Jump to content

Kadın Erkekleşince - Hüseyin Rahmi Gürpınar


pithc

Önerilen Mesajlar

Tanzimat yazınının kuramcıları önce çeviriler, sonra da öykünmelerle Türkçe de roman ı varetmiştirler.1862 de Yusuf Kamil paşa ile başlamıştır bu çeviriler. Çeviri örnekleri verilirken A. Mithat Efendi öykü kitabı, daha sonra da roman türünde eserler yayınlar. İlk roman yazarımız Şemsettin Sami de 1872 de ilk romanı Taaşşuk i Talat ve Fitnat ı yayınlar.

Tanzimat dönemi yazarlarımız, yaşamın tanığı olarak ele aldıkları konuları, bütün acemilikleriyle bir öğretmen gibi işlemiş, toplumsal yaralarımıza el atmış. Hemen hepsi tek yönlü, ya hep iyi, ya da hep kötü olan kahramanlarıyla etkili olmuşlardır.

Servetifunun döneminde Türk yazınında 1860 dan beri süregelen Doğu-Batı seçimi Batı lehine sonuçlanır. Fransız yazarları örnek seçerler. SANAT İÇİN SANAT yapmak düşüncesiyle, ince bir beğeni ve sağlam bir teknikle GÜZEL i ararlar. Ne NamıkKemal in parlak, ne de A. Mithat ın sade dil biçemini istemez yeni bir dil arayışına girerler. Bu arayışla yazılan eserler aslında bir gerileme, duraklama dönemi yaratmıştır. Halktan kopuk yüksek bir dil oluşturmuş, halkın kendilerine doğru yükselmesini beklemişlerdir.

 

Hüseyin Rahmi düşünce yapısı yönünden Serveti fununculardan ayrılır. Halka birşeyler öğretmeyi hedefler. Halkı kendi düzeyine çekmektense kendisi halka yaklaşmayı seçer.

YazarınsahneyekonantektiyatroeseriKadınErkekleşince'dir. 13 AralIk 1932 de Darülbedayitiyatrosundaoynanmıştır.

 

Kadın Erkekleşince adlı piyes, üç perde üç tablo şeklinde oluşturulmuştur.

 

OYUNUN KAHRAMANLARI:

Ali Tevfik Bey, 57 yaşındadır. Ali Süreyya’nın babasıdır. Çoğu yerde yazarın fikirlerini söyler

Mebrure Hanım, 50 yaşındadır, Ali Tevfik Bey’in hanımıdır. Eski kafalı denen kadını temsil eder.

Ali Süreyya Bey, 25 yaşındadır. Ali Tevfik Bey’in ve Mebrure Hanım’ın oğludur.

Komşu Hanım 48 yaşındadır. Mebrurenin sırdaşıdır.

Memduha, Ali Tevfik Bey’in vasiliği altında öksüz, zengin bir kızdır. 18 yaşındadır. Babası Tunuslu Nasuhi Efendidir. Ali Tevfik Bey’in uzaktan akrabasıdır. Aptal görünür, ama Mebrure ye yeri geldiğinde oyun da oynar.

Mesut Galip 23 yaşındadır, Memduha’nın sevdiği erkektir. Memduha ve servetini ele geçirir.

Reyhan, evdeki hizmetçi kızdır.

Nebahat, 22 yaşındadır Ali Süreyya’nın eşidir. Çalıştığı ve para kazandığı için erkekleştiğini iddia eder.

Düztaban Ayşe, 45 yaşındadır ve Ali Süreyya Beyi, takip etmek üzere para ile tutulmuş hafiyedir.

Komşu Kadriye Hanım 40 yaşındadır.

Doktor

 

OLAY ÖRGÜSÜ:

Mebrure Hanım Ali Tevfik Bey’in karısıdır. Ali Süreyya Bey ise oğullarıdır. Çok varlıklı olmayan bu aile, yanlarında Memduha adlı varlıklı bir aileden gelen öksüz kızı vasiliği olarak barındırırlar. Bir de evlerinde genç bir hizmetçi kız Reyhan vardır. Mebrure Hanım’ın bütün gayesi oğlu Ali Süreyya ile Memduha’yı evlendirmek ve bu sayede geleceklerini garantiye almaktır. Bu şekilde Memduha’nın servetine konacak, hem oğlu hem de kendileri rahat edeceklerdir. Fakat gerek Ali Süreyya gerekse Memduha bu evliliği istememektedirler. Memduha Hanım, oğlundan şüphelenmektedir bu yüzden komşu hanımla işbirliği yaparak bir dedektif olan Düztaban Ayşe’yi oğlunu takip edip haber getirmesi için tutarlar. Bu arada Memduha’nın da Mesut Galip adlı bir gençle ilişkisi olduğunu öğrenirler. Böylesine sessiz, aptal görünen bir kızın yaşamış olduğu bu aşk herkesi şaşırtır. Mebrure Hanım ise bu durumu bir türlü kabullenemez. Çünkü Memduha, o gençle evlenirse bütün servet uçup gidecektir.

 

Daha sonra Düztaban Ayşe’den Ali Süreyya Bey’in bir şirkette küçük bir aylıkla çalışan Nebahat adlı bir kızla görüştüğü, gizli gizli buluştuğu haberini alarak ikinci bir şoku yaşarlar. Mebrure Hanım, Ali Süreyya’ya Nebahat’i gelin olarak istemediğini bildirir.Memduha ise kendinden beklenmeyeni yapıp izin vermeseler bile sevdiği gençle evleneceğini bildirir. Bir gün Ali Süreyya Bey ile Nebahat’in Maslak yolunda kaza yaptıkları haberini alırlar. Neyse ki ikisi de ufak yaralanmalarla kazayı atlatmışlardır. Evlendikleri meydana çıkar. Eve gelirler. Evdeki bu kargaşadan istifade eden Memduha, bir süredir hapis gibi yaşadığı evden sevdiği gence kaçar. Mebrure Hanım için artık bundan sonra yapacak bir şey yoktur. Nebahat ile bir sohbetlerinde Nebahat’ı ailesinin Ali Süreyya Bey ile evlendiği için reddettiğini öğrenirler. “Niye biz çok mu düşük bir aileyiz?” diye kendi kendilerine sorarlar. Ali Süreyya ile Nebahat’ın evlendikleri ortaya çıktıktan sonra Mebrure Hanım ve Nebahat’ın anlaşamadıkları gözlenir. Ali Süreyya’nın Nebahat’ın hamile olduğunu söylemesi bile annesinin kalbini yumuşatmaz. Ayrı eve çıkarlar. Oyunda en önemli mesele Ali Süreyya ile Nebahat’ın evlenirken yapmış oldukları evlilik sözleşmesidir. Bu sözleşmeye göre kadın- erkek her bakımdan eşittir. Ve bütün işlerin yapımı da eşit şekilde olacaktır. Bu da şu sonucu çıkarır: Kadın erkekleşirse erkek de kadınlaşacaktır.

 

Tabi bu düşünce evliliğin ilk zamanlarında, bu tavrıyla evde de erkek gibi davranıp ev işi yapmayan gelinin, Memduha da gittiği için maddi sorunları da olması nedeniyle evde iş yükü artan annenin tepkisine neden olurken bu evden atılmalarına sebep olur. Evden atıldıklarında Nebahat 2 aylık hamiledir. Ayrı evde yaşamaya başladıklarında zamanla Ali Süreyya ile Nebahat arasında da bu sorunlara yol açacaktır. Aralarında tartışmalar yaşanmaya başlanır. Nebahat’ın olmak istediği kadın tipi geleneklere aykırıdır. Toplumdaki kadının yapması gereken görev ve sorumlulukların dışındadır. O, kadının her bakımdan erkekle eşit olduğu düşüncesindedir. Bu arada çocuk doğmuştur, fakat maddi zorluklardan ikisi de çalışmak zorundadır. Kadın çocuk bakımının da ortaklaşa yapılması taraftarıdır. İkisinin bu inatlaşması çocuğun bakımında sorunlar yaratmakta, çocuk tüm gün evde yalnız kalmaktadır. Bunun olduğu bir günde kadın eve geldiğinde çocuktan ses gelmediğini farkeder. Üstüne kocası gelir. Komşu kadın gelip mektup getirir ve bebeğin öldüğünü farkeder. Fakat kadın kadınlığı tam da bırakmamıştır bazı açılardan. Hala kıskançlığı ve merakkılığı vardır. Mektuplar için kavgaya tutuşurlar. Bu sahnede öğreniriz yaptıkları yazılı anlaşmayı. Kavga sonunda ikisinde de birer mektup kalmıştır. Biri onları evden attığı için pişman olan anne babadan tekrar dönmelerini, torunlarını görme isteğini bildiren, diğeri de Ali Süreyya nın bir zamanlar birlikte olduğu bir kadından onun peşini bırakmayacağını yazan bir mektuptur. İkinci mektup Nebahat ın eline geçmiştir. Ali Süreyya, her ne kadar o senden önceydi dediyse de Nebahat’ı inandıramaz. Çocuk da öldüğünden artık birbirlerini bağlayan hiçbir bağın kalmadığını düşünürler. Komşu kadın onları sakinleştirmeye çalışır.Son sahnede tüm aile cenazede buluşur ve barışırlar. Bu barışma küçük bir cana mal olmuştur. Artık bazı şeyler için çok geçtir.

 

Hüseyin Rahmi’nin üzerinde ısrarla durduğu problemlerden biri kadın-erkek ilişkisidir. Bu mesele, Tanzimat’tan beri yazılan bir çok romanda ele alınmıştır. Ancak hayatı boyunca evlenmeyen Hüseyin Rahmi’nin kendisinden önceki ve çağdaşı romancılara nispetle daha feminist olduğu görülür. Kadının erkekle eşit olmadığı, kanunların ve an’anevî yaşama biçimini şekillendiren örfün erkeklerin lehinde bulunduğu inancındadır. Hüseyin Rahmi bu ilişkiye hem sosyal düzenin bir gereği hem de cinsî ihtiyaç noktasından yaklaşmaktadır. Onun eserlerinde birbirini seven iki gencin evlenerek mutlu olduklarını görmek oldukça zordur.

 

Hüseyin Rahmi, Kadın Erkekleşince adlı oyunda, kadın-erkek arasındaki ilişkileri, kadının toplumsal düzende edinmek istediği yer hakkında bilgiler verir. Oyunda Hüseyin Rahmi, kendi görüşlerini bir nev’i Ali Süreyya Bey’in babası Ali Tevfik Bey vasıtasıyla vermeye çalışır. “Dünya yönetimi kadınların eline geçerse her şey düzelecek. Çok inatçı bir politikaları var. İş çıkarlarına dayanınca açıklığa, açık, seçik bilinene karşı bile yumruk sallamaktan çekinmiyorlar” Ali Tevfik Bey, karısının, oğlu Ali Süreyya’yı vasiliği altındaki Memduha ile evlendirme çabaları karşısında bu sözleri sarf eder. Mebrure Hanım, oğlu Ali Süreyya ve eşi Nebahat’ın kazadan sonra eve yerleşmeleri neticesi Nebahat’a karşı kırıcı tavırlar içerisine girer.

Bu esnada Baba Ali Tevfik Bey’in sarf etmiş olduğu şu sözler belki de oyunun en can alıcı noktalarından birine işaret eder: “Geçen yüz yılın istibdat düşkünü kadınla bu yüzyılın Cumhuriyet düşüncesinde doğan yeni kadınlık çarpışıyor. Elbette anlaşamayacaksınız. Elbette birinizin davranışı ötekine ağır gelecek. Ali Tevfik Bey’in tespiti doğrudur. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın çoğu eserinde gördüğümüz gelin-kaynana tartışması bu oyunda da farklı bir boyutta verilmeye çalışılmıştır. Ali Tevfik Bey, yeniliklere açık bir adamdır: “Kafası yeniliklere açık bir adamım. Karıma söz anlatamam. Geçmişin karanlık inadı yine kendi karanlıkları içinde boğulup gidecektir. Fakat gelecekle açık yürekle görüşebilirim. Karım sende sokakta rasgele bulunmuş şüpheli bir gelin hali görüyor. Doğru düşünürsek onun bu küflü düşüncesinden kendisine bir mazeret çıkarabiliriz. Fakat ben sende oğlumu gerçekten mutlu edecek yeni kadınlığın bütün niteliklerini, erdemlerini görüyorum. Ağır başlı yüzün bana yalnız bir aileyi değil kuşağı dolayısıyla bütün Türklüğü yükseltecek, beklenilen geleceğin kadınının müjdesini verir gibi oluyor. Bu sözler karşısında Ali Süreyya Bey’in söylemiş olduğu şu sözler evliliklerinin boyutlarını vermesi açısından önemlidir: “Ben Nebahat‟ta beklenilen gelecek kadınının sembolünü buldum. Onun için onunla uğrayacağım bütün karşı koymalara, önüme çıkacak bütün engellere rağmen çok acele evlendim.Bu evliliğimiz gençlik hevesinden doğan basit, adi bir aşk sonucu değildir.AkabindeNebahat şunları söyler: “Bu evliliğimiz sadece cinsel bir çekicilikle değil, sosyal, ciddi düşünceler sonunda gerçekleşmiştir.

 

Ali Süreyya Bey ve Nebahat bir evlilik anlaşması yaparak evlenirler. Ali Süreyya: “Adeta uzun bir yazılı anlaşma yaparak evlendik. Türklükte evlilik devrimine bir örnek olmak istedik”. Nebahat: “Anlaşmamızın ana çizgisi şudur: Kadınla erkek her bakımdan hukukça eşit olmak... Evlenmeler her iki tarafın bu ilkeye tamamıyla uymaları sayesinde geçimli mutlu olabilir. Kadın evde otursun, sadece aile işleriyle uğraşsın, erkek kazansın, getirsin, yuvayı beslesin... Orta çağdan kalma bu âdet çok eskimiş bir geçinme kuruluşudur. Nebahat, bu sözlerin devamında aile harcamalarında erkeğin mutlak hakim olmasının onu üstün kıldığı düşüncesindedir. Kadın, bu ezikliğini, ancak maddi kuvvetleri kendi eline aldığı zaman aşacaktır görüşünü savunmaktadır. “Aile harcamalarının sadece erkeğin cebinden çıkması ona çekilmez bir amirlik tavrı veriyor... Kadını şöyle böyle isterse besliyor. İstemezse açlığa yakın bir darlık, bir sıkıntı içinde yaşatıyor. Öyle ki Nebahat erkek eline bakan kadının özgür olmadığı düşüncesindedir:

 

Beyefendi Hazretleri, erkeğin eline bakan kadın özgür değildir. Pençiksiz bir çeşit aile halayığı... Koca esiridir. Bu kaba koca akşamüzeri evine gelip de emirlerinden birinin ihmal edildiğini görünce kadını haşlar. Canı isterse döver bile. Kadının elinde derebeyine karşı kullanabileceği hiçbir silah yoktur.... Beyefendi Hazretleri, kadın yaratılıştan bu düşkünlüğe mahkum olacak zavallı bir yaratık değildir. Kadın bugün kocası ile hukukça eşitlik istiyor.

 

Ali Tevfik Bey: “Hanım kızım, kanunca bu eşitlik verilmiştir.” Nebahat: Sözle... Kanunun hiçbir maddesi bundaki kadar ihmale uğramamaktadır. Kadın, hukuk baskülünde erkekle bir tartıda gelebilmek için yalnız kanunun koruyuculuğuna ihtiyaç duymayacak başka maddi kuvvetlerle silahlanmış bulunmalıdır”. Nebahat bu düşüncelerinden sonra daha da ileri giderek dünya üzerinde sadece insanın olduğunu düşünmekte ve kadın deyiminin kalkması görüşündedir. Ona göre kadınlık zayıflığın, acizliğin bir sembolüdür. Nebahat: “ ....Önce bir zayıflık ifadesi olan kadın deyimi ortadan kalkmalıdır.” Ali Tevfik Bey:“Evet amma her şeyden önce tabiat buna elverişli değil... Cinsleri nasıl ayırt edebileceğiz?” Nebahat: Cins ayrılığı yok.. Dünya üzerinde insanlık adına yalnız bir çeşit var: İnsan... Kadın kendi cinsine katılan zaaftan kurtulmak için erkekleşmelidir. Bu da ne ile olur?” Ali Tevfik Bey:“Çok merak ediyorum. Ne ile olur?” Nebahat: Kazançta, aile harcamalarında eşitlikle... O zamanın kocanın karıya karşı kurulacak bir kuvveti kalmaz. Kadın kocasını kazanca gönderip de kendisi tencere önüne, tekne başına inmek gibi aşağılık ev işlerini üstüne aldıkça düşündüğümüz, tasarladığımız eşitliğin gelmesine imkan olamaz” (a.g.e, 57). Nebahat işi öyle ilerletir ki çocuk doğunca, çocuğun bakım ve beslenme hizmetlerinin ana-baba arasında eşit olarak paylaştırılması gerektiğini de söyler. Bütün bu dinledikleri karşısında şaşıran Ali Tevfik Bey görüşlerini şöyle dile getirir:

Eski kadın tipini karımda gördüm. Yenisini de şimdi ateşli ağzından dinledim. Kadının yükselme hamlesini sırf erkeğe karşı erkekleşmede bulamıyorum. Anlıyorum ki, oğlum benim anasından çektiklerimin başka türlü ıstıraplarına kadınlığın bu yeni teorilerinde uğrayacaktır.Anlaşma kağıdınıza ne kayıtlar koyduğunuzu bilmiyorum. Babalık şefkatiyle sizin için iyi geçim dilerim. Her şey gibi içinde bulunduğumuz yüz yıl evlenme ve geçimi, anlaşmayı da güçleştirdi..”. Ali Tevfik Bey’in bu sözleriyle ikinci perde kapanır.

 

Ali Tevfik Bey, oyun içerisinde en olgun ve olayları en iyi algılayan şahıstır. O, gelininden dinlediklerinden sonra ilerleyen süreç içerisinde oğlu ve Nebahat’in evliliklerinde sorunlar yaşayacağını sezmiş ve bu sözleri sarf etmiştir. Nitekim daha önceleri kafasının yeniliklere açık olduğunu ima eden bu adam, gelini ile sohbetinde ise gelininin kadın-erkek eşitliği hususunda söylediği sözler karşısında hayrete düşer. Ali Tevfik Bey’in söylediği eski kadın tipi ile yeni kadın tipinin çatıştığını Mebrure Hanım’ın şu sözleri de ispatlar cinstendir: “Dağ taş çamaşır yığıldı. İşçi getirmeğe halimiz elverişli değil. Reyhan‟a biraz yardım ediver de bu kirlilerin bir parça önünü alalım dedim. Havuza düşmüş kedi gibi hemen tiksinti ile silkinip başını sallayarak „Ben kadın hizmeti göremem. Aşağılık iştir. Ben erkeğim‟ dedi. Bu cevabın karşısında donakaldım. Büyük devrimler oldu. Dünya değişti. Bütün bildiğimiz, gördüğümüz adetlerin akıntıları tersine döndü. Fakat Tanrım korusun, değişikliğin bu türlüsü bizden başka kimsenin evinde görülmemiştir.

 

“Gürpınar’ın yapmak istediğini kısaca belirtmek gerekirse, denebilir ki, halkın geleneksel inançlara, yerleşmiş düşüncelere, göreneklere ve dine dayalı zihniyeti yerine, Batı’nın akla, bilime dayalı pozitivist zihniyetini yerleştirmeye çalışmıştır. Onun içindir ki romanlarında hep, -eski kafa-, -yeni kafa- dediği iki zihniyetin çatıştığı görülür. Gerçi yeni kafayı temsil edenler her zaman olaylara akıl yoluyla bakabilen, tarafsız bilimsel bakışı hazmetmiş kişiler değildir, çoğu içinde yaşadıkları toplumun ahlakını reddeden zıp çıktı kişilerdir, ama Gürpınar bunları yine de, kendi tuttuğu birtakım yeni fikirleri ortaya sürmek için kullanır.

 

Oyunda da Mebrure Hanım eskiyi temsil ederken Nebahat yeniyi temsil eder. Fakat yeniyi temsil eden Nebahat kadın-erkek eşitliğini, eşiyle yaptığı evlilik sözleşmesini bahane ederek çoğu vakit işine geldiği gibi yorumlar. Ve bir kadının yapması gereken şeyleri de eşine yüklemeye çalışır. Maddi bağımsızlığı ileri sürerek istediği gibi hareket etme, giyim kuşam, gezme konularında bunun en doğal hakkı olduğunu düşünen Nebahat’in bir kadından çok bir anne yükümlülüğü ile yapması gerekenleri de eşine yıkması, onun eşitlik perdesi altına sığınarak yapmış olduğu bencilliği gösterir. Nitekim bunu da çocuğunun ölümüyle öder.

 

Mebrure Hanım’ın şu sözleri de oyunun önemli noktalarından birine temas eder: “Tabii değil mi ya? Kadın erkekleşince erkeğin de kadınlaşması gerekiyor”

Zaman içerisinde Ali Tevfik Bey aile içerisindeki bozulmayı şu sözlerle ifade eder: “Ne analık ağırbaşlılığı ne de evlatlık saygısı kaldı. Baba önünde anaya el kaldırmak... Dışın ahlak bozukluğunu ayıplarken ailemizin bu kadar çürüdüğünü aklıma getirmemiştim”

Nebahat’ın Ali Süreyya’ya söylemiş olduğu şu sözler bütün bir oyunu özetler mahiyettedir. “İkimizin aldığı para da hemen hemen birbirine eşit.. İçinde yaşadığımız yüz yıl kadını erkekleştiriyor... Madem ki biz erkek işlerine atılıyoruz. Siz erkekler neden kadın hizmetine el sürmekten çekiniyorsunuz? Toplumun bize yüklettiği görevleri cins farkına bakmadan paylaşmazsak kadın elinin yetişemediği işleri kim görecek? Kadının erkekleşmesi biraz da erkeğin kadınlaşmasını gerektirmez mi? İş dengesi başka türlü nasıl düzelebilir?

 

Gelen bir mektuba Ali Süreyya Bey’in atılması üzerine Nebahat’ın kıskançlığı tutar bunun üzerine Ali Süreyya şunları söyler: “Kıskançlık damarın kabarınca çocuğunun ölüsünü, her şeyi unuttun. Basbayağı bir kadın oldun. Erkekleşme iddianın tersine hala kadınsın. İliklerine kadar kadın kalmışsın. Zayıf yürekli, iradesiz kadın... Ve senin bu gülünç hevese yeltenenlerin hepsi de bir kat daha kadınlıklarını ispattan başka bir şey yapmış olmazlar”

“Nebahat, kaç defa tekrar edeyim? Kadın kalmışsın kadın... Bir parçacık erkekleşebilmiş olaydın yüreğimdeki mertliği anlayarak sözlerimden şüpheye düşmezdin”

Kadının iş hayatına atılmasıyla maddi bağımsızlığını elde etmesi ve bunun neticesi erkeklerle kendini bir tutması, kadın-erkek eşitliğini hayatın her bölümüne yaymak istemesi, Türk toplumunun temeli olan aile kurumunun sarsılması bu dramatize edilmiş öykünün ana düşüncesini oluşturuyor ve şu sonuca varılıyor: Tabiatın bu iki cinse yani kadın ve erkeğe verdiği rolleri değiştirmek kabil değildir. Kadın yeri geldiği zaman erkeğe ait işleri yapabilir ama bunu kendi cinsinin sınırlarını aşmadan yapmalıdır.

 

Bu göz yaşlarımızla, ona çektirdiğimiz azabın günahlarını ödeyebilecek miyiz? Büyüklerin suçlarına kurban giden ilk yavru şüphesiz ki, bu değildir.Toplum içinde bozulan karı koca dengesinin mini mini kurbanları modern yaşamda erkek başı boş bir serbestliğe koşuyor. Kadın ezilmemek için erkekleşmeğe uğraşıyor. Tabiatın bu iki cinse verdiği rolleri değiştirmek kabil mi? Evlilik o kadar gevşek bir bağ oldu ki, var mı, yok mu, belli değil...Evlenmeler azaldı. Erkek bekarlar yığınının karşısında bir o kadar evlenememiş kadın alayları diziliyor. Cinsel çekiciliğin karşı karşıya titrettiği bu kalabalığı birbirine ulaşmaktan hangi güç alıkoyabilir”

 

Oyunun sonunda Ali Tevfik Bey ana baba olmanın sorumluluk gerektirdiğini evlenmeden bu hakkın öğrenilmesi gerektiği üzerinde durur: “Evlenmezden önce ana baba olmak hakkını öğreniniz. Bu küçük tabut Türk kökünün bir filizden soy verecek birini mezara götürüyor. Asıl hüner doğurmakta değil, büyütmektedir. Bu da vatana ait sosyal görevlerin en büyüklerindendir

Yine Ali Tevfik Bey, kadın erkek arasındaki zıtlaşmaların bütün topluma yansıdığını ve kadının hiçbir vakit kendi cinsinin sınırları aşmaması gerektiği üzerinde durarak ve oğul-gelin-kaynanayı barıştırarak oyunu bitirir: “Karı kocanın birbiriyle zıtlaşmaları, işte aile sofrasına ilk zehir buradan saçılır. Bütün bir milletin yaşaması, refahı, yaşama düzeni karı koca arasındaki iyi geçimden başlar. Kadın sırasında erkeklere ait işleri de görebilir. Fakat cinsinin sınırını şaşıracak kadar ileriye varmamak şartıyla”

 

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kadın Erkekleşince adlı oyununu, Fransız Brillot’unTek Başına Kadın isimli eserinden esinlenerek yazdığını söyleyebiliriz. Nitekim iki oyun konusu itibarıyla büyük benzerlik göstermekte ve her ikisinde de kadının iş hayatına atılmasıyla sosyal statüsündeki değişikliğe değinilmektedirler.

 

KAYNAKÇA:

1) ..................

2)Hüseyin Rahmi Gürpınar, inceleme, Efdal Sevinçli, Arba yayınları, İstanbul, 1990

3)Olcay Önertoy, makale

4)Fatih Sakallı, makale

 

 

Sınıf Arkadaşım Sibel Tomaç'ın Sunumundan...:D

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...