Jump to content

Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri


mescalin

Önerilen Mesajlar

Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri

 

Hipnoz, yapay hareketlerle meydana getirilen bir ruh halidir. Başlıca karakteri, sadece, bu hal sırasında arzu edilen herhangi bir telkinin yerine getirilmesidir. Bu fikir yavaş yavaş hazırlanıp ortaya çıkmıştır. Dupau, Durand (de Gros), Joly gibi araştırıcılar, deneklerin uykudaki görünen irade azlığını, taklit ve baş eğmeyi ve kendilerinde oluşturulmuş fikirlere göre hareket eden denekleri tanımladılar. Diğer taraftan, kelime anlamının uyku olması sebebiyle hipnoz, genelde uyku ile özdeşleştirilmiştir. Aslında uyku, şuurumuzun nasıl değişik bir hali ise hipnoz da şuurumuzun daha değişik başka bir halidir.

 

 

Uyanık halde, herkesin bildiği ve farkında olduğumuzu sandığımız bir şuur hali yaşamaktayız. Uykuda geçirdiğimiz zaman içinde ise pek farkına varmamakla beraber değişik şuur hali yaşadığımızı hissederiz. En azından rüyalarını hatırlayanlar, rüyaların, gerçek olarak kabul ettiğimiz kavramlardan hiç de farklı olmadığını kolaylıkla kavrayabilirler. Uyanık yaşam ile rüya arasında gerçeklik açısından hiçbir fark yoktur. Hipnoz, uyku hali olmadığı gibi bir uyanıklık hali de değildir. Ancak, her iki hali de kapsayan komple bir kavramdır.

 

 

 

Hipnozun Şartları

 

 

1- Yetenek ve durum: Uyutulmak istenen kişinin sinir sistemi ve düşünme yetisinin özel bir haline, deneğin ani yetenek ve durumuna bağlıdır. Ani yetenek ve durumlara ters olan nevrastenikler, ruhsal çöküntüye uğramışlar, sararlılar, hipnotize edilemezler.

 

2- Yorgunluk: Ruhsal gerilimin düşmesi ile beliren bu hal, dikkatin devamlılığından doğar. Parlak noktalara baktırmak, derin dalma halleri, monoton sesler gibi uzun bir dinleme, dikkat çabasını sağlar. Dikkatin bir noktada toplanması ve devamlı oluşu ani zihin yorgunluklarını doğurur.

 

3- Heyecan: Heyecan çok defa büyük bir karışıklığı meydana getiren aksaklıklardan doğmuş doğal uyurgezer hallerinin çoğuna karışır. Başı şiddetle geriye çevirmek, enseye tokat atmak, başı sertçe sağa sola döndürmek suretiyle sersemletmek, bilinen heyecanlandırma ve zihinsel dengeyi bozma yollarıdır.

 

4- Eğilimlerin gelişmesi: Hipnozun meydana gelmesi için çökme anında, hipnotizmle terslik oluşturmayacak olan, her şeyi konuşmakta rahat bırakan ve kendisini hipnotize eden kişiyi dinleyen ve onunla konuşmaya izin veren eğilimlerin olması gereklidir. Önceden hipnotize edilmiş deneğin sonraki hipnozlarının kolay olması, bu durumun gelişmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır.

 

5- Çökme: Hipnotik halin en gerçek nedeni çökmedir, bu ise normal kişisel şuurun, yani uyanıklıkta göz önüne aldığımız ama bu deneklerde kararsız dengeler halinde çökebilen ve heyecanla yorgunluğun etkisi altında kaybolan özel zihin halinin durması demektir.

 

Hipnozda önemli üç yöntem vardır: Bakış, Söz ve Düşünce

 

Bakış: Hipnotik etkilerin çok önemli bir yardımcısı ve birçok ünlü hipnozcunun deneklerinde uykuyu oluşturabilmek için kullandıkları bir yöntemdir. Bakışın gerçek amacı, gözlerden çıkan manyetik etkileri düzenli, sürekli ve uzun süre devam ettirmektir.

 

Söz: Hipnotizmde gerçekten bir güçtür. Hipnoz yapan kişi, bu yolla deneğin beynine sokmak istediği fikirleri yollar. Bu bir fikir ya da hareket olabilir. Telkinde göz önünde tutulacak iki şey vardır; "sözlerin seçilmesi ve konuşma tarzı".

 

Düşünce: Hipnotik deneylerde bakış, söz kadar önemli olan düşünce, arzu edilen bir olayın olması için o yöne doğru yönelmesi ve ısrarla o nokta üzerinde tutulması anlaşılmalıdır. İnsanın zihin gücünün devamlı olarak bir fikir ya da davranış üzerinde durması, yoğunlaşması ve bunu şiddetle arzu etmesi, diğer zihinlere etki ettiği, bugün deneylerle açıklanmış ve müspet sonuçlar elde edilmiştir.

 

Etkili bir düşünce gücü için ilk şart, konsantrasyondur. Konsantrasyon yoluyla meydana getirilen güç o kadar kuvvetli ve o kadar şaşılacak olaylar ve etkiler meydana getirir ki, bugün bile insanlık bunları keramet veya birtakım mucizeler diye adlandırır. Hint fakirleri, İslam aleminin derviş ve şeyhleri, Tibet'in lamaları güçlerini konsantrasyondan ve psişik güçlerin yardımlarından almaktadır. Telepati, psikokinezi gibi psişik fenomenlerin, kendi kendine telkin ve hipnoz gibi kişisel çalışmaların dayandığı temel, konsantrasyon olayıdır.

 

 

 

Hipnoz halinde yaşanan fenomenler ne kadar gerçektir ?

 

Hiçbir gerçek yoktur ki, tam karşıtı da en az onun kadar gerçek olmasın. Bu açıdan bakıldığında her şey gerçektir. Gerçekler arasındaki fark insanların bakış açılarıdır. Önemli olan hangi pencereden ve nasıl baktığınızdır. Görüntüler, duygular, hisler bakış açılarına göre değişikler arz eder. İnsanlar aynı ortamlarda, aynı şartlara sahip etkilerde bile algılarına göre değişik tepkiler verir. Mesela, aynı şiddette verilen bir acı her insanda aynı şiddette hissedildiği halde, kişinin algılama farklılığından dolayı tepkisi farklıdır. Kimi insan hiç sesini çıkarmaz, kimi sadece inler, kimi bağırır. İşte burada, acı aynı olmasına rağmen tepkiler farklı olduğundan izleyenler kendi algılarına göre farklı acılar yaşandığı ve hepsinin farklı şekilde acı çektiği kanısına varırlar.

 

 

 

Aslında, acıyı yaşayan kişiler de acının aynı olduğunu bilseler dahi kendi algıları çerçevesinde o acıyı daha az veya daha çok yaşadıkları kanısındadırlar. Her halükarda ortadaki acı herkes tarafından farklı algılanmaktadır. Ancak bu durum acının tek olduğu gerçeğini değiştirmez.

 

Hipnoz fenomenlerinin gerçekliğini daha iyi anlayabilmek için bu kavrama bir örnek: Karşımızda hipnoz olabilecek on kişi olduğunu varsayalım. 1. Kişiyi uyutuyoruz. Uyandıktan sonra sağ eline bir ateş değdireceğimizi söylüyoruz ve uyandırıyoruz. Denek tamamen uyandıktan, uyanıklık haline geçtikten sonra sağ eline herhangi bir şey değdiriyoruz.

 

 

O anda denek, gerçek bir ateş değmiş gibi acıyla kıvranacaktır. Deneğin yaşadıkları, hissettikleri gerçek bir ateşle sol elini yaktığımızda yaşayacakları ve hissedecekleri ile kesinlikle aynı olacaktır. Onun için sol elinin gerçek dediğimiz ateşle yakılması veya sağ elinin hayali olarak yakılması arasında gerçeklik bakımından hiçbir fark olmayacaktır. Seyreden 9 kişi için ise algılamaları farklı olduğundan durum daha farklı değerlendirilecek ve hayali olarak kabul edilecektir. Ancak 9 kişide uyutulup 1. kişinin yaşayacağı deney onlara da aynı şekilde telkin edilirse, hepsi birden 1. kişinin elinin yandığını görürler. Herkes elin yandığını gördüğüne göre el gerçekten yanmış mıdır, yoksa yanma olayı sadece bir hayal midir? Sözü geçen 10 kişi için olayın gerçek olduğundan kesinlikle emin olabilirsiniz. Hatta yanma olayı o derece etkili olabilir ki, yanan sol eldeki kızarıklık, yandığı düşünülen sağ elde de oluşabilir.

 

Bu durum için şöyle söyleyebiliriz; İlk gurup için gerçek olan algılar, ikinci gurup için sadece bir hayaldir. Ancak ikinci gurubun hayal kabul ettiği bütün o algılar, ilk gurup için tartışmaya bile mahal vermeyecek kadar gerçektir.

 

Bu aşamada son olarak bir Çin atasözünü yazalım; Rüyamda kendimi kelebek olarak gördüm. Acaba ben, rüyasında, kendini kelebek olarak gören bir insan mıyım, yoksa insan olarak gören bir kelebek miyim ?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hipnozun Tarihçesi

Hipnoz bilim tarihi boyunca bir çok sefer yok sayılmaya red edilmeye çalışılmasına rağmen ne yapıp edip geri gelebilmiştir. Hipnoz bir çok sefer isim ve kılık değiştirerek günümüze ulaşabilmiştir. Hipnozla yapılan tedaviler psikoterapi ve psikanalizin temellerini atmıştır.

Antik Çağ

Bir tedavi aracı olarak hipnoz antik çağdan bu yana kullanılmaktadır. Çinliler, mısırlılar, İbraniler, Hindular, İranlılar Romalılar ve bir çok uygarlık hipnozu kullanmıştır. Wang Tai adında bir 4000 yıl önce yaşayan bir Çinli hastaların vücutları üzerinden geçirdiği paslar ve simültane sözlerle tedaviler uygulamaktaydı. İki yüzyıl sonra Hindistan da Veda benzer prosedürler tanımlamıştır (Gravitz 1933 a).

Antik Yunanistan’da Aesculapios elleri ile hastalarında bir çeşit uykuya benzer bir hal meydana getirerek tedaviler uygulardı. Aesculapios tedavisinde kendisine olan güven ve inancında katkısı olduğunu biliyordu. Bu kural günümüz modern hipnoz anlayışında da aynen geçerlidir. Hipnoz güven inanç ve istekle başlar. Antik çağ insanları hipnozun mekanizması hakkında pek fazla bir bilgiye sahip olmasalar da hipnozu bir tedavi aracı olarak kullanmaktaydılar. Hala hipnozun mekanizmasının tam anlamıyla anlaşılabildiğini söyleyemeyiz. Hala halkın hipnozu yeterince tanıdığını söyleyemeyiz. Halk bir yana ama hipnozu hala bir uyku olarak tanımlayan hekimlerin ve psikologların olması bende bazılarının hala antik çağda yaşayabileceği düşüncesini uyandırmaktadır.

Mesmer Öncesi Dönem

1500 ‘lü yılların sonlarında zihinsel güçlerin sağlık üzerine önemli etkileri bazı batılı bilim adamları tarafından anlaşılmaya başlandı. Heronymous Nyman imajinasyonun gücü ve insan sağlığına etkisi hakkında yazılar yazdı. Tedavide ilaçların kalitesinden çok imajinasyon gücünün etkili olduğunu söyledi.

15. Yüzyılda Petrus Pomponatus magnetik etkilerle birlikte kullanılan imajinasyonun ve hastanın iyileşme isteğinin kanı ve ruhu etkileyeceğini söyledi. Aynı çağda Paracelsus da Hipokratın düşüncelerine katılarak inançların sağlık ve hastalıklar üzerine kritik etkilere sahip olduğunu söyledi.

Mesmerin çalışmaları bir çokları tarafından dinamik psikiyatrinin başlangıcı olarak kabul edilir. Hipnozun tarihçesi de Mesmer ile başlatılır. Oysa hipnozun 5000 yıllık tarihi vardır. O zamanlar henüz psikoloji bilim doğmamıştı.

Franz Anton Mesmer (1734-1815) sık sık Cristopher Colombus ile kıyaslanır. Her ikisi de yeni dünyalar keşfetmişlerdi;her ikisi de hayatları boyunca, bulduklarının ümit ettiklerinden farklı ve yanlış şeyler olduklarını bilmeden yaşadılar, her ikisinin yaşantılarının tüm ayrıntılarını pek bilmiyoruz ve her ikisi de düş kırıklığı içinde öldüler.

Mesmer’in hocası ve ilham kaynağı olan Peder Gassner (1727-1779), Avusturya’da dünyaya geldi. 1750’de papaz oldu. 1758’den itibaren İsviçre'nin Klösterle yöresinde rahiplik yaparken kendisi şiddetli baş ağrılarından ve baş dönmelerinden ıstırap çekmeye başladı. İçindeki şeytanın bu oyunu ona oynadığına inanarak, kilisede halkı toplumsal dua ve günah çıkartmaya davet etti. Kısa zamanda kendi problemleri ortadan kalkınca, yavaş yavaş başkalarının problemlerini çözmeye başladı. Tedavi ettiği bazı ünlü isimler ona şöhreti getirdi. Aynı yıl Gassner bir kitapçık yayınlayarak, kendisinin tedavi yöntemlerini açıkladı.

Her vakada Gassner Hz. İsa’ya olan inancın hastanın tedavisinde belirleyici olacağını söyler telkin vermek için hastanın iznini alırdı. Sonra Gassner “Eğer bu hastalıkta doğa ötesinde bir nitelik varsa, Hz. İsa namına, onun kendini göstermesini emrediyorum..” derdi. Yani şeytanı hastalığın belirtilerini göstermeye davet ederdi. Hastalar derhal konvülziyonlar sergilemeye başlardı. Eğer semptomlar ortaya çıkarsa onlar tedavi edilmiş sayılırdı. Eğer hiçbir semptom ortaya çıkmazsa, Gassner o hastalıkları “organik” tedavi için hekime havale ederdi.

Mesmer Dönemi

Mesmer Gassnenere yaptığı bir ziyaretten sonra ondan etkilenerek kendi tedavi yöntemini geliştirmiştir. Mesmer’in tedavi yöntemi 4 ilkede incelenebilir.

(1) Narin fiziksel bir sıvı tüm evreni doldurmakta ve insanoğlu ile dünya ve insan ile insan arasında iletişimci bir rol oynamaktadır.

(2) Hastalık, bu sıvının insan vücudunda eşitsiz olarak dağılımından oluşmaktadır. Şifa bu dengenin yeniden düzenlenmesi ile elde edilir.

(3) Bazı teknik yöntemler ile bu sıvı, diğer insanlara da yönlendirilebilir ve onlarda da depo edilebilir.

(4) Aynı ilkelere dayanarak, hastalarda ve şifa bulmuş hastalarda krizler oluşturulabilir.

Mesmer, epilepsi sergileyen çok sevdiği bir hastasının vücudunun alt kısmına bir mıknatıs koydu. Bunların hemen ardından hasta, esrarlı bir sıvının vücudundan aşağı akımını hissetti ve sonucunda da birkaç saat süren bir şifa buldu. Aylarca süren bir tedaviden sonra onu tamamen iyi etti.

Mesmer hastanın önünde oturur ve dizleri hastanın dizlerine dokunurdu; sonra, hastanın, avuçları içine aldığı baş parmağını bastırır, gözlerini hastanın gözlerinde sabitleştirerek hastanın el ve ayaklarına elleriyle dokunurdu. Bunlar bir çok hastada tuhaf hisler ve krizler oluştururdu.

Mesmer bireysel tedavilerinde hastasının önünde oturur ve dizlerini hastanın dizlerine dokundururdu; sonra, hastanın avuçları içine aldığı başparmağını bastırır, gözlerini hastanın gözlerinde sabitleştirerek hastanın el ve ayaklarına elleriyle dokunurdu. Bunlar bir çok hastada tuhaf hisler ve krizler oluştururdu.

Mesmer’in grup tedavilerinde tedavi salonunun ortasında 48 cm yüksekliğinde baquet denilen garip bir alet bulunurdu. (Bkn.Resim 1) Alet’in etrafında 25 kişi oturabilirdi. Kişilerin oturacağı yerin hizasında delikler bulunurdu ve bazı demir çubuklar bu deliklerden çıkarak insanlara temas ederdi. En etkili sonuçlar Mesmer yaklaştığında ortaya çıkardı. Mesmer kimseye dokunmadan ellerinin ve gözlerinin hareketleri ile sıvıyı gereken kimselere yönlendirip konvülziyonların ortaya çıkmalarına veya ortadan kalkabilmelerine neden oluyordu. Mesmer hastaların tedavi olabilmesi için konvülziyonların şart olduğunu düşünüyordu. Oysa öğrencisi Puységur konvülziyonların şart olmadığını somnambulizm halinin esas olduğunu savunacaktır. Puységur'in hastaları konvülziyonların ne olduğunu bile bilmiyorlardı.

http://www.hipnoterapi.com/tarihc1.jpg

Mesmerizm Almanya 'da Fransa'dakinden çok daha farklı bir gelişim gösterdi. Mesmer’in prensipleri, özellikle animal magnetizm; Romantist’ler ve doğa Filozofları tarafından hemen benimseniverdi. 1812’de Prusya Hükümeti bir komisyon kurdu ve bu komisyon’un olumlu raporları sonucu Berlin ve Bonn Üniversitelerinde Mesmerizm kursları kuruldu.

Almanlari Fransızlardan farklı olarak, Mesmerizme daha çok felsefi bir yorum verdiler. Kuluge yazdığı ders kitabında, manyetize eden ve edilenin manyetik bir daire oluşturduğundan ve bunun iki kişi arasında yaratılmış özel bir dünya olup her türlü gürültü, ses ışık ve benzeri dış etkilerden korunması gerektiğini savundu. Frederick Hufeland bu ikili üniteyi, gebe kadın ve fetus’a benzetti ve manyetik tedavinin, fetus’un doğumuna kadar geçirdiği yaşantıların aynısı olduğunu belirtti.

Mesmer 5 Mart 1815’te öldüğünde artık neredeyse bilinmeyen bir insandı. Mesmer’in doktrini modern psikolojiye bir çok tedavisel tohumlar ekmiştir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz.

1. Hastanın şifa bulabilmesi için gereken kudret kendi içindedir.

2. Hastanın şifa bulabilmesi için “terapist ile yakın ilişkide bulunması elzemdir. (Bu modern psikolojide “tuning” veya “transferance” ile kıyaslanabilir.

3. Şifa, semptomların dışarıya vurulmuş görünümleri (abreaction) ile nitelenen krizler yoluyla elde edilir.

Fransa'da Mesmer'in tedavilerini araştırmak için kral bir komisyon oluşturdu. Bu komisyon Mesmer'in mıknatıslı demir cubuklarının yerine demire benzetilmiş tahtalar kullanmasını Mesmer'den istedi. Mesmer tahta çubuklar kullandığında da hastalar tedavi oluyordu ve konvülziyonlar meydana geliyordu. Marifetin mıknatıslarda olmadığı anlaşıldı. Hastaların gözleri kapattırıldı ve kendilerine şu anda manyetik paslar yapıldığı söylendi. Oysa Mesmer hiç bir şey yapmadığı halde hastalar konvülziyonlar geçiriyorlardı ve iyileşiyorlardı. Komisyon Mesmer'in yaptığı tedavilerin nedeninin mıknatıslar değil hastaların imajinasyonşarından ve beklentilerinden kaynaklandığına inandı. Yani Mesmer sadece placebo etkisi ile tedaviler uygulamaktaydı. Bilimsel komisyonlar Mesmer ve tedavisi hakkında olumsuz rapor yazdılar.

Mesmer psikoterapinin de kurucusu sayılır. Mesmer Mozart'ın yakın arkadaşıydı.

Marques de Puységur

Onun yönteminde hastadan, uyanık olduğundan daha canlı bir atmosferde, yüksek sesle, yanıtlar alınabiliyordu. Puységur da kolektif tedaviler uygulamıştır. Puységur ‘ın tedavi uyguladığı yerin ortasında bir ağaç bulunurdu. Köylü hastalar ağacın etrafına otururlardı. Sonra hastalar birbirlerinin başparmaklarından tutarlardı. Ağacın gövdesine ve dallarına sarılmış olan ipler, hastalara kadar uzanır ve onlar bu iplerin ucunu vücutların hastalıklı yerlerine değdirirlerdi. Bir an sonra hastalar aralarından bir sıvının geçtiğini hissederlerdi. Sonra master gelir, insan zincirlerini kırmalarını ve hastaların avuçlarını birbirlerine sürtmelerini emrederdi. Bu yapıldıktan sonra üstad, hastaların aralarından birilerini seçer onlara demir çubuğu ile dokunur ve mükemmel bir kriz oluştururdu. Biraz sonra da Puységur ağacı öpmelerini ve manyetik uykudan uyanmalarını emrederdi. Bu şekilde bir aydan daha az zamanda 300 hastadan 62 sinin tamamen iyileştiği rapor edilmiştir.

Puységur “Ben içimdeki kudretin varlığına inanıyorum. Bu inancım kendi iradem altında onu kullanabileceğimi öneriyor” diyordu. Puységur ‘ın yaklaşımında tedavi olabilmek için inanç ve istek çok önemliydi. Günümüz modern hipnoterapisinde de Puységur‘ın bu düşünceleri hale geçerlidir. Gerçekten insanın farkına varmadığı ama tedavi edici içsel olumlu güçleri vardır. İnsan sağlıklı mutlu ve başarılı olmak istemez olur mu? Biz terapistler yeter ki bu istekleri belirginleştirelim. Gerisi kolay oluyor. Puységur manyetizmin akıl hastalıklarında kullanılabileceğini düşünen ilk kişidir.

Fransız ihtilali Puységur ‘ın çalışmalarının hızını kesti. İki yıl hapis yattı. Hapisten çıkınca Soissons’ a belediye başkanı seçildi.

Puységur döneminde manyetizma ve yıldızlar unutuldu. Araştırmalar somnambulizme (uyurgezerliğe) yöneldi. Çünkü Puységur 'ın hastaları tedavi esnasında uyurgezer bir hal alıyorlardı.

James Braid (Hipnoz’un isim babası)

1841’de James Braid adlı Manchester’li bir hekim, Fransız mayetizmacı Lafontaine’in yaptığı deneyimlerden çok etkilenmişti. Braid o deneyimlerden önce şüphelenmiş, fakat o deneyimleri kendi tekrarladıktan sonra ikna olmuştu; ‘sıvı’ kuramını reddetmiş ve kendisi, beyin fizyolojisine daha uygun görünen yeni bir kavramı sunmuştu. O hipnozu ilk defa manyetik el hareketleri yapmadan elde etti. Sabit bakışların şart olmadığını parlak objelere bakılarak ta hipnoz yapılabildiğini gösterdi.

Eskilerden Faria ve Bertrand’ın ışığı sabitleştirme yoluyla eli sabitleştirme yöntemini esas alarak, tüm bu olaylara hipnoz (hypnosis) adını verdi. Esdaile adlı başka bir hekim de Hindistan'da iken 345 hastaya “Mesmerik anesteziyi” başarı ile uyguladı. Narkoz henüz bulunmamışken Esdailenin hipnoz olmadan yaptığı ameliyatlarda ölüm oranı % 50'den % 5'e düştü.

Nancy Okulu (Liébault & Bernheim)

Nancy Okulu’nun kurucusu Auguste Ambroise Liébault (1823-1904) eleştirilerden çekinerek, seçkin hastalarına, tedavilerinde ya onların kendisinin resmi ücretini ödeyerek “Tıbbi bir tedavi uygulanmak veya bedava manyetize edilmek seçeneklerini verdi. Herkes hipnotik tedaviyi seçtiği için dört yıl sonra Liébault’un başını kaşıyacak vakti yokken bile para kazanamıyordu. Liébault’a göre hipnotik uyku, doğal uyku ile aynı nitelikteydi. Tek fark, hipnotik uykunun telkin yolu ile oluşturulması idi. Daha sonra Liébault kendisine gönüllü olarak verilen vizite ücretini kabul etti. Göz göze sabitleme yöntemini kullanırdı. Hastalarının çoğu fakir köylülerdi.

Onun yarattığı mucizeler en sonunda Bernheim’in kulağına gitti ve hoca 1882’de Liébault’u ziyarete gitti. Bernheim çarçabuk Liebault’un öğrencisi ve iyi bir arkadaşı oldu ve onun yöntemini uyguladı. Böylece Liébault günün sayılanları arasına girdi Nancy okulunun manevi kurucusu oldu. Fakat bu okulun gerçek lideri Bernheim (1840-1919)’dır.

Bernheim hipnoz’un yaşlı askerler ve fabrika işçileri gibi zaten emir almaya ve onları izlemeye eğilimli kimseler üzerinde çok daha etken olduğunu söylemişti. Bana göre bunu söylemesi doğal çünkü Nancy Okulunun hipnoz anlayışı “Emir ve telkin” den ibarettir.

Bernheim Tıp Dünyasına Liébault’un çalışmalarının varlığını, Charcot’un bilimler akademisine hipnotizm hakkındaki meşhur bildirisini yaptıktan sonra açıklamıştı. Bundan sonra bu iki ünlü doktor arasında tartışmalı bir hava yaratılmış oldu. Bernheim 1886’da “De la suggestion et de ses applications a la thérapeutique” ( telkin ve onun tedaviye uygulanmaları hakkında) isimli kitabını yayınladı. Bu ona Nancy Okulu’nun liderliğine yüceltecek ünü getirdi. Bir dahiliyeci olan Bernheim, Charcot’un tersine, hipnozun yalnızca histerilerde görülen patolojik bir olay olmayıp bu kondisyonun telkin sonucuyla da oluşturulabileceğini vurguladı. Etki altında kalmayı (suggestibility) .. bir fikri bir harekete (olaya) döndürme hali diye tanımladı ve etkilenmenin herkeste bir dereceye kadar varolduğuna işaret etti.

Bernheim, hipnozu, telkin yoluyla oluşturulmuş bir etkinlik hali olarak yorumlamaya devam etti ve bunu, sinir sistemi hastalıklarında romatizmada, sindirim sistemi ve menstrüel bozukluklarda kullandı. Aynı şekilde, Charcot’un “Grand Hystrérié” tanımını kabul etmedi.

Hipnozu da git gide daha az kullanarak, aynı sonucun uyanıklık halinde, telkin yolu ile alınabileceğini söyledi. Böylece, Nancy okulu “psychotherapies” adı altında yeni bir çığır açmış oluyordu. Bu dönemde hipnotik telkin hipnozun başlıca karakteristiği olmaya başladı. Burada Freud’un Bernheim’in öğrencisi olduğunu hatırlatmam gerekir.

CHARCOT VE SALPETRİERE OKULU

Charcot tezinin başlıca özelliği hipnozla histerinin aynı şey olduğunu iddia etmiş olmasıdır.

Charcot 1878’de muhtemelen Charles Richet’in etkisinde kalarak hipnozla ilgilenmeye başladı. Bilimsel araştırma yapma kaygısı ile kadın histerik vakaları seçerek onlara hipnozu uyguladı. Onların ardı ardına üç “lethargy”, “catalepsy” ve “somnambulism” aşamalarını geçerek hipnotik kondisyona girdiklerini gördü. 1882’nin başlangıcında çalışmalarını Fransız Bilimler Akademisine sundu. Böylece hipnotizme yeni bir saygınlık kazandırdı.

Charcot hipnotize edilmiş bazı hastalara kollarının felç olduğunu telkin etti. Sonuçta elde edilen hipnotik paralizi(1), kendiliğinden oluşmuş histerik felçler ile aynıydı. Charcot bu paralizileri hipnotik telikinle ortadan kaldırabildi de. Gelecek adım, travmanın etkisini sergilemekti. Charcot, kolaylıkla hipnotize edilebilecek hastalar seçti ve onlara, hipnozdan çıktıktan sonra arkalarına vurulduğunda kollarından birinin felç olacağını telkin etti. Gerçekte de, bu hastalar post hipnotik amnezi gösterdikleri gibi, Charcot arkalarına vurduğu gibi monopleji (Bir kolu veya bacağı etkileyen felç) oluşuverdi. Charcot, bazı hastaların sürekli somnambulizm halini yaşadığını ve telkine bile gereksinim olmadığını söyledi. Böylece post travmatik felç yorumlanmış oluyordu. Ek olarak, Charcot, travmayı, izleyen sinir sistemi şok’unun hipnotizme benzer bir hipnoid durumdan ibaret olduğunu ve kişinin telkinlere açık olduğunu vurguladı.

Charcot histerik, post travmatik ve hipnotik felçleri “dinamik paraliziler” adı altında topladı. Histerik mutizm ve koksaljiya olaylarının da aynı şekilde hipnoz ile iyi edilebileceklerini de açıkça gösterdi. 1892’de, travmatik nöroz sonucu oluşan dinamik amneziyi hipnoz ile iyileştirerek bunu, hipnozun tedavi edemeyeceği organik amnezilerden ayırdetti. Freud kısa bir zaman içinde olsa Charcot’tan feyiz almıştır.

Pierre Janet

Janet hipnozu bir disosyasyon olarak açıklamaya çalıştı. Telkin ve hipnozun ayrı ayrı şeyler olduğunu söyledi.

1889 yılında Paris'te ilk uluslararası hipnoz kongresi toplandı.

Freud Dönemi

Freud kendi teorisi olan psikanalizi geliştirirken hipnozu bıraktı. 2.Dünya savaşında tekrar hipnozun altın yılları başladı. Çünkü savaş nevrozları konusunda hipnoz oldukça etkili bir yöntem olarak kullanılmaya başlandı.

1948'de"British Society of Medical Hypnosis Kuruldu" Günümüzde hipnoz konusunda bir çok bilimsel dergi yayınlanmaktadır. Hipnoz bilimsel olarak psikoanaliz vb. gibi terapilere üstünlüğünü ispatlamıştır.

Sonuç

Bundan elli yıl önce hipnoz gece kulüplerinde eğlence aracı olarak insanları köpek gibi havlatmak için kullanılırdı. Bundan yüz yıl önce hipnotistler şarlatan olarak adlandırılırdı. Orta çağ boyunca ise hipnotistler bir cadı olarak anıldı. Bu gün ise hipnoz dünyada bilim adamlarının yoğun ilgi gösterdiği saygın bir teknik olmakla birlikte sakinlik, güzel bir değişim aracıdır.

Kaynakça:

Gravitz MA: Early theories of hypnosis: A clinical

perspectives. İn Lyn S.J Rhue J.W (Eds) : Theories of

 

Hypnosis: Current Models and Perspectives. New York,

Guilford, 1993a, pp 19-42

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Birini hipnoz etmek için o kişinin tamamen ve derin bir şekilde gevşemesi gerekir.Kişi rahat bir pozisyonda

uzanmış olması gerekir.Uzanırken kişi uykuya dalma gibi bir duruma geçmelidir.

 

siz sakin kalmalı ve herzaman kontroü elinizde bulundurmanız gerekir

 

Denek bedensel gevşeme hakkında konuşulur(telkin).Ayaklardanlardan başlanır,denekten ayaklarını gerip

bırakması istenir,sonra bilekler,sonra dizler ve böyle deneğin yüzü ve kafasına ilerlenir.

Denek tamamen gevşeyince,ona geçmişte ki güzel bir olayı hatırlaması istenir ve ona bu olay hakkında sorular sorulur, nerde geçti,ordaki kimdi,nasıl hissediyordu,olayın geçtiği yerde neler vardı gibi.Bu deneğin sezgisel

yanını ve beyninin sağ tarafını bilinçaltını harekete geçirir.

Bu işlem bitince deneğe geriye saymaya başlayacığını ve her sayıda onun daha ve daha çok gevşiyeceği söylenir.

 

on ; öncesinden daha ve daha gevşiyorsun

dokuz; gevşemenin içine ve içine doğru düşüyorsun

sekiz;bedenin tamamen gevşedi ,onu zorlukla hissediyorsun

yedi;gevşemeyi tamamen başardın ve huzurlusun

altı;her nefeste daha ve daha gevşiyorsun

beş;gevşemenin en derin noktasına dpru iniyoruz

dört;gevşe üç,iki,bir

 

Şimdi onu derin bir transa sokmanız gerekiyor.Eğer deneğin ilk hipnozuysa genellikle derin transa girmek için daha fazla seans gerekir. derin transa sokmak için ;

on;şimdi çok daha fazla gevşiyorsun

dokuz;daha derine kayıyor ve düşüyorsun

sekiz;bedenin bütün olarak ve tamamen gevşemiş durumda

yedi;her nefesde daha ve daha dazla gevşiyorsun

altı;daha fazla ve fazla derinlere iniyoruz

beş;dört gevşe üç,iki,bir

tekrar daha derin bir transa sokmanız gerekiyor, eğer deneğin ilk hipnozuysa genellikle daha fazla seans gerekir, eğer denek arzu edilen duruma gelmediyse yukardaki adımları takip edin.

 

şöyle bir şey çevirmiştim JoS'tan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

hipnoz bir arada beyın dalgaları göndererek bır kısıye bır işi yaptırmak oluyor. anlayacagınız bırazda telepati yönünden.bende arada sırada oluyor aklıma gelıyo kalktıgımda elım cızık olcak dıe uyuyorum kalktıgımda kabus gormus oluyorum (örnek) kabusumda kolumu cızıyolar kalktıgımda kolumda kırmızı cızılmıs bır sıyrık var ve acıtıyor :confused:

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kendi Kendine Telkin

( Oto - İpnoz )

Ergün Candan

 

http://www.spiritualizm.com/A1/kitap/kitapkapak/kitapres/telkin.jpg

Telkin Bilim

Başlıktan da anlaşılacağı üzere telkin başlı başına bilimsel bir araştırma konusudur. Telkinden amaç şuuraltına bir takım emirlerin verilmesidir. Şuuraltının özelliğinden dolayı, şuuraltımıza iletilen hemen hemen her emir çok kısa bir sürede fiziğe yansır ve verilen emir şuuraltı tarafından derhal yerine getirilir.

 

İnsan doğasının bu mucizevi özelliğini uzun yıllar önce farkeden çeşitli ülkelerdeki birçok araştırmacı, telkin üzerinde önemli çalışmalar gerçekleştirmiştir. Yapılan deneysel çalışmalar, bu alanda önemli başarıları insanlığa kazandırırken, aynı zamanda insan doğasının sırlarına da yeni bir bakış açısını beraberinde getirmiştir.

 

Derin bir gevşemenin sonucunda ulaşılabilen ipnotik şuur hali içindeyken şuuraltına iletilen emirler, hem parapsişik alanda kullanılmış, hem de eğitimden tıp alanına kadar çok çeşitli alanlarda insan yaşamına büyük yenilikler getirmiştir. Örneğin Bulgaristan'da Lozanov bu metotla öğrenim süresinin 50 kat kısaltılabileceğini gözler önüne sermiştir. Tıp alanındaki başarılar da, tahminlerin bile sınırlarını aşacak boyutlara ulaşmıştır. Şu anda başta morfinsiz diş çekiminden, çeşitli ağrıları ve psikosomatik kökenli hastalıkları tedavi etmede "Telkin ve İpnoz" yaygın olarak kullanılmaktadır.

 

"Telkin ve İpnoz"un kullanım alanları günümüzde iyice gelişmiş ve Psikoloji, Pedegoji gibi bilimsel alanlar başta olmak üzere çok çeşitli alanlara kadar girmiştir. Halen dünyanın birçok ülkesinde resmi makamlarca ve hatta askeri alanlarda da kullanılmaktadır.

 

2000'li yılların son günlerinde tüm dünyaca önemi farkedilen "Telkin ve İpnoz" konusu çok eski çağlardan beri inisiyatik, ezoterik, felsefi, dini ve her türlü mistik çalışmalarda da etkin bir şekilde kullanılmaktaydı. Zaten günümüzdeki modern üniversitelerin laboratuvarlarında kullanılan yöntemlerin temel perensipleri, yöntem ve kurallarının çoğu eski gizli bilgilere dayanır. Temel metotlar hiç bir zaman değişmemiştir.

http://www.spiritualizm.com/A1/kitap/kitapkapak/kitapres/su-damlasi.jpg

 

Telkin ve Şuuraltı İlişkisi

Her insan telkin alma ve telkin verme yeteneğine sahiptir. Çünkü her insanın "şuuarltı mekanizması" aynı perensipler doğrultusunda çalışır. Telkine en müsait durum şuuraltının ortaya çıktığı derin gevşeme halidir. Bu nedenle ipnoza alınacak kişi derin bir gevşeme haline getirilir.

 

İpnoz normal bir uyku değildir. Uyku ile uyanıklık arasındaki bir şuur halidir. İpnotize edilen kişi, normal uykudaki gibi rüya görmez. Zihni ipnotizöre bağlıdır. Konuşabilir... Muhakeme eder... Hisseder... Ve ipnotizörden gelen emirleri kendi istemi dışında yerine getirir...

 

Şuuraltına bir takım emirler sadece ipnozdayken yani uyku ile uyanıklık arasındaki gevşemiş bir şuur hali içindeyken yollanmaz. Normal günlük şuurumuzdayken de yollanabilir. Zaten günlük yaşantımızda böyle emirleri bizler farkında olmadan sürekli olarak şuuraltımıza yollarız. Fakat bu emirler direkt şuuraltına gitmediği için % 100 etkide bulunmazlar. Bu emirler önce normal şuurumuza gidip belli bir oranda süzüldükten sonra şuuraltımıza gittikleri için, bu telkinlerin etkileri, ipnoz altındaki telkinlere oranla daha az olur. Ve hatta bazen hiç olmayabilir.

 

Uyanık haldeyken dışarıdan gelen tesirlerin şuuraltımıza gitmesini sağlayan en önemli etken, o emrin birçok kez tekrar edilmesidir. Uyanıkken şuuarltına telkin yollamanın başka yolları da vardır. Bunların bir kısmını bazı reklamcılar kullanmışlardır. Bu amaçla yurtdışında yapılan bir Cola reklamını birçoğumuz duymuşusuzdur. Sinemalarda gösterilen bir reklam filminde gözün göremeyeceği kadar kısa bir sürede "Coca Cola İçiniz" telkini görüntülü olarak verilmiştir. Gözün göremeyeceği kadar kısa bir arada geçen bu telkinsel imaj hiç bir seyirci tarafından algılanamamıştır. Ancak filmin 5 dakika arasında, seyircilerin Coca Cola tüketiminde büyük bir artış gösterdikleri tespit edilmiştir. Daha sonra bu tekniğin reklamlarda kullanılması yasaklanmıştır.

 

Kısaca toparlayacak olursak, telkin: Şuuarltına bilgi ve istek gönderme metodudur. Ve bu en kolay olarak telkinlerin rahatlıkla şuuraltına gidebileceği uyku ile uyanıklık arasındaki gevşemiş bir şuur hali içerisinde gerçekleştirilir.

Şuuraltının en önemli bir başka özelliği de hiç bir konuda, hiç bir şekilde muhakeme ve mantık yürütmeden çalışmasıdır. Yani ne gelirse onu alır. İyidir, kötüdür gibi bir ayrım asla göstermez. Bu nedenle ipnoz çalışmaları yapan ipnotizörlere çok büyük bir sorumluluk düşmektedir. Çünkü ipnoza alınan bir kimseye isteğinin dışında birçok şey yaptırılabilir.

http://www.spiritualizm.com/A1/kitap/kitapkapak/kitapres/dusunce-gucu.jpg

 

Düşüncenin Gücü ve Telkin

Telkinin gücü, psişik mahiyetli düşünce enerjisinden kaynaklanır. Telkin yollamak demek, yoğun bir düşünce enerjisi yollamak demektir. Düşünce enerjisinin telekinetik etkileri üzerinde daha sonra ayrıntılarıyla duracağız. Ancak şimdi düşünce enerjisi ile insanlar üzerinde nasıl etkilerde bulunulabileceğini bizzat sizin de deneyerek görebileceğiniz bir kaç pratik uygulamadan bahsetmek istiyoruz:

Deney 1

 

Otobüste, sinemada ya da çalıştığınız ofiste sırtları size dönük durumda bulunan kişilerden birini seçin. O kişinin başının arkasına konsantre olun. Ve o kişinin geriye dönerek size bakmasını yoğun olarak düşünün ve isteğin... Bunu zihninizde canlandırın... En geç 60 - 90 saniye içinde seçtiğiniz kişinin geriye dönerek size bakacağına ya da ensesini kaşıyacağına şahit olacaksınız.

Adeta küçük bir oyuna benzeyen bu deneyle, insanlar üzerinde düşünce gücü sayesinde telkine dayalı nasıl bir etki meydana getirilebildiği görülebilir.

Deney 2

 

Bu deney için en az 6 - 7 kişiye ihtiyaç vardır. Bir aile toplantısı ya da arkadaşlarınızla beraber olduğunuz bir ortamda bu deneyi gerçekleştirebilirsiniz. Yapacağınız deneye katılanlara bir psi deneyi yapacağınızı söylemeniz mutlaka gerekli değildir. Olayı bir toplantı oyunu olarak da sunabilirsiniz. Ancak deneyin ne şekilde gerçekleştirileceğini önceden herkese anlatın.

 

Odada bulunanlardan bir kişiyi kura yolu ile belirledikten sonra dışarıya çıkmasını isteyin. Odada konuşulanları duymamaması için gerekli önlemleri alın. Geride kalanlar dışarıya çıkan kişinin odaya döndüğünde içgüdüsel olarak yapmasını istedikleri bir iş belirlesinler. Örneğin arkadaşınızın odaya geri dönüşünden sonra masaya doğru yürümesi ve masanın üzerindeki vazodan bir çiçek alarak koklaması gibi...

 

Seçtiğiniz işi belirledikten sonra, en az 2 - 3 dakika boyunca hepiniz o iş üzerine konsantre olarak, arkadaşınızın isteklerinizi yerine getirmesini içinizden ona telkin yollamaya başlayın. Sadece arkadaşınızı ve yapacağı işi düşünün. Başka bir şeyin düşüncenizin konsantrasyonunu bozmamasına özen gösterin. Belirlenen süre dolduktan ve içinizden biri arkadaşınızı geri çağırdığında da konsantrasyonunuza devam edin. Arkadaşınız odaya girdiğinde de konsantrasyonununuzu sürdürün.

 

Konsantrasyonunuzun gücüne ve telkin verme kabiliyetinizin oranına göre arkadaşınız istenen telkinsel emri yerine getirecektir. Çalışmanızın başarıya ulaşmasında en önemli etkenlerden biri de kuşkusuz, seçmiş olduğunuz arkadaşınızın telkin alma hassasiyetidir.

 

Bu ve buna benzer deneyler telkinin gücünü basit oyunlarla insanlara göstermektedir. Ancak bizi asıl ilgilendiren bu küçük oyunlar değil, telkin gücünü kullanarak kendi üzerimizde istemediğimiz alışkanlıklarımızı ya da davranış biçimlerimizi bu yöntemle değiştirebilmektir. Fakat bu tür küçük oyunlar telkin alma ve telkin verme yeteneğinizin gelişmesine büyük oranda yardımcı olur.

http://www.spiritualizm.com/A1/kitap/kitapkapak/kitapres/cd.jpg

 

Kendi Kendine Telkin Metotları

Kendi kendine telkin metotlarını kullanarak neler elde edilebilir?

 

1- Her türlü psikosomatik hastalıkların tedavisi.

 

Mide ülseri, asabi tansiyon, kanser, cinsel soğukluk vs...

 

2- Psikolojik rahatsızlıklar.

 

Sebepsiz korkular, fobiler, aşırı sinirlilik, stres, depresyon, obsesyon, posesyon, kekemelik, tikler vs...

3 - Her türlü fiziksel ve psikolojik alışkanlıklar.

Sigara, Alkol, Uyuşturucu bağımlılığı vs...

4 - İstenmeyen davranış biçimleri.

 

Topluluk karşısında konuşamamak, kendini ifadede zorluk, içe dönüklük, utangaçlık vs...

 

5- Şişmanlık veya zayıflık.

 

Herhangi bir bilgi ya da fikir, bize onu kabul etmeye müsait bir ruh durumunda olduğumuz zaman daha fazla tesir eder. Örneğin bir hastaya söylenen bir çift olumlu söz, onun sağlığında bazen gözle görülür büyük bir değişikliğe sebep olabilir. Bunun içindir ki, istenen telkinlerin üzerimizde gerçekleşmesi için öncelikle onları kabul edebilen bir zihin içinde bulunmamız gerekir.

 

Bu yüzden kendi kendine telkin çalışmalarında ön hazırlık oldukça önemlidir. Öncelikle başarısızlık endişesini ve kendinize güvensizliği üstünüzden mutlak surette atmanız gerekir. Bu çok temel ve birinci şarttır.

 

İkinci şart ise, ilk telkinlere başlamadan önce kendinizde değiştirmek istediğiniz noktalar ve varılmak istenen hedefler hakkında ayrıntılı bir plan hazırlayarak bunları bir yere not etmenizdir.

 

Şimdi adım adım ilerleyerek kendi kendine telkin metotlarını özet halinde görelim:

Ön Hazırlık

Kendinize telkin edeceğiniz isteklerinizden sadece birini belirleyiniz.

Kendi kendine telkin çalışmanızda bir teybe ihtiyacınız olacak. Daha önce üzerine herhangi bir kayıt yapılmamış boş bir kaset alın. Kasedin başından 15-20 dakika boş bırakın. Sonra isteğinize bağlı telkinsel cümleleri kaydedin.

Bu telkinsel cümlelerin hazırlanışında dikkat edilmesi gereken önemli ayrıntılar vardır.

1 - Kuracağınız cümleler uzun, devrik ve anlaşılması zor bir üslup taşımamalıdır.

2 - Cümleler asla olumsuzluk öğesi taşımamalıdır. Oluşturulacak cümlelerin tamamı olumlu emirler içirmeli ve kesinlikle olacak olmalı keşke olsa gibi tereddüt içermemelidir. Şimdiki zaman kurulacak kelimeler için en uygun kalıptır.

 

Örneğin, "kendine güvensizlik" meselesini ele alalım:

"Kendime güvenmek istiyorum...", "İnşallah bu kendime güvensizlikten kurtulacağım...", "Kendime güvensizliğim geçecek..." gibi cümleler asla kullanılmaması gerekir.

 

Doğru cümle kalıpları şöyle olmalıdır:

"Kendime güveniyorum..." "Çok rahat konuşuyorum...", "Yaşama güveniyorum...", "içimdeki güç her geçen gün biraz daha artıyor..."

Olması istenen şeyin sanki olmuş gibi tasavvur edilerek cümlelerin kurulması gerekir.

3- Cümle sayıları tekrarca fazla, ancak adetçe mümkün olduğunca az olmalıdır.

Telkin çalışmalarında altın kural şudur:

 

Telkini kuvvetli yapan onun tekrarıdır.

 

Aynı cümleyi en az 5 kez tekrarladıktan sonra yeni bir cümleye geçin. En fazla 8-9 farklı kelimeyi 5'er kez tekrarla­dıktan sonra yeniden ilk baştaki cümlelerinize geri dönün ve bu telkinleri 10 dakika süresince kasedinize kaydedin.

 

4- Cümleler kendinden emin ve kesin bir üslupla hafif kısık sesle okunmalıdır. Her bir cümlenin arasında en az 3 saniye süre bırakılmalıdır. Kasedinizi kendiniz doldurabileceğiniz gibi bir başkasına da doldurtabilirsiniz.

http://www.spiritualizm.com/A1/kitap/kitapkapak/kitapres/telkin2.jpg

 

Pratik Uygulama

Bu çalışmanızda başarı elde edebilmek için size daha önce verilen gevşeme egzersizlerini kusursuz uyguluyor olmanız şarttır.

 

Odanıza geçin ve hazırlamış olduğunuz kasedinizi çalıştırın.. Gözlerinizi yarı kapalı tutarak, parmaklarınızı hafifçe bükünüz. Vücudunuzun bütün kaslarını tam bir istirahat ve hareketsizliğe terk ediniz. Pasif bir halin sizi kuşatmasına izin verin. Zihninizi hareketsizlik kelimesine ait imajları canlandırmaya bırakın. Yani hareketsizlikten başka bir şey düşünmeyin. Uyuşuklukla beraber bir hafiflik hissi sizi yavaş yavaş saracaktır.

 

Gözlerinizi kapayın... Gevşeme metotlarını uygulayarak, derin gevşeme haline ulaşın... Bunun için 15-20 dakikanız var. Bu süre içinde kasedinizin boş kısmı çalışacak. Tam gevşeme haline ulaştığınızda ise, kasedinizdeki telkinler otomatik olarak sizin şuuraltınıza kaydedilmeye başlayacaktır.

Kasedinizin telkinleri sona erdiğinde 1-2 dakika daha gevşeme halinde kaldıktan sonra kendinizi yine gevşeme halinden çıkış yöntemlerine uyarak uyandırabilirsiniz.

Dikkate Alınması Gereken Noktalar

1 - İlk başlarda uykuya dalabilirsiniz. Bu normaldir. Çalışmalarınızı ilerlettikçe, uykuya dalmadan gevşeme halinde kalmayı başarabilirsiniz.

2 - Şuuraltı, siz onu neye ikna ederseniz, önce onu yapar. Bu çalışmalarla siz şuuraltınızı programlamakta olduğunuzun bilincinde olun. Arzu edilen sonuca ulaşacaksınız...

3 - Başarının kaç seanstan sonra geleceği önceden belli değildir. Bazen görünüşte ufak bir değişme elde etmek için bir çok kez seansları tekrar etmek gerektiği halde, bazen çok çabuk önemli değişimler elde edilebilir.

4 - Genel telkin kurallarına göre pratik ve tekrar, telkinin başarıya ulaşmasını arttırsa da, önceden falan tesir şu kadar zamanda, şu kadar tekrarla istenilen sonucu meydana getirecektir, diye kesin bir şey söyleyebilmek mümkün değildir. Kaldı ki hemen birkaç seanstan sonra netice elde edilmiyor gibi görülse de, şuuraltınıza verdiğiniz telkinlerin sonuçları daha sonra da ortaya çıkabilir. Çünkü kendi kendinize telkin seanslarım yaparken, şuuraltınıza bir dizi halinde, bir nevi reaktif enerji kaynakları bırakıyorsunuz demektir. Bunlar, siz hiç farketmeseniz de içten içe tesirlerine devam ederler. Ve belli bir süre sonra etkileri bir anda ortaya çıkabilir. Bu nedenle hiç bir şey elde edilmiyormuş gibi zannedildiği durumlarda bile telkinlerinizin şuuraltınızda reaktif bir kaynak gibi çalışmakta olduklarını asla unutmayın...

5 - Seçmiş olduğunuz belli bir konu üzerinde düzenleyeceğiniz seanslarınızın adedi 25'i geçmemelidir. Günde bir kez olmak üzere toplam 25 gün çalıştıktan sonra, o konuyla ilgili telkinsel çalışmalarınızı kesin ve 1 ay bekleyin. Arzu edilen sonuç bu 1 ay süresince de elde edilmemişse aynı konu üzerinde seanslarınıza tekrar başlayabilirsiniz. 25 gün sonra yeniden çalışmanıza 1 ay süresince ara verin. Tüm bu çalışmalarınıza rağmen hala istediğiniz sonuca ulaşamadıysanız o konuyu bırakın. Başka bir konu üzerinde telkin çalışmalarınıza devam edebilirsiniz... Çok daha sonraları hatta belki de dört - beş ay sonra bir anda o ilk isteğiniz, şuuraltınızın derinliklerinden bir yanardağ gibi fışkırarak başarıyı size getirebilir.

6 - Acil bir durumda kendinizi istediğiniz hale sokabilmek için, gevşeme haline geçmeden de telkinin gücünden yararlanabilirsiniz. Örneğin hiç sevmediğiniz bir ortamda yine hiç sevmediğiniz kişilere karşı bir konuşma yapmak zorunda olduğunuz bir anda ya da sırf arkadaşınızın hatırı için hiç sevmediğiniz bir filme gitmek zorunda olduğunuzda, üst üste içinizden 40 kez "o kişilerin arasında kendimi çok huzurlu hissediyorum" veya "....'filmine gitmeyi çok istiyorum" diye tekrar edin.

 

 

Bu tür aceleye getirilmiş bir telkinin bile çok büyük yararları vardır. Mucizevi bir şekilde bunun yararını göreceksiniz. Halk arasında "Kırk defa söylersen gerçeklişir" sözü boşuna söylenmiş bir söz değildir... Deneyin kararınızı siz verin...

http://www.spiritualizm.com/A1/kitap/kitapkapak/kitapres/ipnoz.jpg

İpnoz

Kitabımızda "Duyular Dışı Algılamalarımız"ın geliştirilmesine yönelik; herkesin kendi kendine uygulayabileceği teknikleri ele aldığımız için, ipnoz konusuna burada çok fazla yer vermiyoruz. Çünkü ipnozda bir başka kişiye ihtiyaç vardır. Ancak yine de ileri ipnoz tekniklerini ele almasak da ipnoz deneylerinde bulunmak isteyen okurlarımız için ana başlıklarıyla bazı teknikleri aktarmak istiyorum...İpnoz Nedir?

Şuuraltına bir takım istek ve emirlerin iletilebilmesi için süjenin yani üstünde çalışma yaptığınız kişinin, derin bir gevşeme haline geçirilmesidir. Az önce ele aldığımız kendi kendine telkin çalışmalarının da temeli.aslında ipnoza dayanır. Nitekim Parapsikoloji'de kendi kendine telkin uygulamasına oto-ipnoz adı verilir.

Bir zamanlar ipnozu uygulayıp, pek başarılı olamadığı için vazgeçen Sigmund Freud'un "psiko - analiz" metodu 1980'li yılların başından itibaren; başta ABD, Kanada, Avrupa'nın bir çok ülkelerinde özellikle de İngiltere'de yerini geniş bir şekilde "ipno - analiz"e terk etmiştir.

 

( Ruhsal Güçleri Geliştirme Teknikleri - Ergün Candan )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

son zamanlarda o ya da bu ülkede bomba patlatan terör saldırısı yapan deaşlı teröristlerin nato ya da cia tarafından telkin edildiklerini düşünüyorum. Çünkü hipnozla bir insanı telkin edip herhangi bir misyonu yaptırabilirsiniz. İnanmıyorsanız tlc tv'deKeith barry'nin sihri var.Orada çok güzel işleniyor. Keith zenci bir adamı ayakta hipnotize ediyor.Adam kalkıp çöp kutusunun üzerinde kırmızı bir balon görüyor.Keith onu güdüleyici yapmış. Adam onu görünce bankadan para çekip zarfa koyuyor sonra çöpe atıyor. Keith parayı alıp adama götürüp veriyor.Adam kabul etmiyor kendisinin koyduğunu inkar falan ediyor. Yani herhangi bir misyonu hatta bir terör saldırısını bile telkinle rahatlıkla yaptırabilirsiniz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...