Jump to content

Jules Supervielle Şiirleri


schizophrana

Önerilen Mesajlar

Jules Supervielle;1884'te Montevideo'da doğan Jules Supervielle, ilk şiirlerinde Güney Amerika ovalarının egzotik havasını estirir. Yalnız bu kendisinin günlük ye ilkel yaşantının bütün derinliklerine inme çabasına engel sayılmaz. Klasiklerden, romantik ve parnasyenlere dek giden bir ekinle beslenmiş, bu yüzden, yeniliklerin çekiciliğine kendini pek kapttrmamıştır. Supervielle'de, varlıkların görülmez devinimini sezmekten, fizikötesinden, kozmik bir evren duygusundan, önsezilerden, bir çeşit evrensel panteizmden söz edilebilir. Ama ozan, bütün bunları, her türlü savdan uzak, sevimli, kolay bir söyleyiş içinde verir. Şiirlerinde, Descartes, La Fontaine'in masallarında konuşuyor sanırsınız. Kavgadan gürültüden uzak, «büyük derinliklerle dostluklar kurar», «sonsuz uzaklıklarla arkadaş olur» ve böylece yalnızlığını bütün yoğunluğuyla yaşar. Alışılmışa baş kaldırmaktan daha çok kurulu düzenle uyuşan bir tutumu vardır. 1960 yılında Fransa'da başozan seçildikten bir hafta sonra ölen Supervielle, şiirlerinin güzelliğini, konularının seçimi yanında işleniş ve sözcüklerin ustaca kullanışıyla yaratır.

 

YÜREK

 

Pilar’a

Bilmiyor adımı

Ev sahibi olduğum bu yürek,

Bir şey bilmiyor hakkımda

Yaban bölgelerden başka.

Kandan yapılma yüksek platolar,

Yasaklanmış kalınlıklar,

Nasıl fethetmeli sizi

Ölüme atmadan?

Nasıl yukarınıza çıkmalı

Gecemin ırmakları

Kaynaklarına dönen

Balıksız, ancak yakıcı

Ve yumuşak ırmaklar.

Çevrenizde dolanıyorum

Elime geçiremiyorum,

Uzak plajların gürültüleri,

Ey toprağımın akıntıları

Açıklara kovuyorsunuz

Oysa sizim ben

Sert kıyılarım,

Ömrümün köpükleri

Sizim ben.

Güzel kadın yüzü,

Uzayla çevrili beden

Ber yerden bir yere giderek,

Nasıl yaptınız

Girmek için bu adaya

Benim giremediğim

Ve her gün

Daha sağır ve garip

Oraya ayak basmak için

Evinize girer gibi

Uzatmak için elinizi

Bir kitap almak ya da

Pencereyi kapatmak

Zamanı olduğunu anlayarak.

Gidiyor, geliyorsunuz

Acele etmiyorsunuz

Yalnız bir çocuğun gözleri

Sizi izliyormuş gibi.

Tensel kubbe altında

Kendini yalnız sanan yüreğim

Mahpus, çırpınıyor

Çıkmak için kafesinden.

Ona diyebilseydim

Bir gün dilsiz

Ömrüne çepeçevre

Bir çember yaptığımı!

Apaçık gözlerimden

Dünyanın acısını

Onun içine indirtebilseydim

Ve sollayan her şeyi,

Dalgaları ve gökleri,

Başları ve gözleri!

En azından solgun

Bir mumla aydınlatırdım

Gösterirdim ona gölgede

İçinde yaşayanı

Hiç şaşmadan.

 

TANRISIZ

 

Yıldızlar arasında ilerliyorum iki kör köpekle

Yolumu aramak için bazen birbirine yaklaşan.

Yeryüzüne benzeyen bir şey görünmüyor buradan

Ancak bir tuzla kokusu geliyor dudaklarıma

Neredeyse insan bir kuş gibi kafesinde

Başımda dönen bir ses duyuyorum.

Her günkü yüreğim, burada karadır tansökümü,

Taşan gök altında yanmak istiyor boşu boşuna.

Gecenin kırağısı felç ediyor havayı,

İlerliyorum ve bin kez çıplak duyumsuyorum kendimi.

Böğrümü, sırtımı, başımı ve göğsümü

Bana yakın olan Yabancı’nın mızraklarına vererek

Gidiyorum gözlerimin tanrının izlerini görmediği

Bulutlu bir toprağa ayak basarak

Ve arkamda yalnızca başdönmesinden kalanı bırakarak

Uzaklarda yarası zorlukla kapanacak.

Aç zürfalar

Ey yıldız yalayıcılar,

Çayırın kargaşasında

Sonsuzluğu arayan öküzler,

Onu koşuda yakalayacağını

Sanan tavşanlar,

Altınızda saklandığını

Bilen kökler,

Ne oldunuz, yitmiş,

Kara kumlardan başka

Desteği olmadan yaşayan

Benim için?

Bazen hava kasılır

Biçim alana kadar.

Ruhun iki yanında

Ne çıkacak ortaya?

Yeryüzü anıları

Ne ad verirsiniz bir ağaca,

Plajda bir dalgaya,

Uyuyan bir çocuğa?

Yatıştırmak isterdim

Sızlanan belleğimi

Sabırla bir öyküyü

Anlatmak isterdim.

Uzayda bir tek benim yolumu yitirdiğimi sanan

Dostların çevremde başıboş dolaşan elleri

Beni arıyorlar tam yeri bulamadan ve yola çıkıyorlar

Açıkta kaçıp giden Yeryüzü’ne doğru.

Köklerinden yoksun bir palmiyenin yaprağı

Durmadan bir şarkı mırıldanıyor kulağıma.

Yanıbaşımdaki gök tedirgin ediyor beni, yalan söylüyor,

Arkada donup kalmış iki köpeğimi aldı elimden,

Kan yitirişlerini, kımıldamadan havlayışlarını duyuyorum,

Toplanıyorlar yıldızlar ve zincir uzatıyorlar bana.

Uslu uslu bileklerimi uzatmam mı gerek?

Yaza inandırmaya çalışan bir ses

İnsan yorgunluğuma bir park sırası betimliyor.

Gökyüzü hep burada, yolunu kazıyor,

İşte göğsümdeki kazma darbelerinin yankısı.

Ey alçak gök, dokunuyorum sana ellerimle

Ve başım önde dalıyorum göksel madene.

 

 

 

 

ÇAĞRI

 

Kara giysili hanımlar kemanlarını aldılar

Sırtları aynaya dönük çalmak üzre

 

En güzel günlerde olduğu gibi siliniyordu rüzgar

Karanlık müziği daha iyi duymak üzre

 

Neredeyse birden büyük bir unutuşa büründü

Sustu keman kadınların kollarında

 

Uyuyakalan çıplak bir çocuk gibi

Ağaçların ortasında

 

Hiçbir şey canlandırmamalı gibi görünüyordu

Devinimsiz yayı, mermerden kemanı

 

Ve bu derin uyku sırasında biri bana fısıldadı:

“Yalnız siz yapabilirsiniz, gelin hemen.”

 

 

BİR ŞAİR

 

Her zaman yalnız gitmem içimin derinliğine

Birden fazla canlı varlık sürüklerim kendimle birlikte.

Soğuk mağaralarıma girecek olanlar

Bir an için olsun çıkacaklarından eminler mi?

Batan bir gemi gibi gecemde, üst üste yığarım

Darmadağınık yolcularla denizcileri

Ve kamaralarda söndürürüm ışıkları gözlere

Dost edinirim büyük derinlikleri.

 

Çev:Aytekin Karaçoban

 

Biyografi: nüve forum

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...