Jump to content

paranormalfikir

Önerilen Mesajlar

 

 

Her nedense dışarıda yoktur kâğıt üzerinde olan şeyler... Hatta kişi, kendisini de kâğıdın, resmin içine koymuştur, ancak cismi sanki başka biridir onun. Harflerin hissettirdiklerini koskoca cüssesi hissettiremez…

***

 

Karanlık, izbe sokaklarda saklanarak bir başına yürü;

Ürkek ve hızlı adımlarla bas toprağa...

Uzaklardan birini görürsen yolunu değiştir ki,

Kimse görmesin seni ve cesedini.

Ölüm uykusu için ortalıklardan kaybolan bir kedi gibi;

Onun gibi düşünceli, kırgın ve gururlu veda et...

 

***

 

Aşk, bir kuyruklu yıldız, uzak ve güzel...

 

***

 

Zarar veren, zarar görenden daha fazla zarara uğrar... Sadece farkında değildir...

paranormalfikir tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Su, hiçbir zaman tam manasıyla bağlı kalamamış toprağa. Her gökyüzünü özlediğinde, yükselmiş hürriyetin rengine doğru…

Toprak ise, alışmış onun bu git gellerine. Biliyormuş çünkü, emzirebilmek için dönecekmiş gene…

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

soğuk bir gece vakti

ortalıkta hiç kimse yokken

hatta dünya üzerinde kimse yokken

asfalt bir yol boyunca

koşarak ve kendi etrafımda döne döne

bacaklarım tutmayıncaya kadar dans etsem

artık yıkıldığımda

terim üzerimde soğurken öylesine uzansam

ve gözlerimi yumsam

ondan sonrası da hep karanlık ve sessizlik olsa

sonrası hiç olsa

sanki o zaman tamamıyla doğru olacakmış gibi her şey

 

belkim

işte tam da böyle yapmalı

kimse yokmuş gibi

yaşam sahnesinin önü boşmuş gibi

yeterince delirirsen yolunun hep açık olacağı hakikatiyle yaşamalı

tüm gücün bitene kadar içinden geleni yapmalı

ve bittiğinde de teslim olmalı

yaşam öyle delice yaşanmalı ve öyle centilmence ölünmeli ki

bu ikisi birbirine kafa tutmalı

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

gecenin karanlığında

delilik üzerine

 

Şu hayatta sahiden zevk aldığım tek şey delilik mi acaba? Yoksa zevk sandığım şey yine kolay kolay sahip olunamayan bir şeyin cazibesi mi?

İnsanlar tüm eylemlerinize bir yorum getirmek için hazırolda durduğunda, deliliğiniz kendinden bi hayli yitirir, çünkü ifade sahibi olmak bu deliliğin sahip olduğu bir özellik değildir. Ben gerçekten koca bir dilim hiçin tadına bakmak, onu yalayıp yutmak istiyorum bazen. İstiyorum ki hiç bir eylemimin, hiç bir şey ifade etmediği yerde durabileyim. Hiç bir amaç gütmediğim bilinsin. Yaptıklarım sadece bir dışavurum olsun istiyorum.

 

Tek sahip olduğumuz şey delilik olsun demiyorum. Ama diyorum ki, hani, her eyleme bir öncesi ve sonrası olduğu yorumunu getirirsek, elimizde şimdi olan, elimizde gerçek olan ne kalacak? Böyle bir yaşam, dünyada her şeyi karma karışık ve gereğinden zor kılmıyor mu? Biz insanların gerçekle ne alıp veremediği var ki önce üzerine kat kat toprak atıyoruz, sonra da mezarına elimizi daldırıp bin bir çabayla yakasına yapışıyor ve "Sökül bakalım! Anlat!" diye kendimizi yırta yırta onun boğazını sıkıyoruz? Ne kadar çıldırdığımız gerçeğin umrundaymış gibi hem de. Korkacakmış veya acıyacakmış gibi. Sanki gerçek bizleri tutup kendi mezarına çekemezmiş gibi. Sanki gerçek bile bir insanmış gibi. Oysa ki; onu gömmemiz de, aramamız da, çıldırmamız da, boğazına yapışmamız da, onun bizim huyumuzdan suyumuzdan ibaret olmadığı da gerçeğin ta kendisidir...

 

Ağlamak ağlamak mı? Ya gülmek, hala gülmekten mi ibaret? Sevmek sevmek mi peki; ihtiyacın, arayışın, açlığın, yalnızlığın ötesinde? Bunca yargının arasında ne kendisi ki ben ben olmayı başaracağım?

 

Eylemlerime bir yorum getirileceğini bilmek onları bir ifadeye çevirmiyor mu? Anlattığım anlaşıldığı kadarıydı da, anlatmadığım anlaşıldığıyla kontrolümün dışında artmıyor mu? Bu düşünce sahip olduğum bi kaç şeyden birisinin iplerinin aslında benim elimde olmadığını fısıldıyor kulağıma. İsteği ufalayan, kılıcımı törpüleyen bir ses. Kulağa vuran nefesi iç gıdıklayacak kadar yakın bir fısıltı. Silkinip atmak istiyorum, ses içimden gelmiyormuş gibi.

 

Eylemlerime güvenmeyi tercih etmedikleri halde, neden herkes her şeyi bildiğime inanarak yargılıyor beni?

 

Hiçbirimizin bir gün daha var olmayacağını bilsek mesela, o zaman her eylem kendisi olma cesaretini bulurdu belki. Çoktan yitirmiş olurdu çünkü yarından alacağını. Kim bilir...?

 

Herkes için her şeyin kendisinden ibaret olduğu su götürmez görünürken, niçin başkalarında gördüğümüz yanlışlık ciğerimizi yakıyor peki? Madem ben yoksam yok dünya, neden düzeltmek istiyorum dışımda olup biten şeyleri?

 

Kendi içine kapanmak, kendini kendinle sınırlamak bazen tek çıkış gibi görünüyor, lakin bir yanım biliyor ki bir başına kalmak da aslında hızla bitmektir. Yaşamaksa amaç, ki hala nefes alıyorsam öyledir, durağanlık yaşamın bittiği yerdir.

 

Hiç olamayacağım yerde, var da olamazmışım gibi geliyor. Çünkü hiç olma özgürlüğüm yoksa, ben olamayacağım belli ki.

 

Girenle çıkanın her yerde eşit olduğu evrende, taşları yerinden oynatınca daha fazla şey kazanacağımız fikri nasıl oluyor da akla yatabiliyor! Ortalığı toza dumana bulayıp görüşü bulandırmak ne saçma bi inancın işi?

 

Endişemin şimdi farkına varıyorum sanki. Delirmek değil endişem.

"Deliremeyeceğim, deliremeyeceğim...!"

 

Fazlalıkları atmak ve şeyleri aza indirgemek istemek, tuhaf bir şekilde çok şey istemek oluyor. İşte, bir çelişki böyledir. Çelişkiler vardır hayatta. Aksine inanmak akla tapanın işidir.

 

Deniyorum hala görmeyi. Her gece deniyorum mesela. Bir gözüm sürekli hiçin ihtimalindeyken hem de, bir yanımla onu sindire sindire...

 

Sahip olduğum temel hiç bir şeyi istemek benim fikrim değildi işin aslında. Gören iki göz, ifade eden iki kaş, anlatan bir ağız, soluyan ciğerler, her şey hakkında fikri olan dört yüz gramlık bir hücre yığını, fikrimi sormadan veya dikkatimi çekmeden aralıksız atan bir kalp; bir yaşam yani. Ben istemedim ki. Bir yaşam hiç demekse, ezelden beri hiçtir. Kaybedecek ne olabilir? Hiçin üstünde bir potansiyele sahipse, zaten görmeyi deneyeceğim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ne diye mutluluğu arıyoruz ki? sorusunu sorduracak kadar dingin, tüm gürültüyle birlikte kahkahalardan da uzak olan geceye huzur-unda teşekkür edilmeli. Ne diye mutluluğu arıyoruz! sitemini uyandıracak kadar ayık geceye. Meşguliyetin oyununu kıran geceye, deliliği övdüğü için; teşekkür edilmeli.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben bu gece nerede ne kadar durduğumu düşünüyorum. Kimde ne kadar var olduğumu ve ne kadardan öte, ne olarak var olduğumu. Ne veya kim olduğumun, kimde ne olduğuma bağlanıp bağlanmadığını. Verecek aklımın olup olmadığını. Olsun olmasın, birilerinin bana kumbara sallar gibi neden kulak verdiğini. 'Duracak başka yerim mi yok, yoksa akılsızlığımdan mı buradayım?' sorusunun içgıdıklayıcı sesini dinlemeye mahkum, o filmde dendiği gibi 'mutlu olmakla, mutsuz olmanın arasında bir yerde kaybolup gitmekten korkuyorum.' Hayat felsefesi sağı solu dağıtacak adama ve sabahları kumrulara yem veren kadına aynı anda saygı duymamdan, bir sosyopatın gözlerinin içine bakma cesaretimden ve rahatlığımdan zihinsel olarak ürküyor ama korkuyu hissedemiyor ve 'ben'in dışında her şeyi oluruna bırakıyorum. Ben bin bir felaketin yakıp yıkamadığı ama her gece sanki kafamın içinden çıkan kıvılcımla alev alabilirmiş gibi duran, yine de sık sık su döktüğüm odada, kaslarım kendi standartlarıma göre oldukça gevşek, parmaklarım biraz agresif bir tavırla üç karış alan üzerinde hareket ederken, bağdaş kurmuş oturuyorum. Tüm bu fiziksel konumun, dışında kalanların yanında pek de bir anlamı yok. Mesela varlığım uzun zamandır bir trapezde, sık sık duruşunu değiştirse de ileri-geri hareketlerle, uzun zamandır sallanıyor. Sanki bir sonu yok, sanki ip aşınmıyor... İp elbette aşınıyor aşınmasına ama, düşmek istesen mesela, kolay kolay da kopmuyor. Keskin bir bıçakla yaklaşanaysa, tapmak veya tükürüp tekmeler savurmak arasında aklını yitiriyorsun. Çok konuştukça 'kendi'n tutuyor seni kusmak istiyorsun, evet ama, susunca da ileri-geriden ibaret kalıyorsun. Suspus olmak düşüncesini kabul edecek gibisin, bir süre sonra patlayıp da bulut susu olma hayali o vakit yakın geliyor çünkü. Yine de, aklın gitmiş de olsa başından, geleceğe inanmayı bir türlü beceremiyorsun.

Varlığım trapezde sallanıyor. Dünya hafif sanki. Ağır olan tek şey, ağırlığını hissedebileceğim tek şey benim. Dünya gece kadar hafif. Ben, yine gece kadar, ağırım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

It's a feeling growing old with time

Like a restless in the leaves calming down

The world is a hole and we all seem to fall

Down under

And the universe is growing tall

And we are caving into dreams of the space

Unfolding our arms cannot do any harm

Violent contractions

 

And if there is a God, would we even know his name?

And if there is a God, I think he would shake his head

And turn away

 

So belong to us all

Be God in the shape of a girl

Who walks this world

And I beg, I beg to be drained

From the pain I’ve soaked myself in

So I can stay

Okay, and more than okay for a while

For a while, for a while

 

Infections of a different kind

The world has been attacked by our pain

If I'm the world then why would I hurt

All that is living?

 

And if there is a God, would he then believe in us?

And if there is a God, I think he can't hear one of us

 

Belong to us all

Be God in the shape of a girl

Who walks this world

And I beg, I beg to be drained

From the pain I’ve soaked myself in

So I can stay

Okay, and more than okay for a while

For a while, for a while

 

This is the breath, this is the breath...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tüm dikkatini yaşamına, bütüne verdiğin anda içinde sürükleniyor olduğunu fark ettiğin boşluk... o boşluktan sesleneceğim! Oysaki hiç bir yere ulaşmayacak sesim. Anlatma hevesim, anlatma hevesim, anlatma hevesim..? Haydi gel biricik, neredesin! Seni kafamın içindeki kafeste tutamazsam, belki de çok yakında öleceğim. Öyle nefes alıp vermeyi bırakmak gibi de değil, tam anlamıyla öleceğim. Hisler yok olacak, düşüncem hiç. Hani varım yoğum öyle aynı olacak ki, yaşamımla birlikte ölümüm dahi yitirecek varlığını. Gecenin karanlığına geçişin yarattığı farktan bir şeyler eksiliyor sanki, bir yünüyle gece ile gündüz arasındaki ayrım azalıyor. Gündüz gecenin üzerine çekilen bir örtü kılığı alıyor yalnız. Bol yırtıklı, bol yamalı, bol delikli, bol dikişli. Boşluk her yandan nüfus edip içimi boşaltıyormuş gibi. Mutluluğu bu kez sahiden özledim, yine de bu gece ağlayabilirsem memnun olacağım. Ağlayabilecek, gülebilecek, sevindirebilecek veya kızdırabilecek hiç bir zemin kalmadı. Hiç bir zemine güven, hiç bir zeminin anlamı kalmadı. Hiç bir zemin ikna edici değil. "Lütfen yaşa," dedi içimdeki boşluğu görebilen biri. Sanki bir şeyler yapmazsam pazartesiye çıkamayacakmışım da o bundan eminmiş gibi. Bir zemin düşüncesi... Ne olursa olsun, bir zemin. Boşluğun içinde boşluktan kurtulmak için bir neden yok, boşlukta kalmaya devam ederken de bir nedeni olmadığı gibi. Geriye tek kalan beni bu boşluğa itmiş şeylerin veya bu güne kadar ayaklarımın altında duranların bunu nasıl başardığı düşüncesi. Bu öyle bir çıkmaz ve kurtuluş ihtimali taşıyan her yol öyle zorlu ki; bir bıçak saplamadan göğsüme, hiç bilemeden neler olup bittiğini, ben bu gece öleceğim belki de. Ne kabullenmek var ne de kabul etmek oysaki. Teslim olmak ya da olmamak algısı yok burada. İzliyorum sadece. Son sözlerimi söylüyor olma ihtimalinin ağırlığını hissedebilecek olsaydım, ölüme bu denli yaklaşmış olmazdım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir adet yaşama maruz kalmanın ızdırabı... Bence hayat acı ve ayrılık dolu. En büyük mutluluklar, neşeler her biri birer yalnızlık ve gözyaşı dolu. Aydınlık, karanlık, kuş cıvıltıları, güneşin doğuşu hepsi birer özlem dolu. Var olmak uzak bir özlem demek, yaşamak bir çırpınma...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

"Bizi hayran bırakan

Her şey

Taşımıyor mu gecenin rengini -

Bir ana gibi taşımakta seni

Ve ona borçlusun sen

Tüm görkemini."

 

--

 

"Şimdi ben dönüyorum

Kutsal, anlatılması olanaksız,

Sırlarla dolu geceye.

Dünya uzaklarda,

İndirilmiş gibi derin bir mezara.

Ne kadar da çorak ve yapayalnız,

Bulunduğu yer şimdi!

Derin bir hüzün yankılanmakta

Göğsünün tellerinden

Anıların uzaklığı,

Gençliğin arzuları,

Çocukluktaki düşler,

Bütün bir uzun yaşamın

Kısacık sevinçleri

Ve nafile umutları

Kurşuni giysilerle gelmekteler

Gün batımından sonraki

Akşam sisleri gibi,

Batış.

Dünya uzaklarda

Rengarenk hazlarıyla.

Başka yerlerde

Kurmuş ışık

Neşeli çadırlarını.

Bir daha asla dönmeyecek mi

Sadık çocuklarına

Bahçesine

Görkemli evine?"

 

--

 

"Aynı karanlık da örtse üstümüzü,

herkes kendi gecesinde izler

başka bir gökyüzü...

Sen geliyorsun sevgilim

Gece geliyor

Hazla doluyor ruhum

Geçip gitmiş yeryüzünün gündüz vakti

Ve yine sen benimsin."

 

--

 

"Hep yeniden gelmek zorunda mıdır sabah?

Hiç son bulmaz mı yeryüzünün gücü?

Uğursuz bir koşuşturma kemirmek zorunda mıdır

Gecenin cennetsi uçuşunu?

Hiç sonsuza kadar yanmayacak mı

Aşkın o gizli kurban ateşi?

Biçilmişti ışığa zamanı

Ve uyanıklığa -

Ama amansızdır gecenin hükümranlığı,

Uykunun süresi, sonsuzluktur.

Ey kutsal uyku!

Cimri davranma mutlu etmekte

Geceye adanmışları -

Dünya hâlinin bu koşuşturmasında.

Yalnızca delilerdir seni yanlış tanıyanlar

Ve başkaca uyku bilmezler

Senin acıyarak üstümüze örttüğün

Gölgeden başka

O hakiki gecenin karanlığında.

Hissedemezler seni

Asmaların altın çağlayanında

Badem ağaçlarının

Mucizevi yağında

Ve ayçiçeğinin kahverengi öz suyunda.

Bilmezler

Narin genç kızın

Göğüslerinde esenin

Ve orayı cennetin kucağına çevirenin

Sen olduğunu -

Sezemezler

Senin eski öykülerden

Cenneti açarak geldiğini

Ve anahtarlarını taşıdığını

Kutsanmışların evlerinin,

Ey sonsuz gizlerin

Suskun habercisi."

 

--

"Bizi hayran bırakan her şey, gecenin rengini taşımıyor mu?"

--

 

"Gündüzler, bizi mantığımızı kullanmaya, kendi hapishanemize kapanmaya zorlar. Gün boyunca, baskı güçleri, aşkın özgürlüğüne karşı savaşır. Ancak gece bir daha aşık olur ve "seni seviyorum", deriz. Gündüzleri söylenen "seni seviyorum"lar, geceye gönderme yaparlar."

 

--

 

"Nedir bu ansızın sezgilerle yüklü olarak yürekten fışkıran ve hüznün yumuşacık havasını yutan şey? Sen de bizden haz mı almaktasın, ey karanlık gece? Nedir paltonun altında sakladığın ve ruhumu görünmeden, ama böylesine güçlü etkileyen?"

 

--

 

"Uyuyamayan, uykusuzluk hastalığı çeken kişiler, karanlığın getirdiği sınırsız özgürlük ve gerçeklikle başa çıkamayan kişilerdir aynı zamanda. Bu insanlar, gün boyunca her şeyi izlemekle oyalanırlar. Oysa gece artık izlenecek bir şey yoktur. Sadece, yaşamın o belirgin sesi duyulur içten içe. Gündüzden soyutlanıp kurtulmuş olan anlamsızlık, artık saklı değildir. Hayatta olma bilinci kendini daha güçlü bir şekilde hissettirir geceleri, ölümün varlığı da öyle. 'Yaşamın anlamı' gece duyumsanır ve sorgulanır. Kimse bunu öğle yemeği sırasında tartışmaz. Yaşam, gecenin konusudur."

 

--

 

"Hâlâ yorgunları işe gitmeleri için uyandırmaktasın, ey neşeli ışık - içimi neşeli yaşamla doldurmaktasın - ama baştan çıkaramazsın beni hatıraların yosun tutmuş anıtından ayrılmam için."

 

[Novalis - Geceye Övgüler]

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ve güve kendini ateşe attı. Mum dondukça 'bir zamanlar buradaydım'ın, durağanlığın, 'bulduğunu bulmuş'luğun, 'yapamadıkları kalmış'lığın, 'anlam bakımından kazandığı kadarını kazanmış'lığın, 'çekip gitmiş'liğin, 'olan olmuş'un ve 'işte öylecene bitti'nin görüntüsünü bıraktı. Yattığı yerde bir şeyler ifade ediyor, haberi yok.

Koca bir kupayı sıcak çayla doldurdum yine, ince ince. Üzerinde bir kaç köpükle birlikte kupanın içindeki evren döndükçe şöyle dedim kendime; "Heh, işte kafamın içi de tam olarak böyle."

Herkes yattı, dünya sessiz. Kafamda yankılananlar güne ait sesler, bana ait fısıltılar ve tiz çığlıklar.

Sanki her şey elimden tutup bana bir şey göstermeye hevesli, fakat güvenin ateşe atlamasından, çay suyunun kaynamasından, herkesin yatağına girip kıvrılmasından çok önce ben aklımdakileri zaten düşünmüştüm. Bu gerçeğin farkında olduktan sonra olsa olsa dışavurum denir tüm bunlara; güvenin ateşe olan isteğine yenilmesine, kupanın içindeki evrenin kafayı bulmasına, başka herkesin zamanın ruhuna uymasına.

 

Bir şeylerin canımı yakmak için çırpınıp durduğuna dair yersiz, temelsiz, anlamsız bir his. Bir şeylerin canımı yakamamasının verdiği tıkanıklık duygusu; göz yaşlarında boğulup yeniden doğma arzusuna rağmen hem de. Öksürme isteği duymak, o istekle kalmak gibi. Yapay ve tatlı kokusuyla yüzey temizleyicinin veya sigara dumanın kanını istila etme çabasına karşı ciğerlerinin gösterdiği direnç savaşı ne kazanmış ne de kaybetmiş gibi.

Henüz yapılmamış çok şey varken "sanırım bitirdim hayatı" demenin itici entelektüelliğine rağmen verdiği hissiyatın gerçeklik seviyesi beni korkudan titretmeli, gözümden bin damla yaşın düşmesi için tek başına yeterli olmalıydı oysa. "Nasıl iş bu?" demeye kalmadan, oysaki düşen bir damla dahi olsa her şeyin ne denli çelişkili olacağının bilincine varıyor insan. Sahiden de yapıyor bu yorumu; zaten her şey yeterince çelişmiyormuş gibi, sanki "nasıl iş bu?" diyen fısıltı dersini alıp susacakmış gibi...

 

Ne kadar amaç varsa dünya üzerinde zavallı, anlamsız ve kibirli geliyor. Tertemiz dahi olsa, kafamın içindeki herhangi bir şeyi gerçekleştirmeye başladığımda kibre bulaşacak, anlamını yitirecek ve kendinden sapacak; bunu ne zamandır böyle bildiğimi bilmiyorum. İşte o düşünce kapıda; hayat yalnızca her şeyi tüketmekle değil, hiç bir şey tüketmek istemediğin yere vardığın zaman da bitiyor demek. Düşüncenin kuyruğu tısslıyor, ve tehditkar; diyor ki "Ben bu boşlukta niçin asılı duruyorum?" Güzel soru. Peki, hangi boşlukta durmak isterdin?

İşte yine kendimi ötekileştirdim! Savaş da değil kötü olan, bir türlü sona ermemesi. Aslında elimde iki tarafı da yok edecek bir irade var, "madem refaha ermiyoruz, öylese savaş da yok" demeye dili varan bir irade. İyi hoş da, yok etmek beni sahiden de güçlü mü kılacak. Güçten geçtim, diyelim ki ne kadar zavallı olduğumu da kabullendim; peki, yakıp yıkmak sahiden de dürüst bir davranış mı olacak?

Kimi zaman insanlara fazla tepeden bakıyorum ve sırf iç güdüyle, ne için çalıştığının bile farkında olmadan sağa sola koşuşturan karıncalar görüyorum. Gülen, ağlayan, şaşkın, hırslı, hayal kırıklığına uğramış veya kızgın suratlar...

Kimi zamansa bir amacı olan ve onun uğruna yaşayanlara her şeyden çok saygı duyuyorum. Bu çelişkileri nasıl benimsediğimdir.

"Belki de ben çizgiyi hiç geçmeyecektim..." dediğim oluyor, "Buğdayın toprakta nasıl büyüdüğünü değil de kışı düşünecektim hep." Yine de çemberin içinde kalma düşüncesinin verdiği his sanki ruhumu törpülüyor. Dişlerimi sıkıyorum.

 

Aslında neleri küçümsüyorsak hayatımızı onlar yönetiyor. Duyguları küçümsüyoruz ama rotayı onlar belirliyor. İçimizdeki 'kendi'yi yerin dibine sokuyoruz ama yine onun dediği oluyor. Sahip olduğumuzu sandığımız çoğu şey için 'ben'den bir şeyler veriyoruz ve karşılığında aldığımız şeyi kullanmayı hâlâ bilmiyoruz. Gözümüzde küçülttüklerimiz yoğunlaşıp kanımıza karışıyor. Körlükte, sağırlıkta ustayız hepimiz. Dilimiziyse sahiden tutsak, bildiklerimiz onu ısırıp kanatmamızı, hatta koparmamızı gerektirirdi. O kadar çok şey biliyoruz ki, bildiklerimiz içimize sığmıyor!

 

Ölümü arzulayacak kadar var değilim, ölümden ötesini merak edecek kadar inançlı veya meraklı da. Ne olursa olsun yaşamı öyle paldır küldür çöpe atacak kadar da gözüm kararmadı hâlâ. Öyle sanıyorum.

 

Belki de, nasıl olacak bilmesem de, bir şeylere yeniden başlamak istiyorum. Ben temiz bi nefes almak istiyorum. Derin bi uyku çekip uyanmak istiyorum.

En başta, hevesim eksik. Denk gelsem kolundan yakalayacak, bırakmayacağım. Çünkü artık bir şeylere inanabilmek istiyorum. İstiyorum, istiyorum; isteğime inanmıyorum.

 

Ölmek için ölmek değil,

doğmak için ölmek?

 

...

 

261018-0259

tumblr_p55ctpSsaq1ryrctqo1_640.gif

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...