Jump to content

Misâl Alemi


paranormalfikir

Önerilen Mesajlar

Olaya kendini vermis kisiye yolunda cukurlar olusturacak bir yazi. bilimce yanit vermeye calismak yetersiz kalir ve tecrube etmenizi bir kat daha zorlastirir, neden sorusuna cevap olarak resim neden yasaklandi ise islamda ayni sebepten.

Kendini bilen, benlik denizine dalanlarlarin derinlerden getirmis oldugu inciler var yazida, cok guzel bir bayan gormuste asik olmus gibiyim ilk goruste :D:D:D

 

yolda ilerleyen, ilerlemek isteyenlere kendimce tavsiye, okuduysaniz aklinizdan silin ^^... Bunlari bilmenin benliginize hicbir yarari bulunmamakla beraber soyleyenlerin mevkilerine yukselebilmenizi zorlastirir. Bildiginizi sanir yanilgiya dusersiniz.

 

yazi icin tekrar tesekkur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yorum için teşekkürler. Bunları bilmenin benliğe oldukça faydası vardır. 5 yaşındaki bir çocuk, buradaki birçok soruyu yetişkinlere sorar. Ancak hep gülünür ve geçiştirilir sorular. Düşünen her insanın aklına öyle sorular gelir ki; fakat kişi günah işleme korkusundan ya da tembelliğinden araştırmaz, okumaz, düşünmez ve üstünü örter... Beyin, et yığınından ibaret olarak kalacaksa, ağırlık oluşturur kafatasının içinde.

 

O kapılar, mevkiler herkese açıktır. Kapıya yürüyebilenlerin sayısı elbette çok azdır, ama bu durum kapıların kapalı olduğu anlamına gelmez. Ben de derim ki; düşünelim, okuyalım, neden aklımızdan silelim ki...

 

Bir kitap aldım, bu konuyla ilgili ve bilimsel olarak da çok ciddi yazılar var içinde. Fırsat buldukça ekleme yaparım ya da ayrı olarak konu açarım.

 

Olaya kendini vermis kisiye yolunda cukurlar olusturacak bir yazi. bilimce yanit vermeye calismak yetersiz kalir ve tecrube etmenizi bir kat daha zorlastirir, neden sorusuna cevap olarak resim neden yasaklandi ise islamda ayni sebepten.

Kendini bilen, benlik denizine dalanlarlarin derinlerden getirmis oldugu inciler var yazida, cok guzel bir bayan gormuste asik olmus gibiyim ilk goruste :D:D:D

 

yolda ilerleyen, ilerlemek isteyenlere kendimce tavsiye, okuduysaniz aklinizdan silin ^^... Bunlari bilmenin benliginize hicbir yarari bulunmamakla beraber soyleyenlerin mevkilerine yukselebilmenizi zorlastirir. Bildiginizi sanir yanilgiya dusersiniz.

 

yazi icin tekrar tesekkur.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kuranı- Kerimin ayetleri içerisinde ; Biz yer ile gökler arasındakileri hak ile yarattık diye bir ifade geçiyorsa , ben misal alemi ve her şey hayal içinde hayaldir gibisinden basmakalıp teorilere inanmam . Mevlana ve ibni -arabi benzer öğretiyi benimsemiştir . Mevlanayı da pek sevmem kendi mesnevisini ilahi bir kitap olarak göstermiştir bakınız ..

 

a1.jpg.

 

 

Mesnevi Alemlerin rabbinden inmedir diye bir cümle geçiyor kitabın önsözünde ...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İnanacaksınız demiyorum zaten. Bu yazının Mevlana öğretisiyle pek ilgisi yok aslında. "Her şey hayâl içinde hayâldir..." cümlesinden senin, benim anlayabileceğim şeyler çok farklıdır. Aynı şekilde bu cümlenin kaynağı, neyi görüp neyi bilmiş de bunu demiştir? Bunun hakikatine erişmek kime nasip olur, orasını bilemem. Zaten Ibn Arabi diyor; "Bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, kitaplarımızı okumasın, zarar görür."

Burada Misâl alemine yolculuk yapan ben değilim. Ama her türlü astral seyahat çalışmasını yapıp, en sıyırmış filozofundan tutup, çıkmaz sokaklı kitapları okuyup da bunları kenara itmek bana kalırsa aptallık olur. Ben beynime güveniyorum, gerisi okuyanın iradesine kalmış.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Paranormalfikir; kardesim yazini benim kadar begenen olmusmudur sanmiyorum... :)) dusuncende kismen haklisin sen bilgi amacli yazmissin sonucta.. anlatmaya calistigim sey akil/beyin ile o yola girilmez. Akil bilmeye calisir, hayal kurdurup oyuna getirir. Bahsedilenin gerektirdigi ise evet iki goz ve beyin ama halsiz olmaz. Halsiz okunan, dusunulende takili kalinir. Buyuk bir ima ile soylendigi gibi kalpleri muhurlu olanlar... ibn arabi konusmasina bakinca yasamis oldugu deneyimi paylastigini gorebiliyoruz ogut verirce, bunu okuyarak anlamis degil deneyim/tecrubeyle kavramis olarak veriyor.

 

 

o kapilar illaki aciktir, aksini demedim. Neden silelime gelirsek. O noktaya bakisim soyleki; akil dedik ya henuz toy olunan yolda yazilani takiben dusunce/hal esnasinda seni yazilanin hayaline kaptirir akil okudugunu bulmaya/ bilmeye calisir, ama aksine senin yolculugun okuduguna degil. Iste burada takili birakir. Yoksa bilgi olarak buna karsi degilim ve gel gorelimki gunumuzde az olmaktan ziyade hak ilmi ile mesgul Hak eri varmidir bilemiyorum...

 

 

 

Kisacasi yazilan evet bilgi verici benim yazDiklarina bakisim farkli oldugu icin farkli yorum yapmis bulundum. Cunku yazilan bilmenin bir faydasi olmaz yazilani yazanlar gibi ucmakta mesele.

 

 

Sidar; senin actigin konularida cok begenerek okuyorum.. :) bu guZelligine karsilik sanada aklimca yazayim, hocami sevmiyor olabilirsin, buna en buyuk neden olarak verdigin nota bakilirsa Vahiy nedir kismen kavranmali. zerresini dahi algilamak cok guc olan "ALLAH(99ismi)" nedir bunun uzerine dusunmeli. Omurde alsa dusunmeli.... Halsiz okuma halsiz dusunme. Ve ben senin dusuncen yanlistir demiyorum. Ama senin bakisinin sana faydasi bulunmamakta. mesnevinin kimden indigi kimden ciktigi pekte onemli degil. Bana ne verdigi onemli. Ayrica haktan bahseden her kelam hak kelami, hak sozudur. Farkli taraftarlarca yazilanlardan ziyade sen oku sen hallen sen hakkini ver yine sevme. Aksini yaptigini imada etmiyorum aslinda bilmedigimden yaziyorum yanlis anlama olmasin saygilar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Gülücük koymadığım için sitem etmiş gibi görünebilirim. :) Uzun bir yazı yazmak istemiyorum, sen çünkü prosedürü biliyorsundur. Sufizm yoluna girecek kişinin elbette bir rehberi olur ve rehber eşliğinde bir yolculuğa çıkar. Rehber, inisiye öğrencisini kontrol eder, değişimleri gözler, uygun olup olmadığını belirler. Ona göre de bir eğitim verilir. Ama tüm bunlardan önce, konular olabildiğince mantığa oturtularak anlatılır. Özellikle günümüzde bu tarz konuların konuşulduğu söyleşiler var. Yani akıl, merak edip önce konunun peşinden koşar. Ardından alınan eğitimle hâl peşinden koşulur. Sayısal verilerin yerini artık hissediş alır. Ne zaman o hâle ulaşılır, bu sırra kim erişir, kaç yıl sürer... Bunu bilemeyiz...

 

Senin demek istediğini anladım ben... Ama şöyle de bir yaklaşım var. "Aklınızı bulandırabildiysek, soru işaretleri oluşturabildiysek ne mutlu."

 

Paranormalfikir; kardesim yazini benim kadar begenen olmusmudur sanmiyorum... :)) dusuncende kismen haklisin sen bilgi amacli yazmissin sonucta.. anlatmaya calistigim sey akil/beyin ile o yola girilmez. Akil bilmeye calisir, hayal kurdurup oyuna getirir. Bahsedilenin gerektirdigi ise evet iki goz ve beyin ama halsiz olmaz. Halsiz okunan, dusunulende takili kalinir. Buyuk bir ima ile soylendigi gibi kalpleri muhurlu olanlar... ibn arabi konusmasina bakinca yasamis oldugu deneyimi paylastigini gorebiliyoruz ogut verirce, bunu okuyarak anlamis degil deneyim/tecrubeyle kavramis olarak veriyor.

 

 

o kapilar illaki aciktir, aksini demedim. Neden silelime gelirsek. O noktaya bakisim soyleki; akil dedik ya henuz toy olunan yolda yazilani takiben dusunce/hal esnasinda seni yazilanin hayaline kaptirir akil okudugunu bulmaya/ bilmeye calisir, ama aksine senin yolculugun okuduguna degil. Iste burada takili birakir. Yoksa bilgi olarak buna karsi degilim ve gel gorelimki gunumuzde az olmaktan ziyade hak ilmi ile mesgul Hak eri varmidir bilemiyorum...

 

 

 

Kisacasi yazilan evet bilgi verici benim yazDiklarina bakisim farkli oldugu icin farkli yorum yapmis bulundum. Cunku yazilan bilmenin bir faydasi olmaz yazilani yazanlar gibi ucmakta mesele.

 

 

Sidar; senin actigin konularida cok begenerek okuyorum.. :) bu guZelligine karsilik sanada aklimca yazayim, hocami sevmiyor olabilirsin, buna en buyuk neden olarak verdigin nota bakilirsa Vahiy nedir kismen kavranmali. zerresini dahi algilamak cok guc olan "ALLAH(99ismi)" nedir bunun uzerine dusunmeli. Omurde alsa dusunmeli.... Halsiz okuma halsiz dusunme. Ve ben senin dusuncen yanlistir demiyorum. Ama senin bakisinin sana faydasi bulunmamakta. mesnevinin kimden indigi kimden ciktigi pekte onemli degil. Bana ne verdigi onemli. Ayrica haktan bahseden her kelam hak kelami, hak sozudur. Farkli taraftarlarca yazilanlardan ziyade sen oku sen hallen sen hakkini ver yine sevme. Aksini yaptigini imada etmiyorum aslinda bilmedigimden yaziyorum yanlis anlama olmasin saygilar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kardeşim ellerine sağlık çok güzel bir yazı. Ben semavi kitaplar haricinde dini araştırmalar yapmadım kendim inançlı biri olsam da tasavvufu doğru bulmam. Senin okuduğunun çok cüzi bir miktarını okumamışımdır bu konuda ama hep kendim ürettim ve yazı benim kendi aforizmalarımla uyuşuyor. Müsadeniz olursa bir kaç noktaya değineyim. Telefondan yazıyorum yazım hatalarım olursa affola.

 

Şimdi yaratan ezelden vardı ama daha taratan değildi yaratmaya başlamamıştı. Çünkü mutlak bir ilk varsa mutlak bir ikinci kavramı ortadan kalkar. Kendine sıfatlar edindi yarattı. Farklı farklı boyutlar alemler. En son sıra akıl kapısına geldi. Çünkü sadece akıl mutlağı anlayabilir karmaşık bir yapıya sahiptir ki biz bu günün bilmi ile bir kişinin kendini eğitirse neler yapabileceğini biliyoruz konuyu değiştirmeyelim. Kur'an-ı Kerim'deki "Ol dedi oluverdi" ibareleri için iki seçenek var. Ya cidden yaratan deyim yerindeyse nasıl olduğunu idrak edemediğim bir kavramlar öbeği ile yarattı yada düşündü. İkinci seçenek tevratın mentalitesine çok uygundur ve benim seçtiğim aforizmada bu dur. Ama burdaki düşünce gerçekten sadece düşünce çünkü beyinde "ilk ilham / mutlak ilham " denilen bir olay vardır bunun tekabülü yaratandır tezahürü de yarattığı akıldadır. İnsanda sanat yaratır ama sanat soyuttur. Misal Alemi dahil tüm kainatta çünkü tek bir gerçek varsa ki benim inancım doğrultusunda bu böyledir diğer herşey o gerçeğin yansımasıdır.

 

Kamil insan makamı ile ilgili fikrim yok dilersen bunu özelden öğrenmek isterim.

 

Teşekkürler :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kusura bakma kardeşim, uzun bir yolculuktaydım da ondan cevap yazamadım sana.

 

Ol denilip var olması... Ben bunu daha farklı şekilde yorumluyorum, fakat bunu yorumlayınca ancak insanoğlunu baz alarak örnek verebilirim. Fakat olmayan bir evrenin ol denilip meydana getirilmesi bunu açıklarken ancak bir hayâl kavramıyla açıklayabiliriz sanırım. Yanlış cümleler kurmak istemem, pek bilgili değilim, zaten beni de aşar diye düşünüyorum.

 

Kâmil insan kavramını açıklamak kolaydır. Ama bazı şeyler genel olarak kavram olarak kalır. Ancak o hâle ulaşan hisseder bu kavramın barındırdığı anlamı. Bu devirde var mıdır böyle birileri, pek sanmıyorum. Dediğim gibi bu konuyu ya da Dinler ve İnanışlar forumunu takip ederseniz. Kitaptan eklemeler yapabilirim, daha geniş olarak. :)

 

Kardeşim ellerine sağlık çok güzel bir yazı. Ben semavi kitaplar haricinde dini araştırmalar yapmadım kendim inançlı biri olsam da tasavvufu doğru bulmam. Senin okuduğunun çok cüzi bir miktarını okumamışımdır bu konuda ama hep kendim ürettim ve yazı benim kendi aforizmalarımla uyuşuyor. Müsadeniz olursa bir kaç noktaya değineyim. Telefondan yazıyorum yazım hatalarım olursa affola.

 

Şimdi yaratan ezelden vardı ama daha taratan değildi yaratmaya başlamamıştı. Çünkü mutlak bir ilk varsa mutlak bir ikinci kavramı ortadan kalkar. Kendine sıfatlar edindi yarattı. Farklı farklı boyutlar alemler. En son sıra akıl kapısına geldi. Çünkü sadece akıl mutlağı anlayabilir karmaşık bir yapıya sahiptir ki biz bu günün bilmi ile bir kişinin kendini eğitirse neler yapabileceğini biliyoruz konuyu değiştirmeyelim. Kur'an-ı Kerim'deki "Ol dedi oluverdi" ibareleri için iki seçenek var. Ya cidden yaratan deyim yerindeyse nasıl olduğunu idrak edemediğim bir kavramlar öbeği ile yarattı yada düşündü. İkinci seçenek tevratın mentalitesine çok uygundur ve benim seçtiğim aforizmada bu dur. Ama burdaki düşünce gerçekten sadece düşünce çünkü beyinde "ilk ilham / mutlak ilham " denilen bir olay vardır bunun tekabülü yaratandır tezahürü de yarattığı akıldadır. İnsanda sanat yaratır ama sanat soyuttur. Misal Alemi dahil tüm kainatta çünkü tek bir gerçek varsa ki benim inancım doğrultusunda bu böyledir diğer herşey o gerçeğin yansımasıdır.

 

Kamil insan makamı ile ilgili fikrim yok dilersen bunu özelden öğrenmek isterim.

 

Teşekkürler :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

(Sen, ben, o genelde cümleye, resme vs. baktıktan sonra mantıksal bir temel için çaba gösteririz. Daha çok felsefi yaklaşımlarla tahmini seçenekler oluştururuz. Bu şekilde verilen mesajların bazen farkına varabilirken bazen de sadece tahmin ve teoriler üzerinden konuşuruz. Bazen de hiçbir şey anlayamayız.)

 

(Şimdi çok daha farklı ve şaşırtıcı bir yorumu (yaklaşımı) alıntı edeceğim. Aşağıdaki yazıda sıradışı bir yaklaşım ve benzetme var. Hepsinden öte 'Ol' kelimenin köküne inilerek bazı benzetmelerle insanı düşündüren bir alıntı okuyacaksın. (Anlatım yine ağır olabilir, turuncu renkli yazılar bana ait, mavi renk ise kitaptan yapılan alıntılar.)

("...Ol denilip oluvermesi...")

 

(Arapça'da 'Kün' kelimesi Türkçe'de 'Ol' anlamına gelir.)

 

"...Ayrıca Şarî Teâlâ'nın eşyanın var edilmesinde kün (ol) hakkındaki ifadesini de anlayabilirsin. Kur'an, iki öncül mesabesindeki iki harfi getirmiştir. Kün vesilesi ile meydana gelen şey ise sonuçtur. Bu iki harf, gözüken harflerdir. İki öncül arasında bağ olan üçüncü harf ise kün kelimesinde gizlidir. Bu gizli harf, iki sakin harf bir araya geldiği için düşen Vav harfidir."

 

(Kün kelimesine Türkçe dilbilgisi yaklaşımıyla bakmıyoruz burada. Kün kelimesine Türkçeyle baktığımızda 3 harften oluştuğunu görürüz. İşte bu bir yanılgıdır, çünkü 'Kün' kelimesi iki harften oluşur. Bunlar Kef ve Nun harfleridir. Aradaki Vav harfi U / Ü sesini verir. Bu durumu Türkçe dilbilgisinde ki 'gizli özne' mantığına benzetebiliriz. Yani aradaki Vav harfi bir sır ifadesi ile 'Ol' kelimesini meydana getirir. İki harfin arasında yer alan bir sır, bilinmeyen gibidir.)

"Buna benzer şekilde kadın ve erkek de birleştiğinde (erkekliği temsil eden) kalemin görülen bir varlığı kalmaz. Böylece Adem'in meni aktarması görünmez. O bir sırdır. Bu nedenle cinsel ilişki dilde sır kelimesiyle ifade edilir... ...Aynı şekilde erkek kadına suyunu boşaltırken, her ikisi de hareketten düşer. Böylece kalemin gizlenmesi mümkün olduğu gibi kün kelimesinde üçüncü harf de (Vav harfi) iki sakin harf (Kef ve Nun) nedeniyle düşmüştür..."

 

(Yani bahsettiğimiz harf kelimede olmasına rağmen düşen, gizlenen harf Vav'dır.)

(Cinsel birleşme sonucunda meydana gelen çocuk; sonucu ifade eder.)

 

(Işığın maddeyle temasının sonucu ise; meyvedir. Bu meyvenin içine herşeyi ekleyebiliriz. İnsan, su, elma, ağaç...)

 

('Ol' ifadesi de bir sonucu ifade ediyorsa ortada bilemediğimiz (arada) bir bilgi ve eylem var demektir.)

 

(Aslında yazı biraz daha uzun, fakat ekleme yapmak istemedim. Özetle bahsedilen şey şu; iki şey arasındaki sır, bilgi, eylem. Aynı şekilde ışığın maddeye teması sonucunda ortaya çıkan meyvedir. Işık, 4 elemente temas eder ve bizler bu etkiyi göremeyiz, bir bilgi devreye girer ve eylem gerçekleşir. Bizim gördüğümüz ise, sadece bir sonuçtur. Faaliyeti idrak edemeden bitene, sonuca bakarken buluruz kendimizi.)

 

(Kutsal metinlerde, mistik öğretilerde vs. sembolizm ve sırlı ifadeler çok sık karşımıza çıkar. Belki de bunlardan bazılarını tam olarak kavrayabileceğiz, bazılarını yanlış anlamdıracağız, bazılarının da gerçek anlamlarını hiçbir zaman anlayamayacağız.

 

Acaba biz insanlar yüzeysel mi yoksa "Burada bir şifre olmalı..." mantığıyla mı hareket etmeliyiz?)

 

(Benim yorumuma gelirsek; bir insanın vücuduna dışarıdan baktığımızda, komple bir beden görürüz. DNA'lardan oluşan bir beden. DNA'ların içine kodlanan verileri göremeyiz. DNA'nın varlığını keşfettikten sonra, bu sefer de DNA'yı çözümleme problemiyle karşılaşırız. Bir hafıza kartı dışarıdan sadece küçük bir nesne gibi görünür, fakat onun içinde başka bir Dünya vardır.)

 

(Kelimeler, sayılar, sembolizm işte bunlar da DNA'lar gibi, şifreli hafıza kartları gibi sırları içinde barındıran, çözümlenmeyi bekleyen belki de birçoğu çözümlenemeyecek ifadelerle doludur.)

 

Alıntı yapılan kaynak; Fütûhât-ı Mekkiyye (Alemlerin Yaratılışı Bölümü) Çeviri: Ekrem Demirli

Kardeşim ellerine sağlık çok güzel bir yazı. Ben semavi kitaplar haricinde dini araştırmalar yapmadım kendim inançlı biri olsam da tasavvufu doğru bulmam. Senin okuduğunun çok cüzi bir miktarını okumamışımdır bu konuda ama hep kendim ürettim ve yazı benim kendi aforizmalarımla uyuşuyor. Müsadeniz olursa bir kaç noktaya değineyim. Telefondan yazıyorum yazım hatalarım olursa affola.

 

Şimdi yaratan ezelden vardı ama daha taratan değildi yaratmaya başlamamıştı. Çünkü mutlak bir ilk varsa mutlak bir ikinci kavramı ortadan kalkar. Kendine sıfatlar edindi yarattı. Farklı farklı boyutlar alemler. En son sıra akıl kapısına geldi. Çünkü sadece akıl mutlağı anlayabilir karmaşık bir yapıya sahiptir ki biz bu günün bilmi ile bir kişinin kendini eğitirse neler yapabileceğini biliyoruz konuyu değiştirmeyelim. Kur'an-ı Kerim'deki "Ol dedi oluverdi" ibareleri için iki seçenek var. Ya cidden yaratan deyim yerindeyse nasıl olduğunu idrak edemediğim bir kavramlar öbeği ile yarattı yada düşündü. İkinci seçenek tevratın mentalitesine çok uygundur ve benim seçtiğim aforizmada bu dur. Ama burdaki düşünce gerçekten sadece düşünce çünkü beyinde "ilk ilham / mutlak ilham " denilen bir olay vardır bunun tekabülü yaratandır tezahürü de yarattığı akıldadır. İnsanda sanat yaratır ama sanat soyuttur. Misal Alemi dahil tüm kainatta çünkü tek bir gerçek varsa ki benim inancım doğrultusunda bu böyledir diğer herşey o gerçeğin yansımasıdır.

 

Kamil insan makamı ile ilgili fikrim yok dilersen bunu özelden öğrenmek isterim.

 

Teşekkürler :)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sen bu soruyu sorunca aklıma başka sorular geldi. Bir insan, Dünya'ya gelmeden önce onun ruhu nerede beklemektedir? Farklı yaklaşımlar var bu konuda. Mesela ölen bir insanın ruhu, ruhlar alemine gider ya, sadece ölülerin ruhu mu oradadır yoksa henüz Dünya'ya gelmeyen ruhlarla beraber midirler orada?

 

Misal Alemine Paralel Evren diyenler de var.

 

Sen bir odanın içindesin ve odanın karşısındaki duvarı 'ayna' olarak düşün. Her şey aynaya yansıyor ve kayıt altına alınıyor. İşte bu 'ayna' Misal Alemi olarak adlandırılıyor. Ve 'ayna'nın içine girebilmek de mümkün anlatılanlara göre. Sadece bu Dünya değil, onun dışında Ruhlar Alemi de Misal Alemine yansıyor.

 

Dejavu beynin kendine bir oyunu mu, psikolojik bir şey mi ya da dediğin gibi ruhun daha önceden yaşadığı şeyleri flashback olarak anlık olarak hatırlaması mıdır bilemiyorum. Olabilir de, olmayabilir de... :)

 

paranormal fikir bu yaşadığımız dejavular burdan mı geliyor?dünyaya intikal etmeden burdamıydık?
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Peki ,cevapların hepsini tabi ki bilmiyoruz , ama beraber bir soru soralım istedim , ölüm tamam soruyoruz sonrasını falan ona geçmeden önce biz yaşamdan önce nerdeydik yani yaşam ne zaman tekamül etti sperm ve yumurta buluştuğu anda mı ? Emriyoda mı? Zigotta mı? 5 yaşında mı? Ve yaşamdan önce nerdeydik?

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İslam inancına göre ilk yaratılan ruh Hz. Muhammed'in ruhudur. Yani melekler, cinler, ve diğer varlıklardan önce onun ruhaniyeti yaratılmış. Ardından diğerleri yaratılmış. Hz. Adem ilk insanken, Hz. Muhammed ilk yaratılan ruhtur. Yine İslam inancına göre tüm ruhlar aynı anda yaratılmış olması lazım. Yaratıcının tüm ruhları karşısına alıp soru sorması olayını bilirsiniz. Bu sorunun sorulabilmesi için hepsinin yaratılmış olması gerekir. Yani tüm ruhların yaşı aynı olabilir mi? Gibi bir soru çıkıyor karşımıza.

 

Dünya'ya doğmamış ruhların beklediği bir salon var mıdır? Bunu henüz araştırmadım.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İslam inancına göre ilk yaratılan ruh Hz. Muhammed'in ruhudur. Yani melekler, cinler, ve diğer varlıklardan önce onun ruhaniyeti yaratılmış. Ardından diğerleri yaratılmış. Hz. Adem ilk insanken, Hz. Muhammed ilk yaratılan ruhtur. Yine İslam inancına göre tüm ruhlar aynı anda yaratılmış olması lazım. Yaratıcının tüm ruhları karşısına alıp soru sorması olayını bilirsiniz. Bu sorunun sorulabilmesi için hepsinin yaratılmış olması gerekir. Yani tüm ruhların yaşı aynı olabilir mi? Gibi bir soru çıkıyor karşımıza.

 

Dünya'ya doğmamış ruhların beklediği bir salon var mıdır? Bunu henüz araştırmadım.

melekler rahmeti indirirken bi daha ki yağmura aynı meleğe sıra bile gelmiyorken olabilir diye düşünüyorum.
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Belki de çok materyalist bir yaklaşımdır bu. Metafizik genel anlamda kişisellik içerir. Anlatılanların ve deneyimlerin ortaklığı onların halüsinasyon olmadığını kanıtlar bize.

 

Tasavvutaki, "hal" denilen olay, transa benzer bir durumdur. Meditasyoncular da yaşıyor aynı durumu. Kişisel deneyimler, sadece deneyimleyeni bağlar. Gerçek olduğu iddia edilemez.
Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Belki de çok materyalist bir yaklaşımdır bu. Metafizik genel anlamda kişisellik içerir. Anlatılanların ve deneyimlerin ortaklığı onların halüsinasyon olmadığını kanıtlar bize.
Tasavvufçular, sakallı sarıklı veli zatlar görüyor. Budistler, Buda'yı, Hindular da kutsal inek görüyorlar herhalde. Nesi ortak yahu?

Not: Materyalist değilim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

(Aşağıda örnekler vereceğim, fakat ister istemez konunun dışına çıkmak zordundayım. Sonuç olarak ikimiz de deneyimlemediğimiz bir konu hakkında farklı düşünceleri savunuyoruz.)

 

İki resim arasındaki 7 fark gibi. Farklar olsada resimler benzer. Elbette her şey ortak olmayabilir. Zaten tasavvuf ile sufizm ayrı şeyler. Onun dışında İbn Arabi'yi değerlendirirken sufizm'den de ayrı olarak değerlendirirler.

 

Ezoterik Dünya tarihine baktığımızda köken olarak eski Mısır'a çıkar birçok yol. Osiris rahiplerinin öğretileri ilerleyen yüzyıllar içinde İskenderiye kütüphanesinde yazılı kaynaklar halinde biriktirilmiş. Çalışmaların, öğretilerin kaynağı bu kütüphane olmuş. Mısır, başka milletlerin saldırısına uğradığında Mısırdaki öğreticiler kütüphanenin zarar görmemesi adına ülkeyi fetheden milletlerin dini inanışlarına göre batıni bilgiyi harmanlamışlar. Batılı'ların saldırılarında kütüphanenin bir bölümü yok edilmiş, ardından İslami yönetimlerin Mısır'ı ele geçirdiklerinde İskenderiye kütüphanesine dokunulmamış, ve İslam bilginleri buralarda eğitim almışlar. Grek yazıtlarını çevirmişler, işte kimi yorumculara göre Sufizm bu şekilde doğmuş. Daha sonraki İslami yönetimlerin fanatikleşmesi sonucunda kütüphane komple yakılmış.

 

Hani derler ya; İskenderiye kütüphanesi ve Endülüsteki eserler yok edilmeseydi Dünya şu an sahip olduğu bilgi birikimden çok daha ileride olacaktı diye. Ve Endülüs Emevileri'nin de Dünya tarihine olumlu yönde katkıları oldukça fazla.

 

Şimdi farklı coğrafyalardan, farklı inançlara sahip insanlardan benzer örnekler vereyim;

 

Tulpa kavramını dile getiren şahısların bulunduğu coğrafyalara ve inançlarına baktığımızda kocaman bir ortaklık çıkıyor karşımıza. Tulpa sadece bir örnekti, benzer örnekler arttırılabilir...

Mesela önce şu konuyu oku, sonra da aşağıda yazılanları oku; http://www.gnoxis.com/hizmetkarlar-ve-hizmetkar-yaratma-tulpa-yapay-elemental-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnce-formu-53839.html

 

"Yazar ve kaşif Alexandra David-Neel Tibet'de yolculuk yaparken incelediği pek çok bilinen ancak mistik tekniklerden biri tulpa yaratımıydı. Body, Mind & Spirit: A Dictionary of New Age Ideas, People, Places and Terms (Beden, Zihin ve Ruh: Yeni Çağ Fikirleri, İnsanlar, Yerler ve Terimler Sözlüğü) adlı eserlerinde Eileen Campbell ve J.H.Brennan şöyle diyordu:

 

Geleneksel Tibet doktrinlerine göre tulpa bir romancının yarattığı

 

hayali karakterler gibi, düşlem sonucunda yaratılan bir varlıktır.

 

Tek fark tulpaların kaleme alınmamasıdır. [Alexandra] David-Neel

 

bu konsepte o kadar ilgi duydu ki, kendisi bir tulpa yaratmaya karar verdi.

 

Buradaki yöntem esasen yoğun konsantrasyon ve görselleştirmeydi. David-Neel'in tulpası Friar Tuck'a (Keşiş Tuck) benzeyen şişman, ufak tefek, iyi huylu bir papazdı. Başlangıçta bu imge tamamen özneldi ancak pratik yaparak David-Neel giderek tulpayı görselleştirmeyi başardı; tıpkı gerçek dünyaya gelen düş ürünü bir hayalet gibi.

 

Zaman içinde imge giderek netleşmeye ve maddesel olmaya başladı ve fiziksel gerçeklikten ayırt edilemeyecek hale geldi. Ancak halüsinasyonun Alexandra'nın bilinçli kontrolünün dışına çıktığı an geldi. Alexandra papazın kendisi istemediği zamanlarda ortaya çıktığını farketti. Ayrıca dostu olan bu küçük varlık giderek zayıflamaya ve sinik bir görünüm almaya başladı.

 

Sonunda, uygulamakta olduğu zihinsel disiplinlerden haberi olmayan arkadaşları Alexandra'ya kamplarında dolaşan "yabancının" kim olduğunu sorar oldular; bu, cisimleşmiş bir imgeden daha fazla bir şey olmayan bir varlığın kesin objektif bir gerçeklik kazanmasının bir göstergesiydi.

 

Bu noktada David-Neel çok ileri gittiğini fark etti ve varlığı tekrar kendi zihninin içerisine almak için farklı lama tekniklerini uyguladı. Tulpa bu şekilde yıkıma uğramaya istekli değildi ve bu işlem birkaç hafta sürdü; sonunda yaratıcısı da yorgun düştü.

 

Buna benzer bir hikaye daha var. Yakın zamanlarda İngiltere'de bir tulpa yaratmış altı kişiden oluşan bir gruptan bahsedeceğim. Her gece Marian Hallsley ölüler ile bağlantıya geçmek için arkadaşlarıyla toplanıyordu. Bu kişiler eğitimsiz ya da havai insanlar değillerdi; aralarında bir gazeteci, bir bilimadamı, bir dişçi, bir doktor ve bir işadamı vardı. Ölüler ile temas kurmak için bulundukları birçok girişim başarısız oldu. Hatta medyumlar bile çağrıldı fakat hiçkimse Öteki Taraftakiler ile bağlantı kuramayı başaramadı.

 

Bir gece Marian'în aklına bir fikir geldi: grup kendi ruhunu kendisi yaratacaktı! Geceler boyunca bu toplantılarda bir imgeyi bir varlık haline getirmek için dikkatli detaylar kaydedildi. Ona bir doğum tarihi, bir doğum yeri (Liverpool) ve bir isim (Edward Howard) verdiler. Boyu, tam ağırlığı, saç rengi ve bıyıkları not edildi. Ona bir eş ve iki çocuk verdiler ve mesleğini bankacı olarak tayin ettiler; hatta siyah, dar kenarlı, bazı İngiliz işadamları tarafından giyilen bir şapkası ve tüvit takımı olmasına, pipo içmesine ve baston taşımasına da karar verdiler. Grup Edward'ın çocukluk çağını yarattı ve düşüncelerini hayal etmeye başladı. Gruptaki altı katılımcıdan biri şöyle dedi: "Edward hakkında birbirimiz hakkında bildiğimizden daha fazlasını biliyoruz."

 

Edward'ın hayatının kurgulanmasından yaklaşık bir buçuk yıl sonra bir gece etrafında toplandıkları masa o kadar şiddetli bir şekilde sallanmaya başladı ki, herkes yerinden zıpladı. Olan olmuştu, Edward Howard huzurlarına gelmişti! Grup inanılmaz konsantrasyonları sayesinde bir tulpa yaratmıştı. Bu hikaye belgelenmiştir ve hatta Edward'ın ruhunun geri gönderilmesi için bölgedeki tüm medyumlara başvurulmuştu.

 

Şimdi, bir tulpa yaratmak konusunda içinize korku salmak istemem; bu yöntemin sadece çok fazla zamanı olan kişilerde işe yaradığını belirtmem gerekir. Ayrıca atmosfer ve koşulların da doğru olması gerekir. Bunun için Tibet mistikliği ve meditasyon uygulamaları ile ideal bir yer olur. Sonuç olarak, düşüncelerin şeyler olduğu fikri yeni bir anlam kazanmış oluyor!"

 

Tulpa kavramına benzer şekilde; İslâm düşünürü Muhyiddin İbn Arabi ise, olgunluğa erişmiş olan insanın, ruhani gücüyle hayâlinde var olan şeyi, fiziksel olarak Dünya'da varlığa büründürebileceğini ifade eder.

 

İslâm tasavvufunda Muhyiddin İbn Arabi hayalin yaratıcı gücü olduğunu apaçık bir şekilde belirtmiştir. Arabi, İnsan-ı Kâmil ile ilgili izahlarında onun bütün ruhani enerjisini yoğunlaştırarak (ki buna himmet adını vermektedir.) herhangi bir nesneye tesir edebileceğini, hattâ mevcut olmayan bir nesneyi dahi varlığa büründürebileceğini ifade eder.

 

Arabi'nin varlık görüşünde Varlık alemi 5 katmandan oluşmaktadır. Hisler Alemi, Misâl Alemi (hayalin denk düştüğü alem budur.), Ruhlar Alemi, Müteal Akıllar Alemi, Zât Alemi. Her insan kendi hayâl aleminde bir şeyi var kılabilir, ancak İnsan-ı Kâmil veya Arif hayâlinde var olan şeyi himmeti, yani ruhani gücüyle zihninin dışına yansıtabilir. Ancak Arifin gerçekte mevcut olmayan bir şeyi varlığa büründürmesi ile Tanrı'nın birşeye mevcudiyet vermesi arasında ki derin fark, Arifin varlık verdiği şeyin onun himmeti sürecinde mevcudiyetini koruması ve sonra kaybolmasıdır.

 

Ayrıca Arif himmet kuvvetinin kendisinin kuvveti değil, sadece Tanrı'nın kuvveti ve onun Kaviyy isminin tecellisi olduğunu bilir ve bu marifeti onu kendi isteğiyle himmet gücünü kullanmaktan sakındırır.

 

Tasavvufçular, sakallı sarıklı veli zatlar görüyor. Budistler, Buda'yı, Hindular da kutsal inek görüyorlar herhalde. Nesi ortak yahu?

Not: Materyalist değilim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

(

Tulpaya benzer o kadar çok öykü var ki ortalıkta. Uzaylılara inanmakla eşdeğer.

 

Örnek verdiğin Arabî'nin ilmi şu kadardır: Miraca çıkarken, aşağıya bakmış; dünya duruyor, tüm evren etrafında dönüyormuş.

 

Geçmişi bırakalım; bu güne bakalım. Medeniyeti yaratan müspet ilimdir; mistisizm değil. Öyle olmasa, Hindistan'ın ilimde başı çekiyor olması gerekirdi.

 

Batı Medeniyeti, ortaçağın miztisizminden kurtulduktan sonra doğdu.

 

Mistisizme bulaşan medeniyetler çökmüştür. İslâm Medeniyeti öyle oldu. Duruma bakılırsa, Batı Medeniyeti de aynı sona doğru gidiyor.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...