Jump to content

Doğadaki en tesirli halüsinojen: Ayahuasca


reincarnated

Önerilen Mesajlar

Etiyopya’da kahve çekirdeği avına çıkıp, Japonya’nın tapınaklarında sarhoş olabilir ya da evinize yakın bir yer düşünüyorsanız, Kentucky’de David Bowie şarkıları eşliğinde imalat yapan viski fabrikasını ziyaret edebilirsiniz.

Ama gerçekten zihninizin sınırlarını zorlamak istiyorsanız Washington’daki insan bilincinin son raddesini ziyaret edebilirsiniz.

Peru kökenli ruhani Ayahuasca Healings Enstitüsü, Amerika’da kilise statüsüne çıkarıldı ve kuruculara göre bu, onu Amerika’daki ilk yasal ve kamusal kilise yapıyor.

ayahuska-2.jpg

 

Ayahuasca karışımını daha önce duymamış olanlar için doğadaki en tesirli halüsinojenlerden birini içeren Peru Amazonlarına has bitkisel bir karışımdır diyebiliriz. Sadece yoğun, hayat değiştiren türde görülere değil; şiddetli kusmalara da sebep olabiliyor.

 

Yerli halklar en dipte yatan ruhsal sorunların kaynağını yok etmek için yüzyıllardır ayahuasca kullanıyor. Özellikle Batı’da ayahuasca; depresyon, bağımlılık ve post travmatik stres bozukluğu gibi psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde giderek daha çok kullanılıyor.

 

Ayahuasca Healings’in kurucularından Trinity de Guzman’la bu bitkisel karışımın mistik özellikleri ve bu yeni kilisenin Amerika’nın uyuşturucu ve din kuralları çerçevesine nasıl bir resim olacağı hakkında konuştuk.

 

ayahuska-1.jpg

Merhaba, Trinity. Ayahuasca nedir?

 

Binlerce yıldır yerli kabilelerin kullandığı kutsal bir iyileştirme yöntemidir. Kabileler tarafından ruhsal, fiziksel, zihinsel hem de duygusal yönden kendilerini iyileştirmede araç olarak kullanılmaktadır. Ama en önemlisi ruhlar âlemiyle bağlantı kurmada bir araçtır.

 

Ayahuasca yasal mı?

 

Ayahuasca kontrolü mümkün olmayan bir madde. Ama bitkiden elde edilen DMT (dimethyltryptamine) adlı madde Uyuşturucu ile Mücadele Dairesi (DEA) tarafından kontrol edilen başlıca maddelerden. Ayahuasca kendisi yasaklanmış bir karışım değil ve ruhsal bir ritüel ortamında kullanımı yasal. Yani basitçe söylemek gerekirse eğer dini bir amaç söz konusuysa, ayahuasca yasal oluyor. Bir kilisenin gözetimi altında kullanımı yasal. Bu yasal korumayı sağlayan bir kilisenin üyesi olunmalı.

 

pablo-amaringo-1.jpg

 

Karışımı neden demliyoruz?

 

Chacruna ve ayahuasca olarak adlandırılan bu iki bitkinin etken maddelerini açığa çıkarmak için onları demlemelisiniz.

 

İçinde alkol bulunmayan bu karışım neden kusmaya sebep oluyor?

 

Kusma konusunda çoğu insanın kötü deneyimleri var. Çoğunlukla gıda zehirlenmesinden, aşırı alkol tüketiminden ya da hastalık sebebiyle kusarsınız. Kötü bir şeye karşı olan tepkidir aslında ve sizi iyi hissettirmez.

 

Ama ayahuasca kullanımında vücudunuzdan atılan sadece içinizdeki sıvı değildir. Farkına bile varmadığımız ama aslında hep yanımızda taşıdığımız yük gibidir bu. Bu içindekini kusarak boşaltma eylemi çok özgürleştirici ve rahatlatıcıdır ki çoğu kişi kendilerini tüy kadar hafif hissettiklerini söylüyor. Bu deneyim bizi düşüncenin ve oluşun belirli kalıplarına hapseden esaretin sımsıkı zincirlerinden arınmanın yoludur.

 

pablo-amaringo-2-450x600.jpg

Karışımdaki insanların halüsinasyon görmesine sebep olan madde nedir?

 

Asmanın kendisi zaten MAO (monoamin oksidaz) inhibitörü içeriyor, aynı zamanda karışımda yaprakları güçlü bir sanrılandırıcı olan DMT molekülünü içeren chacruna bitkisi de bulunuyor. MAO inhibitörleri olmasaydı, DMT sindirildi ve vücut tarafından emilmezdi. Ama karışımın kimyasal bütünlüğünün ötesinde olan şey ruhtur. DMT’nin çok farklı olmasının sebebi budur ki onu bir defa bitkiden ayırdınız mı ruhunuzdan da arınırsınız.

 

O zaman ruhlar âleminde olanın fiziksel bir yansıması diyebiliriz?

 

Evet, kesinlikle.

 

Süreci bana açıklayabilir misin?

 

Tabii ki. Karışım büyük bir kabın içinde yedi güne kadar ateşte durmalı. Hazırlanması kapsamlı ve ayrıntılı bir süreçtir. Sabit sıcaklık bitkilerin içindeki bileşenlerin sıvının içine çözülmesini sağlar. Ateşi izleyerek sürekli dua edilmeli ve karışıma su eklenmelidir.

 

Karışımın tadı güzel mi?

 

Tadı hiç güzel değil. Çok acı bir tadı var. Asmadan yapıldığı için tadı ağaç kabuğu gibidir- tatlı değildir. Çer çöp yemek gibidir. Ama genellikle içilen miktar yaklaşık 60 mililitre olduğundan hızlıca içilebilir.

 

Eğlence amaçlı kullanılabilecek bir uyuşturucu değildir. Bilincimizin karanlığına yolculuk yapmak, acılarımızı, kalp kırıklıklarımızı, sorunlarımızı hele ki hala çözümleyemediğimiz travmalarımızı keşfe çıkmak eğlenceli bir deneyim değildir. Her zaman tam da ihtiyacınız olan şeyi size verecektir. Size zorlu bir deneyim yaşatacaktır.

 

Karışımı içtikten sonra görsel olarak neler deneyimliyorsunuz?

 

Görüler yavaşça süzülmeye başlıyor ve karışımın demlenme süresine ve eyleme yüklenen anlama göre değişiyorlar. Bunların hepsi deneyimi etkiliyor. Sonrasında her şey rengarenk, renklerin birbirine karıştığı bir tişört gibi. Bu süreç uzun sürmüyor ve çok soyut bir boyut, bu sadece ruhun bu boyuta girişi. Bundan sonra macera başlıyor ve Anne Ayahuasca’nın ruhuyla bağlantı kuruluyor.

 

pablo-amaringo-3.jpg

 

American Ayahuascha Healings tesisi için neden Elbe, Washington’ı seçtiniz?

 

Enerjisinden dolayı Pasifik kıyı bölgesini seçtik. Doğa Ana’yla iç içe ve doğal kaynaklar bakımından zengin bir bölge.

 

Ayahuasca kiliseleri diğer kuzey Amerika kiliselerinden nasıl ayrılıyor?

 

Diğer kiliseler Tanrı hakkında konuşurlar ve orada herkese vaaz veren bir kişi- papaz gibi- Tanrıyla olan bağlantıdır. Ama yerel Amerikan kiliselerinde amaç Tanrı’nın kendisiyle bağlantı kurmak ve Yaratıcıyla doğrudan bir deneyim yaşamaktır.

 

Ayahuascha Healings nasıl bir kilise halini aldı?

 

Aslında Oklevueha Yerel Amerikan Kilisesi’nin bir parçası olan ve Kızılderililerin kültürel uygulamaları ve geleneklerini korumak için tasarlanmış Kızılderili Dinsel Özgürlük Hareketi’nin vasıtasıyla ayahuska gibi kutsal cisimleri kullanma yetkisi olan New Haven Yerel Amerikan Kilisesiyle birlikte çalışıyorduk. Sonuç olarak, bize gelirsek, hükümet yerel ayinlerimize, törenlerimize, peyote ya da ayahuasca gibi bitkisel öncülerimize müdahale edemez.

 

misterio-profundo-pablo-amaringo.jpg

Ayahuasca’nın sana kişisel anlamda nasıl bir yararı oldu?

 

Bu karışım sayesinde büyük bir değişimden geçtim. Ama bunun özünde içimdeki amaç yatıyor. Beni öyle bir noktaya getirdi ki amacımı gerçekleştirmekten başka çarem yoktu. Bu deneyim size almaya açık olduğunuzu verir. Kötü bir çocukluk geçirdim ve bu birçok yönden etkiledi beni, özellikle insanlarla ilişkilerimde ama bu deneyim daha net görebilmemi ve beni yıpratan düşüncelerden kurtulmamı sağladı.

 

Ayahuskayı ilk deneyimlediğim gece hayatımın en zor zamanlarından biriydi. Cenin pozisyonunda yatıyordum, ağlayarak, titreyerek ve kusarak. O an biliyordum ki bunu dünyayla paylaşmak için oradaydım, ne şekilde olacağını bilmiyordum.

 

Kaynak: gaiadergi.com

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

46 adlı dizinin başlamasıyla baya bi popüler oldu bu içecek. Ve sadece bilgi olsun diye söylüyorum sadece ayahuaska bitkisiyle yapılmıyor. Yani başka bitkilerle de yapılabilir hemen hemen bu tesirde birşey. Sadece dmt içeren bir bitki ve dmt kana karışsın diye vücudun dmt ye karşı salgıladığı antikorları tutacak antijeni içeren bir bitki daha lazım. Sonrası aşçılık mahareti :D Denemek isteyen arkadaşlara hiç tavsiye etmem ama sadece ve sadece bilgi olsun diye söylüyorum türkiyede de rahatça bulunabiliyor bu tarz bitkiler. Neyse uyuşturucu kötüdür boşverin bunları...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

bulmana gerek yok ayahuasca 2 maddeden oluşur

1.DMT içeren bir bitki(yüzlerce var birçoğunu görmüşsündür bile en azından kamışı)

2.Maoi içeren bir bitki(bu da yüzlerce var en yaygını üzerlik)

bu ikisi çay yapılıp içilir vs İngilizcen varsa rahatlıkla evde yapabilirsin zaten fakat unutmadan ayahuasca içeriğindeki maoi içeren bitki yüzünden kimi uzmanlara göre altı ay belli başlı şeyleri yememelisin içmemelisin buna peynir bile dahil.yoksa yüksek tansiyondan gidersin yani göründüğü kadar masum değil İngilizcen olmadan girme bu işe derim legal halüsinojen kullanacağım derken zehirlenir gidersin

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ayahuasca, “Banisteriopsis Caapi” bitkisinin dal ve yapraklarının kaynatılmasıyla elde edilen çok güçlü halüsinojen içecek. İçerdiği dimetiltriptamin (DMT) nedeniyle çoğu ülkede tıbbî zorunluluklar dışında kullanımı yasadışıdır.İddiaya göre bu çay üçüncü gözü ya da bizim bildiğimiz tabirle ‘kalp gözünü’ açıyor. Bazıları mistik çay deneyimi için ‘kısa süreli ölüm’ bile diyor.Peni ve Brezilya’da yetişen Ayahuasca, şamanlar tarafından toplanıp çay gibi kaynatılıyor ardından da bazı başka bitkilerle karıştırılıyor.Asıl marifet ise bitkinin içinde bulunan DMT molekülünde.DMT iki gözümüzün orta hizasında, alın boşluğumuzda bulunan epifiz bezinin sadece doğum ve ölüm anında fazlaca salgıladığı bir molekül.Tüm memeli hayvanlarda ve bazı bitkilerde de bulunuyor. Embriyo halindeki bir bebeğin sekiz haftaya kadar salgıladığı bir sıvı. Ölünce hayatınızın film şeridi gibi gözünüzün önünden geçmesini sağlayan da bu sıvı işte.DMT, vücuda Ayahuasca içerek alındığında mistik zevk ve ruhani tecrübelere neden olup zihin açıcı, algı değiştirici, diğer alemlerle iletişim kurucu tesirlere yol açıyor.Bu maddenin ‘yuvası’ olan epifiz bezi kimileri tarafından kalp gözü, gönül gözü veya üçüncü göz olarak adlandırılıyor.Şamanların çok eskilerden beri şifa niyetine kullandığı Ayahuasca bitkisi İngiltere ve ABD’de şimdilik yasal olmamasına rağmen, önde gelen psikologlar, psikiyatristler, bilim tarafından inceleniyor, kullanılıyor, tavsiye ediliyor.Son 10 yıldır da Peru ve Brezilya’da açılan Ayahuasca merkezlerinde düzenlenen seremoniler, binlerce insanı ağırlıyor.Bu çay, Peru Amazonları’ndaki Conibo kızılderileri başta olmak üzere, Güney Amerika’nın farklı bölgelerindeki şamanist kabilelerce yüzyıllardır hastaların tedavisinde kutsal bir iksir olarak kullanılıyor.Ayahuasca çayı üçüncü gözü açıp kişiye mistik aydınlatma sağlıyor.Bu sihirli çay terapilerine katılmadan önce etsiz, tuzsuz, alkolsüz ve şekersiz bir diyetle bünyeyi iyice arındırmanız şart.Peru’daki bu terapi merkezlerinde 9 günden başlayıp 3-4 haftaya kadar uzayan değişik programlar uygulanıyor.İlk seremonilerde meditasyon teknikleri anlatıp belgeseller gösterilerek ziyaretçiler bilinçlendiriyor. Ardından önce kısa bir dua ediliyor ve çember şeklinde dizilip sessizce bir süre birlikte oturuluyor.Sonra da ritüele uygun müzikler eşliğinde şarkılar söyleniyor.Bu esnada bazı katılımcılar kusabiliyor fakat bu durum da ruhun arınması olarak kabul ediliyor.Çayın etkisi ise birkaç saat sonra kendisini göstermeye başlıyormuş. Deneyimleyenler, “Ayahuasca insanı sanki başka bir ruhani boyuta geçiriyor. Bilinciniz yükseliyor, hem ruhunuza hem bedeninize yükseklerden bakmaya başlıyorsunuz” diyerek o anları anlatıyorlar.İşte o zaman kişi kendisiyle yüzleşip aradığı soruların cevaplarını bulabiliyormuş. Tabii önce tüm öfkeleri, üzüntüleri benliğinizden silmek şartıyla…Fakat her seremoniden aynı etkiyi beklemek yanlış. Bazen egonuz direnebiliyor ve bazen hiçbir şey yaşadığınızı düşünmüyorsunuz. Veya yüzleşmeniz gereken şeyle vedalaşabilmek için öncelikle o üzüntüyü ve öfkeyi hissederek sisteminizden çıkarmanız gerekiyor.Kötü geçen seremoniden sonra bile ertesi gün yaşadığınız hafiflik, aydınlanma hissi ve sonrasında grup çalışmalarında paylaşılanlar ile rahatlatıcı çözümlere ulaştım kafamda.Ayahuasca karakterinizin bir aynası ve amplifikatörü olduğu için, kalkanlarınızı indirir indirmez bir sonraki seremonide bir öncekinin neden öyle geçtiğinin cevabını bile çözüyorsunuz, Ayahuasca sizi bir anne sevgisi ve bilgeliğiyle kucaklıyor.Vikipedi

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yaje Bir Yoldur – – Bir Ayahuasca Deneyimi
 

Bu yazıyı hazırlarken kendi deneyimlerimle birlikte bilemediğim noktalarda bu konuda ele alınabilecek tek kaynak gördüğüm Yaje: the new purgatory adlı eserden oldukça yararlandım. Çoğu yerde yazarın deneyimleri ile kendi deneyimlerimi karşılaştırarak bir sonuç çıkarmaya çalıştım. Son kısımda ise tamamen kendi deneyimimi aktarmaya çalıştım. Daha geniş bilgi için bu kitabı şiddetle tavsiye ederim.

Yazan ve hazırlayan: E.Kaan Adanalı

Yaje Bir Yoldur

Birazdan anlatmaya çalışacağım fenomenle uzaktan yakından  alakalı bir şey ile dürüst olayım daha önce karşılaşmamıştım.  Kolombiya’da geçirdiğim ilk ay tesadüf eseri yaje adı verilen bir tür içeceğin uzak yörelerdeki yerliler tarafından çeşitli  ritüellerde kullanıldığını duydum. Bana ilk elden anlatılan kendisinin bir tür ilaç olduğu ve ruhsal, fiziksel problemleri  tedavi etmekte kullanıldığıydı ve tüm bunlara çeşitli, çoğu zaman ürkütücü görüntülerin eşlik etmesiydi. Aklıma ilk gelen LSD tarzı bir başka halüsinojen madde diye düşündüm. Diğer yandan böyle bir şeyin hala modern dünyada otantikliğinden kaybetmeden devam ediyor olması o anda ilgimi çekmeye yetmişti; bir şekilde bulacaktım bu yaje (okunuşu yahe) denilen bitkiyi. İnternet üzerindeki bir kaç arama sonrası tüm bulabildiğim çeşitli turist tuzakları olmuştu. Neyseki yine tamamen tesadüf eseri bir arkadaşımın arkadaşının beni yönlendirmesiyle Bogota yakınlarındaki bir köydeki seremoniye katılma şansı bulabildim. Seremoni sırasında tanıştığım biri kulağıma “yaje bir yoldur”  derken ne demek istediğini ancak seremoni sonlandığında anlayabilmiştim doğrusu. Öyle ki iki şeyden emin oluyorsunuz bu yolda:

Bir daha yaje mi? Asla!
Yeniden geleceğim, kesinlikle.


Dünya üzerinde sayısız düşünce, disiplin, yöntem bize doğruları, gerçekleri göstermek için neler yapmamız gerektiğini söyler durur. Bu sayede eninde sonunda iyi olanı güzel olanı bulup gerçeğe bir kapı aralama şansı, mutluluğa, tanrıya (çoğunlukla  cennet gibi başka bir alemde) vs.’ye ulaşma olanağına erişeceğimizi söyler bunlar. Bir çoğu son derece karmaşıktır da ve sadece bir avuç insan yığınla insana bu yüzden yol gösterir. Mutluluğu göstermek değildir ama amaç (bunları zaten çoğu  algılayamaz) mutlu bir insanın neler yapması gerektiğini  öğrenirsiniz bunlarla. Tüm bunların arasından sanırım sadece yaje ile hiçbir şey yapmanıza gerek kalmadan, kimseyi kendinizi  bile dinlemeden diğer dini yöntemlerin ısrarla ulaşılmasını  zorlaştırdığı gerçeğe bakabilme şansına erişebilirsiniz. Hiçbir şey demişken bu sakın yanlış anlaşılmasın. Yaje ile tanıştığımda hayatımın en yoğun deneyimini yaşadığımı düşünüyorum; alışık olmadığım bir sezgi kapasitesi ile donandığımda sorun bir şey yapmak değil daha çok kendinizi susturabilmek ve sakin, huzur  dolu gerçeği izleyebilmek oluyor. Bu da ancak yajeye saygı göstererek ve ruhunuzu bedeninizi temiz tutarak gerçekleşebilecek bir şey – zaten bu ikisi yajede o kadar ayrı şeyler değil. Misal seremoninin günler öncesinden et yemeyi kesmeniz tavsiye ediliyor. Aksi davranış sadece vücudundan  atılması gereken daha çok pislik demek ve yolun uzamasına sebep  oluyor. Açıkçası zaten et yemiyor oluşumdan ne kadar farkettiği konusunda bir fikrim yok. Yaje’den öğrendikçe değişiyorsunuz ve değiştikçe bunu günlük hayatınıza da uyguluyorsunuz. Bu anlamda yajenin progresif bir iyileştirici etkisi olduğunu da söyleyebilirim. Bir arkadaş bütün diğer zararlı  bağımlılık üreten maddelerden bu şekilde arındığını anlatırken  giderek inanmaya başlamıştım ben de bitkinin bu özelliğine. Bunun yanında etrafta dönen şehir efsaneleri de yok değil.  Şehirli çoğu kişi bana defalarca kaç kişinin yaje yüzünden aklını yitirdiğini hatta hatta öldüğünü anlattı. Tabi ki böyle bir şey yok. Yerliler için çok önemli konumdaki (şimdi fazla olmasa da) şamanların hayatları boyunca bunu içiyor olmaları yeterli kanıt olsa da bilimsel anlamda yaje’nin kesinlikle toksik olmadığını biliyoruz. Tabi ki bazı psikolojik etkileri hazırlıklı olmayan birey için şok etkisi yaratabilir ve şamanlar  da bu yüzden var zaten – sizi yolculuğa hazırlamak için. Bunu  demekle birlikte ne bir bilim adamı ne de şaman olduğumdan ve yazı genel olarak öğrendiklerime dayalı “kişisel fikirlerden” ibaret olduğundan yine de sorumluluk alamayacağımı belirtmek  istiyorum, kararı kendiniz vermeniz gerekli. Bu yazıda  anlatacaklarım kısmen yaşadığım az sayıda yolculukla ilgili. Fakat bu, geçmişi bir bilgisayar başında yeniden yaratmak sanıldığı kadar kolay değil. Ne kadar detaylı anlatmaya çalışacak olsam da anlattıklarımın sadece gerçeğin bir karikatürü ya da yapay hali olacağını bilmenizi isterim.

Yaje (ya da Ayahuasca) içeceği aslında çoğunlukla Amazon  bölgesinde yetişen ve oradaki topluluklar tarafından kullanılan  bir çeşit sarmaşığın adı aynı zamanda. Fakat içeceğin kendisi sadece yaje’den ibaret değil ve her taita (şamanlara verilen isim) kendine özgü bir tarif kullanıyor. Şamanlar geleneksel  olarak bunu tedavi amacıyla kullanıyor olsalar da aynı zamanda büyü amaçlı kullanıldığı da oluyor. Büyüler de tabi ki kazanılan görü yeteneği merkezi konumda; taita bu sayede hastalıkların  sebeplerini ruhlar (bizim bildiğimiz ruhlardan farklı) aracılığı  ile öğrenebiliyor ve bunları dışarı çıkartabiliyor. Aynı zamanda geleceği öğrenmek, kayıp nesneleri bulmak, düşman varsa başlarına felaket getirmek, yağmur çağırmak gibi şeylerde de kullanılması mümkün. Düşmanları etkiledikleri gibi taitalar birbirlerini de etkileyebiliyorlar. Benden daha tecrübeli biri bir kez bir taita ile başladıktan sonra onunla devam etmem gerektiğini söyledi. Öğrendiğime göre taitalar birbirlerinin  üzerinde değişik etkiler bırakabiliyorlar ve bu farklı etkilere maruz kalmamak için de fazla değiştirmemek gerekiyor mümkünse. Dediğim gibi tüm bunların merkezinde içen kişinin görü kapasitesi rol oynuyor. Kolombiya’da pinta adı verilen bu  çeşitli renkteki görüntüler soyut zihinsel imgelemler olabileceği gibi doğadaki ruhların (bütün bitki ve hayvanları kapsayan) canlı imgeleri de olabiliyor. Çoğu zaman bunlara  ejderhalar, şeytanlar gibi efsanevi figürler de eşlik  edebiliyor.

En önemli diğer özelliği yaje’nin son derece güçlü bir müshil olması. Yaje’nin etkisi altında sayısız kusma, bulantı, ishal, titreme, terleme nöbetleri geçirmeniz mümkün. Hepsini aynı gece yaşamanız da mümkün hiçbir yan etkiye maruz kalmamak da (yeni tanışanlar için bu ikincisi pek mümkün değil). Fiziksel etkilerinin yanında psikolojik olarak sarhoşluk, korku, karmaşa, zaman ve mekan gibi algıların bozulması ve benzeri olağandışı zihinsel etkiler eşlik ediyor. Hafife almamak gerek ilk gece tanışlarımdan birisi bana gerçekten öleceğini hissettiğini anlattığında pek şaşırmadım doğrusu. Bütün bunların iyileşme sürecinin bir parçası olduğunu unutmamak gerek ve halihazırda sağlıklı bir bireyseniz bu etkileri hafif şekilde atlatmanız daha olası olacaktır. Kişisel olarak gözlemlediğim çok kötü bir deneyim yaşayan pek fazla kişi olmadı ama yaşayan şanssızların hali de gerçekten kötüydü. Her halükarda kötü bir deneyim yaşamanız aslında teşvik ediliyor – başka türlü pintaya ulaşmanız ve iyileşmeniz mümkün değil. Bu iyileşme her anlamda bir dönüşüm manasına geliyor. Yaje’nin bu cezalandırıcı etkisi zorlanırsa bir zen ustasının tokadına benzetilebilir aslında. Sonuç olarak Pinta (ve iyi bir pinta) için fiziksel ve psikolojik olarak yeniden dengeye ulaşmamız ve dengeyi bozan anormallikleri vücudumuzdan atmamız gerekiyor. Ancak ve ancak bu engelleri attıktan sonra ruhlar dünyasının kapısından içeri girmeyi düşünebilirsiniz. Yaje’nin üzerinde doğrudan çalıştığı fiziksel  rahatsızlıklardan ziyade psikolojik ve duygusal  dengesizliklerimizin yarattığı depresyon ve karamsar düşünceler oluyor. Fiziksel etkilerinden bu nedenle korkmamak gerekli. Hiçbiri fiziksel bir rahatsızlığımız bulunduğundan ötürü  gerçekleşen şeyler değil. Hepsi bir şekilde ruhsal anlamdaki  bozukluklarımızın tezahüründen ibaret bilgiyi oluşturuyor. Açığa  çıkan bu bilgi geribeslemeler olarak bedenimiz tarafından  yeniden kendiliğinden özümseniyor ve ortaya çıkan evrensel gerçekler gönüllü olarak yine bedenimiz aracılığı ile kabul ediliyor.

İlk denememde kendim hakkımdaki bazı düşüncelerin doğasını ve yanlışlığını göstermedeki kapasitesinden ne kadar  etkilendiğimi anlatamam sanırım. Yaje’den sonra açıkçası  psikiyatristlerin etkinliği konusunda bir kere daha şüpheye düştüm. Vücudun kimyasal dengesini değiştirerek sonuca gitme mantıklı gibi dursa da süreçte kendiniz hakkında neredeyse  hiçbir şey öğrenmiyor oluşunuz ve doğal olarak değişimin imkansızlığı bana etkili bir yöntem izlenimini vermiyor doğrusu.  Yaje ise isteyin ya da istemeyin sizi bütün gerçeğinizle başbaşa bırakıyor ve egonuzun yaralanması pahasına da olsa sorunu çözmeden sizi acılarınızdan serbest bırakmıyor. Yaje’nin  kişiliğiniz üzerindeki bu etkisi tamamıyla kendiliğinden ve  herkes üzerinde benzer etkisi olan kendine özgü bir mantık üzerine kurulu. Önce bir şaşkınlık, direniş çabası ardından kabulleniş ve pişmanlık ve en nihayetinde değişime giden sıradışı bir kararlılık. Değiştirecek bir şeyleri olmayan şanslı azınlıktaysanız (çocukların deneyiminin hiç kötü olmaması gibi) ya da bu aşamaya ulaştıysanız yaje sizi ödüllendirmekten ve resmin tamamını göstermekten de geri de durmuyor. O aşamada olmasanız bile bir gecelik temizliğin ardından kapı aralığından bu gerçeğe bakıp onunla sarhoş olabilirsiniz. Halihazırda materyalist kültürlerden geldiğimiz için ve çoktan diğer özelliklerimizle bağımızı koparttığımız için yaje karşısında bir  insanın şaşırmaması, etkilenmemesi mümkün değil. Tanrı, ruh gibi kavramlar sadece kavram olarak yer etmiş zihinlerimizde. Birileri bize bunların ne olduğunu anlatıyor ama ne olduklarını  nasıl anlayacağımızı da anlatamıyor çünkü zaten kendileri de bilmiyor. Tanrısal olana bir bakış atmak için ne bir şey okumanız gerekli, ne bir öğretiyi takip etmeniz ne de irade  gücünüzü kullanmanız; gerekli olan sadece bütün potansiyelinizi kullanarak farkında olmanız. Bu bakımdan dinlerin tanrısal olana  tek ulaşma yolunu da tıkamalarını ve birkaç ağdalı sözle de  cennete erişeceğimizi düşünmelerini ironik ve manidar buluyorum.  Yaje, size doğrudan bir deneyim dünyası açarak ne kadar derin  bir illüzyonun parçası olursanız olun, öyle ya da böyle bütün  dinlerin bahsettiği şeyi hissetmenizi sağlıyor. Onun etkisinde normalde algılayabildiğinizin ne kadar sınırlı olduğunu farkediyorsunuz. Bu şaşkınlıktan ders alıp almamak ise tamamen tercihe bağlı. Tabi ki ne olduğu hakkında bir fikri  olmadan kimi çevreler onu “uyuşturucu” ile kafa  bulmak diye tanımlayabilir ama tekrar etmekte fayda var; hissetmemenizi isteyen ve bundan güç alan bir şey varsa o da  dinlerin kendisi oldu şimdiye kadar ve uyuşturucunun ne manaya geldiğini de hepimiz az çok biliyoruz.

 

Yaje hakkında ne kadar okumuş, dinlemiş olursanız olun onunla  doğrudan bir bağlantı kurmadan, deneyim olmadan hakkında bir şey bilmeniz pek mümkün değil. Hatta kültürel bağlamından çıkardığınızda bile anlam kaybına uğrayacak ve şehirli  zihinlerimizle anlaşılmaz bir noktaya gelecektir. Doğal olarak yaje’yi bir yaşam biçimi haline getirmiş, atalarından edindikleri (bize aşina olmayan yöntemlerle) bilgilerle onu  içlerinde yaşayan yerliler ve şamanlar onun hakkında en doğru  bilgiye sahipler denilebilir. Onunla ilgilenen bizim gibi turistlerin aynı şeyleri hissedebilmesi ise imkansıza yakın. İlk denemem de açıkçası olağanüstü şeyler olmasını beklemiştim çünkü  daha çok ilgilendiğim kısım buydu, yani kendimle ilgili olan kısmıydı. Bir yerli ya da taita için ise en önemsiz kısmı bu. Bizim için büyüsel olan bu fenomen onlar için son derece normal olan bir şey. Çünkü aynı doğanın içinde yaşıyorlar ve yaje’nin de onlar gibi yaşayan bir varlık olduğunun bilincindeler. Bu ironik çünkü eminim çoğu bizim gibi şehirliler için yerliler ve yöntemleri, ruhlar vs. son derece fantastik, doğa üstü  görünecek. Bu aslında amerikaya uyarlanmış bir çeşit  oryantalizm. Oysa tam aksine onlar çevrelerindeki materyal dünyaya bizden daha çok bağlılar ve her şeyin ondan geldiğinin bilincindeler. Yaje onlar için kendisi üzerinden doğanın kudretini hissedebildikleri aracı bir bitkiden başka bir şey  değil. Bizim için bir masal olan iyi kalpli gıkı çıkmayan Tabiat Ana onlar için verdiği acı, keyif, delilik, sınırsızlık ile  gerçeğin ta kendisi oluyor. Kısacası onlar yaşadıkları  gerçekliğe totemleri ile ruhları ile bizden çok çok daha  yakınlar.

Gelelim nasıl hazırlandığına. Amazon bölgesindeki yerliler için  bu pek problem olmuyor, zira her şey önlerinde. Sarmaşıktan  önemli bir kısım başka bitkilerle karıştırılıp suda bir gün  boyunca kaynatılıyor. Kullanılan malzeme çok olduğundan bunu  başka bir yerde hazırlamak oldukça zor. Bu Latin Amerika dışında karışımı hazırlamayı zorlaştıran en büyük etken. Seromonisine katıldığım taita’nın kardeşi ABD’ye götürdüğü yaje’yi beraberinde taşıdığı için tutuklanmış ve hala hapis hayatı  sürüyor. Bununla birlikte bitkileri ayrı ayrı götürmenin yasal  bir engeli bulunmuyor ama bu da kesinlikle pratik değil. Kaynatılmış yaje gece olana kadar bekletiliyor. Geceyi beklemenin sebebi ruhların gece olduğunda uyanmaları. Gerçekleşen ritüel de bu ruhlarla saygıda kusur etmeden iletişim kurmak üzerine kurulu.

Gece oldu ve taita’nın uzattığı yajeyi bir dikişte içtiniz. Bundan sonra artık ne olacağını taita dahil kimsenin bilmesinin imkanı yok. Neredeyse herkesin kendine özgü bir deneyimi oluyor ama ortak olan bir şey varsa o da kötüden iyiye doğru bir yol izlemesi bu deneyimin. Kapkara bir denize atlıyorsunuz, batıyorsunuz, batıyorsunuz, kendinizi en dipte bulduğunuzda kurtulmak için çırpınıyorsunuz. Hiçbir şeye yaramadığını anladığınızda kendinizi bırakıyorsunuz artık, teslim oluyorsunuz ve kendinize verdiğiniz zararların bedellerini ödüyorsunuz. Hafifledikçe taşıdığınız yüklerden yükselmeye başlıyorsunuz, yükseliyorsunuz ve en sonunda göksel bir mutlulukla dolaşıyorsunuz. Gerçekten bu kadar poetik bir etkisi var yajenin. Algılarınızın kapıları tamamen açıldığında ruhlarla görsel bir temasa geçmeye başlıyorsunuz. Bu noktada kimisi iyi kimisi kötü sayısız varlıkla karşılaşmanız mümkün. Gerçekliğin  dünyasından yavaşça diğer tarafa geçtikçe ruhlar da daha fazla  hissetiriyor kendilerini. Şunu eklemeliyim ki ilk defa  içiyorsanız ve sadece bir fincan aldıysanız pinta görmeniz pek mümkün değil. Ama bu aynı zamanda fiziksel ve ruhsal temizliğimizle de ilintili ve de yajeye ne kadar aşina olduğumuzla. Ne olursa olsun pinta olmadan bile varlıklarını bir şekilde hissediyorsunuz. Bunu sağlayan ise tamamen sezgileriniz;  orada olduğunu hissediyorsunuz. Yeni bir fincan aldığınızda ve  bu his gitgide katlandığında farkındalığınız da beraberinde yükseliyor. Sanki her şey birbirine bağlı ya da bir havuzun içinde yüzer gibi bir his, atmosferdeki enerjiyi bütün bedeninizle hissedebiliyorsunuz; artık aynı yerde olmadığınızı  düşünüyorsunuz ve gerçekliğinizde oluşan dev yırtıktan dolan renklerle ruhların yakınlaştığını anlıyorsunuz. Fakat yine de bu aşamada tamamıyla kopmuş sayılmazsınız gerçeklikten. Zihniniz, bilinciniz, bilinçaltınız, korkularınız, şüpheleriniz, egonuz sürekli bu görüntülere, hislere karışıyor. Son aşamaya yani gerçek görselliğe adım attığınızda ise doğrusu görünüze karışabilecek “siz” diye birşey bulunmuyor. Ama kesinlikle  uyumuyorsunuz da ve gördüklerinizin de rüya olmadığını  biliyorsunuz – rüyalardan son derece farklı bir deneyim bu. Soyut görüler arasında başta renkler olmak üzere, geometrik şekiller, kaleydoskop etkisiyle birbirine karışan ve ayrılan  imgeler bulunuyor. Bu soyut görüntüler sürekli olarak değişime  uğrayarak somutlaşabiliyor ve daha sonra tekrar dağılabiliyor. Çeşitli figürlerde karşımıza çıkan görüntüler arasında en yaygın  olarak görülenler genelde cangılda yaşayan diğer canlılar – totemler oluyor. Tabi ki burada bir sınır olmadığını belirtmeliyim. Geçmişi, geleceği, başka şehirleri, olmayan yerleri, Budha’yı bile görebilirsiniz. Ne göreceğiniz üzerinde kesinlikle kontrolünüz bulunmuyor sonuç olarak. Ayrıca hemen sonra ne olacağını o anki durumunuzdan anlamanız da pek mümkün değil. İlk etkileri yaşadıktan sonra bu ilk etkiler kaybolup yerine daha güçlü olanlarını getirmiyor. Yajenin gelişimi çok düzeyli olarak gerçekleşiyor. Bir düzeyde renkli çizgiler sürüp gelişirken buna sürekli olarak yeni etkiler ekleniyor. Basit başlayıp, gelişen ve bütün elemanların şiddetini yükselttiği çeşitli zirveleri olan bir trance parçası örneğine benzetebiliriz bu durumu aslında. Nasıl ki parçada tek  tek davulun ya da herhangi bir öğenin estetik ya da duygusal bir  önemi bulunmamakta gördüğünüz pinta için de bu durum geçerli.

sadece bütün olarak üzerinizde bir etkide bulunuyor ve acılı bir temizlik sürecinin yarattığı görüntülerin de sadece bir tek amacı var: Size tinselliğin ışığında hayat hakkında bir ders vermek. Fakat arada bedensel olanın pisliği üzerine düşüncelerle ile büyümüş önemli bir neslin anlamayacağı hatta  gülüp geçeceği bir fark var. O da böğürtüler arasında kusarken  ya da bir ishal atağında bu tinselliğe kendinizi açıyor oluşunuz. Tanrı’yı bulutlar arasında çizen ve beyazlı melek ordularıyla bedensel olandan kaçınmamızı iradeye, zihne, inanca  yönelmemizi tembihleyen semavi dinleri zaten bir kenara  koyuyorum, dünyada başka hiçbir kültür sanırım tanrısal, ruhani,  tinsel olana bütün bu pisliğin içinde ulaşılabileceğini  düşünmemiştir. Dinlerin zihne bağımlı oluşu dolayısıyla zihnin üzerinde çalışabileceği irade, inanç gibi soyut olgular kullanılmak zorunda olduğundan tanrı da ancak soyut ve ulaşılamaz haliyle düşünülebiliyor. Sonuç bir çeşit aydınlanmayla müjdelenen insanların hayal kırıklığı. Özellikle  batıda inancın giderek önemini yitirmiş olması ve geriye kalanların çeşitli uzakdoğu düşüncelerine yönelmesi bu hayal  kırıklığına yorulabilir sanırım. Yaje’nin işlevi de bu doğu  düşüncelerine zaten oldukça benziyor çünkü farkındalığın dibine dinamit koyan beden-zihin ikiliği yaje’de de bulunmuyor ve beden  üzerinde çalışırken aynı zamanda içgörümüzü engelleyen zihnin durumunu da değiştiriyor. Meditasyon ile bu kadar benzer olması bir yana daha güzel olanı yaje’nin hiçbir şey yapmanıza, düşünmenize izin vermemesi. Meditasyonun amacı da bu değil miydi zaten?… Tek fark yaje’nin sizin isteğinize bağımlı kalmadan  aşkın bir düzeye sizi taşıyor oluşu; başka bir şansınız yok. Katıldığım bir seremonide zaten bu iki tekniği de uygulayan  kişiler gördüğümden benzerliği algılamam çok fazla sürmemişti. Bedensel fazlalıklarımızdan kurtulmadan belirli bir dinginliğe ulaşılması da zor göründüğünden doğrusu aralarındaki görevdeşliğe bir anlam verebildim. Fazlalıklarımız derken abartmıyorum, isterseniz günlerce diyet uygulayın ve hatta son gün kimilerinin tavsiye ettiği gibi birşey yemeyin yine de anlam veremediğiniz kadar kusabilir ya da dışkılayabilirsiniz. Yaje sizi daima şaşırtacak ve saygı göstermezseniz başka bir ders verecektir. Son denememde sabah olmuş ve herkes evlerine güzel  güzel dağılırken birdenbire herşey benim için tekrar başlamıştı. Alınan ders isterse sabah olsun eve taşıdığınız yüklerle geri dönemezsiniz ve yerlilerin düşüncesine göre bu yükler ya da hastalıklar dışkı ve kusmuk olarak vücut buluyor ve  sisteminizden en kısa yoldan dışarı atılıyor. Doğrusu  bedeninizden normal olmayan bir şekilde o kadar çok şey çıktıktan sonra buna inanmamak güç. O kadar bokla doluyuz ki  gerçeği göremiyoruz.

Yaje hakkında çok şey bilmeden gittiğimde doğal olarak ürkek  davrandım.Yaje hakkında bir şey öğrenmek için uzun sürelere ihtiyacınız var. Kırkın üzerinde deneyimde bulunmuş bir  arkadaşım doğal olarak yaje hakkında hiçbir şey bilmiyorum  dediğinde demek istediğini anlamıştım. Yaje’nin sizi ve bedeninizi tanıması için gerekli bu zaman ve ilk içişinizde pinta görülebilmesi bu nedenle biraz zor. Yerliler daha çocukken  bunu içmeye başlayıp yıllar sonunda onun bütün potansiyelini kullanabiliyorlar. Sorun kısaca yeterince içememeniz olarak özetlenebilir. Mideniz daha fazlasını almıyor. Tabi ki onu dinlemeyip içmeye devam edebilirsiniz. Bu aslında teşvik de ediliyor ama bunun anlamı pinta dahil yan etkilerini çok daha  şiddetli yaşamanız demek olurdu. Ayrıca midenizdeki o his sürerken devam edebilmek gerçekten çok zor. Bu histen biraz daha detaylıca bahsetmek istiyorum.

Yaje’nin etkisi altında kötü  hissetmenizden sorumlu olan içinizde biriken pislikten daha çok onu dışarı atamayı başaramamanız. Bu başınıza gelebilecek en kötü şey olurdu ve sıklıkla da benim gibi yeni başlayanlar bu durumu yaşıyor zaten. Üstüne üstlük şehirli bir yaşamdan geliyorsanız durum katmerleniyor çünkü bedenimizle olan ilişkimiz son derece çarpık durumda. O kadar çarpık ki bedenimizin basitçe kusmasına izin veremiyoruz. Bugüne kadar öğrendiğimiz dışkılamak, kusmak gibi eylemlerin kontrol edilmesi  gerektiğiydi. Oysa yaje’nin etkisi altında ne kadar kontrol  etmeye çalışırsanız o kadar sürünüyorsunuz. İlk denememde diğerleri gibi kusamadığımı görünce paniğe kapılıp kusmaya zorlamıştım kendimi. Bana denilen sadece yaje istediğinde kusabileceğim oldu. Fakat toplum içerisinde o kadar beynimiz yıkanmış ki içgüdülerimizle hareket etmeyi unutmuşuz ve bedenimizin kendine kendine çalışıyor olmasını bir şekilde kabullenemiyoruz. Bugüne kadar üzerinde durduğun sana dayatılan  o egonun hiç bir şeye yaramadığını o anda kabullenemiyorsun. Sahip olduğun her şeyi, kendini bırakamıyorsun. Oysa yaje tamamen kendini bırakmak demek. İçinde bulunduğunuz bu hücreden çıkmak bu kadar basitken sinirli bir insanın anahtarı deliğe sokamaması misali bocalayıp duruyorsunuz. Zekanız anahtarı nasıl deliğe sokulacağını size anlatabiliyor ama onun daha fazla bir  faydası yok; egolarımızla tatmin olamıyoruz. Bize ait olmayan bu görünmez dar elbise ile kolumuzu bile kıpırdatamıyoruz. Tamamen  boşalmakla, sizi rahatlatmakla  alakalı olan içgüdüleriniz  egonuz tarafında yıkıma uğradıkça çıkış yolunu da kapıyorsunuz  ve yajeye geldiğinde sıra neden bir türlü çıkaramadığınızı, kusamadığınızı  düşünüp duruyorsunuz, deliriyorsunuz. Yaje asla vazgeçmiyor tabi bu arada. Onunla mücadele etmenin faydasız bir çaba olduğunu anladıktan sonra gücünüz kalmıyor zaten. İradenizi teslim ediyorsunuz ve kusuyorsunuz. Bu, iyi o halde baştan teslim edeyim denerek başarılabilen bir şey değil maalesef. Yönetemediğimiz içsel engellerle doluyuz. Çoğumuz çocukluktan itibaren çeşitli travmalara mağruz kalıyoruz ve yaşadığımız bütün olayların organizmamız üzerinde farkedilebilir bir etkisi oluyor. İçgüdüsel tarafın ağır bastığı çocuklar olarak her türlü konuda (en başta cinsellik gelmek üzere) ahlaktan, dinden, geleneklerden bağımsız olarak hareket ediyoruz. Bu doğrudan davranışlar da sonuç olarak bir şekilde cezalandırılıyor. Nasıl yıkıma uğrayan kaslar bir sonraki travmayı atlatabilmek için gelişiyorlarsa bu tür psikolojik travmalara mağruz kalan çocuk da bir sonraki travmayı atlatabilmek için değişiyor. Yaje kitabında bu durum Wilhelm Reich’in zırhı ile anlatılmış.

Reich’e göre bu kuşandığımız kat kat zırhlar ileriki dönemlerde özellikle cinselliğimiz üzerinde derin sorunlar oluşturuyor. Cinsellik sevgi dolu olmaktan ziyade agresif bir hale bürünüyor. Orgazm üzerinde de olumsuz etkileri oluyor. Taitaların ruhsal problemleri kaslar üzerinden işaretlemeye çalışması ve hastalığı bu noktalardan yelpazesi ile çağırdığı ruhlarla defetmesi de bu anlamda çok ilginç. Yaje bütün bu savunmaları ve zırhları teker teker soyarken benliğinizin daha derin kısımlarına nüfuz etmeye başlıyor ve tamamen çıplak kaldıktan sonra yüzleşdiğiniz yabancı ‘şey’ ile uzlaşmanız biraz zor oluyor doğal olarak. Günlük hayatın sıradanlığında ‘göründüğümüz gibi olmak ya da olduğumuz gibi görünmek’ pek mümkün değil ama yajenin etkisinde bu söz konusu bile olmuyor; bu durum gerçeklikten kaçamadığınız bir korku filmine benzetilebilir ve yaje bütün gizli saklı duygularınızı ve korkularınızı çıkarmak konusunda son derece kusursuz. Onunla deliliğin sınırlarında geziyorsunuz ve hatta ötesinde. Taitanın bir diğer önemli işlevi de bütün bu deliliği yönetmek, yönlendirmek ve çok kötü durumda olan varsa ona yardım etmek konusunda gerçekleşiyor. Yine de bütün bu çekilen sıkıntıların kendi iyiliğiniz için olduğunu unutmamak gerek.

Gelelim işin genelde daha merak edilen algısal ve halüsinojenik kısmına. Öncelikle yerlilerin halüsinojen diye bir kavramdan söz etmelerini beklemeyin. Halüsinasyonları incelerken bu nedenle yaje bağlamında kalmakta fayda var. Bu bağlamda ise yaje’nin sağladığı görülerin temel farklılıkları bulunmakta. En önemlisi hasta bir bireyin deneyimlediği halüsinasyonların hastalığıyla ilişkili olarak kendisine zarar verdirme ihtimali bulunuyor ve bunlar neredeyse tamamen hastalığın işaretleri oluyor. Yaje de ise bu tipte bir kesinlik yok. Tam aksine bedeniniz temizlendikçe daha sağlıklı algılıyorsunuz ve görüntüler de bununla birlikte değişiyor (kötü olanlar giderek yok oluyor). İkincisi bunlar sadece görülerden ibaret değil aynı zamanda olağandışı bir içgüdüsel devinim kazanıyorsunuz. Bu alışık olmadığımız sezgisel olağandışılığın da aslında kabiliyetlerimizden biri olduğunu öğreniyorsunuz. Aletleri henüz icat etmemiş ilkel insanın hayatında ölümle kalım arasındaki farkı yaratan bu yetenek zamanla diğer yeteneklerimizin önem kazanmasıyla tabi ki bir kenara atılıyor ve sezgilerimize, görülerimize göre değil zihnimize göre hareket etmeye başlıyoruz. Yajenin bu manada zihnimizde yeni bir şey oluşturduğunu söylemek bile doğru olmayabilir; bu daha çok bir türlü susmak bilmeyen huzursuz zihnimiz aradan çekildiğinde ve onun üretimi olan kirlilikten yani düşüncelerden, illüzyonlardan ve takıntılardan kurtulduğumuzda farkedebildiğimiz yeni bir gerçeklik oluyor. Normalde farkedilebilmesi çok zor olan bu yeni gerçeklik aradaki örtüyü kaldırdığımızda kendini tüm duruluğu ile duyularınıza sunuyor. Yine yaje kitabında bunun hinduizmdeki Maya ile ne kadar benzer olduğu anlatılmış. Sadece hinduizmde değil tabi budizm içerisinde de yer alıyor Maya inanışı. Hinduizm içinde Maya doğru fakat mutlak olan bir doğru değil. Maya sadece maddi olan dünyanın görülebilmesini sağladığı için aynı zamanda onu görmemizi sağlayan koşulları ya da gerçekliği görmemizi engelleyen de şey. Hinduizm’de bu mutlak gerçeklik Brahman olarak adlandırılıyor ve aydınlanmaya ulaşabilmek için Maya (illüzyon gerçek) ile Brahman (mutlak gerçeklik) arasındaki farkı farkedebiliyor olman gerekiyor; bu da ancak aşkın bilgi ile mümkün. Gerçek bilgiyi elde ettiğimizde illüzyon da birden kayboluyor. Adını hatırlamadığım bir belgesel yerlilerin ispanyol gemileri ilk defa geldiğinde ufukta onları göremediklerini anlatıyordu. Bu bakımdan anlaşılabilir geliyor bu bana. Yaje etkisi altında bu illüzyonları sık sık belirlemeniz doğal olacaktır fakat bunda hemen başarılı olacağınızı düşünmeyin. Sadece yılların deneyiminin ardından illüzyonlardan arınabilmiş taitalar bu ikisini ayırt etmekte yeterince iyi sayılabilir. Yaje içtikten sonra birdenbire gerçeklik önünüze seriliyor değil. Egonuzu öldürmeniz ve zihninizi tamamen durdurmanız uzun zaman alan bir süreç ve bu süreçte sık sık onun yansımaları olan illüzyonlarla baş etmek zorunda kalmanız gerekiyor (bunlar genellikle türlü canavarlar oluyor). Sonuç olarak taitalar da yaje ile erişilen ruhlar dünyasının buluduğumuz gerçekliğin üzerine kurulduğu dünya olduğuna inandıklarından bu iki düşünce arasında ilginç bir benzerlik var diyebiliriz.

Yaje’nin etkisi altında ne gördüğünüz aslında son derece karmaşık ilişkilerin sonucunda ortaya çıkıyor. En önemlilerini sayarsak ne kadar süredir yaje içtiğiniz, o anda bulunduğunuz atmosfer ve ruh hali, ne kadar saf bir halde olduğunuz bütün bunlar görüntülerin doğasını, şiddetini, renklerini, netliğini, sürekliliğini etkileyen faktörlerden sadece bir kısmı. Aralarından tabi ki en önemlisi ne kadar zamandır yaje içtiğiniz. Yaje bedeninizi temizledikçe benliğimizin daha derinlerine inip size başka bir dünyayı aralıyor. Brahma, ruhlar dünyası aslında ne ad verildiğinin ve ne kadar gerçek olduklarının pek bir önemi yok; sonuçta bu bir aydınlanma yolculuğu ve bu yolculuklar aslında öylesine içsel bir tutarlılığa sahip ki yerliler arasında bu geleneksel mitolojileri ile vücut buluyor ve bu mitolojilerin baş kahramanları da genellikle totemler oluyor. Ne yazık ki bu totemler hakkında bir yaje gecesi bir yaje gönüllüsünün defterine çizdikleri üzerinden bilgilendirilmiş olsam da berbat ispanyolcamın kurbanı olarak tam kavrayamadım. Kabaca herkes yaje yolunda çeşitli aşamalardan geçiyor diyebiliriz ve her aşamanın kendine özgü ve çeşitli travmaları temsil eden totemleri bulunuyor. Kişi zamanla bu travmalarla yüzleştikçe yılanlar, kaplanlar, kaplumbağalar vs. gibi totemlerle karşılaşıyor. Özellikle yerli kültüründen uzak şehirli insanlara neler gördüklerini sorduğumda da yılan ve kaplan gibi yanıtlar gelmesi gerçekten şaşırtıcı. Yaje’nin çeşitli etkilerini ve neler yaşanıldığını sanırım doğrudan deneyimlerimle anlatmak daha etkili olur diye düşünüyorum.

İlk Deneyim

Yaje ile ilk tanışmam şansıma işinde ehil bir taitanın seremonisine denk geldi. Florentino ya da kısaca Taita Floro şehirde şehire gezen bir şaman ve bu bilgiyi doğrudan hala 93 yaşında şamanlığı sürdüren babasından ve gezdiği, tanıdığı diğer yerli kültürlerinden edinmiş. Kendisi bir Kamentça yerlisi. Kamentçalar Kolombiya’nın güneybatısında bulunan Putumayo bölgesinde yaşayan yerli bir halk. Esasen kökleri hakkında kesin bir bilgi bulunmuyor ama yaşlıların anlatımları ışığında buradaki Sibundoy vadisine ilk gelen insanlar oldukları düşünülüyor. 1492’de İnkalar bu bölgeyi fethediyorlar ve ardından 1530’larda İspanyollar ele geçiriyor. İspanyolların ardından bölgede birçok hristiyanlaştırma faliyeti sürdürülüyor. Bu aynı zamanda batının yaje ile tanışması demek tabi ve tamamen başka bir yazı konusu. Yerliler anladığım kadarı ile İsa’yı kendi mitolojileri ile bir şekilde bağdaştırmış görünüyorlar. Sibundoy vadisinde dünyada ender görülür cinsten inanılmaz bir bitkisel zenginlik mevcut. 1941’de bölgede yapılan araştırmalarda dünyada o güne kadar görülmemiş yoğunlukta halüsinojenik bitkiler keşfediliyor ve bunların dışında şamanlarla birlikte sürdürülen araştırmalarda pek çok hastalık için kullanılabilecek bitkiler bilimsel literatüre giriyor. Ayrıca bölgede yeni kurulmuş Leandro Agreda botanik bahçesi günümüzde bu çalışmaları sürdürmekte. Kamentçaların dünya görüşleri çoğunlukla onları çevreleyen bitkisel dünya ile ilgili ve yaje tabi ki yerlilere sağladığı bilgiden ve ruhlarla iletişimi sağlamasından ötürü en önemlisi aralarında. Kamentçalar için herkesin hayatı dünyevi, topraktan gelen bir ruha dayalı ve öldüklerinde basitçe bir tohum olarak dünyaya geri döndüklerine inanıyorlar.

Bogota’da 20 kişilik bir grupla Taita Floro ile La Calera’da buluşmak üzere akşam üstü bir minibüsle yola koyulduk. La Calera şehirden uzak, sessiz küçük bir kasaba. Seremoni için hazırlanan ev gayet geniş. Eve vardığımızda herkes öncelikle bir odaya yerleşti ve uyku tulumlarını battaniyelerini serdi. Ardından bahçede bir ateş yaktı diğerleri. Taita bir odada gelen misafirlerle bu arada muhabbet ediyordu. Hani Taita taita dediğime bakmayın; insanlarla olan diyaloglarında kesinlikle farklı olduğuna dair bir izlenime kapılmıyorsunuz ve herkes gibi biri olarak konuşuyorsunuz. Tabi görünüm olarak herkesten farklı ve üzerinde seremoni için kullandığı bazı eşyalar bulunuyor. Kamentça taitalarının kullandığı enstrümanlar arasında en önemlileri taktıkları kolyeler, tütün ve yelpazeler. Kolyeler iyileştirmeyi gerçekleştirecek olan ruhları çağırmak için, tütün ise üflenerek, yelpaze (waira) de bir kılıçmış kullanılarak kötülükler ile savaşmak için kullanılıyor.Bir süre sonra seremoniye yardım edenlerden biri elinde ufak bir boru ile yanıma geldi. Önce çekinip teklifi geri çevirsem de benim için iyi olduğunu söyleyince tamam dedim. Bu boruyu tütün tozuna daldırıp burnunuza sokuyorlar ve diğer taraftaki kişi üfleyerek bu tozun burnunuza naklini sağlıyor. Gözlerimden yaşlar gelse de gerçekten de daha iyi nefes almaya başlamıştım. Yaklaşık bir saat sonra Taita önündeki yaje bulunan şişenin kapağını açtığında heyecanlanmadım desem yalan olur. Bir süre tütün dumanı ve çeşitli şarkılarla, ıslıklarla yajeyi ve yelpazesini iyi bir yolculuk için kötülüklerden arındırdıktan sonra herkes sırayla küçük bir fincandan yajeyi içmeye başladı. Ardından “Salud y buena vienta” hep bir ağızdan; şerefe ve iyi yolculuklar demek. İnsanların suratlarından tadının hiç de iyi olmadığı belli oluyordu. Sıra bana geldiğinde hiç düşünmeden tek bir yudumda mideme indirdim diyebilirim. Ardından da beni neyin beklediğini dahi bilmediğimden “hepsi bu mu?” şeklinde halimin acınasılığını arkadaşa şakayla karışık ilettim. Işıklar söndürüldü, mumlar yakıldı. Kimisi yatıp uyumayı tercih ederken ben araştırmacı ruhumla tabi ki dışarı çıkıp ateşin başında birkaç kişi ile birlikte beklemeye koyuldum. Bu aradada hala yapabiliyorken not aldım. Doğrudan aktarayım.

“15 dakika geçmiş olmalı. Hala iyi hissediyorum. Yajenin tadı o kadar da kötü değilmiş. Bir kişi anında kustu. Ateşi harlamaya devam ediyoruz.”

“20 dakika, bir kişi acı çekmeye başladı ama çoğunluğun ruh hali iyi görünüyor.”

“25 dakika geçti, birkaç kişi birden kusuyor. Midemde bir tuhaflık hissetmeye başladım.”

“30 dakikayı geçti. Çoğunluk kusuyor ben kusamıyorum.”

Bu kusamama durumu bende ciddi bir paniğe yol açtı diyebilirim. Bahçede bir o yana bir bu yana yürüyüp kusmaya çalıştım. Hatta kusma refleksini bile kullanmaya çalıştım ama nafile… Bir türlü beceremedim. Yazıda detaylıca anlattığım engellerden tabi bihaberim. Ateşin başındakilerden biri sadece yaje istediği zaman kusabileceğimi anlatınca biraz rahatladım doğrusu. Bunun hemen ardından garip bir titreşim hissi kapladı her tarafımı. Gözlerimi kapadığımda bazı renksiz geometrik şekiller görmeye başladım. Bunlar bir ağ olarak birleşiyorlar ve görüş alanını tamamen sarıyorlar; bazen de kaleydoskopik şekilde hareket ediyorlar. Doğal bir rahatsızlıkla gözlerimi açıp odama döndüm. İçeride taita seremoniye çoktan başlamıştı ve şarkıları kendine özgü sarhoşluk içerisinde söylemeye başlamıştı. İnsanlar yanlarında getirdikleri enstrümanlar ile buna eşlik ediyorlardı çoğu zaman. Ara ara çeşitli otlar yakılarak dumanı ile bütün odalar dolduruluyordu ve sırayla herkes bu dumanı elleriyle yüzüne doğru götürüyordu. Kendine has ilginç bir kokusu var diyebilirim bu otun. Yajenin alışık olmadığım ağırlığı ve sarhoşluğu bedenimi sardığından yere uzanıp beklemeye başladım. Beklemekten başka birşey yapamıyorsunuz zaten. Bir süre sonra bu zihinsel felç ve durgunluk hissi etkisini giderek artırdı. Bu arada kusmamıştım ve işin aslı herhalde durumum çok iyi ve iyi geçecek diye düşünüp kusmayacağıma kanaat getirmiştim. Tabi ki yajenin bu tip bilmişliklerden hoşlanmadığını anlatmama gerek yok. Bu arada renksiz görsellik ortadan kaybolmuştu ama bütün bedenim inanılmaz bir duyu hassasiyetine kavuştu diyebilirim. Evin içindeki her konuşmayı, her sesi duyabiliyordum ve bir uğultudan çok hepsi anlamlı ve ayrı ayrı ulaşıyordu. Kimisi ağlıyor, kimisi kahkaha atıyordu. Taitanın müziği ve şarkılarını duymuyordum, sanki içimde çalınıyordu bu şarkılar. Bu arada bazı ürpertici sesler işitmeye başlamıştım. Daha çok tanımlayamadığım klik klik klik gibi süregiden bir hayvan sesine benziyordu. Aynı zamanda çeşitli sesler geri sarmaya ve kendilerini tekrar etmeye başlamıştı. Şimdi lineer olaylar gibi anlatıyorum ama asıl deneyimde bu şekilde gerçekleşmediğini belirtmeliyim. Bütün bunlar devam ederken bu arada aynı zamanda çocukluk günlerime döndüm ve orada da ayrı bir hikaye devam ediyordu. Bu basit bir geçmişi hatırlama durumundan çok yeniden geçmişi yaşamaya benziyor. Daha çok çocukken yaşadığım kimi problemli olayları yaşadım diyebilirim ve daha da ilginci hiç bilmediğim ama sanırım bilinçaltımda kendimi suçladığım şeyler keşfettim ve ne kadar saçma inanışlar kurduğumu gördüm. Bütün bunlar olurken yaje etkisini artırıyor ve benlik yıkımına devam ediyor tabi ki. Mekanın kaybolduğunu ilk kendime dokunduğumda farkettim sanırım. Sol ya da sağ ya da herhangi bir merkez ortadan kaybolmuştu. Dokunduğumu hissediyordum ama bunu tarif edebilmenin imkanı yok; bir bütün olarak hissediyordum. Bu arada konfüzyon etkisini artırdı ve zaman konusunda kafam karışmaya başladı; önce ve sonra anlamını yitirdi. Geçmişteki benlik, şimdiki benlik, gelecekteki benlik hepsi birbirine girmişti. Bir ara dışarıda ateşin başındayken aslında ateşin başında değil yatakta olduğumu anladım, yani anlamadım emin değildim; hatta bunu düşünenin kim olduğu konusunda bile kafam karışmıştı. Sizi bir arada tutan tek şey belki de mideniz diyebilirim. Midem beni bu illüzyonlardan uyandırarak dışarıya çıkardı. Bu arada ne kadar berbat hissettiğimi hatırladım ve yere soğuk, ıslak çimenlere kapandım. Beni otların arasında bir kaplumbağa gibi hayal edebilirsiniz. Kimliğim ortadan kaybolmuş, sıfır düşünce ile genetik imzasını taşıdığım tek hücreli atalarımdan farklı hissetmiyordum. Her şey otomatik bir biçimde bütün olarak gerçekleşiyordu. Kusmaya çabaladıysa da bedenim başarılı olamadım maalesef. Fiziksel ve ruhsal engeller buna müsaade etmiyordu. Bu arada yaşadığım dehşeti gerçekten hatırlamıyorum. Kime, neye yalvardığımı bilmeden yalvarıyordum bitmesi için. Bu kısım şişirilen egonuzun yaje karşısında sönümlendiği nokta oluyor aynı zamanda. Bu bedel ödeme kısmı ne kadar sürdü bilmiyorum. Birisi iyi olup olmadığım konusunda endişe edince ayağa kalkıp ateşe yöneldim. O vakitten sonra deneyimim gayet keyifli geçti diyebilirim. Ateşin sıcaklığı hiç olmadığı kadar tatlı geliyor, soluduğunuz hava, bütün gerçeklik, etrafımdaki insanlar ve kurduğum diyaloglar.

İkinci Deneyim

Bu sefer başka bir taita ile Bogota içinde bir evde toplandık. İlk deneyimden aldığım derslerle daha iyi geçeceğini düşünüyordum (hala akıllanmamışım!). Genel olarak seremoni benzerdi. Ortamda garip bir enerji vardı yine. Nadiren sessiz; kimi dans ediyor, kimi davul çalıyor, kimi yelpazeleri sallıyor. İçe kapanmak aslında neredeyse imkansız bazı sessizlik anları dışında. Ama kalabalık bir yerdeydim ve herkes kendine göre huzura ulaşıyordu (kusuyordu). Zaman zaman durgunlaşan sessiz anlarda taita birdenbire bir çığlık atınca irkiliyordum. İlk fincan 1 saat geçmesine rağmen bir etki etmemişti. Aklımdan da herhalde sorun yajede diye geçiyordu (saygısızlık ikinci hata). Bu yüzden ikinci bir fincan yaje aldım. İşin aslı ne kadar içerseniz o kadar iyi pinta görebilirsiniz ama genelde vücudunuz bunu kabul etmiyor. Tahmin ettiğim gibi ikincisi yeterli oldu ve o midenize oturan his yeniden oluşmaya başladı. Fakat bir şeylerin farklı gittiğini hissedebiliyordum. Bir süre sonra renksiz ağlar görmeye başladım. Bunların hareketleri sürerken gözümü açtığımda etrafımda farklı bir gerçeklik olduğunu hissedebiliyordum. İlk defa renkli figürler görmeye başlamıştım. Daha çok gökkuşağı renklerinde bir çubuğun ossilasyonu diye tarif edebilirim bunu. Bu tip görüntüler kusmaya ne kadar yakın olduğunuza bağlı olarak gidip gelirken bir tür yanılgıya düşüp bedeninizi kontrol edebileceğinizi düşünüyorsunuz, fakat içinizde biriken baskıyı kontrol etmenin bir yolu yok. Bu baskı doruk noktasına ulaştığında görüntüler de renkleniyor ve şekiller rahatsız edici figürlere dönüşüyor. İlk deneyimimde kendisini göstermeyen canavarlar da şimdi ortaya çıkmaya başlamıştı ve belli belirsiz saldırıyorlardı. Bunu takiben anlam veremediğim ama rahatsız eden sayısız ağız açılıp kapanıyordu gözlerim önünde. Etrafımda oturan insanlar da şekil değiştirmiş ve sanki onlar gitmiş yerlerine ruhlar gelmişti; karanlık, şekilsiz ve saygı duymamı isteyen figürler. Görüntüleri sağlayan şey aynı zamanda onu analiz etmenizi ve kaydetmenizi engelleyen de bir güç. Bu nedenle onları ne kadar tahlil etmeye çalışırsanız o kadar uçucu oluyorlar. Ruhlar diyarına giriş yaptığınızda anın kendiliğindenliğine saygı göstermeniz gerekiyor. Bu şekilde görüntüler zirvesine vardığında bu sefer kusma yoluna değil tuvalete gitme yolunu seçmiştim ve ilk defa bedenim bir engel çıkarmamıştı. Buna ne kadar sevindiğimi anlatamam o acı ve dehşet ortasında zira bu son çıkarma aşamasında psikolojik ve fizyolojik anlamda bütün yan etkiler de doruk noktasına ulaşmış oluyor. Tabi ilk başta daha iyi olacağımı düşünürken giderek dibe batacağımı bilemiyordum doğrusu. Bu ilk döngünün ardından bunu bir diğeri izledi: bu sefer kusmuştum. Ve bunu diğeri izledi. Her döngü kendine özgü bir karaktere sahip ve yine lineer değil, daha iyi olacağınızın bir garantisi yok. Artık kötü hissetmediğiniz noktaya gelene kadar kendini arındırmanız gerekiyor. Daha sakin bir düzeye ulaştığınız zaman görüntüler de daha keyif verici oluyor doğal olarak ama bu görüntüleri ‘gerçek’ dünyayı izler gibi izlemenizin bir yolu yok. Pinta tamamen akışkan ve değişken bir şey. Farklı görseller sürekli olarak birleşip yeni bir şey meydana getirip dağılarak başka bir dizayna ulaşıyorlar, sürekli hareket eden bir renk denizi ve gönderdikleri mesajlar aklımızın alabileceğinin çok çok ötesinde sıkıştırılmış oluyor çoğu zaman. İlkine göre daha berbat bir deneyim olsa da pintaya yaklaştığım için kendimi tebrik ediyordum. Sabaha doğru herkes harika hissederken ben kendimi yine tuvalette bulmuştum. Neyseki orada sona erdi ve sokağa çıktığımda yine aynı tanıdık sevinçle doluydum.

Sonuca bağlarsak yajeyi diğer maddelerden ayıran en öneml özelliği gerçekten işe yarıyor oluşu. Bir şekilde bu amaca yönelmiş bütün maddeler size geçici bir rahatlık verirken bunu daha sonra takip eden bir depresyonla ödüyorsunuz. Yaje ise tam aksine sizi hafifleştiriyor, daha mutlu ediyor ve iyimser düşünmenizi sağlıyor. O kadar enerji harcadıktan sonra akşamdan kalma halinin tam tersini hissediyorsunuz. Aynı dünyaya geri dönüyorsunuz ama sanki yeniden doğmuş gibi, yeniden çocukmuş gibi- renkler daha canlı ve alışkanlığın görmenizi engellediği güzellikleri farkediyorsunuz. Kusmaya ve diğer berbat sonuçlarına rağmen bir kere temizlenme işi bittikten sonra yaje keyif veren bir deneyim. Travmatik olmasının sebebi temel doğrularla karşılaşmanın doğasından ötürü zor oluşu ve egonuzun sizi türlü sahtekarlıkla, işkenceyle yüzyüze bırakması. Yaje adeta bu sahte kimliklerle savaşmanın tek yolunun savaşçı yolu olduğunu bilmekte ve siz bu sahteliklere son darbeyi vurana kadar sizi adım adım bu mücadele için eğitmekte. Başka nasıl yajeye benzer bir etkiyi bulabiliriz bilemiyorum. O kadar yoğun yaşanan bir kutlama ki bu… Gece boyunca süregiden sarhoş bir neşe, ruhun rahatsız edici ifşası, zihnin korkuyla felç oluşu, hiç tanımadığınız insanlarla kurulan derin bağlar, ağlayışlar, şarkılar, çığlıklar, danslar ve şafağın doğuşunu bir ateşin yanıbaşında sükunet ve huzur dolu selamlamak. Yaje böyle birşey.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...