Jump to content

Naikan Terapisi


kizginkuzgun

Önerilen Mesajlar

Naikan'ın içe bakış yaklaşımı Batı’nın, her şeyden ve herkesten önemli olanın ''kendin'' olduğunu, başkalarını düşünmeden sadece kendi istek ve duygularına kulak vermeyi, en öne geçmeyi teşvik eden ''egosantrik'' yaklaşımından çok farklıdır.

Naikan, Japonca ''Nai'' ve ''Kan'', yani ''İçe Bakış'' sözcüklerinden oluşmuş bir terapi yöntemidir.

 

Daha güzel bir tercümesi, ''gönül gözüyle kendine bakış'' şeklinde yapılabilir.

 

Kendimizi, ilişkilerimizi ve insan doğasını tanımada mükemmel bir yol gösterici olan Naikan Terapisi, Yoshimoto Ishin (1916–1988) tarafından geliştirilmiştir.

 

Naikan, insanın dikkatini, dar ve bencil iç dünyasından çıkartıp, dışarıya döndürmeyi, başkalarıyla olan ilişkilerini ve duyarlılıklarını geliştirmeyi hedefler.

 

Anksiyete, sosyal fobi, panik bozukluk, dikkat eksikliği, depresyon, ilişkilerde yaşanan sorunlar ve aile problemleri, amaçsızlık, anlamsızlık, ruhsal kökenli bedensel hastalıklar (psikosomatik hastalıklar) gibi birçok sorunda, kişisel ve ruhsal gelişim amaçlandığında, Naikan terapisi mükemmel bir çözüm kaynağı sunar.

 

Bu yaklaşım, Batı’nın, her şeyden ve herkesten önemli olanın ''kendin'' olduğunu, başkalarını düşünmeden sadece kendi istek ve duygularına kulak vermeyi, en öne geçmeyi teşvik eden ''egosantrik'' yaklaşımından çok farklıdır.

 

İnsan, tek başına var olamaz; ilişkiler içinde şekillenir.

 

Duyguları oluşturan ilişkilerdir. İlişkilerin varlığı, yokluğu ve biçimleri bizim iç dünyamızı ve duygularımızı belirler.

 

Bencillik, insanı kısır dünyalara hapseder.

 

Naikan yönteminde kişi, hayatla ilişkisini yeniden yapılandıracak bir iç görü kazanmak için her gün kendisine şu üç soruyu sorar:

 

- Bugün başkaları bana nasıl yardım etti?

 

- Bugün başkaları için ne yaptım?

 

- Bugün başkalarına ne şekilde yük oldum ve nasıl zarar verdim?

 

Bu sorgulamayı her gün yapmak, dikkatimizi dar dünyamızdan çıkartır ve aynı zamanda başkalarıyla kurduğumuz yanlış ilişkilerden (sorumsuzluk, kayıtsızlık gibi) kaynaklanan sorunların dağ gibi birikip üzerimize yıkılmasını engeller.

 

Algılarımız genelde hep yanlıdır. Bencildir.

 

En sıklıkla, başkalarının bize ne zararlar verdiğinin çetelesini tutarız. Fark ettiyseniz, yukarıda sıraladığım üç soru arasında, ''Bugün başkaları bana nasıl zarar verdi?'' sorusu yok.

 

Bu benmerkezci soruyu zaten sürekli soruyoruz.

 

Bir insanı bekletmek, verilen sözü tutmamak, yapılabilecek bir yardımı esirgemek, kötü davranmak, teşekkür etmemek, dedikodu yapmak, duygusal veya fiziksel şiddet uygulamak, hep başkalarına verilen zararlardandır.

 

Başkalarına verdiğimiz zararları kolayca, ''istemeden oldu,'' ''unuttum,'' ''fark etmedim'' gibi mazeretler bularak veya karşımızdakini suçlayarak göz ardı ederiz.

 

Einstein’ın çok güzel bir sözünü hatırlamanın tam da sırası:

 

''Hepimizin yaşamı, bizden önce yaşamış ve halen yaşamakta olan milyonlarca insanın, ortak emeğinin ürünüdür.''

 

Bir an için yediğiniz ekmeğin, sofranıza kaç insanın emeğiyle geldiğini bir düşünün!

 

Toprağı hazırlayan, onu eken, tohumu çiftçiye ulaştıran, toprağı işleyenin ekim ve hasat zamanı kullandığı araçları üreten, araçların birbirinden farklı parçalarını üreten, o aletleri satan, çiftçinin o aletleri alabilecek parayı kazanmak için sattığı buğdayı alan, ondan un yapan, o unu paketleyen, kamyonlarla taşıyan, kamyonu üreten, fırınlara satan, fırını inşa eden, ekmeğe katılacak suyun fırına ulaşımını sağlayan, ekmeğe katılan tuzu üreten, dağıtan, satan, fırında ekmekleri pişiren, fırıncının kullandığı kürekleri yapan, ekmekleri markete taşıyan, o marketi kuran, raflara yerleştiren, o markette size kasada satışı yapan, ödediğiniz parayı basan, sizin o ekmeği alabilmek için sahip olmanız gereken parayı kazanmanızı sağlayan işveren veya müşteri, o kişilerin size ekmek parası olarak kazandırdıkları parayı kendilerinin kazanabilmesi için yaptıkları işlere harcadıkları emekler, o emeklerin arkasındakiler, tüm o insanları, onlardan öncekileri dünyaya getirenler, yetiştirenlerin emekleri...

 

Ve öncesi ve daha öncesi…

 

Akıl almıyor, değil mi?

 

Bunu düşünüp de, ''tek başına ve en önemli olmanın'' aslında ne kadar imkânsız olduğunu ve başkaları için yaptıklarımızın, aslında ne kadar az olduğunu fark etmemek mümkün mü?

 

Bize katkıda bulunan tüm insanların, bize hizmet eden eşyalarımızın, canlı ve cansız her şeyin farkına varmak, içimizde müthiş bir şükran duygusu oluşturmanın yanı sıra, bize bu koskoca evrende yalnız ve çaresiz değil, görkemli ve sonsuz bir ağın, bütünün bir parçası olduğumuzu gösteriyor.

 

Bütünün parçası olmak, bize sorumluluklar da getiriyor elbet!

 

Bütünü korumanın, ona zarar vermemenin, katkıda bulunmanın ve onu güzelleştirmenin sorumluluklarını…

 

Bütüne zarar vermenin, aslında kendimize zarar vermek olduğu bilincini...

 

Güzel şeyler bunlar!

 

Dünyanın yanı sıra, bizleri de zenginleştiren, güzelleştiren ve yaşamlarımızı anlamlı kılan!

Doç. Dr. Şafak Nakajimawww.safaknakajima.com

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...