuzluk diyorlar.

Ama bilmek istiyorum: Bir şey nasıl durmadan sonsuza kadar genişleyebilir?

Bir şeyin nasıl sınırları olmaz?

Ben bir sürü noktayla, yani gezegenler ve yıldızlarla birlikte yüzen küçük hir nokta mıyım?

Sonsuzluk nerede biter ?

 

KAYGI No.1: Sonsuzluk.

Annem," çoğu kez fazla düşünmemek en iyisidir çünkü hu konu anlama gücümüzü biraz ötesinde ve merakını gidermeye çok fazla zaman harcarsan kendini oldukça önemsiz," yani küçük ve yararsız,

"hissedebilirsin," diyor.

Dürüst olmak gerekirse kendimi çoğu kez öyle hissediyorum.

Büyük anneme telefon edip, ona sonsuzlugu düşünürken kendini küçük ve yararsız hissedip hissetmediğini soruyorum.

"Hiç hissetmiyorum, sonsuzluğu seviyorum. Yalnızca bir nokta olduğumu ve kırmızı bir kabanla mor ayakkabılar mı yoksa sarı ayakkabılar mı giydiğimin aslında hiç önemli olmadığını anımsatması ınsanı rahatlatıyor," diyor.

Dedeme soruyorum, "Oraya son gittiğimde gözüklerimi kaybetmiştim ama genel olarak severim,"diyor.

Babam " Gazete okumak icin daha sakin bir yer olacagindan eminim," diyor. Bunun doğru olduğundan emin değilim çünkü uzayın çok rüzgarlı bir yer olduğunu düşünüyorum.

 

*

 

Şundan eminim ki, ne kadar çok kaygılanırsanız, kaygılarınız o kadar çok olur ve bir şeylere tam alışmışken, o şeyler değişiverirler.

KAYGI NO. 4: değişim.

Etrafınızdaki şeylerin hep aynı kalmama alışkanlıği vardır.

Değişim bazı insanlar için iyi bir şey olabilir ama bazen istemediğiniz bir zamanda ortaya çıkar. Öğretmenim Bayan Nesbit gidip yerine Bayan Wilberton geldiğinde olduğu gibi.

(...)

 

Ama söylemeye çalıştığım, değişim insanın etrafındaki şeylere uyumunu bozabilir.

Değişimin ne zaman olacagını da asla bilemezsiniz.

Yani felaketin ne zaman geleceğini asla bilemezsiniz.

RUBY REDFORD HAYATTA KALMA KLAVUZU'nda biraz bu da var ve beni kaygılandırıyor.

Birinci bölümün sonunda Ruby, " UMUTMAYIN - Hakkında kaygılanmayı hiç düşünmediğiniz kaygı, sizi en çok kaygılandıracak olan kaygıdır, " diyor.

Ruby'nin ne demek istediğini merak ediyorum. En kötü kaygım bu olabilir diye her şeyden kaygılanmalı mıyım?

Eğer öyleyse o zaman daha búyük bir defter almam gerekecek.

Düşünüyorum da en kötü kaygınızın ne olduğunu bilmezseniz, en kötü kaygınızın yolunuza çıkmasını nasıl engelleyebilirsiniz?

....

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

kaybettiğim şey benim için o kadar büyüktü ki ilk önceleri bunu bir türlü anlayamadım..ne de hayatımdaki neticesini ölçebildim. sade içimde simsiyah ve çok ağır bir şeyle dolaştım durdum.sonra bu haraplığa daha başka bir duygu,bir çeşit kurtuluş duygusu karıştı.bir baskıdan kurtulmuştum.artık emine bir daha ölemezdi,hatta hastalanamazdı da.orada zihnimin bir köşesinde olduğu gibi kalacaktı.hayatımda bir çok şeyler daha beni korkutabilir,başıma türlü felaketler gelebilrdi. Fakat en müthişi ,onu kaybetmek ihtimali ve onu kaybetme korkusu artık yoktu.her an onun hastalığının arasından etrafa bakmayacak,o azapla yaşamayacaktım.korku içimden doğru kabarıp büyümeyecek ,dört yanımı kaplayamayacaktı. Vakıa evim yıkılmıstı,iki çocukla başbaşa kalmıştım,çalışmanın lezzetini kaybetmiştim ,hepsinden fenası,artık ..hiçbir şeye inanmıyordum .fakat korkmuyordum da.....olabilecek şeylerin en kötüsü olmuştu...artık hürdüm..

saatleri ayarlama ensitüsü

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sofie'nin Dünyası'ndan;

 

 

"...Var olduğunu çok yoğun bir şekilde düşünüp bir gün olmayacağını unutmaya çalışıyordu. Ama kesinlikle imkansız bir şeydi bu. Varoluşunu ne kadar çok düşünürse düşünsün, hemen yaşamın sonu olduğu düşüncesi de geliyordu aklına. Bunun tam tersi de geçerliydi: Bir gün yok olacağını kuvvete hissederse, yaşamın nasıl sonsuz bir değere sahip olduğunu da asıl o zaman anlıyordu. Madalyonun bir yüzü ne kadar büyük ve belirginse, diğer yüzü de o kadar büyük ve belirgindi. Yaşam ve ölüm aynı şeyin iki yüzüydü.

 

İnsan öleceğini fark etmiyorsa, var oluşunu da yaşayamaz, diye düşündü. Ve bir yandan yaşamın ne kadar harika olduğunu düşünmeden de, ölmek zorunda olduğumuzu düşünmek imkansız.

 

Babaannesinin hastalığını öğrendiği gün de buna benzer bir şey söylediğini hatırladı Sofie. "Hayatın ne kadar zengin bir şey olduğunu ancak şimdi anlıyorum." demişti.

 

...."

 

 

 

" Bazen bir sorunun hiç bir zaman çözülemeyeceğini düşünebiliriz. Buna rağmen her sorunun bir cevabı vardır."

 

 

"Başka insanların inandığı şeylere batıl inanç deme hakkını kim kendinde bulabilirdi ki ?"

 

 

" En akıllı kişi neyi bilmediğini bilendir..."

 

"...İnsanın neyi bilmediğini bilmesinin de bir tür bilgi olduğu giderek daha açık görünüyordu. Bazılarının hiç bilmedikleri konularda kaskatı görüşlere sahip olmasından daha aptalca bir şey yoktu herhalde."

 

 

"...Çünkü gerçek bilgi, kişinin kendi içinden gelmek zorundadır. Başkalarına aktarılabilecek bir şey değildir. Sadece insanın kendi içinden gelen bilgi gerçek "kavrayış"tır. "

 

 

"... Atina'yı tembel bir kısrağa benzetmişti Sokrates; kendini de atın bilincini uyanık tutabilmek için onu böğründen sokan bir at sineği sayıyordu. ( At sineklerine ne yapılır Sofie, söyler misin bana ?)"

 

 

" Orada mısın Sofie? Kursumuzun geri kalan kısmı için Sofist ile filozof arasındaki farkı anlaman çok önemli. Sofistler az veya çok safsatayla sundukları gösteriler için para alırdı. Tarih boyunca gelip geçmiş daha nice Sofist vardır. Azıcık bilgilerinden dolayı çok memnun olan ya da aslında hiç bir şeyden haberleri olmayan ama çok şey biliyormuş gibi yapıp böbürlenip duran o öğretmenleri ve ukalaları kastediyorum. Bu türden "Sofistlere" şu genç yaşında sen de rastlamışsındır. oysa gerçek bir filozof Sofie, çok farklı bir şeydir, hatta bunun tam tersidir. Filozof aslında çok az şey bildiğinin farkındadır. İşte bu yüzden hep gerçek bilgiye ulaşmak için uğraşır durur. Sokrates çok az rastlanabilecek bir insandı. Hayat ve dünya hakkında hiç bir şey bilmediğinin farkındaydı Ve işte önemli nokta: Bu kadar az bilgiye sahip olmak acı veriyordu Sokrates'e.

Yani bir filozof anlamadığı pek çok şey olduğunu bilmektedir. Ve bundan dolayı acı çeker. Ama böyle olduğu için de, sözde bilgileriyle gösteriş yapanlardan çok daha akıllıdır. "En akıllı kişi neyi bilmediğini bilendir." demiştim. Sokrates de " " Bildiğim tek şey, hiç bir şey bilmediğimdir." demişti. Bu iki cümleye dikkat et! Çünkü filozoflar arasında bile böyle bir şeyi itiraf etmek pek az görülen bir durumdur. Üstelik bunu böyle uluorta söylemek insanın hayatına mal olabilecek kadar tehlikelidir. Soru soran insanlar en tehlikeli olanlardır hep. Cevap vermek o kadar tehlikeli sayılmaz. Bazen tek bir soruda bin cevaptan daha çok patlayıcı madde bulunur. ..."

 

 

" Bütün gerçek filozofların gözleri hep açık olmalı. Hiç beyaz karga görmemiş olsak da, aramayı sürdürmeliyiz. Günün birinde, benim gibi bir şüpheci bile daha önce inanmak istemediği bir olguyu kabul etmek zorunda kalabilir.

Bu olasılığın kapısını açık tutmasam, dogmatik biri olurdum. Gerçek bir filozof olmazdım o zaman."

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...