Jump to content

F.Pessoa'dan...


KATA

Önerilen Mesajlar

Fernando Pessoa

"20. Yüzyılın Yalnızı"

 

İlhan Berk:

(Şair)

 

Nesnelerin korkunç gerçeğini keşfetmek, bir tek bu ilgilendirmiş gibidir Pessoa'yı. Dahası, bu onun dünyaya geliş nedenidir sanki. Zaten nesnelerin ürkünç gerçeğini bulmaktan başka nedir ki şairlerin işi? Pessoa da böyle başlar işine. 47 yaşında da şiirinin dünyaya açtığı parıltıyı hemen hemen göremeden ölür. Bir şair yaşamından çok da bir keşiş yaşamı sürdürür. Bilinmemek için elinden geleni yapar. Üç (bazen de dört) takma adla yayınlar şiirlerini. Asla bir ev edinmez. Otelden otele taşınır. Rüzgarın elinde bir yaprak, bir hayalettir o.

 

 

 

 

 

 

***Başka bir erdemim yoksa da, hiç olmazsa özgür bırakılan duyguların getirdiği sürekli yenilenme hali var.Bugün Rua Nova do Almada’dan aşağı iniyordum ki gözüm birden, tam önümde yürüyen bir adamın sırtına takıldı. Herhangi bir insanın sıradan sırtıydı gördüğüm; sokaktan geçen birinin rasgele gözüme takılan gösterişsiz takım elbisesinin ceketi. Sol kolunun altına eski bir çanta sıkıştırmıştı, sağ eliyle kıvrık sapından kavradığı kapalı bir şemsiyeyi de, yürüyüşünün temposuna göre yere vuruyordu.Birden, o adama karşı içimde sevgiye benzer bir şeyler uyandığını hissettim, insanların ortak özelliği olan niteliksizliğin karşısında, işine giden bir aile reisinin sıradan günlük yaşamı, iddiasız ve neşeli yuvası, kaçınılmaz olarak hem neşeli, hem hüzünlü zevkleri barındıran hayatı, hiçbir şeyin nedenini merak etmeksizin safça yaşayıp gitmesi karşısında, kısacası, önümde duran bu giydirilmiş sırtın tamamen hayvani doğası karşısında doğmuştu bu duygu.Gözümü adamın sırtına, aralığından içeri göz atarak, yarım yamalak da olsa düşüncelerini seçebildiğim o pencereye diktim.Uyuyan bir adamın karşısında ne hissedilirse, bende onu uyandırıyordu. Uyuyan herkes çocukluğuna döner. Belki de bu yüzden, yani uyurken yaşadığımızın bilincinde olmadığımız için, kimseye kötülük de yapamayız - en gözü dönmüş cani, kendinden başkasını gözü görmeyen en bencil insan bile, ne olursa olsun uyuduğu sürece doğanın büyüsüyle kutsal bir varlığa dönüşür. Uyuyan bir insanı öldürmekle bir çocuğu öldürmek arasında büyük bir fark görmüyorum. Bu adamın sırtı da uyuyor işte. Benimle aynı hızda, önümden yürüyen bu insan tüm varlığıyla uykuya dalmış. Bilinçsizce yürüyor. Uyuyor, çünkü hepimiz uyuyoruz. Hayat bütünüyle düştür. O da bilinçsiz halde yaşıyor. Ne yaptığını, ne istediğini, ne bildiğini kimse bilmiyor. Yazgı’nın büyümeyen çocukları olarak, hayatı uyuyoruz. İşte bu yüzden, bu duyguyla düşündüğümde, çocuksu insanlığa, uyuyup kalmış toplumsal yaşama, hepimize ve her şeye karşı içimde sonsuz, şekilsiz bir sevgi uyanıyor. Şu an içimi saran, sonuçları ve amaçları olmayan, çıplak bir insan sevgisi. Acılı bir şevkat duyuyorum, bizi seyreden bir Tanrı’nın duyacağı cinsten. İnsan denen şu zavallılara, insanlık denen şu zavallı, tuhaf yaratığa yegane bilinçli varlığın şevkatiyle bakıyorum. Ne yapıyor bu kadar insan?

 

Ciğerlerdeki basit nefesten başlayıp şehirlerin kurulmasına, imparatorlukların sınırlarını surlarla çevirmesine dek hayata dahil olan tüm koşturmacayı, tüm niyetleri, bir gerçeklikle başka bir gerçeklik arasında, Mutlaklığın bir günü ile bir başka günü arasında varolan, kendinden menkul bir uyuklama hali, düşe ya da uykuya benzeyen şeyler olarak tahayyül ediyorum. Ve soyut bir anaç varlık olarak, o uykunun içinde toplanarak bana ait olmuş çocukların üzerine eğiliyorum geceleyin; iyi, kötü ayırt etmeden. İçim sızlıyor, sonsuz bir varlık gibi büyüyorum.Gözümü önümdekinden ayırıp oradan, o sokaktan geçmekte olan herkesin üzerinde dolaştırıyor, hepsini, peşinden gittiğim o bilinçsiz insanın sırtının bana verdiği soğuk ve saçma sevgiyle, sıkıca kucaklıyorum. Hepsi aynı bunların; atölye‘den söz eden genç kızlar, işyerleriyle alay eden delikanlılar, ellerinde sepetlerle alışverişten dönen iri memeli hizmetçi kadınlar, bıyığı henüz terlemiş, getir-götür işleri yapan çocuklar - hepsi aynı bilinçsizliğin farklı beden ve yüzlerdeki tezahürleri, aynı görünmez varlığın elinde toplanmış iplerle hareket eden kuklalardan farkları yok. Bilince işaret eden bütün tavırları sergiliyorlar, ama hiçbir şeyin bilincinde değiller, çünkü bir bilince sahip olduklarının farkında değiller. Kimileri akıllı, kimileri aptal - aslında hepsinde aynı aptallık. Kimileri daha yaşlı, kimileri daha genç - aslında hepsi aynı yaşta. Kimileri erkek, kimileri kadın - aslında hepsinin cinsiyeti aynı; varolmayan bir cinsiyet bu.

 

***“Birdenbire bulutları delip geniş bir toprak parçasını aydınlatan bir güneş ışını gibi, geçmiş yaşamıma ışık tutuyorum; ve akla en uygun edimlerimin, en berrak düşüncelerimin, en mantıklı tasarılarımın, sonuçta doğuştan gelen bir sarhoşluktan, doğal çılgınlıktan, tam bir cehaletten başka bir şey olmadığını fizik ötesi bir şaşkınlıkla gözlüyorum. Bir rol bile üstlenmişliğim yok: O rolü benim için başkaları oynamış. Oyuncu bile değilmişim: O oyuncunun hareketleriymişim yalnızca.”

 

 

***Düşlerin en sıradan tarafı herkes tarafından görülmesidir. Günün bir vakti elektrik direğine yaslanıp bir şeyleri yüklemek ya da boşaltmak için bekleyen işçi geceleyin karanlıkta hiçbir şey düşünmüyor olabilir. Ama ben bilirim aklından geçenleri: Sıkıntılı bir yaz gününde sessizliğe gömülmüş kalem odasında evrak defterindeki hesaplarla boğuşurken neler geçiriyorsam aklımdan, işte onları.

 

 

***Varlıklarının en ücra köşelerinde, kendi müstemlekesinde tüm insanlığın mutlak hükümdarı olduğunu, kadın milletinin önünde dize geldiğini, en sefil çağlarda bile herkesin gözbebeği olduğunu düşler hemen herkes. Benim gibi hayalperestlere gelince, böylesi hülyalara kapılma vehminin yaratacağı o letafet hissine bıyık altından gülebilen akıl izan sahibi ademler ise sahiden pek az bulunur bu cihanda.

 

*** Uzak, çok uzak diyarlara ait bir şarkı söylüyordu, yumuşacık tatlı sesiyle. Öyle bir ezgi ki sözleri bile ister istemez bir aşina geliyordu kulağa. Hani neredeyse şu ruhlarımıza hitap eden Portekiz fado'larını andırıyordu, ama yine de uzaktan yakından benzerliği yoktu onlarla. Hepimizin ruhlarında cereyan eden ama ne olduğu bilinmeyen bir şeyleri dile getiriyordu boğuntuya getirilmiş sözlerine karşın bir insanoğlunun ağzından çıkan bu nağme. İzleyenlere kayıtsız, sokakta kapıp koyuvermişti kendini, bir mahmurluk vardı tınısında.

 

***Etrafına toplaşanlar, sessiz ama alaycı bir tavırla onu dinliyordu. Bu şarkı herkesindi, an geliyor sözler doğrudan bize hitap ediyor, Şark'ta maziye gömülmüş bir neslin esrarengiz hikmetinden dem vuruyordu adeta. Bir an kulaklarımızın eşiğindeki şehrin uğultusunu işitmez olduk hiçbirimiz. Sırtımı verdiğim sokakta bir arabanın ceketimin ucunu yalayıp geçiverdiğini hissettim, ama yaklaştığını duymamışım bile. Hayal dünyamıza, yenilmişliğimize deva olan bir kıvamdaydı taşralının nağmesi. Derken sokak başında aheste aheste yürümekte olan polisi fark ettik. İstifini bozmadan yaklaştı. Bir şey fark etmiş gibi, şemsiye satan çocuğun ardında durdu. İşte o saat şarkısını kesiverdi adam. Kimse sesini çıkarmadı. Bunun üzerine polis olaya el koydu.

 

* Fernando Pessoa, The Book of Disquiet, 1998, Exact Change.

 

Pessoa derlemelerinden oluşan "Huzursuzluğun Kitabı"ndan

 

Çev. Semih Aközlü

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

81 Fragman:

Tanrıyı bile sömüren insanlar var ve onlar dünyanın boşluğundaki peygamberler ve ermişlerdir

 

388 Fragman:

Şimdiye kadar tanıdığım tek gerçek gezgin onun döneminde çalışmaya başladığım bürodaki evrakçı gençti.Bu genç ,kentlerin,ülkelerin,nakliyat firmalarının reklam broşürlerini toplardı;gazetelerden kestiği,ondan bundan dilendiği ülke ülke dünya haritası,yine gazete ve dergilerden kesilmiş bir yığın resmi de vardı(...)O,benim tanıdığım tek büyük gerçek gezgin olmakla kalmıyordu:şimdiye kadar rastladığım en mutlu insandı aynı zamanda.

 

Alıntıdır:Huzursuzluk kitabı F. Pessoa(Bernardo Soares takma adıyla)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

işte budur olay...

 

6

hayattan cok az şey istedim-ama o,o kadarını bile esirgedi benden.azıcık güneş,kırlar,bir lokma ekmek bir lokma huzur,canımı fazlasıyla yakmayacak bir yaşama bilincim olsun ve bır de ne kımseye muhtac olayım ne elalem bana muhtac olsun.bu kadarını bıle esırgedı benden,hanı yüregimizin katılığından değil de,paltomuzun düğmelerini açmaya üşendiğimiz için dilenciyi başımızdan salarız ya,işte o şekilde...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Mükemmelliğe tapıyoruz çünkü ona sahip olamıyoruz; eğer sahip olsaydık, onu reddederdik. Mükemmellik insanlık dışıdır çünkü insanlık mükemmellikten çok uzaktır.

 

-

 

Eskiden olduğum bir şeyim ben. Hiçbir zaman olduğumu hissettiğim yerde olmuyorum ve kendimi aramaya koyulsam, beni arayanın kim olduğunu bilmiyorum. Her şeye karşı hissettiğim can sıkıntısı beni uyuşturdu. Kendi ruhumdan sürgün edildim hissediyorum.

 

-

 

Dünya, hissetmeyenlere aittir. işini bilen bir insan olmanın temel koşulu duyarsız olmaktır.

 

-

 

Fikir sahibi olmak kendini satmaktır. Hiçbir şey hakkında fikir sahibi olmamak, var olmaktır. Her şey hakkında fikir sahibi olmak, şair olmaktır.

 

-

 

Zevk demek ahlaksızlık demektir çünkü zevk peşinde olmak hayatta herkesin yaptığı bir şeydir ve en kötü ahlaksızlık, herkesin yaptığını yapmaktır.

 

-

 

İnsancıl olmak kabalıktır.

 

-

 

Coşkun bir duygu oldukça bencildir; ruhun bütün kanını kendine çeker ve bu kan toplanması yüzünden eller, yazamayacak kadar soğuk hale gelir. Mükemmel bir şiiri üç çeşit duygu yaratabilir: yatışmadan önce değil de yatışır yatışmaz sanat için değerlendirilen güçlü ama süratli duygular, uzun zaman boyunca anılan derin duygular ve akılda hissedilen yanlış duygular. Bütün sanatın temeli yapmacıklığa değil, tercüme edilmiş bir içtenliğe dayanır.

 

-

 

Ben bir hiçim. Asla hiçten fazlası olmayacağım. Olmak da isteyemem. Bunun haricinde, içimde dünyanın bütün düşlerini taşıyorum.

 

-

 

Belki de sevecek başka hiçbir şeyim olmadığı için seviyorum bütün bunları. Hiçbir şey ruhun sevgisini hak etmediği halde duyarlılığımızdan ötürü bir şeyleri sevmek zorunda kalıyorsak, ben yıldızların azametli aldırışsızlığına gösterdiğim sevgiyi aynı şekilde mürekkep hokkasının küçüklüğüne de gösterebilirim.

 

-

 

Hepimizin iki farklı hayatı vardır: Çocuklukta hayalini kurduğumuz ve yetişkinliğe geçtiğimizde sisler içinde hayal etmeye devam ettiğimiz gerçek hayat ve başkalarıyla yaşarken sevdiğimiz, kullanışlı, yararlı olan ve sonumuzun tabutta bittiği sahte hayat.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...