Jump to content

Olumsuz Düşünce, Duygu ve Çağrışımlar


nevermore

Önerilen Mesajlar

İnsanın, olumsuz düşünce, duygu ve çağrışımlarına karşı kesin bir muhalefet içinde olması lâzımdır. İncil'de, "Düşüncelerinizden bile sorumlusunuz." ifadesi vardır. Burada söz konusu edilen, olumsuz duygular ve çağrışımlardır. İnsanın, envolüsyona götürecek (olduğu yerde durduracak), gelişmesine engel olacak her türlü çağrışımdan kendini uzak tutmasını öğütlemektedir.

Bu nedenle, değişmeye kendini adamış biri olumlu düşünceye ve iyilik idealine bağlanmalıdır. Olumlu tesirleri izlemek, almak için çok gayret sarf etmelidir. Herkes olumsuz bir kürenin içinde değildir. Zaman zaman olumlu olan şeyi yaşamıştır. Bunu hissetmiştir, uygulamıştır. Bir ölçüye, kıyaslamaya ihtiyacı varsa bunu kendinde bulabilir. Çünki bu iş, kişinin tamamen kendi üzerinde çalışması demektir. Dışarıdan hiç kimse, hiç kimseye yardım edemez. İnsan, kendi nefsine değil, İlâhî Kuvvet'e güvenmelidir. Müspet olarak atılan bir adımın ikincisini atabilmeniz için önünüzdeki engellerin ortadan kaldırılması mümkündür. İşte bunun adına İlâhî Kudret denir.

Ruhçuluğa göre; dış yardımların en etkilisi ve en yapıcısı, ruhsal plânların sorumlu olduğu varlık gruplarına yapmış olduğu yardımlardır. Ruhsal plândan ve ruhaniyetten yardım almadan insan gelişme yolunda ilerleyemez. Bu, kesin bir kuraldır.

Zihinde tek bir fikir uzun süre kalmalıdır. İmajinasyona tam hâkimiyet kurulmalıdır. Mümkünse, çağrışımlar tamamen engellenmelidir. Çağrışımlarına yarım dakika bile engel olabilen kişi, üstün insan vasıflarına sahiptir. Öbürdeyimiyle evliyadır.

Beynin içinde oluşan olumsuz kavga ve düşünceler engellenmelidir. Bunun için de insan, her an kendi hâlini bilmeli ve hatırlamalıdır. Kendi üzerinde çalışmanın başka bir metodu yoktur. Günün şartlarına uygun olarak size aktarılan bu çalışma, en az iki bin yıllık bir tatbikattır. Herkes bunu almış, kendi sistemine uyarlamıştır. Kimi Musevîlikte, kimi İslâmda, kimi Hristiyanlıkta kullanılmıştır.

İnsan, içinde bulunduğu hâli muhasebeden geçirerek; şuursuz mu, uykuda mı, eksik fiiller içinde mi olduğunu tespit etmelidir. İçinde bulunduğu hâli muhasebeden geçirdikten sonra da, daima pişmanlık hâlleri yaşamalıdır. Bunun dinî tabiri "tövbe"dir. Pişmanlığı; şuursuz olduğunu, uykuda olduğunu, çeşitli gereksiz fiiller içinde olduğunu tespit edebildiği için, duyacaktır.

Bir de şükür hâlleri vardır. Kişinin pek fazla uykuda olmadığı, pek şuursuzluk hâli göstermediği, eksik fiillerinin farkına vardığı, biraz puan topladığı için bir şükür hâli yaşanır. Bu iki hâlin de yaşanması gereklidir. Çünki böylece bir denetim doğmaktadır. Şuursuzluk, uyanıklık vs. hâlleri ancak bu pişmanlık ve şükür halleriyle kontrol edilebilir. Pişmanlık hâli göstermek, kusurunu anlamış olmaktır. Olayın farkına varılmış demektir. Farkına varılan bu eksik fiili tekrar etmemek de bir sevinç hâlidir.

Her anı şuur uyanıklığı içinde geçirmeye azamî gayret göstermeliyiz. Beden içinde olduğunuz sürece zaten bu beden, sizin şuur uyanıklığınızın %50'sini kapatmıştır. Çünki bedenin otomatik sistemleri vardır. O sistemler çalıştığında, ister istemez şuurumuzun bir kısmı uyku hâline (atalet) girecektir.

Nefsin, insan egosunun denetleme ve muhasebesinde; insanın uykuda mı yoksa uyanık mı olduğunu kontrol etmesi çok önemlidir. İnsanın uyanıklığa maruz kaldığının delillerinden bir tanesi, kendi egosuna muhalefet etme hâlidir. Eğer muhalefet edilemiyorsa, tam anlamıyla uyunmaktadır. Demek ki, uyanıklığa gitmek için, insanın kendine olan muhalefetinin temposunun giderek artması gerekmektedir. Bu bir ölçüdür.

Giderek beğenilmeyen yönler tespit edilecek, onlar hemen, objektif olarak ele alınıp, üzerinde düşünülecektir. Örneğin bir insan, kendinin gururlu olduğunu fark etmişse, geçmişteki bütün bu tarz davranışlarını ortaya çıkarmalı ve olayları çözmeye başlamalıdır. Artık gururu vasıtasıyla gelecek olan tesirlere karşı uyanık olmayı bu sayede başarabilecektir.

Kendimiz ile ilgili herhangi bir olayı analiz ederken, bunun gururla, kibirle ilgisi var mı, kıskançlığımla alâkalı mı, hangi benliğime dokunuyor vs. şeklinde sorularla konuya açıklık getirmeliyiz. Geçirdiğimiz hâlleri sıkı bir denetim altına almakla, uyanıklığa ve şuurluluğa doğru gideriz. Özellikle kendimize söylediğimiz yalanları azaltıp yok etmenin yollarını aramalıyız. Gerçekte, büyük yalan, küçük yalan gibi ayırımlar gerçek dışıdır, yalandır. Birinci yalan, insanın kendi hakkında kendisine yaptığı tasvirdir. Yani, "ben kimim" diye sorduğunuz anda verdiğiniz cevap yalandır.

Çünki hiçbir zaman insan kendi kendini objektif olarak tanımlayamaz, kendi özü hakkında gerçek bilgiye ulaşamaz. Bazı kanallardan, yollardan geçmedikçe bu mümkün değildir. Bugün böyledir, yarın başkadır. Sokakta başka kişidir, evde başka kişidir, toplantıda daha başkadır. Bunlardan hangisi kendisidir? Yalancılığın en kötüsü budur, yani insanın çok çeşitli kimlikler içinde bulunması, gerçek yüzünün nerede olduğunun belli olmamasıdır. Kendine hiçbir zaman objektif bakamamaktadır. Her aynaya bakışında başka bir insanın görüntüsünü görmektedir. Aslında o, o andaki kişi değildir. Sabit olan hangisidir? İşte onu yakaladığı anda, diğer kendisi olmayan yapaylıkları da yakalaması kolay olacaktır.

Yalancılığa muhalefet etmek çok Önemlidir. Bu iş bir hayli zordur, ama başka türlü de değişim oluşmayacaktır. Dünya Okulu'nun diplomasına hak kazanmak çok ağırdır. Eskilerin, "Melekût ile temas kurulmamışsa amaca ulaşılamaz." şeklinde bir tabiri vardır. Bunda anlatılmak istenen husus, bütün bu çalışmalarda bile bir üstün şuur plânı ile muhakkak tesir alışverişinin olması gerektiğidir. Bir dış yardıma ihtiyaç vardır. Bu dış yardıma da lâyık olmak, onu alabilecek güçte olmak gerekir. İnsanın bunu tek başına yerine getirebilmesi gerçekten zordur.

İnsanın biyolojik bir makine olduğundan, şuursuz olduğundan, kendini bilmediğinden, çok âciz olduğundan, birsürü olumsuz duygu ve çağrışımlar altında bulunduğundan söz etmekteki amacımız şudur: Ruh varlığı güneş sistemindeki fizik dünyaya enkarne olmuştur. Bedenlenerek inmiştir. Gerçek varlığın (özün) bedene bağlanması ile hapse girmesi arasında pek fark yoktur. Bu yüzden de eskiler, bunu "dünya mahpesi" (beden hapishanesi), "ten ka­fesi" gibi tabirlerle ifade etmeye çalışmışlardır. Bu koşullardan kurtulmak, o şartların dışına taşabilmek için kafesin dışındaki âlemle, varlıklarla irtibata geçebilmek için insanlık uğraşmış ve bu metotları bulmuştur. Bu sistemle ten kafesinden, onun getirdiği baskıdan gerçek özgürlüğe kavuşabilmek için, yüzlerce yıldan bu yana bu konu üzerinde çalışmışlardır. Bu anlatılanlar bizim fizik kâinata hâkim olabilmemizi ve dolayısıyla bedenden başlayarak hâkimiyetimizi sürekli kılmamızı sağlayan bir metottur. Herkes tarafından uygulanabilir. Materyalist de, materyalist olmayan da uygulayabilir.

Bu metodu, kendimizi süzgeçten geçirmek için kullanabiliriz. Günlük yaşamdaki çeşitli davranış ve hâllerimizi kontrol edebiliriz. Gerçekten insan, kendisini, bedenini, bedeninin kendisine aksettirmiş olduğu her türlü aksaklığı, çeşitli metotlar kullanarak tanımak ve fark etmek zorundadır. Bu bir tekâmül sürecidir. Dolayısıyla, ruhçulukla yakından ilgili bir çalışma yoludur. Herkes bunu rahatlıkla çalışabilir ve bu arada birçok bilgi araştırması yapabilir. Bu çalışmalarda hiçbir çelişki söz konusu değildir.

Kaynak: Kendini Bilmek - Ergün Arıkdal

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...