Jump to content

Adnan Özer Hayatı ve Şiirleri


schizophrana

Önerilen Mesajlar

1957'de Tekirdağ’ın Gazioğlu köyünde doğdu. Liseyi Batman’da bitirdi. 1979’dan beri İstanbul’da yayıncılık yapıyor. İstanbul Devlet Güzel sanatlar Akademisi'nin şiir yarışmasında birincilik kazandı. Tekirdağ yöresinin halk söylenceleri, türkü ve tekerlemelerine modern şiir yöntemleriyle yaklaştı. Son dönemlerdeki şiirindeki içerik ve sözlükçeyle, Doğu kültürüne, metafiziğe, İsmet Özel'dekini anımsatan benmerkezci bir başkaldırı yöntemine yöneldiğini görülüyor. Neruda, Paz ve Pesao’nun şiirlerini dilimize çevirdi.

ESERLERİ

 

ŞİİR:

 

Ateşli Kaval (1981)

Çıngırağın Ölümü (1982)

Rüzgar Durdurma Takvimi (1985)

Zaman Haritası (1991)

Seçme Şiirler (1994)

 

ÖDÜLLERİ

 

İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Şiir Yarışması’nda birincilik

1992 Cemal Süreya Şiir Ödülü Zaman Haritası ile

 

 

SENİ SEVİYORUM

 

Seni seviyorum

çağladıkça coşan su

estikçe dellenen rüzgar

ekildikçe anaçlaşan toprak

öğütler bunu bana

 

seni severken

türküden türküye geçer ırmak

toprak yaz yağmurlarıyla oynaşır

öğle tozlarıyla dolanır rüzgar ufku

adınla uyarırlar beni

 

seni seviyorum

bağda çillenen salkım

dalda allanan meyva

öttükçe kendini tüketen kabakçı kuşu

öğütler bunu bana

 

seni severken

yaz güneşi şehvete boğar bahçeyi

kükürt adetleriyle solar bağ yaprakları

ballı incirde yaşar -bin bir cilveli- aşklarını

turunç gerdanlı kuşlar

haberler getirir sağdıçlarım

gül kurusu mektuplar

 

seni seviyorum

hayra yorulan düşler

ceviz sandıkta bekarlığının gül suları

taş yastıklarda zümrütüanka kuşları

öğütler bunu bana

 

MERMER ADASINA VEDA

 

 

Ayrılsam mı kavuşsam mı şaşırdım bu iskelede.

Kararsızlığın ortasında ihbar ediyorum belleğimi.

Tekrar ediyorum insanlığımı habire. Bir anda binip gemilere

uzak denizlerdeki mezarıma gidiyorum. Bir anda

vuruyorum rıhtıma

(Beyazlar giyindim; ipeğin ardında kırmızı patlamış

bir güneş akıyor etlerimden) .

Kışın anıları ve bu denizin dalgaları saklı saçlarımın uzayışında.

Söyle bana, yaşatmaya yazgılı mısın bu adayı;

beslemeye beyaz evleri

ve bir beton yengece benzeyen rıhtımı... yitirilişlerinle...

Ah, yitiriyorsun beni. Tutamıyorum mermerin güvenliğinde.

Yitiriyorum seni. Kalbim bir ada olmaz mıydı sana?

 

Gecikmiş zaman akşamı telaşla kaldırıyor sulardan.

Hızlı yunuslardan son bir tören.

Atıyorum kendimi gecenin kaplanına.

Parçalanışıma duyuyorum, bir türlü evcilleştiremediğim sevdam

seriyor etlerimi kayalar üstüne...

 

Ben bu kıyıda uyuyan kaplanım, üzdük sizi; artık

elveda!

YENİ SEVDALININ SABAHI

 

seher vakti

siliniyor yeryüzünün sürmesi gözünden

kırılıyor gökyüzünün camları

iğneler, ısırıklarla dolu

denizin yorgun kolları

şafak

 

gerdek sabahının pembe gelini

açıyor perdelerini

yellerin çiğden kanatları

ırgalıyor gülleri, zambakları

 

uyanıyor delikanlı

düşünü bitiremeden

- aşığım

diyor

- yanığım

savurup göğsünün sapını samanını

PAYLAŞILAN UYUM

 

Ne zaman onur duysam yaza verdiğim ömürcükten

ve yalnızlığımı duyarlı bir duvarla paylaşmaktan;

ısınmış kuşlar getirir kibrit kutusu odalara

yalnız gelişinin izleri olan bir kadının ayakları,

kilimlere, çıplak betona dişi nakışlar,

güneşten artırılmış menevişler... atar.

 

Bilir gökyüzüne bakmaktan

ve evrenin yaratılış sırlarından korktuğumu.

Oturup diker yırtığımı, söküğümü

kadınlığının topraksı edalarıyla.

Bense erkekliğimin folkloruyla çalkarım

ona sunacağım dizeleri kafamda.

MEDRESE İSYAN (1)

Düşlerimi "şerre" yoruyor bir deli kadın

korkuluğumu kaçırttı kargalar

dönecek bir evim yok

uzaklara atıyorum şapkamı

 

yüreğimi "hayra" yoruyor bir deli kadın

besmele kokuyor şiirim

duadır onlar sakalsız gençler için

-kim öpecek onları?

selâdır onlar kusurlu kızlar için

-kim sevecek onları?

MEDRESE İSYAN II

'Kâinat' bölündüğünde ordaydım

bir soluk yaprak düştü payıma

arşa çıktım boynumun kuru dalından

deniz zambakları ektim gökbiryana

 

silin beni bu yaşamdan

silin silebilirseniz

 

beni katran, eski hint boyası

budak reçinesi

şair ve alçak

 

'Beşer' bölündüğünde ordaydım

hasta çocuklar düştü payıma

göğsümden indim öksüz düğünlerine

erikler kuruttum göbeğimin karışında

kılın beni bir rekâtta

kılın kılabilirseniz

 

ben şeytan ortağı

hasırcı bıçağı

şair ve alçak

 

KIRLARA VEDA

 

Gözyaşlarının gücü vardı eskiden

ırmak yüklü adamlardır, tuz katarlarının adınca giden

gölgemizde damlaların bıraktığı izlerden

açılırdı hayal, tuzun sudan bukağısı çözulurken

 

Utanır arınırdık şehirde fazla kalmak suçundan,

akıl danışırdık yağmura, nasıl döneriz

evlerimize doğru yollarından,

nasıl fener yapıp kemiklerimizden, tütsüleriz

gecenin mor arılarını çıkınca kovanından.

 

Çoraksa gece, saçlarda yıldız, gözlerde yine yağmur,

sarı bir zaman dilimi gibi fenerler

(mum yanar, yağ dolanır, mumyalar toprağı çamur)

kandaki yaralar gibi gülün ağrıttığı dikenler,

ardımızdaki yoksul ve yerli bir söylenti...

 

Böyle yürürdük ateşli ekinler gibi menzilsiz,

Yoktu buğdaya un olmaktan ötesi

bulgur çeken kadınlardan doğduk ya biz;

güneşi taşta sırmalayan o kırıntı bilgeleri,

aya bakan sundurmalarda çatlak topkulu annelerimiz,

sıcak bağımsız, güleç mısırımız, dindar soğan tilmizleri;

topuklar, ah o topuklar ve kerpici terkedişimiz.

 

Kızıl toprak ve iri saman, yani Allah'ın harcı

gözyaşlarının gücüyle eskiden

serin eviçlerine sarı bir mahremlik sunardı,

yağmur bir dua gibi geçerdi pencerelerden,

yetim insan toprağın vicdanıyla doyardı.

Demem o ki, gözyaşlarının gücü vardı eskiden.

DÜZ YANILSAMA

 

Billiyor musun hangi düşte olduğumu? Hangi yıldızdan çekmeli

yerimi saptayacak ışık çizgisini?

Yeryüzünü karıştıranım ben; yeri bulunmaz artık

andığım eşyanın.

Yazdığım deniz nerde? Hangi bellekte köpürür böylesine?

Bir top kar olduğum dağlarda soluk gibi alıp verdiğim çığlık

içimi kürüyor, anıların karı geçiyor dışavurabildiğim

dağ silsilesinden

 

Yıllar sonra... sade yalnızlığım ben; hem gece hem müzik

insandaki zamanı şarkılayan. Sen öbür kulbu çınıltılı ağzıyla

suları ıslıklayan yalnızlık testisinin; hayatın (belki de benim

hayatımın) öbür ucu. Yuvarları dur yüksek çocukluğunun

sekssiz küresiyle

Seni kıracak sözleri kovmak için belki de bu cin kovma duası,

müslümanların Allahülayisi bu karaladıklarım.

Üstünler ve öterelerin

uyumunda rahatlar saçlarında sıçrayan sarışın maymunların

mistik uykusu. Sevgilim, yalnızlığımın bitip tükenmez çeyreğinde

en büyük zinam, ruhuma meraklı bir ruh, yüksekten

düşme korkusu,

gittikçe hızlanan hız, gözalabildiğince kız... Dinle bak,

kavuşuyor bir fırtına içinde iki kışkırtılmış ateş.

 

Siste kül olup dökülen bu sonsuzluk tutkusu kimlerin?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...