Jump to content

Ekminezi (Geçmiş Yaşamlar)


nevermore

Önerilen Mesajlar

Ekminezi'nin Tanımı ve Pratik Kuralları

Ekminezi geçmiş hayatı tekrar yaşamak demektir. Şahıs hangi yaşa getirilirse o yaşın ruh halini canlandırmakta ve yaşamaktadır. Acaba bu hal yalnız bir hatırlamadan mı ibarettir? Bunun üzerinde çalışan araştırıcılar çok ilgi çekici sonuçlarla karşılaşmışlardır.

İnsan tekâmül etmek için, tekrar tekrar yeryüzüne gelir ve bu durum belirli bir bilgi hamulesini alıncaya kadar devam eder. Reenkarnasyon ismini verdiğimiz bu “evrensel kanun” kendini çeşitli şekiller altında tanıtır. Tekrar bedenlenmenin kesin delilini veren deneysel bir yol vardır: buna, teknik deyimiyle EKMİNEZİ denmektedir.

 

a - Ekminezi Nedir?

Geçmişi tekrar yaşamaya ekminezi denmektedir. Ekminezinin tabirini Prof. Dr. Pitre koymuştur. Hipnotizma ile uyuttuğu süjesinin 10–20 sene önceki hayatını en ince ayrıntısına kadar tekrar yaşamaya başladığını görünce hayret etmiş ve bunu incelemeye koyulmuştur. Ekminezi hadisesi, hatırlamadan farklıdır. Bu geçmişi tekrar yaşamaktır. Hatırlamada geçmişten bahsederken, o hadiselerin geçmişte olduğunu biliriz ve bizim hakiki hayatımızı şimdi içinde yaşadığımız hadiseler teşkil eder. Halbuki, ekminezide şimdiki zaman henüz gelecekte bulunan bir zamandır ve ipnoz halindeki şahıs için mevcut değildir.

Bu usul iki vetireyi tatbik suretile gerçekleştirilebilmektedir. Birincisi ipnotik ve manyetik uyku; ikincisi psikolojik infisal(ayrışım)… İpnotik ve manyetik uyku yolu ile yapılan ekminezi uygulamaları daha çok rağbet görmekle beraber, herkesçe iyi bilinmeyen ve oldukça incelik ve maharet isteyen psikolojik infisal yoluyla yapılanlar daha çok verimli ve kolay olmaktadır. Ekminezi ipnoz( hipnotik uyku) halinde yapıldığı gibi, psikolojik infisal(ruhi ayrışma ) metoduyla da yapılabilir. Psikolojik infisal bir insanın etrafından alakasını keserek kendi ruh bilgilerinin içine dalması ve bu durumda dışarıdan gelecek ruhi tesirleri kolaylıkla alabilmesi halidir. Psikolojik infisalle ruhlarla konuşulduğu gibi, süjen veya medyumun kendi ruhundaki hatıralarla da irtibata geçilebilir. Psikolojik infisalde ipnozun aksine süjenin şuuru kaybolmamıştır. Medyumun kendi ruhundaki hatıralarla irtibata geçmesi demek onları tekrar aynen yaşamaya başlaması demektir.

Ekmineziyi ilk deneyenler C. De ROCHAS, Okültist Ch. LANCELLİN, Dr. PİTRE ve Dr. AZZAM’dır. Ekminezi ismini Dr. Pitre iacd etmiş olmakla beraber, bu psikolojik olay, Pire’den önce “hafızanın gerilere gitmesi”(regression du memoir) diye isimlendirilmişti. Fakat her iki kelimeye veya deyime verilen anlam, Neo-Spiritualist görüş noktasından eksiktir. Bu olayın adi hafızayla hiçbir ilişkisi yoktur. Hatırlamak değil bizzat bedene bağlı olan ruhun geçmişteki olaylarını “yaşaması” söz konusudur.

 

 

b - Ekminezi Nasıl Yapılır?

Burada ekminezi uygulaması yapacak olan kimseyi, iyi ve ilmi bir şekilde ipnotizma ve manyetizma bilgisiyle yüklü kabul ediyor ve bu yüzden doğrudan doğruya uygulama tekniklerini veriyoruz.Manyetik tesirlere hassas bir süje üzerinde deneme yağılması bilhassa öğütlenir. Zira manyetik enerji süjenin ekminezik yaşantısına çok faydalıdır ve ayrıca deneycinin süjesi üzerinde hâkimiyetini devamlı kılar. İkisi arasında “alaka hali” noksansız olmalıdır.

Süje manyetik uykuya sokulduktan sonra uykusu derinleştirilir. Bu derinlik uyurgezerlik( sommabül) safhasına kadar çıkmalıdır. Az derin uyku hallerinde ekminezik çalışma yapılması tavsiye edilmez. Birçok arızalar ortaya çıkabileceği gibi, ayrıca başarı da elde edilemez. Bilinen tahkik usulleri ile uyurgezerliği tespit ettikten sonra, ki “gözler kapalı” uyurgezerlik olmalıdır, süjede birkaç halüsinasyon meydana getirilir. Bu halüsinasyonlarda süjenin davranışı, halüsinatif sahneye intibakı ve halüsinasyonun meydana gelişindeki sürati öğrenilir. Onun bu suretle, serbest ve kendi kendine yaşamasındaki kabiliyeti açığa çıkar.

Süjeye sakin ve fakat otoriter bir ses tonu ve ifadeyle hitap edilerek şu surette telkinde bulunulur: “-şimdi sizinle hayatınızın gerilerine doğru bir seyahat yapacağız.(eğer 1964 senesi şubat ayının yirminci günündeysek mesela) sene 1964 Ocak ayının yirminci günü, saat(mesela) akşamın yedisi. Neredesiniz? Ve ne yapıyorsunuz? Sizi bir ay gençleştirdim.”

Seneyi, ayı, günü, tarihi ve saati birkaç kere tekrar ederek, süjenin yakın geçmişteki hayatını dakik olarak yaşamsına yardım edilir. Süjeye duruma göre sorular sorulur ve hayatının o kısmı üzerinde bilgi edinilir. Bilhassa süjeden içinde bulunduğu günün ismi sorulur. Doğruluk derecesi sonradan tahkik edilir.

Sonra gene sene ay ve belirli günlerin tarihleri söylenerek birer ay gerilere gidilir. İlk deneyde ancak bir sene geriye gidilmesi öğütlenir. Müteakip celselerde süje daha geri senelere altı veya on iki aylık atlamalarla gene baştaki telkin usulü ile götürülür; yani gerçekleştirilir. Süjeyi yormamak ve katiyen zorlamamak lazımdır. Geri senelere inildikçe manyetik paslar yapmak suretiyle uykunun derinlik derecesi muhafaza edilir veya arttırılır. En iyisi sene be sene atlayış yapılırken, her sene arasında ağır dikey paslar yapılır. Süje de gayri şuuri olarak meydana gelebilen uydurmalara sebebiyet vermemek için, çok dikkatli konuşulur ve telkin olabilecek her şeyden kaçınılır.

Deneyden evvel süjenin doğum senesi ve mümkünse ay ve günü tespit edilir. Bunlar süjenin bir önceki hayatına geçişte esas teşkil ederler.

Süje çocukluk devrelerine geldiği zaman onun hal ve tavrına, konulmasına bilgisine bakılır. Kısaca akla gelebilecek her usulle onun gerçekten yakın geçmiş hayatının ruh haline, seviyesine bilgisine, görgü ve adetlerine, konuşma ve jestlerine dönüp dönmediğini tahkik etmek gerekir. Takvimdeki günlerin isim olarak tespiti çok önemlidir. Bazı hayati olaylar, kazalar vs. da, eğer varsa tespit edilir ve gerçekliği araştırılır.

Gençleştirme tedricen olacaktır. Nihayet bebelik ve doğum anına kadar, gayet dikkatli ve tedbirli olarak, inilir. Süje tam bir bebektir. Hiçbir şey söyleyemez ve hatta anlayamaz. Fakat süje bağlı şuurunun bir kısmı ile devamlı olarak manyetizörle ilgili bulunduğundan, bazı ahvalde bir sahne seyrediyormuşçasına, tasviri olarak durumunu size anlatabilir veya evet, hayır şeklinde cevap verebilir.

Süjenin normal hayatına döndürülmesi, gençleştirme hareketinin tam tersidir. Bu sefer gene tedricen ve tedbirli olarak ihtiyarlatma yani senelerin büyümedi tatbik edilir. Sene ve aylar teker teker söylenir:

Şimdi 1945 senesi Ekim ayının 10’u

Şimdi 1946 senesi Ekim ayının 10’u

Şimdi 1947 senesi Ekim ayının 10’u

Şimdi 1948 senesi Ekim ayının 10’u

Şimdi 1950 senesi Ekim ayının 10’u…

Yahut 20…21…22…yaşındasınız.

Lakin ta ki süjenin içinde bulunduğu sene,ay, gün saat ve dakikaya gelinir ve:

“şimdi mesela,1978 senesi Nisan ayının 23’ü Pazar günü, saat akşamın 9.30’u koltuğunuzda rahat sakin ve dinlenmiş bir halde oturuyorsunuz” denir. Sonra malum uyandırıcı usullerle uyandırılır. Süjenin uyanınca bir şey hatırlamaması, .alışmasının selameti bakımından telkin edilmelidir. Kendi kendine telkine, bu suretle mani olunur.

 

 

c - Önceki Yaşama Geçiş

Şimdi tekrar süjen çocukluk, bebeklik ve nihayet ilk doğum anına dönerek, eski hayatına geçmeye çalışılsın. Bu çalışmalarda çok dikkatli sakin, tedbirli olmak lazımdır. Söylenen sözlerin önemli ve tahkike lüzum olan kısımları yazılmalı yahut banda alınmalıdır. Celse odasına sükûnet hâkim olmalıdır. Süjenin operatörüne tam bir güveni olmalı ve operatörde süjenin korkularını endişelerini gidermelidir. Yaşlar küçüldükçe ve hayatının muhtelif zamanlarındaki hastalık, kaza ameliyat, doğum vb. gibi durumlarla karşılaştıkça, süjenin fizyolik durumu iyi kontrol edilmeli tedbirli olmalıdır.

 

 

d - Basamaklı Geriye Dönüş

Süjenin 30 yaşında olduğu kabul edilerek onun diğer hayatına geçilsin. Süje manyetik uykudadır.

Operatör şöyle bir sıra takip etmelidir:

“-şimdi29-28-26…20…15…10..8…6…4…3….2…1 yaşındasınız.(telkin devm ediyor) 10 aylık 8-4-2-1 aylıksınız. 25 günlük, 20-15-10-8-64-2-1 günlüksünüz. 20 saat, 15-10-8-6-4-2-1 saatliksiniz. 50 dakika 40-30-20-10-5-1 dakikalıksınız.50 saniye40-30-20-10-5…saniyeliksiniz(otorüter bir sesle) annenizin karnına döndünüz, 9 aydan beri urdasınız. Gitgide daha geriye dönüyorsunuz. 8…6…4…2…1 aydan beri anne karnındasınız. 25 günden beri…20…10…5…1 günden ebri anne karnındasınız.20 saatten beri 15…10…5…1 saatten beri anne karnındasınız.50 dakikadan beri 40…20…10…1 dakikadan beri anne karnındasınız. 50 saniye 40…20…10…1 saniyeden beri anne karnındasınız.(otoriter bir sesle) diğer hayatınızdasınız. Kimsiniz? Nerede ve ne yapıyorsunuz?”

Yukarıdaki ekminezik telkin şekli çok sağlam ve güvenli bir usuldür. Önce de denildiği gibi, telkinleri yaparken, mesela: 10…9…8.. yaşındasınız derken, manyetik paslar yapmalıdır. Bazı araştırıcılar, ekminezik yaşama ve hatırlamanın daha kolay olması için süjenin alnı ortasına tazyik etmeyi tavsiye eder.

Bu çalışma sabır ister tedbir ister, tahkikler işin can damarını teşkil eder. Örneğin birçok defa yapılacak ekminezide hayatın belirli bir noktası veya olayı hakkında tekrar tekrar sualler sormak veya cevaplardaki ayniyet yahut çelişkiye dikkat etmek gereklidir.

Birçok deneylerde yanılmalar olmuştur. Süje ile operatör tam “manyetik alaka” halinde olmalı ve operatör asistanların telkinlerine ket vurabilmelidir. Ayrıca tam ekminezi tatbikatına geçmeden önce halüsinasyonlar hasıl etmek yahut en iyisi süjeye hayatının anlattırmak lazımdır: bu süjenin mahcubiyet ve sıkılganlığını yenmek içindir. Elbette sıhhatli bir süje daha uygundur. Uyandırırken gene tedrici usulle, fakat biraz süratli olarak, telkinler ve uyandırıcı paslar yapılmalı ve süjeye deney anının sene, ay, gün ve saati iyice anlatılmalı, ayrıca kendisine de söylettirilmelidir.

Tedrici yürüyüş yöntemini uygularken kısaca sene, ay vs.yi söylerken en azından 10-15 saniyelik zaman aralığı bırakmak gerekir. Bu hem süjenin yorulmasına mani olur hem de onun söylenen zamana intibak etmesini temin eder.

 

 

e - Ekminezi Ve Babinski Refleksi

İngiliz araştırıcıları bu knuyu aydınlatmak için profesörlerin de bulunduğu bir deneyde: Babinski Refleksine bakmışlardır. (refleks gayri iradi olarak yapılan vücudun bir koruma mekanizmasıdır. Örneğin ayak ayak üstüne atmış bir şahsın dizkapağının altına vurulduğu zaman ayağın ileriye doğru hareket etmesi gibi…) babinski Refleksinde ise ayak tabanını bir iğne ile çizdiğimiz zaman normal insanda ayak parmakları öne ve aşağı doğru kıvrılır. Buna Babinski Menfi denir. Şayet felç vakalarında olduğu gibi şahsın ekstra-pramidal sinir yollarında(hareketi temin eden yüksek sinir merkezlerindeki sinir yoları) bir harabiyet olursa veya bu yollar 1 yaşından aşağı çocuklarda olduğu gibi tam gelişmemişse Babinski refleksi müspet olur. Böyle bir şahısta yapılan Babinski deneyinde şahıs çok gıdıklanmakta ve ayak parmakları açılarak başparmak geriye doğru kalkmaktadır. Bu hale de Babinski Müspet denir. Bu refleksi muayene için süje hipnotizma ile uyutuluyor ve ekminezi yapılıyor. 14–15 yaşına getirilmiş olan süjede Babinski deneyi yapılıyor. Babinski menfi bulunuyor. Ekmineziye devam edilerek süje 6 aylık haline getiriliyor. Bu durumda yapılan deneyde Babinski müspet olarak bulunmuştur. Deneyde bulunan bütün gözlemciler hayret ederek ekminezinin bir hatırlamadan daha ileri bir şey olduğunu, tam manasıyla bir yaşama olduğunu ve bunu yapılan Babinski deneyiyle de gördüklerini söylemekten kendileri alamamışlardır.

Deneye burada son verilmemişti. Devam ediliyordu. Acaba doğmadan önceki zamanda, spatyomda(ahrette) refleks ne olacaktı. Bunu şimdiye kadar kimse düşünmemiş ve kontrolünü yapmamıştı. Sonuç merakla bekleniyordu. Süje ekminezi ile doğumdan önceki zamana getirildi. Bu anda Babinski deneyi yapıldı ve hayretle süjede hiçbir reaksiyon olmadığı görüldü. Bulunduğu durumu yaşıyor ve konuşuyordu. Deney tekrar tekrar yapıldı. Ayakta hiçbir hareket yoktu… biraz evvel 6 aylık durumunda iken kahkahalar atan ve ayağına dokundurtmayan süjede şimdi tam bir hissizlik vardı. Bir şahıs reflekslerine engel olamazdı… Siz bir müddet gözlerinizi açık tuttunuz zaman onun kapanmasına engel olamadığınız gibi burada süje bu reflekse normal halde engel olamazdı. Niçin bu böyle olmuştur? Bu gayet açıktır. Süje 14 veya 6 yaşına getirildiği zaman her normal insanda olduğu gibi refleksleri normaldi. Yani Babinski menfi idi. 6 aylık durumunda ise Babinski müspet bulunmuştur. Zira süje 6aylık iken nasıl olduğunu hatırlamıyor, o durumu yaşıyordu. Normal halde 6 aylık bir çocuğun beyindeki hareket yolları gelişmemiştir. Ve refleksin müspet çalışması da bundandır. Spatyomda ise süjenin bedeni ile alakası yoktur. Bedeni yoktur. İşte onun için de hiçbir refleks olmamıştır. Bütün bu deneylerden sonra ekminezinin bir hatırlama olmayıp bulunduğu o ana ait durumu aynen yaşamak olduğu sonucuna varılmıştır.

Ekminezi ile geçmiş yaşamın tekrar yaşandığını yapılan diğer muhtelif deneyler de gösteriyordu. Bu deneyler muhtelif araştırıcılar tarafından yapılmıştı. Hepsi de hayret ederek aynı sonucu buluyorlardı. Sonuçta şu karara vardılar: bu tamamen eskiyi yaşamadan ibarettir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dr. Bedri Ruhselman ve Ekminezi Çalışmaları

 

Biz burada ipnoz ve psikolojik ayrışma hallerinde ekminezi olayının mümkün olup olmadığı fikri üzerinde durmak ve bu yolu biraz aydınlatmak istiyoruz. Önce ekminezinin ne demek olduğunu kısaca izah edeyim.

 

İnsan ömrünün herhangi bir çağında görüp geçirmiş olduğu bütün olayları en ufak ayrıntısına kadar ruhunda tekrar canlandırabilir. Yani bizim anladığımız manada unutma olayı yoktur. İşte ruha giren ve hiç birisi kaybolmayan izlenimlerin herhangi bir zamanda bütün tazelikleriyle ve kendilerine refakat eden fizik ve duygu unsurlarıyla tekrar canlanması haline eminezi denir.

 

 

 

a - Psikolojik İnfisal ve Ekminezi

 

İpnoz halinde süje üzerinde yapılan deneylerden uyandıktan sonra onun haberi olmaz. Psikolojik ayrışma(infisal) halinde bulunan süjelerde ise, süje her zaman maddi âlemdeki varlığının idrakinde olduğundan deney sonrası deney sonrasında geçen bütün olayları hatırlar.Sonuçları bir olan bu iki araştırma yolundan kincisinin daha pratik, kolay ve aynı zamanda daha verimli olduğunu zannediyorum.

 

Manyetik ipnoz halinin her insan üzerinde kolayca meydana getirilebilmesi kolay bir iş değildir. İstatistiklere göre bu işteki başarı olayı yüzde 10-15’i geçmez. Bundan başka her insan “kayıtsız şartsız kendisini deneyicilerin idrakine terk ve teslim etmesi” de kolay kolay temin edilemez ve nihayet uyku halinin bazı arızaları ve bunlardan ötürü başarısızlıklar da birçok bakımdan işi güçleştirir. Buna karşılık, ne yaptığını bilen, iradesine tamamıyla sahip olduğunu idrak eden ve olayları her zamanki bilinciyle takip edebilen bir insan, süje olmaya daha kolaylıkla razı olabileceği gibi ayrışma halindeki süjelerin, ipnoz halinde söz konusu bazı arızalara uğramaması da bu ruh halin lehine kaydedilebilecek bir neticedir. Biz kendi deneylerimize göre bu yoldaki başarı oranının en aşağı yüzde yetmişi bulduğunu gördük.

Bununla beraber psikolojik ayrışma halinin gelişimine ait etütler henüz mükemmelleşmiş değildir. Dolayısıyla ipnoz yoluyla ekminezi araştırmaları bir müddet daha evvelki usulün önünde yürüyecektir.Şimdi biz burada evvela hipnotik hallerde olan ekmineziyi kısaca gözden geçirdikten sonra psikolojik ayrışma haliyle de bu işin yapılabileceğini gösteren hazırlık mahiyetindeki kişisel deneylerimizden bahsedeceğiz.

 

 

b - İpnoz Halindeki Ekminezi

Bu enteresan ruh haletin yorumuna Dr. Pitre’in gözlemleriyle başlamak istiyorum.

Dr. Pitre’in süjesi 17 yaşında bir kızcağızdır. Kendisi çocukken kaba bir Gaskonya diliyle konuşuyordu. Fakat sonradan bu dili unutmuş ve fansızca konuşmaya başlamıştı. Süje ipnoz halinde on iki sene gençleştiriliyor, bu suretle beş yaşında bir çocuk halini alıyor. O sırada o, Fransızcayı unutuyor ve Gaskonya diliyle konuşmaya başlıyor. Beş yaşına ait hayatının olaylarını ayrıntılı olarak bu dille anlatıyor. Kendisine Fransızca hitap ettikleri zaman o, buna cevap vermiyor. Çünkü bu dili henüz öğrenmemiştir. Aynı zamanda beş yaşından sonraki hayatına dair sorulan suallere de cevap veremiyor. Zira bunlar kendisince geleceğe ait meçhul şeylerdir.

Aşağıdaki örnek bu hususta bizi biraz daha ileri götürüyor ve ipnoz halindeki ekminezinin ne kadar büyük bir realite olduğunu ifade ediyor. Burada hatırlamanın yalnız psikolojik tarafını değil, psikolojik olaylara refakat eden fizyolojik tezahüratını da görüyoruz. Yalnız bu örneği tetkik ederek süjenin geçmişte bugün yaşar gibi yaşadığını kolayca anlayabiliriz. Bu örneği P.Janet’ten alıyorum. Profesör süjesi Rose’u ipnoz haline koyduktan sonra iki sene evveline götürüyor. Fakat bu sırada hiç aklına gelemeyen bir olay ile karşılaşıyor. Kadın ıstırap çekmeye başlıyor. Profesörün sorgusuna cevap vermek istemiyor, utanıyor. Fakat nihayet hal ve tavrıyla gebe olduğunu anlatıyor. Bu sırada karnının da şiştiği görülüyor. Hakikaten o tarihte bu halin meydana gelmiş olduğu sonradan anlaşılıyor.

P.Janet’in diğer bir süje ile yaptığı deneyi de yukarıdakine benzer. Bu süjenin sol gözü kördür. Kendisi de bu arızanın anadan doğma olduğunu iddia ediyor. Profesör süjeyi ipnoz haline koyduktan sonra 7 yaşına getiriyor. O hala kördür. Fakat bir sene daha gençleştirilince, yani 6 yaşına getirilince süjenin körlüğü kayboluyor ve iki gözüyle de görmeye başlıyor. Demek o sol gözünün görme yeteneğini 6 yaşında iken kaybetmiştir. 6 yaşındaki hayatına döndüğü zaman, iki gözünün görme yeteneğinden bol bol faydalanan kızcağızın bu halini, geçmişin alelade bir hatırlamasından başka türlü, bir olay olarak yorumlamak gerekir.

Aşağıdaki örnek ekminezi hakkında okuyucularıma daha açık fikirler verebilir:

“Jeanne R…24 yaşındadır… Kolayca hipnozite edilebilmektedir. Histeriktir. Hipnozdan sonra meydana gelen bütün olayları unutmaktadır…

“kendisine 6 yaşında olduğu söylendi. Bunun üzerine o, kendisini ailesinin yanında görmeye başladı; akşam yemeği sonu sohbetindedirler, kestane soyuyorlar. Onun canı uyumak istiyor ve kardeşinin yardımını istiyor. Fakat erkek kardeşi yerdeki kestanelerden evler yapıyor. “o çok tembeldir, ancak kestanelerin on tanesini soyabildi. Geri kalan kestaneleri benim soymam gerekiyor.”“bu halde iken Limoj lehçesiyle konuşuyor. Okuyup yazmasını bilmiyor. Ancak A.B.C.’yi tanıyabiliyor. Fransızca bir kelime bile konuşamıyor. Küçük kız kardeşi uyumak istemiyor, “9 aylık kız kardeşimi daima badi badi dolaştırmak lazım” diyor. Burada J.R… bir çocuk halindedir.“kendisine iki dakika sonra 10 yaşında olacağı söylenince bütün fizyonomisi değişiyor. Şimdi Moustiersler’in şatosunda bulunmaktadır. Oradaki tabloları hayranlıkla seyrediyor. Kendisiyle beraber olan kız kardeşlerini soruyor. Konuşmasını yeni öğrenmiş çocuklar gibi konuşuyor.

“İki senden beri okula gitmektedir. Fakat şimdi oraya devam edemiyor. Annesi çoğunlukla hasta olduğundan kız ve erkek kardeşlerine kendisi bakmak zorundadır.“yazıyı 6 aydan beri öğrenmektedir. Çarşamba günü yazdığı bir kompozisyondan bahsediyor. Bütün bir sayfayı ezberden ve kolaylıkla yazabilmiştir. Bu 10 yaşındaki iken olan yazısıdır. Bununla birlikte imlada henüz o kadar ileride değildir. “Marie Couteau benden daha az hata yapıyor, ben daima Marie Puybaudet ve Marie Couteau’dan geriyim. Fakat marie Louise Roland benden de geridir. Zannedersem içimizde en çok yanlış yapan Jeanne Beaulieü’dir”

“Kendisine 15 yaşında olduğu söylendi. Mommart’da Bayan Brunerier’in yanındadır. “yarın bir tören var. Bir düğün töreni… Benim kavalyem Leon olacak. Oh! Ben baloya gidemeyeceğim. Bayan Brunerier oraya gitmemi istemiyor. Fakat ben on beş dakika kadar ondan gizli olarak baloya gideceğim.”

“Petit Sovayad’ı yazıyor. Evvelki yazısı ile bunun arasında büyük fark var. Uyandıktan sonra bu yazısını görünce çok hayret ediyor. Çünkü onu tamamıyla unutmuştu. On yaşında iken yazdığı parçaların kendisine ait olduğunu kabul etmiyor.”

Birçok diğer örnekler içinde bu örnek bazı ince nktalarıyla ekminezi hakkında daha açık bir fikir verebilir. Burada geçmiş vakaların alelade hatırlanması değil, geçmiş ve hayatın alışkanlıkları, duygu ve anlayışları, yetenekleri ve nihayet fizyolojik ve psikolojik bütün imkânları o zamanki gibi tekrar canlanmaktadır.

Şimdi hipnoz halinde olan ekmineziye ait kendi deneyimlerinim bir iki tanesinden bazı parçaları yazacağım. Bunun sebebi bu deneylerde tespit edebildiğim ufak bir hususiyettir ki bu hususiyet ipnoz halinde ekminezinin sıhhatini ve hakikatini ispat etmeye yarar: burada dikkat edilirse süje ipnoz halinde geçmişteki hayatını anlatırken onları saati saatine hatta dakikası dakikasına söylüyor. Fakat uyku zamanlarına rast getirilen saatlerde ne yaptığı kendisinden sorulunca susuyor, cevap vermiyor ve derin bir uyku halini gösteriyor. Hâlbuki yalnız bu bahisler üzerinde değil, genel kültürü itibariyle de bu süje bilgisizdi. Hele onun böyle metapsişikteki ekminezi arızalarını inceden inceye düşünüp etrafı aldatmak için onları tatbik edebileceğine inanmak mümkün olamaz. Bundan başka süjenin ipnoz halinde olduğu ve şuurunu tamamıyla kaybetmiş bulunduğu, hatta uyku halinin somnambülizm derecesine kadar ileri götürüldüğü, tarafımızdan kullanılan birçok soruşturma usulleriyle tespit edilmişti. O esasen dış âlemde, dünya ile alakasını gevşetmiş bulunuyordu. Şu halde onun geçmiş zamanlardaki uyanık hallerine ait olayları birer birer söylemsine karşılık, uyku saatlerinde sessizliğini muhafaza etmesi ve hiçbir sözümüzü işitmeyip derin bir uyku halinde görülmesi bilimsel anlamları haiz olsa gerektir.

Bu kişi Kabil’deki bir tıp müessesesinde müstahdemdir. Ve ismi Nebi Han’dır ( 87/III/945 tarihli celse tutanağından)

“S-şimdi saat 9.30. sizi dokuz buçuk saat gençleştiriyorum. Bu gün saat 12 desiniz. Şimdi ne yapıyorsunuz?

C-müessesedeyim

S-orada ne yapıyorsunuz?

C-güneşte duruyorum

S-bir buçuk saat daha gençleştiniz, ne yapıyorsunuz?

C-kan arıyorum

S-siz kimsiniz?

C-Ahmet Nebi

S-sizi iki saat daha gençleştiriyorum saat sekiz buçuk oldu ne yapıyorsunuz?

C-evdeyim

S-evde ne yapıyorsunuz?

C-marangozla konuşuyorum

S-yedi buçuk saat daha gençleştiniz, saat bir ne yapıyorsunuz?

C-…….

S-cevap vermeniz gerekli saat birdir?

C-……

S-niçin cevap veriyorsunuz, cevap vermemenizin sebebini söyleyiniz?

C-………

S-şimdi iki saat daha ihtiyarladınız saat üç oldu ne yapıyorsunuz?

C-…….

S-saat beş oldu ne yapıyorsunuz, şimdi artık bana mutlaka cevap vereceksiniz ve bir şey söyleyeceksiniz?

C-…….

S-Nebi Han! Nebi Han, bana cevap veriniz

C-….(bu sırada süje atıl bir külçe halinde, operatörün sözlerine karşı hiçbir duygu hali göstermeden derin derin uyumaktadır)

S-saat yedi oldu şimdi ne yapıyorsunuz?

C-----

S-saat sekiz oldu ne yapıyorsunuz?

C-çay içiyorum

S-saat dokuz buçuk ilh..”

Aynı süje ile yapılmış birçok deneylerden bir tanesini daha veriyorum. (27/III/945 tarihli celse tutanağından)

“S- siz 1321 senesi Hut ayının onuncu günü saat dokuz buçuktasınız, ne yapıyorsunuz?(süje bu suretle iki sene gençleştirilmiş bulunuyordu)

C-evdeyim

S-evde ne yapıyorsunuz?

C-hiç

S-şimdi 1320 senesi Hut ayının onuncu günü sabah saat dokuzu elli dakika geçiyor, ne yapıyorsunuz?

C-elbise giyiyorum

S-şimdi on oldu

C-darülamana gidiyorum(burada süjenin çalıştığı müessese vardır)

S- on beş dakika daha ihtiyarladınız, ne yapıyorsunuz?

C-darülamandayım

S-on beş dakika daha ihtiyarladınız, saat on buçuk oldu?

C-darülamandayım

S-orada ne yapıyorsunuz?

C-konuşuyorum

S-kiminle ne konuşuyorsunuz?

C-Kazım ile

S-ne konuşuyorsunuz siz ne söylüyorsunuz?

C-ben dinliyorum(unutulmasın ki bu sırada süje üç sene evvel geçmiş bir günün herhangi bir saat ve hatta dakikasındaki olayı anlatmaktadır)

S-o ne söylüyor?

C-münakaşa yapıyor

S-hangi meseleyi münakaşa yapıyor?

C-kadınlar meselesini

S-hangi kadınlar meselesini?

C-benim orada olduğumu.. ve amcamın da orada olduğunu… ve orada yaptığımız ev hakkında konuşuyor

S-şimdi üç sene daha gençleştiniz,1317 senesi Hut ayının onundasınız saat on. Ne yapıyorsunuz?

C-…(bağırsaklarından hasta olan süjenin söylemek istemediği, ihtimal o sırada bir işi vardı)

S-(birkaç pas daha yapıldı) şimdi siz 1317 senesi Hut ayının onundasınız saat dokuz buçuk. Ne yapıyorsunuz?

C-(yüzünde ıstıraplı bir ifade belirdi)ufff! Bağırsaklarım ağrıyor.(süje bu tarihte ağır bir barsak hastalığı geçirmiştir)

S-altı ay daha genç oldunuz

C-evet

S-şimdi 1315 senesi Hut ayının onundasınız, yan iki sene daha gençleştiniz. Ne yapıyorsunuz?

C-hastaya iğne yapıyorum(süje o tarihte hakikaten başka bir müessesede yani sanatoryumda hastabakıcılık yapıyor)

S-nerde iğne yapıyorsunuz?

C-sanatoryumda

S-sanatoryumun neresinde?

C-iğne odasında

S-yanınızda kim var?

C-Mehmet Hâkim

O tarihte operatör adı geçen sanatoryumun şefi bulunuyordu ve süjenin söz konusu ettiği Mehmet Hâkim, oranın baş hasta bakıcısı olarak hala vazifesine devam ediyordu. Fakat burada dikkate değer nokta, süjenin yedi sene evvelki bir gün ve saatte yaptığı işi halen yapıyormuş gibi anlatmasıdır.

Aşağıda vereceğin aynı süje ile yapılmış deneylerden diğer parçalar bu süjen ipnoz halinde biraz daha gençleştirilmiş yaşlarına aittir.

(3/IV/945 celse tutanağından)

“S-siz şimdi 1300 senesinin Cevza ayının onunda bulunuyorsunuz. Yani yirmi yaşındasınız(süje bu suretle yaklaşık on bir sene gençleştirilmiştir) sabah saat on nerdesiniz?

C-evdeyim

S-şimdi saat on bir oldu, ne yapıyorsunuz?

C-tarladayım

S-yanınızda kimse varmı?

C-evet ağabeyim var

S-ağabeyiniz ne yapıyor?

C-yonca biçiyor

S-şimdi saat öğleden sonra dört oldu, neredesiniz?

C-bağdayım dolaşıyorum

S-yanınızda kim var?

Hizmetçi

S-hizmetçi ile ne yapıyorsunuz?

C-konuşuyorum yonca biçmesini söylüyorum

(on bir sene evvel geçmiş bir günün herhangi bir saat ve dakikasında konuşulan sözlerin bu suretle hatırlanması alışılagelmiş olmasa gerek!)

S-şimdi 1305 senesindesiniz(süje takriben 14- 15 yaşlarında)

C-ne diyorsun anlamıyorum.(burada dikkate değen olay şudur: bilhassa oralarda köyde yaşayan genç çocukların sene ile tarihle alakaları yoktur. Bu hal ile süjenin bana verdiği cevap arasında bir uyum vardır)

S-siz şimdi 15 yaşındasınız; yani 15 sene daha gençleşmiş bulunuyorsunuz.

C-hah!(süjenin şimdiye kadar hep evet ile cevap vermesine mukabil şimdi tam bir köylü gibi konuşması da ayrıca dikkate değer)

S-nerdesiniz

C-evdeyim

S-ne yapıyorsunuz?

C-hiç ne yapacağım

S-kaç yaşındasınız?

C-ne bileyim

S-şimdi saat dört oldu, yani sekiz saat ihtiyarladınız nerdesiniz?

C-bağdayım

S-ne yapıyorsunuz?

C-kardeşimle beraber oynuyoruz

S-iğne yapmasını biliyor musunuz?

C-ne söylüyorsun be!(dikkat edilirse ancak yirmi yaşlarına doğru öğrendiği hastabakıcılık mesleğine ait bilgilerden o zaman süjenin haberi yoktur. Bu bilgisizlik halinin belirmesi nezaketini kaybetmesi ve lisanîyle hal ve tavrıyla on beş yaşındaki köylü çocuğun durumunu göstermesi üzerinde durulacak ruh hallerdir.)

S-sizi biraza daha gençleştireceğim

C-(süjede çırpınmalar göründü, ıstıraplı bir şekilde inlemeye başladı, yüzünün ifadesi değişti)

S-(birkaç pas yapıldıktan sonra)şimdi çok rahatsınız, kendinizi rahat hissediyorsunuz değimli?

C-yoruldum” deneye son verildi.

 

 

c - Psikolojik Ayrışım yoluyla Ekminezi

ipnoz yoluyla ekminezi olayı üzerinde az çok çalışılmış ise de, psikolojik ayrım yoluyla bu psişik tezahür üzerinde durulmamıştır. Hâlbuki hipnozla bu halin esasları arasındaki birlik göz önüne alınırsa psikolojik ayrışım halinde de ekmineziye ait yorumların yapılabileceği haklı olarak düşünülür.

Fakat biz daha ileri giderek, bilhassa hipnotik süreçler yanında, deney şartları itibariyle evvelce söylediğimiz birçok sebepten, kolay olan psikolojik ayrışım haliyle bu çeşit incelemelerin daha verimli çalışmalara yol açacağını söyleyebiliriz. Bunun için ekmineziye ait ilkel çalışmalara önem verdik. Bu deneylerimiz yenidir ve daha ilerletilmeye muhtaçtır. Fakat bunlar mükemmelleştirildiği takdirde geçmiş zamanları ve hatta geçmiş hayatları adeta dünkü veya bu sabahki olayları hatırlar gibi ve onların içinde (şüphesiz ancak tabiat kanunlarının imkân ve izni oranında) şimdi yaşıyormuşçasına, herkesin hatırlaması mümkün olabilecektir. Bu halin tollumda ilim hayatında oynayacağı rolleri şimdiden tahmin etmek bile mümkün olmaz.

Aşağıda vereceğim örnekler psikolojik ayrışım halindeki ekminezi tezahürlerinin yorumuna yarayacak ilk denemelerdir. Bu yolda yüründüğü takdirde daha verimli ve faydalı sahalara çıkılabileceğinden şüphe etmiyorum.

Deney hazırlığı:

Bu deneyde kullanılan süje, N…adında ve 18 yaşında bir kızcağızdır. Tahsili ancak orta derecededir, asabi mizaçlı değildir, sıhhati iyi ve akli durumu normaldir.

Evvelce asistanlardan birisi tarafından çarşıdan bazı resimli kartlar tedarik edilmişti. Bu kartlar deneylerin devam ettiği müddetçe asistanlar, operatör ve süje tarafından görülmemek üzere zarflara konup kapatılmıştır. Şunu da işaret edelim ki, deneylerin bütün devamınca süje, çalışmamızın şekil ve gayesi hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Kendisi topluluğumuza ilk defa 20.11.940 da Bay Dr. Zühtü Tinel tarafından takdim edilmiş ve takdim edildiği gün deneylerin ilk safhasına başlamıştı. Deney neticelerini bozmamak için yapacağımız işler hakkında Süjeye hiç bir şey söylememeye karar vermiştik.

(20.11.1940 Çarşamba deneyi):

“ bu deney İstanbul2da Çemberlitaş’ta, Dr. Zühtü Tinel’in evindeki ilmi toplantılarda ilk defa takdim edilen Bayan N.. ile yapılmıştır. Operatör Dr. B. Ruhselman’dır. Süjeye herhangi bir deneyin yapılmaya başlandığı hissini vermemek için onun okul hayatına ve gündelik meşguliyetlerine dair gelişigüzel bir takı sualler sorulduğu sırada söz getirilerek kendisine bir kart gösterileceği ve ona dikkatle bakması gerektiği tembih edildi. Kızcağız bu teklifin manasına anlamaya bile vakit bırakmadan saat tam 9.30’da kapalı zarflardan bir tanesi gelişigüzel açıldı ve içindeki resim Dr. Z. T..tarafından on saniyelik bir müddetle süjeye gösterildi. Süje ile kendisi arasındaki mesafe yaklaşık bir metre idi. Sonra operatör kartı eline aldı ve resimli tarafına bakmadan kartın arkasına aklına ilk gelen yedi kelimeyi birbiri arkasına yazdı. Resimli tarafını eliyle kapatarak süjeye bu yazıları beş saniyelik bir müddetle gösterdi. Bundan sonra kart tekrar zarfa kondu ve kapatıldı, üzerine de deney tarih ve saati yazıldı. Bundan süjenin fikrini ve duygusunu, gördüğü resimlerin ve yazıların tesirinden uzaklaştırmak ve onun bunları ezberlemesine meydan vermemek için kendisini daha ilgilendiği başka konular zerine çekmeye başladık. Esasen o bu işlerden bir şey anlamıyor ve kafasında onları kim bilir nasıl yorumluyordu. Dolayısıyla pek kıza zamanda gördüğü şeylerin hatırasını kendisinden uzaklaştırmak kolay olmuştu. Bu deneyler aramızda kararlaştırılmış muhtelif zamanlarda ve başka başka resimlerle tekrar edildi. Yalnız her deneyde kartları süjeye gösterme müddeti kısalıyordu. Mesela 14.12.1940 tarihinde gösterdiğimiz kartlardan birisini yedi saniyelik ikincisini de beş saniyelik müddetle süjeye göstermiştik. Bu suretle deneyin ilk kısmı bitmiş oluyordu. Bundan sonra süjeye kendisiyle olan işlerimizin bittiğini ve arık celselerimize iştirak etmesine lüzum kalmadığını söyledik. O bunlardan hiçbir şey anlamaksızın bizden ayrıldı. Fakat kendisi uzaktan takip ediliyordu. Çünkü onun hiç beklemediği ve her şeyi unuttuğu bir zamanda deneylerin ikinci kısmı başlayacak ve neticeler alınacaktı. Bu suretle süje ile görünür hiçbir temas olmadan iki ay geçti. Karar verdiğimiz bir günde süje davet edilerek deneylere devam edildi. Bu deneylerden bir iki tanesinin tutanağını yayınlıyorum.

(24/1/1941 celsesi tutanağından)

“süje psikolojik ayrışım halinde(transa ) kondu ve tedricen hayatının gerisine doğru gönderildi. İlk kartı kendisine gösterdiğimiz ana kadar getirildi.

S-Dr. Bay Zühtü size bir kart gösteriyor, onu görüyor musunuz?

C-evet

S-ne görüyorsunuz?(hatırlatırız ki bu kartın içeriğinden evvelce hiç birimizin haberi yoktu)

C-bir mısır kartı görüyorum.(bu kart süjeye ancak on saniye kadar gösterilmişti)

S-o kartta neler görüyorsunuz?

C-iki atlı adam, iki dişi deve çekiyor.(kartta birisi ön planda büyük, diğeri arka planda küçük ve üzerlerinde birer insan bulunan iki at var. Kenarda da uzakta iki deve gidiyor. Öndeki deveyi gövdesi arka tarafta kaldığı için güçlükle ancak bacakları görülebilen bir adam, arkadakinin de devenin yanında yürüyen diğer bir adam sevk etmektedir.)

S-başka ne görüyorsunuz?

C- birkaç kişi yürüyor.(yedi kişi yürümektedir)

S-başka

C-bir ağaç var.(önde bir tek hurma ağacı yükselmektedir. Fakat en arka planda ve uzakta ayrı ayrı fark edilmeyen ağaçlar ve ağaçlık bir saha mevcut)

S-kartın arkasına bakınız ne görüyorsunuz?

C-yazılar görüyorum

(bu kartın arka tarafına kurşun kalemle yedi kelime şu sıra ile yazılmış bulunmaktaydı: kalem, tebeşir, kitap, defter, hokka, kâğıt, lastik)

S-yazıları okuyunuz

C-tebeşir..kalem..defter..hokka..lastik(tam bu sırada dışarıdan süjeyi rahatsız edici bir gürültü meydana geldi. Celseyi sona erdirmek zorunda kaldık. Bu sırada sıranın bozukluğu göz önüne alınmasa yedi kelimede iki hata ile başarı elde edilmiştir denilebilir)

(22.2.1941 tarihli celse tutanağından)

“S-şimdi 14.12.1940 günündeyiz. Bugün cumartesi saat 4.45

C-evet

S-Dr. Zühtü Bey size bir kart gösteriyor.(bu kart süjeye üç ay evvel yedi saniyelik bir süreye gösterilmişti)

C-görüyorum

S-ne görüyorsunuz?

C-camiye benzer bir yer, kubbeli falan.(kart Arabistan çarşılarından birisini gösteriyor. Buradaki manzara hakikaten kubbeleri ile Türkiye’deki bir cami avlusuna benzetilebilir.)

S-başka ne görüyorsunuz?

C-ortada bir merkep görüyorum(yolun ortasında bir merkep durmaktadır.)

S-başka ne görüyorsunuz?

C-bunun üzerine bir yük sarıyorlar, görüyorum.(bir erkek merkebin üzerine bir yük yüklenmektedir)

S- başka ne görüyorsunuz?

C-karşımda iki pencere var, birisi üst tarafta diğeri alt tarafta. Bu pencerelerin üstleri yuvarlak,ikincisi biraz ufak.(çarşının üzeri kubbelerle bölmelerle örtülü. Bu bölmeler arasında yukarıda birisi birinci bölmede önde diğeri de ikinci bölmede arkada iki pencere var. İkinci pencere birinciye nazaran daha küçük ve aşağıda görünüyor. Pencerelerin üstleri kavisli)

S-daha neler görüyorsunuz?

C-aşağıda sola doğru altı yedi kişi görüyorum. Ayakta duruyorlar konuşuyorlar.(solda ayakta dört kişi konuşuyor vaziyette durmaktadır. Daha önde dört kişi oturuyor)

S-sonra

C-bu kadar görüyorum

S-arkada bir şeyler var mı?

C-arkada sol tarafta iki üç kişinin durduğunu görüyorum.

S-merkebe dikkat ediniz ne vaziyettedir?

C-yüzü bana doğru(merkebin yüzü ön tarafa süjeye bakıyor)

S-merkebin rengi nasıl?

C-siyah(koyu kahverengi)

S-merkebin yanında duran var mı?

C-iki kişi(merkebin sol tarafı ile duvar arasından geçmek üzere yürüyen bir kadın var. Merkebin sağ yanında bir erkek yük yüklüyor)

S- ne yapıyorlar?

C-sol tarafta erkek sağ tarafta kadın. Erkek yük yüklüyor

S- erkeğin kıyafeti nasıl tarif ediniz?

C-yün elbiseli Mısırlıya benziyor(Arabistan’a mahsus bir kıyafet)

S-şimdi dikkat ediniz! Dr. size diğer bir kartı gösteriyor.(bu ikinci kart süjeye hemen evvelki birinci karttan sonra beş saniye müddetle gösterilmişti)

C-evet görüyorum

S-ne görüyorsunuz?

C-bir dere. Üstten yuvarlağımsı bir köprü geçiyor. Köprünün üstünde bir kız… Dayanmış duruyor. Aşağıda ördekler var. Kız bu ördeklere bakıyor görüyorum.(kartın sol tarafında bir dere akıyor. Derenin üzerinde kavisli tahta köprü var. Bir kız köprünün üzerinde bir eliyle köprünün parmaklığına dayanmış aşağıdaki ördeklere bakar vaziyette duruyor)

S-başka ne görüyorsunuz?

C-kızın arkasında bir ağaç var(doğru)

S-başka

C-derede karma karışık bir sazlık var(derenin sol ve sağ sahillerinde sazlığa benzeyen bitkiler var)

C-başka ne görüyorsunuz?

C-etrafı açık yeşil ovalar görüyorum.(köprünün öbür tarafında derenin diğer sahilinden itibaren yeşil sahalar görünüyor.)

S-başka?

C-yedi tane ördek var(resimde altı ördek görünüyor)

S-bunlar ne yapıyorlar?

C-suyun içineler(dört tanesi suyun içinde iki tanesi de sudan çıkmış vaziyette)

S-hepsi suyun içinde mi?

C-kimisini sudan çıkıyor gibi görüyorum

S-kaç tanesi suyun içinde?

C-beş tanesini suyun içinde görüyorum. Sağ tarafa doğru geliyorlar(dört tanesi suyun içinde, hepsinin yüzleri sağ sahile yönelmiş)

S-kaç tanesini sudan çıkıyor gibi görüyorsunuz?

C-iki tanesini(doğru)

S-kaç tane ağaç görüyorsunuz?

C-kızın arkasında bir ağaç köprünün öbür tarafında…)

Bu neticeler çok önemlidir. Belki ilk bakışta alışılmış bir hal gibi görünen bu hatırlamaların zannedildiği gibi olmadığını okuyucularımın takdir etmesi kolaydır. Hiç görmediğiniz bir tabloya beş sayı sayıncaya kadar bakınız. Bu işi yaptıktan sonra üç ay onunla ilgilenmeyiniz. Üç ay sonra tabloda gördüğünüz şeyleri hatırlamaya çalışınız. Alacağınız netice ile yukarıdaki neticeleri karşılaştırınız. Bunu yaptıktan sonra Bayan N.. ile yapılan deneylerin manasını ve ciddi araştırıcılara bu çeşit deneylerin neleri vaat ettiğini kolayca taktir edeceksiniz. Kaldı ki siz deneyin mahiyetini bildiğiniz için ne yapsanız resmi unutmamak için az çok iradi gayret sarf edersiniz. Bu işi hiçbir şey sezdirmeden diğer bir arkadaşınızla yaparsanız iki üç ay sonra resimden onun aklında hiçbir şeyin kalmamış olduğunu görürsünüz.

(20/3/1941 tarihli celse tutanağından)

Süjeye yirmi gün evvel gelişigüzel bir Fransızca bir ders kitabının beşinci sayısı, on saniyelik müddetle gösterilmişti. Süje Fransızcayı ancak güçlükle okuyacak kadar az biliyor. Bu sayfanın başında bir okul sınıfı rsmi vardır. Altında da bu sınıftaki eşyaya ait şu yazılar yazılıdır:Premiere leçon, La clase, Leves vous.

1-Regardez le professeur

2- Regardez le garçon

3- Regardez le fille

4- Regardez le tableau

5- Regardez le craie)

“S-kaçıncı sayfayı görüyorsunuz?

C-beşinci

S-kaçıncı ders?

C-ikinci(yanlış)

S-sayfanın başında ne var?

C-bir sınıf resmi

S-bu sayfada yazı var mı?

C-var

S-okuyun bakalım o yazıyı?

C-La classe,levez vous, regardez prosfeeseur,regardez le fille, regardez le garçon, regardez le craie.

 

Arada geçen yanlış kelimeler ve sıranın bozukluğu önce hatıraların henüz yeniliği, ikinci olarak süjenin Fransızcaya hâkim olmaması ve ihtimal bu yüzden bilinçli faaliyetlerin işe karışması ile ilgili olsa gerektir

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Arnall Bloxham ve Kanıtlı Ekminezi Deneyleri

 

Hipnoterapist (ipnozla tedavi uygulayıcısı) Arnall Bloxham henüz daha çocuk yaştayken, önceden yaşamış olduğuna kanaat getirmişti. Yüzyılın başında gene Bloxham’ın uykusu sık sık kâbuslar ve hem geçmiş çağlarla ve hem de uyanık haldeyken kendisine tümüyle yabancı olan kişiler ve yerlerle ilgili rüyalarla kesiliyordu. Sonraları bu rüyaların geçmiş yaşamdan sahneler olduğuna inandı aynen günümüzün en tanınmış reenkarnasyon araştırıcısı Prof. Ian Stevenson’un yazılarında tarif ettiği çocuklar gibi Bloxham da önceki yaşamın bazı anılarıyla birlikte doğmuştu.

 

 

a - Bloxham’ın Yaşam Öyküsü ve Reenkarnasyon İnancı

Çok sonraları rüyalarından tanıdığı bir yeri keşfettiğini ileri süren Bloxham gençliğini İngiltere’nin geçimini tarımla sağlayan ufak kasabalarından Pershore, Worcesteshire’da geçirmişti. Daha ortaokul öğrencisiyken hionotizmaya karşı yakından ilgi duyan Bloxham, baş ağrısından şikâyeti olan bir arkadaşını bu sahada edindiği becerisiyle iyileştirirken öte yandan bir hipnoterapist olarak da ilk başarısını elde ediyordu.

Doktor olmayı kafasına koyan bloxham, bir tıp adamı için yararlı olabileceğini düşündüğü 2Mesmerizm2(hipnotizmanın Ogünlerdeki adı) ile ilgili çalışmalarını sürdürdü. O ara birinci dünya savaşı çıkınca on sekiz yaşındaki Bloxham da donmaya katıldı. Ancak doktor olma arzusu artık kesinlikle gerçekleşemeyecekti. Tifoya yakalanan genç Bloxham’a, enfeksiyon taşıyabileceğinden dolayı hiçbir zaman bir hastanede çalışamayacağı söylenmişti.

Doktorluk hayallerinin gerçekleşmemesi üzerine Bloxham da hipnoterapist oldu. Her iki savaş sırasında donanmada üstlendiği görevleri dışında, kırk yılı aşan bir süre boyunca hipnozla tedavi yöntemini başarıyla sürdürdü.

İkinci dünya savaşından sonra yerleştiği Güney Galler’in Cardiff kentinde, karısı dulcie Bloxham ile birlikte giderek tanındılar ve sonunda, Bloxham saygın bir hipnoterapist olarak ün yaptı. 1972’de, T.G. Warne-Berisford’un arkasından İngiliz Hipnoterapistler Derneğinin başkanı oldu(British Society of Hypnotherapists).

Ancak bloxham’ın Cardiff’teki ünü, hipnoterapiden ziyade doğru felsefesi ve reenkarnasyon konuları üzerinde uyandırdığı ilgiden ileri geliyordu. Her üç haftada bir evini otuz kadar arkadaşına ve konuyla ilgilenen bazı yabancılara açık tutan Bloxham bu toplantıları sırasında hipnotize ederek ekminezi yöntemiyle önceki yaşamlara gönderdiği kişilerin kayıtlarını dinletiyor, bu arada karısı Dulcie de çay ve bisküvi ikram ediyordu. Sonra da soruları yanıtlıyor ve misafirlerine reenkarnasyondan ve karma Yasasından söz ediyordu.

 

 

b - Bloxham’ın Reenkarnasyon Bilgisinden Ekminezi’ye Geçiş

Tüm yaşamı boyunca reenkarnasyon olgusuna inanmasına rağmen Bloxham’ın ‘geçmiş bir yaşama’ dönüşlerle ilgili ekminezi deneyleri meslek yaşamının ancak son zamanlarına rastlar.

“Ekminezi çalışmalarım meraktan dolayı üzerine eğinilmiş basit bir deney gibi başlamadı, zira zihin üzerinde deneyler yapmaktan biraz temkinliyimdir. Ne yaptığınıza emin olmadan ve geçerli bir nedeniniz bulunmadan bir saatin mekanizmasını iğneyle gelişigüzel karıştıramazsınız değil mi? İlk ekminezi uygulamam bir hastanın tedavisi ile ilgili olarak ortaya çıkmıştı.”

Arnall bloxham’a meslek yaşamında büyük bir destek olan Dulcie Bloxham, kocasının ekminezi çalışmalarını daha geniş bir kitleye duyurabilmek için bLoxham’ın yedi değişik ‘yaşama’ geri gönderdiği bir ilk olukun öğretmeninin öyküsünü ele alan “ann Ockenden Kimdi?”(Who wsa Ann Ockenden?, London Nevile Spearmen,1958) adlı bir kitap yazıştı.

 

 

c - Bloxham’ın Ekminezi Teorisine İlişkin Yorumları

Ekminezi zerine düşüncelerini açıklayan bloxham, geniş bir yaşamdan haberdar olmanın yararlı olabileceğine inanmaktadır:

“ekminezi altında geniş yaşamlara dönen kişilerin çoğu bu uygulamanın kendilerine yardımcı olduğunu görmüşlerdir. Eğer önceki bir yaşamda yaptığınız şeyleri hatırlayabilirseniz, aynılarını muhtemelen bu yaşamda da yapabilirsiniz. Geçmiş çok önemlidir hem dün yaşadığınızı hatırlamadıysanız bugün pek çok şeyi bilemeyeceksiniz. Aynı şekilde geçmiş yaşamlarınızı hatırlayamıyorsanız, bilebileceğinizden çok daha azını biliyorsunuz demektir”

“sanırım geçmişteki bütün büyük müzisyenler ve sanatçılar belki de daha önceden yaşadıklarını fark ettiklerinden dolayıdır ki çok küçük yaşlardan itibaren dahi kişiler olmuşlardır.”

Bugün Bloxham kendisini reenkarnasyon ile Karma Yasası’na inanan bir Hıristiyan olarak tarif etmektedir:“gerçekte insanların reenkarnasyona inanıp inanamamaları önemli değildir. Bütün insanlar gene doğarlar. Bu yaşamın gene-doğum yasasıdır. İnsanlar kendi kendilerine şu soruyu bir sorsalar, sonradan geçmiş yaşamlarını hatırlamaya başlayacaklardır: “ben kimim?daha önce yaşayan sonsuz ben?” ama öldüğünüzde mezara gideceğinizi ve bunun sizin sonunuz olacağını düşünüyorsanız, doğal olarak gene yaşama ihtimalini zihninizden geçirmiyorsunuzdur.”“ayrıca Hz. İsa’nın reenkarnasyonu öğrettiğine inanıyor ve bugün ki Hıristiyanlığın Hz. İsa’nın öğrettiğine pek benzemediğini sanıyorum. Kilise bu öğretiyi kırparak bambaşka bir hale getirdi. Anlıyorsunuz ya dinimizin çoğu bir dogmadır-ilerlemenin ve bilginin düşmanı olan dogma”

Bloxham reenkarnasyon ve ekminezi üzerine inancını güçlü bir şekilde savunmaktadır. Böylesine köklü, bir inanca sahip olması da boş yere değildir. Daha ilk ekminezi uygulamasından ekminezinin ne kadar güvenilir olduğunu görmek için süje(denek) üzerinde bazı deneyler yapmış ve ipnoz altındaki kişiyi yalan söylemeye zorlamış, ancak süje bildiği doğruda ısrar etmişti.

Ekminezi altındaki süjeye soru sormak teknikleri üzerinde yürüttüğü aynı türden deneyler Bloxham’ı hipnotizörün tarafsız kalması ve süjenin geçirmekte olduğu deneyime onu etkileyecek bir şekilde karışmaması halinde tümüyle süjenin kendisine ait geçmiş yaşamın anılarını kapsayan bir ekminezi uygulamasını gerçekleştirmenin mümkün olduğuna ikna etmiştir.

 

 

d - Ekminezide Süje ve Tarih

Bloxahm ipnoz altındaki süjelerinin yıllar önce işitilen ya da okunan, unutulmuş bir tarihi öykünün çevresinde fantezi örüyor olabilecekleri hususunda kendisine yöneltilen bir soruyu da geçmiş bir yaşamın anılarını bu yaşamda edinilmiş bir hatıra dağarcığından farklı olduğunu ortaya koyabileceğini söyleyerek yanıtlamıştır:

“ipnoz altındaki kişilere uyanık haldeyken çok iyi bildikleri bir tarih dönemi hakkında sorular sormuşumdur. Ancak aldığım cevaplar şimdiki yaşamlarında bu dönem üzerinde okuduklarından çok farklıydı. Okuduğumuz tarihe göre kabul edilmesi gereken herhangi bir şey öne sorduğumda eğer bu husus önceki yaşamlarında onlara ters düşüyorsa bu kişiler benim iddiaları reddedeceklerdir.”

Bloxham ayrıca bir ekminezi çalışması sırasında bazen hipnoz altındaki kişinin geçmiş yaşam hakkında konuşurken hata yapabileceğini kabul etmektedir: “bazı çelişkilerle karşılaşmanız kaçınılmazdır, zira bu sadece bir hafıza sorunudur. Bir insan üniversite imtihanında da olsa, yine de bazı hatalar yapabilir.”

Bloxham hafızanın, özellikle yüzlerce yıl geriye gönderildiğinde yanılabileceğini reddetmemektedir. Ancak kendisinin ekminezi çalışmalarında ortaya çıkan hatalar normal olarak hipnoz altındaki süjenin üzerine yıkılmaz. “Ekminezi altında söylenenleri tarih ile karşılaştırıp kontrol edebilirsiniz, ancak tarihin çoğu kısmı politik, dini ya da diğer bir eğilime bağlı olarak bir yönde peşin hükümle yazılmıştır. Tarihte okuduklarınızın birçoğu gerçek değildir buna eminim!”

 

 

e - Ekminezi’de Süje Geçmiş anılarını İnanarak Yaşar

Ekminezi uygulamalarının bir diğer özelliği de trans halindeki kişinin, zihninde açığa çıkmakta olan olayların gerçekliğine kesinlikle inanmasıdır. Bloxham’ın muayene odasındaki kanepeye uzanan süje, tuhaf deneyimlerini gerçekten “yaşamaktadır”. Bu olgunun temelinde fantezi ya da gerçekler de yatsa süjenin kişisel gerçeklik duyusuna(sense of reality) yeni bir boyut eklenmiş sayılır. Süje seyreden kişilerce görünmeyen çiçekler koklayabilir, sadece zihninde görünür halde olan ojeleri görebilir ve dokunabilir ve o anda etkisi altında kaldığı olayların gerektirdiği şekilde, fiziki ya da duygusal acılar hissedebilir.

Muhtemelen bu nedendir ki tecrübeli bir hipnotizör olan Bloxham her zaman, süjede gerçekten ıstırap çektiğini gösteren belirtiler orta çıkar çıkmaz süjeyi uyandırır. Bloxham’ın teyp kayıtlarından derlenen vakalarda bu tedbirli davranışın çeşitli örneklerini izleyebiliriz.

Bloxham’ın iddialarına göre ekminezi vakalarını içeren teyp kayıtlarına gerçeklik duygusunu veren, bu kayıtların en çekici olan, yani tarihçiler tarafından ayrıntılı olarak incelenebilecek ekminezi uygulamaları değil de bu tür örneklerin dışında kalanlardır:“teyp kayıtlarının çoğu çok can sıkıcıdır. Yaşayıp hiçbir şey yapmadan ölen- belki de ev hanımları olan yaşamlarında hiç bir şey olup bitmeyen alelade insanlardır. Sizin dinlediğiniz teyp bantları araştırmalarımın sadece en ilgi çekici kısımlarıdır.”

 

 

f - Bloxham’ın Ekminezi Kayıtları

Bloxham’ın teyp kayıtları arasında en ilginci, ekminezi yoluyla altı değişik yaşama geri dönem bir kadına ait olanıdır. Otuz yaşlarında evli ve bir ofiste görevli olan Jane Evans altı geçmiş yaşamı hakkında apaçık konuşabiliyordu.

Jane Evans ekminezi uygulamalarına ait kayıtlardan ilk üçü oldukça etkileyicidir. Zira söz konusu yaşamlar çoğumuzun hiç bilmediği tarih dönemleriyle ilgilidir. Ancak bu kayıtlarda değinilen hususları kontrol etmeye başladığımızda her şey yerli yerine oturmaktadır. Belirli tarih kitaplarıyla tarihçilere başvurduğumuzda, bu yaşam öykülerinde çoğu inanılmaz ayrıntıların geçerliliğine şahit olmaktayız. Yani hemen her zaman aynıdır: “doğru” ya da “doğru olabilir.”Hatta bazı ayrıntılar için önceleri “hayır bu böyle değildir” diyen tarihçiler, araştırmalarını biraz daha ileriye götürdüklerinde düşüncelerini değiştirmişlerdir.

Bloxham’ın ilgi çekici kayıtları sadece jane Evans’ın yaşamlarından ibaret değildir. Süjelerin bu yaşamlarında hiç ziyaret etmedikleri kentler ve ülkelerden söz ettikleri ekminezi örnekleri de mevcuttur. Bazen çok kültürlü insanlar ekminezi altında cahil ve kaba bir kişiliğe bürünmekte ve tanınmayacak bir sesle konuşarak şaşılacak derecede bir argo, geçmiş zaman deyimleri ve geçmiş bir çağın sokak yaşamı bilgisini ortaya koymaktadırlar.

Üzerinde en çok durulan vakaların birinde, Swansea’den gelen tahsilli bir adam ekminezi altında iki yüz yıl geriye giderek İngiliz Donanmasına ait otuz iki topluk bir firkateynde, ağır şartlar altında yaşadığı sefalet içindeki yaşam denetimini anlatmaktadır. Bu denizcinin öyküsü, bir Fransız gemisinden atılan top güllesinin ayaklarını parçalamasıyla son bulur.Bu vakada da görüldüğü şekilde şiddet ya da ani ölümle son bulan örneklerin yüzdesi yüksektir. Nitekim tanmış reenkarnasyon araştırmacısı Dr. Ian Stevenson şöyle söylemektedir: “…Hepimiz bizi en çok ne duygulandırmışsa en çok onu hatırlarız. Peki zihnin bu yasası neden zihinlerinde önceki yaşamlarının anılarını taşıyanlara da uygulanmasın? Gerçekten de bu özelliği bir vakanın güvenirliliğinin bir belirtisi olarak saya gelmişimdir…”

 

 

g - Bloxham’ın Süjesi Jane Evans’ın Geçmiş Yaşamları

Jane Evans’ın ekminezi altında geriye dönerek anlattığı altı geçmiş yaşamı tarih sırasıyla şunlardır:

1.Roma devri İngiltere’sinde Livonia, İ.S. 286

2.York, İngiltere’de Rebecca, İ.S 1190

3.Jacgues Coeur’ün hizmetcisi Alison, İ.S 1451

4.aragon’lu Catherine’nin nedimesi Anna, İ.S 1502

5.Londra’lı terzi kız Ann, İ.S 1702

6.Maryland,amerika’da rahibe Grace, İ.S 1920

Ve şimdiki Jane evans… doğum; 1939

Oldukça ilgi çekici listede yaşamlar arsı geçen en kısa süre on beş yıl kadar görülmektedir. O da Rahibe Grace’in ölümü ile Jane evans’ın1939’daki doğumu arasındaki süredir.

 

 

h - Jane Evans’ın İ.S. 286’daki Yaşamı

20. yüzyılın Jane evans’ın hipnoz altında Livonia olarak İ.S. 286 yıllarının Roma devri İngiltere’sine ait bir entrika ve isyan olayının orijinal öyküsünü anlatmıştır.Bu 3. Yüzyıl yaşamı, Jane Evans’ın altı ‘geçmiş yaşamı’nın en eskisi ve Bloxham için kaydettiği ekminezi celselerinin de en sonuncusudur.

Livonia kendisinden çok yaşlı olan Titus’un karısıdır. Titus ailesi ile o zamanki York kentinin banliyösündeki bir villada yaşamakta olan, Roma’nın ileri gelen kişilerinden Constantius’un oğluna Latince, yunanca ve şiir dersi verir.

Lionianın İngiltere’nin hareketli bir devresine rastlayan öyküsü oldukça ilginç tarihi isimler ve hususlarla doludur. İnsana hayrete düşüren bu yaşam öyküsünü ayrıntılı olarak incelemeye değer:

Bloxham: bu bahçe sizin mi?

Livonia: hayır, sefir Constantius’un evinin bahçesi.

Onun hanımı…

BLsözünü keserek)onun adı ne?

L: Bayan Helena

B: Bayan Helena şu anda seninle mi?

L: hepimiz bahçedeyiz. Sefirin oğlunun askerlik öğretmeni ile birlikte yaptığı çalışmaları izliyoruz. Bahçede çarpışıyorlar. Öğretmeni kendisine hem taktik hem de kılıcını, zırhını ve kalkanını nasıl kullanacağını öğretiyor.

Livonia oğlanın adının Constantine olduğunu söylemektedir.

L: kocamla ben buraya ilk geldiğimizde İngiltere’yi Patronius Aguila yönetiyordu…

B: öyle mi?

L: evet. Hiç de iyi bir yönetici değildi. Sonra Constantius başa geçti.

B: Constantius iyi ve adil bir kimse mi?

L: evet, çok adil, çok iyi. Emri altında iki kişi, iki önemli kişi var. Ülkenin diğer bölgelerini yöneten bu kişilerden biri Caius Flaverius ve diğeri de Curio’dur.

Şurası muhakkak ki Livonia, Roma ordusu saflarından yükselerek sonraları Roma imparatorluğunun başına geçen Constantius Caesar’dan söz etmektedir. Constantius’un karısının adı Helena, oğlunun adı ise Constantine olduğu da bir gerçektiraynı Constantine yıllar sonra İstanbul’u (Constantininople) kendisine başkent edinerek Hıristiyanlığı Roma dünyasının resmi dini haline getiren Büyük Constantine olacaktır.

Bu ilginç öykünün tek sorunu, Constantius adının tarih kitaplarında 286 yılının İngiltere valisi olarak geçmemesidir. Roma devri İngiltere’si üzerine otorite sayılan Prof. Brian Hartley’e göre, aynı Livonia’nın anlattığı şekilde Constantius’un İ.S. 283 ile 290 yılları arasında ne yaptığı hakkında tarih kayıtlarında gerçekten de bir boşluk vardır.

Tarihinin karanlıklarına gömülüş birçok ayrıntıyı aydınlatan Livonia, öyküsünü villadaki bir ziyafet hazırlığını anlatarak sürdürmektedir. Bu bir ayrılık toplantısıdır, ancak ufukta isyan bulutları da belirir.

L:Romadan Constantius için bir haberci geldi… Domina(Latince: evin hanımı), Allectus adında birinin Constantius’a bir mesaj getirdiğini biliyor. Consatnatius Roma’ya çağrılıyor. Roma’nın şimdi iki imparatoru var-iki imparatoru.

B:kim onlar?

L:imparator Dioclatison ve İmparator Maximianuz…

B:bu sizi nasıl etkileyecek?

L:hiçbir şekilde. Ancak, sefir’in şimdi Roma’ya imparatorluğun, içinde İngiltere’nin de bulunduğu yarısının yönetimi üstlenen Maximianus’a gitmesi gerekiyor.

‘Livonia2 celsesinde anlatılan bu olayların ve sözü edilen isimlerin hepsi de tarihi gerçeklere uymaktadır.

Bu ekminezi örneğinde de izlediğimiz gibi, Bloxham’ın süjeler ‘geçmiş yaşamları’ hakkında konuşurken, hiçbir şekilde o anda içinde bulundukları zamanın ilerisine geçemezler. Geçmişlerinin belirli bir anından bahsedebilirler ama öykülerinin bir sonraki safhası, aynı gelecek yıl bizim için nasıl meçhulse onlar içinde öylesine meçhuldür.. Livonia da, geçmiş deneyimlerini açıklarken birkaç dakika sonra kendi ağzından dinleyeceğimiz olaylardan o anda haberdar değildir.

Örneğin olayların ailesini nasıl etkileyeceği sorusuna Livonia, ‘hiçbir şekilde’ diyerek karşılık vermektedir. Ancak öykünün ilerideki safhalarını dinledikçe bu etkinin, Livonia’nın çevresindeki bütün kişilerin yaşamını sarsıcı bir nitelikte olduğu anlaşılacaktır.

Livonia, duyduğu sahte güvenceye karşı yinede haberci Allectus hakkındaki kadınsı sezgisinde yanılmamıştı:

L:Allectus denilen bu adamdan hoşlanmıyorum. Kocam bunun kadınlara özgü bir kuruntu olduğunu söylüyor, ancak ben ondan hoşlanmıyorum.

B:burada yaşamaktan memnun musun?

L:evet, çok mutluyuz. Ama Constantius’un geriye dönemsine üzülüyoruz. Allectus’tan hoşlanmıyorum, donuk bakışları var- donuk bakışları.

B:yeni yönetici o mu olacak?

L:hayr. Kocamın söylediğine göre, Constantius Roma’ya giderken yerine yönetimi yürütecek birilerini bırakmalıdır. Kocam Constantius’un Valerius ile Curio’yu görevlendirerek birini güney birini de kuzey bölgesinin başına getireceğini sanıyor

B:Allectus’ub karısı da yanında mı?

L:hayır. Allectus Roma’dan gelmişti ama işin tuhafı, Titus’un anlattığına göre, Roma’dan Constantius’a ivedi bir mesaj getiriyor olmasına rağmen Gessoriacum’da(Fransa’nın Boulogne limanının Roma devrindeki adı) durarak donanmanın başında bulunan Carausius’la görüştü. Eğer bir an önce Constantius’a ulaşması o kadar önemli idiyse yolda neden dursun ki- Allectus’tan hoşlanmıyorum –Allectus’tan hoşlanmıyorum

Tarih kitaplarından da öğrendiğimize göre Allectus Gessoriacum’daki (Boulogne) bir donanmanın başında bulunan Roma amirali Carausius’la birlikte İngiltere’deki roma yönetimini devirmeyi planlamıştı. Bir süre için başarılı olduklarından dolayı, bu isyancıların yüzlerini o günlerde bağımsız İngiltere adına basılmış paraların üzerinde görebiliriz.

Livonia karanlıkta kalan bu tarihi olayı, İ.S. 286 yıllarında Roma yönetimine karşı yürütülen bu başkaldırmayı gerçekte olduğu şekilde bize aktarmaktadır:

B:şimdi zaman biraz daha ilerledi. Şu anda neler oluyor?

L: Verulam’a (St. Albans kentinin Roma devrindeki adı Verulamiumdu) doğru ilerliyoruz. Domina constantine, Favonius, Hilary, ben ve Titus yolumuzda ilerliyoruz. Etraf karanlık. (süje burada bir süre için ara veriyor) Allectus’a güvenmemiz gerektiğini biliyordum. Constantius Roma’ya hareket ettiğinde Carausius donanmayı buraya getirdi. Karay çıkarak İngiltere’yi ele geçirdi- Carausius izerimize gelerek yönetimi teslim aldı ve biz de kaçmaya mecbur olduk- Allectus evimize geldi hizmetçilerimizden bazılarını öldürdü- ancak Favonius allectus2un adamlarından bir kaçını öldürmeyi başardı ve biz de karanlıkta yola koyulduk.

Verulam’a gördüğümüz o küçük villaya gidiyoruz…

B: Allectus hakkındaki yargın doğruydu değil mi?

L:şimdi ise İngiltere’yi Carausius yönetiyor…

B:Carausius kötü bir insan mı?

L: evet… İngiltere artık Roma’ya değil Carausius’a aittir.

B: anlıyorum..

L:o, İngiltere’yi ele geçirdi…(ara) Valerius öldü.

B: öldü mü?

L: Valerius öldü- Curio hala sağ, fakat Valerius öldü- Verulam’a gidiyoruz

Livonia’nın iddiasına göre İngiltere’yi yönetmek üzere görevlendirilmiş olan Valerius ile Curio’nun izine tarih kitaplarında rastlanamamaktadır.

Alletctius’la Carausius, Roma’ya bağlı olmadan İngiltere’yi tam dokuz yıl süreyle yönetirler, ta ki ülkeyi tekrar Constantius’un kendisi ele geçirene kadar. Livonia ile Helena bu yılları sesiz sedasız saklanarak geçirirler ve Livonia’nın öyküsü de Carausius ile Allectus’un devrilmeleri ile birlikte bilinen tarihi gerçeklere yönelir:

B: sonradan Allectus hakkında hiçbir şey işittiniz mi?

L: Allectus Carausius’u öldürdü.

B: (açıkça şaşırmış bir halde) ne?

L: Allectus Carausius’u öldürdü ve öldürdüğünde de Roma’nın İngiltere’ye karşı savaş açtığı haberi geldi….Allectus şimdi roma ile savaş halindedir.

B:adam gönderiyorlar mı?

L: evet evet Constantius’un geriye döneceğini sanıyoruz

Gerçekten de 293 yılında Constantius ile roma tümenleri Carausius’un Fransa’daki deniz üssünü ele geçirdiler. 296 yılında da İngiltere’nin düşmesi ve Livonia’nın da sonradan belirttiği gibi, Allectus’un öldürülmesiyle birlikte Roma yönetimi Constantius tarafından yeniden tesis edildi.

Livonia’ya göre Helena ile ev halkı, Constantius’u beklemek üzere eski villalarına döndüler. Ancak kendilerini hiç de hoş olmayan bir sürpriz bekliyordu:

L: villaya vardığımızda, Constantius’un gönderdiği ve bizden önce gelmiş olan birçok eşya ile karşılaştık… Constantius’un dönmesini bekliyoruz.

B: Allectus’a ne oldu?

L: Allectuz öldü

B: onu biri mi öldürdü?

L: sanırım. Constantius’un dönüşüne hazırlanmak için bir an evvel buraya gelmek telaşından dolayı fazla bir şeyden haberimiz olmadı. Onun gelmesini bekliyoruz. Curio da geldi… Kocama bir kenara çekerek ona bir şeyler anlatıyor. Favonius da onlarla –ve Curio gidiyor. (ara) Titus bana anlatmaya geliyor. Ah zavallı domina, ah! Constantius’u bekliyor ama bilmiyor ki curio,Constantius’un kendisini karılıktan azlederek Maximianus’un kızı Theodora ile evlendiğini ve onu da buraya getirmekte olduğunu anlatacaktır. Biz ne yapabiliriz ki?

B: birlikte mutlu olduklarını sanıyordum?

L: evet bir neden olmalı. Curio Titus’a, Constantius’u ‘caesar(Sezar) constantius’ yaptıklarını söyledi. Galerius adında birini de ‘Caesar Galerius’ yapmışlar. Constantius Maximianus’un kızı theodora ile evlenirken Galerius da Dirocletian’ın kızı ile evlenmiş. (ara) Titus’un bana söylediğine göreConstantius, ilk karısını terk ettiğini Jüpiter mabedinde açıklayarak prenses Theodora ile evlenmeye mecburdu. Daha şimdiden Theodora’dan bir çocuğu- iki çocuğu olmuştu.

Bütün bu anlatılanlar tarihi gerçeklere tıpatıp uymaktadır. Nitekim ortak imparatorlar, Maximianus ile Diosletian, devleti sağlamlaştırmak amacıyla güçlü Romlılar olan Constantius ile Galerius’u kızlarıyla evlenmeleri için ikna etmişlerdi. Ancak constantius öldüğünde, Sezar payesine Theodoradan olan çocuklarından biri değil de Helena’dan olan oğlu Constantine erişmişti.

Livonia kocasının öğrencisini bekleyen muhteşem gelecek hakkında hiçbir şey bilemezdi. Çünkü söylediğine göre kocası il birlikte imparator Diocletion’un devrinde öldürülmüşlerdi. Constantine’in roma imparatoru olması ise daha ileriki tarihlere rastlayacaktır.

Livonia’nın yaşamı bundan sonra izleyeceğimiz 12. Yüzyıldaki yaşamında da olduğu gibi, şiddetli bir ölümle son bulur. Galerius’un tüm Hıristiyanların öldürülmesini emretmesi sonucunda bir süre önce Hıristiyanlık dinine geçen Livonia ile Titus için tehlike çanları çalmaya başlar. Özellikle Titus’un aşırı bir adım atmak üzere olması Livonia’yı korkutmaktadır:

L: …Titus papaz olacağından dolayı endişelenmekteyim. Onu papaz yapması için bir adamı bekliyorlar. Hepsi de bu adamı sabırsızlıkla bekliyorlar ve o adam geldiğinde Titus papaz yapılacak.

B: onu papaz yapmak üzere gönderilen adamın adını biliyor musun?

L: sanırım Ossius’dur.

B: Ossius nereden geliyor?

L: bilmiyorum

B: şimdi zaman biraz daha ilerledi. Ossius orada mı?

L: Verulam’a eve gidiyoruz. Yoldayız ama son zamanlarda olagelen dehşetli şeylerden dolayı sinirliyim. Diğer kentlerde Hıristiyanların evlerini yakıyorlar. Bu eve titus’un papaz olması için gidiyoruz.

B: şimdi evdesiniz-burası Albanus’un evi mi?

(albanus Livonia’nın öyküsünde daha önceden geçen o devrin önemli bir Hıristiyan misyoneridir. Livonia ile Titus’u Hıristiyan yapan da Albanus’tur. Bu kişinin o devirde Verulamium’da katledilmiş Hıristiyan şehidi St. Ablan olması mümkündür. Bu olaydan sonra bu kente St. Alban adı verilmiştir.)

L: hayır başka birinin evi. Adını bilmiyorum. Bu insanların adlarını pek bilmeyiz. Odanın içi karanlık, mumlar yanıyor. Sinirliyim. Titus benimle birlikte değil de Albanus’la birlikte gitti. Bense korku içindeyim. Etraf çok sessiz ama korkamamamı, Tanrı’nın beni koruyacağını söylüyorlar.

B: …Kocan papaz yapılacağı sırada orada değildin değil mi?

L: hayır korkmuştum eve geldim. Dışarı çıktım. Dışarı çıktım ve eve geldim. Titus’un eve gelmesini bekliyorum ama gelmiyor. Titus gelmiyor, Favnius…

B: Favonius’a ne oldu?

L: Titus’un öldüğünü söylemeye geldi.

B: Titus öldü mü?

L: evi yaktılar. Neden? Neden? Bir zararları yok ki. Titus öldü Albanus kaçtı. Titus öldü.

B: onları kim eleverdi dersin?

L: bilmem.(ara) Titus öldü. Nerede olduklarını anlayabilmek için dışarıya çıkıyorum. Titus’u bulmaya çalışacağım. Favonius da benimle geliyor.(ara) evi bulmaya çalışıyoruz. (sesi dehşet içinde kaldığını gösteriyor) her yer yanıyor. Çevremizi alevler sarmış. Askerler geliyor, sokaklardan askerler çıkıyor. Durdular, bizi mi durduracaklar? (ara) hayır Favonius bizim Hıristiyan olmadığımızı söylüyor. Favoniusla birlikte yürümeye devam ediyoruz- Favonius’u tanıyorlar- bulmaya çalışıyoruz- Titus’u bıraktığım evin nerde olduğunu hatırlayamıyorum- korktuğumdan dolayı dışarı çıkmıştım. Her yanda alevler içine kalmış evler var. Ben de onunla kalmalıydım- ben de onunla kalmalıydım.

Yoluma devam ediyorum. Etrafta koşuşan bir sürü insan var-(panik içinde) Favonius nerede? Gitmiş Favonius gitmiş- yalnız başınayım, insanlar koşuşuyorlar- askerler geliyor- herkes koşuşuyor, Favonius’u bulamıyorum- o iridir- Favonius’u bulmalıyım- Titus’u bıraktığım evi de bulamıyorum, her yanında insanlar koşuşuyor, çığlık atıyor, bağırıyorlar- alevler- askerler geliyor- ah, hayır hayır yapmayın.

Anlaşıldığına göre bu notada Livonia dehşet içinde ölür.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

I - Jane evans’ın 1190 Yılındaki Yaşamı

Jane evans’ın 12. Yy. da Rebecca adında bir Musevi olarak geçirdiği yaşamı Bloxham’la yaptığı ilk ekminezi seansında ortaya çıkmıştır.

Aynı Livonia gibi İngiltere’nin York kentinde yaşayan Rebecca ile varlıklı kocası Joseph kırk yaşlarında, iki erkek çocuk sahibidirler. Ailenin en büyük sorunu İngiltere’de doğmuş olmalarına rağmen İngiliz sayılmamaları ve toplum dışına düşmüş ‘varlıklı Yahudiler’ olarak hor görülmeleridir. Kocasının giysilerini tarif ederken bu husus da açıkça belirtmektedir:

Rebacca: uzun elbiseler giyer. Pahalı elbiseler ama pahalı değilmişler gibi görünmelidirler. Varlıklı olmamızdan dolayı hor görülüyoruz. Evlerimizi kıskanıyorlar hepimizin Musevi olduğumuzu göstermek için kalbimizin üzerinde sarı armalar, daireler taşıması gerekiyor.

Bloxham: bu daireleri taşımaya mecbur olmak sizi üzüyor mu?

R: evet

B: öyle mi?

R: evet. Dinimizden dolayı bizimle alay ediyorlar. Temizlendiğimizden, oğullarımızı eğittiğimizden, temiz olmayan şeyleri yemediğimizden dolayı bizimle alay ediyorlar.. Musevi olduğumuzu göstermemiz için bizi bu yamaları giysilerimizin üzerine takmaya mecbur tutuyorlar.

Ancak Rebecca ile ailesinin arma taşımaya mecbur edilmenin aşağılayıcılığından daha da tedirgin edici sorunları vardı:

B: sizler kendi aranızda mutlu musunuz?

R: aile arasında mutluyuz, fakat endişeliyiz. Chester, Londra ve Lincoln’da meydana gelen ve Musevileri hedef alan ayaklanmalardan dolayı sinirlerimiz bozuk.

B: ayaklanmanın nedeni ne?

R: her zaman bizden nefret ederler. Her zaman bizden nefret etmişlerdir. Yortu ile Fısıh bayramı arasında York kentinde bir salgın oldu. İki yüz kadar Hıristiyan öldü. Musevilerden hiç ölen olmadı. Bunun için bizi suçladılar.(ara) paramızı ödünç alırlar. Eğer Museviler olmasaydı ne yapacaklardı ki? Katedrallerini inşa etmek için ve İrlanda’daki savaşlarının masraflarını karşılamak için bizim paramızı ödünç alırlar. Museviler olmasa ne yaparlardı ki?

B: İrlanda’da savaşlar mı var?

R: bu iki üç yıl önceydi. Savaşların masrafını karşılamak üzere Musevilerden ödünç para aldılar. Bu parayı vermeyip de ne yapabiliriz?

Nitekim Kral II. Henry’nin İrlanda’da yaptığı seferleri finanse etmek üzere Musevilerden ödünç para aldığı hemen hemen kesindir.

B: bu parayı alan kral kimdir?

R: Henry Plantagenet(ara); iyi bir kraldır, Musevilere karşı iyidir. Bize ödenmesi gereken paralar için mahkemelerde dava açtığımızda bize yardım eder. Karşılığında kendisine geriye aldığımız paranın on(ara) onda birini veririz.

B: kralı hiç gördün mü?

R: hayır.

Burada anlatılanlar da Plantagenet Hanedanından gelen Kral Henry’nin ve Musevilerle ilişkisinin tam bir tarifini yapmaktadır. Ancak Rebecca öyküsünün burasında henüz Henry’nin öldüğü yıldadır ve daha o günlerden bu orta çağ toplumu içinde, kısa bir süre sonra York kentinin Museviler için trajik bir sonuç yaratacak olan güçleri kıpırdanmaya başlamışlardır bile:

R: ..ve şimdi Henry’nin ölmesiyle…

B: (sözünü keserek) Henry öldü mü?

R: şimdi iyi kral Henry’nin ölmesiyle birlikte kral Richard ülkeden ayrıldı. Kral Richard da onlarla birlikte Haçlı Seferlerine katılıyor. Şimdi bize kim yardım edecek? Artık hiç kimsenin himayesinde değiliz. Otuz yıl süreyle bizi Henry korudu ve şimdi bizi himaye edecek hiç kimsemiz yok.

B: peki hangi yıldayız?

R: 1189

B: York’u terk etmek istiyor musunuz?

R: hayır evimi bırakmak istemiyorum ama o kadar da kötü şeyler oluyor ki. Kocam çoğunu bana anlatmıyor, ancak bazı Musevilere olanlar hakkında kulağıma fısıltılar geliyor….

Rebecca yaşam öyküsünün bir hayli dramatik olan sonlarında, tarihi birer gerçek olan York katliamı ile Musevilerin York kalesine sığınmak istemeleri olayını anlatmaktadır:

B: şimdi zaman ilerledi. Evden ayrılmaya mecbur oldunuz mu?

R: evet. Evet, hepimiz gitmeye mecburduk. Komşumuz Benjamin’in evine geldiler. Evden çığlıklar ve duman kokuları geliyordu. Gitmeye mecburduk kocam ile oğlum paramızı sırtlarındaki torbalarda taşıyorlardı. Gitmeliydik. Kaçtık(ara) kaleye gitmek istedik. Kaleye varmak için arka yollardan gittik ama bizi izliyorlardı. Kocam gümüş dolu bir torbayı yararak içindekileri bizi izleyenler gümüşleri toplamak için duralasınlar diye yola döktü. Çığlıkları duyuyor, insanlardan gelen yanık kokusunu alıyorduk. Korkunçtu(oldukça heyecanlı bir halde konuşmaktadır)

Kaleye vardığımızda bizi içeri almadılar. Surların birazcık içerisinden öteye bırakmadılar. Fakat bize sığınacak bir sağlamadıklarından, dışarıda toplananlar dışarıya çıkmamızı söyleyerek bağırıyorlardı ve ah, korkunç. Bize bağırıyorlar ve çığlıklar atıyorlar.

B: ne diye bağırıyorlardı?

R: dışarıya çıkmamızı ve katledilmemizi istiyorlar ve bunları söylüyorlardı. Biz kâfirdik ve bize hiç oğlan çocuklarını çarmıha gerip germediğimizi soruyorlar ve çok kötü korkunç şeyler bağırıyorlardı… kapılara vurmaya başladılar ve biz hepimiz hemen surların berisindeydik ve bizi daha öteye bırakmıyorlardı….

B: öyle mi?

R: (ızdırap içinde) korkunç. Korkunç. Bizi içeri bırakmadılar. Bizi içeri alacaklarına söz verdiler ve kapıların hemen berisinden öteye bırakmadılar.

B: Rachel de sizinle mi?(Rebecca’nın kızının adı Rachel’dir)

R: evet. Oğlum da. Dışarı çıkmayı başardık. Biri bize yardım etti. Kocamın bize yardım etmesi için para verdiği birisi. Kaleden dışarıya çıkarak

 

Hıristiyanlara ait bir kiliseye sığındık ve biz, bu kilisede bir papazla bir kilise kâtibi vardı ve biz onları tutarak bağladık ve onlara arkamızdakilere bizim orada olduğumuzu söylemedikleri sürece bir şey yapmayacağımızı söyledik. Aşağıya mahzenlere indik. Kilisenin altında. O kadar açtık ki bir şeyler yememiz gerekiyordu. Bütün bulabildiğimiz şaraptı ve şarabı içtiğimiz için bize kâfirler diye hitap ettiler. Törenlerde kullandıkları şaraptandı. İçmeye mecburduk. Susamıştık, aç ve susuzduk. Hepimiz buradayız, çığlıkları işitiyoruz. Korkunç şeyler. Papaz bize Londra ve Chester’de ayaklanmalar olduğunu ve Musevilerin öldürüldüğünü söyledi. Bütün Musevilerin öldürülmesini John emretmişti. Bütün Musevilerin öldürülmesini.

B: gerçekten mi!fakat size bir şey olmayacak değil mi?

R: biz saklanıyoruz. Üşüyoruz. Açız. Burası rutubetli ve kilisenin tepesinden onları görüp duyabiliyoruz. York dışındaki büyük kapılardan, kapılar, kapıların hemen dışından çıkan alevleri görebiliyoruz.

B: şimdi kilisede değil misiniz?

R: kilise büyük kapıların hemen dışında ve bizim orada olduğumuzu düşünmeyeceklerini Ümit ediyoruz. Bütün paramızı kaybettik.

B: nasıl kaybettiniz?

R: çoğunu kaleden çıkabilmek için vermeye mecbur olduk.

B: varlıklı olmadığınızı düşünürlerse artık sizinle ilgilenmeyeceklerdir değil mi?

R: yine de bizden nefret ediyorlar.

B: öyle mi?

R: onların inancında olmadığımızdan dolayı yine de bizden nefret ediyorlar.(gerilim içinde bir ses bu çaresiz durumun içinde çırpınıp durmaktadır) ama biz onların kilisesindeyiz ve Tanrı evi yine de Tanrı evidir. Ama bizi burada bulurlarsa kesinlikle öldüreceklerdir. Ama korunmalıyız kocam yorgun, bacağı yaralı ve incinmiş, dinlenmeliyiz, açız.

B: fakat kilisede emniyettesiniz değil mi?

R: Hıristiyanların kilisesinde değil. Bizleri burada istemiyorlar. Bize gitmemiz gerektiğini söylediler ama bizde kaçmamaları için onları bağladık. Kendilerine bir zararımız dokunmayacağını söyledik

B: orada sen ve ailenle birlikte kaç kişi var?

R: sadece biz

B: peki diğer ikisini bağlamayı nasıl becerdiniz?

R: kocam ve oğlum. Onları bağladık.

B: şimdi ne oluyor?

R: (panik içinde bir sesle) hala daha geldiklerini duyuyoruz. Alevleri görüyoruz. Kilisenin tepesinden alevleri görüyoruz.

B: bu hangi kiliseydi?

R: aranlıktı sadece sığındık

B: York Katedrali değil değil mi?

R: hayır hayır. York kapıları dışında ufacık bir kilise(sorulara zorlukla cevap veriyormuşçasına uzaktan gelen bir sesle)büyük bakır kapının dışında, York’un büyük bakır kapısı, York’un bakır kapısı(sönerek kaybolan ses sonradan giderek artan bir heyecan ve histeri hali içinde eski tonuna ulaşır). Onları duyuyoruz. Hala daha çığlıklarını işitiyor ve korkuyoruz. Rachel ağlıyor. Kocam bize yiyecek bulmak üzere gitti. Yiyecek bulmak üzere gitti ve oğlum da onunla birlikte gitti. Kilisede saklanıyoruz ama onları hala daha duyuyoruz. Oğlumun dönmesini bekliyoruz. Henüz gelmedi. Henüz gelmedi. Gürültülerin yaklaştığını duyuyoruz, atları duyuyoruz. Atlar daha da daha da yaklaşıyorlar…

B: umarım oğlunla kocan az sonra dönerler?

R: evet dönmeliler. Dönmeliler. Endişeliyi. Korkuyoruz. Yaklaştıklarını duyuyoruz. Yaklaşan atları duyuyoruz. Çığlıkları bağırtıları duyuyoruz. “Yahudileri yakın Yahudileri yakın, Yahudileri yakın” (ara) Joseph nerede? Neden dönmüyor?(ara-sonra neredeyse çığlık atar)

Aman Tanrım geliyorlar, onlar geliyorlar. Rachel ağlıyor. Ağlama. Ağlama. Ağlama(ara) aah, kiliseye girdiler. Onları duyuyoruz kiliseye girdiler. Papaz bağlarını çözdü. Papaz serbest kaldı. Onlara burada olduğumuzu söyledi. Geliyorlar. Aşağıya iniyorlar. Papaz serbest kaldı ve onlar aşağıya geliyorlar.(ara-korkudan anlaşılmaz hale gelen bir sesle) Ah, hayır, hayır, hayır. Rachel’i değil. Hayır onu almayın! Yapmayın, durun onu öldürecekler. Onlar. Yapmayın. Rachel’i değil, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Rachel’i değil. Ah! Rachel’i almayın. Hayır Rachel’i almayın. Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır, Rachel’i almayın. Hayır.

B: (şoke olmuş bir halde) onu almayacaklar değil mi?

R: (bedbaht bir sesle) Rachel’i aldılar. Rachel’i aldılar…

B: sana bir zararları dokunmayacak değil mi?

(sessizlik)

R: iyi misin? Seni yalnız bıraktılar değil mi?

R: karanlık… Karanlık.

Bloxham süjeyi uyandırır.

 

 

k - Jane Evans’ın 1451’deki Yaşamı

Jane evans bu ekminezi seansında, Orta çağ Fransa’sında kral VII. Charles’in danışmanı ve mali desteği olan varlıklı tüccar Jacques Coeur’ün hizmetçisi Alison olarak deneyimlediği yaşamını anlatmaktadır. Coeur yaşamının zirvesinde Fransa’nın en güçlü ikinci adamıydı ve düşüşü de buna uygun olarak dramatik oldu. İhanete uğrayarak kralın kız arkadaşını zehirlemekle suçlandı. Alison öyküsünde beş yüz yıllık bu esrarlı cinayeti yeniden söz konusu etmektedir. Coeur’un asıl hatası, krala ve diğer asillere büyük miktarda ödünç paralar vermek olmuştu. Uyduruk suçlarlar itham edilerek ölüm cezası talebiyle yargılandı. Cezasının en ilginç yanı ise tüm malına kral tarafından el konulması ve kendisine olan borçların iptal edilmesiydi.

2450 yıllarında gencecik bir kız olan hizmetçi Alison, Jacques Coeur hakkında çok şeyler bilmekte ve aynı diğer ekminezi deneylerinde olduğu gibi öyküsü hiçbir şekilde tarihi gerçeklerin kuru bir anlatımıyla sınırlanmamaktadır.

İpnoz altında ortaya çıkan Alison, aniden netleşen renkler görmeye başlar. Bunlar “kırmızı, yeşil ve altın rengine kumaş Topları”dır. Hepsi de efendisi Jacquws Coeur’a aittir. Bize Coeur’ü tarif eder:

Alison: orta boyda, kenarı beyaz kürkle bezenmiş siyah tunik, kırmızı pantolon.

Bloxham: efendinin yüzü nasıl?

A: naif, naif bir yüz, zeki bir yüz.

B: büyük bir burnu var mı?

A: hayır hayır!(ara) orta boyda bütün o güzelim elbiseler, zengin birinin giyinebileceği şekilde çok güzel giyimli, basit fakat güzel, kenarları kürkle bezenmiş siyah kadifeden bir tunik giyiyor. Kırmızı pantolon, halis ipekten pantolon, kırmızı renkte güzelim ayakkabılar, Cordova derisinden olduklarını söylemişti, belinde mücevherler bezenmiş bir kemer ve boynunda da bir zincir var.

Bundan sonra Bloxham sorularını Alison’un geçmişine yöneltir:

B: senin adın ne?

A: bana Alison derler

B: kimsin sen?

A: efendim beni İskenderiye’den getirdi

B: mutlu musun?

A: Ah evet. Efendim çok iyidir. Bana, beni küçük bir kızken satın aldı ve evine getirerek okuma yazma öğretti. Bana Alison adını koydu.

B: önceden adın neydi?

A: bilmiyorum adım yoktu.

B: güzel misin?

A: hayır hayır. Elbiselerim güzel. Efendim her yerden mal getirir ve satar.

B: efendin seni nereden satın aldı? Pazar yerinden mi?

A: hayır, hayır. O, hastaydım ve beni gördü. İskenderiye’deki efendimin evine geldi, ufacıktım ve hastaydım ve hiç kimse beni istemiyordu. Beni buraya getirdi ve bana çok iyi davrandı.

Gerçekten de Jacques Coeur, Beyrut ve Kahire’nin yanı sıra sık sık İskenderiye limanına da uğruyor, papadan aldığı özel izinle “kâfirlerle ticaret yapıyordu”. Bu izin Coeur’u servet sahibi yapmıştı. Kısa bir süre sonra Fransızlar “Jacques Coeur kadar zengin” deyimini kullanmaya başlamışlardı bile.

Birçok evi olmasına rağmen Coeur, doğduğu kent olan Bourges’deki “La Chaussee” adlı malikânesinde kalıyordu. 15.yy.da yer alan yaşamı da işte muhteşem malikânede geçen Alison, eve gelmesi beklenen bir ziyaretçiden söz etmektedir:

A: o, hala daha onu bekliyoruz, hepimiz heyecanlıyız… Çok güzel olduğu söyleniyor.

B: bana onun adını söyleyebilir misin?

A: ona Fromenteau’dan gelen Bayan diyorlar.

B: çok güzel bir kişi mi?

A: ah evet.

B: özelliği nereden geliyor?

A: kralın kız arkadaşıdır.

B: Ah, hangi Kral?

A: Charles(ara, sonra tereddüt içinde bir ad mırıldanır)

B: Francois?

A:hayır hayır. (ara) hatırlamıyorum(ara) Charles, Charles de Valois!

B: efendinin Krala saygısı var mı?

A: pek yok.(ara)o Fromenteau’lu Bayan’dan, Agnes Sorel’den çok hoşlanıyor.

B: Agnes ne?

A: Sorel, Fromenteau’lu Bayan

Alison’un tüm analttıkları tarih kayıtları ile tam bir uyum içindedir. Ancak Bloxham tekrar Coeur ile aralarındaki ilişkiye döndüğünde Alison Jane Evans’ın tüm ekminezi deneyimlerinde en büyük hatayı yapar:

A: bana karşı çok iyidir. Kendime ait güzel bir odam var. Ben onun kızı gibiyim, güzel giysiler. Derdini bana açar. Benimle konuşur… İyi giyinmemden hoşlanır…

B: hiç mücevher takar mısın?

A: (üzüntülü bir sesle) hiçbir yere gitmem ki mücevher takayım.

B: evde takmaktan hoşlanmaz mısın?

A: evet ama evde mücevherleri görecek kimse yok ki.

B: efendin hiç evlendi mi?

A: hayır. Bildiğim kadarıyla hayır. Sadece güzel şeyleri sever…

Hâlbuki tarih kayıtlarına göre Jacques Coeur evliydi ve yaşamının söz konusu edilen döneminde de hepsi büyük yaşlarda olan tam beş çocuğu vardı. Peki, Coeur hakkında böylesine ayrıntılı bilgiye sahip olan bu kız nasıl oluyordu da Coeur’le ilgili tüm tarih kayıtlarına geçmiş bu gerçeği bilemiyordu.

Jane Evans’ın ekminezi seanslarıyla ilgilenenlerden bazıları bunu önemli bir hata olarak, bazıları da ipnoz altındaki süjenin basit bir hafıza kaybına uğraması şeklinde değerlendirmektedirler. Bu düşünce de Coeur’e tutulan bu çocuk yaştaki kızın duygusal bir davranışla hareket ederek gerçekleri kabul etmek istememesi üzerinedir.

Tuhaf olan şu ki bu tür bir hata, Jane Evans’ın geçmiş yaşam öykülerini tarih kitaplarından okumuş olması ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Coeur’un evli olması kendisi hakkında yazılanlar arasında en belirgin olan hususlardan biridir.

Tekrar Alison’un öyküsüne dönecek olursak bu kez Jacques Coeur’un hayatını alt üst edecek olaydan, Fromenteau’lu Bayan’ın ölümünden söz ettiğini göreceğiz:

A: herkes kaygılı. Efendim bayağı endişeli

B: öyle mi?

A: evet bayağı endişeli. Fromenteau’lu Bayan ölüyor. Rahatsızlığının nedenini biliyorlar. Efendim zehirlenmiş olduğunu söylüyor.

B: ah!

A: efendim zehirlenmiş olduğunu söylüyor.

B: herhangi bir kimseden şüpheleniyor mu?

A: Louis, Louis de Valois’den şüpheleniyor. Louis hiçbir yerde bulunamıyor.

B: şimdi zaman biraz daha ilerledi. Şu anda neler oluyor?

A: Fromenteau’lu Bayan öldü.(ara) kral teselli edilemiyor, teselli edilemiyor… Efendim hesabına korkuyorum. Hizmetçilerin söylediğine göre Louis, Agnes’i öldürenin efendim olduğu rivayetini yaymakla meşgul, Louis, Jacques Coeur’dan nefret ederdi. Jacques Coeur’den nefret eder ve o – efendime bir zarar vereceklerinden korkuyorum. Eğer ona bir şey yaparlarsa ben ne olacağım? Efendimi öldürürlerse ben ne olacağım?

B: efendinin bu işle hiçbir ilgisi yoktu değil mi?

A: hiçbir ilgisi yoktu. Agnes’i severdi. Onun gerçek arkadaşıydı. Bu işle hiçbir ilgisi yoktu ama onu suçluyorlar.

15.yy. tarihçileri de Agnes Sorel’in, kralın oğlu olan Dauphin Louis tarafından zehirlendiği düşüncesi üzerinde Alison’la birleşmektedirler. Sonunda Alison’un korktuğu başına gelir. Coeur’un Agnes’i zehirlediği rivayeti sarayda yayılır. Sahte kanıtlar sayesinde de 1451 yılında hapse atılır. Olayları yaşayan Alison’un öyküsünün, Coeur’un düşüşünü ve görüldüğü kadarıyla, kendinin de ölümünü canlandıran son bölümü ise şu şekilde gelişir:

B: peki, zaman ilerledi. Şu anda neler oluyor?

A: geliyorlar. Kral efendimin bütün varlığına el koydu. Varlığına el koydu. Onu yıktı ve bu kadar zamandır krala destek olmuştu. Şimdi de güzel Agnes’i efendimin zehirlediğinden bahseden Louis’e inandığını söylüyor.(ara) ama o yapmadı ki! Efendim askerler buraya geldikleri takdirde bana bir zararları dokunacağından korkuyor. Benim gitmemi istiyor. Ama ben gitmeyeceğim. Gitmeyeceğim ve onu bırakmayacağım. Onu bırakamam. Burada onunla kalıyorum ve askerler geldiğinde, askerler geldiğinde ne olacağını bilemiyorum. Gelmelerini istemiyorum. Kralın adamları gelip de varımızı yoğumuzu elimizden almadan önce alabileceğimiz her şeyi aldık. Efendim bunları kendisi için saklayacak olan bir arkadaşına verdi. Bu kral bizi yıktı. Nasıl minnettarlık bu! Onun için yaptıklarımızdan sonra.

B: ‘prenslere güvenme’

A: hayır, hayır, hayır. Ama efendim krala karşı o kadar iyiydi ki.

B: sanırım kral ona olan borcunu ödeyemeyeceğini hissetti ve sonunda malının tümünü çaldı.

A: hayır. Bilmiyorum. Anacak Louis tahta geçtiğinde Fransa için esef edilecek bir gün olacaktır. Sanıyorum çok geçmeden Louis de tahta geçecektir.

B: pekâlâ. Zaman biraz daha ilerledi. Şimdi neler oluyor?

A: karanlık, karanlık.

B: askerler geldi mi?

A: askerler geldi, askerler geldi.

B: sana bir şey yaptılar mı?

A: hayır, yapmadılar. Efendim bana bir ilaç verdi ve uykuya daldım.

B: efendin de ilaç aldı mı?

A: hayır.

B: almadı mı?

A: hayır.

Jacgues Coeur hiç ilaç almamıştı. Haziran 1451 de, Taillebourg kalesinde krala teslim oldu. Yalan yanlış bir takım suçlamalarla yargılandı. Sonunda hayatı bağışlanmıştı ama hapsedilmekten de kurtulamadı. Ancak, Jacques Coeur’un öyküsü Alison’unki birlikte kapanmamaktadır. Tutuklanmasından tam üç yıl sonra kaçarak Roma’ya gitti. Papa kendisini Osmanlılara karşı sefere çıkan bir donanmanın başına geçirdi. 1456 yılında, bu sefer sırasında aslığı yaralardan dolayı, Küçük Asya(Anadolu) sahilleri açıklarında öldü.

Alison, Jacques Coeur’un Bourges’deki evinin her yanını, Coeur’a ait eşyaları ve hatta 15. Yy.ın ünlü ressamlarını da anlatabiliyor. Ayrıntılı olarak tarif edebiliyordu. 15 yy. Fransa’sı hakkında elde edilen bu ayrıntılı bilgiler Alison’un öyküsünü Jane Evans’ın ekminezi seanslarının en etkileyici olanlarından biri haline getirmektedir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/ek2.jpg

 

J.Coeur'u, Agnes Sorel'i öldürmekle itham eden Fransa Kralı VII. Charles Jane Evans'ın söylediğine göre, kralın ince, örümcek bacakları ve uzun bir valois burnu vardı.

 

I - Jane Evans’ın Yaşam Kişilikleri Değişmeye Başlıyor

Jane Evans’ın son üç ‘geçmiş yaşamı’ çarpıcı bir davranış ve kişilik değişikliği göstermektedir. Ancak, Livonia, Rebecca ve Alison’un ‘yaşamlarındaki’ tarihi ayrıntı zenginliği son üç yaşamda artık kaybolur.

Bu yaşamlardan diğerlerine kıyasla tarihi içeriğin daha az olması insanı hayal kırıklığına uğratıyor ama öte yandan da bazı yaşamların o kadar dramatik olmayıp basit bir şekilde geçirilmesi oldukça doğaldır.

 

http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/ek3.jpg

 

 

Jane Evans'ın ipnoz altındayken tarif ettiği Jacques Coeur'a ait olan, Bourges'deki Ortaçağ evi.

 

 

Bu yaşamlardan ilk ikisini kapsayan ekminezi seansları çok kısa sürmektedir. Bloxham bunların her ikisini de bir gecede kaydetmiştir. Hipnoz altındaki Jane Evans önce, 18.yy. Londra’sında oldukça çekingen bir terzi kız olarak, sonra da iki yüz yıl daha geriye giderek 16.yy. İspanya’sında Prenses Catherine’nin nedimesi olarak deneyimlediği yaşamları açıklamıştır.

Söz konusu yaşamları bu kez tarih sırasına göre değil de ekminezi seansında ortaya çıkış sırasına göre inceleyeceğiz.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

m - Jane Evans’ın 1702’deki Yaşamı

1702’de yaşamış olan terzi kız Ann Tasker’in öyküsü bir elbise tarifi ile başlar. Babasını tanımayan bu genç kız, annesi ile birlikte Paddington’da yaşamakta ve Londra’daki bir evde, kendinden başka beş kızla birlikte bir terzi kadın için çalışmaktadır.

Muhtemelen öğrenim görmemiş olan genç Ann uzun saatler çalışmakta ve sürekli olarak yorulduğundan yakınmaktadır. Jane Evans’ın önceki ekminezi uygulamalarında ortaya çıkan olgun kişilerin aksine Ann, sıkıntı içinde konuşmaya üşenen, kendi içine kapanık bir karakter olarak belirir:

Bloxham: tahtta bir kral mı yoksa kraliçe mi var?

Ann: bir kraliçe

B: hangi kraliçe bu?

A: kraliçe Anne

B: evet anlıyorum

A: (sözünü hiç sakınmadan) şişman bayan.

B: sen kraliçe Anne’i gördün mü?

A: hayır.

B: evli misin?

A: hayır.

B: bir arkadaşın var mı?

A: hayır

B: kaç yaşındasın?

A: sanırım on yedi

B: kardeşlerin var mı?

A: evet

B: kaç tane?

A: iki

B: büyüğün mü oluyorlar, küçüğün mü?

A: büyüğüm

B: ne iş yaparlar?

A: ordudalar.

B: ama çarpışmıyorlar değil mi?

A: yurt dışındalar.

B: başka bir ülkeye karşı çarpışıyorlar mı?

A: sanırım Fransa’dalar

B: Fransa’da mı? Çarpışıyorlar mı?

A: evet

B: kiminle çarpışıyorlar?

A: Fransa’dalar. Marlborough ile beraberler.

B: Marlborough ile mi?

A: evet. Ona Marlborough derler.

B: kardeşlerini üniforma içinde gördün mü?

A: hayır.

B: çok özel kişilerden birini gördün mü ya da onlara elbise diktin mi?

A: hayır.

B: görmedin mi? Ne gibi özel durumlar oldu?

A: Gloucester Dükü için bir geçit resmi yaptılar

B: Gloucester Dükü için mi?

A: Gloucester Dükü öldü. Kraliçe Anne’in tek çocuğuydu ve onun için özel bir cenaze merasimi yaptılar.

B: özel bir cenaze merasimi mi yaptılar?

A: evet.

B: bu cenaze merasimini gördün mü?

A: hayır yaklaşamadım.

B: yaklaşamadın. Geçit resminin hiçbir kısmını görmedin mi?

A: pek fazla değil.

B: görmek için nereye gittin?

A: şehre gittim

B: içinde bulunduğun sokağı biliyor musun?

A: hayır

B: bilmiyor musun?

A: çoğumuz gittik.

B: çok kederli miydiniz?

A: hayır.(ara) onu tanımıyorum

Sözü geçen tarihi kişilerle ilgili olarak anlatılanların doğruluğuna rağmen Ann Tasker’in umursamaz davranışından sıkılan Bloxham süjeyi zamanda ileriye götürür:

:B şimdi zaman biraz ilerledi. Şu anda ne yapıyorsun?

A: kirli iğrenç bir odadayım. İnsanlar hasta

B: öyle mi. Ah yoksa orası bir meyhane mi?

A: hayır. Korkunç bir koku, iğrenç bir oda, insanlar hasta yuvarlanıyorlar hasta.

B: içiyorlar mı?

A: hayır. Hastalar.

B: sadece hastalar mı? Ah yoksa salgın gibi bir şey mi?

A: yaşadığım yerde daima salgın vardır. Pislik ve koku berbat bir şey. İnsanlar yıkanmıyorlar.

B: gerçekten hasta mı bu insanlar?

A: ateşli hastalı, sıcak koku…

B: seni uyandıracağım

Jena Evans uyandığında ‘karıncalanıyorum korkunç bir koku var’ diyordu. Bloxham açıkladı “bu sefer ki pek hoş değil diye uyandırdım seni. Her neyse istersen diğer bir yaşamını deneyelim”

n-Jane Evans’ın 1501’deki Yaşamı

Böylece tekrar hipnotize edilen Jane Evans, içindeki adamlarla atların yolculuğa hazırlandığı bir avlu görüntüsünü tarif eder. Yıkının Mayıs ayında İspanya Prensesi Catherine, İngiliz Prensi Arthur ile evlenmek için yapacağı yolculuğa hazırlanmaktadır. Jane Evans ise Anna adında bir nedimedir:

BLoxham: bana prensesi tarif edebilir misin?

Anna: tombul, sade ama çok hoş

B: seni hangi adla çağırıyor?

A: Anna.

B: esmer misin yoksa kumral mı?

A: prenses Catherine gibi- esmer ile kumral arası-belirgin bir ten rengi yok.

Catherine’ni tarifi gerçeklere uymaktadır. Anna prensesi ebeveyneleri olan Kral Ferdinand ile Kraliçe İsabella’nın adlarını da doğru olarak veriyor.

B: şu ara olagelen çok özel herhangi bir şey var mı?

A: prenses Catherine’nin evliliği- İngiltere’ye gidiyor

B: kiminle evlenecek?

A: prens Arthur.

B: sen de onunla gidecek misin?

A: evet.

B: peki avludaki atlılar ne yapıyorlar?

A: bize refakat etmek üzere bekliyorlar.

B: sanırım çok heyecanlısındır?

A: hayır. Prenses ağlıyor- kraliçeyi bırakmak istemiyor- ah hayır İngiltere’ye gitmek istemiyor

B: peki Kraliçe ne diyor bu gidişe?

A: çok üzüntülü. Bütün çocukları evlendi

B: prenses kaç yaşında?

A: on yedi ya da on sekiz.

B: sen kaç yaşındasın?

A: aynı yaşta.

B: sarayda yaşamak hoşuna gitse gerek?

A: mutlu bir yerdi ama artık değil. Kraliçe kederli prenses dışında bütün çocuklar evlendi- ve şimdi de onun soğuk ve ıslak İngiltere’ye gitmesi gerekiyor- o da gitmek istemiyor.

B: evliliği kim kararlaştırdı?

A: Kral Ferdinand- İngiltere kralı ile birlikte

B: İngiltere Kralı kim?

A: sanırım Henry evet Henry- Arthur’un çelimsiz olduğunu işittik- Prens Arthur zayıftır.

Prensesin on yedi değil de on altı yaşında olmasının dışında tüm hususlar tarihi gerçeklere uymaktadır.

Deniz yolculuğu sırasında Anna’nın kendini iyi hissetmemesi yüzünden Bloxham zamanı ileriye kaydırmış, bu nedenden de yolculuk ile ilgili bölüm çok kısa giçmiştir:

A: korkunç fırtınalar- prenses ağlıyor

B: onu teskin ediyor musun?

A: ben de hastayım ve ağlıyorum…

B: tüm saray mensupları da hasta mı?

A: ah evet.

B: şimdi zaman ilerledi. Şu anda neredesin?

A: yolda gidiyorum…

Tarih kayıtlarına göre Kral İspanyol misafirlerini Bath Piskoposunun Dogmersfield’deki sarayında karşılar. On beş yaşındaki prens Arthur da ordadır.

O günlerde on yaşlarında olan Prens Henry daha o zamandan Arthur’dan iridir. Sekiz yıl sonra Catherine ile kendisi evlenecek ve VIII: Henry olacaktır. Anna bu ilk karşılaşmaya ait bazı şeyler bilmektedir:

B: İngiliz sarayında ne kadar kaldınız?

A: İngiliz sarayında değiliz. Londra dışındaki bir evde, büyük bir evde kaldık.

B: peki orada neler oluyor?

A: beni geriye gönderecekler. Çoğumuz İspanya’ya geri döneceğiz.

B: Kral’la karşılaştınız mı?

A: hem onu hem de Prens Arthur’u gördük. Çok solgun. Kardeşi Henry, çok kıvırcık saçlı, yakışıklıydı. Kırmızı saçlı kıvırcık Henry. Ama Arthur çelimsiz ve solgun görünüyordu. Prenses de öylesine dinç ve sağlıklı ki, Arthur onun yanında ufak ve solgun görünüyor.

Bir ay sonra, Aralık 1501’de Aragon’lu Catherine ile prens Arthur evlendiler. Prenses on altı yaşında, prens ise on beş yaşındaydı. Nisan ayında da ya salgından ya da veremden Arthur öldü.

Anlaşıldığına göre Anna düğünden hemen sonra yola çıkan Santiago Başpiskoposu ile birlikte ispanya’ya dönenlerin arasındaydı:

B: şimdi kıyıya vardınız. Gemiye binmeden önce herhangi bir yerde konakladınız mı?

A: hanlarda konakladık

B: hangi hanlarda kaldığınızı biliyor musun?

A: hayır. Vardığımızda karanlıktı ve yağmur yapıyordu, her zaman yağdığı gibi.

B: bana geminizin adını söyleyebilir misin?

A: hayır.

B: pek ilgilenmedin mi?

A: çok rahatsızdım, hastaydım

B: ama herhalde döndükten sonra hastalığın sürmeyecek değil mi?

A: hayır. Kendimi rahatsız hissediyorum sıcak, başım ağrıyor, sıcak.

B: yolculuktan sonra mı?

A: evet, fakat sıcak ve başım ağrıyor, hastayım.

B: sana kim bakıyor?

A: bir doktor çağırdılar. Başıma bir şeyler koyuyorlar. Ateşi durdurmak için, hala daha sımsıcağım. Sımsıcağım, o kadar sıcak ki.

B: zaman biraz ilerledi, kendini daha iyi hissediyor musun?

A: hala daha sıcak karanlık.

Ekminezi seansının bu noktasında Bloxham Jane Evans’ı uyandırdığından Anna’nın İspanya’daki ailesini tekrar görüp görmediğini bilemiyoruz.

 

 

o - Jane Evans’ın 1920’deki Son Geçmiş Yaşamı

Jane Evans’ın altıncı ve nihai ‘geçmiş yaşamı’ diğerlerinin tümünden çok değişiktir. Bu kez yakın zamanlarda Amerika’da yaşamış bir rahibe olarak karşımıza çıkmaktadır.Rahibe Grace, tüm yetişkin çağını ir manastırın duvarları arkasında geçirir. Bu dini yaşama ayak uyduramamış olan Amerikalı rahibenin, Jane evans’ın diğer geçmiş kişilikleirnin tam tersine dış dünyadaki olağan olaylardan hemen hemen hiç haberi yoktu.

Rahibe Grace’in çocukluğu, Iova eyaletinin Des Moines kentinde geçmiştir. Soyadının ‘ellis’ olduğunu belirtir. Bu soyadına Des Moines’den geçen yüzyıldan beri rastlanmaktadır. Ancak birçok güçlüklerden dolayı, rahibenin mensup olduğu aile henüz saptanabilmiş değildir.

Bir sorun da ‘Grace’adının ‘spiritüel kişiliği’ sembolize etmek üzere amanstırda konmuş olmasıdır. Genç Bayan Ellis’in geçen yüzyılda Des Moines’de bilinen adı herhalde ‘Grace’ değildi.

Rahibe Grace’in dış dünyadaki olaylardan haberdar olmaması, Jane Evans’ın bugünkü kişiliğine de zıt düşmektedir. Birinci dünya savaşı hakkında bildiği herhangi bir şeyi aklına getirmeye çalışan rahibe, Jane Evans’ın okulda öğrendiği ya da asker olan babasından duyduğu tarihi gerçeklere hiç değinmemektedir. Rahibenin edinmiş olduğu malumat ile Jane Evans’ın hafızası arasında herhangi bir bağ yok gibidir.

Grace’in öyküsü ilerledikçe, genç kadının tereddütlerinden yaşlı rahibenin daha bir oturmuş düşüncelerine ve uzunca konuşmalarına doğru giderek olgunlaşan bir kişiliğe rastlıyoruz. Bu yaşam öyküsü sanki hüzünlü bir günlüktür. Önceleri içi kuşkular ve hayali günahlar ile dolu bir genç kadın, manastır yaşamına karşı hafifçe başkaldırır, çok yemek yer makamsız şarkılar söyler. Koşar ve güler. Ancak ihtiyarlığı sırasında geçirdiği mafsal iltihabı( arthritis) nedeniyle sakat kaldıktan sonra bir tür huzura kavuşur. Artık “benden hoşlanıyorlar ya, gerisi umurumda değil” demektedir.

İlginç bir husus da, Jane Evans’ında bir ara mafsal iltihabı geçirmiş olmasıdır. Ne var ki onun rahatsızlığı Grace’inki kadar ciddi değildi.

Bu kez ekminezi deneyi Jane Evans’ın “sütunlar kemerlerle birlikte birçok sütun” görmesiyle başlar:

B: bu tür sütunlar çok mu yüksek?

Grace: hayır burası(ara) burası sütunlu bir yol.

B: yol mu? Ah evet

G: (hayret dolu bir sesle) burası. Burası uzun bir yol. Yürüyen insanlar var. İnsanlar var. Şimdi birçok insan alay halinde.

B: alay halinde mi?

G: alay halinde. Bir sırada iki kişi var

B: giyimleri nasıl?

G: bunlar rahibe(ara) bir çan sesi işitiyorum

B: çalıyor mu?

G: evet evet. Gezinti yerini(ambulatory) görüyorum

B: bu ne tür bir alay?

G: dua alayı. (ara) acele ediyorlar.

B: sen de bu alayın içinde misin?

G:evet.

B: adın ne? Seni hangi adla çağırırlar?

G: Grace

B: yaşın kaç?

G: genç yaştayım

B: bir rahibe adayı mısın?

G: hayır

B: sen de siyahlar mı giyiyorsun?

G: evet. Hayır hayır. Siyah değil. Gri renkte(ara) parmağımda bir yüzük var. Bir yüzük, parmağımda bir yüzük.

B: hangi elinde?

G: sol elimde

Sol eldeki yüzük bir rahibenin spritüel evliliğini sembolize eder.

B: haçın var mı?

G: ah evet. Hepimizin haçı var.

B: senin haçın neden yapılmış?

G: sanırım fildişinden

B: rahibe olarak mutlu musun?

G: ah evet.

B: bir rahibe olarak özellikle neyle uğraşıyorsun?

G: mutfaktayım. bir kutum var. Şifalı bitki dolu bir kutu. Bu bitkileri yetiştiriyorum.

B: mutfakta ne tür yemek pişiriyorsun?

G: her tür yemeği. Öylesine sade yemek değil. Sade yemek değil. Biz şifalı bitkilerle hazırlanmış yemeği severiz. Ben de şifalı bitliler yetiştiririm.

B: ekmek yapar mısın?

G: ben değil. Ben değil. Ekmeği bir başka rahibe yapar.

B: ne kadar süredir rahibesin?

G: uzun süredir. Yok gerçekte o kadar uzun değil. Uzun bir süre gibi geliyor.

B: hiç günah çıkarttığın oldu mu?

G: hayır sadece yemem gerekenden fazla yerim ama bu bir günah çıkartmak mı?

B: bunu da günah çıkartarak açıklamaya mecbursun öyle mi?

G: sanırım bu da ‘bedensel bir düşkünlüktür’

B: baban ne iş yapardı?

G: babam. Bilmem. Babamı hatırlamıyorum. Babamı hatırlayamıyorum.

B:baban sen ufakken mi öldü?

G: evet. Bizi annem büyüttü.

B: kardeşlerin var mı?

G: hayır. Ufak bir erkek kardeşim vardı, o da öldü. Sonradan sadece annemle ben kaldık.

B: yaşadığınız yerin adı neydi?

G: Maryland, hayır, Maryland, aklımda Maryland var, orası Maryland değildi, Maryland değildi.

B: babanın adı neydi?

G: Ellis

B: ailenin nereden geldiğini biliyor musun?

G: annem İngiltere’den geldiklerini söylerdi.

B: sen manastıra gitmeden İngiltere’nin kralı kimdi?

G: kral değildi bir kraliçeydi. Victoria.

:B peki Amerikanın başkanı kimdi?

G: (ara)hatırlamıyorum

B: neden bir rahibe olmaya karar verdin?

G bunu annem istedi. Ailem koyu Katolik’ti, Katolik.

B: evlenmek istemez miydin?

G: bana hiçbir fırsat tanınmadı ki. Ben her zaman, annem her zaman benim bir rahibe olmamı istedi, bende gençtim

B: güzel bir kadın mısın?

G: bilmem, günahtır bu

B: son zamanlarda ne gibi olaylar oldu?

G: buraya biri geldi. Buraya bir Bayan inzivaya çekilmeye geldi. Onlara bakmamamız ya da onlarla konuşmamamız gerekiyor ama yine de ilginçti çok güzeldi.

B: rahibeler arasında hiç kıskançlık oluyor mu?

G: ah evet. Rahibeler arasında kıskançlık oluyor. İncir çekirdeğini doldurmayan şeyler…

B: bir arkadaşın var mı?

G: Marguerite, Marguerite bir aşçıdır.

B: manastırınız nerde?

G: aklımda Maryland var ama Maryland’da olduğunu sanmıyorum. Maryland’da olduğunu sanmıyorum

B: bir zamanlar nerede yaşadığını söyleyebilir misin bana?

G:Des Moines

B: sokağın adını hatırlayabilir misin?

G:sokak değil. Sokak değil. Dışarıdaydı. Bizim bir yoldu. Yol iki, Des Moines

B: (yanlış anlayarak)Des Moines’e giden yol

G: hayır. Yol iki, Des Moines

B:babanın vaftiz adı neydi?

G: Clarence

B: peki annenin vaftiz adı neydi?

G: İrma’de

Geçen yüzyılda Des Moiens hızla büyüyen bir kentti. 1851’de sadece beş yüz kişiyi barındırırken altı yıl sonra eyalet başkentinin, Iova City’nin yerini aldı. İşin ilginç tarafı Des Moines’in Amerika’daki ‘mağfiret rahibeleri’ ne (Sisters of mercy)ait otuz dokuz manastırın tesis edildiği kentlerden biri olmasıdır.

B: rahibe olduğundan beri anneni gördün mü?

G: bir ara ben rahatsızken geldi. Mafsallarım. Mafsallarım. Romatizma dediler. Kol ve bacaklarımdaki mafsallarım. Annem geldi şişmiştim. Ellerim azıcık eğrildi.

B: şimdi kaç yaşındasın?

G: otuz, otuz beş. İnsan fark etmiyor. Zamanın geçtiğinin farkında değilim.

B: dış dünyadan haber alıyor musun?

G: evet. Rahibeler dışarıya çıkıyor. Bazı rahibeler dışarıya çıkıyor. Ben de çıkıyordum ama son zamanlarda değil. Gitmek istiyorum ama beni gönderemiyorlar.. sanırım ah sanırım benim hesabıma korkuyorlar.

B: öyle mi?

G: (hafifçe güler) insanlar. Ben insanlarla ilgileniyorum. İnsanları görmek istiyorum.

B: konuşmak da mı?

G: insanlarla konuşmak. Evet çocuklarla konuşmak…

B: geriye dönmeyeceğinden mi korkuyorlar?

G: ah. Geriye dönerdim. Sanırım bazen hesabıma korkuyorlar. Evet bazen aklıma düşünceler gelmiyor değil. İnsanları düşünüyorum. İnsanları severim, konuşan insanları, benimle konuşan insanları. Tartışan münakaşa eden, sadece dua edip etrafta dolaşan, dua edip etrafta dolaşan değil.

B: burada evliya gibi rahibe hiç var mı?

G: bazıları azizelere yaraşır kişiler. Evet sanırım beni dehşet içinde karşılıyorlar. Ben biraz farklıyım. Aslında çoğundan oldukça farklıyım.

B: dış dünyayla hala daha ilgilendiğin için mi?

G: evet. Evet.

Grace başka itiraflarda da bulunur:

G: koşarım. Gülmemem gereken zamanlarda gülerim. Ve makamsız şarkılar söylerim, şarkı söylerim.

Bu yaşam öyküsünün sonlarına doğru dış dünyada büyük bir savaş çıkarken, Grace de geçirdiği mafsal iltihabından dolayı korkunç ağrılar çeker ve sonunda sakat kalır:

B: şimdi zaman ilerledi. Son zamanlarda dış dünyadan bir haber aldın mı?

G: evet bir savaş var. Biz katılmadık. Biz katılmadık. Almanya ile İngiltere savaşıyor. Savaştıklarını duyduk. Duyduğumuza göre savaşıyorlar.

B: hangi yılda olduğunu biliyor musun?

G: 1914–15 olmalı. Sanırım öyle olmalı. Hatırladığıma göre rahibelerden biri 1914–15 olduğunu söylemişti. Ben sakatım artık.

İngiltere ile Almanya savaşı 1914’te başlattı. Ve Amerika 1916’ya kadar katılmadı.

B: sakat mısın?

G: evet sakatım. Ellerim ve bacaklarım sakat kaldı. Korkunç ağrılar. Dayanılmaz ağrılar. İnsanlar iyi çok iyi. Ama ben sakat kaldım.

Artık köşesinde oturan rahibe Grace, ihtiyarlığın da getirdiği bir tevekkülle birlikte yaşamla uzlaşma yolundadır:

G: dışarıya gidemiyorum. Şimdi dolaşamıyorum. Ben sadece burada oturuyorum.

B: sana büyük bir saygı ile mi davranıyorlar?

G:ah hayır. Ah hayır! Hayır. Hayır. Saygı değil ama benden hoşlanıyorlar ya, gerisi umurumda değil.

B: daha büyük bir yere gitmek ister misin?

G: daha büyük bir yere gitmek isterdim ama sanırım şimdi giderek her yanım kaskatı kesiliyor. Ve daha da zayıf düşüyorum. Şimdi olduğum yerde kalmak isterim. Şimdi olduğum yerde kalmak isterim.

B: şimdi zaman biraz ilerledi. Savaş hakkında neler duydun?

G: savaş bitti. Rahibelerden biri savaşın korkunç olduğunu söyledi. Dehşetli gazları ve dehşetli bombaları vardı. Ve dediğine göre korkunçtu. Korkunç ve kötü şeylerin fotoğraflarını görmüşlerdi. Almanya savaşı kaybetti. Almanya kazanmadı.

B: daha başka bir şey duydun mu?

G:hayır

B: İtalya’dan haberler var mı?

G: haberler var ama ben bunları dinleyecek halde değilim.

B: şimdi kaç yaşındasın?

G: altmış. Altmış yaşarında. İyice sakatım korkunç ağrılar. Karnında korkunç ağrılar. Eni yiyip bitiriyor sanki. Gülümsemeye ve gülmeye çalışıyorum ama dayanılmaz bir ağrı bu. Dayanılmaz bir ağrı.

Bloxham’ın süjesi o kadar rahatsızdı ki onu uyandırarak ekminezi seansını bitirdi.

DEVAM EDECEK

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bu konuda sormak istediğim bir şey var;

 

çalıştığım kişi ( eğitmenim, babam sayılır...) türkiyede bu konunun önde gelen isimlerinden biriyle çalışıp konuyu biliyor olmasına rağmen ve benim onda uygulamama izin vermesine rağmen benim üzerimde hiçbir şekilde denemiyor. bir ara ''sende kontrolde güçlük çekebileceğim bir şeyin ortaya çıkmasına müsaade edemem'' demişti. bu ne demek sence? neden benim de geçmişime inilmiyor :((((

 

kıskançlığım zirve yaptı. son zamanlarda en çok öğrenmek istediğim şey bu çünkü...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Thorwald Dethlefsen ve Ekminezi

 

“İki defa doğmak bir defa doğmaktan daha az şaşırtıcıdır. Tabiatta her şey ölür ve yeniden canlanır” VOLTAIRE

 

 

 

a - Dethlefsen ve Ekmineziyi Şimdiki Son Yaşam İçin Kullanışı

 

3 Haziram 1968’de Münih’de bazı tanıdıklarımla yine bir evde buluştuk. Sakin bir gece geçirmek ve bu arada bazı ruhsal deneyler yapmak istiyorduk. Bu akşamın benim için son derece önemli olabileceğini gerçekten düşünemezdim. Çünkü pazartesi akşamlarını yalnız sohbetlerimiz için kullanırdık. Fazlaca da bir şey beklemiyorduk.Her zaman olduğu gibi ipnoz deneylerini yine ben yönetiyordum. Odada hazır bulunanlardan gözlerini kapamalarını, tüm gerginliklerini atarak gevşemelerini ve sadece benim monoton sözlerime konsantre olmalarını rica ettim. Birkaç dakika içerisinde iki kişinin derin hipnotik uykuya geçtiklerini gördüm: Bay Rudolf T. 25 yaşında bir teknisyen; Rudolf bundan aylar önce başarılı bir medyumluk da yapmıştı ve toplantımıza ilke kez katılan genç bir hanım.

Diğer süjelerin bir kısmı uyanık bir kısmı ise hafif uyku durumunda idiler.(uykucuk). Bir anda diğerlerini bırakarak o an da en iyi durumda olan iki medyuma konsantre olmaya karar verdim. Bir “geriye döndürme” (ageregression) planlıyordum.“geriye döndürme” olayı şudur: insanlar ipnoz altında yaşamlarının daha önceki bir zamanına döndürülebilirler. Hu durumda süjeler o ana değin yaşamış oldukları tüm olayları unutmuş oldukları en ince ayrıntılarına kadar bilirler. Bu durumda süjeler tamamen geri döndükleri yaşın her türlü tavırlanmalarını takınmakta örneğin geri döndürülmüş yaşta iken nasıl yazmaktaysalar, Yine aynı karakterde yazmaya başlarlar. Hipnozda geriye dönül süjenin yaşamının geçmiş dönemlerini hatırlaması demek değildir. Süje geriye götürülmüş olduğu anı her türlü duygu ve düşünceleri ile yeniden yaşar. Örneğin 40 yaşındaki birisi 8 yaşına geri döndürüldüğünde bu kişi 8 yaşındayken yazmış olduğu yanının aynısını yazar, yazısında 8 yaşındayken yapmış olduğu hataların aynısını yapar, bu yaşamında matematik profesörü olmuş olsa bile, kendisine dokuzun karekökü sorulduğunda bunun cevabını kesinlikle bilmez. Bu olayın taklit ya da benzeri hususlar olduğunu sık sık ileri sürülmekte ise de bunun öyle olmadığını kanıtlamak için birçok ülkenin sayısız Bilim Enstitülerinde bu olay deneysel olarak gösterilmektedir.

 

W.H. Robetrs ve D. Black’in gözleri miyoptur. Bunlar hipnotize edilerek gözlerinin henüz bozuk olmadığı yaş dönemlerine geri götürüldüler. Bu deney sırasında süjeler sürekli olarak kontrol edilmekteydiler. Bu kontroller sonucu göz hareketlerinin devamlı değiştiği ve geri döndürülmüş oldukları yaşa uyduğu ortaya çıkmıştır. Süjeler birkaç ay öncesine kadar geri döndürüldüklerinde ise, göz kapakları arasındaki açıklık küçülmekte, göz bebekleri birbirine doğru yaklaşıp uzaklaşmaktadır. Bu ortak olmayan göz hareketi yeni doğmuş bir çocuğun tipik özelliklerindendir ve bir yetişkin tarafından kesinlikle istemli olarak yapılamaz.Böylece bu 3 Haziran’da süjelerime “hayatlarının geçmiş olan zamanlarına doğru sürekli olarak geriye doğru gitme” hipnotik emrini verdim; gerçek zamanı dikkate almadan basit olarak daima daha geriye. Belirli noktalarda durup çeşitli sorular soruyordum, örneğin okulun ve öğretmenlerin adları, belirli bir tarihin haftanın hangi güne rastladığı, onuncu, sekizinci, altıncı doğum günlerinde hangi hediyeleri almış oldukları, bu günlerde annelerinin hangi elbiseyi giymiş oldukları, vb. gibi. Medyumlar bu soruları yanıtlıyorlar, kendilerine yöneltilen aritmetik problemlerini çözmeye çalışıyorlar ve yine kendilerine verilen emirle adlarını ve diğer yazıları geri döndürülmüş oldukları yaşın karakterinde yazıyorlardı.

 

 

b-Dethlefsen, Ekmineziyi Önceki Yaşamların Tespitinde Kullanması

Birden aklıma çılgınca bir şey geldi ve kendi kendime sordum: geriye döndürme işlemini doğum anından hemen önce kesmek zorunda mıyız?

Yanıt, evetse niçin? Hayırsa zaman ekseni(Zeitachse) üzerinde böyle bir geriye gidiş nereye kadar yönetilebilir? Ne olabilir? Medyum için tehlikeler var mıdır? Belki! Fakat ne zaman? Bireysel yaşamın(individuelles Leben) başladığı nokta nerededir? Sonuç olarak şu kanıya vardım ki, zaman içinde geriye döndürme yöntemi tüm bu sorulara cevap verebilecektir. Aynı zamanda biliyordum ki, bu gece geriye döndürmeyi doğumdan hemen önce kesmeyecektim; devam edecek ve doğum engelini geçecektim, neyi nasıl geçeceğimi bilmiyordum gerçekten bilmiyordum fakat yeni ülkeyi keşfetmek amacındaydım. Bu embriyon ile konuşmayı deneyecektim!

 

Yeniden koltuğunda rahat derin olarak uyumakta olan ve 6 yaşına döndürmüş olduğum medyumlarıma yöneldim: “ altı yaşındasınız geriye gitmeye devam ediyoruz-dört yaşındasınız- iki yaşındasınız- yaşamınızda daha geriye gideceğiz- zaman bizim için hiç rol oynamamaktadır-bir yaşındasınız geriye gitmeye devam ediyoruz bu gün doğmuş olduğunuz gün..bana izlenimlerinizi anlatın!”

Bayan P.’nin hiç sesi çıkmıyordu. Fakat Rudolf T. Güçlükle ve derin soluyarak konuşmaya başladı.

“oldukça aydınlık ve soğuk.”(doğumdan hemen sonra)

Geri döndürmeye devam ettim.

“biraz daha geriye gidiyoruz- şimdi doğum anından hemen önceki zamandayız- ne hissediyorsun- ne gibi izlenimlere sahipsin?”

“burası oldukça dar”(rahim içinde)

“herhangi bir şey görebiliyor musun?”

“hayır”

“İki ay daha geriye gidiyoruz! Söyle bana ne duyuyorsun, ne hissediyorsun?”

“hiç bir şey. Hiç bir şey!”

“daha geriye gidiyoruz. Tam bir yıl geriye! Nerede bulunuyorsun?”

“bilmiyorum”

“aydınlık mı, karanlık mı?”

“hiçbir şey görmüyorum; her şey o kadar boş ki!”

“ismini söyle bana!”

“herhangi bir ismim yok!”

“hangi yıldayız?”

“bilmiyorum!”

“şimdi daha da geriye gidiyoruz, taki bana anlatabileceğin bir olaya rastlayıncaya dek. Bu halde ne gördüğünü ve nerede olduğunu bana söyle, zaman içinde sözle ifade edebileceğin herhangi bir olaya rastlayıncaya dek geri gitmeye devam edeceğiz..

Bay T. Güçlükle nefes alıyor- hemen hemen nefes almadan onu izliyorum- acaba olay nasıl gelişecek- bu deney bizi nereye götürecek? Bay T: yeniden konuşmaya başlıyor- büyük bir güçlükle:

“evet bit mahzendeyim”(bir önceki yaşamında)

“bu mahzen nerede? Hangi yerde hangi şehirde?”

“Wissembourg”

“hangi ülkede bulunuyorsun?”

“Fransa’da”

“ismin ne?”

“Guy Lafarge!”

“nerede bulunuyorsun?”

“bir mahzende.”

“bu mahzen hangi caddede?”

“Rue du Connetable!”

“niçin mahzendesin?”

“savaş”

“savaş mı?”

“evet”

“ne gibi bir savaş?”

“Prusyalılara karşı”

“hangi yıldayız?”

“1870”

“kaç yaşındasın?”

“18”

Rüya ve gerçek birbiri içinde erimiş gibiydi. Zaman boyutu giserek alışılagelmiş yönünün dışına kayıyordu. Şimdi karşında oturmakta olan kişi, Münih’te kamet etmekte olan, 25 yaşındaki teknisyen Bay T. Değil, Wissembourg’da yaşayan, 18 yaşındaki Alman-Fransız savaş gözlemcisi, Bay Guy Lafarge idi. Ne olmuştu? Bir vizyonla mı karşı karşıyaydım? Kesinlikle değil çünkü benim dışımda celseye katılmış olan yirmi kişi de büyük bir dikkatle uyuyan medyumu izliyordu. Belki de medyumumuz bir şaka yapıyordu?! Fakat insan- şimdi karşımızda Monsieur Guy Lafarge olarak durmakta olan Bay T.’ye baktığında, onun bir saatten fazla bir zamandır derin hipnotik uyku içinde, güç nefes alır ve sorularıma güçlükle cevap verir bir durumda oturmakta olduğunu görmekte idi ve bir şaka ya da kandırmaca söz konusu olamazdı, bunu hepimiz biliyorduk! Fakat bu şu demekti: bizler şimdi bizlerin realitemize uymayan bir realite ile karşı karşıyaydık.

Tüm u soruları çözmek için şimdi vakit yoktu. Deney nasıl sürdürecektim? Bu anda gözlerim hemen hemen unutmuş olduğum Bayan P.’ye kaydı. Evet, o da hipnozdaydı, uzun zaman konuşmamış olmasına karşın o da, Bay T.’ye yönelmiş olduğum sorulara cevap verebilir, geçmişi yeniden yaşayabilirdi.

Bu arada celseyi en kısa yoldan bitirmeye karar verdim. Medyumlarıma zaman içinde daha öne ve daha öne yani yaşamakta olduğumuz zamana doğru geri gelmeleri emrini verdim. En sonunda medyumun sorduğum sorulara şimdiki ismi ile cevap vermeye başlaması ile rahat bir nefes aldım. Ve zamanımıza doğru gelmeye devam ederek Bay T.’yi güçlükle şimdiki gerçek yaşı olan 25 yaşına getirip uyandırdım. Her iki medyum da şaşkın ve adeta yardım istercesine bir edayla bir süre celseye katılanları süzdüler ve her ikisi de yaklaşık iki saat hipnotik uykuda kaldıklarını tahmin ettiler.

Soruşturma sonucu her ikisin de hipnozda geçen olayları ve konuşmaları hatırlamadıkları ortaya çıktı. Çok defa ortaya çıkan bu olay, tam unutma olarak isimlendirilebilir; bu derin hipnotik uykunun tanınmış özelliğidir; hafif ve orta hipnotik uykuda ise tam unutma kendiliğinden ortaya çıkmaz bu ancak somnambül devresinde söz konusu olmaktadır.

Celseye katılanlara celsenin içeriği hakkında medyumlara tek kelime bile söylememeleri gerektiğini tembih ettim, çünkü başlamış olduğum zaman içinde geriye döndürme deneyini tekrarlamak niyetindeydim ve deneyin gidişatından medyumların kesinlikle haberlerinin olmamasını istiyordum.

Aynı medyum ile daha az gözlemcinin katılacağı ikinci bir celse için sözleşerek, Münih’te bir otel odası sağladık. Gözlemciler altı kişiden ibaretti. Bu defa yanımda mükemmel olarak planlanmış bir araştırma planı ve ayrıca bir ses bandı da vardı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

c - Geçmiş Yaşamları Ekminezik Araştırma Tutanağı

Guy Lafarge, doğum: 1852, ölüm: Şubat 1880

Celse tarihi: 10 Haziran 1968

H: hipnozitör

M: medyum

H: bugün 10 Haziran 1968, saat 9.30, burada bir ipnoz deneyi yapmak için toplanmış bulunuyoruz. Kontrol için şu şahıslar görevlidir: Peter W., Ursula W.,Horst G., Rolf Sch., Rudolf S.,Jörg Sch., medyum bay T. Hipnozitör Thorwald Dethlefsen.

H: uyuyorsunuz… Çok derin, çok derin… Uykunuz gittikçe derinleşiyor… Kendinizi çok iyi ve mutlu hissediyorsunuz vücudunuz son derece gevşektir – rahat ve düzenli bir biçimde nefes alıyorsunuz… Çok derin uyuyorsunuz… Ben size uyanmanız için gerekli işareti verinceye dek… Ve uyumanız emrini verdiğim zaman da uyuyacaksınız- fakat daha önce asla. Ben söyleyinceye dek çok derin bir biçimde uyuyacaksınız… Tamamen benim yönetimim altındasınız. Size söyleyeceğim her şeyi işitebilir ve hissedebilirsiniz. Şimdi havanın gittikçe daha sıcak olaya başladığını hissedeceksiniz- daima daha sıcak- odadaki hava ısınıyor. Daha sıcak terlemeye başlıyorsunuz. Ter alnınızdan akmaya başladı. Azınız kurudu yutkunmak ihtiyacındasınız. Odanın havas şimdi daha da ısındı. Dayanılmaz derecede sıcak. Terliyorsunuz. Teriniz alnınızdan aşağı doru akıyor. Kendinizi oda ısısının yüksek olmadığına inandırmaya çalışmayın. Oda sıcak korkunç sıcak… Şimdi ısı yavaş yavaş düşüyor… Gittikçe daha serin ve daha serin… Ve şimdi oda ısısı gayet normaldir-kendinizi son drece iyi hissediyorsunuz. Son derece derin bir biçimde uyuyorsunuz. Şimdi yaşamınızda geriye doğru gideceğiz. Zaman faktörü bizim için hiçbir rol oynamamaktadır… Şimdi 23 yaşındasınız… Daha öncelere gidiyoruz… 16 yaşındasınız… Lütfen bana cevap verin şimdi hangi yıldayız?

M: 1960

H: ne zaman doğdunuz?

M. 1943

H: kaç yaşındasınız?

M: 16

H: hangi yıldayız?

M: 1960

H: daha öncelere gidiyoruz. 15 yaşındasınız. 14 yaşındasınız. 12 yaşındasınız. 10 yaşındasınız. Hangi okula gidiyorsunuz?

M: ilkokula.

H: okul nerededir?

M: Lemmberg’de

H: kaçıncı sınıfa gidiyorsun?

M: dördüncü(güç anlaşılır bir tonda)

H: kaç yaşındasın?

M: on

H: daha geriye gidiyoruz. 9 yaşındasın. 6 yaşındasın. Bu gün senin altıncı doğum günün. Bugün senin altıncı doğum günün. Söyle bana bugün haftanın hangi günü?

M: (uzun ve derin bir soluma) Salı(13.09.49:Sah!!!)

H: daha da gerilere gidiyoruz. 4 yaşındasın. 2 yaşındasın. 1 yaşındasın. Nerede bulunuyorsun?

M: bir sepetin içinde

H: bu sepet nerede duruyor?

M: yatak odasında

H: şimdi 1 yaşındasın. Sağlığın hakkında bir şey söyleyebilir misin?

M: yeniden sağlıklıyım

H: hasta mıydın?

M:evet

H: neyin vardı?

M: kan zehirlenmesi. Boğmaca, zatülcenp.

H: bulunduğun kliniğin ismi nedir?

M:çocuk kliniği

H: daha gerilere gidiyoruz: bugün doğduğun gün. Şimdi tam doğduğun saniyedeyiz. Tam doğum anındayız. Lütfen bana izlenimlerini anlat!

M:oldukça aydınlık ve soğuk(doğumdan hemen sonra)

H: aydınlık ve soğuk mu?

M: evet

H: başka şerler de hissediyor musun?

M: hayır

H: bana bulunduğun yeri tanımlayabilir misin?

M: hayır

H: biraz daha geriye gidiyoruz. Şimdi doğumundan hemen önceki andayız. Ne hissediyorsun ne gibi tesirler altındasın?

M: burası oldukça dar(rahim içinde)

H: herhangi bir şey görebiliyor musun?

M: hayır

H: bir şey hissedebiliyor musun? Etrafının ne gibi şeylerden meydana geldiğini söyleyebilir misin?

M: hayır.

H:daha geriye gidiyoruz. İki ay geriye gidiyoruz. Ne hissediyorsun?

M: hiçbir şey… Hiçbir şey

H: daha da geriye gidiyoruz.1 yıl geriye gidiyoruz. Nerede bulunuyorsun?

M: bilmiyorum(spatyomda=ahrette)

H: her hangi bir şey hissediyor, bir tesir alıyor musun, böyle bir şey varsa bunu bana söyle.

M:hayır

H: orası aydınlık mı karanlık mı?

M:hiçbir şey görmüyorum

H: bulunduğun yeri tanımlamayı deneyebilir misin? En azından bu yerin bir kaç özelliğini?

M: her şey o kadar boş ki

H: içinde bulunduğun durumu tanımlayabilir misin?

M: hm.. havada yüzüyor gibi

H:bazı duygular alıyor musun?

M:hayır

H: bana ismini söyle

M: hiçbir ismim yok

H: yaklaşık olarak kaç yaşındasın?

M: bunu bilmiyorum

H: hangi yıldayız?

M: bilmiyorum

H: diğer canlılarla aranda herhangi bir kontak var mı, diğer insanlarla diğer şahıslarla?

M:hayır

H: ağrı duygusunu tanıyor musun?

M: hayır

H: aydınlık ve karanlığı ayırt edebiliyor musun?

M:(oldukça uzun ve anlaşılmaz bir kelime)

H: şimdi daha gerilere gideceğiz. Taki anlatabileceğin bir olaya rastlayıncaya dek. Yanlı bu tüm detayları ile anlatabileceğin, açık seçik bir olay olmalıdır. Bu halde bana ne gördüğünü ve nerede olduğunu söyleyeceksin. Çevrende sözlerle ifade edebileceğin bir şeye rastlayıncaya kadar geri gideceğiz. Nerece bulunuyorsun?

M: şimdilik bilmiyorum

H: daha gerilere gidiyoruz

M: (güçlükle nefes almalar)

H: tanımlayabileceğin herhangi bir şey buldun mu?

M: evet… evet

H: neredesin?

M: bir meydanda bir Pazar Meydanı( bir önceki yaşamında)

H:bu Pazar meydanının içinde bulunduğu yerin adı nedir?

M:…(cevap yok)

H: bana bu yerin ismini söyle! Gidiyoruz

M: (kesik kesik anlaşılmaz bir konuşma)

H: lütfen!

M: bilmiyorum

H: hangi ülkede bulunuyoruz?

M:Fransa’da

H: hangi yıldayız?

M:…1870

H: bu Pazar meydanında ne yapıyorsun?

M: sebze satıyorum

H: neler satıyorsun bana say?

M:…(cevap yok)

H: önünde ne var ne satıyorsun say?

M: beyaz lahana

H: başka?

M: kara lahana

H: satmak için portakalın davar mı?

M: portakal da nedir?

H: limon?

M: tanımıyorum

H: bir limonun ne olduğunu bilmiyor musun?

M: hayır

H: bir beyaz lahananın fiyatı nedir?

8 Centime

H: ismin nedir?

H: bana ismini söyle?

M: Guy

H: nasıl?

M: Guy

H: bu senin isminin tümü mü?

M: evet

H: harf harf söyle!

M: G…U…Y.

H: bu senin ismin mi soyadın mı?

M: Jean ön isim

H: bana dikte at! Harf harf söyle!

M: ön isim?

H: evet

M: Ö..n..i..s..i..m

H: bana yeniden soyadını söyle

M: bilmiyorum

H: Guy Lafarge diye birisini tanıyor musun?

M: bu benim

H: bu senin soyadın mı?

M: evet

H: şimdi bunduğun yerin ismini söyle bana

M:…(cevap yok)

H:üçe kadar sayacağım ve o zaman bunu bileceksin. Bir… iki… Üç

M: Wissembourg.

H: lütfen harflerini söyle!

M: W…i…s..s…e…m…b…o…u…r…g…

H: kardeşlerin var mı?

M:evet

H: kaç tane?

M: iki

H: erkek, kız?

M: her ikisi de.

H: bir erkek ve bir kız kardeşin mi var?

M: evet

H: kız kardeşinin ismi nedir? Erkek kardeşinin ismi nedir?

M: Jean(Fransızca telaffuz)

H: kız kardeşinin ismi nedir?

M: Anne

H: kaç yaşındasın?

M: 18

H: hangi yıldayız?

M: 1870

H: ne zaman doğrun?

M: 1852

H: herhangi bir işin var mı?

M: hiçbir işim yok

H: hayatını ne ile kazanıyorsun?

M: sebze ve meyve satışı ile.

H: bir dükkân mı yoksa bir tezgâh mı?

M: bir tezgâh

H: bu tezgâh senin mi yoksa ailene mi ait?

M: babamın.

H: babanın ismi nedir?

M: Jean

H: annenin?

M: Marie

H: Marie?

M: Marie

H: harf harf söyle misin lütfen!

M: M…a…r…i…e.

H: hangi okula gitmiştin?

M: hiç birisine

H: hiçbir okula gitmedin mi?

M: hayır

H: okuma yazma biliyor musun?

M: evet

H: bunu nerede öğrendin?

M: ağabeyimden

H: o herhangi bir okula gitti mi?

M: evet

H: ağabeyin kaç yaşında?

M: 24

H: ismi Jean mı?

M: evet

H: bana ağabeyinin gitmiş olduğu okulun adres ve ismini verebilir misin?

M: hayır

H: okulun ismini bilmiyor musun?

M: hayır.

H: sen hiç okula gitmedin mi?

M: hayır

H: hangi caddede oturuyorsun?

M: oh!

H: üçe kadar sayacağım ve caddenin ismini bileceksin! Bir… iki…. Üç.

M: Rue du Connetables

H: nerede oturuyorsun anlat bana!

M: bir ev tek katlı..

H: tek katlı bir ev!

M: iki oda

H: iki oda. Bu evde senin dışında başka kim oturuyor?

M: annem, babam, kız ve erkek kardeşlerim

H: lütfen bana babanın doğum tarihini söyle!

M: bilmiyorum

H: o halde kendi doğum yılını söyle. Tam tarihini söyleyebilir misin?

M: hayır

H: bölgenizin büyüklüğü ne kadar? Yani oturduğunuz bölgenin?

M: iki yüz elli insan

H: hangi inanıştasın, dinin nedir?

M: katolik

H: Katolik? Papazınızın ismi nedir?

M: Pater Pierre

H: Pater Pierre?

M: evet

H:kilisenizin ismi nedir?

M: Eglise de la Sainte Marie

H: evli misin?

M: hayır

H: herhangi bir arkadaşın var mı?

M: hayır

H: herhalde komşulardan bir tanıdığın vardır?

M: evet

H: tanıdıklarından bir kaçını isimleri ile birlikte sayar mısın?

M: Robert

H: Robert?

M: Robert

H: başka tanıdığın? Robert’in soyadını söyleyebilir misin?

M: Reno

H: lütfen harf harf söyler misin?

M:R…e..n…a…u…l…t(Renault)

H: teşekkür ederim. Başka kimi tanıyorsun?

M: Pierre Renault

H: Pierre, bu da kim?

M: bu Robert’in ağabeyidir.

H: Robert kaç yaşındadır?

M: on sekiz

H: ya Pierre?

M: on dokuz

H: bu arkadaşların nerede oturuyorlar?

 

M: ana caddede diğer uçta

H: ana caddede diğer uçta) bu arkadaşların ne iş yapıyorlar?

M: seyis yamaklığı

H: yaşadığınız bölgede büyük bir mağaza, büyük bir firma, bir fabrika ya da büyük bir çiftlik var mı?

M: bir çiftlik

H: bana bu çiftliğin sahibinin ismini söyler misin?

M: hayır

H: hiç hasta oldun mu?

M: bilmiyorum

H: bölgenizdeki insanlar Almanca mı Fransızca mı konuşuyorlar?

M: ikisini de

H: nasıl ikisini de?

M: çünkü burada hem Almanlar hem de Fransızlar var.

H:bu bölge de Alzas’a mı ait?

M: evet

H: bu bölgeye yakın bir diğer büyük bölge ya da büyük bir şehir ismi söyleyebilir misin?

M: Strasbourg

H: iyi bir Fransızca mı yoksa diyalekt mi konuşuyorsun?

M: Diyalekt

H: bu diyalekti(şiveyi) konuşabilir misin?

M: evet

H: pazarda sebze satıyordun değil mi?

M: evet

H: şimdi diyelim ki pazardasın ve önünden insanlar geçiyor lütfen diyalekt ile satış yapar mısın?

M: Mesdames.. mesdames, messieurs.. prenez cesshoux de bruxelles et les pommes, ils sont… pas chere… et ils sont tres bien… m’achetez-les!... ils sont plus bien ici… et soixante centimes, s’il vous plait… merci bien…

H: teşekkür ederim yeterli, gerçekten çok güzel. Şarkı da söyleyebilir misin?

M: evet

H: muhakkak çiftliklerde sık söylenen şarkıyı biliyorsundur!

M: evet

H: bu şarkıyı söyleyebilir misin, ya da şarkı söyleyemiyorsan- aslında güzel olması gerekmez dene lütfen!

M:…

H: yapabilirsin, dene. Gerçekten çok sevineceğim

M: …(sessizlik)

H: bu şarkının ismi nedir?

M: Frere Jacgues..Frere Jacgues! Dormez Vous?

Sonnez les matinez.. dig, din don… c’est un canon

H: şarkı daha devam ediyor mu?

M: hayır

H: şimdiye değin herhangi bir kitap okudun mu?

M: hayır

H: elbiselerinin nasıl olduğunu bana anlatabilir misin? Üzerinde ne var?

M: bir pantolon

H: bir pantolon?

M: evet ve bir gömlek

H: zamanın modası nasıl?

M: aynı çok bol elbiseler

H: sizde kostüm de var mı?

M: evet

H: hiç kostüm gördün mü?

M: bir veya iki defa

H: bu kostümün nasıl olduğunu hatırlıyor musun? Bana kabaca anlatabilir misin?

M: baştanbaşa renkli bir kıyafet, sivri başlık ve omuzda bir şal ve kaba ayakkabılar

H: evinizde elektrik ışığı var mı?

M: bu da nedir?

H: evinizde odalarını nasıl aydınlatırsınız?

M: yağlı çıra

H: eviniz nasıl kaplanmıştır?

M: kerpiç ve samanla

H: herhangi ev hayvanlarınız var mı?

M: evet

H: hangi hayvanlar?

M: tavuklar

H: kaç tane?

M: üç

H: evi bana daha detaylı olarak tarif edebilir misin? Nasıl inşa edilmiş olduğunu? Tek katlı olduğunu kerpiç ve samanla kaplı olduğunu söyledin, peki duvarlar nasıl yapılmış?

M: tahta ve taşlar ile

H: renk?

M: kırmızımtırak

H: bir mixeriniz var mı?

M: bir mixer nedir?

H: lütfen en çok sevdiğin yiyecek nedir söyler misin?

M: koyun kızartması ve lahana

H: sizin özel bir yemeğiniz var mı? Milli yemek? Böyle bir şey biliyor musun?

M:salyangoz

H: peki bana koyun kızartmasının nasıl yapıldığını söyler misin?

M: bir parça et kemikli olarak şişe geçirilir ve kızartılır

H: peki bunun yanında ne yiyorsunuz?

M: ekmek cinsinden bir şey

H: ne?

M: ekmek

H: bu ekmeğin dış görünüşü nasıl?

N: tıpkı pasta gibi yuvarlak..un..ve yumurta ile yapılmış

H: bazı özel yeteneklerin var mı, bir müzik aleti çalabilir misin, dans edebilir misin?

M: hayır

H: vergi ödüyor musun?

M: vergi nedir?

H: günde ne kadar para kazanıyorsun?

M: bu yaptığım satışa bağlı

H: hangi para birimi ile alış veriş yapıyorlar?

M: madeni paralar ile

H: kâğıt paranız yok mu?

M: hayır borç senetleri var

H: ailen fakir mi yoksa zengin mi?

M: fakir

H: çok mu?

M: evet

H: bana herhangi bir akrabanın ismini söyler misin? Tanıdığın akrabaların var mı?

M: büyük annem be büyük babam

H: isimleri nedir?

M: bilmiyorum çok önce ölmüşler

H: dokuz sayısının karekökünün kaç olduğunu söyleyebilir misin?

M: dokuz sayısının karekökü nedir?

H: şimdi yaşamında ileriye gidiyoruz. 20 yaşında oluyorsun.25 yaşındasın.. 27 yaşındasın lütfen söyler misin hangi yıldayız?

M: 1879

H: bu yılda önemli bir şey oldu mu?

M: hayır

H: hangi bölgede bulunuyoruz?

M: Wissembourg

H: gün boyunca ne yapıyorsun?

M: çalışıyorum

H: ne iş yapıyorsun?

M: tarlada çalışıyorum

H: bu tarla kime ait?

M:çiftlik beyine

H: bu çiftlik beyinin ismi nedir?

M: (yeniden güç nefes almalar)

H: şimdi üçe kadar sayacağım ve bileceksin. Bir… İki… Üç

M:…

H: haydi? Çiftlik beyinin ismini söyle!

M: …

H: bu çiftliğin ismi ne?

M: (zayıf bir sesle) hayır.

H: günde ne kadar kazanıyorsun?

M: hiçbir şey

H:

O halde niçin bu çiftlik beyinin hizmetinde çalışıyorsun?

M: mecburum

H: niçin?

M: borçluyum

H: bu borcu sen mi yoksa ailen mi yaptı?

M: ben

H: borcun ne kadar?

M: ….

H: yaklaşık?

M:…on at

H: bu borcu neden yaptın?

M: güçlükle nefes alıyor cevap vermek istemiyor)

H: söyle bana. bana hiç çekinmeden söyleyebilirsin

M: …

H: peki bunu bırakalım zaten o kadar da önemli değil. Nerede oturuyorsun?

M: müstahdem evinde

H: müstahdem evinde mi?

M: evet

H: evli misin?

M: hayır

H: bu çiftliğin köyüne gire ne tarafta olduğunu söyleyebilir misin?

M: batıya doğru

H: batıya doğru. Bu çiftliğin büyüklüğü yaklaşık olarak ne kadar?

M:…

H: çok büyük bir çiftlik mi?

M: çok büyük

H: sahibinin ismi nedir?

M: …

H: çiftliğin herhangi bir ismi var mı?

M:hayır

H: orada muhakkak arkadaşların vardır. Bana bir kaçının isimlerini söyler misin?

M: Marie, Jean-Claude,,, Margot(ya da benzeri bir şey)

H: bu arada kardeşlerin ne yapıyorlar?

M: öldüler

H: öldüler mi ne zaman?

M: sekiz yıl önce

H: neden dolayı?

M: savaş(1870/71’de Alman Fransız savaşı olmuştur)

H: nasıl bir savaştı bu?

M: Almanlara karşı

H: kardeşlerini nerede toprağa verdiniz?

M: bilmiyorum

H: mezarlarının nerede olduğunu bilmiyor musun?

M: hayır

H: ebeveynlerin hayatta mı?

M: hayır

H: onlar neden öldüler?

M: onlar da savaştan

H: savaştan mı?

M: evet

H: kaç yaşındasın?

M: yirmi yedi

H: bölgenin papazının ismi nedir?

M: Pater Pierre

H: şimdi daha ileriye gidiyoruz. Yaşamında daha da sonralara. Yirmi sekiz yaşındasın, yirmi dokuz yaşındasın, otuz yaşındasın neredesin?

M:…

H: otuz yaşındasın

M: bilmiyorum(spatyomda)

H: geriye gidiyoruz.. Yirmi sekiz yaşındasın. Neredesin?

M: ahırda(geçmiş yaşamında)

H: bu ahır nerede kime ait?

M: Monsieur Pierre

H: bu kim?

M: çiftlik beyi

H: kaç yıldan beri bu çiftliktesin?

M:iki yıl

H: bu çiftlik nerede?

M: Wissembourg’da

H: ne kadar kazanıyorsun?

M: hiçbir şey

H: niçin?

M: borç

H: şimdi biraz ileri gideceğiz, yirmi dokuz yaşındasın neredesin?

M: çiftlikte(geçmiş yaşamında)

H: şimdi Şubat ayındayız nerdesin?

M: ahırda

H: durumun nasıl?

M: kötü

H: niçin?

H: çifte yedim

H: neden nasıl?

M: bir at

H: durumun çok mu fena?

M: bilmiyorum

H: hala çalışabiliyor musun?

M: hayır

H: ahırda mı yatıyorsun?

M: evet

H: Şimdi mart ayındayız, neredesin?

M: bilmiyorum(spatyomda)

H:yeniden geriye gidiyoruz. Şubat ayındayız lütfen bana şubat ayı içerisinde cereyan eden önemli olayları anlat

M: bir atı temizliyorum

H: evet

M: at beni çifteliyor

H: evet

M: ve yaralanıyorum

H: yaralısın, sonra ne oluyor?

M: bayılıyorum

H: bayıldın, sonra ne oluyor?

M: bilmiyorum

H: şimdiki durumunu bana tasvir edebilir misin? Anlatabilir misin?

M: bir kaza geçirdim sonra öleceğim

H: bunun gidişatını seyrini anlatabilir misin?

M: hayır

H: niçin hayır?

M: bilmiyorum

H: yeniden geriye gidiyoruz. Yirmi altı yaşındasın adın nedir?

M: Guy Lafarge

H: Fransızca konuşabiliyorsun. Şimdi söyleyeceğim bazı cümleleri Fransızca diyalekt olarak söyle. En yakın benzin deposu nerededir?

M: ou est le prochaine

H: lütfen bana bir benzin deposunun ne olduğunu anlat

M: bilmiyorum

H: benzin deposu Fansızca nasıl söylenir?

M: bunu bilmiyorum

H: benzin deposu Fransızcada nasıl söylenir?

M: tanımıyorum

H: hiçbir otomobile bindin mi?

M: hayır

H: hayır?

M: hayır

H: hiç köyden dışarı çıktın mı? Çevreyi tanıyor musun? Bir diğer şehri tanıyor musun?

M: hayır

H: hangi bölgede doğmuştun?

M: Weissembourg’da

H: çevreyi tanıyor musun?

M: hayır

H: saçların ne renk?

M: siyah

H: yaklaşık kaç yaşındasın?

M: yirmi altı

H: ismini yazabilir misin?

M: evet

H: işte kalem ve kâğıt lütfen buraya adını yaz

M: (adını gözleri kapalı olarak yazıyor)

H: lütfen ‘Gemüse’(sebze)yazar mısın?

MLbunu da yazıyor)

H: teşekkür ederim! Üç kere üç ne der?

M: dokuz

H:üç kere üç kaç eder?

M: dokuz

H: bölgenizin belediye reisinin ismi nedir?

M:bilmiyorum

H: herhangi bir halk dansı oynayabilir misin?

M: hayır

H: hayır?

M: …

H: şehrinizin ileri gelenlerinden birini söyleyebilir misin?

M: çiftlik beyi

H: çiftlik beyi! İsmi nedir?

M: bilmiyorum

H: şimdi üçe kadar sayacağım ve çiftlik beyinin ismini bileceksin! Bunu bileceksin! Bir, iki, üç

M: Pierre

H: soyadı?

M: bilmiyorum

H: Fransa kimin tarafından idare edilir?

M: Kral

H: kimin tarafından?

M: Kral!

H: bu kralın ismi nedir?

M:…Ludwig

H: daha ileriye gidiyoruz, yirmi dört yaşındasın hangi yıldayız?

M: 1866

H: yeniden dikkatlice hesapla! Hangi yıldayız?

M:…

H: yirmi dört yaşındasın! Şimdi yıl önemli bir rol oynamaz, her halükarda yirmi dört yaşındasın, kardeşlerin hala hayattalar mı?

M: evet

H: savaş var mı?

M:…

H: savaş var mı?

M: evet

H: savaş var mı bir daha cevapla

M: evet

H: ne yapıyorsun?

M: boşaltıyorum?

H: neyi boşaltıyorsun?

M: arabayı

H: niçin?

M: çünkü devrildi

H: araba devrildi?

M: evet

H: bir çiftlikte misin?

M: evet

H: bu araba kimlerin tarafından devrildi?

M: Almanlar

H: Alman askerlerinin dış görünüşleri nasıl? Bana tanımlar mısın?

M: at ve sürücü

H: at ve sürücü?

M: evet çok renkli üniformalar. Süngü ve tüfekler

H: biraz ileriye gidiyoruz. Yirmi yedi yaşındasın. Daha da ileriye gidiyoruz. Nerede bulunuyorsun?

M: bilmiyorum(spatyomda)

H: hissettiklerini söyleyebilir misin?

M: çok hafifim

H: diğer kişilerle diğer varlıklarla herhangi bir türlü ilişkin var mı?

M: hayır

H: hayır? Şimdi bunduğun durumda hiç kimseyle herhangi bir kontaktın olmadı mı? Kimseye rastlamadın mı?

M: hayır

H: aydınlık ve karanlığı ayırt edebiliyor musun?

M:hayır

H: ‘astral yaşam’ sözcüğü sana bir şey ifade ediyor mu?

M: bu nedir?

H: iyi ve kötü hakkındaki fikrin nedir?

M:…

H: şimdiki durumunda iyi ve kötü kavramları senin için bir şey ifade ediyor mu?

M: hayır

H: hissettiklerin endir. Rahat mısın yoksa rahat değil misin?

M: rahat

H: herhangi bir şekilde hareket edebiliyor musun?

M: bilmiyorum

H: dünyadaki insanları görebiliyor musun?

M: hayır

H: insan varlığı hakkında bir şeyler biliyor musun?

M:hayır

H: hayır?

M: hayır

H: geleceğe yönelik tasavvurların var mı?

M: hayır

H: zaman mekân hissin var mı?

M: hayır

H: içinde bulunduğun mekânı nasıl tanımlayabilirsin?

M: bilmiyorum

H: bir benlik duygun var mı?

M:…

H: bir varlık duygun var mı?

M:…

H: evet mi hayır mı?

M: hayır

H: ismin nedir?

M: ismim yok

H: ne zaman ölmüştün son defa?

M: bilmiyorum

H: şimdi içinde bulunduğun durum biraz olsun değişinceye dek ileri gideceğiz. Zaman içinde daima gideceğiz. Durumun değişinceye kadar. Ve en küçük bir değişiklik olduğu zaman duracağız ve bana anlatacaksın.

M: bir emilme gibi hissediyorum(ana rahmine bağlanış)

H: bir emilme mi? Başka ne hissediyorsun? Bir şey görebiliyor musun?

M: hayır

H: başka şeyler hissediyor musun?

M:evet bir çekilme

H: bir çekilme? Nasıl hissediyorsun? Bu çekilme hoş mu yoksa rahatsız edici mi?

M: hoş bir şey

H: şimdi olayın nasıl sürdüğünü bana adım adım anlat. Lütfen şu andaki durumundan sonra en küçük değişiklikleri bile bana anlat.

M: emilme kuvvetleniyor ve beni çekiyor

H: emilme kuvvetleniyor, sonra?

M: çekiyor beni

H: nereye?

M: bilmiyorum aşağılara

H:aşağılara. Lütfen bana her şeyi tastamam ve ayrıntılı oalrak anlat. Adım adım. Bir şey hissediyor musun?

M: ben , hayır

H: ne söylemek istiyorsun?

M: emilme durdu(rahimde)

H:emilme duru nerdesin?

M: bilmiyorum

H: çevren nasıl?

M: sıcak

H: sıcak. Bir şeyler hissedebiliyor ya da görebiliyor musun?

M: hayır

H: kendini nasıl hissediyorsun?

M: iyi

H: şimdiki durumunu az önceki ile karşılaştırdığında hangisi daha güzel?

M: aynı

H: şimdi bana hadisenin nasıl devam ettiğini adım adım anlatmaya devam et. Kendini iyi hissediyorsun, bulunduğun yer sıcak, emilme durdu! Bir vücudun var mı?

M: bilmiyorum

H: herhangi bir şeklin var mı?

M: göremiyorum

H: bir şeklin veya hacmin farkında mısın?

M:hayır

H: kendi varlığının şuurunda mısın?

M: evet

H: var olduğunu biliyorsun?

M: evet

H: bunların dışında şimdiki durumun hakkında başka neler biliyorsun?

M: hiçbir şey

H: peki nasıl devam ediyor? Lütfen bana şimdiden itibaren her değişimi anlat

M: güçlükle hareket edebiliyorum

H: hareket edebiliyorsun, neredesin?

M: bilmiyorum

H: etrafın nasıl?

M:sıcak ve…(fısıltı)

H: sıcak ve başka?

M:sıcak

H: ne gibi bir durumdasın?

M: bilmiyorum oturur gibi

H: etrafında ne var? Hava, sıvı? Bana etrafının neyle çevrili olduğunu söyleyebilir misin?

M: hayır

H: varlığının şuurunda mısın?

M: evet

H: bir vücudun var mı?

M: evet

H: vücudunun büyüklüğünü ne kadar tahmin ediyorsun?

M: çok küçük

H: biraz daha ileri gidiyoruz, küçük bir değişme daha gösterdin, bunu yine bana anlatacaksın. Bu değişme nasıl?

M: sanki büzülüyorum, ufalıyorum

H: ufalıyorsun! Şimdi ne olduğunu bana bütünüyle anlat. Ne hissediyorsun?

M: birisi beni müşkül vaziyete sokuyor..deniyor..(rahimden çıkış=doğuş)

H: neyi deniyor?

M: beni bulunduğum yerden çıkarmayı

H: bu kim?

M: bilmiyorum

H: sonra neler oluyor?

M: itiliyorum

H: nereye?

M: yeni bir yeni bir dünyanın içine

H: bir şey görüyor musun?

M: hayır

H: iyi ve rahat olduğun zamanki duygularını hatırlıyor musun?

M: hm.. dar bir yerdeyim. Giderek daralıyor

H: darlaşıyor, sonra?

M: itilme yeniden başladı

H: itilme yeniden başladı..neredesin?

M: bilmiyorum

H: değişen başka bir şey var mı?

M: evet

H: ne?

M: etraf soğuyor(doğumdan hemen sonra?

H:etraf soğuyor, şuurunun içeriğinde her hangi bir değişme var mı?

M:etraf aydınlandı

H: etraf aydınlandı. Kendini daha iyi hissediyor musun, yoksa daha mı kötüsün? Şimdiki durumunu daha önceki durumunla karşılaştır

M: bilmiyorum

H: bir şey görebiliyor musun?

M: hayır

H: vücudunu tam olarak hissedebiliyor musun?

Ses bandı sona erdi…

Celsede hazır bulunan herkes bu olaydan benim gibi son derece etkilenmişti. Aslında etkilenmek sözcüğü yeterli bir ifade değildi. Bende hâsıl olan her şey söylemeliyim ki, büyük bir sarsıntıydı.

Kendimi önce septiklerin)şüpheci) yerine koydum: hangi olasılıklar mümkündü?

Bir septik şöyle diyebilir, süje rol yaptı. Fakat buna karşılık olarak şunlar öne sürülür: medyum celseden önce kendisinden ne isteyeceğimi kesinlikle bilmiyordu. Bir(age regression) deneyi yapacağımı celseden önce kendisinden kesinlikle gizlemiştim. Bay T.’nin ilk celsesindeki gözlemciler de olayı kendisine kesinlikle anlatmamışlar ve Bay T. Tıpkı birincide olduğu gibi ikinci celseye de ne yağacağını bilmeden girmişti.

Onu uyandırdığımda celsede geçenlere ilişkin hiçbir şey hatırlamıyordu.

İkinci olarak denilebilir ki medyum, hipnotizörün kendisine telepatik yolla verdiklerini cevap olarak söyledi. Fakat bu halde medyum çağdaş kavramlar olan “otomobil” “benzin deposu” veya “portakal ve limonun” ne anlama geldiklerini ve ne olduklarını neden bilememiştir?

Üçüncü düşünüş: medyum III Napolyon zamanındaki bir hikâyeyi herhangi bir yerden okumuş olsun. Bu halde cevabım: Guy Lafarge’nin önemsiz hayatı hiçbir kitapta yazılmış olamaz. Bu her şeyden önce hiç de debi değildir. Böyle bir hikâye okumuş olan birisinin bu türlü bir celsede “çiftlik beyinin ismi nedir?” sorusuna derhal ve kendisinden emin olarak cevap vermiş olması da gerekir.

Tüm bunlardan sonra artık olayı gerçekliği hakkında hiçbir şüphem kalmamıştı. Önceleri iyi tanıdığım çok az insan bu keşfimden bahsettim. Tanıdıklarımdan yüzde doksan dokuzu ki bunların büyük bir bölümüyle her gün karşılaşırım, bunların son derece doğal olan ipnoz olayını, hokus pokus diye nitelendirmeleri, beni bir kat daha şaşkınlığa düşürdü.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Psikolog İrvin Merdes ve İlginç Ekminezi Deneyleri

 

“Ben Ra’nın güzel Isis tapınağındaki oğluyum. Kallikrates’in ruhuyum. Babam Amon’un sevilen adamlarından Nechtanebo II’dir. 2284 yıl sonra tekrar dünyaya geleceğim.”

 

Medyum Kalvin Widener tarafından transta iken yazılan hiyeroglif yazılar yetkililer tarafından incelenip değerlendirilmiştir. M.Ö. 342 yılında kuvvetini kaybeden 30. Sülaleden olan Kallikrates 2284 yıl sonra tekrar dirileceğini bildirmiştir. Yapılan hesaplara göre bu tarih(1942) medyum Kalvin Widener’in doğum tarihidir.

 

 

 

a - Ekminezi Süjesi Kalvin Widener Ve Yaşamları

 

Tecrübe Washington D.C. “First Spiritual Science” da, 18 Temmuz 1070’de yapılmıştı. Celseyi bir psikolog ve hipnotizör olan Irvın Mordes yönetiyordu. Irvın Mordes süjesi Kalvin Widener’i hipnotik transa soktuktan sonra akıllara durgunluk verici bir reenkarnasyon örneği ortaya çıkarılmıştır

 

Baltimore Metafizik Araştırmalar Cemiyeti’nde 1969 yılından beri Kalvin widener üzerinde ekminezi denemeleri yapılmaktadır. Cemiyetin reenkarnasyon konusuna giren, doğumdan önceye götürme çalışmalarından olmak üzere doğumdan önceye götürme (ekminezi) yöntemiyle Kalvin’in evvelki hayatlarından bir çoğu ortaya çıkarılmış bulunmaktadır. Raporlara göre mağara adamından film yıldızı Rudolp Valentino’ya kadar 15 adet evvelki hayatı tespit edilmiş bulunuyor. Başka bir süjelerden ayrı olarak Kalvin ipnoz halindeyken eski hayatlarından birine geldiği zaman o zamanların dilini yazıp konuşabilmektedir.

Widener 1942 yılında Philadelphia’da dünyaya gelmişti. Onuncu sınıfta tahsiline ara vermek zorunda kalmış ilk olarak şansını Hollywood’da denemişti. Fakat bu film endüstri merkezinde bir iş bulamayınca tekrar Philadelphia’ya dönmek zorunda kaldı. Burada bir süre kuaför okuluna devam ettikten sonra, bu işin müdürlüğünü yapmış fakat çok geçmeden yine meslek değiştirmek sorunda kalarak Baltimore’de eşi Dolares’le birlikte bir oto galerisi işletmiştir.

 

 

b - Widener Ve Transa Geçişi

Post-hipnotik telkin ile epeyse derin bir transa giren medyumun bundan önceki hayatlarında (geriye doğru) 18.yy. da yaşamış Leo Vinoy isimli bir İngiliz, M.Ö.342’de sona ermiş 30. Sülalenin son firavunu Nechtanebo II’nin oğlu Kallikrates ve nihayet Uranüs’te yaşamış Neuron isimli bir varlık olduğu anlaşılmıştır.Widener ekminezi denemelerinde beyaz bir halı üzerine tamamen gevşemiş (relaxed) olarak uzanır, profesyonel bir hipnotizör olan Irvin Mordes elini süjenin gözleri üzerinde gezdirerek: “ben Hur!. Bu kelimeleri işittiğin zaman derin uyku haline gireceksin. Benden ve sadece benden bu kelimeleri işittiğin zaman uyku bastıracak. Derin gayet derin bir uykuya gireceksin” şeklinde telkinlerde bulunur.

Transa girerken genellikle Widener’in göz kapakları arkaya doğru kayar, nefesi ve kalp atışları hızlanır. Sonra gözleri tamamen kapanır ve artık transa girmiş demektir. Operatör I.Mordes tekrar konuşur: “gerilere, yüzlerce yıl gerilere gidiyorsun. Gerilere” süjenin soluk alışları sanki bir uzun mesafe koşucusuymuş gibi daha da hızlanır. Bu arada sakin duran vücudu da zaman zaman (ispamodik) titremeler geçirmektedir ve arık bir yerden sonra oto satıcısı Kalvin Widener, Mısır Firavunlarından Kallikrates’tir.

Ekminezi medyumlrının birçoğunun tersine, kavlin büyük bir gevşeme içinde sadece sorulan soruları cevaplandırmakla kalmaz, fakat zaman zaman (transadan çıkamdan) ayağa kalkarak da, o hayatındaki sahneleri canalandırmaya çalışır. Evvelki hayatlarından birinde mağara adamı olarak yaşadığı zamanalrda annesi öldüren bir kimseyi hatırladığı zaman, onu sakatlamak amacıyla, sağa sola hamleler yapmaya başlamıştı. Klasik Yunanca Eski İbranice, şivelerine uygun tarzda Latince, İtalyanca, Normanca, Fransızca, eski İngilizce ve Atlantça yazılar yazmış bulunmaktadır. Hiç şüphesiz bu dillerin anlaşılması için celselerde çeşitli tercümanlar bulundurulmuştur. Araştırıcılar Kalvin’in eski hayatlarının birçoğunu izlemekte zorluk çekmektedirler. Fakat bunlardan iki tanesinin doğru olduğunu gösterir deliller ele geçirilmiş bulunmaktadır.

http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/ek6.jpg

 

Kalvin Widener

 

http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/ek7.jpg

 

Psikolog ve Hipnozitör İrvin Mordes

 

http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/ek8.jpg

 

Operatör Mordes, Widener'i derin trans a sokuyor

 

http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/ek9.jpg

 

Medyum üç yaşına indirildiği zaman bu şekilde bedeninin fizik kontrolünü kaybetmiş ve düşmüştür.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

c - Widener ve Firavun Olarak Yaşadığı Hayat

Pers Kralı III: Artaxerxes’in Mısır’a karşı kazandığı savaştan az önce iktidarda bulunan 30. Sülalenin son Firavununun oğlu Kallikrates tarihsel kayıtlarda bulunmaktadır. Fakat Kalvin’n Mısır dilini hiyeroglifini doğru kullanmasından dolayı, bunun üzerinde önemle durulmaktadır. Kalvin’in transtaki ifadelerine göre, iki yıl tahtta kalmıştır ve muhtemelen sonradan bununla ilgili kayıtlar ortadan kaldırılmıştır. Tarihsel ve arkeolojik delillere göre Nectanebo-II son mısır Firavunu olarak görünmekteyse de, uzmanlar onun ölüm tarihi üzerinde henüz ortak bir karar varmış bulunmamaktadırlar. Bazılarının inandığına göre pers istilasıyla, onun ölümü arasında iki yıllık bir devre bulunmaktaydı.“gerilere çok gerilere gidiyorsun. İçinde bulunduğumuz zamandan çok gerilere gidiyorsun. Çok süratli olarak geçmişe Mısır’a doğru gidiyorsun. Sen Kallikrates’sin. Benimle konuşabilirsin. Ben senin arkadaşınım ve daima yanındayım. Şimdi neredesin? Benimle konuşabilirsin. Nasıl bir yerde bulunuyorsun? Benim dilimde konuşabilirsin. Evet evet?

Hipnotizör kulağını derin uykuda bulunan medyumun ağzına yaklaştırarak mırıltıları duymaya çalışır: “kaya- yanıyor”“hala şimdiki zamanda bulunuyor” dedi operatör Mordes ve telkine devam etti: “ şimdi geri gidiyorsun. Hiç durmadan geri gidiyorsun. Mısır’a doğru. Benimle konuşabilirsin. Adın ne? Neredesin?”

Medyum yine mırıltı halinde cevap verir: “ben Polidorus’um” daha fazla bir şey söylemeden, çok büyük bir acı içinde imiş gibi kıvranarak inler. Bu durum üzerine operatör hazır bulunanlara bir açıklamada bulunur. “o savaştaki ölüm halini yaşamadan daha eskilere bir türlü inemez” ve medyum dönerek telkine devam eder: “gerilere çok eskilere gidiyorsun. Mısır’a doğru. Şimdi adın ne neredesin?

Derin transta medyum Kalvin Widener’in dudakları kıpırdar: “Kallikrates”“evet, şimdi Kallikrates’sn. benimle rahatça benim dilimde konuşabilirsin.”

Buna rağmen medyum anlaşılmayan bir dille konuşmaya devam etmektedir. Sinde otoriter bir ton vardır. “Sum Tamarah”

“ evet, sen Tamarah’ın Sutahn’ısın. Tamarah’ın Sutahn’ı. Büyük Kallikrates.”

Bundan sonra medyum heyecanlı soluk almaya çene ve dudaklarını titretmeye başlar. Sanki bir şok geçirmek üzeredir. Bu sırada seyirciler de çok heyecanlıdır. Birden gözleri kapalı olduğu halde ayakları üzerinde doğrulur. Kollarını göğsü üzerinde birleştirir. Görünmeyen bir zırh ve miğfer giyiyormuş gibi hareketler yapar.Operatör hazır bulunanlara hitaben: “giyinmesini beklemeliyiz” der. Seyircilerden bazıları acaba savaş hazırlığı için mi? Diye düşünürler. Bu sırada Kallikrates aniden ellerini kuvvetlice üç defa birbirine vurur. Belli ki Kallikrates birisini yanına çağırmıştır. Bu sırada derin soluk almalar da kesilmiştir.

http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/ek10.jpg

 

Kallikrates biraz sonra Hiyeroglif yazı yazacak.

 

Yüksek sesle konuşamaya başlar ve ses tonu gittikçe yükselerek korkunç bir hal alır: “An tom tahn no Amon. On tahratesset Tamarah. An dah Zotun Zarach Kallikrates. Om parah Zotun de Taborah. Om parah tezat Bako-An ton taratah Kallikrates. Um parah tezat ta. Um parah nach pomam pah zetet! Um parah tezet Tamarah. Ton tarah keyten kagata seeynton tata Kallikrates. Nun tundach todo Bako!”

Firavun Kallikrates “ben buradayım” der operatör. “tunun tau Nagto” diye cevap verir medyum

Seni dinliyorum büyük Kallikrates. Senin için ne yapabilirim?” diyen operatöre Kallikrates cevap verir: “tun tun terasau ploanti!” sonra “sapho!” diye bağırır.“Şimdi Isis’in en büyük rahibini çağırıyor” diye fısıldar operatör.

Kallikrates bu sırada ellerini iki defa çarçar: “non ponteat-sunta karis” bu sırada belinde kılıcını sıyırıyormuş gibi yaparak vahşi bir şekilde ileri bir hamle yapar. Hazır bulunanlar arasındaki bayanlar bu sırada çok korkmuşlardır. Bunda sonra medyum biraz sakinleşmiştir.

 

Bundan sonra operatör düz bir tahta üzerine beyaz bir kâğıt iliştirerek medyuma uzatır: “büyük Kallikrates halkımıza hitaben şu kâğıda bir mesaj yazabilir misiniz?” öteki eline verilen kalemi de uzunca bir süre inceledikten sonra hiyeroglif yazmaya başlar. Bu olay seyirciler arasında epey hayret uyandırmıştır. Heyecanlanıp kâğıda dokunanlara operatör ihtar etmek zorunda kalmıştır.“büyük Kallikrates bu yazdığınız mesajı halkınıza ileteceğim. Merak etmeyin” dedikten sonra operatör medyumdan tekrar İngilizce konuşup konuşamayacağını sorar. Uzunca bir sessizlikten sonra kallikrates, Kuzey ve Güneyin kralı olarak Teb’e gidecek ve mısır Tanrıçası Amenartis ile görüşecektir.” “bu söylediklerinizi de halkınıza bildireyim mi?” diye sorunca operatör, bu sefer Kallikrates Mısırca cevap verir: “bunu Samentep’e bildir”

 

http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/ek11.jpg

 

Kallikrates bir mezar merasim duruşunu canlandırıyor.

 

Çeşitli sorular arasında kendisine Nil’in sağ kıyısında (asırlarca unutulmuş) bir kanalın krokisi sorulduğunda bunun yerini gayet açık olarak çizmiştir.

Başka bir bilmece de Nectanebo’nun karakteriyle ilgilidir. Tarihsel kayıtlara bakılırsa Nectanebo ülkesini yıllarca doğudan gelen saldırılara karşı koruyabilmiş iyi bir savaşçıydı. Bununla birlikte gerek Sir Wallis Budge, gerek se Sir Flinders Petrie’nin ifade ettiklerine göre Nectanebo, Artaxerxes’le olan karşılaşmasından sonra hayatını kurtarmak üzere kaçmıştı. Bu onun karakterine uygun düsen bir davranış olmuyordu. Acaba Artaxerxes’le karşılaşan Firavun Kallikrates olamaz mıydı?

Kalvin’in davranışları, Kallikrates’i yaşarken dramatik bir havaya bürünmektedir. Celselerden birisinde operatör Mordes süjenin hafızasını, Perslerin başkent Teb’e ilerleme tarihlerine çekmişti. Mordes bu durumdayken sorusunu sorduğu zaman Kallikrates (yani Kalvin) irkilerek Mısırca “sus konuşma” anlamına gelmek üzere “Trais” demişti. Bir tanrı kralı rahatsız etmeye kimse cesaret edemez.

 

http://www.spiritualizm.com/kapakgrafik/ek12.jpg

 

Kallikrates, Mısırlı Firavun ( İ.Ö 343 )

 

Sonra Kalikrates orada bulunanlardan birinden bir kılıç alırmış gibi yaparak (kılıcı)başının üzerine tutarak kalın gırtlaktan gelen bir sesle bağırmıştır. Bundan sonra bir örtüyü başının üzerinde tutar bir vaziyette batıya dönerek dua etmeye başlamıştır. Yüksek sesle şu tanrıların isimlerini saymıştır: Ausar, Tehuti gibi… Sir Wallis Budge’e göre bunlar Osiris, İsis ve Thoth’un eski telaffuzlarıdır.

Kallikrates olarak kavlin doğumdan mezara doğru götürülmektedir. Çeşitli dualar etmiş yiyecek isimlerinden bahsetmiş, savaş planları tanımlamış, mısırca telaffuzlarıyla doğru olarak şehir isimleri vermiştir: Gebtui, Iabu,Tbeneter, Basta,Sau, Philae, Anu, Meniefr(menphs) ve Uisa(thebes). Kendisinden tahtta bulunuşuyla ilgili olarak bir şeyler yazması istendiğinde( eski Mısır kâtipleri gibi) bağdaş kurarak yere oturmuş ve kesik uçlu bir kalemle hiyeroglif yazısı yazmıştır. Sonradan bu yazıları inceleyen Washington’daki belli başlı üniversitelerden birinin Semitik Dilleri Bölümü başkanı kağıt üzerindekileri “çok güzel yazılmış” olarak tanımlamıştır. Egiptoloji Bölümünden mezun bir öğrenci olan Robert Michaels ise daha da ileri giderek “20. Yy. uzmanlarından daha iyi” diye söylemiştir. Bu hiyeroglifleri Kalvin’in gözleri kapalı (transta) yazdığı da unutulmamalıdır.

Kalvin’in Kallikratesle ilgili hatırlamalarına karşı ciddi bir itiraz, H. Rider Haggard’ın romanıyla ilgili bulunmaktadır. Zira gerek kallikrates gerekse,(yine Kalvin’in eski hayatlarından biri olarak ortaya çıkarılmış bulunan) 18. Yy. da yaşamış Leo Vinoy isimleri söz konusu romancının bir eserinde geçmektedir. Bu romanda zaten reenkarnasyon konusu işlenmektedir. Yıllarca psikologlar, ipnoz altında yapılan çalışmaların fantastik şeyler ortaya çıkardığı görüşünü savunmuşlardır. Bununla ilgili olarak kalvin’inde ipnoza girdiği zaman bu romandan bazı bölümleri hatırlamakta olduğunu ileri sürmektedir. Bununla birlikte bu teori Kalvin’in Mısırla ilgili hayretler verici bilgisini bu bilginin nereden geldiğini açıklayamamaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Saniyenin onbinde biri veya milyonda biri, zaman olarak bizim için hiç bir anlam ifade etmeyebilir, ama ekminezik çalışmalarda bu zaman aralıkları çok önem­lidir. Çünkü insan herhangi bir geçmiş yaşamına saniyeler içinden döner ve bize göre çok kısa zaman birimleri arasında, tüm bir yaşamı bütün detayları ile izleyebilir.

Ekmineziyi daha iyi anlayabilmek için bir insanı karşınıza alıp; çalışırken, düşünürken, okurken, yaşarken ve her türlü hâlinde, onun gözlerinin içine bakarsanız, gören gözler için, ekminezik bir yaşam içinde olduğunu gayet iyi anlarsınız... Yani insanlar bilmeyerek ekminezi içindedirler ve ekminezik alış verişleriyle bu yaşamlarını sürdürürler. Nasıl mı olur? Olur! İnsanlar gündüz-gece ve tüm yaşamları boyunca ekminezi ile meşguldürler.

Gerçekleştirdiğimiz bütün fiiller geçmişteki deney ve uygulamalarımıza bağlıdır. Ve "Ben geçmişte şu zamanda şu şekilde davranmıştım." diyerek o deney ve uygulamalardan herhangi birini anımsadığımızda, konsantrasyonumuzun derinliği oranında ekminezik bir geriye dönüş yapmışız demektir. İnsanlar genelde,' bu yaşamlarının yüzde yirmisini yaşarlar; yüzde sekseni ekmineziktir. Ve geleceğe ait programları da ekmineziden yani geçmişten kaynaklanır.

Ekminezi, bizim bu hayat plânı içindeyken başka bir boyuta, geriye doğru kaymamız demektir. Ekminezi olayı, süjenin geçmişle ilgili bir hatırlaması değildir. Ekminezi, geçmiş yaşamı tekrar yaşamaktır. Hatırlama işleminde geçmişten bahsederken, o olayların geçmişte olduğunu biliriz ve bizim gerçek yaşamımızı şimdi içinde yaşadığımız olaylar oluşturur. Ama ekminezide şimdiki zaman henüz gelecekte bulunan bir zamandır ve ipnoz hâlindeki şahıs için mevcut değildir.

Ekminezi olayı, hafızanın gerilere gitmesi değildir. Bu olayın adi hafızayla hiç bir ilişiği yoktur. Hatırlamak değil, bizzat bedene bağlı olan ruhun geçmişteki olaylarını yaşaması söz konusudur.

Ekminezi olayı, zaman içinde zaman, mekân içinde mekân ispatından başka bir şey değildir.

Ekminezinin Einstein Metodu ile Açıklaması

Şimdiye kadar ekmineziyi Ruhçü Metodla açıkladık. Ruhçu açıklamadan başka bir açıklama daha vardır ki, o da Einstein metodu iledir.

Işığın saniyedeki 300.000 km. hızını 100 misline, 500 misline, 1000 misline çıkarabilirsek, biz bir anda geçmişe veya geleceğe uzanabiliriz. Bu hızla giderken zaman-mekân bize bağlıdır. Çünkü bedenle alâkamız yok; bedenimiz degaje olmuş vaziyette, ceset gibi, dalgın uyku hâlinde yatıyor, ama ruhumuz istediği zamana uzanıveriyor. Doğal olarak, ruhumuzda bu hızı hissederiz; bu ça­lışmalar bedenle değil, ruhla yapılır. Medyom konsantrasyonunu kaybettiği anda transtan çıkar.

Ve medyom aynı kurala bağlı olarak spatyomdan gelen tesirleri de hemen anında hisseder... Çünkü biz yalnız dünya ile yaşamıyoruz, spatyomla da yaşıyoruz, ama tesirleri ayırabilmek her varlığın yapabileceği bir şey değildir. Spatyomdan gelen tesirleri tanıyabilmek için çok uzun zaman ve çok yoğun çalışmalar yapmak gerekir. İyi bir medyom olabilmek sanıldığı kadar kolay değildir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hipnoz veya psikolojik ayrışma halindeki süjede, içinde bulunduğu yaşamındaki ya da geçmiş yaşamlarındaki (enkarnasyonlarındaki) izlenimlerin tekrar canlanması olayına ve bunu sağlayan yönteme verilen addır.

Grekçe "ektos" (dışında, dışta) ve "mnimi" (hafıza) sözcüklerinden türetilen terim, ilk kez Fransız araştırmacı Dr. Pitre tarafından kullanılmıştır. Ekminezi olayında, hipnoz haline giren süjenin, "anıları hatırlaması" değil, eskiden cereyan etmiş olayları "yeniden yaşaması" söz konusudur. Ekminezi deneylerinde, süjenin uyanık haldeyken tam hatırlayamadığı veya tamamen unutmuş olduğu olayları bile tüm ayrıntılarıyla yeniden yaşadığı görülmüştür.

Ekminezi, reenkarnasyonun en önemli kanıtlarından biri olarak kabul edilir. Çeşitli ekminezi deneylerinde, yabancı dil bilmeyen süjelerin yabancı dil konuştukları, hiçbir müzik aletini çalmasını bilmeyen süjelerin de org ve piyano ile klasik müzik yapıtlarını çaldıkları görülmüştür.

Süjelerin geçmiş yaşamları (enkarnasyonları) ve yaşadıkları ev hakkında verdikleri ayrıntılı bilgilerin de, sözü edilen yerlerde yürütülen soruşturmalar ve eski kayıtların incelenmesi sonucunda doğru olduğu anlaşılmıştır.

Hipnoz yoluyla ekminezi üzerinde en fazla çalışmış kişilerden biri olan ABD'li psikolog Helen Wambach, 1088 süje üzerinde yaptığı ekminezi deneylerinin verileri sonucunda, ekminezinin reenkarnasyondan başka bir açıklaması olamayacağı sonucuna varmıştır. Psikolojik ayrışma yoluyla ekminezi yöntemini Dr. Bedri Ruhselman geliştirmiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Thorwald Dethlefsen ve Ekminezi

 

“İki defa doğmak bir defa doğmaktan daha az şaşırtıcıdır. Tabiatta her şey ölür ve yeniden canlanır” VOLTAIRE

 

 

 

a - Dethlefsen ve Ekmineziyi Şimdiki Son Yaşam İçin Kullanışı

 

3 Haziram 1968’de Münih’de bazı tanıdıklarımla yine bir evde buluştuk. Sakin bir gece geçirmek ve bu arada bazı ruhsal deneyler yapmak istiyorduk. Bu akşamın benim için son derece önemli olabileceğini gerçekten düşünemezdim. Çünkü pazartesi akşamlarını yalnız sohbetlerimiz için kullanırdık. Fazlaca da bir şey beklemiyorduk.Her zaman olduğu gibi ipnoz deneylerini yine ben yönetiyordum. Odada hazır bulunanlardan gözlerini kapamalarını, tüm gerginliklerini atarak gevşemelerini ve sadece benim monoton sözlerime konsantre olmalarını rica ettim. Birkaç dakika içerisinde iki kişinin derin hipnotik uykuya geçtiklerini gördüm: Bay Rudolf T. 25 yaşında bir teknisyen; Rudolf bundan aylar önce başarılı bir medyumluk da yapmıştı ve toplantımıza ilke kez katılan genç bir hanım.

Diğer süjelerin bir kısmı uyanık bir kısmı ise hafif uyku durumunda idiler.(uykucuk). Bir anda diğerlerini bırakarak o an da en iyi durumda olan iki medyuma konsantre olmaya karar verdim. Bir “geriye döndürme” (ageregression) planlıyordum.“geriye döndürme” olayı şudur: insanlar ipnoz altında yaşamlarının daha önceki bir zamanına döndürülebilirler. Hu durumda süjeler o ana değin yaşamış oldukları tüm olayları unutmuş oldukları en ince ayrıntılarına kadar bilirler. Bu durumda süjeler tamamen geri döndükleri yaşın her türlü tavırlanmalarını takınmakta örneğin geri döndürülmüş yaşta iken nasıl yazmaktaysalar, Yine aynı karakterde yazmaya başlarlar. Hipnozda geriye dönül süjenin yaşamının geçmiş dönemlerini hatırlaması demek değildir. Süje geriye götürülmüş olduğu anı her türlü duygu ve düşünceleri ile yeniden yaşar. Örneğin 40 yaşındaki birisi 8 yaşına geri döndürüldüğünde bu kişi 8 yaşındayken yazmış olduğu yanının aynısını yazar, yazısında 8 yaşındayken yapmış olduğu hataların aynısını yapar, bu yaşamında matematik profesörü olmuş olsa bile, kendisine dokuzun karekökü sorulduğunda bunun cevabını kesinlikle bilmez. Bu olayın taklit ya da benzeri hususlar olduğunu sık sık ileri sürülmekte ise de bunun öyle olmadığını kanıtlamak için birçok ülkenin sayısız Bilim Enstitülerinde bu olay deneysel olarak gösterilmektedir.

 

W.H. Robetrs ve D. Black’in gözleri miyoptur. Bunlar hipnotize edilerek gözlerinin henüz bozuk olmadığı yaş dönemlerine geri götürüldüler. Bu deney sırasında süjeler sürekli olarak kontrol edilmekteydiler. Bu kontroller sonucu göz hareketlerinin devamlı değiştiği ve geri döndürülmüş oldukları yaşa uyduğu ortaya çıkmıştır. Süjeler birkaç ay öncesine kadar geri döndürüldüklerinde ise, göz kapakları arasındaki açıklık küçülmekte, göz bebekleri birbirine doğru yaklaşıp uzaklaşmaktadır. Bu ortak olmayan göz hareketi yeni doğmuş bir çocuğun tipik özelliklerindendir ve bir yetişkin tarafından kesinlikle istemli olarak yapılamaz.Böylece bu 3 Haziran’da süjelerime “hayatlarının geçmiş olan zamanlarına doğru sürekli olarak geriye doğru gitme” hipnotik emrini verdim; gerçek zamanı dikkate almadan basit olarak daima daha geriye. Belirli noktalarda durup çeşitli sorular soruyordum, örneğin okulun ve öğretmenlerin adları, belirli bir tarihin haftanın hangi güne rastladığı, onuncu, sekizinci, altıncı doğum günlerinde hangi hediyeleri almış oldukları, bu günlerde annelerinin hangi elbiseyi giymiş oldukları, vb. gibi. Medyumlar bu soruları yanıtlıyorlar, kendilerine yöneltilen aritmetik problemlerini çözmeye çalışıyorlar ve yine kendilerine verilen emirle adlarını ve diğer yazıları geri döndürülmüş oldukları yaşın karakterinde yazıyorlardı.

 

 

b-Dethlefsen, Ekmineziyi Önceki Yaşamların Tespitinde Kullanması

Birden aklıma çılgınca bir şey geldi ve kendi kendime sordum: geriye döndürme işlemini doğum anından hemen önce kesmek zorunda mıyız?

Yanıt, evetse niçin? Hayırsa zaman ekseni(Zeitachse) üzerinde böyle bir geriye gidiş nereye kadar yönetilebilir? Ne olabilir? Medyum için tehlikeler var mıdır? Belki! Fakat ne zaman? Bireysel yaşamın(individuelles Leben) başladığı nokta nerededir? Sonuç olarak şu kanıya vardım ki, zaman içinde geriye döndürme yöntemi tüm bu sorulara cevap verebilecektir. Aynı zamanda biliyordum ki, bu gece geriye döndürmeyi doğumdan hemen önce kesmeyecektim; devam edecek ve doğum engelini geçecektim, neyi nasıl geçeceğimi bilmiyordum gerçekten bilmiyordum fakat yeni ülkeyi keşfetmek amacındaydım. Bu embriyon ile konuşmayı deneyecektim!

 

Yeniden koltuğunda rahat derin olarak uyumakta olan ve 6 yaşına döndürmüş olduğum medyumlarıma yöneldim: “ altı yaşındasınız geriye gitmeye devam ediyoruz-dört yaşındasınız- iki yaşındasınız- yaşamınızda daha geriye gideceğiz- zaman bizim için hiç rol oynamamaktadır-bir yaşındasınız geriye gitmeye devam ediyoruz bu gün doğmuş olduğunuz gün..bana izlenimlerinizi anlatın!”

Bayan P.’nin hiç sesi çıkmıyordu. Fakat Rudolf T. Güçlükle ve derin soluyarak konuşmaya başladı.

“oldukça aydınlık ve soğuk.”(doğumdan hemen sonra)

Geri döndürmeye devam ettim.

“biraz daha geriye gidiyoruz- şimdi doğum anından hemen önceki zamandayız- ne hissediyorsun- ne gibi izlenimlere sahipsin?”

“burası oldukça dar”(rahim içinde)

“herhangi bir şey görebiliyor musun?”

“hayır”

“İki ay daha geriye gidiyoruz! Söyle bana ne duyuyorsun, ne hissediyorsun?”

“hiç bir şey. Hiç bir şey!”

“daha geriye gidiyoruz. Tam bir yıl geriye! Nerede bulunuyorsun?”

“bilmiyorum”

“aydınlık mı, karanlık mı?”

“hiçbir şey görmüyorum; her şey o kadar boş ki!”

“ismini söyle bana!”

“herhangi bir ismim yok!”

“hangi yıldayız?”

“bilmiyorum!”

“şimdi daha da geriye gidiyoruz, taki bana anlatabileceğin bir olaya rastlayıncaya dek. Bu halde ne gördüğünü ve nerede olduğunu bana söyle, zaman içinde sözle ifade edebileceğin herhangi bir olaya rastlayıncaya dek geri gitmeye devam edeceğiz..

Bay T. Güçlükle nefes alıyor- hemen hemen nefes almadan onu izliyorum- acaba olay nasıl gelişecek- bu deney bizi nereye götürecek? Bay T: yeniden konuşmaya başlıyor- büyük bir güçlükle:

“evet bit mahzendeyim”(bir önceki yaşamında)

“bu mahzen nerede? Hangi yerde hangi şehirde?”

“Wissembourg”

“hangi ülkede bulunuyorsun?”

“Fransa’da”

“ismin ne?”

“Guy Lafarge!”

“nerede bulunuyorsun?”

“bir mahzende.”

“bu mahzen hangi caddede?”

“Rue du Connetable!”

“niçin mahzendesin?”

“savaş”

“savaş mı?”

“evet”

“ne gibi bir savaş?”

“Prusyalılara karşı”

“hangi yıldayız?”

“1870”

“kaç yaşındasın?”

“18”

Rüya ve gerçek birbiri içinde erimiş gibiydi. Zaman boyutu giserek alışılagelmiş yönünün dışına kayıyordu. Şimdi karşında oturmakta olan kişi, Münih’te kamet etmekte olan, 25 yaşındaki teknisyen Bay T. Değil, Wissembourg’da yaşayan, 18 yaşındaki Alman-Fransız savaş gözlemcisi, Bay Guy Lafarge idi. Ne olmuştu? Bir vizyonla mı karşı karşıyaydım? Kesinlikle değil çünkü benim dışımda celseye katılmış olan yirmi kişi de büyük bir dikkatle uyuyan medyumu izliyordu. Belki de medyumumuz bir şaka yapıyordu?! Fakat insan- şimdi karşımızda Monsieur Guy Lafarge olarak durmakta olan Bay T.’ye baktığında, onun bir saatten fazla bir zamandır derin hipnotik uyku içinde, güç nefes alır ve sorularıma güçlükle cevap verir bir durumda oturmakta olduğunu görmekte idi ve bir şaka ya da kandırmaca söz konusu olamazdı, bunu hepimiz biliyorduk! Fakat bu şu demekti: bizler şimdi bizlerin realitemize uymayan bir realite ile karşı karşıyaydık.

Tüm u soruları çözmek için şimdi vakit yoktu. Deney nasıl sürdürecektim? Bu anda gözlerim hemen hemen unutmuş olduğum Bayan P.’ye kaydı. Evet, o da hipnozdaydı, uzun zaman konuşmamış olmasına karşın o da, Bay T.’ye yönelmiş olduğum sorulara cevap verebilir, geçmişi yeniden yaşayabilirdi.

Bu arada celseyi en kısa yoldan bitirmeye karar verdim. Medyumlarıma zaman içinde daha öne ve daha öne yani yaşamakta olduğumuz zamana doğru geri gelmeleri emrini verdim. En sonunda medyumun sorduğum sorulara şimdiki ismi ile cevap vermeye başlaması ile rahat bir nefes aldım. Ve zamanımıza doğru gelmeye devam ederek Bay T.’yi güçlükle şimdiki gerçek yaşı olan 25 yaşına getirip uyandırdım. Her iki medyum da şaşkın ve adeta yardım istercesine bir edayla bir süre celseye katılanları süzdüler ve her ikisi de yaklaşık iki saat hipnotik uykuda kaldıklarını tahmin ettiler.

Soruşturma sonucu her ikisin de hipnozda geçen olayları ve konuşmaları hatırlamadıkları ortaya çıktı. Çok defa ortaya çıkan bu olay, tam unutma olarak isimlendirilebilir; bu derin hipnotik uykunun tanınmış özelliğidir; hafif ve orta hipnotik uykuda ise tam unutma kendiliğinden ortaya çıkmaz bu ancak somnambül devresinde söz konusu olmaktadır.

Celseye katılanlara celsenin içeriği hakkında medyumlara tek kelime bile söylememeleri gerektiğini tembih ettim, çünkü başlamış olduğum zaman içinde geriye döndürme deneyini tekrarlamak niyetindeydim ve deneyin gidişatından medyumların kesinlikle haberlerinin olmamasını istiyordum.

Aynı medyum ile daha az gözlemcinin katılacağı ikinci bir celse için sözleşerek, Münih’te bir otel odası sağladık. Gözlemciler altı kişiden ibaretti. Bu defa yanımda mükemmel olarak planlanmış bir araştırma planı ve ayrıca bir ses bandı da vardı.

 

 

İşte bu tüm okuduklarımızın özetiydi.Yani aradığım sorunun cevabıydı.Gerçekten çok ilginç.Paylaşım için çok teşekkür ederim.Emeğinize sağlık

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

anatomi dersinde beyinde bilinmeyen bir bölge olduğunu öğrenmiştik kara nokta gibi belkide geçmiş yaşamlarla ilgili deneyimlerimiz burda saklanıyordur diye düşündüm sonuçta onlar bize lazım olmayacak bilgiler ve vücudumuz ruhumuzun bir evi ise her şey madde halini almak zorunda internette beyindeki kara noktanın suça teşvik ettiği yazıyor. Güzel bir yazı eline sağlık.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bir çok hipnoz denmesi yaptım ve geçmiş yaşam anıları açığa çıktı kontrol dışı bir şey olmadı.

Bir seansta önceki yaşamasında büyük dedesi olduğunu farkettiğimiz denek anne babasından o günkü (bilmediği) hikayeleri doğrulattı.İlginç bir durum ,genetik geçişli bir hafıza yoksa kanıt sayılabilir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...