Jump to content

Düşünce Simyası - Bölüm 2 - Eşikler/Engeller


homoridens

Önerilen Mesajlar

Önceki yazı : Düşünce Simyası - Bölüm 1 - Eksenler/Boyutlar

 

 

Maji kendini bazı eşikler ile mental açıdan zayıf insanların suistimalinden, pasif olarak kendini korur. Spiritüel güç’ün temeli Mental güçtür. Hala düşünmek hakkındaki bu uzun yazıyı okumanız bu yüzden önemlidir.

 

Doğru ve sert konuşmam gereken bir konuya başlamış bulunmaktayım. Bir önceki beynimiz denen ve mental dünyamızı oluşturan yazıda eksenlerden bahsettim. Bu eksenler mental dünyamızdaki nesneler arasında, ne nerede, ne boyutta, ne düzlemde, ne derinlikte, bir birlerine olan uzaklığı nelerdir gibi sorulara cevap vermek için önemli bir konsept oluşturmakta…

 

Ve çoğumuz o yazıyı okurken içinden, ”Eee ben zaten 3,4 boyutlu düşünüyorum ehehehe” demiştir. Amma velakin beyinlerimize hakaret etmek kolaydır. Ki ne kadar büyük olduğunu bilmediğiniz bir dünyada ben her şeyi 3,4 boyutlu düşünüyorum diyerek hakaret etmek gerçekten kolaydır…

 

Peki o zaman neden bizim ülkemizden bir Deha çıkmadı şu ana kadar… Neden sanat konusunda başarılı tek bir Türk evladı yok… Dünyaca tanınan çok az Türk var. Cahit Arf, Mustafa Kemal Atatürk daha fazla saymaya çabalamak sadece moralimi bozacak. Çünkü toplum olarak en çok kanalize olduğumuz konu olan futbolda bile pek başarılı değiliz.

 

İstediğin çoklukta boyutta ve eksende düşünün, dışarı vurulduğunda eşiği geçtiğiniz boyutlardan hep bir eksik olarak dışarı çıkacaktır. Bu gizli kanundur. Ki çoğu düşünceler bilinçaltına atılır ve hiç dışarı vurulmaz, bilinçaltına geçen düşünce çözünür, sonra ifade edeceğiniz zaman boyutları tekrar birleştirmeniz gerekir.

 

Ör : X ve Y ekseninde eşiği geçtiniz, ama Z ekseninde sınırlısınız, dışarı vurulduğunda sadece X ekseni çıkar.

 

Düşüncelerinizde ki bu eşik dediğim yerlere yaklaştığınız her taktirde, beyniniz içgüdüsel olarak bir peşin hüküm veya bir önyargı da bulunur veya sinsice konu sıçraması yapar. Ve çoğunlukla düşünce eylemi sırasında çoğunlukla farkedilmez, farkedilse de rahatsız etmez… Eğer Okültizm ve Parapsikoloji ile uğraşıyorsanız şimdi farketme ve rahatsız olma zamanınız geldi.

 

Doğru konuşalım… Okültizm, Mistisizm veya Paranormal konularla uğraşarak Türk donanımında Batılı veya Uzak Doğulu yazılım çalıştırmaya çalışıyoruz. Windows işletim sisteminde Linux veya Mac OS X yazılımı çalıştırmaktan bile zor… Ama mümkün.

 

Tipik büyükşehir evladına en yakın Mistisizm konulu Yazılım ancak Tasavvuf… Turk usülü Zen… Onun için de iyi bir İslam bilgisi şart ama bu devirde saf İslami ilimi şehirde bulmak zor, tasavvufun da kendi içine dönük bir sistemi var. Ülkemizde saf İslami bilgileri edinmek biraz zor, genellikle bilgiler güzel ama tesisat kötü olduğundan musluktan su biraz paslı ve kireçli akıyor. Temiz kaynak ve güzel tesisattan saf bilgi almak da mümkün fakat şans meselesi. Böyle bakıldığı zaman kitaplardan Qabalah öğrenmek veya kitaplarla desteklenmiş Yoga Merkezlerine gitmek da aynı uzaklıkta gözüküyor.

 

Kendi kişisel tabularımız, önyargılarımız (peşin hükümler, yanlılık), korkularımız ve bir de buna ek olarak prensiplerimiz var… Bir de hepsine ek olarak Dil ve Sembolizm problemi var. Merak etmeyin hepsi aşılabiliyor.

 

Bu yazıda öncelikle beynimizi kullanmamızın önüne geçen bir kaç kilidi tanıtacağım ve bu satır aralarında bu kilitleri açan bazı anahtarları anlatacağım. Sonra size sonsuz bir uzayda kendimizi nasıl hapsettiğimizi göstereceğim.

 

- Korku -

 

Eşiğe yaklaştığımızda bilinçaltımızın kapılarını zorlamaya başlarız. Çünkü eşiğin gerisinde bilinçaltı vardır. Bilinçaltımız hayatımızda algıladığımız ve düşündüğümüz her şeyi içerir. Kocaman bir evrendir, hatta kişisel fikrime göre bilinçaltımız Qabala’da Briah dünyasını (Yaratma Dünyası-World Of Creation) temsil ediyor, ki bu sonsuz evrene teşkil eder. Neyse eşikler tansiyonun yüksek olduğu yerlerdir ve buralara yaklaştıkça beynin kısa devre yapmasını açıklamak kolaydır. Bilinçaltımızda bastırdığımız karakter özelliklerimiz, korkularımız, yaşadığımız travmatik ve kötü anılar kütleler halinde bulunur ve aşağı doğru çökerek eşiğe baskı yapar.

 

Düşünce eşiğimize yaklaştığımız zaman kapak açılır ve aşağı o çirkin kütlelerin bir kısmı düşer ve biz de buna korkarak tepki veririz ve yüksek seviyelerde düşünmekten cayarız. Çok basit değil mi?

 

Aslında korkulacak hiç bir şey yok… Sadece yoğunlaşmamaları gereken bir dünyada fazla yoğunlaşmış şeyler. Ve bunları yoğunlaştıran kişiler sadece biziz, ve bunu her ”Boşvermek” ve ”Kaçmak” eylemini uyguladığımızda yapıyoruz. Onlarda orada çürüyorlar, bakteri ile kaplanıyorlar, koloniler kuruyorlar, sonra medeniyet oluşturuyorlar hatta gökdelenler dikip Komplekslere dönüşüyorlar. Serbest çağrışım trenine atlayın ve trafik, çevre kirliliği, gürültü, çöp vs. vs…

 

Boşvermeyip, ilgilenmek, hakkıyla yüzleşmek ve sorunu çözmek gerekir. Korkulacak hiç bir şey yok, korkuların hepsini biz yaratıyoruz, gayet sonlandırabiliriz.

 

Ve korkularımızı yenerek en primitif ve en temel duygu kontrol özelliğimizi geri kazanıyoruz. Cesaret. Aslında Dünyaya gelmemiz bile çok cesurca bir davranış.

 

Türlü türlü Varlıklarla olan çağırma ve karşılaşmalarda ise, bütün bu varlıklar en azından görünür veya hissedilir olmak için bizim bilinçaltılarımızdaki enerjiden beslenirler, kapak açıldığında düşen şeyler korku öğesi yaratır… Korkulacak bir şey yok. Korkunç diye adlandırdığımız varlıklar sadece ilgiye ve enerjiye çok açlar ve çöp bile bulsalar kullanıyorlar. Gerekli temizlikleri yaptıktan sonra Varlıklarla karşılaşmak korkutucu olmaktan çok eğlenceli olmaya başlayacaktır… (1)

 

(1) Herşey ama herşey Materyal planda varolmak ister, Melekler sadece bizim bulunduğumuz dünyada yaşamak için kanatlarını keser(2), düşünceler de, korku diye adlandırdığımız bu yapılar da…

(2) Düşünceler materyal plana vurulduğunda, eşiği geçen eksenlerden bir eksilir dememin en güzel örneği, meleklerin kanatlarını kesmesidir. Cisimlenebilmek için, bir şeyleri orada bırakırlar.

 

- Prensipler & Paradigmalar -

 

Toplumun ve Bireylerin güzel yalancı peygamberleri. %2’sini kullandığımız beynimizle oluşturduğumuz prensipler ne kadar tam, ne kadar mükemmel olabilir ki. Prensipler’i yaşadığımız kötü, travmatik veya tatsız deneyimlerden dersler çıkartarak programlarız ve bir kaç uygulamadan sonra bilinçaltımıza yerleştiririz.

 

Prensiplerin tecrübelerle sabitlenmesi özelliği tamamen bir yanılma. Aslında kocaman bir önyargılar kütlesi, tıkaç niyetine. Objektif bir yapı kesinlikle söz konusu değil. Saf saf kendimizi korumak için oluştururuz. Aslında pek de öyle değildirler. Kendimizi koruyacağımız tek araçlar Doğal Kanunlarımız ve Aksiyomlardır. Aslında prensipler kurarak yaşayacağımız tecrübelerin önüne geçmiş oluyoruz. Tecrübelerin önüne geçmek ise kıt ve monoton bir yaşama sebebiyet veriyor. Sakat ve sakar bir savunma mekanizması, düşünce mekanizmasında bir kusurdur.

 

Biraz tansiyondan kimseye zarar gelmez. Aksi taktirde dinlenme zamanının değeri anlaşılmıyor. Özellikle sosyal konularda prensipler oluşturmak kendimizi ve diğer insanları manipüle edebilme yeteneğimizi törpülüyor.

 

Maji’ye Manipülasyon bağlamında bir bakın ve gelmek istediğim noktayı görün.

 

Prensipler de paradigmalar da somutturlar. Bildiğimiz şeylerdir. Prensipler bireyseldir paradigmalar bilimseldir.

 

Ama şimdi Atom Altı Parçacıklar’a Newton Kanunlarını uygulayamazsınız ki.

Veya topluma Psikanaliz yapamazsınız. Ancak bireye yapabilirsiniz.

Bireyi de sosyolojik açıdan değerlendirmek saçma.

 

Prensipsiz olun demiyorum. Sadece prensiplerinizi mikro ve makro boyutları düşünerek ayarlamanız gerekir. Ayrıca insan ve özgür irade faktörlerini hiç unutmayın. Adaptasyon ve Manipülasyon sizi gerçekten koruyacak tek şeydir. Bu da zaten özünde Simya’nın işidir.

 

- Tabu -

 

Tabular’ın doğası da korkulara benzer. Sadece sosyal yaşam ve dışarıdaki etkenler tarafından bilinçaltımıza kodlanmıştır. Aile, devlet, toplum, din gibi kurumlar tarafından gelirler tabular ve mental dünyanızı sınırlayan en büyük blokları oluştururlar. Tabular konusunda hassas olan okuyuculara bu başlığı özellikle okumalarını tavsiye ederim.

 

Size tabularınızı kırın demiyorum, bu sadece sizin tercihiniz...

 

Kendi içinde bir çok tabuyu kıran bir insan için Tabular çok saçmadır, fakat altlarında her zaman acayip bir neden çıkar.Batıl inançlar, hurafeler de cüce akrabalarıdır. Sadece tabular devdir…

 

Bilinciniz her zaman daha fazla özgürlük ister. Ama tabulara dokunmak istemez. Dokunabilirsiniz, esnetebilirsiniz, sıyrılıp yanından geçebilirsiniz… En fazla arkadaşlarınızla Tabu oynarken Tabu kelimeyi söylediğinizde olduğu gibi düdük çalar, sonra da geçer giderler. Ki kırsanız da pek farketmez.

 

Korkular gibi bireysel olarak kaçınılan şeyler değillerdir. Bu sefer kaçış kollektiftir. Bu yüzden tabular çok güçlüdür. Sembolik olmaları ayrı bir önem ve güç taşır.

 

Ama yine de tarihe yenik düşerler. Örnek olarak, Rönesans ve Reform akımıyla kocaman bir kıtanın tabuları 50 senede değişti. Bir süreliğine özgür bir ortam oluştu ardından yenileri geldi. Önemli olan nokta şu, birey korkularını, toplum da tabularını yenebilir.

 

Ama Tabular Ev Cumhuriyetimizde sadece bizi ilgilendirir. ;) Kollektif bir yapı olmasının bir önemi yoktur, bir birey olarak bizde sadece bir yansıması bulunmaktadır. Zaten tabuları kıran insanlara baktığınızda, birey bilinçlerinin yüksek olduklarını görebilirsiniz. Evinizde istediğiniz tabuları kırabilirsiniz. Topluma yansıtmamanızı tavsiye ederim, ama yine siz bilirsiniz.

 

- Tabular yine de tehlikelidir. Mesela bir kişi kafasındaki Tanrı tabusunu kırar ve Ateist olur, Her fırsatta kırdığı bu tabudan ve yeni etiketinden böbürlenir duruma gelirse, Her karşılaştığında tanrıyı yalanlamak, ve insanların inançlarına saygı göstermemek tek uğraşı olursa bu sefer Tabu arkasından yeniden oluşur. Bu sefer Ateizmin kendi extrem tabularının etkisi altında kalır. Sol-El’cilerin karşılaştığı durumlardan biri. Sağ-el tarafları zaten Tabulara dokunmuyorlar bile.

 

Tabu kırdığımızda bilinçaltımızın yeni bir bölgesine gidiyoruz ve oraların yakınındaki her düşünceyi de aktif hale getirmiş bulunuyoruz. Ortamı tanımadığımız için daha dişli rakiplerimiz olmaya başlar. Bundan istifade etmeye çalışan daha dişli varlıklar da elbette vardır. Manipülasyon ve Adaptasyon yeteneğiniz mental sağlığınızı koruyabilecek gelişmemişse tabu kırmayın.

 

Maji ile uğraşmak, zaten sokaktan geçen adam tarafından bakıldığında bir Tabu’dur. Eğer bu tabuyu kıracaksanız, hakkıyla kırmanız ve gereken fedakarlıkları göstermeniz gerekir.

 

 

- Benim adım Hıdır. Elimden gelen budur-

 

Haha, yerler. Maji bu bağlamda bir bakış açısıyla bakıldığında şöyle bir anlam taşır…

 

Maji normalde elinizden gelmeyen şeyleri, yapabilmektir.

 

Tek eksende dümdüz düşünürseniz bir yerden sonra önünüze bir engel gelir. Başka bir eksende düşünmek zorunda kalırsınız, orada da bir yerden sonra engel ile karşılaşırsınız. Sonra düzlemi kullanırsınız tamamen. Düzlem de sorunuza cevap vermez ise, bu sefer başka bir eksende daha hareket etmeye başlarsınız. Çoğunlukla böyle bir durumda engelin rahatlıkla çevresinden dolanır ve yolunuza devam edersiniz. Eğer bu da cevap vermezse uzayı tam anlamıyla kullanırsınız ve bir çıkış yolu bulursunuz. Hala çıkamadıysanız, o engeli siz kendi kendinize yapmışsınızdır (Korku veya Prensip) veya kollektif bilinç size kodlamıştır (Tabu veya Paradigma)

 

Eğer 3 eksende de düşünmüşseniz artık atıl da değilsinizdir. Şöyle biraz gerinirsiniz, biraz ısınma yaparsınız, sonra biraz geri çekilip koşarak o engeli kırarak geçersiniz… İşte bu, ne kadar hokus pokussuz olsa da Maji’nin en basit örneklerinden biridir. Düşünce Simyasıdır.

Çift eksende düşünen birisi Maji yapabilecek kadar momentuma sahip değildir. Düşüncede en az 3 boyutlu bir varlığının ve ciddi bir momentumun olması gerekir.

 

Elbette bizim gibi Şuursuzca Kolaya kaçan ve yine Şuursuzca Çuvaldızla Herşeyi Kanırtan insanlar için ”Benim adım Hıdır, elimden gelen budur.” demek çok kolay. Ama size kötü bir haberim var… Herşeyin sorumlusu biziz. Sorumlulukları almamayı seçenlerde biziz. Kendimizden bir şey beklemeyerek Standart İnsanlar olmayı seçenler de biziz.

 

Arkadaşlarımızı seçebiliyoruz, işimizi seçebiliyoruz, evimizi seçebiliyoruz, eşimizi seçebiliyoruz, arabamızı seçebiliyoruz, bilgisayarımızı seçebiliyoruz. İnsanları manipüle edebiliyoruz, koşullara adapte olabiliyoruz. Sadece Ailemizi seçemiyoruz ama 13 yaşından sonra herkes özgürdür ve o yaştan sonra insanlarla aranızdaki tek bağ Özgür İradenizdir. Öyle bir durumda da ya stratejik ve diplomatik oynayarak her sorunda kavga etmek yerine Ailenizin bireyleriyle teker teker uğraşıp değiştirmeyi seçebilirsiniz, İnsanları değiştiremiyorsanız anlayacakları dilden konuşursunuz, blöf yaparsınız, rol yaparsınız… 5 sene geçipte hala tık yoksa, ya bir yerlerde bir şeyleri yanlış yapmışsınızdır, ya da pılınızı pırtınızı toplayıp kendi hayatınızı kurarsınız. Bir sürü seçenek yine var. Bu sizin sınavınız. Çorak araziler bile uğraşıldığı zaman verimli hale getirilebiliyor.

 

Eğer siz sorun çıkarmayan bir insan olursanız etrafınıza daha çok sorun çıkarma potansiyeli az olan insan çekersiniz. Ve hayatınızın geri kalanında insan faktörü konusunda rahat edersiniz… İnsan faktöründen bahsediyorum, bu bile çözülebiliyor. Bütün iletişim sektörü ufacık ayarlamalar üzerine kurulu. İki üç kişi kafa kafaya verip annenizi kendi markalarının deterjanını almaya ikna edebiliyorlarsa, sizde onlara kendi fikirlerinizi ve düşüncelerinizi satabilirsiniz.

 

 

- Maji Kendini Korur -

 

Bu kadar yüce bu kadar kutsal olan ve bu insanın sonsuz gücünü sembolize eden Maji, elbette bu mükemmelliği korur… Nefsini ve Egosunu minimum oranda bile olsun terbiye etmemiş bir insana bu güçleri verdiğinizi sadece 10 saniyeliğine düşünmek, felaketi görmeye yeter. Ama hiç merak etmeyin, Maji kendini korur. Şöyle ki;

 

Majiyle uğraşıpta akli dengesini yitiren bir çok örnek var… Goetia çağırmasında Anevrizma (beyin kanaması) geçiren de var… Toplumdan dışlananı da var… Yakılanı da, idam edileni de var… Astral Kat çalışması yaparken en alt katlardaki Astral Zindanlara düşünler de var…Ayrıca 7 katıyla geri dönen masum lanetler de var…

 

İnisiyasyon da zaten böyle bir şey… :)

 

Elbette Maji hem her fırsatta kolaya kaçan hem de materyalist bir yapıdaki bir insana yüz vermez. Potansiyeli varsa belki yüz verir ama bu sefer de zorluk çıkartır. Bu olay sadece hokus pokus değil.

Aleister Crowley gibi Kara Büyücü olduğu (ki değil, aslında gayet aklı fazla başında olan bir insandı) izlenimini veren bir insan bile, sadece kartlarını doğru oynadığı için, bir sürü sırrı kocaman bir kitleye açmasına rağmen bu yukarıda yazdığım hiçbir şeyden etkilenmedi, ki bu durumda o işini iyi yapan bir Majisyendir. Ayrıca yaşlandığında huzurlu ve doğal nedenler dolayı öldü. (Kim ne derse desin… Aleister Crowley’nin kişiliği gündemde konu olmadığında spekülasyon ve sansasyon amaçlı kullanılır. Magazin haberleri gibi… Sonu yok)

 

Analitik Psikolojinin babalarından Carl Gustav Jung ”7 Sermons to the Dead” adlı eserini yazarken, yaşadığı evde paranormal varlıklardan dolayı nefes almakta bile güçlük çekiyordu (o kadar varlık aynı eve doluşunca hava hissedilir oranda ağırlaşıyor) fakat mental veya fiziksel hiç bir zarar görmedi…

 

 

 

Düşünce Simyası bu yüzden önemli.

 

Bir sonraki yazıda Mental yetersizliklere karşı hem gündelik hayatta hem de majikal/mistik öğretilerle ”Saksıyı Çalıştırmayı” anlatacağım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Burada bilinçaltının en önemli şey olduğu konusuna katılmıyorum. Batı tarzı majikal seromonilerde her daim bir bilinçaltı ögesinin ön planda tutulduğunu görürüz. Buna göre demonik bir invokasyon veya bir ritüel tamamen bilinçaltında gerçekleşir. Aslında büyü bilinçaltının kendi evreninde tamamlanır düşüncesi hakim. Özellikle buna sebep olan şey Jung tarzı bir bakış açısıdır.

 

Şurası bir gerçek bilinçaltı büyüsel ögelerde ve ruhsal gelişimde çok önemli bir aşama. Adeta bilinçaltının kapılarının açıldığı ve gerektiğinde en derin korkuların ortaya çıktığı doğru. Öncelikle bu yüzden yola bilinçaltıyı arındırmakla başlanması gerektiği bilinir. Temel tabuların yıkılması, korkuların aşılması vb… gibi.

Benim burada düşüncem, bilinçaltının sadece beyin ile ruh arasındaki bir iletişim noktası olduğu. Evrensel düzey bilinçaltımızdan bağımsızdır. Tanrı veya tanrıça formu ile iletişime geçtiğinizde bu formların sizin bilinçaltınızdaki terimleri kullandığını fark edersiniz. Karşınızda ruhsal olarak farklı bir enerji boyutunda var olduğunu bildiğiniz kozmik bir varlık olduğunu bilirsiniz ama o sizinle iletişime geçmek için yazıdaki tabirle sizin işletim sisteminizi kullanır. Yani bilinçaltınızı… Eğer bilinçaltınızda var olmayan bir gerçekliği kelimelerle anlatmaya çalışırsa bu sizin tarafınızdan zaten “duyulamayacaktır” Bu noktada sizin realitenizin özündeki realite bilgisini ruhu fısıldar. Bu fısıldama kendini görsel imajlar şeklinde gösterir ve kısa bir süre sonra bilinçaltının evreni genişleyerek, bu bilgiyide hazmedecek hale gelir. (Görsel eğitim bilinçaltına sözsel eğitimden daha çok etki eder. zira ezoterik sembolizmin görsel olarak doğmasının sebebide, görsel eğitimdir. Tek bir sembolle -yin yang gibi- cilt dolusu kitapla anlatamadığınız bilgiyi aktarabilirsiniz.) Aynı midenin büyümesi gibi, bilinçaltındaki bilgi hazneside bu şekilde tabiri caizse görsel eğitimlerle esner. En nihayetinde sizin bilinçaltı kelimelerinizle tekrar olayı özetleyerek bu bilgeliği idrak etmenizi sağlar. Buna da spiritüalizmde farkındalığın gelişmesi deriz. Yani bir şeyi “fark edebilme” yetisi.

 

Burada bilinçaltı sadece bir araçtır. Beyin ve ruh arasında bir iletişim olması bedensel olarak şarttır. Bu noktada bilinçaltı devreye girerek ruhun tesirlerinin bilinçli düşünceye aktarılmasını sağlar. Aynı şekilde bilinçte bilinçaltını etkiler (Böylelikle bilincin tesirlerini ruhunuzun tesirlerine aktarabilirsiniz) Ruh ve bilinç arasındaki iletişim güçlendikçe bilinçaltı faktörü ortadan kalkmaya başlar. (Ne olursa olsun sınırlıdır) Bilinçaltı faktörü tamamen ortadan kalktığında artık bilinciniz tamamen ruhun tesiridir ki buna “aydınlanma” denir =) Bu noktada ben bin tane sembolizm kullanarak bilinçaltına baskı yapmanın anlamsız olduğunu düşünüyorum. Belki başlarda bilinçaltını genişletmek ve ruhsal tesirleri güçlendirmek açısından (aynı zamanda ezoterik eğitim bakımından) sembolizm faydalı olsa da yavaş yavaş ezoterik sembolizmin hükümdarlığından çıkıp ruhun hissiyatına geçiş yapılmalı. İşte bu noktada evrensel sembolizmler idrak edilmeye başlanır (Evrenin sembolizmi girift değildir, üçgen, daire, kare, kristal tarzı basit bir kodu vardır.)

 

Bu yüzden şu söylemler bana çok yersiz geliyor açıkcası; “her şey bilinçaltında, bilinçaltı her şeyimizi yönetiyor vs…” Halbu ki telkin biliminin en önemli kuralı şudur ; “Bilinçaltı bilincin kontrolü altındadır.” Zaten telkinlerin işe yararlığıda bu sebeptendir.

 

Sadece eklemek istediğim nokta bu genel anlamda birinci ve ikinci yazıda çok güzel olmuş, teşekkürler. =)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

4. yazıda Bilinç ve Bilinçaltı'nın doğasını açıkladım. Bilinç beynin kontrol ettiği kısımdır. Bilinçaltı ise sürekli bir Meditasyon ve İmajinasyon halindedir, oraya attığınız bilgileri kendi yapısına göre kodlar, yaptığı şey budur. Arşiv veya kütüphane gibidir... Kontrolsüz olduğu için materyal plana zaten etki etmez. Bu açıdan bir Harddisk gibidir. Bilinç, o sırada açık olan pencere, ekranda gözüken bilgileri, clipboard da olan bilgileri, upload veya download gibi Bellekte (RAM) olan şeyleri işler. Bilinçaltı ise bilgisayarınızda kapalı olan her programdır. Korku gibi şeyler de daha önce hiç açmadığınız, hiç bilmediğiniz ve öğrenmeniz gereken bir programla karşılaşmak. Kötü tecrübelerden, tıkaç tadında Prensipler üretmemizin nedeni ise bir programı bilinçli olarak kullanamamamız veya bilgisayarın bir anda fazla yüklemeden Mavi Ekran vermesi gibi bir şey. Örnekler çoğaltılabilir...

 

Sorun şudur... Standart bir insanın Bilinci Atıldır. Hareket etmez, hareket mekanizmaları paslanmışdır halde durur, hareket edebilmesi için çok büyük kuvvet uygulamak gerekir. Bu yüzden Bilinçaltı dediğimiz bölge tamamen karanlıktır, eğer bilinç hareket etseydi bilinçaltı dediğimiz o an kullanılmayan bölge bulanık olurdu. Yani hep aynı programların açık olması gibi bir şey bu. Bu yüzden 4. yazıda herşeyi bir Ağaç konseptinden yararlanarak anlattım. Ama başka bir konseptle de Bilinç ve Bilinçaltı arasındaki ilişkiyi anlatabilirim... Karanlık bir alanda el feneriyle durmak. Elfenerinin ışığıyla gördüğümüz yer bilinçli olduğumuz yerdir. Karanlık kısım ise bilinçaltıdır... Bilinç hareket edebilir, ama eğitim sistemimiz ve bir sonraki yazılarda anlattığım algılamamızdaki bazı kusurlar nedeniyle standart bir insan ancak Menenjit gibi hastalıklarda veya Uyuşturucu/Uyarıcı madde etkisi altında bilincini az da olsa hareket ettirebiliyor. Ki bu yeterince Atıl olduğunu gösteriyor.

 

”Her şey bilinçaltımızda” gibi ifadeler sadece kendimizi kandırmak ve kolaya kaçmak. Aslında sirius'unda belirttiği bilinçaltı sadece bir araç... Tek yapabileceğimiz şey şudur, Etrafımızda olan biten üzerine biraz daha kafa yorarak (bağlantılar kurarak, üzerine düşünerek) bilinçaltımıza işleyebileceği Temiz ve Düzgün bilgiler göndermek ve bu potansiyelden bilinçli olarak yararlanmak. Bilinci hareket ettirerek Harddiskin bir kısmını Sanal Belleğe çevirmek. (Telkin sistemi (Placebo Etkisi) böyle işliyor.) Veya bir harita çıkarmak (Astral Seyahat, Semboloji). Ya da çeşitli düşünceler ile bilinçaltı sınırlarına gelip ondan parçalar toplayarak, bilinçaltını kendi serbest Meditasyon ve İmajinasyon eylemlerinden kopartıp, bilince dahil etmek (Farkındalığın Arttırılması).

 

Bu yüzden, Bilinçaltının doğasını ve ne olduğunu bilmeyen bir kişi gayet her şeyi bilinçaltına yükleyebilir. Freud ve Jung çok sağolsunlar, Yanlış anlaşılmamaları gereken kişilerdir, ama herkes okuduğundan anlayabileceği kadarının anlamak istediği kadarını anlar ve kendince yorumlar, buna da yanlış anlamak denir. A. Crowley'e de aynı şey olmuştur ya zaten.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...