Jump to content

Ümit Yaşar Oğuzcan Şiirleri


Şaman

Önerilen Mesajlar

Darağacı

 

Alacakaranlıkda olsun ölümüm

Kısın lambaları kısın

Alın götürün umutlarmı

Kederim dünyada kalsın

 

Ölüm fermanımı okusun savcı

Toplansın iki üç dost beş on yabancı

Gün doğmadan kurulsun darağacı

Beni hayallerimin bittigi yere asın

 

Ümit Yaşar OĞUZCAN

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Bilir Misin??

 

 

Tam sinirdan kaçarken vurulmak nedir bilir misin?

Nöbetçiler ha gördü, ha görecek

Parmaklarinin ucu dikenli tellere degdi degecek...

Ama... Bir adim daha atamazsin.

Uzanip tutamazsin;

Göz pinarlarinda donup kalir hayallerin

Planlarin, kaçisin, kurtulusun

Ve deler sevgi dolu yüregini

Sevgi bilmeyen bir kursun.

Bir okyanus da bogulmak nedir bilir misin?

Batan bir gemiye el sallayamamak,

Oturup aglayamamak,

Birkaç kulaç ötedeki

Bir tahta parçasini tutamamak,

Nedir bilir misin?

Sevmek nedir bilir misin?

Bir seyler tutusur yüreginde kipir kipir

Bütün benligini sarar, isitir.

Her gülüste yeniden dogarsin

Ve bin kere ölürsün her iç çekiste

Nasil anlatsam bilmem ki.

Yani 'sevmek' iste.

Duymak nedir bilir misin?

Duymak, ama anlatamamak

Çemberini kiramamak kelimelerin.

Tam dilinin ucuna gelmisken söyleyememek

'Seviyorum' diyememek

Yani ölümü yasamak nedir bilir misin?

 

Ümit Yaşar OĞUZCAN

 

Kaynak : ocaklar.com

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BENİ UNUTMA

Bir gün gelir de unuturmuş insan

En sevdiği hatıraları bile

Bari sen her gece yorgun sesiyle

Saat on ikiyi vurduğu zaman

Beni unutma

Çünkü ben her gece o saatlerde

Seni yaşar ve seni düşünürüm

Hayal içinde perişan yürürüm

Sen de karanlığın sustuğu yerde

Beni unutma.

O saatelerde serpilir gülüşün

Bir avuç su gibi içime, ey yar

Senin de başında o çılgın rüzgar

Deli deli esiverirse bir gün

Beni unutma..

Ben ayağımda çarık, elimde asa

Senin için şu yollara düşmüşüm

Senelerce sonra sana dönüşüm

Bir mahşer gününe de rastlasa

Beni unutma..

Hala duruyorsa yeşil elbisen,

Onu bir gün yalnız benim için giy

Saksındaki pembe karanfilde çiğ

Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen

Beni unutma..

Büyük acılarla tutuştuğum gün

Çok uzaklarda da olsan yine gel

Bu ölürcesine sevdiğine gel

Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün

Beni unutma..

Ü.Y.Oğuzcan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

MİLYON KERE AYTEN

 

 

Ben bir Ayten'dir tutturmuşum

Oh ne iyi

Ayten'li içkiler içip

Sarhoş oluyorum ne güzel

Hoşuma gitmiyorsa rengi denizlerin

Biraz Ayten sürüyorum güzelleşiyor

Şarkılar söylüyorum Şiirler yazıyorum

Ayten üstüne

Saatim her zaman Ayten'e beş var

Ya da Ayten'i beş geçiyor

Ne yana baksam gördüğüm o

Gözümü yumsam aklımdan Ayten geçiyor

Bana sorarsanız mevsimlerden Aytendeyiz

Günlerden Aytenertesidir

Odur gün gün beni yaşatan

Onun kokusu sarmıştır sokakları

Onun gözleridir şafakta gördüğüm

Akşam kızıllığında onun dudakları

Başka kadını övmeyin yanımda gücenirim

Ayten'i övecekseniz ne ala, oturabilirsiniz

Bir kadehte sizinle içeriz Ayten'li İki laf ederiz

Onu siz de seversiniz benim gibi

Ama yağma yok

Ayten'i size bırakmam

Alın tek kat elbisemi size vereyim

Cebimde bir on liram var

Onu da alın gerekirse

Ben Ayten'i düşünürüm, üşümem

Üç kere adını tekrarlarım, karnım doyar

Parasızlık da bir şey mi

Ölüm bile kötü değil

Aytensizlik kadar

Ona uğramayan gemiler batsın

Ondan geçmeyen trenler devrilsin

Onu sevmeyen yürek taş kesilsin

Kapansın onu görmeyen gözler

Onu övmeyen diller kurusun

İki kere iki dört elde var Ayten

Bundan böyle dünyada

Aşkın adı Ayten olsun

 

Sizi bilmem ama ben bu şiire hastayım:D

--------------------

BİR YERDE ÖLÜM GÜZEL OLUYOR

 

 

İnsan bir kere ölüyor ne fena

Bu düzeni değiştirmeli

Bir kere yaşamalı

Çok çok ölmeli

En büyük kederler bizim için

Bizim için karşılıksız sevgiler

Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için

Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın

Saygı değer annelerimiz incinmesin

Her yerim ayrı ayrı ölmeli

Yoksa ölüm yok bana bu dünyada

Bir kurşun beynime girsin

Bir bıçak kalbime saplansın

Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi

Sonra gelsin bir manga asker

Sert bir komut

Bir yaylım ateş

Bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi.

Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi

Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi

Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne

Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi

Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim

O aşağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni

Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum

Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın

Halbuki şimdi benden kaçman da zor

Anlıyorum beni sevmen de zor

Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel

Ama bir yerde ölüm güzel oluyor.

--------------------

AYRILIK GÜNÜ

 

 

Ben nice ayrılıklar gördüm ömrümce

Kuşlar gördüm; kırılmış kolu, kanadı

Ayrı düşmüş sevdiğinden kuşlar gördüm

Hiç bir ayrılık bana bu kadar komadı

 

Ayrılığın bir ağrıdır vurur şakaklarımda

Ve büyür gözlerimde bir okyanus kadar

Derinden ses verir içimde bir tel

Sonra, birdenbire kırılır, kopar

 

Yeryüzü çekilir altından ayaklarımın

Geçer başıma çöken bir tavan gibi gökyüzü

Durmadan çalınır kulaklarımda

Şarkıların en hüzünlüsü

 

Seni alıp uzaklara giden otobüs

Benim üzerimden geçer hışımla

Devrilir, bakakalırım ardından

Bir sel gibi akan gözyaşımda...

 

Artık ne yapsam boş, teselliler faydasız

Karanlık gitgide en derinlere çeker beni

Çaresiz, bütün sokaklarında bu şehrin

Böyle perişan beklerim dönmeni

 

Dolaşır birbirine yorgun ayaklarım

Ellerimi koyacak bir yer bulamam

Nereye gitsem, en koyusu acıların

Ne yana baksam, çıldırtan bir akşam

 

İstemem ben bu ömrü, bu talihi istemem

Böyle durup durup senden ayrılmak varsa

Orada bir mezar kazılır benim için

Ayrılığın nerede başlarsa.

--------------------

BENİ UNUTMA

 

 

Bir gün gelir de unuturmuş insan

En sevdiği hatıraları bile

Bari sen her gece yorgun sesiyle

Saat on ikiyi vurduğu zaman

Beni unutma

Çünkü ben her gece o saatlerde

Seni yaşar ve seni düşünürüm

Hayal içinde perişan yürürüm

Sen de karanlığın sustuğu yerde

Beni unutma

O saatlerde serpilir gülüşün

Bir avuç su gibi içime, ey yar

Senin de başında o çılgın rüzgar

Deli deli esiverirse bir gün

Beni unutma

Ben ayağımda çarık, elimde asa

Senin için şu yollara düşmüşüm

Senelerce sonra sana dönüşüm

Bir mahşer gününe de rastlasa

Beni unutma

Hala duruyorsa yeşil elbisen

Onu bir gün benim için giy

Saksıdaki pembe karanfilde çiğ

Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen

Beni unutma

Büyük acılara tutuştuğum gün

Çok uzaklarda da olsan yine gel

Bu ölürcesine sevdiğine gel

Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün

Beni unutma..

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Ne zaman seni düşünsem yalnızlığım aklıma gelir

Bir ürperti gibi derinden derine duyarım çaresizliğimi

Nedir bu gürültüler derim, top patlamaları

Nedir bu şakaklarımda zonklayan ağrı

içimden dalga dalga boşanan gözyaşları ne

Bu hangi nehir ki uzayıp gider alabildiğine

Nedir bu ümitsizlik dolu bu kahır dolu yaşlar

Bu denizler altında kopup gelen fırtına

Bu bir çağlayan gibi uğultulu yaşlar

Oysa zamandır ilerleyen imkansızlıklar içinde

Başlangıcı olmayan bir sondur yaklaştığım

Bu ipince nehir nereye gidiyor bilen var mı

Ağlatan ne beni

O doyamadığım dakikalar mı

Düşen aksi mi gözlerime o bal rengi gözlerin

Ki içimde çalkantısıyla hıçkırır denizlerin

Sorarım; bu ağlamak ne kadar, nereye kadar

O zaman rüzgar durur, fırtına diner ansızın

Kapanır yorgun gözlerim bir gece başlar

Ve karanlık uykularla sürer ağlama saatleri

Uyanınca bir ıslak şafaktır gördüğüm

Bir büyük resimdir gökyüzü seyrederim

Yine Özleminle yanıp tutuşur göz bebeklerim

Duyarım vurgularını başımda çaresizliğin

Ben ağlayacak adam değildim bir kadın için

Beni perişan edecek ne vardı bu kadar

Bir de "Erkekler ağlamaz" diyorsun

Tanrılığından utanmasa

Tanrı bile ağlar...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BEN BİR EYLÜL SEN HAZİRAN

 

-I-

Bir eylüldü başlayan içimde

Ağaçlar dökmüştü yapraklarını

Çimenler sararmıştı

Rengi solmuştu tüm çiçeklerin

Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı

Katar katar gidiyordu kuşlar uzaklara

Deli deli esiyordu rüzgar

Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa

Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

Neydi o bir zamanlar

Sevmişliğim, sevilmişliğim

O heyheyler, o delişmenlikler neydi

Ne bu kadere boyun eğmişliğim

Ne bu acıdan korlaşan yürek

Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım

Önümdeki dizboyu karanlıklar da ne

Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

Beni kötü yakaladın haziran

Gamlı, yıkık eylül sonuma

Bir ilkyaz tazeliği getirdin

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

-II-

 

 

 

Masmavi göğünle

Cana can katan güneşinle

Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime

Çiçekler açtı dokunduğun

Çimler büyüdü yürüdüğün

Ve güller katmer katmer oldu güldüğün yerde

Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi

Oldurduğun yemişlerin ağırlığından

Dallarım yere değiyor

Güneşi batmadan saçlarının

Bir dolunay doğuyor bakışlarından

Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma

Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık

Başım dönüyor, off başım dönüyor yaşamaktan

Ölebilirim artık

Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse

Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma

Baksana; parmak uçlarım ateş

Lavlar fışkırıyor gözbebeklerimden

Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan

Benimle meydan oku her çaresizliğe

Benimle uyu, benimle uyan

Birlikte varalım onüçüncü aylara

Ben bir eylül, sen haziran.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BANA BİR ŞARKI SÖYLE

 

Özledim sesini ne olur konuş

Bir gül açtır zamanların ötesinden

Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel

Gök mavisinden, deniz mavisinden

Bana bir şarkı söyle

İçimde bir şey kımıldıyor

Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum

Bir baksana ne haldeyim deli divane

Yaralıyım, çaresizim umutsuzum

Bana bir şarkı söyle

Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt

Dökül karanlığıma ışıklar gibi

Al beni, en uzaklara götür

Sesin aksın içimde bir pınar gibi

Bana bir şarkı söyle

Bütün renkleri kat birbirine

Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan

Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi

Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan

Bana bir şarkı söyle

Bazan kar nasıl hazin yağar bilirsin

Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı

İşte öyleyim, kapkarayım bu gün gel

En hüzünlü sesinle, en dokunaklı

Bana bir şarkı söyle

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

ACILAR DENİZİ

 

Ben acılar denizinde boğulmuşum

İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını

Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni

Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

 

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime

Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını

Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle

Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

 

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma

Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek

Baksana;herkes içime dökmüş artıklarını

 

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa

Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse

Yılların içimde bıraktıklarını...

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BEN SENİ SEVDİM Mİ?

 

 

Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne

Tuttum, ta içime oturttum seni

Aldım, okşadım saçlarını, öptüm

İçtim yudum yudum güzelliğini

 

Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette

Bendeydi özlemlerin en korkuncu

Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,

Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu

 

Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu

Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim

Biri vardı ağlayan gecelerce

Biri vardı sana tutkun; o bendim

 

Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük

En solmayan güller açtı içimde

Ömrümü değerli kılan bir şeydin

Sen benim bozbulanık gençliğimde

 

Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya

Bir çizgiye vardım seninle beraber

Ve bir gün orada yitirdim seni

Ben seni sevdim mi? Sevdim, ya sen beni

--------------------

üzgün değilim kanmayı çğrendimse

senden seni kıskanmayı öğrendimse

gelsin beni çepçevre kuşatsın o ateş

yüz yıl yanarım yanarım yanmayı öğrendimse

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

RIHTIMDA

 

 

 

Bir beyaz gemiydi ayıran onları

 

Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda

 

Şimdi unuttum yüzünü kadının

 

Adamın gözleri aklımda

 

 

 

Kana bulanmış bıçaklar gibi

 

Uzun kirpikleri ıslaktı

 

Adam dertli, adam darmadağın

 

Dokunsalar ağlayacaktı

 

 

 

Adam bitkindi, adam seviyordu

 

Kalan kederdi, giden gemiyse

 

Taş olduğu içindir dedim

 

Rıhtım taşları erimediyse

 

 

 

Derken bir düdük öttü ansızın

 

Bembeyaz gemi gitgide ufaldı

 

Korkunç yalnızlığıyla başbaşa

 

Rıhtımda bir adam kaldı

--------------------

HER SABAH SENİNLE BAŞLAR

 

 

 

Önce gözlerin girer odamdan içeri

 

Sonra ellerin, saçların dudakların

 

Bir bir hatırlarım

 

Her sabah senin olan ne varsa

 

Yüzüm aydınlanır

 

Şarkılar söylemek gelir içimden

 

Yakında bir kuş öter

 

Uzaklarda bir tren sesi

 

Sonra kornalar, çocuk ağlamaları

 

Vapur düdükleri

 

Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden

 

Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma

 

Sarar benliğimi birden

 

Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım

 

Her sabah seninle başlar

 

Ve ben her sabah

 

Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım

 

 

 

Her sabah

 

Rezil insanlar bekler her köşebaşında beni

 

Yüzleri, yürekleri kadar kirlidir

 

Biri gider, biri gelir

 

Biri gider, biri gelir

 

Yakamda duygusuz iğrenç elleri

 

Ve soğuk gözbebekleri gözlerimde

 

O alışılmış yaşamak ki her sabah

 

İğreti bir elbise gibi durur üzerimde

 

Bir isyandır sarar içimi

 

Her şeyi üzerimden çıkarıp atasım gelir

 

Fakat insanlar, insanlar bırakmaz beni

 

Biri gider, biri gelir

 

 

 

Hep aynı ses, aynı şarkı

 

Aynı sağır gökyüzü

 

Dilsiz bir deniz

 

Kör bir düzen

 

Hep aynı kör döğüşü

 

Yalancı yüzler, aptalca bakışlar

 

O iki yüzlü selamlar

 

Hep aynı tempoda geçen manasız bir gün

 

Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri

 

Ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar

 

Ya o geceler satılmış, utanç dolu

 

Büyük avizelerin aydınlattığı sefil yüzlerimiz

 

Renkli kumaşlar, altın kol düğmeleri

 

Kristal kadehlerde kral içkiler

 

O hesaplı dostluklar

 

Satın alınmış sevgiler

 

 

 

Ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin

 

Yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım

 

Sevmekse gönlümce sevmeliyim

 

Kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı

 

Ölmekse istediğim anda ölmeliyim

 

ve yaşıyorsam

 

Her şey bambaşka olmalı seninle

 

Alışılmış şeylerden öte

 

Yalanlardan, düzenlerden uzak

 

Yeter, yeter artık

 

Dönmesin o eski plak

 

Her şey gölümüzce olsun

 

Bulsun

 

Dilediği zaman ellerim ellerini

 

Paylaşalım seninle bütün geceleri

 

Sabahları, akşam üzerlerini

 

Görülmemişi görelim, tadılmamışı tadalım

 

Şarkılar söyleyelim kimsenin bilmediği

 

Yüzüm her zaman aydınlık olsun aydınlığında

 

Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi

 

Yeter artık, yeter

 

Kırılsın o çemberler

 

Sarsın her yanımızı bir yaşama sevinci

 

Ayrılıklar, kederler, gözyaşları bitsin

 

Bütün bir ömür boyunca

 

Seninle başlayan sabahlarım

 

Seninle sürüp gitsin.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

AŞK BAŞLAMADAN GÜZEL

 

Aşk başlamadan güzel,

Kalplerde heyecan

Bakışlarda korku olduğu zaman güzel...

Birbirimize sezdirmemek için çırpınış,

Başkaları görmesin diye çabalayış,

Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman...

Aşk başlamadan güzel....

--------------------

UNUTULMAYANLAR

 

Biliyorum, unutamayacaksın!

Ağır ağır geçecek mevsimler,

Bir bir ağaracak saçının telleri

Solacak albümde eski resimler.

 

Beni hatırladıkça için ürperecek,

Boşanan gözyaşlarını tutamıyacaksın.

Boşuna zorlama kendini, sevdiğim;

Biliyorum, unutamayacaksın.

 

Ve biliyorsun, ben de unutamayacağım,

Eskimeyecek içimde sana ait ne varsa

Şöhretmiş, servetmiş herşey geçiyor, inan

Dostluklar ve sevgiler kalıyor, kalırsa.

 

Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,

Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak

Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan

İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.

 

Zannetme ki herşey bitti sevdiğim;

Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar.

Ve bundan sonra kim severse dünyada;

Seni ve beni hatırlayacaklar

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BİLDİĞİM BİR ŞARKI VAR

 

Merhametsiz karanlıklar içindeyim

Ne zaman güneş doğacak bilmiyorum

Mavi denizlere mor dağlara karşı

Bildiğim bir şarkı var onu söylüyorum

 

Bildiğim bir şarkı var onu söylüyorum

Bütün şarkılar gibi kederli

Sokaklar, caddeler, evler bomboş

Yokluğun sırtıma saplandı bir bıçak gibi

 

Yokluğun sırtıma saplandı bir bıçak gibi

Akıtır taşa, toprağa kanımı

Dünya seninle aydınlık ve güzeldi

Şimdi bin güneş doğsa götürmez karanlığımı

 

Şimdi bin güneş doğsa götürmez karanlığımı

Yanmaz elinin değmediği ışıklar

Gel, o şarkıyı beraber söyleyelim

Tut ellerimden beni aydınlığa çıkar

 

Tut ellerimden beni aydınlığa çıkar

Yumdum gözlerimi seni düşünüyorum

Mavi denizlere, mor dağlara karşı

Bildiğim bir şarkı var onu söylüyorum

 

 

BEKLEYEN

 

Hangi yalnızlıktır iten seni bu sığ sulara

Hangi şekilsiz gerçek bağlayan ellerini

Kattığın bir acı gülüştür düştüğün korkulara

Kim baksa gözlerine görür beklediğini

 

Saçında bir tel vardır, o çağırır hüznü

Ellerindir yorulmuş, anlaşılmamış, nemli, soğuk

Bir rengi vardır dudaklarının saklayan gülüşünü

Ne zaman baksam gözlerine ağlar bir çocuk

 

Ne kadar gülsen ortada kırıklığın öyle gerçek

Sen bir sarılarda, bir yeşillerde, bir morlarda

Sanki bir kederdir ömrün hiç bitmeyecek

 

Kimbilir seni bekleyen kim şimdi o yollarda

Bilmediğim, görmediğin kim çıkacak o romanlardan

Bir masal kahramanı mı? Ki kalmış eski zamanlardan

 

BENİM KORKUM ÖLÜM DEĞİL

 

Geçen gün senin yanında aklıma ölümüm geldi

Sensizlik bir mızrak gibi saplandı kalbime

O son anı hatırladım, o seni koyup gidişimi

İlk defa bu kadar üzüldüm dünyaya geldiğime

 

Ölüm! Kaçınılmaz sonuç, o soğuk kelime

Bir gün ucuz bir fahişe gibi koynuma girecek

Yüzümde gezinecek pis ve iğrenç elleri

Korkudan büyümüş gözlerimde hayaller can verecek

 

Biliyorum, üzüleceksin, ama ölüm bir gerçek

Bir yerde sevişmek gibi, bir yerde yaşamak gibi

Ne hazin sıcaklığımızın bizi terketmesi

Ve yüzümüze birbiri ardınca kapanan kapılar

 

Er geç uzanır bir el, son kampanayı çalar

Anlarız kaçınılmaz anın geldiğini

Şehre bir bomba düşmüş gibi aynalar, camlar kırılır

İnsan arar da bir türlü bulamaz güzelliğini

 

Kimse benim kadar bilemez ölümün rezilliğini

Seni koyup gitmenin hüznünü ben anlarım

Çünkü ben sende buldum kendimi, sende sevdim

Senin yanında seninle değerlendi zamanlarım

 

Ne acı gün kadehlerin boş kalması, şarkıların yarım

Mevsimlerin birbiri ardınca bir anda bitivermesi

Ansızın toprakla dolması gözlerimizin

Kanımıza o çirkin böceklerin girmesi

 

Kimbilir ölüm bir çilenin sona ermesi

Belki güzeldir, şu sefil dünyaya boş gözlerle bakmak

Ne çare ki sen varsın, o dünyada sen varsın

Benim korkum ölüm değil, seni yalnız bırakmak

 

BİR ATEŞİM YANARIM

 

Bir ateşim yanarım külüm yok dumanım yok

 

Sen yoksan mekanım belli değil zamanım yok

 

Fırtınalar içinde beni yalnız bırakma

 

Benim senden başka sığınacak limanım yok

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

KARANLIĞIN GÖZLERİ

 

şimdi yoksun

seni düsünebilirim artık

tutar ellerini öperim uzun uzun

kimseler ayıplayamaz beni

yokluğunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar

işte gözlerin işte dudakların

senin olan ne varsa karşımda duruyor

ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık

sevdiğim şarkılari söyletiyorum dudaklarına

ve hoyrat ellerimle seni

her gün biraz daha güzelleştiriyorum

bütün resimler sana benziyor hayret

 

bütün aynalarda sen varsın

nereye gitsem peşimden geliyorsun

simdi sigarasın dudaklarımda

biraz sonra beyaz bir kağıt

ve akşam içtigim bir kadeh içki olacaksın

kimse yokluğunda bunca sevilmedi

kimse yokluğunda ilahlaşmadı bu kadar

saçların böyle daha güzel

sen daha güzelsin

gelecek mutlu günlerin ışığında

her şey daha güzel

 

ne var ki ayrılığın adı kötüye çıkmış

yoksa bin yıl daha yaşamak isterdim

ve seni bin yıl daha

ayrılıklar içinde sevmek isterdim

ama biliyorsun nihayet ben de bir insanım

umutsuzluğa düştüğüm anlar oluyor

hiç gelmeyeceksin sanıyorum

o zaman kurşun gibi bir korku saplanıyor kalbime

katran gibi bir yalnızlık sarıyor içimi

yalnızlığımdan utanıyorum

beni sevmesen ölürdüm

beni sevmesen bir çakil taşıydım simdi

beni sevmesen bir duvar gibi sağırdım

kördüm bir at kadar

ölümden aciydım ölümden beterdim

beni sevmesen

dünyayı bütün insanlara zindan ederdim

 

beni bu kadar saracak ne vardı

kanıma girecek

göz bebeklerime oturacak

bir sen fani gibi dudaklarımdan eksilmeyecek

ne vardı

hiç karşıma çıkmasaydın

bu kör olası gözler görmeseydi seni

ne vardı güzelligini bilmeseydim

bir dua gibi bellemeseydim adını

ne vardı bütün gece

gözlerimi tavana dikerek

seni düsünmeseydim

belki karşımda değilsin yanılıyorum

 

bu gözler senin gözlerin değil

aldatıyorlar beni

karanlığın gözleri olmalı bunlar

bana böylesine keder veren

gülmeyi,yasamayı haram eden

bir karanlığın gözleri olmalı

öyleyse sen hiçbir yerde yoksun

sana hiçbir zaman yaklaşamayacagım

yalan bu geçici sevinç,bu nur,bu ışık

bu karanlığın ortasında yanan alev gözler

bu kadeh içki gibi aydinlik

ne dedimse inanma

seni degil kendimi anlatıyorum

sen istedigin kadar

varlığın ta kendisi ol

ölümsüzlüğün ta kendisi

ben günden güne yok olmaktaydım

bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana

anlıyor musun

gökyüzü güneş olsa

sensiz karanlıktayim.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İki Kişiye Bir Dünya (Senfonik Şiir)

 

Birinci Bölüm:

Kader Kapıyı Çalıyor

(Andante)

 

Gelme diyorsun

Bu gel demektir

Birazdan güneş doğacak

Dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden

Seni düşüneceğim

Gümüş mahmuzların parlaklığında

Yağmur nal izlerini örtmeden

Sana geleceğim

Bekle beni

Hindistan ‘da Banaras şehrinde seni aradım

Ganj ‘ın sularında lanetlenmiş insanlar yıkanıyordu

Ganj ‘ın suları pisti bulanıktı

İçtim

 

Bir kadın tanıdım Haydarabat ‘da

Cüzamlıydı güzeldi üstelik

Sana benziyordu

Etli dudakları vardı

Brahman mabetlerinde seviştik üç gün üç gece

Taşların üstünde yattık

Bir hayvan tarafımız vardı alımlı

Bir Tanrı tarafımız vardı iğrenç

Bir insan tarafımız olacaktı

Aradık üç gün üç gece

Bulamadık

Bir Tanrı tarafımız vardı korkunç

Sevemedik

 

Sonra Nijerya ‘da Mozambik ‘te Altınsahillerinde

Kulaklarımda ulu ormanların uğultusu

Vahşetin musikisini dinledim yeşil yeşil

Zifir gibi bir yalnızlıktı içimde yokluğun

İri bir memeydin kalçaydın avuçlarımda

Belki bir tutam tuzdun kirli

Seni düşündükçe susuyordum

Nehirler göller kandırmıyordu beni

O kadınlara gidiyordum

O bakır tenli kadınlara

O kadınlarla da yattım

Adam boyu yaprakların üzerinde

Boyanıp boyanıp yeryüzüne çıkıyorduk derinlerden

Yorgundum

Kuşkuluydum

İliklerime kadar bendim

Bir yeşildim

Bir beyazdım

Karanlıktım

İnsan eti yiyenler anladı beni

 

Kanarya adalarında

Bir kamış kulübede iki ayna buldum

Birinde ellerim vardı kemik kemik

Parmaklarım beni çağırıyordu sana

Birinde gözlerim vardı

Ağlıyordum

Çiğnenmiş otlara döndüm

Ağlamaklı denizlere

Köpek balıklarının azı dişleri avutmaz beni

 

Bir gemiydim

Battım

Santa – İsabelle adasının önünde

Şimdi 3200 metre derindeyim

Sana ahtapot gözleri topluyorum

Sana mürekkep balıklarının gözyaşlarını getireceğim

Bırak beni

Yosunlarla bir çeşmeden su içiyorum

O derinliklerde bir mağarada buldum kendimi

Önce garipsedim çıplaklığımı

Utandım

Sonraları alıştım güzelliğime

Bir elim sendin

Bir elim ben

Ayaklarımı göremezdin

Öyle uzaktaydı

Sağ kolumu Mekke ‘de kestiler şafak vakti

Utanmaz yalnızlığımla kaldım çaresiz

 

Bitmez

Haçlı seferleri boyunca anlatsam maceramı

Yakına gel

Dört yanımız iri ıstakozlarla dolu

Yalnız değiliz

Tuk ki bu tuzlu balıklarda benim yüreklerim çarpıyor

Tut ki gözümün yarısı elmada yarısı kapanık

Tut ki ben beyaz peynirim ben zeytinim

Al

Ekmeğine katık et beni

 

Dufy ‘nin bir sokağı vardı bilir misin

İlkin seni o mor sokakta gördüm

Temmuzun ondördüydü

Bütün itliği üzerindeydi güneşin

Bir yeşil elbisen vardı

Bir siyah ayakkabın vardı

Bir gözlerin vardı

Bir dudakların vardı

Ama ben yoktum o sokakta

Tahiti adalarında

Gaugin ‘le seni düşünüyordum

Absent kadehlerinde ellerini içiyordum yudum yudum

Dufy ‘nin sokağı aklıma nereden geldi

 

Bir çift zar aldım

Attım gökyüzüne

Adis-Ababa şehrine düştü

Adis-Ababa şehrinde kadınlar

Hepyek bakıyordu yüzüme

Yüzümde cinayetler işleniyordu her gece

Kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir

Sen baksan görürdün

Her gözüme bir düşeş oturmuştu

Sen görsen anlardın

Titanyum beyazı yalnızlığımı

Budapeşte köprüsünün üzerinde

Bir çingene falıma baktı

Dedi üç günde öleceksin

Ben üçbin yıldır seni arıyorum

Kapılara sığmıyor umutsuzluğum

Lağım kokuları gibi çirkef gibi kederliyim

İçimden dünyayı ipe çekmek geliyor

Cümle yıldızlar şahidim olsun

Yapmazsam adam değilim

 

Şanghay ‘da ******lar benimle yatmadı

Çirkinsin dediler

Pissin dediler

Yıkandım arındım

Afyon yüklü mavnalar geçiyordu Çin denizinden

Birisi geçmişime küfretti

Tuttum öldürdüm

Geçmişim seninle güzeldi temizdi aktı

Kirlettim

Affet beni

 

Hamamatsu ‘da bir geyşa kızı yüzüme tükürdü

Pyong-Yang ‘da kurşuna dizdiler beni

Tiz bir boru sesi üç defa ti çekti

Trampetler başımda zonkluyordu

Kederliydim

Çaresizdim

Canım Tchaikovski ‘yi dinlemek istiyordu

Ah o keman konçertoları öldürdü beni

 

Dinsizdim İstanbul ‘da minareler üstüme yıkıldı

Yoksuldum Kudüs ‘te kiliseler kabul etmedi beni

Gelme diyorsun

Bu gel demektir

Birazdan akşam olacak

Rachmaninof ‘la bir meyhanede içmeliyim bu gece

Sonra sana gelmeliyim

Rachmaninof nereye giderse gitsin

 

Şimdi bir derin mavide akşam oluyor

Gök mavi deniz mavi

Mor dağlar yeşil ağaçlar mavi

Bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana

Ne opera aryaları

Ne beşinci senfonisi Beethoven ‘in

Bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta

Gün ışığı arkamızda kaldı bak

Tanyerinde unuttuk gözlerimizi

Gel artık

Hayata yeniden baçlayalım

Gel artık

Bu mavilerde kimseler görmez bizi

 

Solfej anahtarlarını kaldıralım

Do ‘ların mi ‘lerin önünden

Bırakalım bu dünyayı alabildiğine dönsün

Ölmekse daha kolay ne var

Yaşamaksa sensiz mümkün değil

İskender adam edemedi bu dünyayı

Biz mi edeceğiz

Eflatun çözemedi yaşamanın sırrını

Biz mi çözeceğiz

Bütün yataklar bir kişilik

Git diyorsun

Nereye gideyim

Birazdan gece olacak

Ağır kılıçlar parçalayacak yüreğimi

Pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnızlığım

Seni düşüneceğim stepler ortasında yorgun kimsesiz

Dolu dizgin atlılar geçmeyecek yüreğimden

Bir gözümde gümüş mahmuzların pırıltısı hazin

Bir gözümde bozulmuş nal izleri

Durup durup ağlayacağım

 

Sen bu ayrılıklar için mi yaratıldın söyle

Bu zehir zemberek kederler için mi

Bak bütün orkestralar sustu

Bütün ışıkları söndü dünyanın

Korkma

Haydi uzat ellerini

Geçmiş yılları yeniden yaşayalım bir bir

Bak dinle

Bir seslenen var uzaklardan

Bak dinle

Kader kapıyı çalıyor

Gelme diyorsun

Gelme diyorsun

Bu gel demektir.

 

 

İkinci Bölüm :

Seninle Kardeş Değiliz

(Allegro)

 

Tanrının bıraktığı yerden biz başlıyalım

Üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben

Üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde

Yaklaş bana

Seninle kardeş değiliz

 

Hüzünle karışık sevinçlerden kurtul artık

Arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev

Biliyorsun

Önce Tanrı insanı yarattı

Sonra insan sevgiyi

Ne yapsak boş

Ne kadar çabalasak faydasız

Geriye dönemeyiz

Olanlar oldu iş işten geçti

Çamurumuza sevgi katılmış bir kere

 

Kim bu şarkıları söyleyen

Karcığar faslından düm tek üzere

Aklım bir yere erişti durdu

Susun

Şimdi üçgenlerle oynuyorum

Kaldırın bu daireleri

Bir model kız geldi soyundu karşımda

Saçlarından üç fırça yaptım

Üç tüp boyan vardı

Verenoz yeşili zümrüt yeşili krom yeşili

Hepsini kattım birbirine

Senin yeşilini buldum

Senin yeşilinde orkestralar Debussy ‘den çalıyordu

Senin yeşilinde unuttum siyahlığımı

 

Bu deli eden uğultu nerden geliyor

Kim kırdı bu aynaları

Toplayın yüzümüzü görelim

Çirkin değiliz artık

Bir kapı açılda önümüzde ölümsüzlüğe

Güzeliz

Sabahlar bizimle dolu

Işık diyordun al işte

Kör kıyılara kadar ışıdı yeryüzü

Renk diyordun işte bak

Buram buram mavi

Çarşılar dolusu kırmızı

Süt beyazından geceler

Sarı güneşler ortasında turuncu bir gün

Yitirilmiş saadetlerin bahçesinde mor çiçekler

 

Kardeş değiliz diyorum inanmıyorsun

Yalan bunca faziletler yalan

Bizi bu ciğeri beş para etmez insanlar mahvediyor

Aldırma diyorum sana

Dünya ikimiz için yaratıldı

Üç milyar insan iş olsun diye geldi yeryüzüne

 

Verdiğin her kederin yüreğimde yeri var

Hangi kitabı açtıysam seni okudum yıllardır

Hangi aynaya baktıysam seni gördüm

Gel desen gelemem

Git desen gidemem

Öl desen kanım akmaz

Anladım artık seni sevmek yüce bir şey

Anladım seni sevmek Tanrı ‘ya yaklaşmak gibi

 

İnsanlar içinde bir sana inandım

Bir seni sevdim kendimden başka

Uykularımın bölündüğü saatlerde

Sendin düşündüğüm soluk soluk

Sivri bıçaklar gibiydin karanlığımda

Gözümü yumsam seni görüyordum

Oynak türkülere benzeyen yürüyüşünle

Sen çıkıyordun karşıma

Karanlığımda

İki yıldızdı ellerin görülmedik

Karanlığımda

Bir orman yangınıydı dudakların

 

İstesen hayat verirdim bu karanlıklara

İstersen gökyüzünü bir mendil gibi yırtardım

Denizlerden göllerden nehirlerden

Sana görmediğin renkler yaratırdım

Zamanın ötesinde

Yeni bir dünya kurardım sana

İnsansız Tanrısız kedersiz

Severdin

Dağ rüzgarlarının serinliğince

Yaşardın

Bu sefil dünyamızdan uzak

 

Bir yanıp bir sönen ışıklar gibiyim

Yumruk kadar yüreğimde sen varsın

Kutsal kederler içinde seninleyim artık

Sarı badanalı evlerde başbaşayız

Bütün duvarlara gölgen kazınmış

Kokun sinmiş bütün perdelere

Kapılarda parmakların beyaz beyaz

Sokaklarda ayaklarının izi

Ben bu sokaklarda ölsem

Kaldırımlar çekmez ağırlığımı

Söylesem aşkımı asırlar boyunca

Bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni

 

Desem ki yeryüzüne beş peygamber geldi

Beşincisi sensin

Desem ki iki kişi kaldık dünyada

İkincisi sensin

Desem ki biri var yeri göğü var eden

O da sen olurdun

Sana tapmak için

Kilden bir heykel yapardım güzelliğince

Bilsem ki sen Tanrı ‘dan iyisin

Bilsem ki Tanrı senden güzel değil

 

Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu

Nasıl duruyor boşluğunda arzuların anlamıyorum

Nasıl nasıl bakıyor bana

Böyle merhametten uzak

Git diyorsun

Nereye gideyim

Ümitlerim ne olacak

Bunca şiirleri kim söyleyecek sana

Kim anlatacak dünyaya sığmayan güzelliğini

 

Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara

Sevmesem seni bir daha

Paramparça etsem yüreğimi cam gibi

Sonra yaksam

Savursam küllerini karlı dağlardan açık denizlerden

Yine seni severdim toz toz

Yine sana tapardım küllerimin ağırlığınca

 

Bu oksijen gazı olmasa da olurdu

Ama Beethoven gelmeseydi dünyaya

Seni bu kadar sevemezdim

İkimizin ortasında o duruyor

Sağımızda birinci keman

Solumuzda ikinci keman

Karşımızda üçüncü keman

Sonra orglar flütler kontrbaslar

Sustur şu orkestrayı Beethoven

Şimdi dokuzuncu senfoninin sırası mı

 

Bunca yalnızlıklar bunca yokluklar benim işim değil

Bu çirkinliği ben yaratmadım

Ne de bu kahpe güzellikleri

Bende sevmediğin ne varsa senden türedi

Şu karanlık bakışlar

Şu ellerimin pisliği

Şu dudaklarımdan çıkan iğrenç sözler

Besbelli senin eserin

Ne buldumsa sende buldum kötülükten yana

Ne öğrendimse senden öğrendim

Seni sevdikten sonra başladım yaşamağa

 

Seni Tanrı yarattıysa beni kim yarattı

Bu azabı kim verdi bana

Çıngıraklı yılanların zehirini içtim

Balinaların kusmuklarını

Kükürt kokulu imkansızlıklar içindeyim

Oysa güzeldim tarihin ilk çağlarında

Görsen şaşardın

Öyle aydınlıktım

Öyle iyiydim

Kobalt mavileriyle doluydu yüreğim

Kurşun beyazlarıyla

Severdin beni

Midye kabuklarının yeşilliğince

 

Sonunda dediğim çıktı işte

Samanyolundan bir yıldız düştü dünyaya

Sinekler gibi eziliverdi insanlar

Her şey bir anda olup bitti

Yapayalnız kaldık

Ne radyo aktivite ne mantar şeklinde bulutlar

Ne yaşamak sevinci ne ölüm korkusu

Sonunda üç kişi kaldık dünyada

Sen

Ben

Bir de Jiro ‘nun Manon Lesko ‘su

 

Yine bana bakarken yüzün kızarıyor

Toplum kurallarından kurtulamadın daha

Bütün çayırlar bomboş

Görmüyor musun

Al başını dağlara çık

Avaz avaz şarkı söyle sokaklarda

Bir kibrit çak

Bütün evler yansın

Yüzbin yılın öcünü al bu şerefsiz dünyadan

Sonra kaldır kendini denize at

Biraz serinle

Sevebildiğim kadar insanım ben

On gram arsenik yeter canıma

Beni düşünme

 

Uzun mistral rüzgarlarının üzerine

Nimbüs bulutları geliyor kaç

Uykumuz bölündü çırıl çıplağız

Kum fırtınaları başladı

Çin seddinin ötesinde

Gölgemizi bir Asya şehrinde unuttuk

Taklamakan çöllerinde kaldı rüyalarımız

Haydi git

Yok olduk iki olduğumuz yerde

Haydi git

Bir kalırsak yine var olacağız.

 

 

Üçüncü Bölüm :

Karanlıkta

(Presto)

 

Beşyüz borazan birden çalıyor

Bin davul birden vuruyor başımda

Gök gürültüleri

Çekiç sesleri makine sesleri

Dağlardan kopan kocaman çığlar

Taşlar

Kayalar

Ey üstüme üstüme gelen deniz

Ey cam kırıklarından kader

Yeter artık

Nerdeyse çıldıracağım

Bir yeşil ötesine geldim durdum işte

Merdivenin son basamağındayım

Bir adım daha atsam

Kimseler tutamaz beni

Bir adım daha atsam karanlıktayım

 

Kaç kere söyledik

Şu potpuriyi çalmayın diye

Anlamıyor musunuz

Fa diyez bemol çaresizlikler içindeyi

Bir duvar yıkılıyor altında kalıyoruz

Bir adam ölüyor bizi gömüyorlar

Susturun şu kemanları

Biraz da ilahlar ağlasın yokluğumuza

Kirli gözyaşları kırık iskemleler

Başı bozuk Çigan havaları

Yeminler notalar akortsuz teller

Ve sakat çocukları Nagazaki ‘nin

Biz bunun için mi geldik yeryüzüne

Devirin şu putları

Mukaddes kitaplar bize göre değil artık

 

Sinemaskop rezaletler içindeyiz

Café Chantant ‘larda dua ediyoruz

Mabetlerde çiftleşiyoruz artık

Mesuduz

Dokunmayın keyfimize

Saint Pierre ‘in doksandokuzuncu göbekten torunu

Strip tease yapıyor

Foli Bergere revüsünde her gece

Gelsin arkasından şampanya şişeleri

Kauçuk göğüslü kızlarda bir naz bir çalım

On derste aşk

On derste güzellik

On derste cinsiyet

Ve tam onbin yıldır arayıp bulamadığımız fazilet

Sonra mezarlıklar dolusu günah

Genelevler dolusu namus

Velhasıl ailece rock ‘n roll dansı öğrendik

Tepinip duruyoruz

 

Pirinç tanelerine çizdiğimiz kral resimleri bizi kurtarmadı

Ne de Babil ‘in asma bahçeleri

Hakkını veremedik alın terimizin suçluyuz

Har vurup harman savurduk ömrümüzü

Akıllı bir maymun olmaktan öteye gidemedik

Şimdi bu kördöğüşünde yenildikse suç bizim

Geç anladık zavallılığımızı

Her şeyi bu sağır göklerden bekledik yıllardır

Bizi kimseler inandıramadı ölüme

Bize kimseler öğretmedi insanlığımızı

 

Kim kurdu bu düzeni nerdeyiz

Bu tekerlekler nasıl dönüyor boşlukta

Bu umutlar bu dualar bu kahrolası hayaller

Nasıl bunca yıldır barındırdı bizi

Bu katı yürekli topraklar

Bu gülünç mezartaşları

Ölümler ölümler ölümler

Ölümlerden beter yalnızlığımız

Bu macera ne zaman bitecek söyleyin

Söyleyin ne zaman aydınlanacak

Bu karanlık alın yazımız

 

Harun-er Reşidin gazabına uğradık cümlemiz

Başparmaklarımızın birinci boğumundan vurdular bizi

Bir düşüş düştük Eiffel kulesinden

Sersefil oldu ölümüz caddelerde

Nice evlerin nice apartmanların bütün ağırlığı üzerimize kurşun gibi çöktü

Sokak köpekleri işedi kanlı gömleğimize

Yedi yıldız senesi bağırdık ağladık

Kimseler duymadı sesimizi Lili Marlen

Beşyüz sene sonra anlaşıldı yokluğumuz

İşte biz böyle yitirdik inancımızı Tanrıya

Keyfimize dokunmayın

Adamakıllı sarhoşuz

 

Ya bir gül koparın bahçenizden

Koklayalım

Ya bir yudum su doldurun taslarımıza

İçelim

Ya da bir dilim ekmek verin

Şükredelim yaşadığımız

Karanlıklar içinde

Çamurlar içindeyiz

Tutun kaldırın bizi

O yalancı sevginiz sizin olsun

Biz yaşamak için geldik yeryüzüne

Alın başınıza çalın merhametinizi

 

Körsünüz ya da sağırsınız

Beyaz çorap giydi diye

Ku Klux Klan derneğinin adamları

Bir zenciyi linç ettiler

Görmediniz

İbni Mansurun beşinci karısını toprağa gömdüler beline kadar

Sabahtan akşama dek yedibin kişi taşladı

Yedibin kişi tükürdü yüzüne görmediniz

Şu gökkubbenin altında

Boşa gitti nice bonjour ‘larımız

Sonra üç kere good night dedik

Duyan olmadı

 

Ya savaş meydanlarında yitirip bulamadığımız gerçek

Engizisyon işkenceleri yirminci yüzyılın

Fırınlar

Gaz odaları

Kitle halinde ölümler

Kara sineklerin konduğu çürümüş et yığınları

Yaylım ateşlerile delik deşik olmuş insanlığımız

O azgın atların çiğnediği kollar bacaklar

O kan çanağı gözler

O süngü uçlarında yükselen kesik başlarımız

 

Bizi alçaltan bu kanlı zafer taçları işte

Öptüğümüz o pis eller

O maymun maskara soytarılar

Küçük ******lar

Kirli zevklerimiz

Yatağımıza giren frengili kadınlar

Aldığını geri vermez bir karanlık dört yanımızda

Hangi perdeyi aralasak gece

Hangi taşı kaldırsak çaresizlik

Ölüm isli bir fener ışığı bu karanlıklarda

Ölüm yorgun askerlerin tek umudu sıcak

Biz bu ölümlerle yakınız ölümsüzlüğe

Bu karanlıklarla uzak

 

Siz dilediğiniz şarkıyı söyleyin yine

Yine karamelalarla kandırın küçük kızları

Irzına geçin torunlarınızın

O sapık arzularınız yükseltecek sizi

O karanlık odaların başıboş rahatlığı

Varın dilediğiniz gibi yaşayın artık

Bir gün bütün günahlarınız bağışlanacak Tanrı katında

Ne cehennem ateşleri ne o köprüler kıldan ince

Sizin için değil

Siz öyle Tanrıların böyle kullarısınız işte

 

Şimdi de oturmuş tuz biber ekiyorsunuz yaramıza

Kiliselerde camilerde öğütler veriyorsunuz Tanrı adına

Sonra her gece bir cinayet işliyorsunuz

Temiz çarşaflarda pis kanınız

Uykularımızda gölgeniz korkunç belalı

Sizi sayıyla mı verdiler bize

Defolun karşımızdan

Bize kendi derdimiz yeter

Kanınızı bulaştırmayın ellerimize

 

Yüzsüzlüğün bu kadarına pes doğrusu

Haydi biraz eğin başınızı

Bizden af dileyin

Kederimizi anlayın artık

Saygı gösterin sevgimize

Belki sizi affedebiliriz

Ne de olsa insanız biz de

Bir zayıf tarafımız vardır

 

Nasıl aldandık bunca zamandır

Nasıl inandık güzelliğine hayatın

Bize ne doğan güneşten

Büyüyen buğdaydan akan sudan bize ne

Alabildiğine kederliyiz yorgunuz

Bize dostluğu öğrettiniz

Bize sevmesini öğrettiniz böyle delicesine

Sevdikse günahlarımız Tanrı ‘nın boynuna

Sevilmedikse insanlar utansın kederimizden

Ne aradık ne bulduk dünyanızda söyleyin

Bir sevgiyi bile çok gördünüz bize

Öpüştük uykularımızda ayıpladınız

Kara kara yengeçleri saldınız üstümüze

Şimdi de bir yaşamaktır tutturmuşsunuz

Rahat bırakın bizi

Göğüyle deniziyle

Taşıyla toprağıyla

O yoktan var ettiğiniz Tanrı ‘sıyla

Dünyanız sizin olsun.

 

Boğaz tokluğuna yaşamalar bizi kurtarmaz artık

Biz oldum olası kör doğmuşuz

Brakisefal kafalarımız bir işe yaramıyor

Hele şu bizimsiz ayaklarımızın haline bakın

Aptallığımız yüzümüzden belli

Aynaya bakıp gülüyoruz

Oysa bütün çirkinliğimiz aşikar ayna gibi

Söyleyin bir Shakespeare mi akıllıydı içimizde

To be or not to be

 

To be or not to be bir şey değil yine

Sen olmasan benim varlığımdan ne çıkar

Ama sen yoksun işte

Bense bütün insanlar gibi ha varım ha yoğum

Yine sana çıkıyor bütün yollar

Yine bütün iki kere ikiler dört ediyor

Dönüp dolaşıp aynı yere geliyorum.

 

Dördüncü Bölüm :

Sana Bir Tanrı Getirdim

(Adagio)

 

Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi

Hani sen iyiydin

Halden anlardın

Hani sen git demeyecektin bana

Ve ben her şeye rağman gelecektim

İçimde bir umut

Ellerimde olgun meyvalar

Dünya nimetleri

Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı

Ama ne sen gel dedin

Ne de ben gelebildim her şeye rağmen

Aşkımız ayrılıklarla başladı

 

Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik

Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu

Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri

Deniz fenerlerinin ışığında yıkanırdık

Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman

Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı

Sonra bir çaresizlikti zifir

Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik

 

Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda

Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş

Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz

Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi

Aldığını geri vermez dalgalara

Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda

Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk

Alevden bir tasta eridi günler

Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde

Hiç sönmiyecekmiş gibi yanıyorduk

 

Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez

Paslı demir kapılar kapandı üstümüze

Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz

Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık

Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla

Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı

Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza

Uyuduk bir daha uyanamadık

 

Şimdi bir kutup var sana çeker beni

Bir kutup var senden öteye

Ben onun için böyle ortalıkta kaldım

Dağ yollarında caddelerde sokaklarda

Onun için bulup bulup yitirdim seni

Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana

Hangi gözümü yumduysam seni gördüm

Zamandın zamandan öte bir şeydin

Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda

 

Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden

Bu zincirleri sen vurdun ellerime

Sen getirdin bunca karanlıkları

Al şunu mumu yak

Korkuyorum

Bir taş aldım attım denize

Günahlarımdan kurtuldum

Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim

Öteye gidemem

İtme beni

 

Benim de bir insan tarafım vardı

Bakma böyle kötü olduğuma

Benim de dileklerim vardı

Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan

Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi

Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde

Büyük dertler içinde benim ellerim

Anlamıyor musun

Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar

Ben sevilmediğimden böyle çirkinim

 

Bütün kötü yerlerde ben kokarım

Biliyorum

Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş

Fabrika bacalarında bir kara dumanım

Zehirim akrep kuyruklarında

Kötüyüm sevemediğin kadar

Öyle fenayım

Kapanmamış bıçak yaralarında

Bu pis çöp tenekelerinde unut beni

Unut artık

Bayat bir ekmek gibi

Çürümüş bir elma gibi

 

Sarın badanalı evlerde kazanlar kaynar

Sarı badanalı evlerde günah işlenir her gece

Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır

Sarı badanalı evleri sev biraz

Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş

Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan

Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir

Anladım

Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan

 

Tosca ‘dan bşir arya hatırlıyorum şimdi

Sus biraz

Ensemde bir akrep yürüyor

Bırak yürüsün

Sabaha asacaklar beni

Dokunma

Yedi canım vardı ikisi gitsin

Bunca ölümler az gelir bana

 

Kalbimi yardım

Bir damla kan aktı

Kutuplara kar yağıyordu

Üşüdüm

Failatun vezniyle seni çağırıyorum

Bana inbiklenmiş yeşilliğini getir

Dur gitme

Beş kuruşum vardı kaybettim

Dur gitme

Isırgan otlarından kurtar beni

 

Deniz analarının gözlerini çaldım

Sana bakmak için

Güneşi üçe böldüm

Al biri senin olsun

Yüzümde beş bıçak yarası var

Bir de sen vur

Barut kokusunu severim

Bir portakalı dilim dilim soy

Acıktım

Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde

Tut ki bir marul yaprağıydım

Öldüm

 

Al şu serçe parmağım sende kalsın

Ben kötüyüm

Allahsızım

Korkunç çirkinim

Ben seksensekizinci tul dairesiyim

Sağ gözümün üç kirpiğini kestim

Al

Ben lanetlendim

 

Chopin ‘in cenaze marşı çalınıyor

Ölüler ayağa kalktı

Görüyor musun

Şu soldan ikinci benim

Senin yüzünden öldüm

Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma

Ağlıyorum

Biraz sev beni

Yaklaş biraz

Gül biraz

Seni affediyorum

 

Kuşkonmaz dallarına astım kendimi

Sedir ağaçlarına gül yapraklarına

Başımı taşlara vurdum

Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı

Tanrısal duygular içindeydim

Bütün Tanrısızlığımdan uzakta

Bir kemiklerinin sertliğini aldım

Bir teninin aklığını

Sonra sıcaklığını dudaklarının

Gel bak

Sana bir tanrı getirdim

Gel bak

Bir tanrı yarattım senden

--------------------

AYNA

Bana benzeyen bir gözlerim kaldı

Bir de kederli bakışlarım

Düşüncemin olmadığı

Aynalarda ben varım

Yalan değil değiştiğim, yalan değil

Şimdi her şarkı beni ağlatır

Deli eden insanı zaman değil

Zamanı unutmamak kahırdır

Zamandı avuçlarımdan uçup giden

Hayallerimin olmadığı yerde

Zamandı düşünceme hükmeden

İlk sevdiğim şimdi kimbilir nerde?

Önce hatıralarımı götürdü ölüm

Zaman aynasında ölümü gördüm

--------------------

TESBİH

 

Sen giderken gözlerim dopdoluydu

Ve yağan yağmurla caddeler ıslak

Yokluğundan bir rüzgar esti hazin

Teselliler döküldü yaprak yaprak

Gökyüzünde bir bir söndü yıldızlar

Bir karanlık geldi gittiğin yerden

Ümitlerim vardı tesbih misali

Sen giderken dağılıverdiler birden

--------------------

AYNALARDAN UZAKTA

 

Şimdi en açık renginde gözlerin

Şimdi benimlesin tüm kaygılardan uzak

Anlatılmaz bir şey var aramızda hazin

Şiir gibi bir şey seninle yaşamak

Bulutsuz bir gökyüzüdür güzelliğin

Yıldızların en parlak olduğu zamansın

Denizlerim senin kıyılarında sakin

Bırak ellerini avuçlarımda kalsın

Çirkin olan,fena olan ne varsa unut

Gözlerimin söylediği şarkıyı dinle

Ellerimizde sevgi içimizde umut

Bütün iyilikleri paylaşalım seninle

Aşkın büyülü sesini duyuyor musun

Şimdi onun gülleri açan güz bahçelerinde

Gitme ki günlerimiz gecelerimiz olsun

Çoban kulübelerinde balıkçı kahvelerinde

Varlığın dudaklarımda bir bal tadı

Yokluğun en korkuncu ölümlerin

Senden başka dindiren olmadı

Acısını içimde kanayan yerin

Benimle kal zaman bitinceye kadar

Benim ol yüzyıllar ve çağlar boyunca

Bir ömürdür seninle geçen dakikalar

Ölümden güçlüyüm sen yanımda olunca

Şimdi öyle büyük ki beraberliğimiz

Nabzın benim bileklerimde vurmakta

Artık bütün kaygıların ötesindeyiz

Benimle en güzelsin aynalardan uzakta

--------------------

ADAK

 

Sana şiirler okuyacağım, gitme

Güneşler doğacak yalnızlığımdan

sana bir ışık getireceğim

Büyük aydınlığımdan

Sana bir dolu umut getireceğim

Küçük ellerine sığmayacak

Sana Afrika gecelerini getireceğim

Sımsıcak

Sana çiçekler getireceğim

Bozulmuş güz bahçelerinden

Sana bir serinlik getireceğim

Yağmur tanelerinden

Sana avuç avuç yıldız getireceğim

Güneşimden başka

Sana engin denizlerin maviliğini getireceğim

Köpük köpük dalga dalga

Sana bir rüzgar getireceğim

Dağlardan, tepelerden

Gitme, sana zamanı getireceğim

Zamanın bittiği yerden

--------------------

AĞIT

 

Her şey güzeldi bir zaman, çok önce

Şehirler, insanlar, güneş deniz

Mutluluğumu görebilirdiniz

Çökmeseydi içime bu son gece

Her şey bir anda bitmeseydi, yazık

Olmasaydı gençliğime aptalca

Belki de o yerlere varırdık

O uzak dağlara ulu: koskoca

Orada her şey değişirdi belki

Açardı umutlarımız bakarsın

Ateş rengi, kan rengi güller gibi

Toprağında kim bilir hangi aşkın

Oysa şimdi nerdeyiz, neyiz bak

Her umut belirtisinden uzağız

O sevilmiş gözlerde saf ve berrak

Bir ayna bile yok bakacağımız

Her şey kurşuni bir renk almış, soğuk

Bozkırlardır uzayan önümüzde

Kime baksan o yüz: veremli, soluk

Tek mavi kalmamış gökyüzümüzde

Her yerde bitmişliği güzelliğin

Kum kamyonları putreller betonlar

Sonra ta beşikten mezara deyin

Sıfırlar, yüzler, binler ve milyonlar

Hadi öl bakalım ölebilirsen

Zincirlerle bağlıyken yaşamaya

Omuzla yükünü, hadi yalnız sen

İsterse gücün olmasın taşımaya

Yenik düşmüşüz işte gerçek ortada

Çökmüş boynumuza zulmün elleri

Bir tutsak, bir dolap beygiri ya da

Bir mahkum gibiyiz kaç yıldan beri

Yargıç hükmünü çoktan vermiş oku

Boynundaki yaşamak fermanını

Yaşamak sonra ölmek; iki korku

Geri getirmezken bir anını

Terkedilmiş şehirleri bilirsin

Bilirsin gömülmüş uygarlıkları

Ve düşün ki; patlaması bilincin

Yırtmaya yetmiyor karanlıkları

Öyleyse çek sapla göğe bıçağını

De ki; benim işim tanrılıktan güç

Benim hem yüksek, hem en aşağı

İşte ellerimde sonsuzluk ve hiç

De ki; ömür verdin; en büyük yalan

De ki; beden verdin; içi boş ve kof

İşte! yüce eserin, işte insan

Ve yırt göğsünü, bağır: Of Tanrım Of.

--------------------

BİR ÇIKMAZ SOKAKTA

 

Ne kadar dönüp dolaşsam, yine de

Hep o çıkmaz sokaktayım çaresiz

Bir umut kırıntısı gözlerimde

Yürüyorum durmadan, dalgın, sessiz

Sokak o sokak, bense ben değilim

Sanki bin yıllar geçmiş aradan

Boşlukta bir şeyler arıyor elim

Belki de mahşere dek bulunmayan

Yitirdiğim neydi, aradığım ne

Çöken ne yüreğime kurşun gibi

Tanrım! ben mi değiştim söylesene

Yoksa bende zamanlar mı eskidi

Bir yerlere varmadan, nasıl böyle

Hiç durmadan akıp gidiyor günler

Yaşam diye verdiğin bu mu söyle

O mu sırtıma sapladığın hançer

Bir çıkmaz sokağın sonunda, işte

Suskun ve tek başına seninleyim

Fanilikten ölmezliğe geçişte

Bilmiyorum, söyle bana, ben neyim

Sevdimse; verdiğin yürekle sevdim

Sen açtın bu ufku karşımda sonsuz

Yürüdüm bir yolun sonuna geldim

Yıkık, üzgün ve paramparça onsuz

Ölüm buysa, Tanrım buysa yaşamak

Sil alnımdan yazdığın bu yazgıyı

Ya bir yere çıksın artık bu sokak

Ya da öldür içimdeki Tanrıyı!..

--------------------

ARAYIŞ

 

Bir tas zehir verin bana içeyim

Tek unutmak için acılarımı

Baksana; kırdılar kapılarımı

Yağmalandı kalbim, ömrüm, herşeyim

Kurşuna dizdiler anılarımı

Yenik düştüm bu savaşta neyleyim

Bir mezar nasılsa işte öyleyim

Unuttum en güzel şarkılarımı

Gündüzü yok upuzun bir geceyim

Yitirdim umut kırıntılarımı

Sevgimi, neşemi, bütün varımı

Çaresiz bir yokluğun içindeyim

Gömdüm içime yıkıntılarımı

Arıyor bir yarım öbür yarımı

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BİR DAHA ÖLMEK

 

o yaşamak kadar güzel kadın

bana ölümü hatırlatıyor

onu her gördüğümde

‘ya ölürsem’ diyordum

ya ölürsem

bu kadın benim için ağlarsa

bilsem bana acımayacağını

beni unutacağını bilsem

bu kadar ölümü düşünmezdim

o yaşadıkça ölüme inanasım geliyor

cenazeme çiçek göndermeyin

çünkü o zaman tabutumda olmayacağım

kalabalık arasında sizde varsınız

bilin ki yanınızdayım

mezarlığa kadar yürüyeceğiz el ele

avuçlarımızda bütün sıcaklığımız

öyle şiirler okuyacağım ki size

öldüğüme inanmayacaksınız

bembeyaz bir kefene saracaksınız beni

ölmeyeceğim

tahta bir tabuta koyacaksınız beni

ölmeyeceğim

üzerime toprak atacaksınız kürek kürek

yine ölmeyeceğim

sonra sağır sessizliği içinde zamanın

bir bir bırakıp gideceksiniz beni

ölmekten beter olacağım

demek o beni sevmiyor

demek o beni anlamıyor

bana içkimi verin

bana kadehimi verin

bana ellerimi verin

onun şerefine kadeh kaldırır gibi

bir daha

bir daha ölmek istiyorum

--------------------

AŞKA DÖNÜŞ

 

Dönebilmek o dönüşü olmayan yollardan

Sürekli bir aldanış bir daha bir daha

Hiç bitmeyecek gecelerden bir sabaha

Çıkabilmek ve sevmek durmadan usanmadan

Konuşmak konuşmak gözlerle fısıltılarla

Duymak büyülü sıcaklığını beyaz ellerin

Her geçen dakika var olduğunu anlamak için

Yaşamak arzu dolu dudaklarda, şarkılarla

Unutmak ne varsa kötülükten yana

İnmek sevilen gözlerin derinliğine

Öyle mutlu, öyle sarhoş, alabildiğine

Bin yıl içmek o sulardan kana kana

Her gün ona koşmak dağlardan tepelerden

Her yerde, her zaman onsuz edememek

O en tatlı hayal, en büyük gerçek

Anlarsın taşan o günlerden gecelerden

Sonra bir gün o bütün karanlıkları yırtasın gelir

Başını alıp gidesin gelir uzak denizlere

Artık her şey boş ve yalan sevdin ya bir kere

Her yerinden bir buğu halinde o yükselir

Sen yoksun artık anla yeryüzünde bir o var

Onun elleri var, gözleri, dudakları

Anlarsın tenin beslediği zaman toprakları

Ve hala seversin zaman bitinceye kadar

Yeniden var oluştur ya da bir başka türlü oluştur bu

Nice aldanmalardan sonra bir aşka dönüştür bu.

--------------------

AŞK ŞAİRİ

 

Acılar vardır, bir de çaresizlikler

Ne zaman başladıysa benim öyküm

Yürüdük, kim bilir kaç yıl beraber

Bir yanımda aşk, bir yanımda ölüm

Durup kirlendim yaşadıkça

Aşktı beni yıkayan, Arıtan su

Dünyamı saran bir uçtan bir uca

Hep o bir gün sevememek korkusu

Ben kalbimi o taşlarda biledim

Bütün pisliklerini yeryüzünun

Kazıdım hançerimle yeniledim

Son dakikasında bile ömrümün

Ben Tanrıdan başka bir şey istemem

Her sevgiye açık olsun pencerem

--------------------

ÇIKMAZ SOKAK

 

Bir daha dünyaya gelsem

Yine seni severdim

Beni üzesin diye

Beni deli divane edesin diye

Biliyorum

Sen de bir daha dünyaya gelsen

Yine beni sevmezdin

Kahrımdan öleyim diye

--------------------

BİTMEYEN SARHOŞLUK

 

Bütün kadehlerimi hep sana adıyorum

Hep senin için bu bir bir boşalan şişeler

Umutsuzluğum, sarhoşluğum senin eserin

Senin yüzünden bu delicesine içmeler

Dayanmak zor yalnızlığına akşamların

Unutmak mümkün değil seni bir şarkı gibi

Ağır ağır ilerleyen bu zaman içinde

Her an bir sarhoşluktur sensizliğin verdiği

Odur bu boy boy şişeler, bu renk renk kadehler

Yoksa bu çirkin yalnızlık, bu keder o değil

Bütün içkilerden sert yokluğundur, anladım

Yokluğundur yakan kanımı, ispirto değil

--------------------

DAĞ RÜZGARI

 

Kaderde senden ayrı düşmek te varmış

Doğrusu bunu hiç düşünmemiştim..

Seni tanımadan

Hele seni böyle deli divane sevmeden

Yalnızlık güzeldir diyordum

Al başını, kaç bu şehirden

Ufukta bir çizgi gibi gördüğün dağlara

Rüzgarın iyot kokularını taşıdığı denizlere git

Git gidebildiğin yere git diyordum

Oysa ki, senden kaçılmazmış

Yokluğuna bir gün bile dayanılmazmış.

Bilmiyordum.

Yine de dayanmağa çalışıyorum işte

Bir kır çiçeği koparıyorum gözlerine benzeyen

Geçen bulutlara sesleniyorum ellerin diye

Rüzgar güzel bir koku getirmişse

Saçlarını okşayıp gelmiştir diyerek avunuyorum

Yaşamak seninle bir başka zamanı

Bir başka zamanda seni yaşamak

Her şeyden önce sen

Elbette sen

Mutlaka sen

İster uzaklarda ol

İster yanı başımda dur

Sen ol yeter ki bu zaman içinde

Ben olmasam da olur

Seni bir yumağa sarıyorum yıllardır

Bitmiyorsun

Çaresizliğim gün gibi aşikar

Su olup çeşmelerden akan güzelliğin

İnceliğin ışık yüzüme vuran

Sen güneş kadar sıcak

Tabiat kadar gerçek

Sen bahçelerde çiçekler açtıran

Sudan, havadan, güneşten yüce varlık

Sen, o tek sevgi içimde

Sen görebildiğim tek aydınlık

Bir nefeste benim için al

Havasızlıktan öldürme beni

Bulutlara, yıldızlara benim için de bak

Susadım diyorsam

Bir yudum su içmelisin

Ben yorulduysam sen uyumalısın

Ellerim sevilmek istiyor

Saçlarım okşanmak istiyor

Dudaklarım öpülmek istiyor

Anlamalısın.

Ağaçların yeşili kalmadı

Gökyüzünün mavisi yok

Bu dağlar o dağlar değil

Rüzgarında kekik kokusu yok

Kim bu çaresiz adam

Bu kan çanağı gözler kimin

Kaç gecedir uykusu yok

Gündüzü yok

Gecesi yok

Yok

Yok

Anladım

Sensiz yaşanmaz bu dünyada

İmkanı yok.

--------------------

DELİ OLMAK İŞTEN DEĞİL

 

Düşüncem var, dağlar kadar

Deli olmak işten değil

Bende kış, alemde bahar

Deli olmak işten değil

İşiten yok, ağla bağır

Tanrı dilsiz, alem sağır

Düşünceler öyle ağır

Deli olmak işten değil

Arzu, o bitmeyen yarış

Kara toprak sona varış

Ömür dediğin bir karış

Deli olmak işten değil

Sonsuzluğa giden gemi

Sürükler de düşüncemi

Vehim sarar her gecemi

Deli olmak işten değil

Karanlık mal oldu bana

Gerçek hayal oldu bana

Dostlar! bir hal oldu bana

Deli olmak işten değil

--------------------

ALDANIŞ

 

Yıkılmak,ezilmek her gün biraz daha

Dostlar değişiyor aldanmalar değil,

Aksimizden eser yok şimdi o sularda

Çirkin olan biziz aynalar değil…

Şerefsiz ellerin şerefe kaldırdıkları

Şişeler,kadehler o cam kırıkları

Götürün,götürün bu aydınlıkları

İçimde güz başladı ilkbahar değil,

Ne bir anlayışlı el,ne bir dost bakış

Biraz ümit,biraz hayal sonra aldanış

En güvendiğimiz tepelere kar yağmış

Deniz o deniz değil,dağlar o dağlar değil…

--------------------

ACILAR DENİZİ

 

Ben acılar denizinde boğulmuşum

İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını

Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni

Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime

Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını

Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle

Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma

Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek

Baksana;herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa

Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse

Yılların içimde bıraktıklarını…

--------------------

BİR YERDE ÖLÜM GÜZEL OLUYOR

 

İnsan bir kere ölüyor ne fena

Bu düzeni değiştirmeli

Bir kere yaşamalı

Çok çok ölmeli

En büyük kederler bizim için

Bizim için karşılıksız sevgiler

Kör kuyular, çıkmaz sokaklar bizim için

Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın

Saygı değer annelerimiz incinmesin

Her yerim ayrı ayrı ölmeli

Yoksa ölüm yok bana bu dünyada

Bir kurşun beynime girsin

Bir bıçak kalbime saplansın

Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi

Sonra gelsin bir manga asker

Sert bir komut

Bir yaylım ateş

Bırak kim bağlarsa bağlasın gözlerimi.

Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi

Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi

Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne

Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi

Yine de ölmedim görüyorsun, ölmedim

O aşağılık hesaplar, küçük korkular bırakmadı beni

Belki de sen bırakmadın, bilmiyorum

Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın

Halbuki şimdi benden kaçman da zor

Anlıyorum beni sevmen de zor

Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel

Ama bir yerde ölüm güzel oluyor.

--------------------

BEŞİNCİ MEKTUP

 

Ayrılık diye bir şey yok.

Bu bizim yalanımız.

Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.

Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.

Uyanmış olmalısın.

Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?

Öyleyse ayrılmadık.

Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.

Önce beklemekten.

Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.

İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,

Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini…

Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,

Kanunlara saygı göstermesini,

İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.

Ya o? Ya o?

İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,

Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,

Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.

Aradıklarının çoğunu bulamamış,

Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak

Göçüp gidiyor bu dünyadan.

İşte yaşamak maceramız bu.

Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak

Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.

O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.

O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.

O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,

Yaşantımız özlemlerle güzel.

Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.

Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.

Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;

Seni özlediğim içindir.

Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;

Seni özlediğim içindir.

Yaşıyorsam; içimde umut varsa,

Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!

--------------------

DENİZE KAVUŞAN NEHİR

 

Sen üzerinde nice şafakların söktüğü

Sevgi denizlerime akan büyük nehir

Sen biraz ışık, biraz tılsım, biraz büyü

Sen yıllardır yazıp bitiremediğim şiir

Durmadan bir gül açar ellerinde pembe

Sen nefes alışı en bakir güzelliğin

Gözlerin midir parlayan gökyüzünde

Bir güneş doğarcasına geceleyin

Ne zaman seni düşünsem yaşamak güzel

Bir bahar bahçesi olur güz bahçeleri

En karanlıklarda bile uzanır bir el

Kendiliğinden açar sabaha perdeleri

Sen varsan dallarda kuşlar memnun

Tüm çiçeklerin rengi değişik, kokusu başka

Öylesine gerçek ki var olduğun

Çarpar güzelliğin kıyılarıma dalga dalga

Tutsam ellerini içim ürperir hazdan

Başım döner gözlerin gözlerime değse

Kalan tek hatıradır gülüşün bir yazdan

Yokluğun da odur senin ölmek neyse

Sen bastığın yerde çiçeklerin büyüdüğü

Her zaman en güzel, her yerde eşsiz

Sen yaprak, sen köpük, sen kuş tüyü

Sen sevgi nehirlerimin aktığı büyük deniz

--------------------

BEYAZ GÜVERCİN

 

Süzülüp mavi göklerden yere doğru

Omuzuma bir beyaz güvercin kondu

Aldım elime, usul usul okşadım

Sevdim, gençliğimi yeniden yaşadım

Bembeyazdı tüyleri, öyle parlaktı

Açsam ellerimi birden uçacaktı

Eğildim kulağına; dur, gitme dedim

Hâreli gözlerinden öpmek istedim

Duydum; avuçlarımda sıcaklığını

Duydum; benden yıllarca uzaklığını

Çırpınan kalbini dinledim bir süre

Ve uçmak istedim onunla göklere

Ak güvercinin iri gözleri vardı

Güzelliğinden fışkıran bir pınardı

Soğuk sularından içtim, serinledim

Çağlayan bir nehrin sesini dinledim

Belki buydu sevmek hayat belki buydu

Işıl ışıldım, gözlerim dopdoluydu

Bir nağme yükseldi sevinçten ve hazdan

Bir nağme yükseldi, güzelden beyazdan

Uzattı sevgiyle pembe gagasını

Birden öğrendim hayatın mânâsını

Kaderde sevgiyi sende bulmak varmış

Seninle bir çift güvercin olmak varmış

--------------------

BİRGÜN

 

Apansız uyanırsan gecenin bir yerinde

Gözlerin uzun uzun karanlığa dalarsa

Bir sıcaklık duyarsan üşüyen ellerinde

Ve saatler gecikmiş zamanları çalarsa

Bil ki seni düşünüyorum

Bir vapur yanaşırsa rıhtımına bin,açıl

Örtün karanlıkları masmavi denizlerde

Ve dinle kalbimi bak nasıl çarpıyor nasıl

O bütün özlemlerin koyulaştığı yerde

Bil ki seni bekliyorum

Bir sabah gün doğarken aç perdelerini,bak

Sevinçle balkonuna konuyorsa martılar

Kendini tadılmamış derin bir hazza bırak

Dökülsün dudağından en umutlu şarkılar

Bil ki seni istiyorum

Gecelerden bir gece uyanırsın apansız

Uzaklarda elemli,garip bir kuş öterse

Bir ceylan ağlıyorsa dağlarda yapayalnız

Ve bir gün kabrimde bir sarı çiçek biterse

Bil ki seni seviyorum

--------------------

BİR AKŞAM GETİR BANA

 

Bir akşam getir bana,

Bütün akşamlardan farklı

Hançerle güneşi batır deniz kan rengi olsun

En güzel yerinde değişen ufkumuzun

Yaşayalım, eskiden duyduğumuz masalı

Zamanlar kalleş şimdi, herşey artık bir oyun

Manzaralar hüzünlü insanlar ağlamaklı

Bir akşam getir bana, gizlice ve en saklı

Saatleri birer birer dudaklarında sun

Günler; şimdi kırık bir cam parçası, boyalı

Gel dinle, telleri ses vermiyor ruhumuzun

Biz bu şehirin gürültüsünde kaybolalı

Bir akşam getir bana, yaklaş, sessizce soyun

Baksana perdeler inik, kapılar kapalı

Sus! Akşamla gelişini kimseler duymamalı

--------------------

BEKLEYEN

 

Hangi yalnızlıktır iten seni bu sığ sulara

Hangi şekilsiz gerçek bağlayan ellerini

Kattığın bir acı gülüştür düştüğün korkulara

Kim baksa gözlerine görür beklediğini

Saçında bir tel vardır, o çağırır hüznü

Ellerindir yorulmuş, anlaşılmamış, nemli, soğuk

Bir rengi vardır dudaklarının saklayan gülüşünü

Ne zaman baksam gözlerine ağlar bir çocuk

Ne kadar gülsen ortada kırıklığın öyle gerçek

Sen bir sarılarda, bir yeşillerde, bir morlarda

Sanki bir kederdir ömrün hiç bitmeyecek

Kimbilir seni bekleyen kim şimdi o yollarda

Bilmediğim, görmediğin kim çıkacak o romanlardan

Bir masal kahramanı mı? Ki kalmış eski zamanlardan

--------------------

AFFET BENİ

 

Bugün bütün iyi kalpliliğim üzerimde

Cümle düşmanlarımı affettim

Yediğim meyvalardan

Kokladığım çiçeklerden af diliyorum

Yerde yürürken gördüğüm

Sebebsiz kanına girdiğim

Zevk için öldürdüğüm

Böceklerden af diliyorum

Dağdan, topraktan, taştan

Evlattan, akrabadan, arkadaştan

Yağan yağmurdan, doğan güneşten

Denizlerden, göklerden af diliyorum

Yıllardır kahrımı çeken kadından

Ondaki yaşamak ümidinden

Baba evinden, ana sütünden

Yediğim ekmeklerden af diliyorum

Kadrini, kıymetini bilmediğim

Hayali ile bahtiyar olmadığım

Otuz yıl arayıp bulmadığım

Geleceklerden af diliyorum.

--------------------

AŞK MIYDI O?

 

Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi

Neydi çekip kendine, beni bağlayan

Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan

Elleri ta içimde o dev miydi

Etime bir alev değmişçesine

Nasıl da yakardı öptüğü zaman

Bir su gibi akıp gitti avuçlarımdan

Yorgunum şimdi bin yıl sevmişçesine

Hani o yalnız benim olan gül, kırmızı

Gözlerimin önünde açılan sonsuz bahçe

Hani, o var olmalarımız öpüştükçe

O delice sürdürmeler yaşantımızı

Hiç doymamak oysa, tene, kokuya, aşka

Sarıldıkça güçlenmek, bütünlenmek

Kudurmuş arzularla zamanı yenmek

Ve en kuytularda buluşmak korka korka

Kimi gün utanmak otlardan, çimenlerden

Kimi gece mıhlamak gölgemizi duvara

Varmak için o sevgiyle açılmış kollara

Apansız düşmek yükseklerden bir yerden

Oydu işte alıştığım, özlediğim şimdi de

Sevgice bir tutku, aşkımsı bir yakınlık

Avunmak… Kırık dökük anılarla artık

Kimbilir? o geceler yaşanmadı belki de

--------------------

BİR GÜN KALDI BİZE YAŞANACAK

 

Dün kopan bir yapraktı,düşen bir kuru daldı

Bugünden güzel değil bulacağın yarında

Aç ellerini bir bak yanan avuçlarında

Dün gitmiş yarın yok bize bir bugün kaldı

Bir bugün kaldı bize birlikte yaşanacak

Bir bugün öyle güzel ve dopdolu özlemli

Dalından yeni kopmuş tomurcuk güller gibi

Bir bugün herşeyiyle taptaze ve sımsıcak

--------------------

AŞK ÇİZGİSİ

 

Bütün yollar aşktan geçiyor, görüyor musun?

Bir aşk çizgisi var her şeyden öte

O çizgiden başka bütün çizgiler

Aşkı tüketmede

Kimi dik çizgilerin kimi paralel

Eğri büğrüsü, düzgünü, kalını, incesi

Ve bir gün sarıyor bütün çizgileri

Ölüm çizgisi

Bense hep seni çiziyorum kağıtlara, duvarlara

Yeşillerle, morlarla, mavilerle

Resmini yapıp adını yazıyorum

Renk renk çizgilerle

Tut ki iki noktayız birbirinden uzak

Bir çizgiyle aramızı birleştiriyorum

Sonra bir ev yaparak çizgilerden

İçine seni yerleştiriyorum

Başlıyoruz geometrik yaşamlara

Nokta nokta, şekil şekil

Ve bir tek çizgi oluyoruz seninle, mutlu

Öbür çizgiler umurumuzda değil

Her düşünce aşka teğet geçiyor

Tanığı çizgiler var olduğumuzun

Bir aşk çizgisi var her şeyden önce

Bütün yollar aşktan geçiyor, görüyor musun?

--------------------

BENİ KÖR KUYULARDA

 

Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,

Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,

Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;

Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.

--------------------

BANA BİR ŞARKI SÖYLE

 

Özledim sesini ne olur konuş

Bir gül açtır zamanların ötesinden

Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel

Gök mavisinden, deniz mavisinden

Bana bir şarkı söyle

İçimde bir şey kımıldıyor

Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum

Bir baksana ne haldeyim deli divane

Yaralıyım, çaresizim umutsuzum

Bana bir şarkı söyle

Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt

Dökül karanlığıma ışıklar gibi

Al beni, en uzaklara götür

Sesin, aksın içimde bir pınar gibi

Bana bir şarkı söyle

Bütün renkleri kat birbirine

Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan

Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi

Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan

Bana bir şarkı söyle

Yağan kar nasıl hazin yağar bilirsin

Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı

İşte öyleyim, kapkarayım bugün gel

En hüzünlü sesinle, en dokunaklı

Bana bir şarkı söyle..

--------------------

DOST BİLDİKLERİM

 

Sanırdım gündüzdü onlarla gecem

İçimde ümitti dost bildiklerim

Ne zaman yıkılıp yere düştüysem

Bırakıp da gitti dost bildiklerim

Hepsi varken baharımda, yazımda:

Kışın bir burukluk kaldı ağzımda

Seneler senesi oysa gözümde

Cihana eşitti dost bildiklerim

Nerde o sözlere kandığım günler?

Her gülen yüzü dost sandığım günler

Acıdan kahrolup yandığım günler

Ta canıma yetti dost bildiklerim

Meydana çıkalı asil çehreler

Aydınlanmaz oldu artık geceler

Yalanlar tükendi, indi maskeler

Birer birer bitti dost bildiklerim

Korkar oldum bana *dostum* diyenden

Yoksa yok olandan, varsa yiyenden

Ne onlardan eser kaldı ne benden

Beni benden etti dost bildiklerim

--------------------

BÜYÜK YALNIZLIK

 

Önce çaresizlik çaldı kapıları

Sonra yoksulluk

Bütün aşina çehreler silindi aynalardan

Bir anda boşaldı dünya

Yapayalnız kaldık

Tez tükendi umut ekmeği

Bitiverdi suların hayali

Çevirdik derin bir karanlığa gözlerimizi

Sen ey büyük yalnızlık

Bir sen terketmedin bizi

--------------------

BENDEN KURTULMAK

 

Size hayır dedikçe vazgeçemiyorum

Soluk soğuğa koşuyorum peşinizden

Üç öğün yediğim dudaklarınız

Zamanı içiyorum gözlerinizden

Gece oldu mu bir seviniyorum ki

Duvarlara gölgeniz düşüyor

Durmadan uzuyor boynunuz bende

Enseniz güzel ya daha güzelleşiyor

Tutup gölgenizi soyuyorum

Meydana çıkıyor güzelliğiniz

O çizgiler, o üçgenler, o yuvarlaklar

O şeyler benden gizlediğiniz

Hepsi bir bir aşikar oluyor

Siz uyurken sizden uzakta

Aynı yastığı paylaşıyoruz her gece

Ben bir yatakta, sen bir yatakta

Gördünüz mü yine kahroldunuz işte

Öpüşmekten, sevişmekten, yorulmaktan

Bari evet deyin de kurtulun

Böyle her gece benim olmaktan

--------------------

BİR GECE ANSIZIN GELEBİLİRİM :)

 

Bu kadar yürekten çağırma beni!

Bir gece ansızın gelebilirim.

Beni bekliyorsan, uyumamışsan,

Sevinçten kapında ölebilirim.

Belki de hayata yeni başlarım,

İçimde küllenen kor alevlenir,

Bakarsın hiç gitmem kölen olurum,

Belki de seversin beni kim bilir.

Kal dersen, dağlarca severim seni,

Bir deniz olurum ayaklarında,

Aşk bu özleyiş bu, hiç belli olmaz,

Kalbim duruverir dudaklarında.

Ya da unuturum kim olduğumu,

Hatırlamam belki adımı bile,

Belki de çıldırır, deli olurum,

Sana kavuşmanın heyacanıyla…

Aşk bu, bilinir mi nereye varır,

Ne durdurur özlemini, seveni…

Bakarsın ansızın gelebilirim,

Bu kadar yürekten çağırma beni.

--------------------

UNUTULMAYANLAR

 

Biliyorum, unutamayacaksın!

Ağır ağır geçecek mevsimler,

Bir bir ağaracak saçının telleri

Solacak albümde eski resimler.

Beni hatırladıkça için ürperecek,

Boşanan gözyaşlarını tutamıyacaksın.

Boşuna zorlama kendini, sevdiğim;

Biliyorum, unutamayacaksın.

Ve biliyorsun, ben de unutamayacağım,

Eskimeyecek içimde sana ait ne varsa

Şöhretmiş, servetmiş herşey geçiyor, inan

Dostluklar ve sevgiler kalıyor, kalırsa.

Sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın,

Şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak

Biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan

İşte öyle imkansız birşey seni unutmak.

Zannetme ki herşey bitti sevdiğim;

Birgün yeşerecek şu sararmış yapraklar.

Ve bundan sonra kim severse dünyada;

Seni ve beni hatırlayacaklar

--------------------

BİR PINARSIN İÇİLEN AMA HİÇ KANILMAYAN

 

Bir pınarsın içilen ama hiç kanılmayan

Seveni yanıltmayan, sevince yanılmayan

Özlenen sen, özleyen sen, özleten sen

Varken doyulmayansın, yokken dayanılmayan

--------------------

AŞKTI O

 

Aşktı o! Değiştiren tüm gecelerimi

Aşktı o! Beni durup yenileyen

Oydu, duygulu yapan hoyrat ellerimi

Oydu, dolu dizgin gidişime dur diyen

Bir bıçağın keskin yüzünde kan lekesiydim

Aşktı yine beni yıkayan, arıtan su

Böyle ak pak olacağımı bilir miydim?

İçimde açmasaydı o sevmek duygusu

Ben bir tutsağım şimdi sevgiye, gönüllü

Çözmeyin ellerimi, zincirlerim kalsın

Görsün prangalarım o doğacak günü

Ve bu dünyaya aşk dolu şiirlerim kalsın

Seninle her yerde güzel, her zaman yeni

İstemem, sensiz hatırlamasınlar beni.

--------------------

BİR GÜN KAPINA GELSEM

 

Bir karanlık geliyor yokluğunun ardından

Ne zaman güneş batsa bu son gecem diyorum

Vazgeç yalan dünyanın köhne saltanatından

Yetişir bunca keder, bunca elem diyorum

Her şey sağır içimde ne şiir ne musiki

Dünyadan bezginliğim dünyalar kadar eski

Öylesine çözülmüş, öyle dağılmışım ki

Bu ne bitmez ayrılık bu ne özlem diyorum

Beni çağırdığını bir defa duyabilsem

Avuçlarımda ateş, yorgun gözlerimde nem

Aşarak denizleri bir gün kapına gelsem

Başımı duvarlara vurup ölsem diyorum

--------------------

BEKLEYENLER İÇİN

 

Bir ayak sesi duymayayım

Kapıya koşuyorum

Gelen sen misin diye

Bir sarı saç görmeyeyim

Yüreğim burkuluyor

Ağlamaklı oluyorum

Her şey bana seni hatırlatıyor

Gökyüzüne baksam

Gözlerinin binlercesini görürüm

Bir rüzgar değse yüzüme

Ellerini düşünmeden edemem

Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer

Tadı senden gelir

Yediğim yemişlerin

İçtiğim içkilerin

Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı

Bu emsalsiz hüzün

Seni beklediğim içindir

Resmine bakamaz oldum

Uykulardan korkuyorum artık

Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan

Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor

Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni

Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada

Ve şu saat geldiğin anda

Durabilir sevincinden

Zaman çıldırabilir

Çünkü benim dünyamda

Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.

Bir çocuk doğmayı bekler

Bir ağır hasta ölmeyi

Bitkiler yağmur ve güneşi bekler

Yalnız bir kadın sevilmeyi

Ve düşün ki bir adam

İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi

Seni bekler

Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi

Sen gelinceye kadar

Pencerem kapalı duracak

Rüzgar gelmesin diye

Artık perdeleri açmayacağım

Gün ışığı girmesin diye

Sonra kahrolacağım

Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta

Ve günlerce gecelerce haykıracağım

Nerdesin diye, nerdesin diye

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin

Biliyorum

Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek

Yıllarca sonra

Öldüğüm gün bile gelsen

Bütün bu bekleyişlerimi ve öldüğümü unutup

Çocuklar gibi sevineceğim

Kalkıp sarılacağım ellerine

Uzun uzun ağlayacağım

--------------------

BİR FOTOĞRAFTA SEN

 

Dün bir fotoğrafta gözlerini gördüm

İki uzak yıldız gibiydiler, dalgın

Bilsen neler anlattı bana, sessizce

Bir sevgiyle derinleşen bakışların.

Orda değildin sanki, bir başka yerde

Ötelerde, uzakta benimle vardın

Güzellikler bahçesi ayna gibi

Yansıdığını gördüm yüzünde aşkın.

Bir ara çıktın resimden usulca, ürkek

Bir ceylan gibi kollarıma atıldın

Özlemli dudaklarınla yangın yangın

Seni gördüm, yaşadım bir fotoğrafta

Her zamankinden daha çok bana yakın

Gelecek o mutlu günleri anlattın.

--------------------

BİR GÜN ANLARSIN

 

Uykuların kaçar geceleri, bir türlü sabah olmayı bilmez.

Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya,

Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında

Ne çarşaf halden anlar ne yastık.

Girmez pencerelerden beklediğin o aydınlık.

Onun unutamadığın hayali,

Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine.

Kapanır yatağına çaresizliğine ağlarsın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu.

Şerefin, faziletin, iyiliğin, güzelliğin.

Gün gelir de sesini bir kerecik duyabilmek için,

Vurursun başını soğuk taş duvarlara.

Büyür gitgide incinmişliğin kırılmışlığın.

Duyarsın,

Ta derinden acısını, çaresiz kalmışlığın.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın ne işe yaradığını ellerinin.

Niçin yaratıldığını.

Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini.

Uzun uzun seyredersin aynalarda güzelliğini.

Boşuna geçip giden günlerine yanarsın.

Dolar gözlerin, için burkulur.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın tadını sevilen dudakların.

Sevilen gözlerin erişilmezliğini.

O hiç beklenmeyen saat geldi mi?

Düşer saçların önüne, ama bembeyaz.

Uzanır, gökyüzüne ellerin.

Ama çaresiz,

Ama yorgun,

Ama bitkin.

Bir zaman geçmiş günlerin hayaline dalarsın.

Sonra dizilir birbiri ardına gerçekler, acı.

Sevmek ne imiş bir gün anlarsın.

Bir gün anlarsın hayal kurmayı;

Beklemeyi, ümit etmeyi.

Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir

Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi.

Lanet edersin yaşadığına…

Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın.

O zaman bir çiçek büyür kabrimde, kendiliğinden.

Seni sevdiğimi işte o gün anlarsın.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

BEN SENİN EN ÇOK

 

Ben senin en çok sesini sevdim

Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi

Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren

Bana her zaman dost, her zaman sevgili

Ben senin en çok ellerini sevdim

Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak

Nice güzellikler gördüm yeryüzünde

En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak

Ben senin en çok gözlerini sevdim

Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil

Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar

Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil

Ben senin en çok gülüşünü sevdim

Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran

Unutturur bana birden acıları, güçlükleri

Dünyam aydınlanır sen güldüğün zaman

Ben senin en çok davranışlarını sevdim

Güçsüze merhametini, zalime direnişini

Haksızlıklar, zorbalıklar karşısında

Vahşi ve mağrur bir dişi kaplan kesilişini

Ben senin en çok sevgi dolu yüreğini sevdim

Tüm çocuklara kanat geren anneliğini

Nice sevgilerin bir pula satıldığı bir dünyada

Sensin, her şeyin üstünde tutan sevdiğini

Ben senin en çok bana yansımanı sevdim

Bende yeniden var olmanı, benimle bütünleşmeni

Mertliğini, yalansızlığını, dupduruluğunu sevdim

Ben seni sevdim, ben seni sevdim, ben seni…

--------------------

BELKİ BİR GÜN DUYARSIN DİYE

 

Bu nasıl sevgi böyle?

Bu nasıl tutku?

Bu nasıl özlem?

Ne zaman gözlerini görsem

Bir çoğalıyorum, bir eksiliyorum

Mutluyum varsın diye

Al uzattım ellerimi

Seni sarsın diye

Ceylanım! Belki bir gün duyarsın diye

Çıkmışım bir dağ başına sana türkü söylüyorum

Ne güzel ellerin var incecik

Ne güzel saçların var sapsarı

Anlasana o yalansız gözleri

O kirpikleri, o dudakları

Düşündükçe baştanbaşa özlem kesiliyorum

Al desem, sana ömrümü versem

Korkarsın, alamazsın ki

Dur desem, kaçarsın yine ceylanım

Gül desem, ağlarsın

Gel desem, gelmeyeceksin, biliyorum

Bu engeller bana göre değil oysa

Ben bu dağları aşarım

Geçerim bu denizleri, korkma

İşte düştüm yollara

Dur, bekle beni, geliyorum

Sevmek inancım, tutkum benim en eski

Dağıtsam dünyalara yeterdi bu sevgi

Düşünsene, anlasana ceylanım

Sen yoksan ne farkeder ki

Ha öyle ölmüşüm, ha böyle ölüyorum

--------------------

İSTANBUL

 

Evin içinde bir oda, odada İstanbul

Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı

Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm

Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

Bu ne biçim su, bu nasıl şehir

Şişede İstanbul, masada İstanbul

Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık

Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul

İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım

Nereye gidersen git, orada İstanbul.

--------------------

BEN EYLÜL SEN HAZİRAN

 

Bir eylüldü başlayan içimde

Ağaçlar dökmüştü yapraklarını

Çimenler sararmıştı

Rengi solmuştu tüm çiçeklerin

Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı

Katar gidiyordu kuşlar uzaklara

Deli deli esiyordu rüzgar

Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa

Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

Neydi o bir zamanlar

Sevmişliğim, sevilmişliğim

O heyheyler, o delişmenlikler neydi

Ne bu kadere boyun eğmişliğim

Ne bu acıdan korlaşan yürek

Ne bu kurumuş nehir; gözyaşım

Önümdeki diz boyu karanlıklar da ne

Ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

Beni kötü yakaladın haziran

Gamlı, yıkık eylül sonuma

Bir ilk yaz tazeliği getirdin

Masmavi göğünle

Cana can katan güneşinle

Pırıl pırıl engin denizinle girdin içime

Çiçekler açtı dokunduğun

Çimler büyüdü yürüdüğün

Ve güller katmer oldu güldüğün yerde

Başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi

Oldurduğun yemişlerin ağırlığından

Dallarım yere değiyor

Güneşi batmadan saçlarının

Bir dolunay doğuyor bakışlarından

Gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma

Uykusuz gecelerim seninle apaydınlık

Başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan

Ölebilirim artık

Ölme diyorsan; gitme kal öyleyse

Sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma

Baksana; parmak uçlarım ateş

Lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden

Hadi gel, tut ellerimi, benimle yan

Benimle meydan oku her çaresizliğe

Benimle uyu, benimle uyan

Birlikte varalım on üçüncü aylara

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

İSTANBUL YOKTU SEN OLMASAYDIN

Ben nice İstanbullar gördüm sana gelinceye kadar

Kirli paçavralara benzerdi insanları

Dostluktan, vefadan yoksun.

Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış

Ve her biri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun.

Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri

Bir tutsam

Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri

Evlerinde bulduğum yalnızlık

Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı.

Günler boyunca

Bir başka karanlık gelirdi

Karanlığın biri kaybolunca

Güneşler doğardı görmezdim.

Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni

Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını.

Bilmezdim...

Zindandı bütün meyhaneler

Duvarlar karaydı

Köhne bir Bizans eskisiydi İstanbul sensiz.

Semt semt bir ağır yorgunluktu

Sürekli bir aldanıştı sokak sokak

Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca

O büyük yalanlarda yaşadım.

Senden habersiz bir ölü gibi

Senden uzak zamanlarda yaşadım.

Mabetler yıkıldı içimde

Umutlar hayaller yıkıldı

Bir gün bütün İstanbul yıkıldı.

Sokaklar kaydı ayaklarımın altında

Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı

Gün oldu

Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz.

Toz toz oldum, duman duman oldum

Aldığını geri vermedi yıllar

Yitirdim kendimi bu rezil şehirde

Seni buluncaya kadar.

Eskiden bir lale hatırlardım

Yada mavi mavi bir deniz İstanbul denince

Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı

Rıhtımlar balık balık kokardı.

Ne zaman

Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı.

Vapur düdükleri durmadan öterdi.

Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim

Bana yeterdi.

Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi

Gezdim sokaklarında

Sonra kaç yıl bir sevgi aradım

İstanbul’u aradım.

Belki de seni aradım bilmeden

Ayaklarımın dibinde denizler can çekişti

Şehirler parçalandı

Bir çağ öldü gözlerimin önünde

Benim en güzel çağım öldü.

Bizi topraktan yarattılar

Gel gör ki...

Bu şehirde

Benim toprağım öldü.

Seni aradım bu şehirde yıllarca

Yana yakıla seni..

Sen kimdin, sen neredeydin kim bilir?

Hep böyle sensiz miydi bu şehir.

Bu şehir İstanbul muydu ?

Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde

Gemiler demir almazdı

Trenler işlemezdi

Sen olmasaydın

Bir ömür bitip

Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde

Bahar gelmezdi

Ağaçlar çiçek açmazdı

Seni bulmasaydım

Ve ben yoktum

İstanbul yoktu

Sen olmasaydın

Ümit Yaşar Oğuzcan

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...