Jump to content

Gizemli Elias - Simya


paranormalfikir

Önerilen Mesajlar

Simya.jpg

(John Frederick Helvetius'un hatıratlarında anlatılan Elias...)

 

17. Yüzyıl...

 

Avrupa bilim / düşün çevresinin kendisine entelektüel anlamda daha sağlam dayanak noktaları araması neticesinde gelişmiş olan bilimsel metodun daha sofistike ve yapılandırılmış yaklaşımları zorunlu kılmasıyla birlikte en parlak ve ayrıntılı dönüşüm yöntemleri de bu dönemde ortaya çıkmaya başlar. Bunlardan biri, dönemin en önemli tıp insanları içinde yer alan ve yine Orange Prensi'nin de özel doktoru olan John Frederick Helvetius tarafından 1667 yılında yazıya dökülmüştür.

 

Helvetius anılarında 27 Aralık 1666 tarihinde The Hague'deki evinde kendisini bir yabancının ziyaret ettiğinden söz eder. 42 yaşlarında uzun saçlı olan bu adam, her birinin üstünde çeşitli özdeyişler yazan madalyonlar takmıştır. Madalyonların üstünde "Nurun yoksa altının sözünü bile etme." "Tanrı, doğa ve simya hiçbir şeyi boşuna yaratmamıştır." gibi sözler yazılıdır.

 

Adının Elias olduğunu söyleyen adam kısaca kendini tanıtır, bir pirinç döküm ustası olduğundan ve Helvetius'un İngiliz simyacı Sör Kenelm Digby'yi kıyasıya eleştirdiği kitabıyla çok ilgilendiğinden bahseder. Ardından da Helvetius'a Felsefe Taşı'nın varlığına inanıp inanmadığını sorar. Adamın fildişinden üretmiş olduğu üç sarı taşı cebinden çıkarıp göstermesiyle birlikte Helvetius da çevresinde de iyi bilinen şüpheci tavrını hemen gösterir. Adam ise ısrarla elindekilerin gerçek birer Felsefe Taşı olduğundan söz ediyordur. Pek inanmasa da merakını frenleyemeyen Helvetius adama hemen orada bir dönüşüm yapıp yapamayacağını sorar. Bocalamadan hemen cevap veren Elias bunun için doğru bir an olmadığını söyleyerek uzaklaşır. Üç hafta sonra gelen yabancı Helvetius'a elindeki taşlardan birini verir. Taşı inceleyen Helvetius bunun çok küçük ve de özelliksiz alelade bir taş olduğunu söyler. Bunun üzerine yabancı elindeki taşı ikiye bölerek bir parçasını ateşe atar, bu Helvetius'un dahi beklemediği bir harekettir, korkar. Elinde kalan yarım parçayı doktorun eline tutuşturur ve "Bu cevizden küçük parça dahi yeterli olacaktır." der. Ertesi gün yine orada olacağını söyleyerek, şaşkınlıktan dili tutulmuş olan Helvetius'un yanından ayrılır. Adam ertesi gün dönmediği gibi bir daha Helvetius'un karşısına çıkmaz.

 

Adamın iddiaları epey kuşkulu gözükse de Helvetius karısının ısrarlarına dayanamayarak Elias'ın verdiği taşı bir miktar kurşunla karıştırarak ısıtmaya koyulur. Helvetius ve karısı gördükleri karşısında büyük bir şaşkınlığa kapılırlar; kurşun - taş karışımı altına dönüşmüştür. Ellerindekini bir altın ustasına götürürler, adam da onlara bunun şimdiye kadar gördüğü en kaliteli altın olduğunu söyler. Bu dönüşüm ülke çapında büyük bir olaya dönüşür, kuşkuculuğun en bilinen ismi Spinoza dahil Helvetius ve karısının altın üretmeyi başardığını teslim eder. Asıl ilginç olansa Helvetius'un çevresinde yalancı ya da uçuk biri olarak değil tam aksine rahatsız edici derecede gerçekçi biri olarak tanınıyor olmasıdır.

Öyküsünü okumuş olan herhangi biri, bu bahsedilen yabancıyı kolaylıkla zihninde canlandırabilir. Helvetius'un yazdıklarına göre bu adam içeri girdiğinde botlarındaki karları dahi silme gereği duymamış, yüzünde çukurluklar, büyük çıbanlar olan bir adamdır. Paracelcus'ün, Artist Elias isimli bir simya mesihinin gelerek insanlara tanrının sırlarını fısıldayacağı ve insanlığı kendisinden koruyacağına dair kehanetinin bu örnekte doğrulanmış olması da olayın bir başka esrarengiz boyutudur. O dönemde yaşanmış, buna benzeyen daha pek çok olay daha vardır. On yedinci yüzyıl boyunca böyle birçok yabancı, septiklere (özellikle aydınlanmanın öncü bilgin ve düşünürlerine) görünerek onlara dönüşümün nasıl yapılabilceğini göstermişlerdir.

 

Belki de Elias denen bu yabancı, akıntının yön değiştirdiğini içten içe sezmiş bir kişiydi. Sanki Avrupa'nın o dönem yaşadığı düşünsel ve bilimsel değişimlerin ne denli tehlikeli olabileceği konusunda Helvetius'u uyarmak istemişti. Sakınımsız, gözü kara ilerleyen bir bilim ve teknolojinin ne kadar tehlikeli altüst oluşları tetikleyebileceğini sezer gibiydi. Maddecilik, akılcılık ve Kartezyen ikicilik gibi sol - zihniyet saplantılı bir bağlılığın insanlığın tanrısal melekelerini yok edebileceğini hissetmiş ve onları geri getirebilecek bir araç olarak da simyayı devreye sokmuştu.

 

Kaynak:

 

Simya ve Simyacılar - Sean Martin (85, 86 ve 87. sayfalar.)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi bu felsefe taşı anladığım ve bildiğim kadarıyla en üstün yada saf formuna dönüştürüyor bu metal için altın oluyor ,

İnsan kendi üzerinde felsefe taşını kullanabilirse ölümsüzlük oluyor değil mi ? , biraz saf altına ölümsüzlüğünü sattı :D

Felsefe taşı bence insan inancıyla oluşturulabilen bir şey tabi bunu kimse yapamıyor benim fikrim bu :D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Şimdi bu felsefe taşı anladığım ve bildiğim kadarıyla en üstün yada saf formuna dönüştürüyor bu metal için altın oluyor ,

İnsan kendi üzerinde felsefe taşını kullanabilirse ölümsüzlük oluyor değil mi ? , biraz saf altına ölümsüzlüğünü sattı :D

Felsefe taşı bence insan inancıyla oluşturulabilen bir şey tabi bunu kimse yapamıyor benim fikrim bu :D

 

mesele saf altın dönüşümünden ziyade insanların ölümsüzlüğe ulaşma isteğidir.

 

Düzenleme: yazıyı beğendim anlatılan olay ne kadar gerçek bilinmez ama bunu yapabilecek insanların olması hiç tuhaf bir şey değil

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Simyada Felsefe Taşından bahsedilir genelde ikinci elde edilmeye çalışan şey ise, Ölümsüzlük İksiri diye geçer. Elbette ölümsüzlük diye bir şey olamaz. :D Ancak çok uzun yaşayan simyacılar olduğu gibi erken yaşta ölen simyacılar da var tarihte. Ölümsüzlük iksiri demişken şunu da alıntı ediyorum;

 

Simyacı ve Bir Tıp Duayeni Paracelcus Hakkında;

 

Paracelcus'ün; bir hastalığı tedavi etmenin ancak ve ancak tüm vücudu tedavi etmekle mümkün olduğunu öne süren holistik (bütünsel) tıbbın babası olduğu düşünülmektedir... ...Fakat halkın gözleri önünde Hipokrat ve Galen gibi saygın tıp otoritelerinin kitaplarını yakması ve benzer eylemleri zamanla şehrin önde gelenlerinin nefret ve düşmanlığını kazanmasına neden oldu. Kısa bir süre sonra da en ufak bir pişmanlık hissetmeksizin arkasına bakmadan Basle'ı (yaşadığı şehir) terk etti, hayatının geri kalan yıllarını (bitki bazlı ilaçların karşıtı olan) mineral içerikli ilaçları öven devrimci makaleler yazarak ve gezerek geçirdi. Bir yandan da astral döngülerin insan sağlığını etkilediği yönündeki inançlarını sürekli çevresindeki insanlara aşılmaya çalışıyordu. Paracelcus'e göre içimizde yaşayan cennet / cennetler vardı, hasta insan ancak ve ancak bu içsel cennetlerini evrensel cennetle ilişkilendirerek sağlığına kavuşabilirdi. 1541 yılında Salzburg'da hayata gözlerini yuman Paracelcus büyük ihtimalle düşmanları tarafından zehirlenmiş olmalıydı.

 

Paracelcus yalnızca Batı Avrupa'nın ilk homeopati uzmanı olması açısından değil; aynı zamanda vücudun fiziksel işlevlerinin temelinde basit kimyasal tepkimelerin yattığını ve kimyasal preparatların bilinçli bir tarzda kullanılmasıyla iyileşmenin mümkün olduğunu kavrayan ilk kişi olması açısından da önemli bir tıp insanıdır...

 

...Paracelcus'un simyayı, laboratuarların dumanlı ortamından çıkarıp tüm toplumun yararına kullanarak işlevselleştirdiği iddia edilebilir.

 

(Alıntı; Simya ve Simyacılar)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bildiğim kadarıyla bu araştırmalara o zaman ki krallar büyük destekler vermişler.Tek istedikleri yapay altın yapılmasıymış tabi günümüzde bile gerçekleştirilemeyen bir şey.Yapamayınca bir çok simyacı idam edilmiş.Bu arada felsefe taşıyla altının bir ilgisi yok ikisi birbirinden çok ayrı şeyler.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bildiğim kadarıyla bu araştırmalara o zaman ki krallar büyük destekler vermişler.Tek istedikleri yapay altın yapılmasıymış tabi günümüzde bile gerçekleştirilemeyen bir şey.Yapamayınca bir çok simyacı idam edilmiş.Bu arada felsefe taşıyla altının bir ilgisi yok ikisi birbirinden çok ayrı şeyler.

 

Simyacılardan bazıları altına dönüştürme işlemi için felsefe tasinin zorunlu oldugunu düşünüyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Destek verenler olmuş, bunun karşılığında aldatılan krallar da olmuş. Hatta bazı Avrupa'lı simyacılar, sadece Türklere karşı savaşta kullanılması kaydıyla altın üretmeyi kabül etmiş.

 

Felsefe taşının simyanın bir bonusu olduğunu düşünüyorum. Bu uğraş sonucu elde edilen farkındalığın yanında bonus olarak felsefe taşı... :) Felsefe taşının gübreye karıştırılmasıyla olağandışı tarımsal ürün elde edilmiş. Doğru mudur değil midir bilemeyiz, ancak bazı kaynaklarda yazıyor böyle şeyler.

 

Bildiğim kadarıyla bu araştırmalara o zaman ki krallar büyük destekler vermişler.Tek istedikleri yapay altın yapılmasıymış tabi günümüzde bile gerçekleştirilemeyen bir şey.Yapamayınca bir çok simyacı idam edilmiş.Bu arada felsefe taşıyla altının bir ilgisi yok ikisi birbirinden çok ayrı şeyler.
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...