Jump to content

Üst Dünyaların Yapısı


reincarnated

Önerilen Mesajlar

noah.jpg

 

1- Yaratılan Varlığın Gelişiminin Dört Safhası

· Bildiklerimiz Kabalistlerin eriştiği algılara bağlıdır ve onların Kabalistik kitaplarda açıkladıkları şeylere endekslidir. Ulaştıkları seviyede anladıkları şey; tüm gerçeğin kaynağının üst bir güç olduğudur ve bunu (O’nun özü) olarak tanımladılar. Çünkü O’nun özünü algılayamazlardı.

 

· Algılayabildikleri en üst nokta şuydu: O’nun özünden varlıkları yaratmak düşüncesi ve niyeti doğdu ve bunun nedeni yaratılan varlıkların bundan faydalanması idi. Bu niyete “Yaratılış Düşüncesi” ya da “Üst ışık” deyimini verdiler. Yaratılan varlık açısından ışık Yaradan’dır. Çünkü O’nun özü yaratılan varlıklar tarafından algılanamaz. Daha ziyade Yaradan ve yaratılan ilişkisi üst ışık vasıtasıyla uygulanır. Dolayısıyla üst ışık üst gücün özünden kaynaklanır ve O mutlulukla doldurabileceği ve iyilik yapabileceği varlıkları yaratmak arzusundadır.

 

· Diyebiliriz ki ışığın amacı ışıktan mutluluk duyacak varlıklar yaratmaktır. Dolayısı ile Kabalistler yaratılan varlığa; ışık için “kap” adını (alıcı) verdiler. O’nun özünden kaynaklanan ışık, yaratılan bir varlığı yaratmak için olan safhaya kök safhası denir. Zira bu tüm var oluşun kaynağıdır.

 

 

· Bu ışık aynı zamanda O’ndan haz duyma arzusunu yaratır, buna aynı zamanda “Işığı Alma Arzusu” denir. Alınan haz tümüyle alma arzusunun derecesine bağlıdır. Bu bizim dünyamıza benzer, kişinin karnı boş olabilir ama hala yemek istemiyor olabilir. Dolayısıyla arzu tamamlanmamış bir kaptır ve arzu olmadan haz olmaz. Maneviyatta baskı yoktur ve doyum her zaman arzunun derecesine göredir.

 

 

· O’nun özünden kaynaklanan ışık, kabı yaratır ve doldurur. Yaratılan varlığın aldığı ışıktan duyduğu mutluluğa Erdemliliğin Işığı denir ve ışığın yarattığı arzuya da “Birinci safha” denir ve bu gelecekte ki kabın ilk hâlidir. Ancak bu arzu henüz bağımsız değildir çünkü ışık tarafından oluşturulmuştur.

 

 

· Gerçek anlamda yaratılan bir varlık Yaradan’dan gelen tüm ışıktan faydalanmayı arzular. Kap mutluluk duymayı, kendi arzusuyla ışıkla dolmayı seçmeli. Yani arzu kişinin kendi içinden gelmelidir, Yaradan’dan değil. Işığı isteyebilmek için yaratılan varlık ışıkta ne kadar büyük bir haz ve mutluluk olduğunu, tersinden uygulayacak şekilde bilmeli. Işığı almayı isteyebilmek için, yaratılan varlık ışıksız hali ile ışıkla gelen hazzın arasında ki farkı bilmelidir. Dolayısıyla yaratılan varlık önce ışıkla dolmalı ve sonra da ışıksız bir hâlde olmalı. Böylece ışık için gerçek bir arzu doğar.

 

 

· Bunu günlük hayatımızda da görebiliyoruz: Birisine tatması için bir meyve veririz. Bu meyveyi daha önce hiç tatmamıştır ve bu meyve için dolayısı ile daha önce hiç bir arzusu olmamıştır, ancak meyveyi tattıktan sonra kişi meyveden haz duyar ve eğer meyveyi kişiden alırsak meyvenin ve meyvenin verdiği hazzı özler. Bu özlem kişinin bağımsız iradesi olarak hissettiği yeni bir arzudur. Dolayısıyla arzuyu tek bir hareketle inşaa etmek imkânsızdır.

 

 

· Dolayısıyla kişinin neyi arzulayacağını ve neyden haz duyacağını bilmesi için tüm gelişim sürecinden geçmesi gerekir. Bu koşul Kabalada bir yasa olarak belirtilir: “Işığın yaratılan varlığın arzusunda yayılması ve sonra ayrılması, bu koşulda ki tüm ışığı alıp bundan fayda sağlayacak konuma ulaşmasıdır.

 

 

· Alma arzusunun gelişimindeki koşullara “safha” denir çünkü bunlar alma arzusundaki yeni koşullardır. Dolayısıyla ışıkla dolan ruh, yaratılan varlığa hazla birlikte ihsan etme özelliğini de verir. Ruh ışıktan mutluluk duyarken birden ışık gibi ihsan etme arzusunu hisseder, bunun nedeni Yaradan’ın ışığının ruha ihsan etme becerisini istemeyi verebilmesidir.

 

 

· Işık birinci safhayı yarattıktan sonra ve tümüyle doldurduktan sonra, yaratılan varlık Yaradan gibi olmak hissinin nasıl olduğunu hissetmeye başlar. Bu yeni bir arzu olduğundan ikinci safha olarak adlandırılır. İkinci safha verme arzusudur ve Yaradan’a benzeme koşulundan duyduğu hazza “merhamet ışığı” denir. Buradan görüyoruz ki birinci safha ikinci safhanın tam tersidir: Çünkü birinci safha almak ikinci safha ise vermektir.

 

 

· Birinci safhadaki ışığa (Erdemlilik Işığı) “Or Hohma” denir, ikinci safhadaki ışığa ise (Merhamet Işığı) “Or Hasadim” denir. Birinci safhadaki arzu onu dolduran ışıktan haz duyduğu anda ışığın verici kendisinin de alıcı olduğunu hisseder ve ışık gibi olmayı ister: Almak yerine vermek ister. Dolayısıyla içerisindeki alma arzusu kaybolur ve Or Hohma’dan mahrum kalır, çünkü haz onun için arzu olmadan hissedilmez.

 

 

· Alma arzusu Or Hohma olmadan varlığını devam ettiremez, çünkü O hayat ışığıdır. Dolayısıyla biraz Or Hohma almak zorundadır. Bu yeni arzuya üçüncü safha denir ve içerisinde aslında iki arzu barındırır: 1- Işığa benzeme arzusu 2- Biraz olsun Or Hohma alma arzusu.

 

 

· Dolayısı ile iki çeşit ışık hisseder: Özgecil olma arzusu olan Merhamet Işığı ve alma arzusu barındıran Erdemlilik Işığı. Üçüncü safhadayken onu dolduran iki ışıktan aldığı his Erdemlik Işığının doğal olarak onun hayat ışığı olduğudur ve bağımsız bir kararla Erdemliliği tümüyle alır.

 

 

· Görüyoruz ki Yaradan’ın özünden kaynaklanan ışık bir alıcıyı dört safhada oluşturuyor. Dolayısıyla dördüncü safha denilen son arzu yaratılan tek varlıktır. Ondan önce gelen tüm safhalar sadece onun gelişimidir.

 

 

· Gerçekte tüm yaratılış sadece dördüncü safhadır: Yaradan’ın dışında var olan her şey bu dördüncü safhanın içerisindedir. Safha; sıfırdan, dörde kadar ki safhalar olarak şöyle adlandırılır: Kök safhası, Alef, Bet, Gimel, Dalet. Dördüncü safhaya “Krallık” denir. Çünkü içerisinde ki alma arzusuna hükmeder.

 

http://www.kabala.info.tr/imaj/udy01.jpg

 

Gelecekteki derslerde bu dördüncü safhanın nasıl parçalara bölündüğünü göreceğiz: Sefirot,Partsufim, Dünyalar, Bizim dünyamız, Duran, Büyüyen (Bitkisel), Hayvansal ve Konuşan. Bu ayırımlar arasındaki fark, alma arzularındaki derece farkıdır. Dördüncü safha Erdemlilik Işığı’yla tümüyle dolduktan sonra “Sonsuz Dünya” (Olam Eyn Sof) adını alır, zira arzusu ışığı almakta hiçbir sınır tanımaz.

 

 

· Dördüncü safha kendisinden önce gelen tüm ışığı almak ister ve dolayısıyla alma arzusunun beş safhasından oluşur: Daha önceki safhaları dolduran ışığın arzusu ve kendisine ait ışığın arzusu.

 

http://www.kabala.info.tr/imaj/udy02.jpg

 

 

Işık Yaradan’dan gelir ve varlık dört safhada yaratılır. Yaratılan varlığın özü basit anlamda haz alma arzusudur. Ve bu aslında arzunun içerisindeki ışığın hissidir. Işık Yaradan’dan (Kök Safhasından) gelerek dördüncü safha olan yaratılan varlığa, dört safha vasıtasıyla ulaşır. Dördüncü safha kendi içerisinde dört parçaya ayrılır ve daha önceki safhalardan ışığı alır. Dördüncü safha Erdemlilik Işığı ile dolunca Sonsuz Dünya adını alır.

 

 

 

 

 

2- Masah - Perde - Partsuf

 

Birinci Kısıtlama, Perde ve Partsuf

1. Erdemliliğin ışığı, yaratılan varlığı yani Alma Arzusunu tümüyle doldurduktan sonra, bu alma arzusuna kendi niyetini iletir; “Verme Arzusu”. Dolayısıyla birinci aşamada ilk arzusundan yani alma arzusundan dönüşerek verme arzusuna döner.

 

2. Dördüncü aşamanın başlangıcından sonra ve Or Hohma (Bilgelik Işığı) ile dolduktan sonra, ışık arzunun içindeyken verme arzusuyla hareket etmesini sağladı. Neden Or Hohma arzuya verme isteğini iletiyor? Çünkü, alıcı sadece ışıktan değil aynı zamanda verenin arzusundan da haz duymaktadır.

 

3. Yaradan bunu hissetmeyen bir Kli (Kap-Arzu-Ruh) yaratabilirdi. Yaradan verendi, ancak alıcı sadece aldığı hediyeden haz duyardı. Dolayısıyla dünyamızda da alma arzusu gelişmemiş insanlar görebiliriz: Çocuklar, akli dengesi bozuk insanlar ve ilkel insanlar. Bir çocuk büyüdükçe aldığı hediyelerden utanç duymaya başlar.

 

4. Yetişkin bir insanda, bu his öyle gelişmiştir ki utanç duygusu hissetmektense dünyadaki başka en büyük acıyı buna tercih eder. Ve Yaradan bizi özellikle bu defoyla yarattı, böylelikle bu duyguyla doğamızı aşabilelim diye, yani alma arzumuzu. Utancı yaşayabilmek için yani alma davranışından acı duyabilmek için öncelikle aldığımızı anlamamız gerekir.

 

5. Bu sadece Yaradan’ın varlığını hissedebilirsek olur: Eğer ben ev sahibini hissetmezsem almaktan utanmam, ama onu önümde görürsem o zaman utanç duyarım, almam mümkün olmaz, onunla bir şekilde ilişkim olması gerekir. Belki ona karşılık olarak bir şey vermem gerekir, dolayısıyla ondan artık almayarak, ona karşılığında bir şeyler vererek değiş tokuş yapmış oluruz.

 

6. Yaradan’ı hissetmek Malhut’ta öyle büyük şiddetle acı uyandırır ki Malhut ışığı almaktan vazgeçer ve bu duruma Tsimtsum (kısıtlama) denir. Bu kısıtlamanın ilk tecrübesidir ve bu yüzden birinci kısıtlama denir. Malhut ışığı almayı durdurmuştur ve böylelikle artık alıcı olma konumunda değildir.

 

 

 

http://www.kabala.info.tr/imaj/udy03.jpg

 

7. Ancak bu yeterli değildir. Yani Malhut’un üst ışık gibi davranıp ihsan edip haz vermesi yetersizdir. Yaradan’ın ışığı Malhut’a mutluluk verir ancak Malhut ışığı almayı reddetmiştir ve dolayısıyla Yaradan’dan haz duymamaktadır ve Yaradan’ın arzusunu yerine getirmemektedir.

 

8. Aslında bunun tersi gerçektir. Yaradan’ın arzusu yaratılan varlığa mutluluk vermektir ve Malhut Yaradan’ın arzusunu yerine getirmediğinde Yaradan’a mutluluk vermemektedir.

 

9. Dolayısıyla Malhut Yaradan gibi olmadığından yani Yaradan’a haz vermediğinden Yaradan’a benzememektedir. Yaradan’ın Malhut’u yaratmaktaki amacı Malhut’un mutluluğu hissetmesidir. Yaratılışın düşüncesi ve niyeti mutlak ve sabittir, dolayısıyla Yaradan Malhut’un ışığı alması için onu teşvik etmektedir.

 

10. Malhut kısıtlamanın kendi açısından yeterli olmadığını hisseder. Ancak yaratılan varlık alma arzusuyla oluşturulduğundan Yaradan’a nasıl geri verebilir? Malhut eğer ışığı alır ve bundan Yaradan’a haz vermek niyetiyle bir fayda sağlarsa, -çünkü bu Yaradan’ın arzusu ve Malhut’un arzusu değil- Malhut’un alma arzusu verme arzusuna benzer: Mutluluğu verenin mutluluğu için kabul edersem almak davranışını vermek davranışına çevirebilirim.

 

11. Eğer Malhut tüm ışığı alırsa yani Yaradan’ın vermek istediği tüm mutluluğu, bu Malhut’un Yaradan’a verdiği her şeyi aldığı kadar geri vermesi olur. Bu tür bir almaya almak denmez ama sanki Malhut vermek için davranmaktadır.

 

12. Bizim Dünyamızda da buna paralel bir örnek vardır, misafirliğe gelen bir kişiyle ev sahibi. Ev sahibi misafirini bir ziyafetle onurlandırır, onun için arzuladığı tüm yemekleri doğru miktarlarda hazırlar (zira mutluluk ışığı öyle bir kap yarattı ki kalite ve miktar oranı alacağı mutluluğa eşdeğerdedir) misafir çok yemeyi arzulasa da ev sahibinin varlığı içinde bir utanç uyandırır, çünkü kendisini alıcı olarak hissetmektedir ve bu histen dolayı alamamaktadır.

 

13. Ancak ev sahibi, rica edip yemesi konusunda ısrar ettikten sonra, misafire sanki reddetmek ayıp olurmuş gibi gelir ve yemenin ev sahibini mutlu edeceğini düşünür. Bu koşulda misafir veren, ev sahibi de alan konumuna gelir.

 

14. Kabala sadece arzudan, hazdan ve Kabalistlerin anlattığı dilde ikisinin ilişkisinden bahseder: Alma arzusu (Kap-misafir) kendisine gelen ve girmek isteyen ışığı (Haz-Mutluluk) hisseder. Kap ışığı geri iter ve kaynağına geri gönderir (misafir ev sahibinden yemeği almayı reddeder.) Bu hazzı yada mutluluğu geri iten güce Perde (Masah) denir.

 

 

 

15. Mutluluğu geri itme gücünün yardımıyla Kli kendisiyle mücadele edip alma arzusunu aşabilir. Bu bize Kli’nin ışığı reddetmesi gibi gelebilir, elbette kendi alma arzusunu reddetmektedir ve kendisinin o arzuya güvenmesine izin vermemektedir. Bir Kli Yaratan’a ışığı geri gönderme imkânına sahip değildir, ama bunun yerine Kli’de Yaratan’a bir haz verme arzusu oluşmaktadır. Bu niyete Or Hozer (geri yansıyan ışık) denir. Işık mutluluğun yaşanmasıdır. Or Yaşar (direkt ışık) Yaratan’ın yaratılan varlıklara ihsan etmek istediği mutluluklardır.

 

16. Kli ışığı kendi rızası için almayacağına emin olduktan sonra, Or Hozer’in yardımıyla (Yaratan’a vermek istediği hazzın boyutu kadar); ne kadar Or Yaşar alabileceğini ve bunu Yaratan’ın rızası için yapabileceğini tayin eder.

 

17. Işık Yaratan’dan direkt olarak gelir ve bu yüzden de “Direkt Işık” denir. Kli’nin kendisini sarmasını istemektedir, ancak Kli’ye girememektedir çünkü Perde ışığı bloke etmektedir. Dolayısıyla Perde ışığı geri çevirir ve geri dönmesine neden olur. Almak için almayı reddeder. Bu durumda Kli, birinci kısıtlamanın koşulunu yerine getirir; kendi rızası için almama koşulu.

 

18. Kli, bir daha asla kendi rızası için alma arzusunu kullanmayacağından emin olunca, Yaratan’ın rızası için ne kadar alabileceğine dair bir hesap yapar. Bu hesaplama Perde’nin yardımıyla yapılır. Hesaplamanın yapıldığı yere Peh (ağız) denir. Perde’nin olduğu yer Peh’tir. Işığı almadan önceki tüm tecrübeler ve kararlar Kli’nin Roş (kafa) denilen yerinde yapılır. Burada ışığı potansiyel olarak aldığımız varsayılır.

 

 

 

 

19. Kli’nin Roş’unda verilen karardan sonra, Kli ışığı içine alır. Kli’nin ışığı içine aldığı yere Toh (iç kısım) denir. Kli’nin Toh kısmındaki yerinde, Or Hohma Yaratan’a haz verme şeklinde alınır. Bu ışık Or Hozer tarafından sarılmaktadır; Yaratan’ın rızası için olan niyetle. Ancak Kli tüm Or Yaşar’ı alacak kapasiteye sahip değildir, sadece küçük bir kısmını alabilir. Masah tüm ışığı kabul edecek güçte olmadığından Sof kısmına ışık gelmez, Kli’nin ışık girmeyen bu kısmına Sof denir. Roş, Toh ve Sof kısımları beraber bir Partzuf (Yüz, Surat) oluşturur. Partzuf’ta ışığı almanın durduğu yere Tabur (göbek) denir.

 

 

20. Partzuf’un içine alınan ışığa Or Pinimi (içte yansıyan ışık) denir. Kli’nin dışında kalan ışığa Or Makif (saran ışık) denir. Or Yaşar, Perde vasıtasıyla Or Pinimi ve Or Makif olarak ikiye ayrılır. Her Partzuf’ta bir Roş (kafa) bir de Guf (beden) bulunur. Beden iç ve uç kısımlarına ayrılır. Malkut, beş bölüm barındırır. Perde her bölümde ne kadar alınacağını tayin eder ve dolayısıyla her bölüm alan kısım ve almayan kısım olarak da bölünür. Dolayısıyla iç kısımda beş bölüm ve uç kısımda da beş bölüm vardır.

 

 

 

 

21. Özet: Kli’yi mükemmelleştirmek için ışık Kli’ye Yaradan’ın arzusunuz verir. Eksikliğini taşıdığımız şey bu; ışığın gelip bizi ıslah etmesi ve mükemmelleştirmesi. Böylelikle yaradan gibi olmayı arzulayabiliriz. Kabala çalışmak insanı ıslah eden Or Makif’i uyandırır.

 

 

 

http://www.kabala.info.tr/imaj/sozluk.jpg

 

 

 

3- Işıkların Uzantısı ve Ayrılışı

Malhut, Or Yaşar’ın bir oranını perdenin yardımıyla aldıktan sonra, durur ve daha fazla alamaz. Partsuf’un Roş’unda (Baş kısmında), Malhut sürekli ihsan etme niyetiyle ne kadar ışık alacağını hesaplar.

 

 

Ancak, perdenin gücünün oranına göre Malhut sadece ışığın çok az bir oranını alır çünkü Yaradan’ın rızası için almak doğasına aykırıdır. Kli’nin dışında kalan ışığa Or Makif (Saran ışık) denir. Yayılmasını engelleyen perdenin üzerinde baskı yapar çünkü yayılmasını engelleyen perdeyi aşıp tüm Kli’yi doldurmak ister tıpkı kısıtlamadan önceki hali gibi.

 

 

http://www.kabala.info.tr/imaj/udy07.jpg

 

 

 

Malhut Or Makif’le hemfikir olur, yani şu anki haliyle kalırsa yaratılışın nedeni olan tüm ışığı sınırsızca almak yerine getirilemeyecek. Ancak Malhut alabileceğinden daha fazlasını kabul ederse kendi hazzı için almış olur.

 

 

Şöyle ki, Malhut daha fazla miktarda ışık alamaz ve ayrıca şu anki haliyle de kalamaz. Dolayısıyla Malhut, ışığı almaktan vazgeçer ve ışığı almadan önceki halinde var olmaya döner.

 

 

Bu karar tüm kararlarda olduğu gibi Partsuf’un başında olur. Bu karardan sonra Tabur’da bulunan Masah (perde) yukarıya Pe’ye (ağız) doğru yükselmeye başlar. Perdenin yükselmesi ışıkların Partsuf’tan ayrılmasına ve ağızdan yukarıya doğru yükselmesine neden olur.

 

 

Partsuf’un içine kabul edilmeyi isteyen Or Makif, taburda bulunan Masah’ın üstüne hüküm sürer. Aynı zamanda Or Pinimi perdenin üzerine içten hüküm sürer. Bu iki ışık ışığın yayılmasını engelleyen perdeyi yok etmek istemektedir. Perdenin üzerindeki baskılarına Or Makif ve Or Pinimi’nin çarpışması (Bituş) denir.

 

 

Bu iki ışık perdeyi Tabur’un (Göbek) üzerinde iter ve bu ışığın Partsuf’a alınmasını engeller. Perde’nin Tabur’dan Sium’a (son kısım) inmesini istemektedir çünkü böylelikle Or Makif’in tümü Kli’nin içine girebilir.

 

 

Bu durum ev sahibinin sunduğu yemeklerden sadece bir kısmını alan misafirin durumuna benzer. Aldığı miktarla zevk alır ve bu onu güçsüz bırakır, çünkü alamadığı zevkin büyüklüğünü hisseder. Bunun sonucu olarak Perde Tabur’dan Pe’ye geri döner ve ışık kaptan boşaltılır. Işık Pe’den Partsuf’a girdiği gibi ayrılırken de Pe’den ayrılır.

 

 

Işığın yukarıdan aşağıya doğru yayılmasına, Pe’den Tabur’a, “Taamim” (tatlar) denir. Işığın Partsuf’tan ayrılmasına da “Nekudot” (noktalar) denir. Işık Partsuf’tan ayrıldıktan sonra, Partsuf’ta damgası kalır, buna “Reşimo” (damga) denir: Orot Taamim’in izleri ve Orot Nekudot’un izi. Taamim’in bıraktığı ize “Tagin” (taçlar) denir.

 

 

Nekudot’un bıraktığı ize “Otiyot” (harfler) denir. Işığın yayılması ve sonra ayrılması bir alıcı yaratır. Alıcı zevk hissettikten ve sonra bu zevkten mahrum kaldığından, bu haz için samimi bir arzu doğar, çünkü ışık ayrıldıktan sonra kabın içinde o mutluluğun izi kalır. Bu hazzın izi Nekudot ve Taamim’denir.

 

 

Alıcı ışıktan mahrum kaldıktan sonra geriye kalan iz bir arzu oluşturur, alıcının özlemi ve arayışı. Dolayısıyla Otiot dediğimiz ışığın ayrıldıktan sonra bıraktığı iz başlı başına bir alıcıdır. Kısıtlamadan önce dördüncü safha daha önceki dört safhanın tümünden ışık alır çünkü Yaradan’ın özünden gelen ışık 0-1-2-3-4 safhalarından geçerek gelir.

 

 

Dolayısıyla kendi içinde beş safha vardır. Dördüncü safhanın her bir derecesi ışığı ona ters olan ve ona karşı olan safhadan alır: Dördüncü safhanın kaynağı, dördüncü safhanın Or Yehida kaynağından alır; dördüncü safhasının birinci derecesi birinci safhadan alır; Or Haya – dördüncü safhanın İkinci derecesi İkinci safhadan alır; Or Neşhama dördüncü safhanın üçüncü derecesi – üçüncü safhadan alır; Or Ruah dördüncü safhanın dördüncü derecesi –üçüncü safhadan Or Nefeş alır. Sadece dördüncü safhanın dördüncü derecesine gerçek yaratılan varlık denir; zevk alma arzusunu kendisine ait olarak hisseder.

 

 

Çünkü dördüncü aşamanın diğer safhaları alma arzusu değillerdir; bunlar dördüncü aşamanın ondan önce gelen sıfırdan üçe kadarki aşamalardan aldığı arzulardır. Bu yüzden sadece dördüncü aşamanın dördüncü safhası Yaratılan varlık olarak kabul edilir. Dördüncü aşamanın içinde bulunan 0-3 arası safhalar Yaradan’dan kaynaklanan Alma Arzularıdır. Bundan sonra tüm Manevi dünyalar ve bu dünya onlardan oluşur.

 

 

 

Tüm dünyalarda bulunan her şey: Cansız objeler, bitkiler, hayvanlar ve insanlar bağımsız alma arzusuna sahip olmayan varlıklardır ve tıpkı robotlar gibi Yaradan’ın onlara verdiği doğal arzularla hareket ederler. Ve sadece bir kişi Maneviyata yönelik bir arzu edinirse, bu dünyanın sınırlarının ötesinde bir arzu ile kişi; o zaman doğasını aşar ve edindiği perde kadar bağımsız olur.

 

 

Kendi rızası için alma arzusu sadece dördüncü aşamanın dördüncü safhasından doğar. Ve sadece kendisini alıcı olarak hisseder. Ancak dördüncü safha ışığı almayı kısıtlama kararı aldıktan sonra, ışığa dördüncü aşamanın tüm beş safhasından kaybolur çünkü sadece dördüncü aşamanın dördüncü safhası ışığı alır. Dördüncü safhanın içinde bulunan 0-3 arası safhalar sadece alma arzusunun gelişme safhalarıdır.

 

 

Dördüncü safhadan sonra ışığı alma kararı verdiğinden bu arzu 0-3 aşamaları içerisinde dördüncü safhada gelişerek mutlak potansiyeline dördüncü safhanın dördüncü aşamasında ulaşmıştır. Bu yüzden sadece bu safhada yaratılan varlıktır, aynı zamanda dördüncü safhanın 0-3 aşamalarından da ayrılmıştır.

 

 

Ayrıca Tsimtsum’dan sonra (sınırlama) bu Malhut kendi içerisindeki beş safhasına ışığı Masah’ı boyunca alır, bu beş ışık Malhut’un beş safhasına girer. Ve bunaPartsuf’un Toh’u (iç kısmı) denir. Işıkların Pe’den Toh’a giriş sıralaması az olan ışıklardan fazla olanlara doğrudur. Ve bu ışıklara verilen isimler şöyledir: Nefeş, Ruah, Neşhama, Haya ve Yehida – kısaca NaReNHaY denir.

 

 

 

 

 

Işıkların Partzuf’a Girişi

 

 

 

 

 

Işıkların Partsuf’dan Çıkışı

 

 

Malhut’un beş safhasına 0-1-2-3-4 denir. Kısıtlamadan sonra Perde vasıtasıyla bu kısımlara ışık girince bunlara Sefirot denir, çünkü ışık içlerinden parıldar, Sefira kelimesi safir kelimesinden gelir ve ışıldamak olarak anlam ifade eder. Dolayısıyla 0-4 safhaları yerine şimdi bu Sefirotlar’ın isimlerini kullanmaya başlarız: Keter, Hohma, Bina, Zer Anpin, Malhut. Işıkların ayrıldığı zaman bıraktıkları damgalara harfler denir.

 

 

 

Yud harfinin uç noktası, yud – hey – vav – hey

 

 

Beş ışık olan Nefeş – Ruah – Neşhama – Haya – Yehida, 5 Sefirot olan Keter-Hohma-Bina-Zer Anpin-Malhut’tan ayrıldıktan sonra, 5 damga ya da 5 harf geriye kaldı:Yud harfinin ucu – Yud – Hey – Vav – Hey.

 

 

Bu harflerden manevi kitapların nasıl yazıldığını sabah derslerinde çalışmaktayız. Manevi kitaplarda yazılanlar bu harflerden oluşmuştur.

 

 

Sanıyoruz ki manevi kitaplarda tarihi olaylar, ancak Zohar kitabında şöyle yazar: “Yazılanların hepsi Yaradan’ın isimleri.” Şöyle ki tüm yazılanlar bizlere ya alıcının içinde bulunduğu tüm hallerden ya da alıcının hareketleri anlatılmakta.

 

 

Kabala manevi kitaplarda olan bilgilerin aynısıdır sadece farklı bir dilde yazılmıştır. Kabalistler edinimlerini anlayabileceğimiz şekilde anlatabilmek için farklı diller oluşturdular.

 

 

Bu yüzden manevi anlatımlar için bir kaç dil vardır: Tora’nın dili, Aggada, Talmud ve Kabala anlatım yerlerine göre bu diller farklı yerlerde kullanılır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

4- Öğrencilere

 

Yaratılan varlığın bağımsız olabilmesi için Yaradan’dan tümüyle bağlantısız olması gerekir, yani Yaradan’ı hissetmemesi gerekir.

 

Bunun nedeni ışığın Kli’den daha yüce olmasıdır ve Kli’nin içinde ortaya çıktığında Kli’yi kontrol eder ve arzusunu tayin eder.

 

Dolayısıyla yaratılan varlığın bağımsız olabilmesi için öyle bir koşulda doğmuş olması gerekir ki ışık tümüyle gizli kalsın, böylelikle kişiyi tümüyle maneviyat hissinden ve Yaradan’ın varlığı hissinden mahrum bıraksın. Bu koşul yaratılan varlığı Yaradan’dan en uzak seviyede yaratarak oluşur. Bu uzak yere “Olam Haze” (bu dünya) denir.

 

Buna ek olarak, yani yaratılan varlığın bağımsızlığı, üst ışıktan etkilenmeyişine ek olarak hem güçsüz hem de içinde bulunduğu koşulu idrak edememekte; yani gerçeği ve gerçeğin nedenini.

 

Dolayısıyla Yaradan yaratılan varlığın doğumu ve gelişimi için bir ortam yaratmalıdır:

 

1) Işığını kısıtlayabildiği dereceye kadar kısıtlamak, Tsimtsum (kısıtlama) arkasına Tsimtsum. Bu şekilde yukarıdan aşağıya seviyeler oluşturulmaktadır, “Eyn sof” (sonsuz) seviyesinden ki bu Yaradan’a yakın yerdir, aşağıya doğru “bu dünyanın” seviyesine, yaratandan en uzak noktaya. Bu oluşuma dünyalıların ve Partsufim’in açılımı denir.

 

2) Böyle bir koşul yaratılan varlık için hazırlandıktan sonra, yaratılan varlığın içinde bulunduğu halden yukarıya doğru Yaradan’ın seviyesine çıkabilme olasılığını oluşturma koşulunu hazırlamak da gerekmektedir. Bu nasıl mümkün olabilir? Tsimtsum’un Rişon’dan (birinci kısıtlama) sonra Or (ışık) küçük bir Kli’ye ulaşamaz ve giremez! Sonuç itibariyle, Yaradan insan için “Segulah” (şifa) yarattı – daralmış bir Kli’yi bile saran ve aydınlatan Or Makif’i (saran ışık).

 

 

 

 

 

Kabalaist Aşlag bu şifayla ilgili 10 ışığın çalışmasına giriş adlı kitabının 155. paragrafında bahsetmekte:

 

“Buna göre kişi sorabilir: Ve böyle ise neden Kabalistler bütün insanların Kabala ilmini öğrenmesi gerektiğini söylerler? Elbette burada çok önemli bir konu var ve açıklanması gerekir: Kabala çalışanlar için ölçülemeyen ve muhteşem bir şifa vardır ve kişi ne çalıştığını anlamayabilir ancak arzu ve anlama isteğinin gücüyle ruhlarını saran ışığı canlandırırlar.”

 

Bu demektir ki Yaradan’a yakınlaşmak isteyen her kişi sonunda Yaradan’ın baştan düşündüğü tüm yaratılanlara iyilik yapma niyetini gerçekleştirip, tüm muhteşem anlayışa sahip olması, kesindir.

 

Ancak bu hayatında buna ulaşamayan bir kişi sonraki reenkarnasyonlarında ulaşır ta ki Yaradan onun için planlayıp niyet ettiği şey gerçekleşene kadar.

 

İnsan mükemmellik seviyesine ulaşamadığı sürece insana ulaşması gereken ışıklara saran ışıklar denir. Bu demektir ki bu ışıklar kişinin yanında hazır olarak durmakta, ancak kişinin alabilmesi için Kli’sini geliştirmesini bekler ve o noktada gelişen Kli’nin içerisinde Kli’yi doldurur.

 

Dolayısıyla insan, alıcıdan mahrum olunca ve Kabala kitaplarını çalışıp ışıkların ve alıcıların kendi ruhunun özelliklerine göre okuduğu zaman bu ışıklar kişiye belli bir derecede ulaşır ancak ruhunun içinde yer almadan gelir, çünkü henüz nitelenmiş bir alıcı daha oluşmamıştır.

 

Kişi çalışmalarına devam ettikçe bu ışıklardan faydalanır ve kişiye ıslah getirir ve bu insanı mükemmelliğe doğru çeker.

 

Ancak çok kesin ve katı bir koşul vardır, kişi bu kitapları çalışırken insani karakteristikleri insani olmayan objelerle ilişkilendirmemelidir ve aklında fiziksel maddeleri hayal etmemelidir. Zira “kendinize put veya resimler yapmayacaksınız” emrine karşı gelinmiş olur ve bu kişiye fayda yerine zarar getirir.

 

Buradan ortaya çıkan şey şu ki Kabalayı doğru çalışmak ancak kişiyi hayatının amacına ulaştırabilir. Ve bunu tüm Kabalistler bu şekilde yazmaktadır.

 

Bu bir şifadır ve bunun yardımıyla herkes bu dünyanın seviyesinden maneviyata doğru yükselebilir: Sadece saran ışığın yardımıyla. Eğer bu koşul olmasaydı içinde bulunduğumuz şu anki seviyeden yükselmemiz mümkün olmazdı, çünkü Kli’yi ihsan etmenin tek yolu ışıktır. Zira bu bencilce dünyaya ışık gelemez.

 

Kabalayı çalışan bir öğrencinin konuları daha iyi anlayabilmesi için deyimler ve sözlükler oluşturulmuştur. Kişinin çalışma sürecinde konuyu ne kadar derinden anladığı esas koşul değildir, ama manevi gerçeğidir. Kişi sadece zihinsel anlama yönünde değil aynı zamanda manevi ilerleme kaydetmelidir.

 

Çalışmanın amacı Yaradan’a yakınlaşmaktır ve bu koşul öğrencinin aklından hiç çıkmamalıdır çünkü Kabalistler edindiklerini bizlere bu yüzden aktarmışlardır, bilim adamları gibi çalışıp doğanın varlığını öğretmek için değil.

 

Bu yüzden öğrenci deyimlerin açıklanışını çok iyi anlamaya çalışmalıdır ve böylelikle Kabala ile ilgili farklı anlamlar çıkarmasına engel olunur.

 

Öğrenci ancak okuduğu tüm kelimeleri nasıl açıklayacağını bilirse kutsal kitapları okuyup çalışabilir. Yoksa kutsal kitaplarda yazılan her şeyi hikaye ya da tarihsel olaylar olarak anlar zira kutsal kitaplar maneviyatı edinmiş özel kişiler tarafından yazılmıştır ve içlerinde gizlenmiş olan üst ışığı taşırlar.

 

Bir Kabalist maneviyatı edindiği zaman hisleri ile yaşar, tıpkı bizlerin fiziksel olayları fiziksel duyularımızla yaşayıp hissettiğimiz gibi. Ancak manevi boyuttaki objeler fiziksel dünyadaki objelerden tümüyle farklı olduğundan yaşadıklarını anlatabilecek sözler yoktur.

 

Tıpkı fiziksel dünyada olduğu gibi, burada da gerçek anlamıyla hislerimizi açıklayamamaktayız, sadece bize yardımcı olabilecek kelimeleri kullanarak açıklamaya çalışabiliriz. Dahası bunları nasıl ölçeceğimizi bilmemekteyiz ve kıyaslayamamaktayız. Kabalistik kitaplar “Dalların dili” denilen özel bir dille yazılmışlardır: Kelimeler bu dünyadan alınmıştır ve onların yardımıyla manevi fikirleri açıklamak mümkündür.

 

Manevi dünya “Gerçek” bir yerdir ve burada güçler ve hisler var olup bir beden olmadan hayvansal, bitkisel ve insanların olmadığı bir koşulda hareket ederler. Dolayısıyla manevi konuları doğru olarak aktarmak çok zordur ve her zaman bunları yenileyerek yorumlamanın yolunu bulmak durumundayız. Zira maneviyatla bir ilişkimiz olana kadar okuduklarımız hiçbir anlam veremediğimiz sözlerden ibarettir.

 

Bazı “Kabalistler” insanın bedeniyle manevi alıcının arasında bir nevi ilişki olduğunu öğretme hatasını işlerler, sanki manevi alıcı insanın bedeninde kılıflandırılmış gibi ve her fiziksel organ manevi bir organmış gibi. Bu tür “Kabalistler” bu kavramlardan insanın fiziksel hareketler yapması ve bunların arkasında sanki manevi bir kavramla manevi bir davranış yaptıklarını sanmaktadırlar.

 

Hataları şuradan kaynaklanmakta, Kabalistler kitaplarını yazdıklarında yukarıda bahsettiğimiz dalların diliyle yazdılar ve bizim dünyamızdan kelimeler kullanarak manevi kavramlara işaret ettiler.

 

Bu nedenden dolayı, mutlak bir yasak vardır “Kendine heykel veya resimler yapma” ve bu emir maneviyatı ya da Yaradan’ı herhangi bir fiziksel şekille kıyaslamamak içindir! Yasak olmasının nedeni bu dünyada kişinin Yaradan’a ya da maneviyata zarar vereceğinden değil ama bu emre karşı gelen bir insan asla maneviyatı anlayamaz!

 

Dolayısıyla Kabala ilmindeki temel kavramlar; “yer”, “zaman”, “hareket”, “görkemlilik eksikliği”, “beden”, “vücudun parçaları ya da organları”, “çiftleşmek”, “öpmek”, “sarmak”, öğrenci tarafından çalışıldığında sürekli gözden geçirilmeli ta ki her kavramın kendi içerisinde doğru hissini edinene kadar.

 

 

 

Bizim Tavsiyemiz:

1- Kabala konusundaki Zohar, Ari’nin yazıları, Kabalaist Aşlag’ın yazıları dışında tüm kitapların terk edilmesi.

 

2- Bazı Kabalistlerin “Beden” kelimesi yazan yerlerde fiziksel bedenimizle ilişkilendirmeleri kabul etmemeleri. Dolayısıyla öğretilerinde kişinin merhametinin sağ elinde ve gücünün ise sol elinde olduğu, hatalı öğretilerden ve Kabalistlerin anlattığı şeylerle “kendinize heykel yapmayın” sözlerine çelişkili davranan Kabalistleri kabul etmemek.

 

 

 

Peki; Neden bu şekilde açıklıyorlar?

1. Çünkü kendileri anlamamakta.

 

2. Ve eğer gerçekten manevi güçlerle beden arasında direkt bir ilişki olsaydı (ki kendisine “Kabalist” diyen insanlar buna inanmak istiyor), bununla insana hayatlarında nasıl başarılı olabileceklerini ve bedenlerini nasıl iyileştirebileceklerini öğretmeleri mümkün olurdu. Ve dolayısıyla böyle bir tavsiye için pazarda insanlardan büyük ücret talep edebilirlerdi.

 

Şu bir gerçektir ki insanı Kabala ilmine çeken şey daha büyük başarı edinmek ümididir. Her birimiz zevk alma arzusundan yaratıldık ve bu noktadan başlarız, başkaları hayatlarında hiçbir şey edinmemişken ve edinmiş hayali altında yaşarken, kişi doğru yönlendirme ile sonsuzluğu edinebilir.

 

Aynı şekilde Kutsal Kitapları sanki tarihsel bir hikâye olarak anlatan kişi de Zohar kitabına aykırı davranmaktadır, zira Kutsal Kitapların hepsi Yaradan’ın isimlerinden oluşmaktadır ve bu kelimelerin hepsi kutsal olup bu dünyaya ve insana referans vermemektedir.

 

Atzilut seviyesinde Kutsal Kitaplardaki tüm isimler, Firavun ya da Balak gibi kötü insanların isimleri bile kutsaldır. Örneğin, Kutsal Kitabı okumaya çağrılan bir kişi kitabı öperek başlar ve bu isimler üzerine yanlışlıkla dudaklarını koyup koymadığına dikkat etmez ve Zohar kitabında da tüm bu isimlerin manevi seviyeleri temsil ettiği yazılıdır. Mesela Firavun Malhut’u temsil etmektedir ve Lavan erdemliliğin yüzünü.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

5- Reşimo

 

 

REŞİMO (İZ, İZLENİM, ANI)

 

 

Bir insanın bir hareketi doğru bir şekilde yapabilmesi için aşağıdaki koşulların yerine getirilmesi gerekir:

 

 

  • Tam olarak ne başarmak istediğini bilmeli,
  • İstediği şeyi nasıl elde edeceğini bilmeli,
  • Başarmak istediği şeye ulaşabilecek güce sahip olmalı.

Ancak istediği şey belirgin değilse, ya da ne yapması gerektiğini bilmiyorsa, ya da bunu yapacak yeterli gücü yok ise kişinin başarılı olması mümkün değildir.

 

 

Bu hem fiziksel hem de manevi dünya için geçerlidir, çünkü fiziksel dünya ile manevi dünya arasındaki tek fark arzunun mutluluk duyması için nasıl kullanıldığıdır.

 

 

Yaradan dışında sadece bir tane Yaratılan vardır; “Mutlu olma arzusu”. Dolayısıyla yaratılışta olan her şey ya ışıktır ya da mutluluk, kap (Kli) ya da mutlu olma arzusu. Bu yüzden yapılacak herhangi bir doğru hareket her ikisiyle ilgili bilgi barındırmalı: Işık hakkında bilgi ve kap hakkında bilgi. Yani, manevi bir algı içerisinde olabilmek için bu iki şey hakkında bilgi sahibi olmak gerekir.

 

 

Bunun nedeni manevi diyarda iki genel kavram vardır: Işık ve kap. Dolayısıyla kabın bir önceki haliyle ilgili olarak arkasından iki çeşit iz bırakır: Geçmişle ilgili anılar ve bilgi, buna “Reşimot” (İzlenim) denir. Dolayısıyla her kap içerisinde her zaman iki tane Reşimo (Reşimo: Reşimot’un tekil hali) hem ışıktan Reşimo hem de kaptanReşimo.

 

 

Işıktan kaynaklanan Reşimo kabın içine girip sonradan kaptan ayrılan ufak bir bölümdür. Kaba ait Reşimo ise kabın orijinal halinde iken sahip olduğu ama şimdi azalan perdesinin gücüdür. Dolayısıyla, şimdiki perdenin gücü kabın daha önce sahip olduğu perdenin gücü değildir, şu anda ise şimdi sahip olduğu perdenin gücüyle ilgili bilgi kapta kullanılabilir.

 

 

Dolayısıyla her kapta her zaman:

 

a) Kabın içinde olan ışığın Reşimo’su.

b) Kabın sahip olduğu perdenin Reşimo’su.

 

 

Bu her iki Reşimo tek bir Reşimot olarak kabul edilir. Herhangi bir davranışı yapabilmek için bu Reşimot’un kapta olması bir gerekliliktir. Zira eğer bir önceki hareketten sonra Kap’ta Reşimo kalmasaydı, kap ne isteyeceğini ve istediğini nasıl elde edeceğini bilemezdi. (bu durumu hafıza kaybı olup önceden ne yaptığını bilmeyen bir insana benzetebiliriz. Tüm davranışlarının karışık ve amaçsız olduğunu görürüz.)

 

 

Yaratılışın baştan sona geçirdiği tüm süreç Eyn Sof’un Malhut’unun çeşitli halleridir ve Or Makif (Saran Işık) vasıtasıyla zincirleme hallerden geçerken, içinde bir önceki haliyle ilgili Reşimo uyandırır. Bu Reşimo bir önceki halinden sonra içinde kalır.

 

 

Dördüncü safha ışıkla doludur ve kendisini alan olarak hisseder ve ışığı kısıtlama kararı verir. Işık ayrılır. Malhut içerisinde ışığın olduğu zamandan Reşimo kalır. Kısıtlamadan sonra ışık tekrar gelir. Malhut sadece Yaradan’a ihsan edebilme niyetiyle alabileceği kadar alma kararı verir. Bu hesaplama için şu bilgiyi kullanır:

 

 

Bir önceki halin ihsan etme için alma arzusunun Reşimo’su. Bu Reşimot’a göre Malhut, Roş’ta (Baş-Kafa) hesaplamayı yaptıktan sonra, almaya karar verdiği miktarıGuf’a (Beden) alır. Kap almaya karar verdiği miktar kadar ışığı aldıktan sonra, Or Makif perdeye baskı yapar ve arındırır. Perde tekrar Pe’ye (Ağız) döner ve Partsufboşalır.

 

 

Perde, Partsuf Galgalta’nın Pe’sine Tabur’dan yükselince, iç ışık (Or Pinimi) Galgalta’dan ayrılır ve Guf’un perdesinde arkasından ışıkla ilgili Reşimo bırakır. AncakMasah’ın gücüyle aldığı ışığa ait Reşimo geride kalmaz. Bunun nedeni Perdenin ışığı kısıtlama kararı almasıdır, böylelikle kendi gücünü geçersiz kılıp Reşimo’yu silmiş olur. Dolayısıyla bir önceki perdeye ait Reşimo kaybolur.

 

 

Perde tekrar Pe’de (Ağız) olduğundan üst ışığın kendisine alma isteği ile yaptığı baskıyı hisseder. Bu noktada tekrar Malhut’ta ışığı ihsan etme amacıyla alma arzusu doğar ancak bu yeni bir Reşimot’ladır.

 

 

Özet: Işığa ait Reşimo; “Işık Kap’dan ayrıldıktan sonra ışıktan geriye kalan bir parçadır.” Ve bu ikinci Partsuf’un doğumunun tohumu ve köküdür. Ve bu şekilde ışıklar üst dünyalardan aşağıdaki varlıklara uzanır. Şöyle ki gelişimin etkeni sadece Reşimo’nun vasıtasıyladır.

 

 

Reşimottan Doğan Partsufim (Partsuf’un çoğulu) ve Olamot (Dünyalar)

Olam Adam Kadmon:

 

 

Partsuf Keter – Galgalta – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu – 4.

Partsuf Hohma – A”B– Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu – 3.

Partsuf Bina – SA”G – Işığın Reşimosu – 3, Kabın Reşimosu – 2.

Partsuf Zer Anpin – MA”H – Işığın Reşimosu – 2, Kabın Reşimosu – 1.

Partsuf Malhut – BO”N – Işığın Reşimosu – 1, Kabın Reşimosu – 0.

Partsuf Nekudot de SA”G – Işığın Reşimosu – 2, Kabın Reşimosu – 2.

 

 

Olam Nikudim:

 

 

Partsuf Katnut ( Küçüklük) – Işığın Reşimosu – 1, Kabın Reşimosu – 0.

Partsuf Gadlut ( Büyüklük) – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu – 3.

 

 

 

Olam Atzilut:

 

 

Partsuf Keter – Atik – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu – 4.

Partsuf Hohma – Arih Anpin (A”A) – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu -3.

Partsuf Bina – Aba ve Ima (AV”I) – Işığın Reşimosu – 3, Kabın Reşimosu – 2.

Partsuf Zer Anpin – Zer Anpin (Z”A) – Işığın Reşimosu 2, Kabın Reşimosu 1.

Partsuf Malhut – Nukva – Işığın Reşimosu 1, Kabın Reşimosu 0.

 

 

 

Olam Beria:

 

 

Partsuf Keter – Atik – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu – 4.

Partsuf Hohma – Arih Anpin (A”A) – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu -3.

Partsuf Bina – Aba Ve Ima (AV”I) – Işığın Reşimosu – 3, Kabın Reşimosu – 2.

Partsuf Zer Anpin – Zer Anpin (Z”A) – Işığın Reşimosu 2, Kabın Reşimosu -1.

Partsuf Malhut – Nukva – Işığın Reşimosu 1, Kabın Reşimosu – 0.

 

 

 

Olam Yetzira:

 

 

Partsuf Keter – Atik – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu – 4.

Partsuf Hohma – Arih Anpin (A”A) – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu -3.

Partsuf Bina – Aba Ve Ima (AV”I) – Işığın Reşimosu – 3, Kabın Reşimosu – 2.

Partsuf Zer Anpin – Zer Anpin (Z”A) – Işığın Reşimosu 2, Kabın Reşimosu -1.

Partsuf Malhut – Nukva – Işığın Reşimosu 1, Kabın Reşimosu – 0.

 

 

 

Olam Asiya:

 

Partsuf Keter – Atik – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu – 4.

Partsuf Hohma – Arih Anpin (A”A) – Işığın Reşimosu – 4, Kabın Reşimosu -3.

Partsuf Bina – Aba Ve Ima (AV”I) – Işığın Reşimosu – 3, Kabın Reşimosu – 2.

Partsuf Zer Anpin – Zer Anpin (Z”A) – Işığın Reşimosu 2, Kabın Reşimosu -1.

Partsuf Malhut – Nukva – Işığın Reşimosu 1, Kabın Reşimosu – 0.

 

 

 

Dünyaların Perdesinin Reşimotunun Bayağılığı

 

 

Olam Keter – Olam Adam Kadmon – 4

Olam Hohma – Olam Atzilut – 3

Olam Bina – Olam Beria – 2

Olam Zer Anpin – Olam Yetzira – 1

Olam Malhut – Olam Asiya – 0

 

 

 

 

Olam Asiya’dan sonra hiç Reşimot kalmadı. Olam Atzilut’un Malhut’u Partsuf AV”I’ye yükselir ve yeni bir Partsuf doğurur. Bu Partsuf’a “İlk İnsan” ya da “Adam Kadmon” denir. Kırılan en küçük Kap’da ki en küçük Reşimo kişinin maneviyata olan özlemidir ve “kalpteki nokta” olarak adlandırılır. Bu Reşimot dünyamızdaki bazı insanların içerisinde yer alır ve kişi onları ışıkla doldurana kadar kişiyi rahat bırakmaz.

 

 

Var oluşun yukarıdan aşağıya olan sürecinde kişinin aşağıdan yukarıya çıkacağı seviyeler oluşturulmuştur. Dolayısıyla insan herhangi bir manevi basamağa ulaşınca içinde üst seviyeden kaynaklanan Reşimot ortaya çıkar ve insan bu şekilde maneviyatın basamaklarından yukarıya çıkar.

 

 

Ayrıca bizim dünyamızda var olan bir insana açılan Reşimot vardır. Ve aynı şekilde kişiye kapalı olan Reşimot vardır; kişi bu Reşimot’la çalışarak bizim dünyamızdan manevi dünyaya yükselir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

6- Partzufim'in (Partzuflar'ın) Doğuşu

 

 

 

Dördüncü aşama doğup tüm ışığı aldığında “Sonsuzluğun (Eyn Sof) Malhut’ (Krallığı)” denir. Buraya Malhut denir çünkü buraya alma arzusu hüküm etmektedir. Eyn Sof (“Sonu Olmayan”) denmesinin sebebi de hiç bir kısıtlama olmadan almasından kaynaklanır, ışığı alışında bir son olmamasından.

 

 

Malhut yaratılan tek varlıktır. İçinde bulunduğu tüm diğer hallere “Olamot” (Dünyalar) denir, bu kelime “Halama” kelimesinden türetilmiştir ve İbranice’de gizli anlamındadır. Malhut’un içinde bulunduğu tüm koşul ve haller ışığın Malhut’a gizli olarak Yaradan’dan gelmesinden kaynaklanır. Malhut’un kendisi ışığı gizlemektedir ve perdesi zayıf olduğundan az bir miktar ışık alır.

 

 

Dördüncü safha ışığı alır almaz ışığın Yaradan’dan geldiğini hisseder, Yaradan’ı hissetmesiyle kendisinin aldığını hisseder. Bu koşuldan Malhut çok büyük bir hüzün hisseder ve bir daha asla alıcı konumuna gelmek istemez. Ve içinde bulunduğu hal özgür irade ve arzudan kaynaklandığından gelecekteki koşulları da içerir, dolayısıylaMalhut gelecekte kendi için bir miktar ışık almak istese bile bunu yapmakta başarılı olamaz çünkü daha önce aldığı karar tüm Malhut’a hüküm eder.

 

 

Gelecekte Malhut değişik birçok ek kararları olacak ve her defasında aldığı karar o an ve sonrası halleri kapsayabilir daha önceki koşulları bu karar etkilemez. Bunun nedeni seviyelerin yukarıdan aşağı doğru inmesindendir “mükemmelden daha az mükemmele doğru.” Dolayısıyla her yeni karar o seviyenin zayıflığından kaynaklanır ve bu yüzden her karar ek bir kısıtlamadır. Her karar gücü en sınırlı olan şey üzerinde etki eder daha yüksek olan konumları değil, yani daha bütün halleri etkilemez.

 

 

Malhut’un alıcı olmama kararı aldığı koşulları içeren Olam Eyn Sof’da (Sonu Olmayan Dünya) kendisinden ışığın tümünü boşaltır ve boş kalır, bu duruma “Olam Tsimtsum” (Sınırlama Dünyası) denir. Işık Malhut’un talebine uymak zorundadır, zira Yaratan’ın arzusu yaratılanlara mutluluk vermektir. Dolayısıyla manevi boyutta hiç bir zorlama yoktur. Ve eğer bizim dünyamızda da zorlama görürsek bu ilahi taktir tarafından gelmemektedir!

 

 

 

İlk sınırlamadan sonra kısıtlanan Malhut’tan geriye Reşimot (izlenimler- hatıralar) kalır:

1. Orada var olan ışıktan alınan mutluluk.

2. Hissettiği hüzün ve bu hüzün ışığı reddetmesine neden oldu.

 

 

İlk kısıtlamadan sonra ışık tekrar Malhut’a geri döner, tekrar onu doldurmak istemektedir, zira Yaradan’ın yaratılanlara mutluluk verme arzusu sabittir. Ve sadece bu düşünce yaratılışın tüm safhalarında işler “bizlere olanlar iyiliğimiz için değilmiş gibi gelse de.”

 

 

Malhut, Partsuf’un Roş’una (Baş ya da başlangıç noktasına) yükselir, Yaradan’ın niyetini hisseder, tıpkı misafir ve ev sahibi örneğindeki gibi. Malhut eğer Yaradan’dan bir şey almazsa O’nun kendisine verdiği şekilde Yaradan’a bir şey vermediğini görür. Tüm bunlardan Malhut bir karar verir, sadece Yaradan’a fayda sağlamak için Yaradan’ın kendisine vermek istediğini almaya karar verir.

 

 

Malhut Reşimot’un yardımıyla tam olarak kesin bir hesap yapabilir: Kendisini mutlulukla dolmuş hissinin Reşimot’u, buna “Hitlabşut’un Reşimot’u” denir (ışığın kendisini giydirdiği kıyafetin izlenimi), şimdi sahip olduğu perdeyle ışığın girdiği kıyafetin Reşimot’unu karşılaştırır. Bu durumdan bir karara varır: Ne kadar mutluluk duyabilme hakkına sahip ki, aldığı zevk sadece Yaradan’ı mutlu edebilsin.

 

 

Yukarıdaki ışığı ne kadar alacağına dair verdiği karardan sonra, Malhut önündeki ışıktan o miktar kadar Roş’una alır. Bu ışığa “Taamim” (Tatlar) denir. Aldığı ışığın miktarı Partsuf’un Guf’una (Partsuf’un bedeni) girişi sona erdikten sonra, ışığı alan perde ışığın “Toh’da” (Partsuf’un iç kısmı) yayılmasını durdurur. Perde ışığın devam etmesine izin vermez zira Malhut kendi zevki için olmadan alabileceği maksimum ışığın ne kadar olduğuna karar vermişti. Ve eğer daha fazla alırsa sadece kendisi, kişisel zevki için olmuş olur.

 

 

Dolayısıyla perdenin durduğu yerde ve daha fazla almadığında, Malhut tekrar ışık tarafından ışığı alması için baskı hisseder. Bu seviyeye “Tabur” (göbek) denir. EğerMalhut daha fazla ışık alırsa, bu sadece kendi zevki için olur. Dolaysıyla ışığın hepsini durdurmaktan başka seçeneği yoktur. Tüm kararlar her zaman Partsuf’unRoş’unda olur, sonradan bedende harekete geçer, dolayısıyla bu noktada: Roş’da ışığı almama kararından sonra, perde Tabur’dan Pe’ye (ağız) yükselir ve ışığı Guf’dan dışarı atar.

 

 

Perde Pe’ye şunlarla gelir:

 

 

1. Partsuf’u dolduran ışığın Reşimot’uyla.

 

 

2. İçinde bulunan perdenin gücünü bundan sonra kullanmama kararıyla.

 

 

Partsuf’un Roş’unda ışıkla karşılaşmasından sonra perdede tekrar Yaradan’a ihsan etmek niyetiyle ışığı alma arzusu uyanır. Dolayısıyla Eyn Sof’un Malhut’unda yeni birReşimo belirir. Bu Reşimo ve bir önceki Partsuf’da ki iç ışıktaki (Or Pinimi) Reşimo’da Masah çiftleşme (Zivug) oluşturur ve yeni Partsuf’u doğurur.

 

 

 

Her Partsuf’da 2 perde vardır:

 

 

 

1. İlki Pe’de sabittir ve kendisine gelip Partsuf’un Toh’unu doldurmak isteyen tüm ışığı geri çevirmek içindir. Bu perde ışığı geri çevirir ve bu şekilde ilk kısıtlamanın gerekliliğini yerine getirir.

 

 

 

 

 

2. Malhut, Yaradan’ın rızası ve O’na fayda sağlamak için alacağından emin olduktan sonra, ikinci perde devreye girer, “Masah HaMekabel” (alan perde) ve: Işığın ne kadarını ihsan etmek için alabileceğini tartar.

 

 

 

Karardan sonra, Masah Hamekabel (Guf’un perdesi) ışığı almaya başlar, Pe’den aşağı doğru inmeye başlar, ışık Partsuf’un Toh’una girer. Partsuf’un Toh’unda ki ışığın miktarı Roş’un Partsuf için verdiği kararın miktarına ulaşınca, Guf’a inen Masah almayı durdurur. Bunun nedeni Guf’da ki perdenin her zaman sadece Roş’da ki perdenin verdiği kararı uygulamasındandır.

 

 

 

 

 

Guf’un perdesi tekrar Pe’ye döndüğü zaman, daha önce içerisinde olan ışığın izlenimi dâhil olarak döner. Ve tekrar Pe’de ki Masah’a dâhil olduğunda, tekrar Partsuf’unRoş’un da bulunan üst ışığın aldığı hazzı hisseder. Bu durumdan alma arzusu uyanır. Kendi üzerinde, Yaradan’ın kendisi için hazırladığı zevkleri alması için baskı hisseder, “Veren” olduğunu ve yaratılanın almasını istediğini hisseder.

 

 

Malhut kısıtlamadan sonra ne kadar alacağına dair bir hesap yaptı, o kadar aldı, ışığın gerisini almayı kesti. İç ışığın Reşimo’su Pe’de bulunur. Şimdi bu Reşimo’nun yardımıyla Malhut bir sonraki sefer ne kadar ışık alacağına karar verir. Zira Tabur’dayken dördüncü seviyenin bayağılığında almayı durdurma kararı verdi ve bu yüzden bu seviyenin bayağılığını hissetmemekte, sadece üçüncü seviyenin bayağılığını hissetmekte.

 

 

Dolayısıyla daha önce içinde olan ışığın Reşimo’suyla ve üçüncü seviyenin bayağılığıyla Yaradan’dan, Yaradan’a ihsan formuyla ne kadar ışık alacağına karar verir. Bu hesaplama Roş’un perdesinde yapılır, ancak bayağılık seviyesi öncekinden daha az olduğundan, perde şimdi Pe’de değil ama Partsuf’un “Haze”’inde (göğüs) yer alır. Bunun nedeni Haze’nin Pe’de nazaran, Guf’un üçüncü derece bayağılık seviyesinde olmasındandır; Pe – Aviut (bayağılık) 4, Haze – Aviut 3, Tabur – Aviut 2, Yesod –Aviut 1 ve Partsuf’un sonu – Aviut 0.

 

 

Dolayısıyla Masah Tabur’dan Pe’ye yükseldikten sonra yeni bir Zivug yapmak için istek duyar ve Haze’sine iner ve orada ne kadar alacağına karar verir. Bu hesaplama ikinci Partsuf’un Roş’unu doğurur.

 

 

Kararına açıklık getirdikten sonra, perde Pe’den aşağıya doğru ışığı almaya karar verdiği yere iner. Burası ikinci Partsuf’un Tabur’u olacak. Boş kalan tüm kaplarTabur’dan Partsuf’un sonuna kadar olan yerde bulunur. İkinci Partsuf’un sonu ve geriye kalan Partsufim, birinci Partsuf’un Tabur’u altında yer alamaz çünkü birinciPartsuf’dan sonra gelen Partsuf’ların hiç birisinde dördüncü dereceden Aviut’un perdesi yoktur.

 

 

İkinci Partsuf oluşup Roş’da alabileceği miktara karar verdiği zaman taburdaki perdede saran ışıkla iç ışık arasında “Bituş” (dövme, çarpma, vuruş) oldu. Burada da, perde Tabur’da kalamayacağını anlar, zira daha fazla alabilmesi için yeterli gücü yoktur ve eğer içinde bulunduğu koşulda kalmaya devam ederse yaratılışın amacına ulaşamaz.

 

 

Bu yüzden Masah kendisini arındırmak ve Pe’ye yükselip ışığı Guf’dan reddederek kendisini arındırmak istedi. Burada da aynı şekilde perdede bir izlenim kalır. Bu daha önce Partsuf’u dolduran ışığın anısı. Pe’ye geldiğinde Pe’de ki Masah’a dâhil olur ve tekrar Yaradan’ın rızası için ışığı alma arzusu uyanır, Malhut’un genelinde var olan bir Reşimo uyanır. 2. dereceden Aviut’un Reşimo’su. Reşimo öncekinden daha az olduğundan, Masah bu Reşimo’ya endeksli olarak ikinci Partsuf’un Haze’sine iner,Zivug yapar ve ışık alır.

 

 

Perdenin aldığı ışık miktarı üçüncü bir Partsuf oluşturur. Ek olarak bu Partsuf dışarı çıktıktan sonra, iç ve saran ışık arasındaki Bituş’dan dolayı arınır, perde Pe’ye yükselir, sonra Haze’sine iner ve birinci dereceden Aviuta sahip olan bir sonraki Partsuf’u doğurur. Benzer bir şekilde son Partsuf Aviut 0 derecesinde oluşur.

 

 

Or Yaşar: Direkt/Düz Işık. Or Hozer: Geri Yansıyan Işık. Or Makif: Saran Işık. Or Pinimi: İç Işık. Roş: Baş/ Kafa. Kli: Kap. Masah: Perde. Guf: Beden.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

[h=1]7- Var Oluşun Geneli[/h]

 

Kısıtlamadan sonra bir dizi Partsufim (Partsuf kelimesinin çoğulu) oluştu. Her Partsuf Malhut’tan farklı bir perdeyle ayrıldı. Dördüncü safhanın bayağılığını kaldırabilecek güçte bir perdeyle oluşan ilk Partsuf’a Galgalta denir.

 

 

 

Partsuf Galgalta’dan sonra Partsuf A”B oluştu ve üçüncü dereceden bayağılığı kaldırabilecek perdeye sahiptir. Partsuf SA”G sonra gelir ve ışığı ancak ikinci derece bayağılık seviyesiyle alacak güçte bir perdesi vardır. Sonrasında Partsuf M”A oluşur ve birinci seviyeden bayağılıktaki ışığı alacak güce ancak sahiptir. En son olarakPartsuf BO”N doğar ve sıfır (kök) seviyesinin bayağılığında bir perdeyle ışık alabilir.

 

 

Partsufim’in isimleri aldıkları ışığın kalitesine ve miktarına göre verilmiştir. Malhut yaratılan tek varlık olarak direkt ışığın 5 safhasıyla, her safhada aldığı ışık ile nitelikler ekleyerek geliştirilmişti. Dolayısıyla safha safha gelişiminde her önceki gelişim safhası öncekiler içinde dahil eder.

 

 

 

Bu nedenle Eyn Sof’un Malhut’u (sonu olmayan krallık) da içinde arzunun beş ifadesini barındırır: Sıfır safhasının küçük arzusundan dördüncü safhanın büyük arzusuna kadar. Malhut içerisine sonu olmayan ve sınırsız ışığı alır. Sınırlamadan sonra Malhut ışığı sadece Yaradan’a yönelik ihsan edebileceği miktar kadar alma kararı verir.

 

 

Bu şekilde ışığı alması doğal olan arzusuna ters olduğundan ışığı sınırsız bir şekilde bir defada alamamaktadır, dolayısıyla ışığı küçük miktarlarda almaya karar verir ve böylelikle sonunda tüm ışığı alıp ışıkla dolabilsin ve bu koşulda Yaradan’ın arzuladığı yaratılışın amacına ulaşabilsin.

 

 

Tıpkı Malhut gibi, Malhut’un her parçasında da alma arzusunun beş bölümü vardır. Bunun nedeni arzunun oluşumundan önce her zaman dört safhadan ışıkla gelişimi bir önkoşuldur. Dolayısıyla her Partsuf ya da kap aynı sabit yapıya sahiptir; bayağılığına göre beş bölümden oluşan: Keter, Hohma, Bina, Zer Anpin ve Malhut – aynı zamanda: Yud harfinin ucu, Yud – Hey – Vav – Hey olarak da adlandırılır.

 

 

Malhut beş temel parçaya ayrılır ve bunlara Olamot (dünyalar) denir: Olam Adam Kadmon (A”K), Olam Atzilut, Olam Beria, Olam Yetzira, Olam Asiya. Her dünya da beş Partsufime ayrılır: Atik, Arih Anpin (A”A), Aba ve İma (AV”I), Zer Anpin (Z”A), Nukva (dişil, Malhut).

 

 

Her Partsuf’un beş Sefirot’u vardır; Keter, Hohma, Bina, Zer Anpin, Malhut. Dolayısıyla Olam Haze’den (bu dünya) Eyn Sof’a (sonu olmayan) kadar 5×5 Partsufimmevcuttur. Ve her Partsuf’un beş Sefirot’u vardır. Dolayısıyla tüm dünyalarda toplam 5×25=125 Sefirot ya da seviye bulunmaktadır.

 

 

Her seviyede: Sefira, ya da Partsuf, ya da Olam – Eyn Sof’un Malhut’un da bulunan genel alma arzusunun bir parçasıdır. Perdenin gücüne göre arzu ışığı alabilmektedir. Var oluşta ki her parça, en küçüğü bile aşağıdakilerden oluşmuştur:

 

 

 

1. Alma arzusunun beş parçası (Ratzon Lekabel),

2. Üzerinde bulunan perdenin beş parçası,

3. Perde vasıtasıyla alınan ışığın beş parçası.

 

 

 

Dolaysıyla yaratılışın herhangi parçası arasında ki fark sadece sahip olduğu perdenin ölçüsüne bağlıdır. Perdenin büyüklüğü ışığın kalitesini ve arzunun içine giydirilmiş ışığın türünü tayin eder. Tıpkı fiziksel bedenimizde olduğu gibi, tüm fiziksel bedenlerin aynı parçaları vardır, aynı şekilde, tüm Partsufim aynı yapıya sahiptir ve aralarındaki fark neyle dolduklarıdır, kabın doluşu.

 

 

Partsuf beş bölümden oluşur ve beş genel harfle isimlendirilir (bu harfler İbranice alfabeden alınmıştır ve kapların isimlerini temsil eder): Yud harfinin ucu – Yud – Hey – Vav – Hey.

 

 

Bu harfler O’nun yaratılanları yaratmak için kullandığı bir şablon gibidir ve Yaradan’ın ışığıyla nasıl dolduğuna bağlı olarak yaratılan bu ışığın özelliğine benzer, yani ışığı nasıl yaşadığına bağlı olarak.

 

 

Bu yüzden kabın her adı Yaradan’ı nasıl ve ne denli yaşadığını ifade etmektedir. Dolayısıyla Olam Haze’den Olam Eyn Sof’a kadar tüm derecelerin kendi adı vardır. Ruhlar en alt seviyeden yükselmeye başlar, Olam Haze ve her defasında bir derece yükseldiğinde o seviyenin ışığını alır, yani o seviyenin adını alır.

 

 

Bu yüzden şöyle yazar; “herkes peygamber seviyesine ulaşmalı”, yani bu adı taşıyan manevi seviyeye. Şimdi tüm kutsal kitaplarda yazılanların sonuç itibariyle manevi seviyelerin isimleri olduklarını anlayabiliriz. Ve kutsal kitaplarda yazılan her şey sadece Yaradan’a nasıl yakınlaşılacağını bize anlatmaktadır, hatta bu yüzden “Tevrat’ın tümüne” Yaradan’ın isimleri denir ve bunlara Firavun, Billam, Balak vs dâhildir.

 

 

Her seviyenin adı bu harfleri (sağdan sola) http://www.kabala.info.tr/imaj/yud-hey-vav-hey.jpg hangi ışığın doldurduğuna bağlıdır. Eğer kab Or Hohmayla dolmuşsa Yud harfiyle http://www.kabala.info.tr/imaj/yud.jpg ifade edilir, sonuç itibariyle isim (sağdan sola) şöyledir: http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler01.jpg

İbrani Alfabede her harfin kendi rakamsal değeri vardır:

 

 

http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler02.jpg

 

 

Tüm harflerin http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler01.jpgtoplam rakamsal değeri 72’dir http://www.kabala.info.tr/imaj/72.jpg ve harflerine tekabül eder. Hohma’nın Partsuz’una A’B (http://www.kabala.info.tr/imaj/72.jpg) denir.

 

 

Bu tür rakamsal hesaplara Gimatriya denir. Gimatrik değer kabın adıdır ve bu ad bir Kabalist için o seviyeye çıkabilmesi için bir şifredir. Kutsal kitaplarda bulunan tüm kelimeler sıradan kelimeler değildir ve Gimatrik değerlere sahiplerdir, şöyle ki manevi kabın özel bir koşulunu aktarmaktadır. Eğer bir Kabalist kutsal bir kitabı okursa, onun için manevi dünyaları anlatan bir kullanıcı kılavuzu görevi yapar.

 

 

 

Or Hasadim (merhamet ışığı) alan bir Partsuf’a SA”G denir, çünkü toplam harflerin hepsinin rakamsal değeri 63’e eşit. Tüm manevi dünyalardaki tüm manevi seviyelere buna benzer isimler ve rakamlar verilir.

 

 

Sadece her ışığın ne tür olduğunu bilmemiz lazım ki her seviyenin adını bilebilelim ve kutsal kitapları okurken hangi hareketin nerede ve ne seviyede olduğunu anlayabilelim.

 

 

Böylelikle kutsal kitaplarda günlük hayatımızdan bahsediyormuş ya da tarihi olaylardan, ya da bedensel hayatımızı daha iyi nasıl dengeleyeceğimiz gibi anlatımlar olduğunu düşünerek kafa karışıklığı yaşamayız. Kutsal kitaplar tekrar tekrar başka bir bedende dirilme geçirerek ızdırap çekip faydasızca hayatımıza devam etmektense, bizlere hayatın amacına nasıl ulaşabileceğimizin tarifnamesidir.

 

 

Bir Partsuf beş bölümden oluşur: Keter: – Hohma – Bina – Zer Anpin – Malhut, ya da alfabede olduğu gibi (Keter için bir harf yoktur): http://www.kabala.info.tr/imaj/yud-hey-vav-hey.jpg (sağdan sola; yud, hey, vav, hey) harfleri sadece boş bir kabın iskeletidir.

Partsuf’un endamı, yani hangi seviyede olduğu, Perde vasıtasıyla tayin edilir ve Partsuf’un beş bölümünü olan http://www.kabala.info.tr/imaj/yud-hey-vav-hey.jpg

‘i ışıkların bir tanesiyle doldurur:

 

 

Nefeş, Ruah, Neşhama, Haya, Yehida

 

 

Or Hohma http://www.kabala.info.tr/imaj/yud.jpg Yud harfiyle ifade edilir ve Or Hasadim http://www.kabala.info.tr/imaj/hey.jpg Hey harfiyle.

1) Yehida (Partsuf Keter) sadece basit anlamıyla http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler01.jpgher hangi bir dolum olmadan vardır: (Sağdan sola okuyunuz)

http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler-rakamlar.jpg

2) Haya’nın (Partsuf Hohma) http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler01.jpgoluşumunda http://www.kabala.info.tr/imaj/yud.jpg Yud harfi tümüyle dolmuş durumdadır: (Sağdan sola okuyunuz)

http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler-rakamlar02.jpg

3) Neşhama’nın (Partsuf Bina) http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler01.jpg oluşumunda Yud dolmuş durumdadır ve http://www.kabala.info.tr/imaj/vav.jpg Vav harfinde http://www.kabala.info.tr/imaj/alef.jpg Alef dolgusu vardır (Sağdan sola okuyunuz)

http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler-rakamlar03.jpg

4) Ruah (Partsuf Zer Anpin) http://www.kabala.info.tr/imaj/yud-hey-vav-hey.jpg yapısında Alef http://www.kabala.info.tr/imaj/alef.jpg harfiyle dolar: (Sağdan sola)

http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler-rakamlar04.jpg

5) Nefeş’in (Partsuf Malhut) yapısında http://www.kabala.info.tr/imaj/yud-hey-vav-hey.jpg Hey http://www.kabala.info.tr/imaj/hey.jpgile doludur ve sadece Vav http://www.kabala.info.tr/imaj/vav.jpg dolmamış vaziyettedir: (Sağdan sola)

http://www.kabala.info.tr/imaj/harfler-rakamlar05.jpg

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

[h=1]8- SAG'ın Nekudot'u[/h]Birinci kısıtlamadan sonra Malhut tekrar ışığı aşağıya çeker ancak ihsan edici bir konumda alır. İhsan etmek için almak yaratılan varlığın doğasına terstir. Dolayısıyla Malhut tüm üst ışığı bir anda Eyn Sof’da ki olduğu gibi alamamaktadır, ama onun yerine küçük miktarlarda alabilir ancak ve bunlara “Partsufim” denir. Sonuç olarakMalhut beş ölçü ışık alır: Galgalta, A”B, SA”G, MA”H Elyon, BO”N Elyon.

 

 

Oluşan Partsufim’ler arasında Partsuf SA’G vardır ve özelliği kendisi için hiç bir şey istemeyen Bina’ya benzer. Dolayısıyla bu Partsuf Galgalta’nın göbeği (Tabur) altına inebilir ve Galgalta’nın Sof’’unu (son) ışıkla doldurabilir. Partsuf SA”G ilk etapta Reşimot 2/3 den (üçüncü dereceden kılıf ve ikinci dereceden bayağılık) doğar ve dolayısıyla ilk yayılımında (Taamim de SA”G) Or Hohma da (erdemlik ışığı) yansır.

 

 

Dolayısıyla SA”G’ın birinci yayılımı Galgalta’nın Tabur’u altına inememektedir. Partsuf SA”G arınma sürecinden geçerken, Or Hohma anında kaybolur. Perdenin arınma sürecinde Tabur’dan Pe’ye kadar SA’G’ın Nekudot’u (Nekudot de SA”G) Partsuf’u oluşur.

 

 

Bu Partsuf’da Or Hohma bulunmaz, yalnız Or Hasadim vardır. Bu yüzden Galgalta’nın Tabur’u altına inip Galgalta’nın Sof’unu Or Hasadim’le doldurabilir.

 

 

Burada, SA”G’ın Nekudot’u olan Bina, Malhut olan Galgalta’nın sonuna inince, Malhut ve Bina birbirleriyle karışır ve Malhut’un kendisini ıslah edip ışıkla dolması için ihsan edici özellikler edinme fırsatı doğar.

 

 

Birinci kısıtlamadan sonra Malhut ışığı sadece bir perde vasıtasıyla alma kararı alır, yani ihsan etme özelliğinin derecesi kadar. Dolayısıyla Malhut tekrar Eyn Sof’un tüm ışığını üzerine çeker, ancak niyeti tüm ışığı geri itmek ve sonrasında ihsan etmek için ne kadar alacağına karar verip almaktır. Buna Galgalta ya da Keter’inPartsuf’u denir.

 

 

Partsuf Galgalta’nın arınmasından sonra geriye 4/3 (dört kılıfın ve üç bayağılık seviyesinde). Zivug (çiftleşme) bu Reşimot’un üstüne olunca sonraki Partsuf doğar ve buna A”B ya da Partsuf Hohma denir ve Eyn Sof’un ışığının bir sonraki kısmını ihsan şeklinde alır.

 

 

Sonraki Partsuf’un arınmasından geriye Reşimot 3/2 kaldı ve bu Reşimot’tan yeni bir Partsuf olan SA”G ya da Bina Partsuf’u doğdu. Bina ışığı almayı istememektedir, sadece ihsan etmek istemektedir. Dolayısıyla Zivug yapıp Eyn Sof’dan sadece kendi ışığını çekmekle kalmayıp, geriye kalan kapları da sonunda ışığı alabilmeleri için hazırlamaktadır. Bu hazırlığa Tikun (Islah) denir ve Nekudot de SA”G tarafından Galgalta’nın Sof’una verilir ve Galgalta’nın Sof’u bu şekilde Bina’ın özelliğini edinir.

 

 

Başlangıçta Bina, Hohma’dan doğduğunda sadece ihsan etmeyi arzulamaktadır ve bu yüzden Or Hohma olmadan sadece Or Hasadimi vardır. Sonradan farkına varır ki eğer ihsan etmek istiyorsa (yani Yaradan’a haz vermek) Yaradan’ın arzuladığını yapmak durumundadır. Peki, Yaradan ne yapmak istiyor? Kişinin kendisinden almasını istiyor. Dolayısıyla Bina Yaradan’ın ışığını Yaradan’a haz vermek için alma kararı verir.

 

 

Alma arzusunu kullandıkları için, eğer Galgalta’nın Tabur’u altına inselerdi orada bulunan arzulardan etkilenirlerdi. Bu arzular Yehida (en büyük ışık) ışığını istemektedirler ve bunun için dördüncü derecenin gücünde bir perdeye ihtiyaç vardır. Partsuf A”B’ın sadece üç dereceden güce sahip perdesi olduğundan ve ek olarakSA”G’ın 2. dereceden güçte perdesi olduğu için, bu ışığı kendi rızaları için almaktan kendilerini alıkoyamazlar.

 

 

Bu koşul SA”G’ın Taamim’idir. Ancak, SA”G’ın Nekudot’unda üç seviyenin kılıfındaki bayağılık çoktan kaybolmuştur ve sadece ikinci seviyeden bayağılık bulunmaktadır. Yani Bina; daha önce bahsettiğimiz gibi Bina ilk koşulunda, sadece ihsan etmek istemektedir. Bu nedenden dolayı Galgalta’nın Tabur’u altına inebilir,Galgalta’nın Tabur’u altındaki arzular Partsuf SA”G’ın perdesinden daha güçlü olmasına rağmen, kendisi için almak gibi bir niyeti olmadığından bu koşuldan etkilenmemektedir.

 

 

Or Yaşar’ın Bina’da yarattığı bu ilk etkiden sonra, yayılımının sonunda, ikinci koşulu başlamaktadır. Şöyle ki; Bina eğer Yaradan’a ihsan etmek istiyorsa O’ndan almak durumunda olduğunu fark eder. Dolayısıyla ihsan etmek niyetiyle (Yaradan’a haz vermek için) alır ve dolayısıyla bir miktar Or Hohma çeker.

 

 

Partsuf Nekudot de SA”G’da da olduğu gibi, Galgalta’nın Tabur’u altına olan yayılmasını sadece ihsan etmek niyetiyle tamamladıktan sonra, Yaradan’a ihsan etmek istediği için O’ndan almaya başlar ve almak istediği için üzerine Or Hohma çeker. Bu nedenden dolayı da aldığı zevklerden etkilenir ve bu zevklerin farkına varır. Bu noktadan itibaren artık almakla ilgilenir, sadece ihsan etmekle değil ve bu yüzden Galgalta’nın Tabur’u altında bulunan arzular tarafından etkilenebilir.

 

 

Nekudot de SA”G sadece 2. aşamadaki Hohma’dan ışık çekmek istemişti. Ancak, artık Galgalta’nın Tabur’u altında oldukları için ve ruhanilikte fiziksel bir mekan olmadığından, “aynı yerdeler” ne anlama gelmekte? Bu aynı arzuya sahiplerdir demektir.

 

 

Dolayısıyla Nekudot de SA”G Galgalta’nın Taburu altında bulunan ve dördüncü seviyenin gücündeki arzulardan etkilenmiştir. Şimdi Nekudot de SA”G’ın perdesi sadece ikinci derecenin gücünü aşabilecek kapasitede. Dolayısıyla bu koşulda kalamaz, çünkü kalırsa Yehida ışığını kendi için almaktan kendisini alıkoyamaz, zira bu ışık arzunun ikinci derecen bayağılığıyla çekilir. Bu ikinci kısıtlamanın olmasına sebep olur.

 

 

 

SIRASIYLA 10 SEFİROT

[TABLE]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Keter[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Hohma[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Bina[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Hesed[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Gevura[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Tiferet[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Netzah[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Hod[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Yesod[/TD]

[/TR]

[TR]

[TD][/TD]

[TD]Malhut[/TD]

[/TR]

[/TABLE]

 

 

 

Nekudot = Noktalar

Terimler: Nekudot of SA”G = Nekudot de SA”G = SA”G’ın Noktaları (kıvılcımları gibi)

Taamim = Tatlar

Haze = Göğüs

Tabur = Göbek

Roş = Baş/Kafa (Niyet)

Pe = Ağız (Perde)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

9- İkinci Kısıtlama

 

 

 

Nekudot de SAG Partsuf Galgalta’nın Tabur’u altına indi ve Galgalta’nın Sof’unda bulunan boş kapları Or Hasadim’le doldurdu. Bu koşul içinde Galgalta’nın boş kaplarında ışığın yansımasıyla Galgalta’nın kendisini arınmadan önce aldığı ışıktan Reşimot’u olduğunu hissettiler.

 

 

Galgalta’nın Sof’unu dolduran ışık içinde az bir miktar Or Hohma bulunduran Or Hasadim’di. Işık ayrıldıktan sonra orada daha önce olan ışıktan Reşimot kaldı.

 

 

Bu Reşimot Nekudot de SA”G da bulunan ışığa benzemektedir ve Nekudot de SA”G’daki her iki arzu ve Galgalta’nın Sof’undaki kaplar ışığı almak istememektedir, dolayısıyla Nekudot de SA”G Galgalta’nın Sof’uyla karıştı ve boş kaplarını doldurdu.

 

Partsuf SA”G Partsuf Bina’dır. Bina yayılımının sonunda üzerine Zer Anpin için Or Hohma çekebilecek özelliğe sahiptir. Or Hohma çekmeye karar verince Galgalta’nın Sof’undaki Reşimot’u hisseder. Galgalta’nın Sof’unun Reşimot’u dördüncü safhadan ama SA”G’ın perdesi sadece ikinci safhadan ve dolayısıyla kendisini ışığı almamak için durduracak güce sahip değil.

 

Bu şu kurala göre çok basit: Eğer alma arzusunun hissettiği zevk perdeden güçlüyse, kap kendi zevki için istemektedir, çünkü güçlü olan hakimdir.

 

Tüm dünyalar ve Partsufim Eyn Sof’un Malhut’unun parçalarıdır. Bu Malhut kısıtlama yaptı ve bir daha asla kendi için ışığı almama kararı verdi.

 

Dolayısıyla şimdi Partsuf Nekudot de SA”G’da kendisi için alma arzusu uyanınca, bu arzuya tahammül edecek gücü olmadığından ışığı ne olursa olsun almama kararı verir ve buna ikinci kısıtlama (Tsimtsum) denir.

 

Örnek: Önceden belli bir miktar para alıp ihtiyaç duyanlara veren bir kişi, birden çok büyük bir miktar para alır ve fakirlere veremeyeceği kanaatine varır, zira parayı kendi için ister ve böyle büyük bir zevke karşı koyacak gücü yoktur.

 

Para perdesinin gücünden daha fazla olmadığı sürece (başkalarına verme niyeti) bu hazza karşı koyabildi, çünkü parayı vermekten aldığı haz çalmaktan duyduğu hazdan daha büyüktü. Ancak paradan alabileceği zevk büyüyünce kişi kendi için almayı ister.

 

Bu şekilde her insanda ve canlıda alma arzusu işler, çünkü “materyalimizin” tümü sadece alma arzusundan ibaret. Cömert davranmamız sadece bize o koşulda almaktan daha fazla fayda sağladığı içindir.

 

Ve Partsuf Nekudot de SA”G’da da bu şekilde oldu: Galgalta’nın Sof’una inilen yerde almaya alışık olduğu ışıktan çok daha fazla ışık olduğunu gördü. Gördü ki eğer almaya devam etmek isterse, sadece ihsan etme niyetiyle olsa bile, kendi zevki için almaktan kendisini alıkoyamayacağından, ihsan etmek için bile almadı.

 

İkinci Tsimtsum’dan sonra Malhut artık alma arzusunu önceden kullandığı gibi hiç kullanamaz, eğer kullanırsa kendisini kendi için almaktan alıkoyamaz, dolayısıyla şimdi Malhut’un yeni bir arzu kullanması gerek, bu arzu sadece ihsan etmek için ve bu koşula “Malhut Bina’ya yükselir” denir, yani artık alma isteğini kendisi için kullanmaz ve Bina’nın arzusunu ihsan etmek için kullanır.

 

Şimdi artık Malhut alıcı kaplarını kullanamayıp sadece verici kaplarını kullanabildiğinden, ışığın girebileceği yeni sınırlar oluşturulmuştur. Galgalta’nın Tabur’u altında (yani Sof’da) kalan kısma artık Partsuf Nekudot de SA”G denir ve yeni sınırlar burada oluşur. Bu Partsuf’un Keter, Hohma ve Bina Sefirotu Roş (Baş- Partsuf’un başlangıç noktası) Sefirot’udur ve almak istemezler. Hesed, Gevurah, Tiferet Sefirot’u Keter, Hohma ve Bina ya benzer ama Partsuf’un Guf kısmı içindir: Hesed – Keter’e, Gevurah – Hohma’ya, Tiferet’de – Bina’ya benzer, buradan görüyoruz ki Tiferet Guf’un Bina’sı gibi.

 

Her Sefira kendi içinde 10 Sefirot barındırır. Dolayısıyla Tiferet Bina gibi ayrılmıştır (Bina gibi her yerde: Roş’un Bina’sı, Nekudot de SA”G Partsuf’uda Bina’dır):

 

1. Almayan kaplar olan Bina’nın üst kısımlarının Sefirot’u; Keter, Hohma, Bina, Hesed, Gevura ve Tiferet.

2. Vermek için alan kaplara, yani Bina’ın alt kısmı ve Sefirot: Netzah, Hod, Yesod ve Malhut.

Buradan görüyoruz ki Bina’nın tüm Partsuf’unu, yani Nekudot de SA”G’ı, alıcı ve verici kaplara ayırırsak, ayırım Tiferet’in kendi içindeki Tiferet’den sonra olur, diyagramda gösterildiği gibi:

Buraya Partsuf Nekudot de SA”G’ın Haze’si (göğsü) denir.

Birinci kısıtlamanın Malhut’u ilk kısıtlamayı muhafaza eder, özellikle bu seviyeye çıkar ve ışığın daha aşağı inmesine izin vermez. Burada yapılan bu ayırıma Parsadenir.

Malhut’un Nekudot de SA”G’ın Haze’sine ışığı sınırlaması için çıkıp yükselmesine “İkinci Tsimtsum” denir. Birinci kısıtlamanın sonucunda Or Hohma’yı kendi hazzı için almayı yasakladı. İkinci kısıtlama sonucunda Or Hohmayı hiç almama koşulu oldu çünkü Partsuf Nekudot de SA”G’dan ve sonrasında ihsan etmek için almak hiç mümkün değil.

Üst derecenin arzusu alt seviye için mutlak bir kural olduğundan, ikinci kısıtlamadan sonra doğan her Partsufim’deParsa kalıcıdır ve aşağıya geçiş sağlamaz.

Bu olanların sonucu itibariyle Galgalta Partsufu’nun Tabur’u altında kalan yer dörde ayrılır:· Olam Atzilut’un yeri, Or Hohma’nın yansıma olasılığı olduğu bir yer.· Olam Beria’nın yeri, Parsa altındadır ve Or Hohma oraya gelememektedir, sadece Or Hasadim gelebilir.· Olam Yetzira’nın yeri, Olam Beria’nın altı· Olam Asiya, Olam Yetzira’nın altı· Olam Asiya’nın sonuna “Keduşa’nın (Kutsallık) bittiği yer” denir. Manevi dünyayla materyal dünya arasındaki sınır ve “bu dünyanın yeri”.· “Bu Dünya”

· “Bizim Dünyamız”

 

 

 

 

 

 

 

 

10- Olam Nikudim

 

Nekudot de SA”G’ın Galgalta’nın Tabur’u altına inmesi, Galgalta’nın Sof kısmıyla karışmaları (Patsuf Galgalta’nın Tabur’u altında kalan kısım), ikinci Tsimtsum (kısıtlama) – tüm bu olaylar SA”G’ın perdesi Tabur’dan Pe’ye doğru yükselirken oldu. Dolayısıyla, perde Pe’ye geldiğinde, Galgalta’nın Tabur’u altına inen Nekudot de SA”G’da olan herşeyin Reşimot’unu içinde barındırır.

 

Partsuf Galgalta’nın arınmasından sonra perdede bir çift Reşimo kaldı: Bir tanesi hitlabşut Reşimosu (ışığın Partsuf içinde sarılmasından kaynaklanan Reşimo) diğeri de perdenin Aviut Reşimosu (Masah / perde’nin bayağılığının Reşimo’su). Ayrıca Partsuf A”B’ın arınmasından sonrada bir çift Reşimot kaldı.

 

Ancak Partsuf SA”G’ın arınmasından sonra, SA”G’ın Roş’unun Pe’sine (Partsuf’un başı/başlangıç noktası) çıkan perdede, üç çift Reşimot vardır. Perde üzerlerinde önemlerine göre Zivugim (çiftleşme) yapar:

 

1.Bir çift Reşimot (Reşimo’nun çoğulu): Hitlabşut Reşimo’su iki ve Aviut Reşimo’su bir, Partsuf SA”G’ın Tabur’a kadar inen kısmında (ama altına değil). Bu Reşimot üzerine yapılan bir Zivug’dan yeni bir Partsuf doğar ve boyutu Hitlabşut Reşimosu iki ve Aviut’u bir’dir, yani Zer Anpin boyutunda olup MA”H Elyon (üst MA”H) denir. Bu Partsuf sadece Galgalta’nın Tabur’una kadardır ve altına değil çünkü doğduğu Reşimot oradan geldi. “Elyon”unun üzerine kendisini giydirir (yani bir üst Partsuf’u, ondan önce gelen) ve bu SA”G’dır: MA”H Elyon’un Roş’u Haze’den Pe’ye kadar yayılır. Guf’u Haze’den SA”G’ın Taamim’inin sonuna kadar uzanır (Partsuf SA”G’ın ilk arınmasından önce ilk uzanmasıdır), burası Galgalta’nın Tabur’udur.

 

2. Bundan sonra perde ikinci önemli Reşimot çifti üzerinde Zivug yapar, Galgalta Partsuf’unun altında olan SA”G’ın Guf’un dan olan kısmın Reşimot’u üzerine: Yine Hitlabşut iki ve Aviut birinci. Bu Reşimot’ta Tabur’un altında olan ikinci kısıtlamayla ilgili ek bilgiler bulunmaktadır.

3. Üçüncü çift Reşimot’tan sonra bahsedeceğiz.

 

Bu Reşimot’un ihtiyaçlarına göre, SA”G’ın Guf’unun perdesi, arınma esnasında, şimdi Pe’den “Nikvey Eynaim” denilen üst üç Sefirot olarak adlandırılan GAR ile alt yedi Sefirot olarak adlandırılan ZA”T arasında SA”G’ın Roş’unda bir yere yükselir ve bu Reşimot’un üzerine orada Zivug yapar. Bunun nedeni bu Reşimot’ta alıcı kaplarda ışığı almak yasaktır, ama ışık sadece her Partsuf’un Haze’sine kadar inebilir, çünkü her Partsuf’un Haze’ninde o Partsuf’un sadece özgecil kapları bulunur. Ancak Partsuf’un Haze’sinin altında alıcı kaplar bulunmaya başlar.İhsan eden kaplar Or Hasadim çeker, alıcı kaplar ise Or Hohma.

 

 

Eğer perde ikinci sınırlama yüzünden “Metsumtsamot” (sınırlama) altındaki Reşimot üzerinde Zivug yaparsa, o zaman ışığın uzayıp sadece verici kaplarını ışıkla doldurabilen bir Partsuf’a doğum verir. Alıcı kaplar ışıkla dolmaz ve boş kalırlar. Partsuf sadece bir kısmını kullanabildiğinden “Katan” (küçük) denir.

 

 

Neden Reşimot’un gereksinimi için perde Pe’den Nikvey Eynaim’e yükseliyor ve orada bir Zivug yapıyor? Nedeni şöyle, eğer Reşimot sadece özgecil kaplar üzerinde Zivug yapma gereksinimi duyarsa, perde SA”G’ın Roş’unun Bina’sının orta seviyesine çıkmak zorunda, orada Roş’un özgecil kapları sona ermekte ve orada Hitlabşut iki ve Aviut bir üzerine Zivug yapar.

 

 

Tabur altından olan Reşimot ışığın sadece özgecil kaplara yayılmasını istemektedir. Ama nasıl sadece özgecil kaplara sahip olan bir Partsuf’un doğması mümkün olabilir ki? 10 Sefirot’tan az Sefirot’a sahip bir Partsuf’un olması imkânsızdır! Yaratılan her varlıkta 10 Sefirot vardır, ancak Sefirot’lar’ının bir bölümünün arzuları kullanmayan bir Partsuf olabilir. Dolayısıyla SA”G’ın Roş’u öyle bir Partsuf’a doğum vermeli ki, alıcı kapları kullanıma müsait olmasın. Partsuf’da ki alıcı kaplar şöyledir: Bina’ın alt yarısı, Zer Anpin ve Malhut.

 

 

Partsuf’un Guf’un da alıcı kapların aktif olmaması için, SA”G’ın perdesi Partsuf’a öyle bir şekilde doğum vermesi gerekir ki doğuştan alıcı kaplarını kullanmamalı. Bunun için, Partsuf SA”G’ın Roş’unda ki Zivug’da sadece özgecil kaplar üzerinde olmalı, alıcı kaplar üzerinde değil.

 

 

Roş’un kapları şöyledir:· Keter (Taç) – Galgalta (Kafatası)· Hohma (Erdemlik) – Eynaim (Gözler)· Bina (Anlamak) – Ozen (Kulak)· Zer Anpin (Küçük Yüz) – Hotem (Burun)· Malhut (Krallık) – Pe (Ağız)

 

 

Sa”G’ın Roş’unun 5 parçaya ayrılımı

 

 

Keter ve Hohma’nın kaplarına (buna aynı zamanda Bina’ın üst yarısı dâhildir) Galgalta ve Eynaim (GV”E) denir, ya da özgecil kaplar. Bina’ın üst yarısı özgecil kaplara aittir çünkü Or Hohma’yla dolduktan sonra, özgeciliği almaya tercih etmişti. Ancak Bina’ın alt yarısı Zer Anpin için ışığı istemekte. Partsuf Nekudot de SA”G Partsuf Bina’dır. Bina Partsuf’unun alt yarısında, yani Tiferet Sefira’sı ve Nekudot de SA”G altında, alıcı kaplar bulunur. Dolayısıyla bu bölgede kendisi için alma mümkün olabilir.

 

 

Partsuf Nekudot de SA”G’ın GV”E ve Aha”P olarak ayırımıDoğan Partsuf’un formunu perdenin bulunduğu yer tayin eder:

 

Eğer bir perde Partsuf doğurmak ve 10 Sefirot’un da ışık almasını istiyorsa, perde Zivug’u Pe’ye yapmalıdır. Perde Pe’de bulunduktan sonra, perdenin sertliği Patsuf’un büyüklüğünü (yüksekliğini) tayin eder. Şöyle ki Partsuf hangi oranla beş kapının her birini kullanıyor.

 

Eğer perde sadece özgecil kaplarına ışığı alacak bir Partsuf doğurmak isterse, yani sadece Partsuf’un yarısında, o zaman perde Pe’de değil Nikvey Eynaimde olmalı, çünkü Roş’un yarısı orada bulunmaktadır. Perde Nikvey Eynaim’de bulunduktan sonra, perdenin sertliği yüceliğini (boyunu,şeklini) tayin eder. Yani her bir ikibuçuk kapının yüzde kaçını kullanabilir.

 

 

Bu koşullar altında doğan bir Partsuf’a Olam Nikudim’in (Nikudim Dünyası) Katnut (küçük olan) Patsuf’u denir.

 

 

SA”G’ın Roş’un da kısıtlanmış 2/1 Reşimot’da (kısaca Hitlabşut iki, Aviut bir, Zivug yapıldıktan sonra Partsuf Reşimo’sunun geldiği yere iner. Galgalta’nın Tabur’u altına indi ve hem Roş hem de Guf olarak bütün bir Partsuf olarak yayıldı. Roş Hitlabşut’la Keter olur, Aviut’lu olan Roş’una da AV”I (Aba ve İma; Baba ve Anne) denir, bedenine ZO”N (Zer Anpin ve Nukva) denir.

 

Ve her Roş ve Guf’da ve her özel parçalarında ve Partsuf’un genel yapısında, her detay iki parçaya ayrılır; GV”E (Galgalta ve Eynaim) ve AHa”P (Avzen, Hotem, Pe).

 

GV”E her zaman özgecil kaplardır ve bunları her zaman kullanmak mümkündür çünkü Tsimtsum sadece Or Hohma içindi. AHa”P her zaman alan kaplardır. Nekudot de SA”G’ın Partsuf’un da Tsimtsum olduktan sonra, Atzilut’un Atik Partsuf’u hariç, AHa”P kaplarında ihsan etme niyetiyle Or Hohma alacak güce sahip değiller.

 

AHa”P aşağıdaki Sefirot’u içerir:· Bina’ın alt yarısı, ışığı alıp Zer Anpin’e vermek istiyor.· Zeir Anpin az bir Or Hohma yansımasıyla Or Hasadim almak istiyor.· Malhut tümüyle kendisini Or Hohma’yla doldurmak istiyor.Dolayısıyla Or Hohma ışığıyla Zivug yapmaları yasak.

 

Üçüncü çift Reşimot, perdeyle birlikte SA”G’ın Roş’una çıktı ve Galgalta’nın arınmasından sonra Galgalta’nın Sof’unda kalırlar. Bu Reşimot: 4/3 (Hitlabşut dört ve Aviut üç ve bu Partsuf Nekudot de SA”G’ın içinde dâhildi. Bu Reşimot Or Hohma’yı almayı talep eder.

 

Olam Nikudim’in Katnut Patsuf’u yerine indikten sonra ve Galgalta’nın Tabur’undan Parsa’ya kadar yayılır ve SA”G’ın Roş’u geriye kalan Reşimot’u verdi: Reşimot 4/3 (Hitlabşut dört, Aviut üç. Dolayısıyla, bu Reşimot’ların gereksinimleri dâhilinde, AV”I’nin Nikve Eynaim’de bulunan perde AV”I’nin Pe’sine iner ve Reşimot 4/3 üstünde Zivug yapar. Bu Zivug’dan Or Hohma Guf’a iner, Parsa’ya kadar gelir ve Or Hohma’yı verir.

 

AV”I’nin Roş’u 4/3 Reşimot’a göre Parsa’nın altında bulunan kapların şimdiden ihsan etmek için almak istediğini düşünür, almak için değil. Dolayısıyla AV”I Gadlut’ta (büyüklük) Zivug yaptı ve aşağıya Or Hohma verdi. Ancak AV”I Parsa’nın Eyn Sof’un Malhut’unun kısıtlamasından kaynaklandığının ve Galgalta’nın sofunda bulunan 4/3 Reşimot’dan kaynaklanmadığının farkına varmadı.

 

Partsuf MA”H Elyon’un doğuşu, Nikudim’in Partsuf Katnut ve Gadlut’u Or Hohma Parsa’dan aşağı sızmaya başlayınca, kaplar kırılmaya başlar, çünkü Parsa’nın altında kaplar kendileri için alma arzusunda kalmışlardır. Parsa’nın üstünde olan GV”E kaplarıyla AHa”P kapları arasında ilişki olmaya başlayınca tek bir Guf oluşturdu, dolayısıyla ihsan edici kaplarda alıcı kaplarla birlikte kırıldı. Malhut alma formunda, alma arzusudur. İkinci kısıtlamada bu Partsuf’da ki ihsan edici kapları Parsa’ya kadar hüküm eder. GV”E kapları AHa”P’la ilişkilenmeye başlayınca, Malhut’un kendi için alma arzusu Pars’a üstünde bulunan Partsuf’un Guf’un da ki ihsan edici kaplarlada karıştı. Şöyle ki Malhut tüm Sefirot’lar üzerine hâkimiyet kurar, Nikudim’in Guf’un da ki tüm arzulara.

 

AV”I’nin Roş’u Reşimot 4/3 üzerine Zivug yaparsa (Hitlabşut dört, Aviut üç ) buradan Or Hohma çıkar ve Nikudim’in Guf’una girer. Işık Guf’un GV”E’inden geçip parsayı aşıp Guf’un AHa”P’ına girmek ister. AHa”P’ın kapları anında kendileri için Or Hohma almaya başlarlar.

 

Nikudim’in Guf’u Or Hohma’yı almaya başlayınca sekiz bölüme ayrılır. Bunlara “sekiz Kral” denir çünkü bunları Malhut’un kendi için alma arzusu yönetir. Her Kral’da 10 Sefirot vardır, her Sefira alma arzusunun dört aşamasından oluşur.

 

Dolayısıyla toplam parçalar şu şekildedir: 320=8x10x4. Gimatriya’da bu sayıya “Şıah” http://www.kabala.info.tr/imaj/siah.jpg denir, zira Şin http://www.kabala.info.tr/imaj/sin.jpg ve Kaf http://www.kabala.info.tr/imaj/kaf.jpg

 

harfleri 20’ye eşittir. Kırılma her Sefira’da olduğundan ve her Sefira her birini kendi içinde dâhil ettiğinden, her kırılan parçada da dolayısıyla 320 parça vardır.

 

Dolayısıyla kırık parçaları “Birur’un” (ayıklama) çalışmasında şu basamaklar vardır:

 

Malhut’u kırılan 320 kırık parçadan ayırmak çünkü kırılışın sebebi buydu. 10 Sefirot’tan, bir tanesi Malhut, sekiz Kral var ve her Kral’ın dört alma arzusunun dört aşaması dolayısıyla 320 kırık parçada 4×8=32 Malhuyot (Malhut’un çoğulu) vardır. Peki, 320 parçadan 32 Malhuyot’u nasıl seçip ayırbiliriz.

 

Bu Or Hohma vasıtasıyla ancak mümkündür:

 

Eğer Or Hohma yansıra, Malhut’un ihsan etmek için alamadığı ortaya çıkar ve bu kişinin maneviyata girmesini engelleyen “kötülüğün” tümüdür. Şimdi kötü tespit edildiğine göre ve kendimizi doğal olarak kötüden uzaklaştırdığımız için kişi kendisini ayırır. Şöyle ki bu alma arzusundan. 32 Malhuyot’un Birur’dan sonra geriye kalan 320-32=288 parça arındırılır. Bunlar kırılan Partsuf ZO”N’un ilk 9 Sefirot’u. Bu 288 kapın arınması ihsan edici kapların yükselmesini sağlar, Atzilut dünyasının değişikPartsufim’in GV”E.

 

Nikudim Dünyası Küçüklük (Katnut) Büyüklük (Gadlut)Sınırlama/kısıtlama

ZON = Zer Anpin ve Nukva ya beraber ZO”N denir.

 

 

 

 

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

11- Islah Dünyası

 

Olam Nikudim’deki (noktaların dünyası) kapların kırılmasından sonra: Işıklar – Nikudim Partsuf’unu Gadlut halindeyken doldurmuştu, ayrılıp Partsuf SA”G’ın Roş’una döndüler. Perdede kalan Reşimot Partsuf Nikudim’in Roş’una yükseldi ve sonrada SA”G’ın Roş’una.

 

 

Nitzotzin (kıvılcım) – Or Hozer parçacıkları, kırılan perdenin parçaları, perdesini kaybeden kapların içinde kaldı, yani tekrar almak niyetiyle alma koşuluna geri döndüler, bu durum parsanın altında BY”A dünyalarına düşüş olarak açıklanır.

 

Bir Partsuf’un iç (Or Pinimi) ve dış (Or Makif) ışıkları vasıtasıyla Bituş (dövme) yaparak arınmasıyla, bir Partsuf’un kırılarak arınması arasında fark vardır: Kırılma sonrası öncelikle kabı tamir etmek gerekir ve sadece bu durumdan sonra aralarında Zivugim (Zivug kelimesinin çoğulu) yapılabilir.

 

Olam Nikudim’in Roş’da ki niyeti ışığı ihsan etme formunda almak olduğundan, Partsuf Galgalta’nın Sof’unu doldurmak ve bu şekilde Eyn Sof’un Malhut’unu tümüyle doldurabilmek – dolayısıyla kapların kırılışı tamir edilebilirse tüm özgecil formda alınabilirlik tamir edilmiş olur ve son ıslaha gelinebilir.

 

Ancak, tüm bununla Eyn Sof’un Malhut’u ıslah olmaz, sadece bir kısmı 0,1,2,3 ve dördüncü aşaması. Ancak yaratılan varlık sadece dördüncü aşama ve bundan önce gelen tüm aşamalar henüz Yaradan’dan çıkıp bağımsız hale gelmedi. Bunun nedeni yaratılan varlığın tümüyle Yaradan’dan tümüyle ayrı olduğunu ve kendi yönetiminde olduğu anlamını ifade eder.

 

Sadece dördüncü aşama kendisini bağımsız hisseden ve almak için alan bir alıcı formundadır. Bu yüzden sadece o alma arzusu üzerine ilk kısıtlamayı yaptı. Ve birinci kısıtlamadan sonra, tüm Partsufim ve Olamot dördüncü aşamanın 0,1,2,3. aşamalarını hissetmekte ve bunlar dördüncü aşamadan öncedir.

 

 

Ancak, eğer tamir edilmesi gereken safha dördüncü safhanın dördüncü aşamasıysa ve dördüncü safhanın 0,1,2,3. aşamaları değilse, bu arzulara o zaman neden ışık alınıyor? Bu arzular henüz yaratılan bir varlık değil sadece Yaradan’ın güçleri, bunların sayesinde yaratılanları idare etmekte yani dört safhanın dördüncü aşaması. Bu güçlere ve manevi dünyaları dolduran güçlere melekler denir ve insan ruhu buna dâhil değildir.

 

 

Birinci Tsimtsum’dan sonra yapılan tüm Zivugim bu arzular üzerinde yapılmıştır. Bu Zivugim’den yukarıdan aşağı Partsufim doğar, dünyalar ve bu dünyaları dolduranlar. Tüm Olamot içlerindeki beş Partsufim’le Yaradan’a giden merdivenin basamaklarını oluşturur. Merdivenin basamakları Yaradan’a olan benzerliğin dereceleridir, yani yaratılan varlığın arzusunun Yaradan’ın arzusuna olan yakınlığı.

 

 

Partsufim’in ve dünyaların yukarıdan aşağıya gelişimi Eyn Sof’un ışığını seviyelere ayıran filtreler gibidir. Her Partsuf’un ihsan için alma özelliğinin doğal bir niteliğidir, sonradan dünyaların basamaklarında yükseldikçe kendi iradesini aşarak edindiği bir şey değil.

 

 

Dolaysıyla dünyaları bir soğanın tabakalarına benzetebiliriz: Üst üste geçmiş ve Eyn Sof ışığını gizleyen küreler gibi ve en iç kürenin merkezi yani merdivenin en alt basamağı en karanlık noktadır.

 

 

Bu nedenden dolayı merdivenlerin merdiveni hazırlanmıştı: Her dünyada beş Partsufim’li beş Olamot, her Partsuf’da beş Sefirot, başlangıç noktasından yaratılışın mükemmelliğine kadar toplamda 125 seviye. Dünyaların yaratılmasının iki nedeni var:

 

 

• Eyn Sof’un ışığını aşama aşama gizlemek. Bu dünyaların Yukarıdan aşağıya oluşumuyla olur. Dolayısıyla gizlilik derecelerine Olamot denir ve gizlilik anlamına gelen “Alama” kelimesinden türemiştir.

 

 

• Düzeltmelerin (Tikunim) aşağıdan yukarıya doğru yaratılan (ruhlar) için uygulanabilmesi için. Ve her seviye Partsuf, yani yukarıdan aşağıya her ilerlemede, yaratılan bir seviyeden yardım aldığında, bu yardımın gücünü kullanır, perde edinir ve o seviyeye yükselir. Ve yaratılan varlık belli bir seviyeye yükseldiğinde o seviyenin ismiyle adlandırılır.

 

 

Sonuç olarak tüm dünyalar ve bu dünyaları dolduran her şey; ’’merdiven’’ budur, Yaradan’ın insanın yükselmesi için yarattıklarıdır. Ve insan bu basamaklardan tırmandıkça, tüm dünyalarda kişiyle yükselir. Zira bu dünyalar ve dünyaların içinde olan her şey – insanın dışında değildir, ancak kişinin içerisindedir. Algılayan bir insan dışında sadece Yaradan vardır!

 

İnsandan başka sadece Yaradan mevcuttur. İnsanın etrafında sadece saf Üst Işık vardır. Ancak insan Yaradan’ı sadece Yaradan’ın ihsan etme özelliğiyle eşitlik sağlayabildiği dereceye kadar hisseder: Eğer kişinin arzuları ve kişinin karakteri Yaradan’ın niteliklerine ters ise, o zaman kişi Yaradan’ı hissetmez ve duyularına göre “Olam Haze” (Bu Dünya) denilen hislerin içerisinde bulunur.

 

 

Eğer kişi niteliklerinden bir tanesini değiştirmeyi başarabilirse, yani bir dereceye kadar Yaradan’ın ihsan eden yapısına benzeyebilirse, bu koşula kişinin merdivenin basamaklarından bir derece yükselmesi (Yaradan’a yaklaşması) denir.

 

Değişimlerin hepsi sadece kişinin içerisindedir, kişinin algısında, kişinin perdesinin (Masah) ıslah (Tikun) derecesine bağlı olarak. Buna nazaran kişinin dışında sadece Üst Işık vardır ve ışıkta hiç bir değişiklik olmaz.

 

Kişinin algılayıp anladığı her şey ışığın bir kısmını algılayabilmesinden kaynaklanır. Yaradan’ın bir parçasını hisseder. Kişi Yaradan’ın bir kısmını hissettiği zaman, kişinin hissine göre, kişi bu kısma bir tanım verir. Dolayısıyla kutsal kitaplarda anlatılanlar sadece Yaradan’ın isimleridir. Ve genel olarak kişinin söylediği her şey, hissettikleri ya da arzuladıkları; bunların tümü sadece kişinin Yaradan’la olan ilişkisidir.

 

Kişi Kutsal kitapları algılamasıyla ışığı algılar. Işığın algılanmasının seviyelerine Sefirot, Partsufim ve Olamot ya da ışıklara Nefeş, Ruah, Neşhama, Haya, Yehida(NRNH”Y) denir. Tora’ya “Olam Atzilut’un (Yaratılışın Dünyası) Tora’sı” denir zira kutsal kitaplarda anlatılanlarda tüm ışık ortaya çıkar.

 

En alt noktadan, yaratılan varlığın Yaradan’a yaklaştığı yerden, ta ki Yaradan’la form eşitliğine ulaştığı noktaya kadar 620 seviye vardır ve bunlara “Tora’nın 613 emri” ve “7 öğtretici emir” denir. Üst ışığın Masah’la olan çiftleşmesine (Zivug), Mitzvot (sevap) denir. Işık, alanın kabına girer, Or Pinimi (iç ışık), Or Taamim(tatlar); bunlara ’’Tora’’ denir. Buna karşılık olarak Kabalistler herkese şöyle der: “Tat ve Yaradan’ın iyiliğini gör.”

 

 

Yaratılan dördüncü safhanın dördüncü aşaması, alma arzusunda ıslah yapar; “ihsan etme niyetiyle alma”. Islah küçük porsiyonlarla yapılır: Yaratılan varlık merdivenin basamaklarından teker teker, dünyalardan çıkar.

 

 

Zira ihsan etme niyetiyle alırken ki davranış niyete terstir, bu yüzden ıslah çok zordur. Bu yüzden Yaradan bu yolu sadece 613 seviyeye ayırmakla kalmayıp yaratılan varlığı da 600,000 küçük parçaya ayırmıştır. Yaratılan varlığa “genel ruh” ya da “Âdem” (insan) denir, küçük parçalara da “ruhlar”.

 

 

Ancak arzunun ıslahı “Avoda” (iş) bundan önce başlar ve daha alt seviyedeyken, bu seviyeye “bizim dünyamız” denir (Bu dünya değil) ve bu koşulda yaratılanın tüm parçaları bilinçsiz bir haldedir, manevi histen mahrum. Ve sadece kendilerine söyleneni duyup inanabilecek durumdadırlar, şöyle ki Üst Bir Güç’ün olduğuna ve buna Yaradan adı verildiğine. Hepsi bu seviyede doğarlar, gözlerinin önünde sadece haz duyma arzusuyla.

 

 

Tüm dünya sadece gözü kör doğasıyla hareket eder ve herkes kendi içlerindeki alma arzusunun komutlarını yerine getirir. Aynı şekilde dünyamızdaki insanda ve ek olarak yaratılışın diğer parçaları da: Duran, bitkisel, hayvansal.

 

 

Ancak her nesilde sınırlı sayıda bir grup bedende Yaradan “Kalpte ki nokta’yı” yerleştirir, Yaradan’ı hissetme arzusu. Ve böyle bir kişi içindeki bu yeni boşlukla arayışa başlar. Ancak bu eksikliğin Yaradan’a yönelik olduğunun farkında değildir ve bu boşluk sadece üst ışıkla doldurulabilir.

 

 

Kırılmadan sonra gelen her şeye Olam Ha-Tikun (Islah Dünyası) denir. Bunun nedeni Yaradan’ın tüm davranışlarının, yaratılışın en başından sonuna kadar, kişiyi ilerletmek üzere olduğundandır, şöyle ki doğru algının oluşabilmesi için, Yaradan’ın insan için hazırladığı o mükemmel seviyeyi yaşayıp hissedebilmek için yaratılanda herkes yer almalıdır.

 

 

Dolayısıyla Olam HaNikudim’de olan kırılma aynı zamanda “dünyaların kırılışı” ve “ilk insanın kırılışı” aynı zamanda da “ruhların kırılışı” – bunların ikisi de yaratılanın içinde ortaya çıkmalı: Olam HaNikudim’in kırılışında tüm kaplar birbirleriyle karıştı, alanlarla ihsan edenler. Karışmak hem bir birleriyle içe içe oldular hem de her biri diğerlerinin içinde yer aldı anlamındadır: Yani her arzu “Ratzon” içinde diğerlerinin arzularını da barındırır.

 

 

Bu şu sonucu doğurdu:1. İhsan eden kaplarla, alan kapların karışması alıcıların ihsan olmasına yarar.2. Her bir arzu her hisde birçok tat hisseder, zira kırılmayla her arzu diğerleriyle karışmış oldu.3. Bu karışma olmadan AHa”P’a ait kabların ışık alması mümkün olmazdı ve bunun yerine üst ışığın geldiği yerden Parsa (ayırım) sayesinde ayrı kalırlardı. Ancak şimdi bu arzuların (AHa”P de Aliyah) Atzilut Dünyasına yükselme fırsatı oldu.

 

 

Olam HaNikudim’de ki “Kırılma” Olamot (dünyalar) da ki kırılma diye adlandırılır çünkü Eyn Sof’un Malhut’u beş kısım içerir. Dört tanesi yukarıdan aşağıya uzanır ve dünyaları ve içlerindeki her şeyi doğurur. Dördüncü safhanın dördüncü aşamasında yaratılan insan dışında tüm yaratılışı dâhil ederler, Malhut’un son kısmında, gerçek alma arzusundan, bağımsız olandan, Yaradan’a ihsan etmek durumundan tümüyle ayrılmış olan koşuldan!

 

Dolayısıyla sadece insan yaratılışın amacıdır. Kişi dışında yaratılışın parçaları bağımsız değildir. Yaradan’ın iradesine bağlıdır, O onların tüm davranışlarını tayin eder, otomatik olarak hareket ederler, tıpkı duran, bitkisel ve hayvansal ve konuşan seviyelerin dünyamızdaki doğalarında davrandıkları gibi.

 

“Konuşanın” arzusu bizim dünyamızda bağımsız bir arzu değildir, tıpkı hayvansal, bitkisel ve cansız seviyelerdeki gibi. Bunun nedeni konuşanın arzusunun “hayvansal” seviyeden daha büyük olmasındandır, arzunun nitelik olarak farklı olduğundan değil. Sadece Adam HaRişon’un (ilk İnsan) arzusundan bir parçaya sahip olan kişiyeKabala’da “Adam” (insan) denir. Bu sadece dördüncü safhanın dördüncü aşamasıdır ve bir Masah’la kendisini ıslah etmeye başlar ve ihsan etme arzusu bu şekilde doğar.

 

Var olan bu dünyanın tümü dört gruba ayrılır: Cansız (duran/ hareketsiz), bitkisel, hayvansal, konuşan; Cansız: Kendinden bitkisel, hayvan ve konuşan oluşturabilen bir güç. Bitkisel: Kendisine fayda sağlayan şeyleri yaklaştıran ve zarar veren şeyleri uzaklaştıran grup halinde bir güç. Hayvan: Birey olarak faydalı şeyleri kendisine yakınlaştıran ve zararlıları uzaklaştıran bir güç.

 

Ancak bu güç zaman ve yer kavramlarıyla sınırlıdır. Hayvan geçmiş tecrübe ve gelecek nosyonuna sahip değildir, sadece içinde bulunduğu anı ve yeri hisseder. Konuşan; hissetme ve akıl gücüne bir arada sahiptir. Dolayısıyla bilgi sayesinde ki bilgi zaman ve yer sınırlamasından bağımsızdır, tüm zaman ve var oluşla bağı vardır. Dolayısıyla faydalı şeyleri yakınlaştırıp zararlı şeyleri uzaklaştırmak zaman ve yere bağlı değildir.

 

 

Aynı şekilde doğanın genelliğinde de insan ve dünya beraber yaratılışın cansız, bitkisel, hayvan ve konuşan dört safhasından geçmek zorundadır ve bu şekilde alma arzusunu amaca ulaşabilmek için geliştirebilir. Dolayısıyla tüm insanoğlu, var oluşundan beri binlerce yıldır alma arzusunu hayvandan konuşan seviyesine doğru geliştirme safhalarından doğal yollarla nesillerdir geçmekte.

 

 

Tüm insanoğlunda olduğu gibi, kişi dünyamızda gelişim safhalarından geçer. Aynı şekilde konuşanda da alma arzusunun dört safhası vardır:

 

1. Genel kitleler: İnsan içerisindeki cansız (hareketsiz) seviye. Genel kitlelerin arzularının peşinde ilerleme eğilimi. Bu kitlesel seviyeden kişinin arzusu bir sonraki safha olan zenginlik seviyesine çıkar.

 

2. Zengin kitle: İnsan içindeki bitkisel seviye. Zengin seviyesinde olanlar arasında itibar sahibi (güç, otorite) olma eğilimiyle alma arzuları bir sonraki seviyeye yükselir – güç sahibi olma.

 

3. Güç sahibi: İnsan kategorisinde dâhil olan hayvan. Güç seviyesindekilere yönelik kıskançlıkla (erdemliğe eğilim) bir sonraki safha olan erdemliğe gelirler.

 

Erdemli olan insanın içindeki konuşan kategori. Bu safhada arzu zaman ve yer sınırlamasında değildir aynı şekilde geçmişte var olan birisini de kıskanır, başkalarında kendisinde olmasına rağmen olanları da kıskanır.

 

Alma arzusu bu noktada gelişir zira başkalarının sahip olduklarını istemeye başlar ve bu şekilde ek arzu sahibi olabilir. Böylelikle içindeki boşluğa ek boşluk eklenir. Arzusunu sınırsız bir şekilde geliştirebileceğinden, yaratılışın amacına ulaşabilecek kapasitededir.

 

Eğer Yaradan bu “konuşana” “kalpteki noktayı” koyarsa; Yaradan’a yönelik bir uyanış hissetmeye başlar ve ruhunun kökünü aramaya başlar.

 

Islahın sıralaması aşağıdan yukarıya doğrudur. Alma arzusunun büyüklüğüne göre insan aşağıdan yukarıya yükselir. Kişinin arzusu manevi halini tayin eder:

 

Almak için almak: Olam Haze “bu dünya” seviyesidir.

 

Almak için ihsan etmek: Olam Haze “bu dünya”.

 

İhsan etmek için ihsan etmek: BYA dünyalarının seviyesi.

 

İhsan etmen için almak: Atzilut dünyasının seviyesinde olmak.

 

Tüm yaratılışın sistemi Olam Atzilut vasıtasıyla son ıslaha ulaşır. Bu yüzden Olam Atzilut’a Olam HaTikun (Islah Dünyası) denir.

(alıntıdır.)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...