Jump to content

İkinci Waliz - Küçük İskender


NizaL

Önerilen Mesajlar

Yolumda ilerliyorum. Waliz’im kamaşıyor.

Karanlığın

Işıltısı gözlerimi alıyor.

Bir sevdaya içini dökmek olmasın şelale

http://i.hizliresim.com/Q2vmjA.jpg

 

Waliz’in ikincisindeyiz. Küçük İskender’in şiirle,anılarla, düşüncelerle ördüğü, sürdürdüğü bir günlük Waliz. Sınırı, kapısı yok.

Şiirimizin en özgün kalemlerinden birinin açıklıkla yazıp okura gönderdiği bir süreksiz mektup.

Okurlar için de esinleyici, su imgeleriyle dolu bir metin.

 

Türkçe | 160 Sayfa

Tür: Anı, Mektup | Şiir

 

Tanıtımdan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Küçük İskender’in İkinci Waliz’i haziran ayında Can Yayınları’ndan çıktı. İskender’in şiir, günlük türü ya da türler üstü diyebileceğimiz metinlerinden oluşan bu ‘waliz’ serisi şairin iç yolculuğundan derlediği duygu ve düşünce durumlarının yoğun bir özeti niteliğinde. Bazen bildiğimiz küçük İskender şiirlerindeki yoğun, kışkırtıcı ve çarpıcı dizeleri andıran bazen yaşanan acıların izdüşümüne ayna tutan genelde şiirsel diyebileceğimiz anlatılardan oluşuyor İkinci Waliz.

 

Yüreğinde ve aklında biriktirdiklerinden yola çıkarak ‘waliz’ini anılarla, düşlerle ve yaşananlardan arta kalanlarla doldurmaya çalışan şairin güncel siyasi atmosfere yönelik yorumları, aşkları, anıları dostlar, şehirler ve kitaplar kendi hızında akıyor sayfalardan. Yazıldığı tarihlerin belirtilmesi kitabın günce tadında okunmasını sağlıyor ve şairin içsel yolculuğuna zamansal açıdan da yakınlaşabiliyoruz böylece.

 

http://i.hizliresim.com/zMa9NB.jpg

 

Kitabın sonundaki teşekkür notuna şöyle bir ifade eklemiş şair:

“Bu seri kitaplardaki kimi kelimeler ve ifadeler yaşadığımız coğrafya nedeniyle maalesef bir şeylere uygun hale getirilmiştir. Metinlerin asılları güzel günlerde denetimsiz yayınlanmak üzere koruma altındadır.”

 

Kısaca bir otosansürden geçmiş olduğunu anlıyoruz küçük İskender’in bu seri kitaplarının. Yine de cesur kalabilmiş yine de toplumsal normları aşabilmiş yanları dikkat çekici elbette. Hep de böyle kalacağını düşünüyorum. Çünkü sansür kültürel ve sosyal hayatımızda artık kaçınılmaz hale gelmiş durumda.

 

Şairin poetik birikiminden çok renkli izler taşıyan bu metinleri, 2 Ekim 2016 ve31 Mart 2018 tarihleri arasında kaleme alınmış. Cevap aramaktan çok, soru sorma ya da cevabı aranan soruyu farklı şekillerde sorma alıştırması monologlarla kesilen diyaloglarla çok katmanlı ilerliyor:

 

“Kalbi bozulan birinin beyni huzur değil, mutluluk arar.

Celladıma danışmam lazım!: Neden hep suç ve

suçluluk duygusu üzerinden şekillenir inançlar ve

neden en keskin tavır ‘inancımı sorgulayamazsın’

cümlesinde can bulur?”

 

Aforizmik anlatımı seven şairin bu kitabında felsefi derinliği olan ve anlatımı şiirselleştiren cümlelerin altı çizilebilir. Ki bazıları koyu yazılarak vurgulanmış zaten. Bunlardan biri kitabın kapağında da yer alıyor:

 

“İnsan lüzumsuz bir eşyadır zaten.” (s.12)

 

“Mutluluk bir davranış biçimidir.” (s.47)

 

“Dünya, tanrının intihar girşimidir.” (s.73)

 

“İnsan, zapt zor bir çürümedir.” (s.95)

 

“kötülüğün nedeni, iyiliğin fazla abartılmasıdır bazen.” (s.60)

 

Günlük hayatın paradisi şehrin sokaklarında yaşananlar şairin yolculuğunda izler bırakırken ‘waliz’deki yerini de alıyor elbette:

 

“(…)Televizyonda haberlere bakmadım- bu

coğrafyada haberlerin tamamı zehirli. Sağlığı tehdit

eden bir bilgi çuvalına giremem- girmemeli.

Sokaktan, kapalı perdeler ardından geçen tavesti

telefonda birine bağırdı demin:

-Delikanlılığı sana ben öğreteceğim!” (s. 35)

 

Gecenin acımasız karanlığında gezinen şairin normların dışına taşan hayatından izler taşıyan aşkları, uyanışları, alkollü gecelerin sabahındaki esriklikten izler taşıyor:

 

“Ne kadar üzüldüysem o kadar tarihe geçtim.” (s. 83) diyen şairin politikacılara, siyasi iktidarın ideolojisini inşasına yönelik keskin eleştirileri kişisel olanlar toplumsal olanın saydam sınırlarında cesaretle geziniyor:

 

“Bombalar patlıyor, etler havada uçuşuyor, insanlar

gözaltına alınıp tutuklanıyor, baskı/ sansür/ yasak üç

yanı dinle çevrili ülkeyi başka bir ahlak

organizasyonuna, maneviyat despotizmine sürüklüyor.” (s. 67)

 

Nilüfer Kaya

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://i.hizliresim.com/k6Gm57.jpg

 

Bir süredir kanserle mücadele eden küçük İskender, son kitabı 'İkinci Waliz' için verdiği röportajda, "Başımızda olduğunu iddia edenler şiiri biraz sevselerdi hakikatten çok daha güzel bir coğrafyada ve dünyada yaşıyorduk. Gücü yetenler şiire iltica etsin. Hele imkanı olanlar tez zamanda" dedi.

 

Bir süredir kanser ile mücadele eden küçük İskender, geçtiğimiz günlerde Can Yayınları etiketiyle basılan son kitabı ‘İkinci Waliz'i okurlarla buluşturmuştu.

 

“Bizim kuşağın fikir ayrılıklarına rağmen bir kardeşlik duygusu taşıdığını, kızsa ve hoşlanmasa dahi birbirini takip ettiğini algılarken aslında gizliden gizliye bir aile olduğunu hissettim her zaman. Bizden önceki kuşağa baktığımda da bunu görüyorum. Özellikle o içkili sofralarda, kahve köşelerinde, şair evlerinde… İnsanların birbirlerine katlanabilme katsayılarının yüksek olduğunu düşünüyorum.

 

‘RÜZGARIN SAVURDUĞU TOHUM GİBİ’

Babam komünist, emekçi bir ressamdı Cağaloğlu’nda. Annem belirli bir okuma seviyesindeydi. Evimizde çok kitap vardı ama kitaplar üzerine sohbet edilen bir ortam yoktu.

 

Ben aslında rüzgarın savurduğu bir tohum gibi kendi kendime yetişmeye başladım. Tabii bu şiirimde de gelgitlere neden oldu. Bazen çok politik şiirlere girdim, bazen bireysel şiirlere döndüm.

 

‘GÜCÜ YETENLER ŞİİRE İLTİCA ETSİN’

Şairleri kaşiflere benzetirim. Gemiyi hazırlar ve yola çıkarlar. Cesaret ve o bilinmezin yükselttiği adrenalini severler. Çoğu kere de yanılırlar, sorun değil. Galiba şiir, bazen insanın bir işe yaramasa bile kendini bulmasıdır.

 

Kendi kuşağımda ve benden sonraki kuşak için karşılaştırma yaparsam şu otuz seneyi geçen süre içinde evi genç şairlere en açık şair olarak yaşadım. Genç arkadaşlarımla bir araya geldiğimde şiirden çok söz etmeyiz. Hayat neyse onu konuşuruz. Benim biricikliğim şiirden mümkün olduğu kadar az söz edip şairce yaşamakta değil. Şiiri hayatın dışında bırakmayıp yanımızda tutabilmek ve bunu bir aksesuar olarak değil hayatımızın en önemli paydalarından biri olarak tutabilmekti amacımız… Başımızda olduğunu iddia edenler şiiri biraz sevselerdi hakikatten çok daha güzel bir coğrafyada ve dünyada yaşıyorduk.

 

Gücü yetenler şiire iltica etsin. Hele imkanı olanlar tez zamanda… Son sözüm de bu olsun.”

 

Cumhuriyet Kitap - Akif Kurtuluş

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ben de sevdiğim bir yazısını aklıma gelmişken paylaşmak istedim.

Taktığım maske yüzümü yakıyor, indirmek zorunda kalıyorum. Onu yüzümde tutabilmek için verdiğim savaş derimi parçalıyor. Başaramıyorum, yanına geliyorum. Ben aynaya bakamıyorum. Sen yıldızların ışığını çalıp yüzüme tutuyorsun. Baktığın her yerde bir savaş meydanının orta yerinde her yeri paramparça olup savrulmuş bir kadını görüyorsun. O kadın, senin diğer yarın. O kadın senin ruhunun, sesinin, kalp atışlarının ve nefesinin diğer yarısı. O, her nerede olursak olalım her zaman ben olacağım. Uyuyamadığım gecelerden birinde pencereden dışarıya bakarken ayın ortadan ikiye bölündüğünü gördüm. Gülümsedim. Ay ortadan ikiye bölünmüş düşünebiliyor musun? Şaşırmadım, biliyordum bizim birbirimizden ayrı oluşumuzun dünyanın sonunu getirdiğini. Evrenin bütün yasa ve işleyişine aykırı olduğunu. Artık her yerin gri olduğunu, çiçeklerin üzerine kandan desenler çizildiğini, tüm insanlığın sonsuz mutsuzlukla lanetlendiğini. Benim dünyamın kıyameti kopalı çok uzun zaman oluyor. Nefes alıp verişlerim bile yarım kaldı. Senin bana dokunmadığın ve sen uyurken benim senin üzerini örtemediğim, yaralarını saramadığım, avuçlarının içinde saçlarımın olmadığı her saniye evren tekrar tekrar yok oluyor ve kıyamet hiç bitmemek üzere hep yeniden kopuyor. Üşüyorum. Çok yorgunum. Korkuyorum. Beni hiç bırakmazsın di mi? Ben sana aitim. Yoksa sen beni bıraktığını mı zannediyordun. Eğer bir şizofren arıyorsan gözlerimin içine bak. Ömrümün geriye kalan bütün sabahları boyunca yanımda seninle uyanacağım. Görünmez bir alyansı parmağıma takıp söz vermekle eşdeğerdir bu. Uyanıp, sıcaklığının artık yanımda olmadığını farkedip ölmeye başlıyorum. Ta ki gece oluncaya tekrar uyku vakti gelip, sana sarılana dek. Ben seni yatağımın içine hapsettim. Yerimden kalkıp yeniden pencereden dışarıya bakıyorum, Ay, bu defa bir bulutun arkasına saklanmış. Görünmüyor. Ben bu mesajı sana asla yollamayacağım. Senin zehirin benim yokluğum, benim panzehirim senin varlığın. Paradokslar... Susmuyorum. Kendi kendini sağır etmek için inşa ettiğin köprüleri parçalarken kaybettim bütün gücümü. "Artık eskisi gibi parlamıyorsun, ne bu halin, her yerin yara bere içinde?" diye sorarken bana bakışların neden bu kadar donuk. Hem donuk hem de her an alev almaya hazır. 

- Küçük Iskender

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...