Jump to content

Anu anlatıyor.


Ashtar Sheran

Önerilen Mesajlar

Giriş

 

Dünyanın sevgili insanları; size selamlar. Ben sizin ebeveyn ırkınız “Pleaidian”ların bir üyesi olan Anu’yum; daha belirgin ifade etmek gerekirse, Pleaidian savaş yıldızı Nibiru’dan olduğumu söyleyebilirim. Bu evrende yalnız olmadığınızı ve gerçekten de sizi seven ve koruyan bir ırk olduğunu anlamanız için size evreninizin ve gezegeninizin tarihini anlatacağım.Size bu tarihi genel hatlarıyla, fazla detaya girmeden aktaracağım. Bunları, Jelaila Starr’ın rehberlikettiğim araştırması (”12. Gezegenin Dönüşü” kitabı) sonucunda elde ettiğimiz bilgileri toplayarak oluşturdum. Ebeveyn ırkınız olan bizlerin size bıraktığımız İncil adlı kutsal kitabınızda, bütün söyleyeceklerimi kanıtlayan ve sizlere aktaracağım tarihi onaylayan bilgiler bulunmaktadır.Anlatacaklarımın bir noktasında, Jelaila’nın size bazı kitap ve yazar isimleri vermesini sağlayacağım;ama her şeyi başka kaynaklardan kendinizin de araştırmanızı öneririm. Bu ancak kendi kendinize kanıtlayabileceğiniz bir konudur. Öncelikle biraz kendimden ve insanlarımdan, yani atalarınızdan söz ederek başlamak istiyorum. Sümer, Mısır ve Babil kültürlerinize ait tarih metinlerinizde benden sıkça söz edilmektedir. Lyransoyundan gelen safkan bir Pleaidian’ım; diğer bir deyişle, Avyon Kraliyet Soyu’ndan geliyorum. Kraliyet kelimesiyle, İnsan prototipinin DNA sarmalına örnek oluşturması için yaratılmış olanSananda’nın bir görünümü olan atamız Amelius’tan söz ediyoruz. Irk olarak, sizlere göre çok uzun boyluyuz; boylarımız sizin ölçülerinizle ortalama 3 metre civarındadır. Altın ya da platin sarısı saçlarımız, mavi gözlerimiz, beyaz tenlerimiz vardır. Ben 2.97 metre boyunda, platin sarısı saçlı ve mavi gözlüyüm. Lyra insanları orijinlerinde platin sarısı saçlı, mavi gözlü ve beyaz tenlidir. Bedenlerimizin ve saçlarımızın etrafındaki altın renkli ışık huzmesi, aslan insanlarla ya da bazılarının onlara verdiği isimle, Feline’ ler ile birleşmemiz sırasında ortaya çıkmıştır. Atalarım, Lyran takım yıldızında bulunan Vega yıldız sistemindeki Avyon adlı gezegenden gelmişti. Kurucuların ve Evrensel Ruhsal Hiyerarşi tarafından öngörüldüğü üzere Felineler tarafından tohumlanan ve geliştirilen insanırkının kökeni Avyon’a dayanır. Aynı zamanda evrenimizin dokuz kurucusundan biri olan Sananda’nın da kendisini Amelius olarak gösterdiği yerdir. Amelius, Avyon gezegenindeki ilk insan bedenindekiilk ruhtu. Onun soyu, Amelius soyu olarak bilinir; yani Avyon Kraliyet Soyu. Sizin zamanınıza göre milyonlarca yıl önce, Avyon Kraliyet Soyu, Pleaides’e göç etti ve oraya yerleşti.Samanyolu Galaksisi’ndeki diğer yıldız sistemleriyle kıyaslandığında, gezegenler ve yıldızlar arasında, Pleaides en yenilerdendir. Ailenin babası Devin tarafından yönetilen atalarımız, Pleaides’i dokuz Kurucu’nun yeni evi olarak teslim almışlardı; çünkü orijinal gezegenleri Lyran Avyon yaşanmaz halegelmişti. Bizler bağımsız insanlarız. Ama her zaman öyle değildi. Nibiru’nun yaratılmasından önce, kendilerini sadece dişil özelliklerle ifade eden bir ırktık. Nibiru’da yaşamaya başladığımızdan beri, bize bağımsızlık eğilimini getiren eril özelliği deneyimliyoruz. Irk olarak, ikisinin arasında bir denge kurmak için çalışıyoruz; buna entegrasyon aşaması diyebilirsiniz. Şimdi biraz da Nibiru’nun kendisinden söz etmek istiyorum. Nibiru kızıl renkli, yüzeysel açıdanzengin, güzel bir gezegendir; yeni bir güneş olarak gelişimini başlatan ama uzun, çok uzun zamanönce yaşanan küresel bir felaket yüzünden bu gelişimi duran Jüpiter’e çok benzer. Güç alanımızdakialtın rengi, ona morumsu bir hale kazandırır. Bizler sizin gibi gezegenin yüzeyinde değil, içinde yaşıyoruz. Gezegenimizin dış yüzeyi, sizinkinde bulunmayan bir tür metalden oluşmuş bir tabakayla kaplı. Gezegen/gemimizin etrafını saran koruyu güç alanları, gezegeninizde yaşamış eski kültürlerin - bunlardan biri de Mısır idi - insanlarının sözünü ettiği parlaklığı yaratır. Gezegenimizin etrafındaki halkalar, uzayda yolculuk yapmamızı sağlayan itici gücü oluşturur ve Nibiru’nun etrafındaki parlaklığıgüçlendiren de budur. Nibiru, Galaktik Federasyon tarafından barışı korumakla görevli bir savaşyıldızı/gezegen olarak tasarlanmıştı. Amacı, galaksimizdeki farklı ırklar arasındaki uyumusağlamaktır. Pleaides, galaksimizdeki tüm insan ırkının asıl vatanıdır ve uzun bir süre önce Vegasistemiyle yer değiştirmiştir.

--------------------

Nibiru, Dünya’dan dört kat daha büyüktür. Kuşaklar boyunca uyum içinde yaşayabilecek birçok ırk vetürü alacak kadar yere sahiptir. Güzel gölleri, denizleri, okyanusları, dağlan ve vadileri vardır; tıpkıDünya gibi. Aklmıza gelebilecek her tür ağaç ve bitki yetişir. Nibiru, asıl vatanımız olan Avyon’un bir kopyası olarak tasarlanmıştı. Avyon’un iki güneşi vardı ve bu da gezegeni tropik bir cennete çeviriyordu. Gezegen/gemimiziniçindeki ışık yapay olmasına karşın, Nibiru hâlâ yeşil bir cennettir. Gezegenin bizim yaşadığımız iç tarafında yapay gündüz ve gece oluşturulmuştur. Dünya’da gördüğünüz bitkilerin çoğunun tohumları, Nibiru’daki zengin laboratuarlarımızda geliştirilmiştir. Tıpkı sizin gezegeninizde olduğumuz gibi, bizim de şehirlerimiz ve kasabalarımız vardır. Barışı koruyan bir savaş yıldızı olduğumuzdan, savunma ve keşif gemileri için devasa boyutlarda bakım ve depo birimlerimiz vardır. Uzay Yolu adlı dizinizdeki Enterprise adlı gemi, amacı göz önünealındığında Nibiru’ya çok benzer. Ruhsal açıdan yaklaşırsak, Nibiru’nun dişil eğilimli Pleaidianlar’ın negatifliği deneyimlemesi içinbüyük bir fırsat sunduğunu söyleyebiliriz. Kolonileri korumak zorunda olmak, bizi negatiflikle karşıkarşıya getirdi ve dolayısıyla da korkuyu deneyimleyerek kökenlerini anlamamızı sağladı. Irk olarak, fazla negatiflikle karşılaşmadığımız için durgun bir hale gelmiştik. Negatiftik, ruhsal büyüme açısından büyük önem taşır. Gezegenimizde hiç negatiftik olmadığı için, gelişme de olmuyordu. Bu sorunun çözümü, Nibiru’nun yaratılmasıydı. Nibiru, evrendeki en üstün teknolojiyle donatılmıştır. Ben henüz çocukken, gezegenin operasyonabaşlatıldığı o büyük günü anlatmışlardı. Fazlasıyla eğlence, ziyafet ve kutlama vardı. Nibiru, bir savaşyıldızı olmaktan öte önem taşır. Bizim için, ruhsal gelişimimiz için kendimizi fiziksel ortamda ifadeedebilmek için bir araçtı. Aynı zamanda yeni evimizdi. Nibiru’nun açılışı, görülmesi gereken bir zamandı. Atam Niestda, Nibiru’nun ilk hakimi ve kumandanıydı. On yedi kuşak sonra, Galaktik Federasyonüvey ağabeyim Alalu’nun görevini bırakmasını isteyince, Nibiru’nun yönetimi bana verildi. Babamın ölümünden sonra yönetimi devralmış ve soylu bir şekilde görevini sürdürmüştü. İyi bir kumandandıama o zamanlar artık insanların ve pozisyonunun ihtiyaçlarını karşılayamıyordu.Alalu, Sürüngenlere karşı verilen bir savaşta karısını ve kızını kaybetmişti. Uzaklaşması gerektiğini hissediyordu. Altın araması için Dünya’ya gönderildi. Bu tür yolculuklardan hoşlanırdı ve karısıylakızının acısını hafifletmesi açısından yardımcı oldu. Büyük bir savaşta onunla aramda iktidar mücadelesi olduğu konusunda yazılar olduğunu biliyorum ama bu doğru değil. Bunu yapan kişi, torunum Marduk idi. Marduk hakim/kumandan olduktan sonra, tüm yazılı belgeleri değiştirdi. Sizin zamanınızla M.Ö.2200 yılında Marduk güç kullanarak elimden alana kadar, Nibiru’nun hakimiydim. 480,000 yıl önce gezegeninize ilk kez gelmemden uzun zaman önce yönetmeye başlamıştım. Şimdi kardeşim ve eşim Antu, kızım Ninhursag, oğullarım Enlil ve Enki, ayrıca bir grupaile üyesiyle birlikte Pleaidian ana gemisinde yaşıyorum. Şu anda, zengin laboratuarlarımızın bulunduğu Satürn gezegeninin yörüngesinde 5. boyuttayız. Bu Pleaidian ana gemisinde Nibiru’dan, diğer gezegenlerden ve galaksilerden gelen ırklar, Dünya ile ilgili İlahi Plan’ın yerine getirilmesi için ortak görevlerini sürdürüyorlar. Bunların birçoğu, siz Dünyainsanlarının yıldız tohumlarını veren diğer ırklardır. Ayrıca, yıldız tohumlarının ebeveyn ırklarının bazı temsilcileri de bizimle birliktedir; Dünya’da enkarne olmuş çocuklarına rehberlik vermekamacıyla transfer ruhlar da bu gemidedir. Dünya üzerindeki insanlarımız aracılığıyla sizinle çalışmak çok heyecanlı bir iş. Onlar Galaktik Federasyon’un Nibiruan Konseyi’nin elçileri ve aynı zamanda da “Avyonian”lar olarak bilinmektedir. Aranızda enkarne olmuş bu çok sayıdaki elçiler, gerçek atalarınızla ilgili bilgileri yaymakta, sizler 3. Boyut gerçekliğindeki son sahneyi oynamaya hazırlanırken, bizim getirdiğimizi yardımla ilgili güzel haberi vermektedirler. Yalanda bu büyük oyunu bitirecek ve 5. Boyut gerçekliğine geçerek yeniden bizlere katılacaksınız. Çoğumuz 5. ve daha yüksek boyutlarda yaşamamıza karşın, şimdi Nibiru 4. Boyut’tadır. Pleaidian ana gemisindeki bizler ise 9. Boyut kanalıyla 6. Boyut’tayız ve bu zamanda enkarne olduk. Ben, Galaktik Federasyon’un Nibiruan Konseyi’nin 6. Boyut Bölümü’nün başıyım. Şu anda en önemli görevimiz, adına “DNA Kodlaması ve Yeniden Bağlantı” süreçte insanlığa yardımcı olmaktır ama aynı zamanda evreninizin ve gezegeninizin tarihini öğrenmeniz için de çalışıyoruz. Bu süreçte, DünyaRuhsal Hiyerarşisi’nin Christos Ofisi ile de çalışıyoruz. Biraz sonra bu konuda biraz daha bilgivereceğim. Nibiruan Konseyi, oldukça büyük, çok katmanlıdır ve Dünya’nın yanı sıra gezegeninizdekidiğer gezegenlere de yardım sağlar. Birçok galaksiden ve yıldız sistemlerinden gelen varlıklarla birlikte çalışıyoruz. Şu anda rehber ırkımız olan ve Sirius A’da yaşayan Felineler ile yakın bağlantıdayız. BunaSirian/Pleaidian İttifakı deniyor. Sözünü ettiğim bu DNA Kodlaması üzerinde birlikte çalışıyoruz. Size ebeveynlik etmemizin dışında, aynı zamanda tarihinizle ilgili yeterince bilgi almanızı da sağlıyoruz. Felineler, astral bedenlerinizdeki DNA implantasyonunu ayarlıyor ve eterik bedenlerinizdeki on iki sarmallı DNA liflerini endokrin sisteminize yerleştiriyorlar. Christos Sirianları Dünya üzerindeYeniden Kodlama sürecine girmeye hazır olanlara ulaşabilmemiz için bize yardım ediyorlar. Bukişilerin rehberleriyle birlikte çalışıyor, süreç için temizliğin ve arınmanın sağlanmasına uğraşıyorlar.Şimdi, evreninizin tarihini sizlerle paylaşmak için birlikte bir zaman yolculuğuna çıkmamızı öneriyorum.

--------------------

Başlangıç Evrenimizdeki her şey, Mutlak Yaratıcı’nın bir parçasıdır. Basitleştirmek için “O” şeklinde söz edeceğim Mutlak Yaratıcı, mutlak bir üstünlük ve mutlak bir mükemmellik durumundaydı. Bir süre sonra bu durum O’nun için bir hayli sıkıcı bir hal aldı ve Kendisi’ni daha fazla deneyimlemekistediğine karar verdi. Bunu yapmak için, Kendisi’ni parçalara ayırması gerekiyordu ve bunu yaptı. Kendisini binlerce küçük parçaya ayırdı. Her birisi birer İlahi Yaratıcı oldu. Her biri O’nun bir kopyasıydı ve onlara “İlk Kaynak Ruhları” adını verdi. Her biri yaratma, kendini ifade etme, mantık yürütme ve her türlü duyguyu hissetme yeteneklerine sahipti. Temel olarak, hepsi tıpkı O’nun gibi Tanrılar idi. İşte size bu yüzden “enkarne olmuş” Tanrılar diyoruz ve biz de öyleyiz. Her biriniz İlahi Yaratıcı’nın bir parçasıyız; tıpkı ben ve diğer herkes gibi. Her birimiz eşitiz, çünkü aynı mantık yürütme, yaratma vs. yeteneklere sahibiz. Kendi gücümüzle yaptığımız şey bu ve bu konuda hissettiklerimiz de eşitsizlikduygusuna neden oluyor. Bu yeni İlk Kaynak Ruhları, melekler ve enkarne ruhlar olmak üzere iki gelişim grubuna bölündüler. Enkarne ruhların gelişim sürecinde on iki boyutu ve meleklerin de kendi gelişimleri için yedi boyutu tamamlamaları gerekiyor. Melekler ve enkarne ruhlar birbirleriyle ayrı ayrı gelişemezler, dolayısıyla gelişmelerini tamamlayabilmek için birbirlerine ihtiyaçları vardır. Gelişebilmek için, ruhlar gelişimyaratacak bir şeyleri deneyimlemeye ihtiyaç duyarlar; bu yüzden, Mutlak Yaratıcı, adına KutupEntegrasyonu denen ana Oyun ile birlikte alt oyunlar yaratmıştır. Oyun, Işık ve Karanlık rollerini gerektirir. Amaç, ikisinin de tüm yönlerini öğrenmek ve entegre etmektir; yani Kutup Entegrasyonu. Ruh buna ulaştığında, Mutlak Yaratıcı’ya geri dönmesi gerekir. Mutlak Yaratıcı, kutup entegrasyonunu kolaylaştıracak araçlar da yaratmıştır. Buna, 13. Boyut ŞefkatFormülü denir. Mutlak Yaratıcı sevginin özü olduğundan, amaç oynanan rollere bağlı olmaksızın tüm yaratıklara karşı koşulsuz sevgiyi ve şefkati öğrenmektir. Bu formül, gezegensel Oyun sona ermedenönce bütün ruhlara verilir. Formül, gezegendeki ruhların tamamına herhangi bir ayırım yapılmadan sunulur. Bu formülü kullanarak bedenlerindeki negatif duyguları tamamen salıverir ve böylece aydınlanırlar. Bu işi yeterli sayıda ruh tamamladığında, gezegen bir sonraki boyuta geçer ve böyleceonlardan yukarıda bulunan diğer gezegenleri bir adım daha iterek Mutlak Yaratıcı’ya yaklaştırırlar. Bu oyunun yaratılmasından sonra, İlahi Planlar gelmiştir. Her evren, galaksi, yıldız, gezegen ve ruh, bir İlahi Plan’a sahiptir. Hiyerarşilerdeki melekler, bu planları yönetir ve rehberlik eder. Meleklere ait İlahi Planlar da vardır. Bireysel olarak sizler de birer İlahi Plan’a sahipsiniz. Aynı zamanda ruh grubunuzun, gezegeninizin, galaksinizin ve evreninizin İlahi Planları’nda da çalışıyorsunuz. Bu kadar yoğun olmanıza şaşmamak gerek! Evrensel İlahi Planımız Evrensel İlahi Planımız, yeni organize olmuş Evrensel Ruhsal Hiyerarşi ve Oyun Mühendisleri’ndenoluşan Kurucular (90 Feline ve Carian’dan oluşur) tarafından yaratıldı. Kurucular, İlk Kaynak Ruhları’nın bir araya gelmiş küçük bir grubuydu. Gezegeninizdeki birçokları bu Kurucuları “Dokuzlar Konseyi” olarak bilir. Kurucular, Mutlak Yaratıcı’nın Kutup Entegrasyonu Oyunu’nu kurulacak olan evrenlerinin oyunu olarak seçtiler. Aynı oyunu tamamlamış olan başka bir evrenin varlıklarından yardım istediler. Bunlar,Felineler ve Carianlar idi. Kendi evrenlerinde, Felineler Işık Güçleri’ni ve Carianlar ise Karanlık Güçleri’ni temsil ediyorlardı. Evreni oluşturmaları, yaşam formlarını ve ruhları taşıyacak bedenleri, gezegenleri ve yıldızları yaratmaları istendi. Yıldız kapılarının, boyutların, portalların ve ızgaraların da yaratılması gerekiyordu. Feline Evrensel Yapı Mühendisleri gezegenleri yarattılar ve Feline GenetikMühendisleri de yaşam formlarını oluşturdular; bu arada Carian Manyetik Mühendisleri de yıldız kapılarını, boyutları, portalları (çıkış giriş yerleri) ve ızgaraları yaratma işini üstlendi. Oyun için yaratılan iki temel ırk, İnsanlar ve Sürüngenler idi. İnsanlar, Felineler’in görünümünde ve

 

Sürüngenler de Carianlar’in görünümünde yaratıldı. İş tamamlandıktan sonra, Kurucular başka bir Feline ve Carian grubunun yardımcı olmasını istedi. Bu kez Oyun’un kendisi yaratılacaktı. Bunlar Oyun Mühendisleri idi ve ricaya cevap veren 90 varlık çıktı. Her biri Kutup Entegrasyonu Oyunu’nda deneyimliydi ve birçok evrende, galakside ve gezegende, sayısız ruha bu oyunu oynatmışlardı. Hepsi İlk Kaynak Ruhları’ndandı. Kurucular, 90 Oyun Mühendisi ile toplandı ve Oyun’un planı hazırlandı. Oyun’un başlaması için 9. Boyut’ta 90 varlık ikiye ayrılacak, 45′i Sürüngenlerin Lucifer Soyu’na ve 45′i de İnsanların Amelius Soyu’na doğacaklardı. Bu, iki ırka Kurul Entegrasyonu Oyunu’ nun tamamlanmış haliyle ilgilibilinçaltı anılarını yerleştirecekti. Oyun Gözlemcileri, On İkiler Konseyi ve Yirmi Dörtler Konseyiolarak 11. ve 10. Boyutlarda görev yapacaktı. Oyun Yöneticileri, Dokuzlar Konseyi olarak 12.Boyut’ta kalacaktı. Herkes rolleriyle ilgili bilgiyi aldıktan sonra, 90 Oyun Mühendisi aralarından birini Dokuzlar Konseyi’nde kendilerini temsil etmesi için seçti. Bu varlık Devin idi. Devin, Dokuzlar Konseyi’nin dokuzuncu üyesidir. Devin’in rolü, Amelius Soyu’nda doğarak ve aile reisi olarak Oyun’u başlatmaktı. Ondan sonraki görevi Dokuzlar Konseyi’nde kalarak, gezegensel ve galaktik oyunların belliaşamalarında diğer 89 varlığı uyandırmaktı. Evrendeki ruhların hepsi Kutup Entegrasyonu’nu tamamladığında, oyun bitecek ve evrenimiz yeniden Mutlak Yaratıcı ile birleşecekti. Şimdi sizinle birlikte üzerinde çalıştığımız şey bu. Dünya’daki KutupEntegrasyonu Oyunu’nun tamamlanması, evrenimizi Mutlak Yaratıcı ile yeniden birleşmeye bir adım daha yaklaştıracak. Şimdi, galaksimizin sizi ve beni ilgilendiren İlahi Planı’nı açıklayacağım.Galaktik ilahi Planımız Galaksimizin planı dahilinde, Kutup Entegrasyon Oyunumuz’da gelişmekte olan dört temel ırk vardır. Şimdi bu hikayede önemli roller oynayanlardan söz edeceğim. Bunlar İnsanlar ve Sürüngenler ile Felineler ve Carianlardır. Evrenimizde başka enkarne varlıklar da olmasına karşın, onlar da İnsanlarve Sürüngenler gibidir ve dolayısıyla onlar da Felineler’in ve Carianların çocuklarıdır. İlahi Plan’da Sürüngenler Karanlık Güçleri’ni ve İnsanlar da Işık Güçleri’ni temsil etmek üzerehazırlanmıştır. Ama gelişimimiz ve yaşamlarımız boyunca her birimiz bu ikisini de deneyimleriz. İnsanların ve Sürüngenlerin orijinal DNA planlarını Felineler hazırladı. Carianlar ise, her iki ırk da kendini savunacak hale gelene kadar onları koruma görevini üstlendi. Her ruh grubu, planda oynadıkları rollerden dersler alacaklardı. Durum aslında bundan çok daha karmaşık ama anlaşılmasıiçin basitleştirmek zorundayım.Sürüngenler ve İnsanlar, 13. Boyut Şefkat Formülü’nü kendi kodlarında aktif hale getirmek içinkorkudan, nefretten ve önyargıdan özgürleşmek zorundadır. Böylece sevgiye değer verebilir ve birbirlerinin farklılıklarını takdir edebilirler. Bu hâlâ gelişim amacımızdır ve galaksimiz bu tiyatronunsergilenmesi için sahneyi sağlamaktadır.Dünya’nın ilahi PlanıBir kez daha son derece karmaşık bir planla karşı karşıyayız. Bu plan, Avyonian İlahi Planı’nın veEterik Sirianların İlahi Planı’nın tamamlanmasını da içermektedir. Eterik Sirianlar, Kurucular tarafından Sirius B’te getirilmiş ve daha sonra da ev olarak kendilerine Dünya gezegeni verilmiş Lyran İnsanları’dır. Avyonian İlahi Planı’nın tamamlanması, Eterik Sirianlar’ın kendi planlarınıtamamlamalarını sağlayacaktır. Devam etmeden önce, her ırkın geçmişiyle ilgili biraz bilgi vermeningerekli olduğunu düşünüyorum. Felineler Felineler, birçoğunuzun Aslan İnsanlar dediği ırktır. Kendini çoktan tamamlamış bir evrendendirler ve galaksimiz oluşum aşamasındayken gelmişlerdir. Kurucular ve Evrensel Ruhsal Hiyerarşi tarafından, evrenimizin baş genetik uzmanları olarak davet edilmişlerdir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

(...)Nibiru'nun kumandanligi görevini teslim aldim ve günes sisteminize dogru yola ciktim.Tiamat,yaklasik olarak simdi Dünya'nin bulundugu yörünge ile ayni yerdeydi.Sadece günesten biraz daha uzakti.Günes sisteminizin onikinci gezegeni olarak,yörünge kalibimiz böyle oldugu icin günes sisteminize arkadan girdik.Neptün ve Uranüs'ü gectikten sonra Satürn'e yaklasirken,onun kütle cekim gücünün bizi Tiamat ile paralel bir pozisyona getirmesi icin sürüklemesine izin verdik.

Satürn'ün bir uydusunu aldik ve onu dogruca Tiamat'in ortasina gönderdik.Sonra füzyon jeneratörlerinin bulundugu pozisyona geldiginde bir lazer isini attik.Isin güc kalkanlarini parcaladi ve Tiamat'taki yasam yok oldu.

Bu süre boyunca Nibiru Konseyi'ndeki rehberlerimle sürekli iletisim icindeydim.Bana normal yörüngemde devam etmem ve günes sisteminize ulastigimda isi bitirmem icin emir verildi.Bu Tiamat'i ikiye bölmem ve üst kismini yeni bir yörüngeye atmam anlamina geliyordu.Bu üst kisim Dünya haline gelecekti.Alt kisim paramparca edilerek Astroid Kusagi haline getirilecekti.

Kullandigimiz Satürn uydusu ise daha sonra Plüton haline geldi.Onu tekrar yörüngeye soktuk ve üzerinde bir karakol olusturduk.Günes sisteminizde olup biten olaylari izlemek icin bu karakolu kullaniyoruz.

(...)Hybornea bir süre sonra sürüngenlerin amansiz bir saldirisiyla yok edildi.Saldirilarini Maldek'ten baslatmislardi;sonrasinda Maldek'i biz yok ettik.Simdi Maldek,Astroid Kusagi'nin bir parcasidir ve Tiamat'in alt yarisiyla birlikte bir toz bulutu haline gelmistir.

Hybornea'nin yok olmasi,galaktik savasin alevlerini daha da güclendirdi.Bu son büyük savas olacakti.Nibiru'ya,Maldek'i yok etmesi ve sürüngenleri son kez olarak günes sisteminizden disari sürmesi emredildi.Bu görevi yerine getirdik,ama daha öncesinde sürüngenlerin Venüs ve Mars gezegenlerinde yasayan insan kolonilerini yok ederek,bu iki gezegeni yasanmaz hale getirmesini engelleyemedik.

(...)Dinozorlarin da nasil yaratildigini burada aciklamak istiyorum.Bu Dünya'nin yeniden tohumlandigi dönemde gerceklesen bir tür mutasyon yüzünden oldu.Yeni bitkilerin hizli büyümesini saglamak icin gönderilen fazla miktardaki enerji,zaten gelismis olan canlilarin daha da büyümesine neden oldu.Böylece dinozorlar ve diger büyük hayvanlar ortaya cikti.Bu asiri büyük yaratiklar,Tiamat'in yok olusu sirasinda hayatta kalmayi basarmislardi.

(...) Incil'de Cennetin Efendisi olarak gecen kisilik,Enlil'den baskasi degildir.Cennet Bahcesi'ndeki yilan ise Enki idi.Yilan Enki'nin sembolüdür.

Lillith(Havva) yemesi icin Adapa'ya(Adem) bir elma vermedi.Bu kilise rahiplerinin insanin düsüsünü günah olarak kadinin üzerine yikmak icin Incil'e yazdiklari bir seydi.

Bu oldugu zaman,kilise o zamanlar tüm dünyada yaygin olan kadin odakli aile yapisini yikmaya calisiyordu.Tanrica'nin bastirilmasi ve susturulmasi gerekiyordu.Isa'nin sözde carmiha gerilisi gibi,elma olayi da hic olmadi.Kilise rahipleri tarafindan,insanoglunu günah fikrine alistirmak icin kullanildi sadece.Ancak bu oldugu takdirde,Isa'nin Kani sayesinde kilise rahipleri insanogullarinin günahlarini bagislayabilecek kisiler olacaklardi.

Burada bir noktayi aciklamama izin verin:Günah diye bir sey yoktur!Isa,insanoglunu kontrol etmek icin kilise tarafindan kullanilmistir ve hala da kulanilmaktadir.Isa, topladigi bilgileri halkiyla paylasmak icin ülkesine dönmüs olan gezgin ve iyi egitimli bir Yahudi rahibiydi sadece.En önemli ögretisi de sefkatle ilgiliydi.Simdi size vermeye calistigimiz seyi,Isa o zaman insanogluna vermeye calisiyordu;yani 13. Boyut Sefkat Formülü'nü.

Kiliseler insanlara günahlari icin bagislanmadiklari takdirde cehenneme gideceklerini söyledi.Yahudi sözel aktarimi da elma efsanesini kusaktan kusaga aktardi,ama bundan herhangi bir meyve olarak söz etti.Bütün bunlar M.Ö. 2000 yillarinda Marduk tarafindan aktarilmaya baslandi.

Iyilik ve Kötülük Agaci(antik bilgi),Enki'nin antik bilgileri Adapa'ya,Lillith'e ve onlarin soyundan gelenlere aktarmak icin kurdugu yeni okulun bir sembolüydü.Yilan Kardesligi olarak biliniyordu.Meyve de o okulda ögretilen bilgilerin sembolüydü.

Tekrar Incil'e dönersek,iddia edilenin aksine Enlil aslinda Adapa ve Lillith'e kizgin degildi.Bunun yerine,Adapa ve Lillith'in cocuklarini egittigi icin Enki'ye kizgindi.Gelecekteki kusaklarin kendilerini yok edeceginden korkuyordu.Enlil yeterli ruhsal olgunluktan mahrum varliklarin elinde böylesine bilgilerin son derece tehlikeli olacagina inaniyordu.(...) Üstelik Enlil,Adem ve Havva'yi Cennet Bahcesi'nden de kovmadi.

(...)Ruhsal egitimin yaninda,Enki onlara evrensel kanunlari,kutsal geometriyi ve enerji kullanma tekniklerini ögretiyordu.Enlil ise Ilahi Plan'in teknolojik gelisimin daima bir adim önünde kalacak yavas bir ruhsal gelisimin gerektigini biliyordu.Bu insanlari kendi teknolojileriyle kendilerini öldürmekten koruyacakti.

Sonunda iki kardes bir anlasmaya vardilar.Galaktik Federasyon ve Ruhsal Hiyerarsi'nin de onayiyla,Adapa ve cocuklarinin E.Din'den cikarilmasina ve disarida kendi baslarina yasamalarina karar verildi.O zamana kadar bizim tarafimizdan gözetilmislerdi.E.Din'den cikarilmalari,hayatta kalmayi en önemli amaclari haline getirecek,böylece teknolojik gelisimleri yavaslayacak ve ruhsal gelisimlerini bir adim geriden takip edecekti.

(...)Tarih yaklasik olarak M.Ö. 25000 civariydi.Marduk'un etkisi altinda olan Atlantisliler,dev bir kristalin gücünü kullaniyorlardi.Bu baslangicta hava araclarinin,gemilerin ve denizaltilarin yakiti olarak kullaniliyordu.Atlantisliler bu dev teknolojik gelisimden cok memnundular.Marduk onlara Nibiruan ve sürüngen teknolojisini sunarken,bir yandan güvenlerini kazaniyor bir yandan da planini sürdürüyordu.

(...)Lemurianlar delegeler gönderdi ve Marduk'un rehberligi altinda tüm dünyayi ele gecirme planlarinin olasi sonuclariyla ilgili Atlantislileri uyardi.Marduk babasi Enki'nin Dünya ve Nibiru varisi olmasi gerektigini düsünüyordu;amcasi Enlil'in degil.Ama Enki bu yöneticilik tutkusundan coktan vazgecmisti bile.Laboratuvarinda calismayi,bir seyler üretmeyi ve ruhsal calismalari izlemeyi tercih ediyordu.

(...)Dünya'yi ele gecirmek konusunda,Marduk'un cok güclü bir kozu vardi:Dev Kristal.Kristalin gücü sayesinde Tiamat'tan arta kalan kuyruklu yildizlardan birinin kontrolünü ele gecirmisti ve baska uluslarin boyun egmesini saglamak icin bu tehdidi kullaniyordu.

Marduk istedigi anda ve istedigi noktada kuyruklu yildizi yere indirebilirdi.Büyüklügü ve hizi düsünülürse,düstügü yerde koca bir uygarligi yok edecegi acikti.Bunu Lemuria'ya yapti ve bütün bir kitanin sulara gömülmesine neden oldu.Bunu Rama ve Yu imparatorluklarina da yapmaya hazirdi ki Niburu,Dünya yörüngesine geri döndü.Niburu,kuyruklu yildizi yörüngede sabit tutan tasiyici isini bir an kesince,birkac dakika icinde kuyruklu yildiz Atlantis'in üzerine indi ve kita batmaya basladi.Bu yaklasik 11000 yil önce gerceklesen Büyük Tufan ile hemen hemen ayni dönemde oldu ve küresel bir yikim getirdi.

Marduk ayni zamanda Gökkubbe'nin yikilmasindan da sorumluydu.Gökkubbe,Dünya'nin yörüngesini saran,yaklasik 3 mil kalinliginda bir nem tabakasiydi.O zamanlar insanlar günes ve ayi göremiyordu.Tipki Avyon gibi,Dünya da astropikal bir yapidaydi.Antik metinlerinizde tarif edilen bahce benzeri yesilliklerin nedeni buydu.Bu ancak sürekli bir nem saglayan ve günes isinlarini süzen bir Gökkubbe varsa mümkün olabilir.

Gezegenin cesitli noktalarinda,yerin altinda kristal tapinaklari vardi.Bunlar Gökkubbe'yi yerinde tutuyordu.Marduk,oglu Seth'e Misir'daki Büyük Piramit'ten kristal tapinaklarina saldirmasini emretti.Gökkubbe yavasca cökerken,bu da 40 gün süren siddetli yagmurlara neden oldu.Seth bu isi basarmak icin,Büyük Piramit'in icindeki bir lazer silahini kullandi.Büyük Piramit'i bu amacla kullanmasi,Ikinci Piramit Savasi'nin baslamasina ve Büyük Piramit'in icindeki her seyin Ninurta tarafindan bosaltilmasina neden oldu.

(...)Marduk,Pleiades,Dünya ve tüm galaksinin hakimiyetini eline almak istiyordu.Dünya'yi ele gecirdikten sonra,galaksiyi ele gecirmek icin geriye sadece iki adimi kalacakti.

Bütün yapmasi gereken,her seyi calistiran bilgi yerlestirilmis kristallerin kullanimini ele gecirmekti.ME adi verilen bu kristaller,sahibine ilgili oldugu sey üzerinde tam bir kontrol sunar.Dedigim gibi Marduk tüm galaksinin hakimi olmak istiyordu.Insanoglu umurunda bile degildi.Onlar bu savas makinesi icin sadece yemdi.

Plani onlari yok etmek ve sürüngenlerin tekrar Dünya'da var olmasina izin vermekti.Sonra galaksinin geri kalanindaki tüm insanoglunu da yok edecekti.Sürüngenler,yaratilis mitine uygun olarak kendilerine ait olduguna inandiklari seye sonunda kavusacaklardi.Marduk bu hedefe ulasmaya kararliydi.

(...)M.Ö.3400 yillarina gelindiginde,Marduk bir kez daha barisi bozdu.Yine entrikalarla ugrasiyordu.Bu kez Babillileri kendi uzay gemilerini ve firlatma alanlarini yapmak konusunda ikna etti.Siz bu tesisi Babil Kulesi olarak biliyorsunuz.Babil hakimi olan Marduk,insaati kendisi yönetti.Enlil neler döndügünü anladi ve onu durdurdu.Bunun üzerine Galaktik Federasyon,Ruhsal Hiyerarsi ve diger otoriteler,insanligin dilini karistirmaya karar verdi.Bunun bir kez daha teknolojik gelisimlerini yavaslatacagina ve Marduk'un Dünya'yi ele gecirme planlarini geciktirecegine inaniyorduk.Amacina tek basina ulasamazdi.Pis islerini yapabilmek icin insanoglunun yardimina ihtiyaci vardi.

Dilleri karisinca insanlar kendi aralarinda iletisim kuramayacaklardi ve bu da Marduk'u sinirlendiriyordu.Ayni proje üzerinde birlikte calismalarini saglayabilmek icin,onlara birbirlerinin dillerini ögretmek adina yillarini harcamak zorundaydi.

Insanlarin psisik becerilerini bastirmak icin DNA yapisinin degistirilmesine de bu dönemde karar verilmisti.Enki ve Nin bu görevi yerine getirmek icin bir kez daha Sharrupak'taki laboratuvarlarina geri döndüler.Ruhsal Hiyerarsi tarafindan 12 sarmalli DNA yapilarinin degistirilmesinin ve sarmallarin birbirinden ayrilmasinin insanoglunu daha da yavaslatacagina karar verildi.Sürüngenlerin teknolojisinin yardimiyla insanogullarinin ne kadar hizli gelistiklerini daha önce de görmüslerdi.

Enki ve Nin DNA sarmallarini ayirdiktan sonra,yeniden birlesmelerini engellemek icin astral bedenlere implantasyonlar yapti.Daha sonra fiziksel bedenin endokrin sistemindeki 10 sarmali birbirinden ayirdilar.Bu da kozalaksi bezlerin,hipofiz bezlerinin ve hipotalamus bezlerinin ürettigi salginin olusmasini engelledi.Bir süre sonra bu bezler kullanilmadigi icin fonksiyonunu kaybetti.

Gelecek kusaklarda sadece birkac insan bu bezleri kullanabilecekti.Bu amacla özel bir gen tasiyacaklardi.Insanoglunun ruhsal gelisiminde yoldan cikmamasi icin,aralarindan birkacinin bizimle iletisim kurabilmesi gerektigine karar verildi.Bu kisiler peygamberler,kahinler,mistikler,samanlar ve psisiklerdi.Insanoglu istedigi takdirde bu bezleri yeniden harekete gecirebilme gücünü tasimaya devam etti,ama bu ancak kendini gercekten adamayi gerektiriyordu.

Planlari bir kez daha engellenince,Marduk tekrar Misir'a döndü ve Thoth'u tahttan indirme hazirliklarina giristi.Bunu da basardi.Thoth,Güney Amerika'ya gitti ve orada yeni uygarliklar baslatti.Tarih M.Ö. 3113 idi.O insanlar Thoth'u, Quetzalcoatl yani Beyaz Tüylü Yilan olarak taniyorlardi.Enki'nin oglu olarak bir yilan sembolü tasiyordu.Enlil ve onun soyundan gelenlerin sembolü ise hacti.Bu hac Niburu ve Anu soyunu temsil ediyordu.

(...) Bu dönemde Marduk,Dünya'nin hakimi olmak konusunda en yeni ve en son planlariyla ugrasiyordu.Bu kez terk edilmis gezegen Mars'ta,dev bir ordu olusturmayi da düsünüyordu.Bunu basardi ve yeni ordusuyla Marduk beni Niburu tahtindan indirdi ve hakim-kumandan haline geldi.Ama Dünya'daki zaferinin yine bir bedeli vardi.

Nibiruan Konseyi uzay üslerini ve diger önemli yerleri yok etmek icin plutonyum bombasi kullanilmasina karar verdi.Tarih M.Ö.2024 idi.Marduk'un bu üsleri ele gecirmesini ve arkasindan Pleiades yildiz sisteminin hakimliginin pesine düsmesini engellemek icin tek yol olarak görülen bu eylem basariya ulasti.Konsey Sümer'de saklanan bombanin Enlil'in oglu Utu tarafindan patlatilmak üzere uzay limanina tasinmasi icin Ibrahim'i secti.Bomba Sodom ve Gomorrah sehirleriyle birlikte tüm uzay üslerinin yok olmasini sagladi.Bu bir zamanlar tropikal iklime sahip bir alanin cöle dönüsmesine neden oldu.Sodom ve Gomorrah ise yeni olusan Ölü Deniz'in derinliklerine gömüldü.

Bombadan yayilan radyasyon,rüzgarla Sümer sehirlerine yayildi ve tüm canlilari yok etti.Bölgenin bir kez daha insan yasamina izin vermesi icin aradan yillar,cok uzak yillar gecmesi gerekecekti.

Bir rahip olan,Nibiruan kraliyet soyundan gelen Ibrahim'e bu bölge miras olarak verildi.Daha sonra buraya Canaan dendi.Cok uzun süre sonra da baska bir Nibiruan olan Musa'nin sayesinde bu soyun torunlari bölgeyi diger kabilelerden geri alacakti.

Artik Niburu'nun ve gezegeninizin kontrolü Marduk'un elindeydi.Bircok seyi degistirmek icin harekete gecti.Yine bu dönemde kadinlarin statüsü düsürüldü ve cocuklarla birlikte ikinci sinif varliklar olarak görülmeye baslandilar.Marduk,Tanrica'nin etkisini ve bize Evrenin Kuruculari tarafindan verilmis olan Pleiadian komün yasam tarzini yok etmek icin kiliseleri baslatti.Komünlerde lider olan kadinlar cadilikla suclanarak kaziklara baglanip canli canli yakildi.Bu sürec Karanlik Cag boyunca devam etti ve M.S.18. yüzyilinizin sonlarinda bitti.Bu Marduk'un insanoglunu tam anlamiyla kontrolü altina alabilmesi icin kesinlikle yapmasi gereken bir seydi.

Ikinci olarak Marduk kendisini diger tanrilar arasinda en büyük Tanri olarak gösterdi.Daha sonra bu tek bir Tanri'ya dönüsecekti.Korkuyla yönetecekti ve bugüne kadar da bunu sürdürdü.

 

Kaynak , yukarıdaki mesajlardan farklıdır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

aslında demek istediğim Agharta lı biri ile yapılan görüşme ve Ashtar Sheran konusundaki kişilerin anlattıklarının farklı olduğu mesela bu iki konuda ufo araçları hakkında verilen bilgiler çelişkili ve farklı yani birçok kişi bunun gibi bir yazı hazırlayabilir. Görüşme yapıldığı, mesaj yolladığı söylenen kişilere ve yayınlanan bu tarz yazılara pek inanmıyorum. Bu mesajlar yalnız internetten öğreniliyor . Halbuki uzaylı biri bu kadar basit olmak yerine küçükten büyüğe herkesin öğrenebileceği bi şekilde açıklama yapar, mesajını verir diye düşünüyorum.. . yanlış anlamanızdan kastım ise sizi bunlara olan inancınızdan ötürü alaya alıp, aşağıladığımı sanmanızdan tedirgin olduğumdur. Bi ihtimal böyle bir düşünce gelebilir aklınıza diye öyle dedim.Kimse kimsenin inancını sorgulayamaz sonuçta. Ne tür bi inanç olduğu mühim değil. Bu konu bir tartışma konusuna dönüşmesin diye burda bitiriyorum. paylaşım için teşekkürler Ashtar Sheran...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dünya'nın etrafını saran ve yazıda nem tabakası olarak geçen tabakadan, Tibetli rahip T. Lobsang Rampa da kitaplarında bahseder. Aynı şekilde Marduk da kitaplarında vardır ve tabakanın yok olmasının sorumlusu da Marduk'tur. Binlerce yıl önce insanların yedi yüz yıla yakın yaşadığını ancak şimsi bunun aksine insanların artık 100 yaşına kadar bile yaşayamamasının bir nedeninin de; bu tabakanın kaybolup, güneşin ışınlarına maruz kalmamız olduğunu ileri sürer. Hatta biraz daha fazla bilgi vererek, petrol gibi fosil yakıtların Dünya'nın doğal ürünü olmadığını ve Marduk'tan geldiğini söyler. Petrolün getirdiği ayrılık ve korkuyu göz önüne alırsak, yine bilgilerde bir tutarsızlık bulamayız. Anu'nun yazısındaki bilgilerle Rampa'nın bilgilerinin paralellik göstermesine şaşmamalı çünkü Rampa kitaplarından birinde ustasının rehberliğinde Himalayalar'ın içindeki tanrı insanlar tarafından yapılmış bir tesise yaptığı fantastik yolculuk anısını anlatır. Yani kaynak dolaylı da olsa aynıdır.

Yazı için teşekkürler. Gelişimi engellemek için astral bedene implikasyonlar eklemek!? İlahi planda olmasa bunca ruhu burada tamamen bir hapishaneye kilitlemezlerdi. Bundan normal birşeymiş gibi bahsediyorlar. Burada enkarne olmadan eserlerini tam olarak anlayamazlar. İnsanın gök ve kendisi ile olan irtibatı kesik. Sonsuz sayıda yaşam süren ruhlar kendi benliklerini unutuyorlar, zindanda takılıp kalıyorlar. Kaçış yolları kesik, herşeyin üstüne bir de gelişmeyelim diye astral bedene müdahalede bulunmak! Kutupluluk prensibine göre bizler burada sadece kurbanız sanırım. Böyle birşey ilahi plan dedikleri kavramda aranmalı belki de, sadece bazen kendimi sorgularken buluyorum. Gelişmemizi yavaşlatmaya hakkınız var mı?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Stchinin bütün kitaplarını okudum, intyernetten sayfalarca araştırma okudum, sümer tarihini okudum. Burak Eldemi bile okudum (ki kendisinden pek hazzetmem) Annunakilerin dünyada bi işler çevirdiği kesindir benim açımdan. Ayrıntılar karışık tabiiki, çok uzun konuşmak lazım. Anunun bu yazısı jelila starr adlı birinin kitabından, o kitapta bende var onuda okudum, ama beni hiç açmamıştı.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Açıkçası bende inanmıyorum yani inandırıcı gelmiyor bana .

Dünya dışı yaşam gerçek buna kesinlikle inanıyorm ama bizi DNA Değişiklikleri ile yarattıklarına inanmıyorum .

Bizi yaratan herseyi yaratandır . Ki bizi yarattıklarını iddia eden varlıklar herseyi yaratmamıstır .

 

fantastik kurgu olarak güzel ama inanmayı beklemeyin benden bu yazıya ayrıca kaynak ne? kaynak niye yok? ya şimdi ruhçuluk'a(spirituelizm) bende önem veririm ama gerçekten çok çocukça bir yazı. he bak niburuya kesin bir kanaatle olmasada bende inanırım ama gezegen olarak değil. niburu büyük olasılıkla bir gezegen değil ama bu çok çocukça bir yazı. vay be biz daha nasa nın elde ettiği bulgulara erişemiyoruz bizden saklanıyor ama gelgelelim galaktik insanlık hakkında bilmediğimiz şey yok, tıpkı bu yazı gibi. bizden bunca şeyi sklayan nasa vb gizli ve açık kuruluşlar diğer galaksiden bir insanın yazmış olduğu bir yazıyı saklayamıyor. vaayyy bee :D ya bu yazıların hangi okultistik grupların icadı olduğu belli de neyse.

 

Kesinlikle katılıyorum .

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

o dna değişikliği olayı biraz daha farklı. nefilimler ile alakalı ama zannedildiği gibi herşeyi yaratıcıları filan değil bu varlıklar. hatta hiçbirşeyin yaratıcısı değil. bu konuda ççokk önce forumda bir mesaj da yazmıştım. nevermore da benim yazdığım görüşün tam tersi bir görüşe inandığını ve neden böyle düşündüğümü anlamışsındır demişti yanlış hatırlamıyorsam.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Canımcım, nefilimler birşey yaratmıyor, varolanın genleriyle oynuyor. Köle olarak çalıştırmak için pirimatları daha gelişmiş canlılar haline getiriyorlar. Doğal olarakta o pirimatlar onlara tanrı gözüyle bakıyor. İşin özü ve en kısaca anlatımı bu.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Nevermoore bir çok buraya aktardığın bilgiyi zevkle okudum, yazılarınıda okumaya çalışıyorum vaktim yettiğince. Ben 46 yaşındayım, çocukluğumdan beri bu tür konulara düşkün olsamda, son 12 yılımı sadece bu konular hakkında çok derin çalışmalara ayırdım. Şimdi Ahmet Hulusi ağzıyla bu söylediğin, benim bunca yıllık emeğime hakarettir herşeyden önce. Senin gibi düşünmek zorunda değilim, senin benim gibi düşünmek zorunda olmadığın gibi, ama herşeyin başı saygı ve sevgi değilmi? Ben yazarken benim fikrim diye belirtiyorum, illa sizde böyle düşünün demem mümkünmü. Burası bir forum ve forum amacı gereği kendi şahsi düşüncelerimi yazıyorum ki oda çok nadir yazıyorum. Herkesin bana hak vermesini beklemem çok abes olurdu sanırım. Bu sebepledirki, her bilinmeyene CİN deme kolaycılığına kaçmayıda ben onaylayamam iznin olursa. Yazılarını zevkle okumaya devam edeceğim. Sevgimle..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Allah bir sistemin adıdır. Uzaylılarla bu yıl yada gelecek yıl tanışacağız mutlaka. Senin nikinde benim saygı duyduğum bir varlıktır.

 

evet AtillaGenis bende böyle düşünüyorum hala emin olmamakla beraber. Allah tektir ama bizim gibi illa tek vücutlu yada tek beyne sahip bir varlık olmasını beklemeyin. Allah büyük bir sistemdir ama bu bir varlıktır. O yüzden kimileri Allah'ın merhameitli tarafına kimisi kızgın kimisi de vs vs tarafına tapmıştır ve bu yüzden tek Allah inancı yok olmuştur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ha bugün ha yarın gelcek diye bekleyip duruyoruz. Kabul etmek gerek ki koca evrenin sadece insanoğlu için yaratılmış olacağına inanmak çok bencilce olur. Ancak o uzaylılardan bize zarar gelmesinde kendi hallerinde yapıyorlarsa yapsınlar :D . Tabi yine de gelsinler bi çayımız içsinler. Varsa şöyle işe yarar teknoloji getirsinler. Gerçi ne bulsak silah teknolojisine uyarlarız ya neyse hiçbir şey getirmesinler vazgeçtim. Kendileri gelsin yeter.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bazı arkadaşlar kendi dinlerinin propagandalarını yapmaya çalışmışla , fakat artık şunu anlamanız gereki ki kimin inancının doğru olduğunu bilemeyiz.Bu tamamen vicdanla ilgili ve kişiyi ilgilendirir.Yazının gerçekçiliğine inanmıyorsanız karşı tezini yazarsınız.Yazı gerçekten güzel yazılmış.Fakat dinlerin çalkantıları günümüzde aşikar.Hele hele ki hıristiyanlığın.Bu açıdan bana yazının doğruluğu tartışmaya açık gibi geldi daha derinlemesine bu grup araştırılmlı....

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

“Size Tanrının sevgi olduğunu söyleyenler olacaktır, ve bu doğrudur.Tanrı her insanı sever.Onlar "Ruhun" sevgisi hakkında tümüyle haklıdırlar.Tanrı “Mutlak Sevgi Mükemmelliği” dir.Bununla birlikte, hemen ardından onlar size, her insanın yaşamının sonunda yargılanacağını söylerler.Ve her biri korkunç bir yere gönderilip, bu sevgi dolu Tanrı tarafından sonsuza dek azap çektirilecektir.Onlar bir Kıta üzerindeki bir “anahtarı”, ya da bir “kitabı” veya bir “bilgi parçasını” bulamadıkları için sonsuza kadar işkence göreceklerdir! Eğer onlar bulmaları gereken şeyi bulmuşlarsa, o zaman güvenlikte olacakları, harikulade bir sevgi yerine gideceklerdir.Onları, Tanrının ebedi lanetinden kurtaracak olan tek şey sadece bu” bölme”nin (Dinin-İnancın) onları onaylamasıdır.

Bu size "Ruh" gibi geliyormu? Bu sizi ölçüsüz bir biçimde seven ve ismi “Sevgi” olan Tanrımı? Bu size “Yuva” gibi geliyormu? Bu size-sizi yeni doğmuş bir bebeği sever gibi seven-bir “Aile” gibi geliyormu?

...Bu bölmelerde (İnançlar-Dinler içinde) bulunan, ve kuralları belirlemiş olanlar size, başka hiçbir bölmeye bakmamanızı, onların “Kötü” ya da “Şeytan” olduklarını söyleyeceklerdir! Diğer bölmelere (İnançlara) bakmak sizin başınızı derde sokacaktır.Onlar size, bu Dünyadaki, hepsi Tanrı tarafından yaratılmış “Milyarlarca İnsan” içinde, sadece “kendileri” nin spritüel olarak “Doğru” olduklarını söyleyeceklerdir.Bu size (bir) “Aile” gibi geliyormu? Eğer Tanrı “Baba” ise, o zaman neden (o) çocuklarının çoğunu fırlatıp atıp ta, sadece bir avuç çocuğa (Yahudiler vb.) gülümseyecektir?

İşte, eski enerjideki tüm bu Kültürel-Toplumsal Korunmanın, spritüel farklılıkları yaratan süreç olduğunu gösteren en büyük kanıt: Bu Gezegendeki savaşlar, özellikle de eski savaşlar (Çünki yenileri, Uluslararası bir sömürü düzeni için yapılmaktadır), genelde “Tanrı” uğruna yapılıyordu.Bunu biliyormuydunuz? Bunlar diğer bölmedeki (İnançtaki-Dindeki) İnsanları sizin gibi “düşünmeye zorlamak” için yapılıyordu.Tanrı hangi bölmeye gülümsüyor ve hangi bölmeye gülümsemiyordu? "Tanrı Sevgisi" adına, on binlerce insan katledildi.”Doğru Bölme” ye katılmayanlar öldürüldüler.”Şeytani” bir bölmede (İnançta) bulundukları düşünülen halk kitleleri, daha “Güçlü bölme” ye ait olanlar tarafından yok edildiler.

Bu size gerçekten de “Tanrının Muhteşem Sevgisi” gibi geliyormu?”

KRYON-Yuvadan Mektuplar (Spritüel Mantık-Siz ne düşünüyorsunuz?)

Bazı arkadaşlar kendi dinlerinin propagandalarını yapmaya çalışmışla , fakat artık şunu anlamanız gereki ki kimin inancının doğru olduğunu bilemeyiz.Bu tamamen vicdanla ilgili ve kişiyi ilgilendirir.Yazının gerçekçiliğine inanmıyorsanız karşı tezini yazarsınız.Yazı gerçekten güzel yazılmış.Fakat dinlerin çalkantıları günümüzde aşikar.Hele hele ki hıristiyanlığın.Bu açıdan bana yazının doğruluğu tartışmaya açık gibi geldi daha derinlemesine bu grup araştırılmlı....
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

“Size Tanrının sevgi olduğunu söyleyenler olacaktır, ve bu doğrudur.Tanrı her insanı sever.Onlar "Ruhun" sevgisi hakkında tümüyle haklıdırlar.Tanrı “Mutlak Sevgi Mükemmelliği” dir.Bununla birlikte, hemen ardından onlar size, her insanın yaşamının sonunda yargılanacağını söylerler.Ve her biri korkunç bir yere gönderilip, bu sevgi dolu Tanrı tarafından sonsuza dek azap çektirilecektir.Onlar bir Kıta üzerindeki bir “anahtarı”, ya da bir “kitabı” veya bir “bilgi parçasını” bulamadıkları için sonsuza kadar işkence göreceklerdir! Eğer onlar bulmaları gereken şeyi bulmuşlarsa, o zaman güvenlikte olacakları, harikulade bir sevgi yerine gideceklerdir.Onları, Tanrının ebedi lanetinden kurtaracak olan tek şey sadece bu” bölme”nin (Dinin-İnancın) onları onaylamasıdır.

Bu size "Ruh" gibi geliyormu? Bu sizi ölçüsüz bir biçimde seven ve ismi “Sevgi” olan Tanrımı? Bu size “Yuva” gibi geliyormu? Bu size-sizi yeni doğmuş bir bebeği sever gibi seven-bir “Aile” gibi geliyormu?

...Bu bölmelerde (İnançlar-Dinler içinde) bulunan, ve kuralları belirlemiş olanlar size, başka hiçbir bölmeye bakmamanızı, onların “Kötü” ya da “Şeytan” olduklarını söyleyeceklerdir! Diğer bölmelere (İnançlara) bakmak sizin başınızı derde sokacaktır.Onlar size, bu Dünyadaki, hepsi Tanrı tarafından yaratılmış “Milyarlarca İnsan” içinde, sadece “kendileri” nin spritüel olarak “Doğru” olduklarını söyleyeceklerdir.Bu size (bir) “Aile” gibi geliyormu? Eğer Tanrı “Baba” ise, o zaman neden (o) çocuklarının çoğunu fırlatıp atıp ta, sadece bir avuç çocuğa (Yahudiler vb.) gülümseyecektir?

İşte, eski enerjideki tüm bu Kültürel-Toplumsal Korunmanın, spritüel farklılıkları yaratan süreç olduğunu gösteren en büyük kanıt: Bu Gezegendeki savaşlar, özellikle de eski savaşlar (Çünki yenileri, Uluslararası bir sömürü düzeni için yapılmaktadır), genelde “Tanrı” uğruna yapılıyordu.Bunu biliyormuydunuz? Bunlar diğer bölmedeki (İnançtaki-Dindeki) İnsanları sizin gibi “düşünmeye zorlamak” için yapılıyordu.Tanrı hangi bölmeye gülümsüyor ve hangi bölmeye gülümsemiyordu? "Tanrı Sevgisi" adına, on binlerce insan katledildi.”Doğru Bölme” ye katılmayanlar öldürüldüler.”Şeytani” bir bölmede (İnançta) bulundukları düşünülen halk kitleleri, daha “Güçlü bölme” ye ait olanlar tarafından yok edildiler.

Bu size gerçekten de “Tanrının Muhteşem Sevgisi” gibi geliyormu?”

KRYON-Yuvadan Mektuplar (Spritüel Mantık-Siz ne düşünüyorsunuz?)

 

Tanrı'nın olduğu iddia edilen hiçbir kitapta diğer dinlerdekileri öldürün denmez.Bunları diyenler ya o kitapları değiştirmişlerdir.Yada istedikleri gibi yorumlamışlardır.Aksi halde İsa sana vurana diğer yanağını dön demezdi.Muhammed barış için gelen elçinin allahın rsulü olarak başlama yazıya dediğinde kabul etmezdi (musayla ilgili örnek gelmedi aklıma şimdi) yani demek istediğim şudur ki Işık işçileri-elçileri olayı da benim gözümde herhangi bir dinden farksiz.Bu yazdığın yazı da dahil bu duruma o yüzden bişey diyemem bu da bi inanç saygı duyarım.ama şunu da kabul etmek gerekir ki her din kendi özünde doğruyu hedeflemiştir.Tanrının sevgisi de herkeze aynı şeyi çağrıştımayabilir.Çünkü insanın egosu vardır.Bana göre tanının muhteşem sevgisi çok farklı ama bu doğrudur diyip buraya yazıp dayatma gerek yok.Sürç-ü lisan ettiysem affola.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...