Jump to content

Pluto ve Büyük Oktavlar


Lethal Perfection

Önerilen Mesajlar

Özet: Pluto, Satürn'ün bir üst oktavı ve Mars'ın karşıt prensibidir.

 

Bir talihsizlik sonucu işaret parmağımı kullanmadan klavye kullanmaya çalıştığım bu yazıya ufak bir özet belirterek girmenin daha faydalı olduğunu düşündüm. Zira bahsedeceğim şey her zaman okuduğunuz, güzelce ezberlediğiniz ayarda bir şey değil. Dikkat etmişseniz, Pluto'nun mars'ın üst oktavı olduğu fikrine karşı çıktığımı göreceksiniz. Şimdi, öncelikle Mars'ın üst oktavı olduğu fikri şuradan geliyor:

 

Güneş - Merkür - Venüs - Mars

Satürn - Uranüs - Neptün - Pluto

 

Yani, Güneş'ten sonra gelen ilk gezegen Merkür, Satürn'den sonra ilk gelen Uranüs'ün alt oktavı, Neptün, Venüs'ün üst oktavı ve Pluto'da Mars'ın üst oktavı olarak kabul edilir. Bundan dolayı Pluto büyük, dehşetli savaşlarla ilişkilendirilirken Mars ise küçük savaşlarla alakalı tutulur. Aynı şekilde Neptün, Venüs'ün üst oktavı olarak artık kendinden geçmeyi ve astral güzelliklerle ilişkili anlatılıyordu.

 

Sorun, bu şeklin yanlışlığında. Mesela Neptün'ün güzelliklerle bir alakasını çözemedim, ancak güzellikler ve haz gibi kavramları silip yerine sınırsızlığı koyduğunuz bir şeyler ifade etmeye başlıyor. Twitter'ın kuruluş tarihinde Neptün ve Venüs kavuşuyor, alıştığımız yoruma göre Twitter'ın derin sanatsal işlerle bir alakası olması gerekiyor ancak benim yorumuma göre sınırsız (Neptün) sosyalleşme (Venüs) sanki Twitter'ın işleyiş şekline daha mantıklı geliyor. Nihayetinde Amerikan zencisine bile laf atabildiğiniz, garip bir ortamdır sosyal medya. Haliyle, ortadan haz kelimesini kaldırdığımız zaman Venüs'ün de ortadan kalkması gerekiyor. Şimdi Neptün neyin üst oktavı olabilir? Elbet ortada bir üst oktavlık muhabbetine girişmemiz gerekmez, yani böyle bir zorunluluğa sahip değiliz ancak sınırsızlık algısı bana Jüpiter'i epey anımsatıyor. Jüpiter daha çok bolluk ve genişlikle ilgilidir elbet ancak bolluk algısı da bir yerden sonra sınırsızlığa pekala çok benzer. Yani elinizde birden gelen iki milyar paraya siz sınırsız dersiniz, değil mi? Haliyle Neptün'e, Jüpiter'in üst oktavı olarak tarif etmem bazı muhafazakar astroloji çevreleri için ters kaçsa da Venüs'e kıyaslamaktan çok daha mantıklı. Ayrıca klasik anlamda Jüpiter'in yönettiği bir burç olan Balık için uygun bulunması da pekala bir ipucunu müsait kılıyor.

 

Şimdi, Neptün'ün Jüpiter'in oktavı olarak baz alarak şöyle bir tablo çizelim.

 

Güneş - Merkür - Venüs

Mars - Jüpiter - Satürn

Uranüs - Neptün - Pluto

 

Bu tabloda Neptün, hem Merkür'ün hem de Jüpiter'in büyük oktavı oldu. Merkür ne alaka? Şöyle bir bağlantı kuralım, Güneş bir coşku sembolüdür ancak tamamen sabittir. Bu sıralamada Merkür ilk kez sabitliğin bozulmasını ve bir harekete geçişi ele alır. Bu esasında sabit bir sınırın genişlemesi olarak da yorulabilir, yani sabit kalan bir şey sadece sabittir ancak ufak hareketler sayesinde artık etki alanı bir nebze olsun genişler. Bunun yanısıra, Mars savaş gezegeni olarak güneş gibi coşkuludur ancak inatçı bir prensiptedir. Jüpiter ise yayılmacı, genişlemeci haliyle Mars'ın gücünün büyümesini sağlar. Uranüs de Güneş'in de Mars'ın da üst oktavı olarak kolektif anlamda bireyselliği ortaya koyuşun coşkusuna sahiptir, ancak yine hareketten yoksundur. Neptün Uranüs'ün etkisinin sınırsızlığına ulaşır. Aynı şekilde, Neptün'ün dünya siyasetiyle ilişkisinden bahsetmiştim. Jüpiter'i ulusal siyaset olarak düşünürsek Merkür dedikodularla ufak çaptaki siyaseti de temsil eder.

 

Aynı zamanda bu üç grubun fikrinde gayet hoş bir yön de vardır, İlk gruptaki Merkür ve Venüs Güneş'e bağımlıdır ve Güneş'ten uzaklaşamaz. Mars ise sıralamada Güneş'ten bağımsız hareket eden ilk gezegendir. Yani bir gruplandırma yapılmalıysa, Mars'ı direkt Merkür ile Venüs'ün yanına eklemek mantıken çok da doğru değildir bu özelliğinden dolayı. İkinci bir gruplandırmanın başı sayılmalıdır ve şöyle düşünün, Merkür ve Venüs kişinin kendisine hizmet ederken Mars tıpkı Jüpiter ve Satürn gibi toplumsal amaçlara hizmet edebilir. Askerliği düşünün, bunun bireye bir faydası yoktur hatta zarar vericidir. Diyebilirsiniz ki, sanat toplumla da paylaşılır o yüzden Venüs de toplumsal amaçlara ifade eder. Ancak sanat yaptığınız zaman, siz keyif aldığınız bir şeyi insanlarla paylaşırsınız. Yani vurgu yine sizin üzerinizedir.

 

Şimdi, burada Neptün'ü konuştuk Uranüs'ü konuştuk ancak Pluto'yu konuşmadık. Pluto bu hesaba göre Mars'ın üst oktavı olması gerekirken artık Venüs ve Satürn'ün üst oktavıdır. Satürn kısıtlayıcıdır, Venüs haz vericidir, Pluto da savaşçıdır. Bunun alakası nedir?

 

Bu üçlü bir gelişimi durduran, önüne set çeken ve engelleyendir. Venüs'ü ele alalım, tatminkar bir mizaçtadır. Elindekinin kıymetini bilir, bunu güzelleştirmeye başlar. Bu tatminkar mizacı Venüs'ü kişinin gelişimini adına gayet kısıtlayıcı yapar. Bu Merkür'ün araştırmacı ruhunu engeller ve Mars tarafından temsil edilen huzursuzluk ve güçlülük başlayana dek kişiye engelleyici bir etkide bulunur. Burada Venüs'ün işlevi, ne iş yaptığından daha önemlidir. Aynı şekilde Satürn Jüpiter'in temsil ettiği genişlemeyi engelleyici bir işlev görür. Burada maddi gelişimi durdurucu, engelleyici ve zayıflatıcıdır. Uranüs ise Satürn'ün temsil ettiği koşullar üzerine resmen yıkıcı bir işlev görür. Birey artık Satürn'ün temsil ettiği kalıpları aşmıştır. Burada Venüs ile Satürn'ün temsil ettiği gezegenler bir baraj işlevi olarak çalışır. Kişi, kendisiyle ilgili konuları Venüs'te terk eder. Sonra da Satürn'ü aşabilmek için artık maddiyatı terk eder zira Satürn bir maddi engeldir. Örneğin Satürn bilimi temsil ediyorsa, Uranüs falcılığı temsil eder. Falcılık varken her şeyi maddiyat içerisinde kısıtlayan bilimin kıymeti düşer. Aynı zamanda Uranüs gözle görülebileniin ötesini de temsil etmeli, zira çıplak gözle görebileceğimiz son gezegen Satürn'ündür. Yani hücreler, elektrik, atomlar ve atom altı parçacıklar Uranüs konusu olmalıdır. Pluto, son baraj olarak maneviyatın da sınırını temsil eder. Artık buradan sonra gidilecek bir başka sınır yoktur.

 

Gerçekliğe uygulayalım, ben Lethal olarak benim özümün tatmini hazlarımda sona erer, vücudumun boyutları aynı zamanda maddi sınırlarımdır ve fikirlerimin/manevi etkimin ulaşabileceği son yer de manevi sınırımı belirler. Gökyüzünü de bir insan gibi ele aldığımızdan dolayı, bu benzetme gayet mantıklıdır.

 

Mesela bir örnek verelim, Türkiye'nin yengeç yükseleninde bir pluto vardır. Yani Türkiye manevi bir sınırı temsil etmelidir ancak bu manevi sınır vurgusu coğrafik ve kültürel olmalıdır. Şunu düşünebiliriz, Türkiye batı ile doğu arasında manevi bir sınırdır. Batı'nın manevi etkisi buradan doğuda olan Arabistan'a ve İran'a gelmez, aynı şekilde İran ve Arabistan'ın manevi etkisi buradan batıya geçmez. Avrupa ve Ortadoğu haritasını açtığınız zaman iki coğrafya arasındaki farkın en çok kesiştiği ancak birbirine geçmediği yer Türkiye'dir. Türkiye'de mollayı da Cihangir solcusunu da bulursunuz ancak Batı'da mollayı, Doğu'da Cihangir Solcusuna o kadar çok rastlamazsınız. Hatta Türkiye'nin doğusunda ve batısında keskin bir ayrımı görürsünüz.

 

Bu manevi sınır, artık kişinin kolektif etkisinin de sonu anlamına geldiği için Mars'a zarar verir. Ulaşılabilecek son yer, gidebileceğiniz son çizgi olduğundan dolayı Mars Pluto etkisiyle çok uyumlu işlemez. Mars sınırı aşan, ileriye götüren ve bireye toplumsal bir etki kazandırandır. Pluto ise aşılamaz güçtür. Yani, aşılamadığı kabul edilendir. Bu yüzden iki güç birbirini dengeler. Uranüs Pluto etkisine terstir, ancak Mars kadar zıtlaşmaz zira Pluto doğrudan Uranüs'ün maddiyatı aşma gücünü durdurur. Benzer bir etkiyi Satürn ve Mars arasında görürüz, Satürn toplumsal kuralları denetleyici olarak Mars'ın keskinliğini durdurur. Venüs haz almak için egonun tatminin engeller. Pluto da umutsuzluk ile Uranüs'ün coşkusunu durdurur.

 

Manevi sınırımız, umutsuzluk ve edilgenliktir. Nerede edilgen bir pozisyonda, zihnen karşı koyamaz bir hale gelirseniz oradan Pluto etkin olur. Venüs, rahatını bozma şeklinde tekin, Satürn ise kişiye yapamayacaksın fikrini veriyorsa Pluto herhangi bir şeyin zihinde gerçekleşmesini doğrudan engeller. Üç gezegen de hareketi engeller ancak Pluto bunu bilinçaltında daha derinden gerçekleştirir. Mars ise savaşa hazır olduğu vurgusunu vererek Pluto'nun etkisini aşar. Şöyle düşünelim, peşinizde bir takipçi var. Sizi sürekli rahatsız ediyor ve sizi rahatsız ediyor. Bu yüzden ona görünmemek için evden dışarı adım bile atmıyorsunuz. Böyle yaşayan emin olun çok fazla insan var ve tacize uğramamak için bütün coşkusunu kaybetmiş haldeler. Konsantre olmak, adanmak Satürn konularıysa üst oktavı olan Pluto tamamen kenetlenmekle alakalı. Bundan dolayı bir insanın peşine takılmak, sürekli gözetlemek de plutonyen bir psikolojinin eseri olmalıdır. Peki peşinizdeki tacizciden nasıl kurtulursunuz?

 

-Zarar verirsiniz:

 

Bu marsyen bir eylemdir, yanı bıçağı alıp üzerine yürümek sanırım Venüsle ifade edilemez.

 

-Polise haber verirsiniz:

 

Polisler marsla temsil edilir, nihayetinde elinde silahla dolaşan insanlardır ve çok güzel insanları korkuturlar.

 

Haliyle, illa ki harekete geçmeniz ve pasif mizacınızı bozmanız gerekir. Plutonyen bir psikoloji korkak ve atılımdan uzaktır, hevessizdir. Bu yüzden bu tarz kenetlenmiş bir zihne sahip olan takipçiler de atılımlara karşı korkak oldukları için ve siz de pek ses etmediğiniz için sizi seçmişlerdir. Yapmanız gereken, korkularınızı dinlemeyerek eyleme geçmektir. Unutmayın, kimse başına gelecekleri umursamayan bir manyağı korkutamaz. :)

 

Pluto manevi engellerle karşılaşmak olduğu için manevi engelleri aşmak için güç biriktirmek, hevessizliğe rağmen biriken coşkuyu tek bir kanala odaklamak ve coşkuyu gizlemek Plutonyen konulardır. Aynı zamanda, Pluto'nun temsil ettiği en güzel şey bir şekilde hayata tutunabilmektir. Hayata tutunmaktan bahsediyorum, zira Mars genişleyebilmek uğruna zarar görmeye hazır ve ölümden korkmayan bir figürü gösterir. Pluto ise tam aksini, yaşamak uğruna daralan ve en zor halde bile hayata tutunan bir gücü gösterir. Hayata karşı tutunabileceğiniz en son gücü gösterir, ancak bu oldukça zayıf ve cılız bir hayat enerjisidir. Tıpkı yoğun bakımda hayata tutunan hasta kişi gibi. Yine Türkiye örneğini verelim, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu zaman pek çok yenilgiden sonra zayıf bir devlet olarak anılıyordu ancak vatansever bir motivasyonla (Yükselen yengeç konusunu es geçemeyiz) Türkiye Cumhuriyeti bir şekilde dünyada tutundu.

 

Şimdi burçlar konusundan bahsederek yazıyı bitirelim. Akrep burcu saf gücü ve koşulları bozmayı, haliyle kesin bir savaşı temsil ettiği için Pluto yakıştırmasını doğru görmüyorum. Evet Akrep burcu korkutucudur, ancak bu korkutuculuğu kişi psikolojisi üzerinde etkili değildir. Güçlü bir iradeyi ve hazzı reddederek koşullar için doğru olanı uygulamakla alakalıdır. Koç Marsyen olduğu kadar güneş ile de ilgilidir ancak Akrep doğrudan bir gece gezegeni olan marsın saf ifadesini taşır. Bu yüzden olsa olsa Pluto'ya karşı savaşmayı içerebilir. Pluto, daha çok Akrep burcunun bir önceki hali olan koşulu korumakla alakalı olan Terazi'ye yakışıyor. Terazi koşulları bozmaktan çekinen, muhafazakar ve mevcut halden kâr sağlayan bir yapıyı gösterir. Pluto, üstteki tacizci örneği gibi manevi engellerle (örneğin korku) karşı konulamayan durumları gösterir. Satürn, maddi sınırları koruyan bir gezegen olarak burada yüceldiği gibi Pluto kendisini en rahat burada ifade eder ve Akrep'te yıkıma uğrar. Engellenmiş öfkeyi gösteren Oğlak burcu girişimlere karşı isteksizliği gösterir, bu yüzden Pluto ile ilgili gibi görünebilir ancak sınırları dolaylı yoldan yıkan mizacından dolayı Pluto burada uzun vadede fayda sağlayamaz. Balık burcu, tamamen akışına bırakmanın ve uyuşmanın bir işareti olarak Plutonyen hareketlerden en çok zarar gören işarettir.

Lethal Perfection tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dün parmağımdan dolayı yeterince odaklanamadığım için cümlelerim yarım kaldı. Şu oktavlar konusunu tekrar anlatayım.

 

Üçlü düzen bir hiyerarşi değildir. Esasında içerdiği mantık şuna göre çalışır, Güneş'e yakın olan gezegen aynı zamanda kişiye daha yakın meseleleri anlatır. Güneş'ten uzaklaşamayan gezegenler bireyle ilgilidir, Mars'tan Satürn'e kadar olan ikinci grup içinde var olunan grupsal yapıyla ilgilidir ve Uranüs'ten Pluto'ya kadar olan üçüncü kısım ise kişinin içinde var olduğu kolektif, daha geniş dünya algısı ile ilgilidir. Her şey kişiyle ilgilidir, zaten kişiyle ilgili olmayan şeyler Güneş'in çekim gücünde değildir. Gökyüzünde güneşle hiçbir alakası olmayan bir dünya gezegeni görüyoruz, bunlar kişinin iradesi dışında kalan güçleri temsil etmelidir.

 

Screenshot_20180626_170224.png

 

Hiyerarşi değildir dedim, Pluto kişinin kişinin en dış sınırı temsil ettiği gibi Pluto ötesinde artık kişiye ait bir güç yoktur. Esasında burada üçlü aşamada şunu görürüz, gezegenler arasında kendisini tekrar eden bir örüntü vardır ancak bu örüntü güneşten uzaklaşıldıkça artık bireysel konulardan bireye en uzak konulara doğru evrilir. Tabloda gördüğünüz sabit kümesi, kişinin bulunduğu sınırın ötesine çıkışın bir sonraki aşamasıdır. Sınırlayıcı kümesi ise kişinin ait olduğu sınırın içerisinde kalmasına zorlayan güçtür lakin illa ki bir çıkış yolu vardır. Venüs, kendi sınırından öteye bireysel bir bencilliği taşımaz. Satürn, kendi sınırından öteye maddi bir gücü taşımaz. Pluto ise artık son güçtür, buradan sonra manevi bir güç de bulunmaz. Yani Pluto Venüs'ten üstün değildir, iki gezegenin de rolü ayrıdır ancak işlevleri ortaktır.

 

Peki ya Chiron ile Ay'ın sınırlandırmalar nedir? Burada şöyle düşünmek gerekir, Ay Dünya'ya bağımlığından dolayı Venüs ile Mars'ın arasında yer edinir. Yani kişinin bireysel haz dünyasından çıkmasına yardım eden bir güçtür ve kişinin toplumsal bağlara kavuşmasını sağlar. Chiron da aynı şekilde Jüpiter, Satürn ve Uranüs arasındaki bağlantıları gösterir ve böylece kişiyi, içinde sıkıştığı darlıktan kurtulmasına anahtar olmuş olur. Chironla ilgili ayrı bir yazı gerekiyor, size özetlenecek bir konu değil.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu güzel yazın için teşekkür ediyorum ve üçüncü grup diye nitelediğin modern astroloji gezegenlerini globalleşen, küreselleşen dünyaya uyarlamak çok kolay. Dünya küreselleştikçe her şeyin ruhu, derinliği ve hikmeti gizlenmiş bir hale geldi. O yüzden bu gezegenleri çok önemli bulmuyorum. Evrende her konumun bir özelliği ve mesajı olduğunu varsayarsak bu gezegenlerin üçüncü sınıf diye nitelenmesini de buna bağlıyorum. Kalıcı bir etkisi yani önemli bir etkisi olmadığını düşünüyorum. Tıpkı küresel dünya çökse, ulus devletler olarak yeni bir başlangıç yapsa kimse bunu yadırgamaz, eski küresel dünyayı özlemez.

 

Ay konusunda ise farklı düşünüyorum. Adı üstünde ay uydudur. Uydu dünyanın uzaya açılan kapısı bence. Yani o yüzden Ay'ı hiçbir noktada alakasız ve uzak tutamıyorum. Özel olarak Mars ve Venüs arasında bir yer edinse de bence bundan daha fazlası.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu güzel yazın için teşekkür ediyorum ve üçüncü grup diye nitelediğin modern astroloji gezegenlerini globalleşen, küreselleşen dünyaya uyarlamak çok kolay. Dünya küreselleştikçe her şeyin ruhu, derinliği ve hikmeti gizlenmiş bir hale geldi. O yüzden bu gezegenleri çok önemli bulmuyorum. Evrende her konumun bir özelliği ve mesajı olduğunu varsayarsak bu gezegenlerin üçüncü sınıf diye nitelenmesini de buna bağlıyorum. Kalıcı bir etkisi yani önemli bir etkisi olmadığını düşünüyorum. Tıpkı küresel dünya çökse, ulus devletler olarak yeni bir başlangıç yapsa kimse bunu yadırgamaz, eski küresel dünyayı özlemez.

 

Ay konusunda ise farklı düşünüyorum. Adı üstünde ay uydudur. Uydu dünyanın uzaya açılan kapısı bence. Yani o yüzden Ay'ı hiçbir noktada alakasız ve uzak tutamıyorum. Özel olarak Mars ve Venüs arasında bir yer edinse de bence bundan daha fazlası.

İşin esası Ay'ı küçümsemedim, hatta Chiron'a da epey saygı duyarım varlığından dolayı. Mars ve Venüs arasında yer edinmesi, işlevinin kişiyi Venüs'ten Mars'a taşımak olduğunu, kimi zaman da Venüs'e çektiğini söylemek istedim. Yani, tehlike anında kişiyi kendi kabuğundan çıkaran da kendi kabuğuna geri yerleştiren de Ay'dır dediğine uygun olarak. Kişinin illa ki kabuğunun ötesinde olması gerekmez, kimi zaman elindekilerle mutlu olabilmesini sağlayan Ay'dır. Hatta ki, maddi gelişimi putlaştırmayı engelleyen de önüne geçen de Aydır. Satürn'ün zıt koşulu olarak.

 

Kolektif gezegenleri küçümsemenin ne kadar doğru olması gerektiğinden de emin değilim. Yani dünya küresellikten çıkıp ulus devletlere dönse de, adı duyulmuş bir insanın her coğrafyada duyulması pek de önemsiz sayılamaz. Aynı zamanda her coğrafyaya yayılacak bir kalıcılık yakalamak da hiç de küçümsenecek bir iş değildir. Mesela en sonuncu Neptün Pluto kavuşumu, pek çok düşünürü yetiştirdi ve bu düşünürlerin günümüz kültüründe etkisi yadırganamaz. Mesela Freud denemeyen psikolog var mı? Öyle işte.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Demek istediğim bütün öğretiler, bilim dalları ve insanlar değişen dünyaya adaptasyon sağlayarak değişirler. Fakat özünden bir şey kaybetmezler. Şuan içinde yaşadığımız dünyanın bir sonucudur astrolojiye eklenen neptün uranüs ve pluto. Demek istediğim bu. Benim için o 3kolektif gezegen biraz dış kapının dış mandalı. Ezoterik olarak baktığımızda da hayat ağacının tepesinde satürn ve jüpiter oturmakta. 3. kısım gezegenler pek ciddiye alınmamakta. Freud o gezegenler olmadan da pek tabii meşhur olabilir. Olay o gezegenlere bizim yüklediğimiz mana. Manayı var eden de yaşadığımız dünya. O yüzden bu 3 gezegenin enerjisi kadimlikten ziyade tartışmaya açıktır bizim için.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Demek istediğim bütün öğretiler, bilim dalları ve insanlar değişen dünyaya adaptasyon sağlayarak değişirler. Fakat özünden bir şey kaybetmezler. Şuan içinde yaşadığımız dünyanın bir sonucudur astrolojiye eklenen neptün uranüs ve pluto. Demek istediğim bu. Benim için o 3kolektif gezegen biraz dış kapının dış mandalı. Ezoterik olarak baktığımızda da hayat ağacının tepesinde satürn ve jüpiter oturmakta. 3. kısım gezegenler pek ciddiye alınmamakta. Freud o gezegenler olmadan da pek tabii meşhur olabilir. Olay o gezegenlere bizim yüklediğimiz mana. Manayı var eden de yaşadığımız dünya. O yüzden bu 3 gezegenin enerjisi kadimlikten ziyade tartışmaya açıktır bizim için.

Sanırım böyle bir bakış açısı bana hep ters gelecek. Zira nihayetinde dış kapının dış mandalı da olsa, Bangabadhu Şeyh Muciburrahman da olsa gökyüzünde gördüğümüz her şey benim için bir şey ifade edecek. Ben Vesta astroidini de Pallas'ı da hesaba katıyorum. Sorun şu, eğer ifade ettiği özgün bir konusu varsa bir şeyi neden gereksiz sayayım? Ayrıca ezoterik olarak Satürn'ün üstlendiği rolü bu düzende Satürn üstleniyor zira Satürn'e atfedilmiş pek çok anlam gökyüzündeki en dışarı gezegen olduğundan dolayı idi. Şimdi sorun şu, Neptün ve Pluto hayat ağacının gerçek anahtarları olamaz mı? Zira Satürn, bir yapının en dışındaki halka olarak yapının dışında kalanlara karşı görünen yüzü temsil ediyordu. Artık elimizde Pluto var, Satürn ile ortak pek çok özelliği taşıyor. Bunun yanısıra, kalıplaşmış bir fikir yanlış olamaz mı? Bütün inançlar kendi içlerinde paganistik inanışları üstü kapalı bir şekilde sürdürüyor ve bunlar yanlış olmasına rağmen karşı çıkmak epey zor. Ben burada hadi kolektif gezegenleri bulduğumuz her yere yazalım diyen modern astroloji geleneğinin takipçisi değilim. Bu fikrin sakat yönleri, havayla ilgili olduğu için sigarayı Uranüsle denk tutmaya kadar gider ancak Sigara'nın yöneticisi Mars'tır mesela. Ben klasik teorilerin yeni gezegenlerle beraber incelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şöyle ki kolektif gezegenlere verilen anlam gözlemden gelmekte. Yani yaşadığımız gerçeklik önemli. İçinde bulunduğumuz gerçeklik gözlem ve yorum gücümüze de yansır. Günümüzde işin özünden uzaktayız ve gerçekliğimiz yozlaşmış durumda. Eskiden öğretileri yayan, uygulayan tapınaklar, topluluklar olurdu. Evrensel bir bilinci tüm dünyaya yansıtır ve inisiye çalışmaları çok güçlü sürerdi. Şu an bütün bunlar yeraltına çekildi. Benim düşüncem de şu, belli başlı özelliklerinin dışında bu üç kolektif gezegenin tesirleri ciddiyetsizdir. Sebebini de kadim dönemden nasibini almamasına bağlıyorum. Kadim dönem dokunuşu olmayan da benim için daha önce bahsettiğim içi boşaltılmış gerçekliktir. Özdeki kadimlik hatrına bu kadarı ortaya çıkabilmiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şöyle ki kolektif gezegenlere verilen anlam gözlemden gelmekte. Yani yaşadığımız gerçeklik önemli. İçinde bulunduğumuz gerçeklik gözlem ve yorum gücümüze de yansır. Günümüzde işin özünden uzaktayız ve gerçekliğimiz yozlaşmış durumda. Eskiden öğretileri yayan, uygulayan tapınaklar, topluluklar olurdu. Evrensel bir bilinci tüm dünyaya yansıtır ve inisiye çalışmaları çok güçlü sürerdi. Şu an bütün bunlar yeraltına çekildi. Benim düşüncem de şu, belli başlı özelliklerinin dışında bu üç kolektif gezegenin tesirleri ciddiyetsizdir. Sebebini de kadim dönemden nasibini almamasına bağlıyorum. Kadim dönem dokunuşu olmayan da benim için daha önce bahsettiğim içi boşaltılmış gerçekliktir. Özdeki kadimlik hatrına bu kadarı ortaya çıkabilmiştir.

İşin esasında haklısın. Astroloji, orta çağdaki Hristiyan rahipler ve sonrasında gelen süreçte çok fazla zarar aldı ve astrolojinin son olarak geldiği nokta anlamsız bir ucube oldu. Astroloji hakkında gelen eleştiriler anlamsız görünse de astrolojinin gelişiminden gelen çarpıklığa geldiğini görmek gerekiyor. Gazetede okuduğumuz fallar neden astroloji olarak satılıyor? Onu geçelim, astroloji öğrenmek isteyen birisi neden berbat, içi tamamen boş şeyler ifade eden şeylerle muhatap oluyor? Akrep burcuna tü kaka demeyen var mı? Oğlak burcunun bütün anlamlarını reddedip içi boş, saçma sapan

kaldı mı? Astrolojide güvenebileceğimiz tek şey aklımız ve saçmalamadığını gördüğümüz insanlar. Öyle ki, bu işin en babası olarak bize satılan kişiyi bile okuduğum zaman saçmaladığını anlıyorum. Astrolojiyi öğrenmek istiyoruz, anlamak istiyoruz ve bunu başkalarına da öğretmek istiyoruz. Peki ya bilgiyi nereden öğrenebiliriz? Doğru olanı söylesek bile "Hayır öyle değil, William Lily diye bir ibne saçma sapan şeyler uydurduğu için o ne diyorsa itaat etmek zorundayız." şeklinde tepki alıyoruz. Hatta sembolik olarak Balık'ın Koç'un öncüsü olduğunu söylediğim zaman kendi dövmelerini profil fotoğrafı yapmış bir tip çıkıyor ve diyor ki hayır, o öyle değil balıktan sonra arınma gelir. Ve bunun gibi düşünen milyonlarca insan var. O yüzden ne demek istediğini çok güzel anlıyorum. İnsanların sembolikleri öğrenmesi, neyin ne tarafından sembolize edildiğini anlaması gerekirken çalışıp çalışmadığı meçhul tekniklerle vakit kaybetmesi beni üzüyor işte.
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Aslında William Lily bana göre masum. Bakış açısından anlamamız gereken güzelliği anlayabiliriz. Onun ifade edemediği güzelliği. Fakat dediğin gibi modern astrolojinin geliştiği ve yüceldiği eller hastalıklı eller. Bu hastalıklı eller stereotype denen algıyı yarattı zaten. Tek astroloji için de değil pek çok konuda geçerli bu. Fakat William Lily şu noktada tehlikeli bir hal alıyor. Okuyup, sorgulamaktan ziyade bir kişi seçip, onu yüceltip, onu takip etmeye şartlanmış bir toplumsal yapı. Neyse konu dağılmaya başlıyor. Özetle modern bir yaklaşım neptün, uranüs ve plutoyu olduğundan daha efektif gösterecektir. Benim gibi daha klasik ve kadimliğe değer veren kişiler neptün, uranüs ve plutonun tesirini ikinci plana atacaktır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bana kalırsa burada Pluto için Akrep yakıştırılması yapılmasına mâni olacak nitelikte bir şey yok. Mars ve 1. ev "yaşam veren" olarak bilinirken, Pluto ve 8. ev "yaşam alan" olarak bilinir. 8. evde ölüm tam da buradaki sebeplerden dolayı gerçekleşir. Yapılabilecek bir şey ya da gidilebilecek bir yer kalmamıştır. Kişi dönüşemez, tekâmül edemez ya da sahip olduğunu farklılaştıramaz; önce bir yıkımla, var olan her şey yok edilmeli; daha sonra yeni bir şey yaratılmalıdır. Buradaki kontrolsüzlük durumu güdüsel bir yıkımla sonuçlanır. 8. evin kontrolcü doğasının nedeni de; kişinin, hayatında, kontrolünün tamamen elinden alındığı durumlara maruz kalmış olmasıdır. Misalen, uç seviyelerde yalnızlık, yoksulluk ya da hastalık. Kaldı ki gezegen eşittir burç diye bir şey yoktur. Hiçbir gezegenin özellikleri yönettiği burçlarla tam anlamıyla uyuşmaz.

Waneta tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bana kalırsa burada Pluto için Akrep yakıştırılması yapılmasına mâni olacak nitelikte bir şey yok. Mars ve 1. ev "yaşam veren" olarak bilinirken, Pluto ve 8. ev "yaşam alan" olarak bilinir. 8. evde ölüm tam da buradaki sebeplerden dolayı gerçekleşir. Yapılabilecek bir şey ya da gidilebilecek bir yer kalmamıştır. Kişi dönüşemez, tekâmül edemez ya da sahip olduğunu farklılaştıramaz; önce bir yıkımla, var olan her şey yok edilmeli; daha sonra yeni bir şey yaratılmalıdır. Buradaki kontrolsüzlük durumu güdüsel bir yıkımla sonuçlanır. 8. evin kontrolcü doğasının nedeni de; kişinin, hayatında, kontrolünün tamamen elinden alındığı durumlara maruz kalmış olmasıdır. Misalen, uç seviyelerde yalnızlık, yoksulluk ya da hastalık. Kaldı ki gezegen eşittir burç diye bir şey yoktur. Hiçbir gezegenin özellikleri yönettiği burçlarla tam anlamıyla uyuşmaz.

Geleneksel yaklaşım . Büyük ihtimal hakan kırkoğlu dan alıntı . Ölüm ile dönüşümsüzlüğü nasıl bağdaştırdınız ? . Foruma astroloji açısından bir hareket getirdiniz teşekkür ederim . Lakin 8.ev ile alakalı forumda daha iyi anlatımlar olması lazım faydalanabileceğiniz . 8.ev su evidir , su elementini düşünürsek eğer ; kontrol algısı üzerinde düşünmemiz gereken bir konu olur..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Geleneksel yaklaşıma sahip olmadığım gibi Hakan Kırkoğlu'na ait bir alıntı da yok. Ben, yazılanlar ile Pluto'ya atfedilenler arasında bir mantık hatası olmadığını, Pluto'nun özünün hâlihazırda bu olduğunu düşünüyorum. Özü keşfeden, bu öz ile görünen arasında bir bağ kuramayan kişi yeni bir şey bulduğu hatasına düşebilir; inandığım bu bağı, herkese hitap edemeyecek temsili bir dille ifade ettim. Siz de bu dile ölüm ile dönüşümsüzlüğü bağdaştırmak olarak, kendi gerçekliğiniz dahilinde bir anlam kazandırmışsınız, pek tabii hepimizin her gün yaptığı şey budur. 8. evde işaret edilen "ölüm" kavramı, bir şeyin başka bir şeye dönüşmesi veya bir şeyin yeniden doğması değildir; ölümden önce ve sonraki iki benlik arasında nedenselliğe dayalı bir bağ kurulmaması, ikisinin artık tek başına incelenmesi gerekir. Bu iki benlik, Pluto'dan sonrasının olmamasının, dolayısıyla ilk benliğin diğer tarafa geçemeyeceği bilgisinin somut tezahürüdür. Açıkladığım ilk Pluto algısıyla, akabinde savunduğum Pluto algısı, benim için birbirinden tam mânada farklı; ancak bu enerjiye bizzat sahiplik yapmayan birine hayli yavan gelebileceğini tahmin edebiliyorum. Dediklerinize göre yaptığım açıklamaya devam etmemi gerektiren bir durum yok; sorunuzu cevaplamam kâfi. Henüz kanaat getirebileceğiniz koşullar sağlanmamışken, ki sağlanmasının bir önemi yok, kişiyi doğru kaynağa yönlendirme rolünü kendinize hak görebilme nedeninizi sorabilir miyim?

Waneta tarafından düzenlendi
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...