Jump to content

Türkiye'de Yeni Ruhçuluk Neo Spiritüalizm (50 yılı)


nevermore

Önerilen Mesajlar

21. Yüzyılın bu ilk günleri ile beraber iki önemli yıldönümünü de birlikte yaşıyoruz. Bunlardan biri kurulduğu günden bu yana hiç durmadan, bıkmadan, usanmadan varlıklara ışık saçan bir merkez, bir bilgi odağı, bir okul olarak vazifesini sürdüren Metapsişik Tetkikler ve ilmi araştırmalar Derneği’nin 50.kuruluş yılı, diğeri de yayınlandığı ilk sayıdan bu yana yurdumuzdaki ruhsal aydınlanma ve bilgilendirme vazifesinin temel unsuru olan Ruh ve Madde Dergisi'nin 40. yayın yılıdır. Dile kolay... 50 yıl. Yarım asırlık bir vazife koşusudur bu. Nereden gelip nereye gitmektedir bu koşu. İşte bunu anlamak, içinde bulunduğumuz yolu biraz daha yakından tanıyabilmek İçin bu sayımızda yurdumuzda ruhçuluğun, ruhsal düşünce yolunun temellerini atan Üstatların hayatını, Derneğin nasıl kurulduğunu, ilk yayınların nasıl başladığını, aslında 50 yıldan uzun bir zamandır yapılan çalışmaları kısacası belki de çoğu okuyucumuzun bilmediği tarihsel gelişimi sizlerle paylaşmak istedik.

Organizasyonun su üstünde, bilinen tarihini derlemek-toparlamak ve değerli okurlarla paylaşmak bizim vazifemizdi. Bu organizasyonda vazife alan, hizmeti geçen aramızda şu an olsun veya olmasın, bedenli veya bedensiz herkese teşekkür ederiz. Hep birlikte organizasyonun tarihsel gelişmesine tanıklık edelim...

KURULMAKTA OLAN İLMİ NEO-SPİRİTÜALİZM SİSTEMİNE AİT BİRKAÇ SÖZ

 

Üstat Dr. Bedri Ruhselman'ın 1953'de yayınlanan Ruh ve Kainat dergisinin Eylül sayısında, derginin birinci senesi dolayısıyla kaleme aldığı yazıyı değiştirmeden sunuyoruz. Yeni Ruhçuluğun (Neo-Spiritüalizm) kuruluşunu, Üstat Bedri Ruhselman'ın kendi kaleminden aktarıyoruz:“ Gelecek sayımızdan itibaren okuyucularımızı yepyeni bir istifade kaynağına yaklaştırmak imkan ve nasibine kavuşmuş bulunuyoruz. Neo-Spiritüalizma 'nın ilk basit esaslarını ve anahtarlarını bize ve en büyük ruh dostumuz Üstadın tebligatını bu sayfalarda neşretmeye başlayacağız. Bunu şimdiye kadar yapamayışımızın sebebi henüz bu işe hazırlıksız bulunduğumuz düşüncesiydi. Üstad, diğer Şarklı ve Garplı yabancı araştırıcıların irtibata geçtikleri varlıkların klasik tebligatını iyice mütalaa ettikten ve onların açıklamış oldukları bazı realiteleri hazmettikten sonra gene tatmin edilememiş olduğumuz noktaları o zamanımıza göre, yani bundan 17-18 sene evvelki düşüncelerimize göre, bizi tatmin eden tebliğler vermiş, ilk temasta bulunduğumuz yüksek bir varlıktır.

Filhakika Üstad adıyla andığımız bu yüksek varlığın almış olduğumuz üstün kıymeti haiz tebligatının dünyada yeni bir realitenin ilk kapılarını açmaya bir hazırlık olduğunu, uzun zamanda kazanabildiğimiz görgü ve tecrübelerden sonra anladık. O bir başlangıçtı. O zamandan bu zamana kadar geçen müddet zarfında araya bir sürü diğer kıymetli ruh dostlarımızın tebligatı karıştı. Ve bunların her biri gene hazırlanmakta olan ve ilk kapısının anahtarı Üstad tarafından verilmiş bulunan büyük realitenin yavaş yavaş iptidai malzemelerini hazırlamak vazifesini gördüler. Bu vazifelerin verimli neticelerinden bir kısmını muhtelif isimlerde neşretmiş olduğumuz kitaplarla yayınlamayı biz de kendi üzerimize düşen bir vazife telakki ederek memleketimize ve bütün insanlığa karşı olan bu büyük borcumuzu ödemeye çalıştık. Fakat vazifemiz bitmedi ve borcumuzun en son ve en temelli kısımlarını henüz ödemedik. Zira biz de klasik bir Spiritüalizma görüşünden esas itibarıyla (Neo-Spiritüalizma) adı ile ayrılışı ifade etmiş olmakla beraber, bu ayrılığın vazıh (açık) ve esaslı hudutlarının tayinine medar (sebep) olabilecek berraklık içinde ana prensiplerimizi henüz kurabilecek bir tekamül merhalesini ikmal etmiş (tamamlamış) bulunmuyorduk. Bu yüzden, şimdiye kadar neşredilen kitaplarımız klasik spiritüalizmaya nazaran oldukça mühim yenilikleri ihtiva etmiş bulunmasına rağmen, birçok noktalarda sadece eski anlayış tarzına açık ve daha kolay anlaşılır bir tarzda izahlarını yapmış olmanın hududundan ileri gitmiş bulunmuyordu. Fakat mütemadi çalışmalarımız ve buna mukabil yukarılardan zamanla kıymetleri birbirine nazaran artarak gelen tebligatın yardımları bizi yepyeni ve en son anlamında bir Neo-Spiritüalizma sisteminin, asrımız için ancak anlaşılabilmesi mümkün en ileri realite ve materyallerini buldurmaya sevk etti. İşte bu çalışmaların ve bu yardımların neticesiyledir ki dünyamızın bugünkü yüksek tekamül durumu ile mütenasip, şimdiye kadar hiçbir taraftan dünyamıza verilmemiş büyük hakikatlere ait ilham medyomlar aracılığı ile gene yüksek varlık planı tarafından hazırlandı ve esas itibarıyla kendi şahsi bilgileri pek de ileri olmayan ve bilhassa..bu mevzularda sıfır derecesine yakın bulunan bu yeni hazırlanmış medyom dostlarımız vasıtasıyla büyük ve yepyeni hakikatleri ihtiva eden tebligat verilmeye başlandı. Bu tebligatın sayısı mahdut (sınırlı) olacaktır. Ve son gerçek realiteyi dünyamızdaki vazifelilere vermek gayesine matuf olarak tertiplemiş bulunmaktadır. İşte biz de bu işi artık bu dünya hayatımızın en ileri bir faaliyeti olarak bugün idrak etmiş bulunuyor ve 1936'da başlanmış bir (Neo-Spiritüalizma) realitesinin Üstad tarafından verilen anahtarları ile açılmış kapılarının büyük bir devresinin ve o devre içindeki son vazifelerimizin manasını şimdi daha iyi kavramış bulunuyoruz. Bu kavrayış liyakatine ancak Üstad zamanından bu son aylara gelinceye kadar, kıymetli ruh dostlarımızın yardımlarıyla süren bir hazırlık, bir araştırıcılık devresinden sonra erişmiş bulunuyoruz. Ve bu idrak de bize Üstadın takriben 20 celse süren tebligatının mana, kıymet ve gayesinin hakiki değerini tanıtmış bulunuyor. Zira bu kadar uzun süren ve her biri ayrı kıymette ve ayrı fikir ve duygu zenginliği içinde bizi ve bizlerle beraber sevgili diğer araştırıcı dostları aydınlatan muhtelif varlıkların devamlı ve programlı ve birbirini tamamlayıcı, birbirine bağlı tebligatı muhitimizde gayesine varmış, vazifesini görmüş ve beklenilen neticenin tahakkuku eşiğine bizi ulaştırmıştır.

Son aylardaki mesaimizde ikinci bir Üstad planının büyük bir fikir ve bilgi aydınlığı içinde vermekte olduğu tebligat, ilk Üstad planının açtırdığı Neo-Spiritüalizma sahasının ve devresinin dünyamız anlayış ve kavrayış ihtiyacına asırlarca yetecek en esaslı ve gerçek realiteleri üzerinde toplamış bulunmaktadır. Şimdiye kadar ancak iptidai materyallerini, hazırlayıcı unsurlarını elde ettiğimiz ve bir başlangıç olarak sunduğumuz Neo-Spiritüalizma realitesi prensiplerini son Üstad planından aldığımız bilgilerle ikmal ederek halen olgunlaşmış, dünyamızın yeni bir tekamül safhası için hazırlamaya ve bütün sevgili dostlarımızı ve tefekkür, tahakkuk peşinde koşan insanlığı tatmin edici bir sistem dahilinde takdim edilecek bir duruma sokmaya çalışıyoruz. Bu en zevkli ve en ileri saydığımız büyük vazifemizin herkes için faydalı bir neticeye vardığına kanaat getirdiğimiz anda bize bu liyakate ulaştırmak imkanlarını gene bir vazife halinde kazandırmış bulunan son Üstad planının tebligatı ile birlikte hazırlamış olduğumuz 'Son Neo-Spiritüalizma görüşü ile 'Ruh ve Kainat' bilgisi hakkındaki sistemimizi neşretmeye başlayacağız.

Demek ki şu son dünya enkarnasyonumuzdaki insan kardeşlerimize ve dostlarımıza karşı, onların fikir ve duygu hayatlarında kendilerine faydalı bir varlık, vefakar bir kardeş, sadık bir dost olmak vazifemizin bütün hizmetlerini görmek arzu ve iştiyakımızda ve vazife isteğimizde bizi destekleyen ilk Üstadımız bu vazifemizin gerçekleşebilmesine yetecek malzeme kapısının anahtarlarını vermiş, son Üstadlarımız da (ki biz bu yüksek dostlarımıza 'Kemal Yolu Rehberleri' diyoruz) bu malzemelerin tedariki ve tarafımızdan kullanılabilmesi yol ve imkanlarının rehberi ve nazımı olmuş. Ve dünyamıza layık olduğu şimdiye kadar verilmemiş bilgilerin muhtelif kanallardan verilmesini sağlamıştır.”

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

RUHÇU BİLGİ (SPİRİTÜALİZM)

Ruhçu Bilgi, evreni ve varlıkları araştıran, evren-insan arasındaki ahengi ve işleyen yasaları bulmaya, anlamaya ve uygulamaya çalışan bir bilgi sistemi ve gerçeği araştırma yöntemidir. Dünya üzerinde etki alanını hızla genişleten ruhçuluk ekolü, tüm araştırmalarında hem ruhu, hem de maddeyi kendi değerleri ölçüsünde bir araya getirerek ahenkli bir bilgi sistemini sentezleyerek insanların hem kendilerini, hem de hayatı bir bütün halinde kavramalarını sağlayacak yepyeni bir anlayış oluşturmuştur. Felsefi olarak kozmoloji (evrenbilim), ontoloji (varlıkbilim) ve etikle (ahlak) ilgilenir. Deneysel ve bilimsel yönüyle parapsikoloji, duyular dışı algılamalar, İpnoz, telkin, manyetizma gibi konularla İlgilenir. Araştırmalar yapar.

 

TÜRKİYE'DE RUHÇULUĞUN BAŞLANGICI

Üstat Dr. Bedri Ruhselman tarafından kurulan "Türkiye Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Cemiyeti" İnsanlığa hizmete 1950 yılında başladı. Üstat Dr. Bedri Ruhselman, ışıklı adımlarıyla Ruhçu anlayışta yeni bir yol açmıştır.

İnsanlığın yüzyıllardan beri ihtiyacını duyduğu ve ruhsal tekamül için kaçınılmaz olan kainat yasalarını açıklayan bilgileri, ilahi Yardım ve Himaye altında derlemek ve insanlığın İstifadesine sunmak üzere yeryüzüne gelmiş olan Üstat Dr. Bedri Ruhselman’ın yapmış olduğu hizmet ve vazifenin kapsamı yarının insanları tarafından daha derinden anlaşılacaktır.

Yarınlardaysa, Üstat Dr. Bedri Ruhselman'ın çağlar boyu süregelen vazife halkasına yeni bilgiler, yeni uygulamalar, yeni anlayışlar,yeni insanlar katılmaya devam edecek; ışığın Bilgisi genişleyen halkalarla vazifesini ifa ederek, dünyada yakılan "Değişim Ateşi"nin, ışıl' ışıl yanan meşalesini elden ele ulaştırmaya çalışacaktır.

Üstat Dr. Bedri Ruhselman'ın ilk ruhsal bilgi çalışmalarından itibaren elden ele aktarılan bilgi meşalesi hiç sönmedi, hiç sönmeyecek...

 

ÜSTAT DR. BEDRİ RUHSELMAN'IN KISA HAYAT ÖYKÜSÜ

 

Sessiz ve sedasız şekilde dünyamızdan gelip geçen, Metapsişik Biliminin 50 yıldır ülkemizde aynı sadelikle hizmetini sürdüren Türk Ruhçuluğunun öncüsü Üstat Dr. Bedri Ruhselman, 1898 yılında, İstanbul’un Fındıklı semtinde, Set üstü'ndeki evlerinde dünyaya geldi. Ruhselman'ın soy kütüğü, Kafkasya'da yaşayan Çerkezlerin Şapsığ koluna kadar uzanır. Babası Bahriye Kolağası, yani Kıdemli Yüzbaşı Askeri Cerrah Cemal Efendi, annesi ise Kastamonu Kale Kumandanı Binbaşı Hüsnü Efendi'nin kızı Safiye hanımdı. Ruhselman asker kökenli bir aileden geliyordu. Ailece, ilkokulu bitirinceye kadar İstanbul’da Fındıklı'da oturdular. İlkokula Şemsi Efendi Mektebi'nde başladı. Çocukluğunun ilk yılları İstanbul’un Fındıklı semtinde geçen Ruhselman, 1902 yılında babasının Çanakkale'ye tayin olması nedeniyle, ilk ve orta öğrenimini Çanakkale Rüştiyesinde tamamladı. Küçük yaşlardan beri müzik yeteneği dikkat çekiyordu. On yaşındayken müziğe olan ilgisi nedeniyle keman dersleri almaya başladı. Müzik yeteneğinin yanı sıra çocukluğundan beri metapsişik konulara çok büyük ilgi duyan Üstat Dr. Bedri Ruhselman, 12 yaşındayken kendisi için dönüm noktası oluşturacak önemli bir olay yaşadı. Gayret Kitapevinin yayınladığı bir cep kitapçığıyla, ruhsal haberleşme deneyimlerine girişti. Ve İlk celse deneyini, 15 yaşındayken babasının ve bazı dostlarının yanında gerçekleştirmeyi başardı. Kendisinin de belirttiğine göre bu celsede bir savaşın çıkacağı söylenmişti. Nitekim 1914 yılında, Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Bu nedenle ailesi, Ruhselman’ı bir denizaltı ile İstanbul’a yolladı. Bundan sonra lise öğrenimine Kabataş Lisesinde devam edecekti.

 

Ruhselman eğitimi sırasında keman dersleri almaya devam etti. İstanbul’un üstat keman hocası Bay Braun öğrencisinin büyük ümit vaat ettiğini söyleyerek, Ruhselman 'dan ders almaları için bazı prenslere öğrencisiyle ilgili referanslar verdi.

Ruhselman 1916 yılında Kabataş Lisesini bitirdikten sonra Tıbbiyeye girdi . Ailesi de İstanbul’a gelmişti. O dönemlerde eline geçen bir kitapta şehit olanların cennete gideceği ifade edilmekteydi.

Genç Ruhselman bu kitaptan çok etkilenerek Çanakkale Savaşı'na katılmaya karar verir ve hemen askerlik şubesine giderek kaydını yaptırır. Fakat psişik yetenekleri olan bir kişinin, ona "ölürse cennete gitme düşüncesini bırakmasını, aksine eğitimine devam etmesinin daha önemli olduğunu" bildirmesinden sonra verdiği karardan vazgeçer, pişman olmuştur ama artık vakit çok geçtir. Kısa bir süre içinde askerlik şubesine teslim olması gerekecektir.

Yüzbaşı olan dayısıyla bir çözüm bulmak için subayların gelip gittiği, Sirkeci' deki Meserret kahvehanesine giderler. Ne yapacaklarını tartışmaya başlarlar. Yan masada oturan bir subay konuşmaları duyar. Onlara dönerek ne olduğunu sorar, olup biteni anlatırlar. Subay genç Ruhselman 'a dönerek şunları söyler: "Oğlum, vatan için ölmek şereftir. Savaşta insan bir kere ölür, ama okumuş bir insan yaşayarak, vatanına her gün hizmet eder. Sen de eğitimini tamamla ve milletine bu yolda hizmet et." Cebinden çıkarttığı karta bir şeyler yazar ve Bakanlıktaki bir kişiye verilerek kaydın silinmesini ister. Dayı, yeğen kartın üstündeki ismi okuyunca şaşırırlar. Kartın üstünde şu isim yazmaktadır: "Miralay Mustafa Kemal"

Bu olay genç Ruhselman 'ı çok derinden etkiler. Sanata ve müziğe olan ilgi ve sevgisi de her geçen gün artar. Özellikle Adli Tıp Hocası Saim Ali Bey, onun müzikteki başarısını çok destekler. Müziğe olan sevgisi, O'nun Tıbbiyeyi dördüncü sınıftan terk ederek Prag Konservatuarına girmesine neden olur.

1920 yılında Prag 'taydı. Adli Tıp Hocası Saim Ali Bey'in de yardımıyla ve İstanbul’da oturan Mısırlı bir prensesin himayesinde olarak Prag'da yürüttüğü müzik çalışmaları sonucunda konservatuardan mezun oldu ve Meister Schule'nin yeni Virtüöz okulunun sınavlarını başarıyla vererek, keman virtüözlüğüne yükseldi. Prag'daki müzik eğitimi sırasında Ruhçulukla çok yakından ilgilenen bir kişiden ilk bilgilerini aldı. Fransızca, Almanca ve biraz da İngilizce bilmenin verdiği avantajla metapsişik araştırmalarına başladı. Ve dünya literatüründen Allan Kardec, Gustave Geley,Charles Richet, Leon Denis gibi klasik ruhçuluğun öncü kişilerinin yazdığı ciddi eserleri inceledi. Ve uygulamalar yaparak, İpnotizma öğrendi.

Cumhuriyetin İlanının İlk yıllarıydı. Kendisini maddi yönden destekleyen prensesin mali durumunun bozulması üzerine Maister Schule Virtüöz Okulunun mezuniyet sınavlarına giremeden İstanbul'a dönmek zorunda kaldı. 1926-1935 yılları arasında Anadolu'nun çeşitli kentlerinde müzik öğretmenliği yapar. Ve yarım bıraktığı Tıp Fakültesine yeniden kaydolur. 1934 yılında, İzmir Erkek Muallim Mektebinde, dinleyicilerin, bir çocuğun elinden kaçan balonla ilgilenmeleri ve o anda çalan müzikle ilgilerinin kalmaması, Ruhselman'ın konseri yarım bırakıp salonu terk etmesine neden olur. Kemanını dolabının en üst gözüne yerleştirir ve bir daha konser vermeme kararı alır. Spiritüalizm ve Tıbbiyedeki eğitimine daha fazla önem verir. Tıbbiyeden mezun olduktan sonra, Profesör Frank'ın yanında uzmanlık eğitimi görür ve dahiliye uzmanı olur. İzmir’de bir muayenehane açar. Teorik ruhçuluğu çok iyi sentezleyen Dr. Bedri Ruhselman uygulamalı araştırmalara başlar. 1936 yılında ünlü müzikolog Hüseyin Saadettin Arel'in medyomluğu aracılığıyla ilk yüksek ruhsal bilgileri almaya başlar.

 

Kendisini "Üstat" adıyla tanıtan bedensiz varlık bu celselerde oldukça yüksek bilgiler aktarmıştır. Bu bilgiler Yeni Ruhçuluğun (Neo-Spiritüalizmin) doğuşunu sağlar. Bu celseler 11 yıl sürer.

Dr. Bedri Ruhselman bir süre Bakırköy Akıl Hastanesinde çalışır ve incelemeler yapar. Doktorluğa başladıktan sonra da Feneradlı bir dergide yazıları yayınlanır. Bu "Yükseltici Bilgiler ve Sanatlardan Söz Eden Aylık Mecmua" Mart 1938'de yayın hayatına başlar, maddi sorunlar yüzünden altı sayı sonra yani 1938 Ağustosunda kapanır.

Dr. Ruhselman 1940-41 yıllarında, yedek yüzbaşı rütbesiyle doktor olarak askerliğini yapar. Askerlikten sonra, ruhçulukla ilgili çalışmalara devam eder. Bu arada Afganistan, Türkiye’den doktor istemektedir. Dr. Bedri Ruhselman birkaç doktorla birlikte, 1943 Martında Afganistan'a gider. Doktorlar arasında, ilk Türk spiritüalistlerinden olan Dr. Sevil Akay da vardır.

Dr. Ruhselman Kabil'deki Rıfkı Sanatoryumu'nda üç yıl süreyle baş hekimlik görevini yürütür. Bir ara Hindistan’a gitme girişiminde bulunursa da başarılı olamaz. Deneysel çalışmalarını sürdürür ve bu üç yıl içinde Ruh ve Kainat adlı üç ciltlik eserini tamamlar. 1946 yılında yurda dönen Üstat Dr. Bedri Ruhselman, Türk Ruhçuluğu için yeni bir çığır açacak olan eserini yayınlar. Ve yayınlarına Neo-Spiritüalizm (Yeni Ruhçuluk) adını vererek klasik ruhçuluk anlayışının ufkunu ve hedefini genişleterek metapsişik alanda yeni bir ekol kurar.

Üstat Dr. Bedri Ruhselman, Yeni Ruhçuluğun (Neo-Spiritüalizmin) esaslarını Yaradan'ın birliği, varlıkların birliği, İlahi irade yasalarının mevcudiyeti ve bu yasaların tatbikat zorunluluğu, sonsuz tatbikatlar, sonsuz evrenler ve evrenlerde zeki yaşamın olduğu, ruhun varlığı, tekrar doğuş, tekamül, feragat, fedakarlık, sevgi, şefkat, merhamet, hoşgörü gibi kozmogonik ve ontolojik temelleri yeniden ele alarak sistematize etmiştir.

50 yıldır ülkemizde ruhsallıkla ilgili konularda bilgi sahibi olmak isteyen, İnsanı-evreni-varoluşu-yaşamı sorgulayan her insana; insan, ruh, öte alem, tekamül, vicdan, kader,tekrar doğuş gibi temel konular hakkında esaslı ve sade bilgiler veren "Yeni Ruhçuluk Ekolü" üç ciltlik Ruh ve Kainat adlı eserle temellerini atmıştır. Bu eser ülkemizde metapsişik alanda yayınlanan ilk bilimsel ve ciddi yayındır.

1947 yılında İzmir’de doktorluk mesleğini sürdüren Ruhselman, bir celse çalışma grubu kurar ve ruhsal bağlantılara başlar. İstanbul'da bir çalışma grubu daha vardır, onlarla da bağlantısını sürdürür. Dr. Bedri Ruhselman muayenehane sahibi olmayı uzun süre yürütemeyecektir. Asil karakterine uymayan haksız olaylar nedeniyle, hekim olarak yüklendiği sorumluluk anlayışı ve Hipokrat yemini doktorluğu da bırakmasına neden olur.

Dr. Ruhselman artık kendisinin kurucusu olduğu "Yeni Ruhçuluk Ekolüyle" ilgili bilgi çalışmalarına daha fazla zaman ayırmak istemektedir. Bu yüzden maaşla çalışacağı bir iş aramaya başlar. Akdeniz'de Marsilya hattında çalışan Ankara yolcu gemisinde doktorluk yapmaya başlar. Böylece, odasında boş kaldığı zamanlarda yoğun bilgi çalışmaları için zaman bulur.1947-1954 yılları arasındaki dönem,"Yeni Ruhçuluk Ekolünün" en verimli yıllarıdır.

En yoğun celse çalışmaları bu dönemde yapılır. "Üstad" celselerinde de bildirildiği gibi 10-12 yıllık bir aradan sonra yeniden başlayan celse çalışmaları "Kadri", "Mustafa Molla" isimli varlıkların celseleriyle sürmüş; "Şihap", "Akın", "Kemal Yolcusu" celseleriyle son bulmuştur.

 

Dr. Bedri Ruhselman, ruhsal alemden bedensiz varlıklar aracılığı ile verilen çok kapsamlı bilgilerle "Yeni Ruhçuluk Ekolünün" temsil ettiği realitenin çeşitli yönlerine açıklık kazandırmış ve 1947-1954 yılları arasındaki eserlerinde bu yeni anlayışı ülkemiz halkına daha yakından tanıtmaya çalışmıştır. Kendini ruhsal araştırmalara vakfeden Ruhselman, 1948 yılında Ankara ve İstanbul üniversitelerinde Ruhçuluk üzerine bir dizi konferanslar verir. 1949 yılında, büyük bir bölümü celse çalışmalarından oluşan "Ruhlar Arasında" adlı araştırma kitabını yayınlar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

METAPSİŞİK TETKİKLER ve İLMİ ARAŞTIRMALAR DERNEĞİNİN KURULUŞU

Dr. Bedri Ruhselman ülkesinin insanına Ruhsallıkla ilgili bilgileri daha yakından tanıtmak insanların şuur seviyelerini, anlayışlarını yükseltmek ve yaşamakta olan varlığın amacı nedir, insanoğlu nereden gelir, nereye gider sorularına yanıt verebilmek, tekamül gerçeğini, vazife anlayışını ve beden ötesi realitesini daha iyi anlatabilmek için bir dernek kurmayı hedefler.

Üstat insanoğlu için belli bir hedef çerçevesinde, o hedefin gerçekleşmesi için kilitlenmenin önemini çok iyi bilmektedir. Resmi bir dernek, dağınık şeklide araştırma yapan grup üyelerini merkezi bir hedef etrafında toplayacaktır. O, çağlar boyunca kendilerini bir araya getiren VAZİFE’ NİN önemini bir vazife sezgisi içinde yerine getiren grupların hedefe kilitlenme ve topluma hizmet verme konusunda daha başarılı olduklarını öncül vazife sezgisiyle çok önceden kavramıştır. Ve nihayet bu büyük idealini de gerçekleştirme fırsatı bulur. O ve vazife arkadaşları, Taksim Sıraselviler, Billurcu Çıkmazı'nda kiraladıkları son derece sade ve harap bir katı yeniden düzenleyerek dernek olarak kullanmaya başlarlar.

Resmi olarak da, 30 Mart 1950'de Türkiye Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Cemiyeti'ni (Cemiyet kelimesi sonradan Dernek olmuştur) kurar. Kurucuları: Başkan Dr. Bedri Ruhselman, Yönetim Kurulu üyeleri: Dr. Sevil Akay, Avukat Suat Plevne, Muammer Bayurgil ve Nurettin Özmen'dır. Üstat Ruhselman bu görevini 1957 yırına kadar sürdürmüştür.

Dr. Bedri Ruhselman 1951 yılında "Allah" adlı kitabını yayınladı. Bu kitapta, "Yeni Ruhçuluk Ekolünün" (Neo-Spiritüalizm) diğer klasik spiritüalist ekollerle arasındaki fark iyice belirginleşmişti. Dr. Ruhselman, aynı dönemde Ankara'da yayınlanan İç Varlık adlı dergiye de yazılar yazıyordu.

Bu dönemde ayrıca Üstat Ruhselman Anadolu'dan gelen yoğun talep üzerine bir bülten çıkarır. Bu bültenle hem bilgi yayma hem de yurdun çeşitli yerlerinden gelen konu ile ilgili soruları yanıtlamaktadır. Bu çalışma kısa bir süre sonra Ruh ve Kainat dergisine dönüşecektir.

Yine bu dönemde, Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği, Uluslararası Spiritüalizm Federasyonuna üye kabul edilir.

 

Aynı yıl Stockholm'de Uluslararası Spiritüalizm Kongresi yapılmaktadır. Dr. Ruhselman bu kongreye, "Medyomluğun ve Ruhların Dünyamızdakilerle Görüşme ve Münasebetlerinin Neo-Spiritüalizma Görüşü ile İlmi İzahı" başlıklı 61 sayfalık bir rapor sunar. Böylece kongreye katılan 15 ulusun bayrağının yanında Türk Bayrağı da yer alır.

 

Dr. Bedri Ruhselman'ın bu raporu dünyadaki çeşitli ruhçu merkezlere dağıtılır ve yankılar uyandırır. Londra'daki Uluslar arası Spiritüalizm Federasyonu Başkanı Hitchcock hayranlık dolu bir mektupla övgülerini bildirir. Bu rapor Türkçe'de "Medyomluk" adıyla yayınlanır.

Dr. Bedri Ruhselman 1952 yılında ruhsal bilgileri daha geniş bir kitleye yayabilmek için üç ciltlik eserinin adını taşıyan bir dergi yayınladı: RUH VE KAINAT dergisi. Çok zor şartlar altında çalışmalarını sürdüren Ruhselman ve arkadaşları bazı maddi problemleri tüm çabalarına rağmen çözümleyemediler. Ruhsal Alemle ilgili çalışmaları, maddi alemle ilgili çalışmalarından daha yoğun olduğu için sık sık maddi sıkıntılar geçiriyorlardı. Dergi maddi imkansızlıklardan dolayı ancak 18 sayı sürdü.

 

MTİA DERNEĞİ HAKKINDA

Ruh ve Kainat dergisinin 6. sayısında (Mart 1953) Metapsişik Cemiyeti için kaleme aldığı yazıyı Üstat Ruhselman'ın kaleminden aktarıyoruz:

" İstanbul’da 1/4/1950 tarihinde Türkiye Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Cemiyeti adında bir cemiyet kurulmuştur. Bütün dünyada ve bilhassa ilim hayatının inkişaf etmiş olduğu bütün medeni memleketlerde mevcut olan ve kendi sahasındaki ilmi çalışmalara yol açan böyle bir teşekkül memleketimizde şimdiye kadar maalesef teessüs edememişti. Ve bu da elbette memleketimizin irfanı namına çok büyük bir eksiklik, bir kusurdu. Bununla beraber yurdumuzun her tarafında ve bilhassa son zamanlara doğru görülen bu sahalardaki araştırma hareketlerinin çoğalışı böyle bir ilim mihrakının bizde de kurulmasının vakti gelmiş olduğunu açıkça gösteriyordu. Diğer taraftan ilmi çalışmalar neticesinde yüksek ruh alemlerinden medyomlar vasıtasıyla almış olduğumuz şayanı dikkat ve büyük bir ilmin, büyük bir hakikatin ifadesi olan çok kıymetli tebligat da böyle ruh bilgilerinin bütün dünyayı sarmaya başlayan neticesinden memleketimizleberaber bütün dünyanın da istifade etmesini istilzam (gerektirme) edecek mahiyet arz etmekte idi. Mesele dünya çapında ilmi bir mevzuyla ilgilidir.

Bugün bilhassa Anglasakson ve Latin memleketlerinde hararetle üzerinde çalışılan bu mevzu bizim süratle geçmiş olduğumuz ilmi merhalelerin bazı noktalarda çok gerisinde kalmaktadır. Bu halden hakikati ve ilmi seven ve arayan her memleketin istifade edeceği tabiidir. İşte bu düşünceler ve bu ilmin ve hakikatin tahmil etmiş (yüklemiş) olduğu vazifeler bizleri harekete getirdi ve bu cemiyeti, arkasından da bu mecmuayı tesis ve neşre bizi mecbur kıldı.

Dünya yeni bir realitenin taharrisiyle (araştırma) meşguldür. Bu realite kalple beynin, iIme dayanan akil ve hadsin el ele vererek yürüdüğü bir saha içinde parlamaktadır. Maddi oburluğun, kana ve cana kıyma ihtirasının başı boş ve alabildiğine dünyayı kuşattığı devrimizde dar görüşün mahsulü olan inkarcı materyalist telakkinin iflasa yüz tuttuğunu hissediyoruz. O materyalizm ki asırlardan beri dünyaya yalnız madde hırsı, yalnız kan kokusu, yalnız ölüm ve yokluk tohumu ekmiştir... O materyalizm ki insanların en kıymetli özbenliklerini hiçe indirmiş, en kıymetli varlıklarını yok etmiş, asil kıymetlerini teşkil eden ruhlarını kendilerine inkar ettirmiştir. İşte bugünkü dünya, özbenliğini, asil varlığını ruhunu kendisine yeniden kavuşturacak yüksek ve parlak realiteyi arıyor. Çünkü maddi hırs dünyayı artık yordu, kan kokusu tiksindirdi, yokluk telkinin acısı onu inkarcı materyalist realitesinden ruhen uzaklaştırdı. Bu bir hakikattir. Fakat bu hakikati izah ve ispat edecek yol ancak bir tek yoldur o da parlak, nurlu ve hiçbir ihtirasın zebunü (zayıf, güçsüz) olmayan hakiki, ilim ve bilgi yoludur. Her şey ancak ilmin ışığı altında parlak ve her hakikatin kapısı ancak hakiki ve muhteris (çok hırslı) el/erin oyuncağı olmaktan azade ilmin sağlam ve emin anahtarlarıyla açılır.

Bu düşünceler, Türkiye Metapsişik Cemiyetinin kurucularına rehber olan fikirlerin anasıdır. Onu hoş görenler ve doğru bulanlar bu büyük hakikatlerin inkişafı yolundaki hareketlere bedenleriyle, ruhlarıyla, vakitleriyle, otorite ve hüviyetleriyle maddi ve manevi imkanları ve ihtiyatlarıyla katılmaktan çekinmezler. Çünkü bu hareketler dünyanın aradığı ve istediği, özlediği realitenin peşinde koşmaktadır. Tanrı bu yolda hız almak isteyen her koşucunun büyük yardımcısı olsun."

Çabalarından ve insana hizmet etme arzusundan bir an bile vazgeçmeyen Dr. Ruhselman 1953 yılında da "Mukadderat ve İcabat" adlı eserini yayınladı.

 

Dr. Ruhselman'ın bu dönemdeki çalışmaları ve yönlendirmeleri İdealist bir insanın, dünya okulunun temel bilgilerini dünya bedeni ve idraki içinde bilen, anlayan, HAKİKATİ UYGULAYAN bir varlığın örgütleyici davranışlarına benzer. Onun davranışlarını, şahsiyetini, işini ve özellikle RUHSAL VAZİFESİNİ inceleyip, anlamaya çalışacak olanlar, onun bu özelliklerini de dikkate almalıdırlar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ÜSTAT BEDRİ RUHSELMAN 'IN SON BÜYÜK VAZİFESİ

Ruhsal bilgi çalışmaları artık yeni bir yoğunluk kazanır. Bu nedenle Dr. Bedri Ruhselman, Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneğinden 5 Mart 1957 tarihinde ayrılır. Görevi genç arkadaşlarına teslim eder. Teşkil ettirilmiş olan hizmet ve vazife kadrosunun görevini ifa edeceğine güveni tamdır. Bütün bu yorucu çalışmalar sonucu Dr. Ruhselman 1958 Haziranında bir kalp krizi geçirir. iki ay süreyle Cenova'da tedavi görür.

Gemi doktorluğunu bırakmıştır artık. Türkiye'ye döndükten sonra, düzenli bir yaşam sürmesi gerekirken, aksine çok ağır bir tempo ile çalışmalarını sürdürür. Bu yoğun çalışmalarını sürdürdüğü evi ise gayet mütevazı idi. Küçük bir salon, onun yanında bir oda ve küçük bir mutfak. Kendi odasında sadece bir gardırop ve seyyar yatak vardı. Salonu ise kitaplarla doluydu. Salonda en çok dikkat çeken ise, kendisinin oturduğu yerin sağ tarafında üst üste konmuş şeker sandıklarından oluşan, içi kitaplarla dolu bir rafın bulunmasıydı.

Masanın üzerine gelen kısımda tavana doğru olan yerde, yukarıda beyaz bir bez gerili olur ve iplerle de ucu duvardan duvara tutturulurdu. Kömür ve odun sobası beraber yandığı için bazı ufak kömür-odun kurumları masanın ve kendisinin üzerine dökülürdü. Bu nedenden dolayı yukarıda gerili beyaz küçük bir çarşafı şemsiye haline getirmişti ve onun altında oturuyordu.

Objektif olarak şunu belirtmek gerekir ki, Yüksek İdareci Planların yeryüzünde oluşturacağı yeni tekamül hamlelerinde, bilginin yeşermesi için sathın (alanın) önce tohum ekilebilir hale getirilmesinde ancak "Arz Üstü" yüce vazifeliler görev alabilir. Ve tüm yaşamlarını bilgiyi yeşertmek için önce tohum ekilecek zemini hazırlama çalışmalarına adarlar. İnsanlığın tekamül hamlelerinde büyük değişiklik yapılması ya da yeni bir dönemin başlatılması gerektiğinde Onlar dünyanın önceden kararlaştırılmış belli bir köşesine, sessiz sedasız dolarlar. Ve tüm hayatlarını vakfettikleri "Bilgiyi yeryüzüne indirme" operasyonlarını sürdürüp, kimse fark etmeden yine geldikleri gibi sessiz sedasız şeklide aramızdan ayrılırlar. işte Dr. Ruhselman bu son vazifesini layıkıyla yapabilmek için görevi genç arkadaşlarına emanet ederek 1957 yılında Harbiye'deki evine çekilmiştir. Üstat Ruhselman yeryüzüne enkarne olmasının temel nedenlerinden biri olan asli vazifesine 1958 Eylülünde başladı.

 

BÜYÜK VAZİFE

Tarih 1958 Eylülüdür, "Meşale" celselerinden sonra kendisini "Önder" adıyla tanıtan "Yüce Planların uzantısı olan bir rehber varlığın" denetimi altında yoğun bir çalışma başlar. Bu çalışma daha da genişleyerek 1959 Ağustosuna kadar devam eder. Bu,o güne kadar verilmiş olan bütün bilgilerin vardığı en yüksek realitedeki bilgilerin çalışmasıdır. Kendisine verilen bu büyük bilgi sentezini yapma ve derleme vazifesinin ifası sırasında, Ruhselman 3-4 ay süreyle, günde 20 saat çalışmış, sadece 4 saat uyumuştur.

Vazifeli bir insan olarak Üstat Dr. Bedri Ruhselman'ın dünyaya gelişinin gerçek hedefi, hayatının son yılı içindeki çalışmalarını oluşturan, bu bilgilerdi. Derlemiş olduğu bu bilgiler için, "Bu, hiçbir zaman benim eserim değil, Yukarı'nın eseridir." demiştir. Fakat bir başka gerçeklik var ki onun da gözden kaçırılmaması gerekiyor. Dünya gezegeninin son hedefine, son sentezine ulaşması için verilen bu "Evrensel Bilgilerin" alınması için de, bir Bedri RUHSELMAN olması gerekiyordu.

O, dünya planına enkarne olmuş bütün varlıkların görüp gözeticisi olan Ruhsal Plan'ın temel vazifelisiydi. Ve vazifesini kusursuz bir şekilde yerine getirdi. Dr. Ruhselman son altı ayını İngilizce okuyarak, müzik dinleyerek geçirdi. Kendisine öte alemden bildirilen ölümünü bekliyordu. Ve 1960 Şubatında, bu dünyadaki büyük vazifesi için kullanmış olduğu bedeninden ayrıldı.

Son beşeri kimliğiyle, Üstat Dr. Bedri RUHSELMAN olarak yaşayan bu büyük vazifeli varlığın derlemiş olduğu bilgiler, BİLGİ KİTABINI oluşturdu. Evrensel boyutlarda değişime yol açacak "Bilgiler" koruma altındadır. Ve zamanı geldiğinde insanlığa sunulacaktır.

Dünya tekamül öğretim kadrosu içinde aldığı kutsal vazifesini, noksansız ve en iyi şekilde yerine getirerek, Büyük inisiyelerin çağlar boyu sürdürdükleri vazife halkalarından birini de Türkiye'de tamamlayan, Metapsişik Tetkikler ve ilmi Araştırmalar Derneğinin kurucusu ve Türkiye'deki metapsişik biliminin öncüsü Üstat Dr. Bedri RUHSELMAN, her şeyden önce Bilgi, Hakikat ve Vazife insanıydı. O, ilme, ilkelere, hakikati araştırmaya, doğruluğa, fazilete, erdeme büyük önem verir, bu konudaki görüşlerini şöyle belirtirdi:

"İyiliğin ve dürüstlüğün yitirildiği bir ortamda, gerçek sanat ve fazilet gelişemez. Pisagor teoremini ezberlemekle, kimse insan olmayı öğrenmemiştir. Bir insana gelişimi için nefes kadar vazgeçilmez şekilde lazım olan şey, önce yüksek insani değerlerdir. Diğer her şey ondan sonra gelir. Sağlam ahlakın olmadığı yerde, bilim de yozlaşır."

 

 

 

Dr. Bedri RUHSELMAN’IN vazife anlayışı çok kapsamlıydı. Vazife konusunda çok titiz davranırdı. Yaşayan her varlığın bir vazifesi olduğunu savunur ve vazifenin bir ahlak anlayışı olduğunu herkese öğretmek isterdi.

Vazife onun için kutsaldı. Vazifenin en kısa tanımını şu şekilde yapmıştı: “Fiillerin ve hareketlerin amacı vazifedir. Yani insan hangi durumda olursa olsun, ne yaparsa yapın vazifesini yapmaktadır. İster farkına varsın ister varmasın her varlık Hizmet ve Vazife Kanununun gereğini yerine getirmektedir. Bir böcek bedenini yöneten varlık da vazifesini yapar. Bir gezegeni yöneten varlık sistemi de. Ancak içinde bulundukları şartlara ve şuur kapasitelerini kullanma gücüne göre, biri içgüdüsel ve otomatik tarzda vazifesini yapmaktadır, diğeri ise şuurlu bir tarzda

Tüm yaşamı ve eserleri insanlığa rehber olan Dr. Ruhselman, İlahi İrade Yasaları'na eserlerinde geniş yer vermiştir. İlahi İrade Yasaları hakkında özetle söyledikleri şunlardır: “İlahi İrade Yasaları hiçbir tesir, hiçbir hareket ve hiçbir kuvvet ile yönünden kıl kadar bile şaşmaz. İlahi İrade Yasalarının kapsamı, evren kavramını da her yönden aşmak ilkesini içerir. Çünkü evren ancak bu yasaların gerekleriyle ayakta durabilmektedir.

İlahi İrade Yasaları, insanların yasaları gibi belirli zamanların belirli toplumsal zorunluluklarına bağlı anlayışlardan doğma bir ruh durumunun ifadesi değildir. Onlar, evrenin ezelden ebede kadar oluşunu ve bu oluş halinin sonsuz şartlarını ve bu şartların birbiriyle olan ilişkilerini belirleyen ve saptayan hükümlerini içerir. Evrenin oluş şartlarının sımsıkı ve sonsuz karmaşıklıklar halinde birbirine bağlı olarak akıp gidişi, bize, bu durumun zorunluluğunu gereklendiren İlahi İrade Yasalarının değişmez bir katılık içinde devam edip gitmekte olduğunu gösteren ifadesinden yoksunluğunu düşünmek, evren varlığının büyük bir düzensizlik ve anarşi içinde darmadağınık olduğunu ve yerini yokluğa, boşluğa bırakması gerektiğini kabul etmek olur. Oysaki, her düşünen, duyan ve görebilen ciddi bir gözlemci evrende bulunan olayların hiçbirisinin insana böyle anlamsız ve yersiz bir fikri telkin edici içerikte olmadığımı, aksine bunun bütünüyle zıddının her olayda, en kör olanın bile gözüne batacak kadar belirdiğini söylemekte bir an bile kararsızlık göstermez.

İlahi İrade Yasaları’nın gereklerine uygunluk göstermek, her varlık ve bütün evren için bir zorunluluk olduğu kadar, aynı zamanda bir kaderdir. Bu gerçeğin başka bir dille ifadesi de şudur: Evrende her olmuş bulunan şey, kesinlikle, kendisinden evvel var olan başka bir hareketin zorunlu olan sonuçlarından birisidir. Çünkü hiçbir şey, hiçbir hareket İlahi İrade Yasaları’nın ereklerinden kendisini kurtaramaz ve bütün gerçekleşme imkanları ancak bu gerekler içinde akar gider.

İlahi İrade Yasaları gerekleri hiçbir zaman değişmeyen, hiçbir etki altında şaşmayan ve bu sayede evrenin düzen ve uyumunu sağlayan İlahi yaptırımlardır. Varlıkların iradeleri ise, bu yasaların herhangi birinden belirli şartlar altında yararlanmak özgürlüğüne tam anlamıyla sahiptir. Benzer şekilde, bir doğa yasasının yine belirli şartlar altında kullanılması, onun, belirli sonuçlarından biriyle karşılaşılmasını zorunlu bir sonuç haline getirir.

İlahi İrade Yasaları’nın belirtilerinden olan düzen ve kuralların birisine ya da ötekine uymak, varlıkların bütünüyle kendi durum ve yeteneklerine ait bir iştir. Dışardan hiçbir kudret zorla bu düzen ve kurallardan birisine uymak konusundaki varlığın bağımsız seçme hakkını onun elinden alamaz.” (Mukadderat ve İcabat Dr. Bedri Ruhselman)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Dr. Bedri Ruhselman Batıda yeşermiş olan klasik spiritüalizmi ele almış, geliştirmiş ve insanlık ufkunu sonsuzluğa yönelterek Yeni Ruhçuluk anlayışını doktriner tarzda insanlığa sunmuştur. Yeni Ruhçuluğun belli başlı ilkeleri şunlardır:

 

1- Bütün yaratılmış olanları var eden, yaratan Allah'tır. Yaradan, her dilde başka isimle anılmış ve herkesin görecelik anlayışına göre kimlik almıştır.

2- Allah'ın vücut verdiği yaratıklar bizim idrak alanımıza girmeyecek kadar sonsuzluk içinde yayılıp gider ve bu sebeple onlar bizim için ezeli ve ebedidir.

3- Allah'a hiçbir kimlik yakıştırılamaz. Çünkü O, Mutlak'tır. Yaratıklar ise görecelidir. Mutlak sözcüğünden çıkardığımız anlam; hiçbir şeyle, hiçbir şekilde karşılaştırılması söz konusu olmayandır. Bu nedenle Yeni Ruhçu bir görüşle; Allah hakkında, büyüklük, küçüklük, iyilik, fenalık, bilicilik, bilmeyicilik gibi her zaman zıtlarıyla karşılaştırılan eksik sıfatların hiçbirinin söz konusu olmayacağına inanmış bulunuyoruz. Bizim O'nu anlamaktaki bu güçsüzlüğümüz O'nun Mutlak değerini ne büyültür, ne de küçültür. Bundan da bize ne bir mükafat ne de bir ceza gelir.

4- Yaratılış, bizim düşünme ve duygulanma yeteneğimizin dışında kalır. "Yoktan var olmak" sözü, bizim hiçbir zaman anlayamayacağımız anlamları içerir. Biz, yokluğu hiçbir zaman idrak edemeyiz ki, ondan var olma halini düşünüp, duyabilelim!

5- Demek ki , Allah bizce söz konusu olmayacak şekilde ruhları yaratmıştır, onlara vücut vermiştir, gibi çok eksik ve kusurlu bir ifadeden başka herhangi bir söz söyleyemeyiz.

6- Ruh, tesirlilik gücüne sahip şuurlu bir varlık olmakla beraber; onda toplanmış olan bütün nitelikler bizim bildiklerimiz ve anlayabildiklerimizle sınırlı değildir. Ruhun becerileri madde evrenindeki maddesel bağları oranında kararmış ve gözden kaybolmuş durumdadır.

7- Ruhlar madde evreninde tekamül ettikçe, yani görgü ve deneyimleriyle maddeler üzerindeki tesirlilik kudretlerini kullanabilme imkanlarını genişlettikçe kendilerinde saklı bulunan yüksek becerileri yavaş yavaş ve artan bir şekilde gelişme ortamı bulur ve o oranda maddesel tutsaklıktan kurtulur.

8- Ruhların tekamülü zorunludur. Çünkü onların maddelere bağlanmalarının amacı, kendilerinde saklı bulunan, maddelerle ilgili bütün becerilerinin yavaş yavaş ve yükselen bir şekilde gelişmesiyle tesirlilik kudretlerini maddesel evrende de özgür olarak gösterecek bir duruma gelmektir.

9- Tekamül, ruhların, ancak maddesel evrenle olan ilişkileri bakımından söz konusudur. Daha doğrusu tekamül, doğa kanunları gereğince ebedi olması gereken ruh ile madde arasındaki ilişkilerin yine doğa yasalarına her noktada uygun bir durumda gelişmiş olmasıdır. Bu nedenle biz madde evreniyle olan ilişkileri dışında ruhun hiçbir varlığını, hiçbir etkinliğini nasıl idrak edemiyorsak, onun ebedi sonlarından da söz edemeyiz. Bu nedenle, onun maddesel evren dışındaki tekamülü de bizce söz konusu olamaz. O halde ruhların tekamülü demek, onların maddelerle olan ilişkilerinin tekamülü demektir.

10- Demek ruhlar görgü ve deneyimlerini artırmak için maddesel evrene zorunlu olarak bağlanırlar. Bu durumu zorunlu kılan İlahi Yasalar, daha doğrusu bu yasaların gereklerine susamış ruhun kendi oluş halidir. Bu durumda, ruhların maddelere bağlanması bir neden değil, sonuçtur ve bu sonuç ruhları tekamül amacına ulaştırıcı bir araçtır. İşte Yeni Ruhçuluk düşüncesi; klasik deneysel ruhçuluk izleyicilerinin birçoğundan, birçok skolastik felsefe düşüncesi sahiplerinden ve özellikle eski Hindistan’dan, Budizm’den kaynağını alan birçok dinsel ve felsefi anlayışlardan bu şekilde ayrılır.

11- Yaratıkların göreceli oluşu ve meydana gelmiş olması onların yönetilmesi zorunluluğunu sonucunu verir. Yönetim bir düzene bağlıdır. Düzen de birtakım yasalarla disiplin altına alınmıştır. Yasasız düzen ve düzensiz yönetim olmaz. Yaratıkların düzeni, doğa yasaları adıyla anmaya alıştığımız ilahi Yasalarla sağlanır. Bu yasaların belirledikleri düzen, görecelidir. Bu durum onların, göreceli değerde olan şuurlu etkileyiciler tarafından uygulanma alanlarına çıkarılmasını gerektirir. Çünkü kesinlikle hiçbir göreceli varlığın Mutlak'la karşılaştırılamayacağı bilinir.

Evren, İlahi Yasalar içinde ruhlar tarafından yönetilir ve ruhların da bu işi başarabilecek durumlara gelmeye çaba göstermesi, bu halin doğurduğu zorunluluklardan biri olur. Demek ki ruhlar, tekamül dereceleri oranında evreni yönetecek durumlara gelirler. Öte yandan evreni yönetmenin sonu olmadığı gibi ruhların tekamüllerinin de sonu yoktur.

12- Yeni Ruhçuluk anlayışına göre; bu sonsuzluk birtakım mistik ve dogmatik kaynakların inandığı gibi bizi, ruhların bir gün Allah olacakları ya da herhangi bir şekilde Allah ile ilişkide bulunabilecekleri düşüncesine hiçbir zaman götürmez.

13- Ruhun tekamülü madde evreniyle olan ilişkilerin gelişmesine ait olunca bu ilişkilerin ebediyet içinde kesilmemesi gerekecektir. Çünkü bu ilişkiler, tamamlamış olmak, İlahi Yasaları tam olarak uygulayabilir bir duruma gelmek demektir.

14- Ruhların madde evreni içindeki tekamülleri için ruhlar, maddelerin en ilkel hallerinden en gelişmiş hallerine kadar sıralanmış bütün alemlerinde kendi ihtiyaçlarına göre bir süre yaşarlar. Böylece onlar her maddesel durumda, her maddesel aşamada ve her maddesel gereklilikte yoğrularak yuvarlanarak görgü ve deneyimlerini artırmak imkanını bulurlar.

15- Üç buutlu alemimiz, sonsuz madde evrenimizin oldukça geri bir aşamasıdır. Böyle olmakla beraber bu ilkel aşama bile bize, bir ebediyet kadar uzun görünen zaman içindeki sonsuz maddesel oluş imkanlarını sunar. Bu alemde birçok dünyalar vardır ve her bir dünya, henüz o dünyada görgü ve deneyimini tamamlamamış bir ruh için bir dev kadar büyüktür.

16- Üç buutlu alemin dünyaları aynı doğal şartlara bağlı değildir. Bunlar birbirinden çok farklı değişikliklerle ayrılır.

17- Her grupta tekamül eden ruhlar, o gruptaki dünyaların gereklerine ve zorunluluklarına uygun aynı amaca yönelik başka bir tekamül yolu izlerler. Bir ruhun üç boyutlu evrendeki tekamülünü tamamlayabilmesi için bütün bu dünya gruplarındaki tekamül yollarından geçmesi şart değildir.

18- Evrende her yer iskan. edilmiştir. Her yerde, o yerin gereklerine, oluş şartlarına ve doğal yasalarına uygun şekilde tekamül eden ruhlar vardır. Maddesel evrende,maddesel zerreden arınmış boş bir yer yoktur. Ruhların etkilerinden uzak bir tek zerre de yoktur.

19- Gruplanmış olan bütün bu sayısız tekamül aşamalarını, çeşitli alemlerde tamamladıktan sonra; üç buutlu alemde, ruhlar işlerini bitirmiş ve oralardaki maddesel olaylara egemen bir duruma gelmiş olurlar. Bu andan başlayarak, ayrı ayrı yollardan gelen ruhlar sembolik bir ifadeyle dört buutlu dediğimiz daha yüksek ve esaslı değişimler geçirmiş maddesel sıralamadaki bir aleme girerler. Bu alemde yine sonsuz olan ayrı ayrı tekamül imkanları içindeki iradeleriyle ve ihtiyaçlarına göre, belki tekrar ayrılacak olan yollarına devam etmek üzere birleşirler.

20- Dünyamızın içinde bulunduğu tekamül grubu öteki dünyalar arasındaki oldukça geri bir aşamayı oluşturur.

21- Tekrar doğuş sürecinde izlenen amaç; ruhların dünyadaki herhangi bir madde oluşumuna ait gereklerde fiilen yaşadıktan sonra, daha yüksek düzendeki madde gereklerinde de yaşamaya kendilerini hazırlamalarıdır.

22- Bu durumda, bazı klasik düşünce sahiplerinin kabul ettikleri tenasüh fikri klasik deneysel ruhçuluk anlayışında olduğu gibi Yeni Ruhçuluğun anlayışına göre de kabule uygun değildir.

23- Bir hayatta şuurlu ya da şuursuz her ruh varlığının yapmakla yükümlü olduğu, kendi ihtiyaçlarına göre belirlenmiş birtakım işleri vardır. Burada varlıkların şuurlu ya da şuursuz olması, bu işlerin değerini gerekliliğini ve sonuçlarını ne azaltır, ne çoğaltır; ne de ortadan kaldırır. Bütün varlıklar Nedensellik Yasası içinde birbiriyle ilintili hayat şartlarına bağlı olarak dünyaya tekrar tekrar gelip giderek yükselirler.

24- Nedensellik Yasası'nı tanımış olan ruh, tekamül yolundaki adımlarını daha önceki aşamalarda olduğundan daha çok hızlandırır. Bu döneme girdikten sonra ruhun öteki gizli becerileri daha hızlı olarak ve daha güvenle gelişmeye başlar. Çünkü Nedensellik Yasası'nı anlamış ve kabul etmiş olan ruh, doğa yasalarına ayak uydurmak için daha büyük çabalar harcar. Bu çabalar, onun İlahi Yasaların uygulanmasıyla vazifeli ajanlar sırasında geçmek yolundaki yürüyüşünü hızlandırır. Bu da, İlahi Yasaların gereğidir.

Demek ki, İnsan, Nedensellik Yasası'nın anlamını ne kadar iyi kavrayabilmiş ve onun gereklerini ne kadar yerinde uygulayabilecek bir duruma gelmiş ise, o kadar yüksek düzeyli bir insan halini alır, o kadar güçlü bir varlık olur ve sonunda, ebedi yükselişinde adımlarını o kadar fazla hızlandırmış ve kolaylaştırmış olur.

25- İnsanın bir hayatta deneyimlerini başarıyla tamamlayabilmesi; "bütün fiil ve hareketlerini uygulama yasalarına uydurmuş olmak" formülü ile gösterilebilir.

26- Doğa Yasalarına uyup uymamanın ölçüsü vicdandır. Herhangi bir fiil ve hareket karşısında vicdanımızda duyduğumuz en hafif bir burkulmadan, en acı ve keskin sızılara kadar olan her duygu, bize doğa yasalarından ayrılmak girişiminde bulunduğumuzu hatırlatır.

27- Dünyadaki deneyden amaç, maddelerden tiksinmek ve olaylardan kaçarak, yalıtılmış hayata girmek değildir. Bunun aksine, maddeleri amaç olarak kabul edip onların geçici olaylarına tapmak da değildir. Hem birinci, hem de ikinci yollar aynı derecede sakattır. Bunlar, dünyaya gelmekteki amaçları incitir ve başarısızlık etkenlerini hazırlar. .

Dünyalardaki maddeler tekamülün araçlarıdır. Bu bakımdan, onlara bağlanmak ve onların doğurduğu olaylardan kendimizi uzaklaştırmamak zorundayız. Fakat maddeler tekamülün amacı değildir. Bu da onlara ancak belirli amaçlar uğrunda ve o amaçların gerçekleşmesi için bağlanmamız gerektiğini gösterir. Bu amaçlar gerçekleşince maddelere olan bağlılıklar hemen kendi kendine çözülür ve çözülmelidir. İşte bu gerçeği duyarak anlayabildiğimiz oranda yükseldiğimizi idrak etmiş oluruz.

28- Doğru yolu bulmak, iyi insan olmak, tecrübelerimizi dünyada başarıyla bitirmek; özetle, tekamül etmek için, hiçbir ahlak hocasına gerek yoktur.Bir ruh hakkında hoş görülebilir olan az çok kötü bir hareket, diğer bir ruh hakkında en ağır sorumlulukları düşündürebilir. Bunu da dışarıdan kimse belirleyemez. Herhangi bir ruhun ihtiyacı karşısında verilen öğütler, başka bir ruhun ihtiyaçlarına yeterli olmaz ve ona yarar sağlamaz. İnsanın ahlak hocası dışında değil, kendi içindedir.

O ne büyük bir saadettir ve ne büyük bir kazançtır ki, her insanın rehberi ve kurtarıcısı kendisinden asla ayrılmayan ve ebediyet içinde kendisine eşlik eden en yakın ve en emin bir yerdedir. yani kendisindedir..” (Ruh ve Kainat, Dr. Bedri Ruhselman)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

1957 SONRASI ÇALIŞMALAR

Dilerseniz Derneğin o yıllardaki faaliyetlerine tekrar dönelim. Ve o ilk günlerin coşkulu çalışmalarını gözden geçirelim. Yıl 1957. Üstat Dr. Bedri Ruhselman görevi arkadaşlarına emanet ederek, kendi özel çalışmalarını yapmak için Harbiye'deki evine çekilmiştir. Vazifeyi geride kalan kadro devam ettirmektedir.

MTİA Derneğinde Üstat Dr. Bedri Ruhselman'dan sonra başkanlığa Dr. Refet Kayserilioğlu (D.1922) seçildi. Dr. Refet Kayserilioğlu ve arkadaşları zor bir devrede vazife bayrağını almışlardı. Bilhassa Üstat Ruhselman'ın bedenini terk ettiği 1960 Şubatından sonra, herkesin güvendiği, yol gösterici, İnisiye artık fizik bedenli olarak yanlarında yoktu. Ancak çizdiği ışıklı yolu ve bilgisi ortada idi. Bu durum yine de aşıldı ve o zamanki talebeleri, dostları kısa zamanda kenetlenerek yola devam ettiler. Refet Bey’in başkanlığı zamanında Ruh ve Madde dergisinin yayını başladı. Halen yayın hayatını sürdürmekte olduğumuz Ruh ve Madde dergisi ilk beş ayı bülten tarzında çıktıktan sonra Şubat 1960'da ilk kez dergi olarak okuyucusuyla buluştu. Dr. Refet Kayserilioğlu 11 Kasım 1962 tarihine kadar başkan olarak kaldı. Bu tarihte başkanlığı Dr. Ata Atalay devraldı.

Dr. Refet Kayserilioğlu 19 Mayıs 1963 tarihinden sonra MTİA Derneğinden ayrıldı. Dr. Ata Atalay'ın başkanlık süresi iki yıl sürdü. 29 Kasım 1964 tarihinde yeni başkan Feridun Tepeköy ve arkadaşları vazifeyi devraldılar.

Feridun Tepeköy ise 19 Kasım 1967'de başkanlığı Ergün Arıkdal ve arkadaşlarına bıraktıktan sonra, Ruh ve Madde Yayınları vazife ailesi büyümeye, ilk meyvelerini vermeye başladı.

1967 sonrasındaki 30 yıl boyunca Derneğin hizmet ve vazifesinin sorumluluğunu yüklenerek bugünlere taşıyan Üstat Ergün Arıkdal, Üstat Bedri Ruhselman ile ilgili anılarını şöyle anlatır:

"Büyük Üstat Ruhselman'la olan hatıralarımın adedi çok azdır. Çünkü ben Derneğe geldiğim zaman 1957 yıllarının sonuydu. Kendisi 1955-1956 yılları arasında Dernekten, kendi evinde özel çalışmalarını devam ettirebilmek için istifa edip ayrılmıştı. Dolayısıyla Dernekte kendisini görmem mümkün olmadı. Fakat Dernekteki faaliyetlerimizi çeşitli arkadaşlarla beraber, devrin faal arkadaşlarıyla beraber yapmış olduğumuz etkinlikler sonucunda kendisine ulaştırılan bilgiler, verilen haberler çok hoşuna gitmiş; demiş, bu genç arkadaşlarla görüşmek isterim. Ve bir gün aşağı yukarı 6-7 kişi, hep beraber, kendi (Harbiye, Çayır Sokaktaki) evine gittik. Bizimle 5-10 dakika kadar hal hatır sordu, isimlerimizi sordu. Sonra dedi ki, sizler için bir konuşma hazırladım, ben de tesadüfen -öyle diyelim- tam teybin yanında oturuyorum, kapıdan girişte sol tarafta boşluk var, bir sandalye vardı, ben orada oturdum. Teyp, eski makara", TK dediğimiz şey, Alman malı, Grundig teyplerdendi. Aşağı yukarı büyük makara 1-1,5 saatlik bir bant kaydı olması gerekirdi. Biz hep beraber kendisinin daha evvel yapılmış olan broşürleriyle alakalı, broşürlerdeki bilgilerle alaka", daha değişik bir manayı içerdiğini zannediyorum. Çünkü hatırımda hiçbir şey kalmadı, o dinlediğim banttan. Belki de vicdanla alakalı bir konuydu. Bu bant müddeti içerisinde tam karşımda oturuyordu kendisi, diğer yanda da diğer tanıdığımız arkadaşlar vardı.

Mesela Erol Sevil vardı, Refet Kayserilioğlu vardı, bir mühendis arkadaş daha vardı, Enver (Ölçerman) Bey, ben ve benim gibi yeni gelmiş Suat Bey, rahmetli oldu, Suat Tahsuğ. Birkaç kişiydik. Zaten daha fazlasını içerisi almazdı. Yani ancak bizim girebileceğimiz kadar küçük bir yerdi."

 

Üstat Ergün Arıkdal, ilk günlerin anılarını anlatmaya şöyle devam eder: "Ben Aralık ayında derneğe geldim. Benim liseden bir arkadaşım vardı ve benim bu konularla ilgilendiğimi biliyordu, ben de derneği arıyorum, İstanbul’daki dernek ama nerede? Talebelikten çıktık artık, şimdi üniversitelisin, vaktin de var, gidebilirsin diyordum kendi kendime. Bir gün bu arkadaş geldi, dedi ki: "Sorma beni çok matrak bir yere götürdüler geçen hafta". "Nereye gittin?" dedim, "Garip bir yere" dedi, "Biz, şu ruh cemiyetine gittik. " dedi, "Yok ya." dedim, "Nerede bu?", "Beni götürür müsün?" Biz kavilleştik arkadaşla, ertesi perşembe akşamı biz onunla Billurcu Çıkmazındaki, Beyoğlu'ndaki ilk derneğe, Bedri Ruhselman'ın tuttuğu derneğe gittik. İçeri girdik, sonunda uzun boylu, yeşil gözlü birisi çıkıp geldi. Meğer Dr. Refet Kayserilioğlu’ymuş. Hepsi bizimle birlikte beş kişi. O sıralarda kimse gelmiyormuş. Ondan sonra birkaç kişi daha geldi. Meğer o gün Perşembe, onların konferans günüymüş. Refet Kayserilioğlu bir şeyler anlattı. Ondan sonra ben o işin peşini bırakır mıyım? Zaten bulmuşum yerimi, gittim baktım, bir ara şöyle aralardan bir yerlerden geçtim, kütüphane gibi bir şey var içinde. Ruh ve Kainat'ın son sayıları duruyor. Mecmuaları da satılsın diye getirmişler. İki üç sayı da parasını vererek oradan aldık. Ondan sonra nasıl olduysa ben bilemiyorum, artık derneğe devam ediyorum. Yani zaten niyetim o da, bilgi edinmem lazım. Bu sefer Üstat Dr. Bedri Ruhselman'ın diğer yayınlarını da biliyorum, Mukaderrat ve İcabat. Ben daha lisedeyken yayınlanmıştı. Çünkü Cağaloğlu bizim yolumuz, yani yukarıdan aşağıya iniveriyoruz. Babıali Yokuşu, orası bizim yolumuzdu. Gezmeye Sirkeciye inerdik, sonra bir de yukarı çıkardık, işte kırk beş dakika alırdı, biz de gezmiş olurduk. Ben o kitabı yollarda görüyorum. Orada bir yayınevi vardı, Gayret Kitabevi sahibi Garbis, orada Dr. Bedri Ruhselman'ın kitaplarını görürdüm. Fakat o zaman fiyatı 750 kuruş, nasıl alırsın, alamazsın. 750 kuruş çok para, benim bütün aylık param.

Dedik alırız elbet bir gün, fark etmez. Ben onu bulurum bir yerlerden. Kitabı falan alamamıştım ama Üstat’ın hangi kitaplarının çıktığını biliyordum. İşte öyle iki senem araştırmayla geçti. Hem fakülteye gidiyordum, hem Fransızca çalışıyordum, hem de bu konuları okuyordum. Sonra yavaş yavaş gelenler gidenler olmaya başladı. Rahmetli Suat Tahsuğ da gelmeye başladı. Bir hanım arkadaşımız Fransız dilini biliyordu, yabancı dil bildiği için İş Bankasının kambiyo servisine memur olarak girmiş. O sırada Suat Bey de şef muavini, onun yanına gelmiş ve metapsişik konularla ilgili olarak derneği anlatmış, Suat da ilgilenirmiş. İyi demiş, ben de gideyim. Baktık pat o da geldi, yeni bir arkadaş. Baktım sempati duydum kendisine karşı, benim en iyi dostumdu: Benden sekiz dokuz yaş büyüktü. Biz onunla hemen kendimize bir çevre oluşturduk. Gelişimiz gidişimiz başladı. Bana falan yerde çalışıyorum, vaktin olursa uğra, çay kahve içeriz dedi. Biz de talebeyiz, takılacak yer arıyoruz o aralarda. Galata İş Bankasındaydı. Arada bir oraya gittim, derken biz onunla kimsenin haberi yokken bir proje oluşturmaya başladık. Dedik ki böyle şeyler var ama bu dernekte birçok şeyler eksik. Gel biz seninle seminerimsi bir şey yapalım. Senin, dedim, çok iyi Fransızcan var, benim o kadar iyi değil. Ben tercüme yapıyorum ama o okurken tercüme edebiliyor. Bende dedim güzel bir kitap var.

J. L'Homme'un Herkes İçin Medyomluk kitabı, herkesi cezbeder.Hemen biz dernekteki o masanın etrafına bir halka teşkil ettik. Kimler varsa sekiz on kişi olduk. Bir canlılık oldu, çocuklara dedik, haftaya yanınıza birer defter getirin. Biz böyle bir çalışma yapacağız. Derken biz on, on iki kişi olduk, herkesin defteri var, Suat Bey okuyor, hemen Türkçeleştiriyor söylüyor, notlar alınıyor, arada toplanıp alınan notlar üzerinde çalışıyoruz. Sene 1957'nin Aralık ayında geldim, 58'in baharında bu işleri başlattım. O günden bu günden beri bu iş bitmedi. Ondan sonra o arkadaşlarımızla daha da büyüttük işleri, bizim bu çalışmaların hemen etkisi oldu, nereden duydularsa, biz de katılacağız, bizi de alın aranıza diye talepte bulunulmaya başlandı. Gelin, neredesiniz şimdiye kadar dedik ve herkes akın etti.

Efendim biz daha önce de gelirdik de, efendim daha önce Bedri Bey'in zamanında da böyle şeylere iştirak ettik falan derlerdi. Biz de gelin öyleyse, madem böyle yapacak işleriniz vardı, tutun bakalım şu işin etrafından . Ondan sonra çok güzel bir ahenk içerisinde dersleri başlattık, bu sefer işleri programlı derslere döktük. Ben Ruh ve Kainat'ı okuyup, kütüphanede iki takım varmış, bir tanesine derhal el koydum ve oradan arkadaşlara konferanslar hazırladım. Önce kendim başladım, ondan sonra Suat Bey'e, ondan sonra Feridun (Tepeköy) Bey'e, ondan sonra Abidin Bey vs., birinci cildi bölüştük. Altıya mı ne böldük, hemen herkes kendine düşeni her hafta birisi, onu altı haftada bitirdik, birinci cildi. Ondan sonra geldik öbür cilde, ondan sonra halka çıktı otuz kırk kişiye. Konferansın dışında ders halkası, gayet güzel oluyordu.

Böylece 1958'i bitirdik. Ondan sonra sanıyorum 1959 yılında iş artık oldukça gelişti, bu dersler bitti, bu şifalarda Adnan Bey falan geldi, diğer başka arkadaşlar geldi. Biz diğer başka çalışmalara başlarken dersleri onlara havale ettik. Konferansların çeşidi değişti, konferansları vereceklerin adedi arttı. Sonra dedik ki madem biz Spiritizmle meşgulüz, bizim medyomumuz yok, medyom bulalım. O senelerde Jale (Gizer) Hanım teyzesiyle beraber geldiler. Jale perşembe konferansından evvel, altı buçukta geliyor, içerdeki odada oturuyor ve diğer insanlar gelince hemen bir sohbet açıyor, yani boş durmak yok, bir fikir atıyor ortaya ve konferanstan evvel herkes en az bir saat falan konuyla meşgul oluyor.

Hangi konu olursa olsun, hiç dalga yok, dedikodu yok, çene yok. Sadece yegane iş sobanın odununu tazelemek gibi, herkes pür dikkat, ona dikkat ettik o işi bayağı götürüyor ve bu fena bir şey değil. Eee dedik biz, o halde arkadaşlarımızın buna ihtiyacı var demek ki. O zamanlar yegane faaliyet buydu: konferans ve bu yetiştirme çalışmaları. O zaman biz bir gün seminer yapalım, gelir misiniz arkadaşlar, ayak üstü sorduk, cuma günü seminer günü oldu. Bu sefer derneğin kendi üyeleri kendi aralarında konuşmaya başladılar. Çok güzel çalışmalar oldu. İşte biz bu arada bir şifa ekibi meydana getirdik. Şifa ekibi meydana getirdikten sonra, aynı zamanda medyomluk araştırması yaptık, birçok arkadaşlar üzerinde deneyler yaptık. Bu konularda da tecrübeler yapmaya başladık, bir taraftan da şifa üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyorduk.Tam yetişmiş bir şifacı medyom yoktu ama herkesin büyük bir samimiyeti, büyük bir isteği vardı. Üçerli takım halinde üç ayrı odada çalışıyorlardı, hatta dörderli. Demek ki on kişi kadar şifacı ekibimiz vardı. Şifa çalışmalarımız iki, iki buçuk sene, 1962'nin baharına kadar sürdü. Tabii bu arada medyonomik çalışmalar yapılıyor,tebliğler alınıyor, işlerimiz ilerliyordu. Bu arada şifaya çok teveccüh oldu, nefesi kuvvetli hocalar varmış diye nineler, teyzeler vs. gelmeye başladı. Kartoteks tutmak zorunda kaldık, o kadar çok ki, rapor istiyoruz, fotoğraf istiyoruz, bir taraftan da Jale Hanım’ı destekliyoruz. Onlar da İngiltere’deki şifacı Henry Edwards ile ilişkideler, birtakım hastaların kayıtlarını oraya yolluyoruz, yani İngiltere’den uzaktan tedavilere alındılar. Bir ay sonrasına bir buçuk ay sonrasına sıra veriliyor. Olmuyor tabii. Zaten çeşitli çalışmalar vesilesiyle elli altmış kişi bir araya getirilmiş, küçücük dernekte altmış kişiyi bir araya getirmek daha nasip olmamış. Bayağı güçlü çocuklar vardı. 1962'de bir seçim yaptık, Refet Bey başkanlıktan ayrıldı. 1967'de ben başkanlığa geçtim."

 

RUH ve MADDE DERGİSİ

Bu dönemde Dernekte teksir şeklinde bülten yayınlanmaya başlanmıştır. Bu bülten çalışması kısa bir süre sonra meyvesini verecek ve 1959 yılının Aralık ayında hepimizin bildiği Ruh ve Madde dergisine dönüşecektir. Dilerseniz Ruh ve Madde dergisinin ilk yayınlanış öyküsünü, Üstat Ergün Arıkdal'ın orijinal anlatımıyla sunalım: "Üstat Bedri Ruhselman derginin ilk sayısını gördü. Çünkü biz 1959'un Aralık ayında çıkarttık.1.2. sayısını gördü hatta Şubat'ı da gördü, O'nun da tecrübesi var tabii, Ruh ve Kainat'tan. İnşallah demiş devam ettirirler. Ben de Çıkarttım ama benimki 18 sayıda bitti olmadı yani bu memlekete bunu kabul ettiremedim yahut memleketin durumu buna müsait değildi, inşallah dedi sizin devam eder demişti.

Bu bakımdan Refet Kayserili oğlu’nun hakkı yenmez. O dergiyi büyük bir cesaretle çıkartmak kolay değildir. Çünkü biz daha evvel 1958'in sonunda 1959'da teksir yayını yapıyorduk. Ruh ve Madde teksir yayınları olarak çıkıyordu. Artık 8 sayfa, 10 sayfa ne basabiliyorsak, ne yazabiliyorsak. Daha da kötü bir tane teksir makinemiz vardı. Onu da Bedri Bey hediye etmiş. Onu kendisi kullanırmış, bırakmış. Alın demiş, bunu götürün siz kullanın. 50 tane filan basıyoruz, 20 tanesini kendimiz alıyoruz, 30 tanesini de gelenlere satıyoruz. Bir yere götürdüğümüz filan yok. Teksir yayını yani. Sadece önü düzeltilmiş. İlk yazısını da onun Mehmet Fahri (Öğretici) yazmıştı, kalemle. Çünkü teknik ressam olduğu için. O işlerden iyi anlıyordu. Ruh ve Madde dergisi şeklinde yazmıştı. Sonra o dergiye dönüştü. Dergi şeklinde çıkaralım dedik. Haydi bakalım davranın dedik. Hiç unutmuyorum ben ancak 5 lira verebilmiştim. 5 lira büyük para. O zamanlar 50 kuruş 100 kuruş çok iyi para. 5 lira verebildim. Zaten toplana toplana 30 lira toplanabildi hepsi. 30 lirayla ilk dergiyi, zannediyorum bir 30 lira da kendisi verdi cebinden Refet Bey. Ondan sonra iki sene de öyle yürüdü. Hangi 18 sayı hangi 58 sayı. O zamandan bu zamana başladı, devam etti geliyor.”

 

MTİA Derneğinin 1960 yılından beri aylık olarak yayınladığı, ruhsal konuları içeren RUH VE MADDE dergisi, ülkemiz insanına sade, objektif, tarafsız, tutarlı ve bilimsel bir yaklaşımla ruhsallık, ruhsal dünya, psişik yetenekler, parapsikoloji, tekrar doğuş, kendini tanıma, medyonomik çalışmalar, evrende zeki hayat, alternatif tedavi yöntemleri gibi pek çok konuda bilgi ulaştırmada öncü olmuş, hem ülkemizdeki hem dünya üzerindeki araştırma ve fenomenlerden haberler vermiştir.

Şimdilerde, Ruh ve Madde dergisi bu asli görevini BİLYAY Vakfı'nın yayın organı olarak sürdürmektedir.

 

İnsanlığı yozlaşmadan kurtaracak, ruhsal bilgiyle bilimi barıştıracak, her kültür düzeyindeki insana hitap edecek yeni yayınlara yeni kitaplara gereksinim ise her geçen gün artıyor. Bildiklerinin artık kendisini tatmin etmediğini anlayan büyük kitleler sordukları sorulara yanıt aramaya devam ediyorlar.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

RUH ve MADDE DERGİSİ

Bu dönemde Dernekte teksir şeklinde bülten yayınlanmaya başlanmıştır. Bu bülten çalışması kısa bir süre sonra meyvesini verecek ve 1959 yılının Aralık ayında hepimizin bildiği Ruh ve Madde dergisine dönüşecektir. Dilerseniz Ruh ve Madde dergisinin ilk yayınlanış öyküsünü, Üstat Ergün Arıkdal'ın orijinal anlatımıyla sunalım: "Üstat Bedri Ruhselman derginin ilk sayısını gördü. Çünkü biz 1959'un Aralık ayında çıkarttık.1.2. sayısını gördü hatta Şubat'ı da gördü, O'nun da tecrübesi var tabii, Ruh ve Kainat'tan. İnşallah demiş devam ettirirler. Ben de Çıkarttım ama benimki 18 sayıda bitti olmadı yani bu memlekete bunu kabul ettiremedim yahut memleketin durumu buna müsait değildi, inşallah dedi sizin devam eder demişti.

Bu bakımdan Refet Kayserili oğlu’nun hakkı yenmez. O dergiyi büyük bir cesaretle çıkartmak kolay değildir. Çünkü biz daha evvel 1958'in sonunda 1959'da teksir yayını yapıyorduk. Ruh ve Madde teksir yayınları olarak çıkıyordu. Artık 8 sayfa, 10 sayfa ne basabiliyorsak, ne yazabiliyorsak. Daha da kötü bir tane teksir makinemiz vardı. Onu da Bedri Bey hediye etmiş. Onu kendisi kullanırmış, bırakmış. Alın demiş, bunu götürün siz kullanın. 50 tane filan basıyoruz, 20 tanesini kendimiz alıyoruz, 30 tanesini de gelenlere satıyoruz. Bir yere götürdüğümüz filan yok. Teksir yayını yani. Sadece önü düzeltilmiş. İlk yazısını da onun Mehmet Fahri (Öğretici) yazmıştı, kalemle. Çünkü teknik ressam olduğu için. O işlerden iyi anlıyordu. Ruh ve Madde dergisi şeklinde yazmıştı. Sonra o dergiye dönüştü. Dergi şeklinde çıkaralım dedik. Haydi bakalım davranın dedik. Hiç unutmuyorum ben ancak 5 lira verebilmiştim. 5 lira büyük para. O zamanlar 50 kuruş 100 kuruş çok iyi para. 5 lira verebildim. Zaten toplana toplana 30 lira toplanabildi hepsi. 30 lirayla ilk dergiyi, zannediyorum bir 30 lira da kendisi verdi cebinden Refet Bey. Ondan sonra iki sene de öyle yürüdü. Hangi 18 sayı hangi 58 sayı. O zamandan bu zamana başladı, devam etti geliyor.”

MTİA Derneğinin 1960 yılından beri aylık olarak yayınladığı, ruhsal konuları içeren RUH VE MADDE dergisi, ülkemiz insanına sade, objektif, tarafsız, tutarlı ve bilimsel bir yaklaşımla ruhsallık, ruhsal dünya, psişik yetenekler, parapsikoloji, tekrar doğuş, kendini tanıma, medyonomik çalışmalar, evrende zeki hayat, alternatif tedavi yöntemleri gibi pek çok konuda bilgi ulaştırmada öncü olmuş, hem ülkemizdeki hem dünya üzerindeki araştırma ve fenomenlerden haberler vermiştir.

Şimdilerde, Ruh ve Madde dergisi bu asli görevini BİLYAY Vakfı'nın yayın organı olarak sürdürmektedir.

İnsanlığı yozlaşmadan kurtaracak, ruhsal bilgiyle bilimi barıştıracak, her kültür düzeyindeki insana hitap edecek yeni yayınlara yeni kitaplara gereksinim ise her geçen gün artıyor. Bildiklerinin artık kendisini tatmin etmediğini anlayan büyük kitleler sordukları sorulara yanıt aramaya devam ediyorlar.

Ruh ve Madde Yayınlarının bu sürece olan katkısını daha iyi anlayabilmek için ele aldığı bazı konuları gözden geçirelim:

* Ruh, yaradılış, tekamül, şuurlanmak gibi her varlığı ilgilendiren konuları öncelikle ele alır.

* İnsanın Yaşam Amacı Nedir? Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum sorularının yanıtları nelerdir?

* Bir uygulamalı bilim dalı olan parapsikoloji, psi enerjisi ve psişik yetenekler derken neler anlatmaktadır?

*Telepati, duru görü, duru işiti, telekinezi, levitasyon gibi psişik yetenekler nasıl açıklanır?

* Kendini tanıma, kendini bilme, İç özgürlük, farkındalık konularıyla ilgili pratik ve teorik bilgilerin insanın yaratıcı

gücünü harekete geçirecek ve yaşamı daha anlamlı hale getirecek Yaratıcı imgeleme Gücünün doğru metotlarla

kullanımı.

* Tekrar doğuşla ilgili tüm dünya üzerindeki geniş bilimsel araştırmaların sonuçları ve haberler.

* Ruhsal aktüalite konuları, ruhsal tecrübeler geçiren insanların anıları.

* Ölüm, öte alem ve ölümden sonraki yaşamla ilgili ruhsal ve bilimsel deneyimler.

* Tebliğler ve medyomlukla ilgili temel bilgiler. İpnotizma ve manyetizmin varlık gelişimine katkısı.

* Evrende zeki yaşamla ilgili elde edilen makaleler, yazılar, açıklamalar. UFO aktüalite (UFO gözlemi yaşan kişilerin

aktarımları)

* Tüm felsefelerle ruhsal eğitim sistemlerinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi.

* Ruhsallıkla bilim arasında köprüler kuran bilim adamlarının bilimsel görüşleri,makaleleri.

* Kayıp uygarlıklar, ezoterik konular ve geleceğe alt kehanetlerle ilgili konular.

Ve daha sayamadığımız, insanı kendi kökeninden yakalayıp kendine gösteren yalın, güçlü, hümanistik nice konular... Derginin tüm araştırma, yazı hazırlama, çeviri, dizgi, tashih, mizanpaj ve montaj çalışmaları Dernek ve Vakıf üyeleri tarafından yapılmaktadır.

 

RUH VE MADDE YAYINLARININ İLK KİTABINI YAYINLAMASI

Günümüzde yüzü aşkın kitapla ruhsal bilgi, kültür ve eğitim konusunda eserler veren Ruh ve Madde Yayınlarının ilk kitabının yayınlanışının öyküsü, bir hizmet ve vazife kadrosunun tüm zorluklarını gözler önüne seren örneklerle doludur. İlk günlerin ve ilk kuruluşun tüm zorluklarını yaşayanları sevgi, saygı ve rahmetle anarken, anlatımı tekrar Üstat Ergün Arıkdal'ın anılarına bırakıyoruz:

“İlk kitabımız da teksir olarak çıktı. O da çok enteresandır. Derneğin kurucularından Suat Plevne ağabeyimiz vardı, gayet kültürlü, esaslı bir insan. Bedri Bey'in çok eski arkadaşı. Taa Ankara'lardan. Sene 1965, '66 veya '67 olmadan, o sıralarda. Suat Bey geldi bize. Bizim bütün uzay hakkında veya dış uzaylı varlıklar hakkındaki bilgimiz, Ruh ve Kainat'taki 'her yer meskundur' bahsi ve orada bir tebliğdeki bilgiyle sınırlıdır. Yani prensip olarak diyoruz ki, dünyanın dışında da canlılar vardır. Ama başka hiçbir ilişkimiz yoktu. Bu kadar idi bilgimiz. Dalmamışız hiçbir şeyin içerisine. Suat Plevne ağabey geldi, bir konferans verdi. İlk defa biz uçan daireler hakkında bilgi edindik. Feleğimiz şaştı. Bu adam boşuna konuşmaz. Ondan sonra biz balıklama bu işin içine daldık. Meğer onda çok güzel kitaplar varmış Fransızca. Onları aldık. Şudur budur. Biz şöyle bir bayağı araştırma yaptık. Çıktı ortaya bayağı bir şeyler var. George Adamski'yi tanıdık en azından. Kim ne yapmış, kim ne etmiş ve bu sırada dergide de bazı şeyler yayınlamaya başladık. O sıralarda Refet Bey Dernekten ayrılmıştı. O, 1964'ten sonra Ruh Dünyası dergisini çıkartmaya başladı, onlar arada sırada yazıyorlardı bunu. Ruh Dünyası ciltlerini iki cilt getirdiler, okuduk, iki günde bitirdim hepsini. Sonra bu sefer dedik ki Suat Ağabey'e, Ağabey dedik, gel bir anlat bakalım şunu bize, bir de senin ağzından dinleyelim. Yani ne demek istiyor bunlar, neyin nesidir? Evet, biz meskun dünyaların çok olduğunu biliyoruz, kabul ediyoruz ama bu nasıl bir şey? Ondan sonra geldi anlattı bize bir güzel. İşte yardım, yardımı çağırıyor. Onun bir arkadaşı var. Bu sıralarda da Erich von Daniken isimli bir Alman yazar -daha Türkiye'de hiç kimse bilmiyor- İsviçre’de Die Weltwoche diye bir dergi çıkıyor. O zat, fevkalade Almanca bilen birisi. Kendisi kimya mühendisi, okulda da daha gençken talebeyken kimya hocaları var Aster. Onun meccanen mütercimliğini yaparmış derste. Hem öğrenci, hem de asistan gibi yardım ediyor. O derecede Almancaya muktedir.

Okuyor. İsviçre’de çıkıyor mahalli bir dergi Weltwoche. Bunu Suat Beye söylüyor. Diyor ki: Yahu Suat, bak sen böyle şeylerle meşgulsün, şimdi adamın biri çıktı. Dünyada kalıntılardan bahsediyor, bilmem nelerden bahsediyor. Bunu görünce Suat Beyin kulakları dikiliyor. Yahu diyor, şunu getirsene bir bakalım seninle bu konuya. Ertesi hafta okuyorlar, çok güzel. Bunu açtı bana böyle böyle. Dedi ne yapalım? Dedim, vallahi biz yararlanmak isteriz bundan ama bizde Almanca bilen yok. Dedi ben ona söylerim. O dedi okurken yazar Türkçesini. Hay Allah razı olsun. Eski Türkçe. Adam yani Almancayı okuyor, yazıyor böyle. Çevirmek diye bir şey yok adamda. Ve İlahlar Kozmonotlar mıydı? diye bizde ilk teksir yayını çıktı. 90 küsur sayfa. Bizim de yaşlı bir hanım arkadaşımız vardı, Sadiye (Korates) Hanım. Eski Türkçe biliyordu o, eski edebiyatçılardan, yani Türkoloji okumuş, oradan eski Türkçe geliyordu. Sadiye Hanım hemen onu yeni Türkçe ye çeviriyor, bir taraftan da biz daktilo ediyoruz bunları. Ve İlahlar Kozmonotlar mıydı? ismiyle. Böyle bir sorular sorarak başlıyor. "İlahlar Kozmonotlar mıydı?" diye giriyor. Biz bunu kitap başlığı yaptık. Hemen akabinde teksir olarak yayınladık. Ondan evvel başka teksir yayınlar da vardı, medyomluk falan işte onları yapmıştık. Von Daniken'i biz biliyoruz, başka kimse bilmiyor yeryüzünde. Ve nasıl satıldı o, nasıl kapış kapış gitti, biz onu iki üç defa bastık ondan sonra, teksir olarak. Ve sonradan işte Von Daniken'in kitapları çıkmaya başladı. Ve hala herkes bizim o tercümeyi arıyor. Yani diyorlar, o tercüme bambaşkaydı. Niçin siz bunu bir defa daha basmadınız. Eee dedik yahu adamlar patentini almışlar. Sonra ben Abdi İpekçi ile görüşmeye gittim. Bu konularla alakalı bir şeyler değildi, parapsikoloji ile ilgili bir röportaj yaptı benimle. Ve orada da söyledim. Dedim Abdi Bey biz sizden evvel bastık.Çünkü Milliyet'te çıktı o ilk önce. Tanrıların Arabaları diye ilk defa Milliyet'ten çıkmıştır o.”

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

MTİA DERNEĞİNİN ÇALIŞMALARI VE BİLGİ YAYMA FAALİYETLERİ GENİŞLİYOR

Üstat Ergün Arıkdal başkanlığında, Türk Ruhçuluğunda birçok ilk'e başlangıç yapan MTİA Derneği, tüm çalışma ekibiyle birlikte Dr. Bedri Ruhselman'dan aldığı emaneti, gelecek kuşaklara aktarmak için faaliyetlerini genişletti. Yayınlarını, dış konferanslarını arttırdı, paneller düzenledi. Ülkemizin ilk Türkçe Evrende Zeki Hayat dergisini ve Spirit and Matter adlı İngilizce bülteni çıkarttı ve Türk Ruhçuluğu pek çok şehirde kardeş derneklere yayıldı.

Tabi ki MTİA Derneği bu hızlı tempodaki çalışmaların da şevkini ve ışığını vazifeyi devralan bir başka öğretmenden esinlenerek yapıyordu. Derneğin, derginin, Vakfın ve yayınların son kırk yılındaki her an, Üstat Arıkdal'ın hayatının son kırk yılıyla bir bü-tünlük teşkil eder. Bu nedenle kendisinin kısa geçmişini hatırlamakta fayda görüyoruz:

ÜSTAD ERGÜN ARIKDAL'IN KISA YAŞAM ÖYKÜSÜ

Ergün Arıkdal 21 Kasım 1936'da Geyve'de doğdu. Annesinin adı Hafize, babasının adı Mehmet Nuri'dir. Üç erkek kardeşin en küçüğüdür. Annesi ev kadınıydı, babası ise devlet demiryollarında demiryolu hat müdürü olarak çalışıyordu. Babası devlet memuru olduğundan çocukluğu ve gençliği yurdun farklı illerinde geçmiştir. Babası, Ergün Arıkdal'a hayatının bu kısımlarında çok sıkıntılar çektiğini söylemiş. Bu sıralarda babasının başından bazı ilginç metapsişik olaylar da geçmiş olmasından dolayı, spiritüalizm konusuna olumlu olarak bakmıştır. İlk öğrenimini Sivas ve Samsun illerinde, ortaokulu Konya'nın Ereğli ilçesinde tamamlamış ve liseye Mersin'de başlamış, ardından İstanbul Erkek Lisesinde bitirmiştir. 12 yaşında babasını kaybetmiş, 16 yaşından itibaren yatılı okullarda okumuş, tatillerde ise annesinin Konya'nın Ereğli ilçesindeki evlerinde oturmuşlardır.

Daha 15 yaşlarında iken felsefi konular ilgisini çekmiş, o zamanların imkanları dahilinde başta Varlık Yayınları olmak üzere okul kitaplıkları ve zamanın Milli Eğitim Bakanlığı'nın çıkardığı Fikir Eserleri serilerini hiç aralıksız takip etmiştir. 1940'lı yıllarda artık günümüzde tekrar güncelleştirilip yayınlanmakta olan Bütün Dünya adlı bir dergi yayınlanmaktadır. Bu derginin içinde ipnoz, altıncı duyu, telepati, ruhlarla irtibat gibi konularla ilgili makaleler de yer almaktadır. Bu makalelerin içeriğinden çok etkilenmiş, zamanla içini metapsişik konularında araştırma yapmak, bilgilenmek ateşi kaplamıştır.

1950 yılında ortaokulda okurken bir gün ağabeyinin İstanbul’dan gelirken yanında getirdiği dergiler arasında, o zamanlar Üstat Bedri Ruhselman'ın yayınladığı Ruh ve Kainat dergisi ile tanışmıştır. O andan itibaren dergiye bağlanmış, fakat liseyi okumak üzere İstanbul’a gidene kadar diğer sayıları senelerce bulamamıştır. İlk metapsişik bilgilerinin temellerini buradan almaya başlamıştır. Bu esnada liseyi İstanbul’da okumak fırsatı kendisine başka kapılar açmıştır. Bir yandan metapsişik konuları takip ederken, bir yandan da felsefe, psikoloji ve sosyoloji ile ilgilenmeye devam etmiştir. İstanbul Erkek Lisesinde zamanın çok kıymetli öğretmenlerinden ders almış ve bu durum kendisini, entelektüel gelişimi bakımından müspet yönde etkilemiştir. Lisedeki felsefe öğretmeni kendisindeki özel yeteneği fark etmiş ve ders dışında da felsefi konular üzerinde sohbetlerde bulunmuştur. Spiritüel konuları kaynağından takip etmek niyetiyle liseden itibaren kendi çabasıyla Fransızca öğrenmeye çalışmış ve bunda başarılı olmuş, dilimize sayısız eser ve makale kazandırmıştır. İstanbul’da okurken aynı zamanda Metapsişik Tetkikler ve ilmi Araştırmalar Derneğine devam etmeye başlamış ve bu faaliyet, hayatının sonuna kadar sürmüştür. 1957 ile 1961 yılları arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde öğrenim görmüştür.

3 Ocak 1958 tarihinde Metapsişik Tetkikler ve ilmi Araştırmalar Derneğine üye kaydedildikten sonra, Ruh ve Madde dergisinde makaleleri ve Fransızca’dan çevirileri yayınlanmaya başlamıştır. İlk kitabı olan İpnotizma, Manyetizma ve Telkin adındaki eserini 1963 yılında daha 27 yaşındayken kaleme almıştır. 1959-1974 yılları arasında 15 yıl süreyle Sadıklar Planı Tebliğleri'nin bizzat medyomluğunu sürdürmüştür.

1965 yılında evlenmiş, 1966 yılında bir oğlu, 1975 yılında bir kızı olmuştur. 19 Kasım 1967'de Metapsişik Tetkikler ve ilmi Araştırmalar Derneği başkanı olmuş ve bu vazifeyi ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür. Derneğe girişinden itibaren o dönemde yavaşlamış olan faaliyet ve araştırmalara ivme getirmiş, sayısız yazı ve makaleyi dilimize kazandırmıştır. Konferanslar, seminerler, paneller ile ruhçuluğu Türkiye ve dünyaya tanıtmış, bilgi akışına ömrü boyunca süren titiz çalışmalarıyla büyük bir hız kazandırmıştır. 1970 yılında İstanbul Üniversitesi Psikoloji! Bölümüne kaydolmuş ve burada 3 yıl öğrenim görmüştür.

Vazife hayatını daima meslek hayatından önde tutmuş, hayatının tüm akışını ruhsal çalışmalarına göre ayarlamıştır. Meslek hayatında finans ve otomotiv sektörlerinde çalışmış, son olarak 1986 yılında otomotiv yedek parçaları satış müdürlüğü görevindeyken emekli olmuş, bundan önce de olduğu gibi daha da artan bir tempoyla zamanını Ruhsal Bilgilerin yayılmasına ayırmıştır. Türkiye'de vazifeyi Üstat Dr.' Bedri Ruhselman'ın bıraktığı yerden devralmış, daima yeniyi ve ileriyi hedef alarak sürdürmüştür. Hayatını tam bir ruhçu, büyük bir vazife insanı olarak yaşamış, örnek olmuş, birçok "ilk"e imza atmış, birçok talebe yetiştirmiş, büyük bir disiplin içerisinde bilimsel araştırmalarını sürdürmüş, daima Türkiye'yi gelecekteki fonksiyonuna hazırlamaya gayret etmiştir.

Hayatı boyunca maddiyatı daima ikinci planda tutarak tam bir teslimiyet içinde yaşamıştır. Ruhçu bilgiyi Türkiye ve dünyaya yaymak için ilk defa Ruh ve Madde Yayınlarını kurmuş ve bugüne kadar sayısız eserin insanlığa ulaşmasına daima öncülük etmiştir. Yapıtları arasında Nazari ve Tatbiki İpnotizma Manyetizma ve Telkin, Medyomluk, Ansiklopedik Metapsişik Terimler Sözlüğü, İpnozun Gerçek Yüzü, Ruhsallık Üzerine Denemeler, Değişime Doğru, Gizli Öğreticilik, Tüm Yönleriyle Medyomluk, Vazife, Yaşamın Amacı Kendini Bilmek, Büyük Sentez Tekamül adlı eserler ile sayısız makale, çeviri, derleme sayılabilir. Bilgisinin tatbikatını yapabilen nadir insanlardan biri olarak tam bir sadelik ve alçakgönüllülük içinde hayatını sürdürmüştür.

Herkes için son derece müşfik bir baba, evlatlarının içindeki cevherleri bularak kendilerini en iyi şeklide yönlendiren bir öğretmen, çok güçlü bir medyom ve telepat, ileri derecede sahip olduğu sezgi, telkin ve tedavi yeteneği ile sayısız insanın hayatındaki karanlıkları aydınlatan bir şifacı olmuştur. Ömrü boyunca Kutsal Vazifesi doğrultusundaki her şeyi gerçekleştirmiş, zaman zaman hayatında meydana gelen tüm çalkantı ve ihanetlere rağmen yolundan bir an bile sapmamıştır. Hayatının son gününe kadar çalışmış, radyo sohbetleri, konferansları, seminerleri, Vakıf içi özel çalışmalarına devam etmiştir. Vazife ilkelerini ortaya koymuş ve bunları yaşayarak herkese örnek olmuştur.

Kutsal Vazifesinin son aşaması olarak 6 Ocak 1997 tarihinde bedenini terk eden Üstat Ergün ARIKDAL, ardında vazifenin sürdürülmesi için gereken tüm ilke ve uygulamaları bırakmıştır.

DİĞER YAYIN FAALİYETLERİ

Ruh ve Madde dergisinin kesintisiz yayınlanmasına ve içeriğinin bilgi dolu olmasına çok önem verir, Ruh ve Madde dergisini halkla iletişim aracı olarak kabul ederdi. 1950'li yılların sonlarında MTİA Derneğine üye kaydedildikten sonra, tüm yaşamı boyunca Ruh ve Madde dergisine yazılar yazmayı bir bilgi aktarımı ve insanlık vazifesi kabul eden Ergün Arıkdal, her ay "Realite" köşesinde yayınlanan yazılarında bilgisindeki ve anlayışındaki gelişmeleri tüm okuyucularıyla paylaşırdı.

MTİA Derneği, Ruh ve Madde’nin dışında kendisinin öncülüğünde 1980-1985 yılları arasında beş yıl süreyle ufoloji ve evrende zeki hayat konularını içeren Planet adlı bir dergi de yayınladı. Yurt dışındaki benzer amaçlı kuruluşların üye ve okurlarının bilgilendirilmelerine yönelik çalışmaları da asla ihmal etmeyen Ergün Arıkdal, İngilizce olarak yılda 4 kez yayınlanan ve yurtdışındaki ilgili kişi ve kuruluşlara postalanan Spirit and Matter adlı İngilizce bir bülteni yayın hayatına başlattı.

 

Ruhsal hakikatler, Varlıksal ilkelerle ilgili temel bilgileri içeren kitapçıkları Türkçe,İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca,Portekizce, Bulgarca, Sırpça, Rusça broşürler halinde bastırarak, Anadolu'da yanmakta olan Bilgi Işığının yansımalarını yurt içine olduğu gibi diğer ülkelere de yaymayı fonksiyonunun bir parçası kabul etmiştir.

Ruhçu Bilgiyi Türkiye'ye ve Dünya'ya yaymak için RUH ve MADDE Yayınları ve Sağlık Hizmetleri AŞ.yi revize ederek genişleten Ergün Arıkdal, bugüne kadar sayısız eserin insanlığa ulaşmasına öncülük etti.

Ruh ve Madde Yayınları kuruluşundan günümüze kadar 208 adet yerli/yabancı kitapları Türk okuyucusu ile buluşturmuş, yurdumuzdaki eksik olan boşluğu yayın yolu ile doldurulmaya çalışmıştır. Metapsişik yelpazedeki çeşitli konular titizlikle seçilerek, çok değerli yapıtlarla okurlarımızın fikir dünyası zenginleştirilmiştir.

Üstat Ergün Arıkdal, ruhsal konulardaki kitap yayınlarının çoğalmasına, İstanbul ve dışındaki belli başlı kentlerde de okuyucunun bu eserleri bulabilmesine ön ayak olmuştur. Kitaplar aracılığıyla insanımıza ulaşacak olan bilgiye ve okuyucuya büyük bir saygı duyardı. Yaşamı boyunca tüm insanlık adına İnsanüstü çalışmalar, Ruhçuluk Ekolü adına olağanüstü hizmetler veren Ergün Arıkdal bir ilke ve vazife insanıydı. İlke kapsamında uyguladığı kutsal vazifesini yaşadığı son dakikaya kadar büyük bir onurla taşıyan ve uygulayan Ergün Arıkdal dünya okulunun ilkelerini ve temel bilgilerini dünya bedeni ve idraki içinde bilen, anlayan bir varlıktı. Davranışları, kişiliği ve günlük yaşamıyla tüm üstatlar gibi enerjiyi yerli yerinde kullanır, her zaman herkesle paylaşmaya çalıştığı bilgi, umut, sevgi ve hoşgörüyü hiç ayırmadan onu tanıyan tanımayan her varlığın hizmetine sunardı.

Bilgiyi yayma ve genişletme çalışmalarına çok önem veren Üstat Ergün Arıkdal, bu amacına yönelik olarak, hayatının en büyük isteklerinden birini gerçekleştirdi. Hayatı boyunca bir radyo kanalından dinleyicileriyle sohbet etmek, bilgiyi daha geniş kitlelere taşımak onun hedeflerinden biri olmuştu. Hayat planı onun bu soylu isteğinin de gerçekleşmesine izin verdi. Türkiye'de ilk kez yerel radyolar kurulduğu sıralarda, Ergün Arıkdal hiç zaman yitirmeden bu konu ile ilgili çalışmalara başladı.

1993 yılının ilk aylarında yeni kurulmakta olan yedi radyodan birini, İstanbul’daki Meta FM 105.6'yi kuruldu. Meta FM 105.6’yı kurarken tek bir amacı ve düşüncesi vardı; ruhsal bilgileri daha geniş kitlelere ulaştırmak...Bilgi ışığını tüm Marmara Bölgesine aktarmak için yaşamının son gününe kadar sevgili dinleyicileriyle haftanın bir ya da iki günü canlı yayında ruhsal söyleşiler yaptı.

Üstat Ergün Arıkdal, Derneğe girişinden itibaren tüm etkinlik ve araştırmalara ivme getirerek sayısız yazı ve çeviriyi dilimize kazandırdı. Konferanslar, seminerler, paneller ile Ruhçuluğu Türkiye ve dünyaya tanıtarak, bilgi akışına ömrü boyunca süren titiz çalışmalarıyla hız kazandırdı.

Bilgi ve Vazifeye adanmış hayatının son yıllarında, kendini çok zorlayan sağlığının ortaya çıkardığı bütün elverişsiz şartlara rağmen, tüm bilgi iletişim ağlarını kurmaya ve halkıyla bütünleşmeye devam etti,1995-1996 yıllarında HBB TV'de "A'dan Z'ye" programının, "Merak Ettikleriniz" köşesinde 10 ay süre ile her salı günü tüm Türkiye'ye periyodik olarak seslendi ve seyircilerinin sorularını yanıtladı. Ayrıca Anadolu'dan gelen TV yapımlarına ve sorularına cevap verdi, özel TV paket programları yaptı. Hatta vefatından tam bir hafta önce Adana'da bir yerel TV'den gelen istek üzerine Kehanetler ve Ölüme Yakın Deneyimler adı ile iki program hazırladı. Çağdaş iletişim araçlarının önemine çok inanan ve tüm arkadaşlarının her an yeniye ve yeni bilgilere açık olmasını isteyen, taassuptan, putlaştırmadan ve dar kafalılıktan hiç hoşlanmayan Üstat Ergün Arıkdal, Ruhçuluğun temiz ve saf bilgiyi alan ve bilgiyle amel etmek isteyenlerin ihtiyacını karşılayacak bir gelişim yolu olduğunu, ülkemizin bu tekamül yolunun odağı olduğunu, ama henüz şuurlar pek bulanık olduğu için bunun farkına varılamadığını, ülke çapında liyakatimizi ortaya çıkarma sınavlarıyla karşı karşıya olduğumuzu biliyordu.

Üstat Ergün Arıkdal, üstün vazife anlayışıyla ayrım gözetmeden tüm insanlığa adadığı bilgi aktarma işlevinin daha da geniş olanaklarla yapılabilmesi için 1994 yılında MTİA derneğinin geleceğe ait büyük vazifesinin zemini olarak uluslararası bir organizasyon olan "İnsanlığı Birleştiren Bilgiyi Yayma Vakfı"nın (BILYAY) kurulmasına öncülük etmiştir..

TÜRKİYE’DE RUHÇULUK YAYILIYOR

Üstat Dr. Bedri Ruhselman'ın ve Üstat Ergün Arıkdal'ın ilkeleri ışığında kurulmuş hizmet ve vazife halkaları her gün büyüyerek ektikleri binlerce tohum yeşermeye devam etmektedir. Bu büyüme süreci içerisinde İstanbul dışında da ruhsal konuları aynı ekol disiplini içerisinde işleyen, araştıran ve yayma vazifesini yerine getiren kardeş dernekler kurulmuştur. Dernek ve Vakıf'la tamamen paralel bir tarzda çalışmalarını sürdüren kardeş derneklerimizin isimleri ve kuruluş yılları şöyledir:

-Ankara Ruhsal Araştırmalar Derneği-1990

-İzmir Ruhsal Araştırmalar Derneği-1990

-Adana Ruhsal Araştırmalar Derneği-1992

-Kıbrıs Ruhsal Araştırmalar Derneği-1992

 

Tüm dünya üzerindeki bilimsel bir disiplin altında deneysel araştırmalar yapan ruh bilimi ya da ruhçuluk; bilimle, ruhsal öğretiler arasında köprü oluşturduğu için evrenseldir. Bilim dünyasındaki bazı öncüler artık şuurun, yaşamın ve aslında her şeyin evrenin içinde bir arada topluca bulunduğu fikrini benimsemeye başlamışlardır. Ve Yeni Çağ anlayışının kapısını cesaretle aralayan bu araştırıcılar, "evrenin her bir parçası tümünü içermektedir" diyerek, madde ve madde dışının birbirlerinden bağımsız olarak var olamadıklarını, her ikisinin de daha yüce bir düzeninin parçaları olduğunu gitgide daha çok fark etmektedirler.

Varoluşu önlenemeyen paranormal olaylar; şu an geçerli olan bilimsel metodoloji ile açıklanamadığından; günümüz insanına evrene yeni bir bakış açısı yeni bilimsel ve ruhsal bilgiler gerekmektedir. Maddesel olanla ruhsal olanın sonsuz bir "Bütünsel anlayış" içinde eridiği; Yeni çağın Ruhsal ve Bilimsel bilgileri, ruh biliminin, engin ve geniş yelpazesi içinde kendine yer bulmakta, her soruya bir yanıt elde edebilmektedir. Deneysel metotla desteklenmiş olan Ruhçuluk Öğretisi ruhsal öğretiler adına yalnız arayanlara da ellerindeki bilgileri daha iyi tanıtmakta ve açıklamaktadır. 2000'li yıllar "Birleştiren, Bütünleştiren, Küresel Bilgilerin" hızla yayıldığı, bir ışık gibi sevgiyle ve doğallıkla her yanı sarıp sarmaladığı yıllar olacak. "Küresel, Bütünsel Bilgilerin" yeni tesiri ve ışığı görecek gözleri işitecek kulakları olanların da gözlemlediği gibi büyük hızla yayılıyor. Şok etkisi yaratan şaşırtıcı olaylar dizisinin tüm insanlık ailesi olarak art arda yaşadıkça sorduğumuz soruların kapsamı ve yoğunluğunun da arttığı ruhsal konulara ilgi duyanların gözlerinden kaçmıyor.

Yarının dünyasını kendi emeğimizle biz inşa ediyoruz. Her şey Birliğe ve Tekliğe doğru gidiyor. Kendimizi mümkün olduğunca diğer insanlardan ve bütünden ayrıymış gibi düşünmemek bizi de "Yeni çağın Altın ışıklı Dokumasına" katacak ve bir ilmiğini de biz atmış olacağız. Her yaşam, okyanus içindeki bir damla su gibidir. ister okyanustan ayrı ister okyanusta olan bir damla olsun yine de sudur ve bütünün bir parçasıdır.

İnsan bu "Yüksek Hakikati" anladığında; sevginin, saygının, anlayışın, yardımlaşma ve dayanışmanın birlik-beraberliğin önemi daha iyi anlaşılır. Hiç kimsenin "Bütün"den ve "bilginin" birleştirici etkisinden ayrı yaşamak istemeyeceği; üzüntü, gözyaşı ve yozlaşmanın insanlar üzerindeki tehdidini yitireceği günlerin yaklaşmasını istiyorsak kolları sıvamalı. yeni bir anlayışın inşasına bizler de bir tuğla koymalıyız.

 

BU METİN RUH VE MADDE DERGİSİNİN 50. YIL ÖZEL SAYISINDAN KISALTILARAK ALINMIŞ, TÜRK RUHÇULUĞUNUN TARİHİNİ ÖĞRENMEK İSTEYENLERİN HİZMETİNE SUNULMUŞTUR

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...