nevermore Oluşturma zamanı: Ağustos 1, 2012 Paylaş Oluşturma zamanı: Ağustos 1, 2012 [TABLE=width: 541, align: center] [TR] [TD=align: center]Bedensiz Varlıkların Tasallutuna Uğrayanlar ( Obsedeler ) ve Boyundurukları Altına Girenler ( Sübjügeler ) Allan Kardec Ruhçuluğun tehlikelerinden çok sık olarak söz edilmiştir; en çok haykıranların da ruhçuluğun adından başka birşey bilmeyen kimseler olduğu dikkati çekmiştir. Ruhçuluğa karşı öne sürülen kanıtları ve akıl yürütmeleri daha önce çürütmüştük, onun için bu noktaya tekrar dönmeyeceğiz; sadece şunu ilave edeceğiz: Eğer toplum, tehlike arzeden ve zararlara yol açabilen her şeyden uzak tutulmak istenseydi, öncelikli konular olmalarına rağmen, işe önce nice felaketlere neden olmuş olan ateşten başlayıp sonra sırasıyla demiryolları, (yüzlerce teknik gelişme) vs. diye devam edilerek tehlikeli görülen her şey yasaklanırdı ve böylece nereye varılırdı acaba, işte orasını kestiremeyiz. Bir şeyin yararlı yanlarının sakıncalı yanlarını telafi ettiğine inanıyorsa, bunun herşey için geçerli olması gerektiğine de inanılması gerekir; deneyimler, kaçınılamayan olgulardan kaynaklanan tehlikelerden korunmak için ne gibi önlemlerin alınması gerektiğini her gün biraz daha gözler önüne sermektedir. Gerçi ruhçuluk gerçekten tehlike arz etmektedir, ama bu hiç te sanıldığı gibi bir tehlike değildir ve bunu iyice anlayabilmek bilimin ilkelerine inisiye olmuş olmak gereklidir. Onun için sözümüz konuya yabancı olanlara degildir; ruhçulukla haşır neşir olanlaradır, onu uygulayanlaradır, çünkü tehlike onlar için söz konusudur. Uyanık bulunmaları için bu tehlikeyi asıl onların bilmeleri önemlidir; bilindiği gibi, tehlikeyi önceden tanımak ondan yarı yarıya korunmuş olmak demektir. Ayrıca şunu da belirteceğiz: bilimin içinde iyice dalmış, tam vakıf kimseler için tehlike söz konusu değildir; bilmedikleri halde bildiklerini sananlar için, yani her konuda olduğu gibi, yeterli deneyimden yoksun olanlar için söz konusudur. Ruhçulukla uğraşmaya başlayan herkeste çok doğal bir arzu belirmektedir: Medyom olmak, ama yazıcı medyom olmak. Gerçekten de yazıcı medyomluuk hem irtibat kurma kolaylığı bakımından, hem de araştırmalar yoluylakolayca geliştirilebilir nitelikte olması bakımından çekiciliği en fazla olan medyomluk türüdür. Elinin altında önce harflerin, sonra kelimelerin, daha sonra da düşünceler ne cevap teşkil eden cümlelerin oluşturduğunu ilk kez gören kimsenin hissettiği doyumu, zevki anlamak zor olmasa gerek. Ne yaptığını bilmeden yazdığı ve çiziktirdiği ve de çoğu kez tüm kişisel düşüncelerinin dışında kalan bu cevapların okült bir zekanın müdahalesinden başka birşey olmadığını kesinlikle anlamaktadır medyom; işte bunun için mezarötesi varlıklarıyla, yani uzayın gizemli ve görünmez nitelikli sakinleriyle söyleşmek ona büyük bir sevinç vermektedir, anası -babası ve dostları, yitip gitmiş varlıklar değildir artık; gerçi onları beden gözleriyle görememektedir, ama bu onların var olmadıkları anlamına gelmemektedir; onlarla sohbet etmektedir ve onları düşünce yolları, gönül gözüyle görmektedir; mutlu olup olmadıklarını, ne yaptıklarını, ne istediklerini öğrenebilmekte; onlara iyi dileklerde bulunmakta, onların iyi dileklerini dinlemekte ve böylece onlardan ebediyen ayrı düşmediğini kavrayıp daha iyi bir dünyada tekrar onlarla biraraya geleceği günü iple çekmeye başlamaktadır. İş bu kadarla kalmayacaktır elbet: Kendisiyle irtibat kuran varlıklar aracılığı ile daha neler neler öğrenecektir. Nesneleri örten örtüyü kaldırıp ona her şeyi gösterdikleri andan itibaren artık onun için gizem diye bir şey kalmayacak; her şeyi tanımak için bu varlıklara danışması yeterli olacaktır. İlkçağın, zamanın tozlarını silkeleyişini, harabeleri didik didik edişini sembolik yazıtları yorumlayışını ve geçmişi gözleri önünde tekrar canlandırışını seyrederken medyomumuz büyük titizlikle ve incelikle sonsuzluğa veya kendi düşünce alemine sonda salmaya çabalayacağı yerde kendini boşveriye kaptırmakta, bedensiz varlıklardan yalnız ve yalnız zenginleşmek amacıyla yararlanmaya kalkışmaktadır; sanmaktadır ki, her şeyi görebilen ve bulabilen varlıklar nasıl olsa ondan gizli bir defineyi veya herhangi bir harika gizemi esirgemeyeceklerdir. Ruhçu bilimi inceleme zahmetine katlanmış bir kimse ise hiçbir zaman bu güzel düşlere kapılıp yolunu sapıtmamaktadır, çünkü varlıkların gücü, naturası ve insanla onlar arasında kurulabilecek ilişkilerin amacı konusunda ne kadarla yetineceğini iyi bilmektedir. Şimdi de hiçbir zaman gözden uzak tutmamak gereken önemli noktaları birkaç kelimeyle şöyle bir gözden geçirelim, çünkü bunlar yapının kilit taşları değerinde ögelerdir. 1--Bedensiz varlıklar ne güç, ne bilgi ve ne de bilgelik yönünden birbirine eşit degildirler. Maddi bedenlerinden ayrılmış insan ruhlarından başka birşey olmadıkları gibi üstelik yerküre beşerleri arasında arasında görülen çeşitliliklerden çok daha fazlasını kendi aralarında sergilemektedirler, çünkü farklı dünyalardan gelmektedirler ve de dünyalar arasında yerküremiz ne en gerisi, ne de en gelişmişidir. Şu halde bu bedensiz varlıklar arasında cok üstünleri, çok iyileri ve çok bilgilileri olduğu gibi çok gerileri, çok kötüleri ve çok cahilleri de vardır, uçarıları, kötü niyetlileri, yalancıları, kurnazları, ikiyüzlüleri, şaklabanları, nüktedanları ve alaycıları da... 2--Beden gözlerimizle göremediğimiz ve fakat uzay yaşamlarını sürdürmekte olup çevremizde ve yanıbaşımızda hareketlerimizi gözetleyen, düşüncelerimizi okuyan iyi veya kötü oluşlarına göre bize iyilik veya kötülük eden ve de kovandaki arıları andırır çoklukta bulunan bedensiz varlıkların ortasında yaşamaktayız, her an onlarla çevrili bulunmaktayız. 3--Dünyalar hiyerarşisindeki fizik ve moral geriliği nedeniyle yerküremizde geri düzeyli varlıkların sayısı üstün varlıklardan daha fazladır. 4--Etrafınızı çevreleyen varlıklar arasında bize bağlanan, düşüncemize özellikle etkide bulunan, bize öğütler veren ve haberimz olmadan bizi dürtüleri yönünde hareket ettiren varlıklar da vardır; ne mutlu sadece iyi olanlarının sesini dinleyebilene. 5--Geri düzeyli varlıklar ancak kendilerini dinleyen, yanlarına yaklaşmalarına imkan veren ve etkilerini kabullenen kimselere bağğlanmaktadırlar. Bir kimse üzerinde etkinlik sağlamaya görsünler, hemen o kimsenin öz varlığıyla özdeşleşi vermekte, onu büyülemekte, ona tebelleş olmakta, onu boyundurukları altına almakta ve böylece onu bir çocuğu yönetir gibi yönetmektedirler. 6--Tasallut olgusu ancak ve ancak geri düzeyli varlıkların işidir. İyi varlıklar insan üzerinde hiçbir surette baskı kurmazlar; öğüt verirler, kötü varlıkların etkileriyle savaşırlar ve kendilerine kulak verilmediği zaman da çeker giderler. 7--Baskı'nın derecesi ile askıdan kaynaklanan etkilerin türü, tasallut (obsesyon) ile boyunduruk altına alma, bukalığıma (sübjügasyon) ve büyüleme (fasinasyon) arasındaki farkı ortaya koymaktadır. Tasallut (obsesyon), sürekli bir şöyle veya böyle hareket etme, şu veya bu işi yapma ihtiyacının dürtüsü altında kıvranıyor izlenimi bırakan yabancı bir varlığın sürekli denebilecek nitelikteki etkinliğidir.Boyunduruk altına alma, bukağılama (sübjügasyon), maruz kalan kimsenin iradesini felç eden ve onu en mantıksız ve de çoğu kez çıkarlarına taban tabana zıt düşecek davranışlara iten manevi bir baskıdır. Büyüleme (fasinasyon) ise ya yabancı bir varlığın doğrudan etkinliğiyle, ya da onun yanıltıcı genel düşünme biçimi aracılığıyla oluşan manevi konuları saptıran; düşünme düzeninialt üst eden ve insana kötüyü iyi diye yutturan bir yanılma türüdür. 8--İnsan her zaman iradesi yardımıyla gelişmemiş varlıkların boyunduruğundan kurtulabilir, cünkü cüz'i iradesi gereği olarak iyi ile kötü arasında secim yapma yetkisine sahip bulunmaktadır. Eğer baskı, iradesini felce uğratabilecek bir dereceye varmışsa ve fasinasyon, düşünme yetkisini silip götürecek güçteyse o zaman bir başka insanın iradesi devreye sokulabilir.Çok eskiden, kötü varlıklar tarafından gerçekleştirilen etki altına alma olgusuna, tabii ki bu etki yetenekleri saptırılacak bir düzeye varmışsa, ^^ecinnilere karışma, zaptedilme^^ (posesyon) derlerdi; marazi (patolojık) bir durumdan başka bir şey olmayan bu olgunun böyle nitelendirilmesi cehaletten ve önyargılardan ileri gelmekteydi. Bize göre posesyon, yani ^^ecinnilere karışma^^ olgusu sübjügasyonun anlamdaşıdır. Posesyon termini şu iki nedenden kabul etmemekteyiz: Birincsi, salt kötülük yapsınlar diye yaratılmış varlıklar inancını kapsamasından ötürü, oysa az veya çok gelişmemiş, kusurlu varlıklar da eninde sonunda iyileşebilmektedir; ikincisi ise, bedenin yabancı bir varlık tarafından bir tür birlikte yaşama amacıyla ele geçirilmesi düşüncesini içermesinden ötürü, oysa bu durumlarda ancak baskı söz konusu olabilmektedir. ^^Sübjügasyon^^ sözcüğü bu konudaki düşünceyi tam olarak ifade etmektedir. Demek ki, bize göre,kelimenin halk arasındaki yaygın anlamıyla bir ele geçirilme olayı söz konusu değildir, ancak tasalluta uğramışlar (obsedeler), boyunduruk altına alınmışlar (sübjügeler) ve büyülenmişler (fesineler) vardır. [/TD] [/TR] [TR] [TD=align: center] Gelişmemiş, kusurlu varlıkları adlandırmak için kullanılan ^^cin^^ (demon) sözcüğü nü de yine aynı nedenden kabul etmemekteyiz; gerçi bu varlıklar ^^cin^^ kavramının anlatıldığından daha yukarılarda yer alacak nitelikte varlıklar değillerdir ya; ama yide de bu sözcüğü kabul etmeyişimiz, sadece ve sadece bu sözcüğe bağlanan özel anlam ile iyileşmeyi içermeyen bir sonsuzluklar boyu sürerlik görüşünü yansıtmasından ileri gelmektedir. Buna göre ^^cin yoktur^^ dediğimiz zaman ^^sadece iyi varlıklar vardır^^ savını öne sürmüş olmamaktayız; aksine bizi kötülüğe teşvik eden, bize tuzaklar hazırlayan geri varlıkların ve hem de çok gerilerinin var olduğunu kesinlikle bilmekteyiz ve de bunda şaşılacak bir yan görmemekteyiz, zira bir zamanlar onlar da beşer varlığıydılar; beelirtmek istediğimiz, bunların yaratıklar arasında ayrı bir sınıfı (kötü kalmaya mahkum edilmişler sınıfı) oluşturmadıkları ve de Tanrı'nın, yaratmadığı her varlığına iyileşme hakkını tanıdığıdır. Bunu böylece belirttikten sonra tekrar medyomlar konusuna dönelim. Bazılarında gelişme ağır, hatta çok ağır olmakta ve çoğu kez de çetin sınavlara katlanmak zorunda kalmaktadırlar. Bazıları ise çabuk gelişme göstermekte ve kısa zaman içinde normal halindeki kadar kolaylıkla ve hatta daha da çabuk bir şekilde yazmayı başarabilmektedir. O zaman medyomda bir hayranlık, bir coşku, bir mest olma hali belirmektedir ve tehlike işte bu noktada başlamaktadır; zira coşku onun gücünü, dayanıklılığını azaltmaktadır, oysa varlıklarla ilişkilerde güçlü olmak şarttır. Coşkunun, gücü azalttığı görüşü insana saçma gibi gelmektedir, ama yine de bu son derece doğrudur coşkunun, tüm engelleri silip süpüren bir inançla ve bir güvenle birlikte yürüdüğü, bunun için de medyomun coşku sayesinde daha da güçleneceği öne sürülecektir. Evet, bu tamamen doğrudur; ama unutmamak gerekir ki doğru olan birşeye karşı olduğu gibi eğri veya batıl olan birşeye karşı da pek ala coşku duyulabilmektedir; coşkuya dair en saçma türden fikirlere sahip bile olsanız yine de onları pek ala istediğiniz kılıklara sokabilirsiniz; şu halde medyomda uyanan coşku, onun zayıf yanını oluşturmaktadır, böyle olunca da onu her zaman için avucunuzun içine alabilirsiniz. Soğukkanlı bir insan ise aksine olayları cafcaflı bir anlamda görmez; onları bir düzene kor, ölçer, biçer, olgunlaştırır; kısacası hiçbir kurnazca oyuna maşa olmaz, onu güçlü kılan da budur. Bunu bizim kadar ve hatta bizden de daha iyi bilen kötü niyetli varlıklar, kendilerine bağımlı kılmak istedikleri kimseleri sünjüüge etmek için bundan yararlanmayı da pek iyi bilmektedirler ve de medyomun yazma yetisi bu varlıkların çok işine yaramaktadır, zira bu yazma olgusu onlar için büyük bir ustalıkla güven kazanmanın en sağlam yoludur ve korunmasını bilmiyorsanız saldırıya geçmekte bir an bile tereddüt etmemektedirler; bereket versin ki, daha ileride de belirteceğiz gibi, her derdin bir dermanı vardır. Coşkuya kapılma (antusiazm) nedeniyle olsun, fasinasyon nedeniyle olsun veya izzeti nefis nedeniyle olsun yazıcı medyom genellikle irtibata geçtiği varlıkların üstün varlıklar olduğu düşüncesine saplanmaktadır ve medyomun bu eğilimini gören varlıklar da görkemli unvanlar takınarak şişinmekte; ihtiyaca ve duruma göre kendilerini velilerin, ermişlerin, bilginlerin, meleklerin, adıyla tanıtmakta; ve rollerini tıpkı, taklit ettikleri kimselerin giysileri içinde gülünç durumlar yaratan komedyenler gibi yapmaktadırlar; maskelerini kaldırıverdiniz mi hemen foyaları ortaya çıkıvermektedir; görüldüğü gibi, insanlara karşı nasıl davranmak gerekiyorsa, bu varlıklara karşı da aynı şekilde davranmak gerekmektedir. İrtibat kurulan varlıkların üstünlüklerine ilişkin şu körükörüne ve düşüncesizce inancın ardından onların sözlerine inanma ve güvenme evresine sürüklenmek işten bile değildir. Eğer bu güveni ilham etmeyi başarırlarsa arkasından hemen, insanın gözünü kırpmadan kabullenebileceği en aldatıcı türden safsata ve kanıtları telkin etmeğe başlamaktadırlar. kaba ve nezaketsiz varlıklar daha az tehlikeli olmaktadırlar; bunlar kolayca ayırdedilemektedirler, zira salt tiksindirici şeyler ilham etmektedirler; en tehlikeliileri ise dünyamızda olduğu gibi ötealemde de ikiyüzlü olanlarıdır; bunlar daima tatlılıkla ve yumuşaklıkla konuşmakta, eğilimlerinizi methetmektedirler; okşayıcı, yüze gülücü tavırları benimsemekte, sevecenlik terimlerini ve özveri gösterilerini yeğlemektedirler. Böylesine etkili yoldan çıkarma çabalarına karşı koyabilmek için gerçekten güçlü olmak gerekmektedir. Ama çok incelik gösteren varlıklardan ne zarar gelebilir diye sorulacaktır. Tehlike, bunların iyiyüreklilik görünümünü altında verdikleri zararlı öğütlerden ve insanı içine attıkları o gülünç, sırasız ve de kutsuz tutumlardan kaynaklanmaktadır. Nice insanı hayali değerlerin peşine takıp sağlıklarını, servetini ve hatta hayatlarını tehlikeye düşürecek biçimde ülkeden ülkeye koşturduklarına; nice insana apacık bir şekilde nice maskaralıklar, nice saçma özdeyişler yazdırdıklarına tanık olmuşuzdur. Anlatılanları daha aydınlık bir duruma getirmek üzere örnek vermeyi yararlı gördüğümüz için fasinasyona maruz kalmış tanıdık birisinin öyküsünü sunacağız şimdi de. Okumuş, iyi bir eğitim görmüş, yumuşak karakterli ve iyi huylu, fakat biraz güçsüz ve azimsiz bir genç olan M F... birden çok usta bir yazıcı medyom oluvermişti kendisini obsede etmiş olan ve bir an bile yakasını bırakmayan varlığın dürtüsüyle durmadan yazmaktaydı; gözüne bir kalem takılmaya görsün, hemen büyük bir ihtirasla üzerine atılmaktaydı. Kalem, vs. gibi yazacak birşey bulamayınca parmağını kalem gibi kullanmakta, bulunduğu her ortamda sağa sola, yollara, duvarlara, kapılara, vs. bile sözde yazılar yazmaktaydı. Kendisine yazdırılan yazılar arasında şu söz önemle yer almaktaydı: ^^İnsan ögeden oluşmaktadır; insan, kötü varlık ve iyi varlık. Hepinizde, bedeninize maddi bağlarla bağlı bulunan bir kötü varlık mevcuttur. Bu kötü varlığı kovmak için söz konusu bağları kırmak bunun için de bedeni güçsüzleştirmek gereklidir. Beden yeterince ggüçten düşünce kötü varlık bedeni terketmekte ve iyi varlık tek başına kalmaktadır^^. Bu güzel görünümlü kuramın ardından gence beş gün süreyle devamlı oruç tutturmuş olan varlıklar onu geceleri de uyutmamışlardı. Bitkin bir duruma düşünce de şu sözleri söylemişlerdi: ^^İşte simdi işi başardın, bağ koptu; kötü varlık seni terketti, artık seninle birlikte sadece bizler varız ve bize bütün kalbinle inanmalısın^^. Kötü varlığın, kendisini kesinlikle terkettiğine ikna olmuş olan delikanlı onların her türlü sözlerine körükörüne inanır hale gelmişti. Sübjügasyon olgusu işte o noktada hedefine ulaşmıştı, ha deseler gözünü kırpmadan kendisini suya atabilecek veya dünyanın öbür ucuna seve seve gidebilecek kadar onlara baş eğer duruma düşmüştü. Tiksinti duyduğu birşeyi yaptırtmak istediklerinde delikanlı gizli bir gücün kendisini o işin içine içine ittiğini hissetmekteydi. Bu varrlıklara özgü öğretiden bir örnek sunuyoruz, varın gerisini siz düşünün: ^^En iyi, en kaliteli tebliğleri elde etmek için insanın günlerce dua etmesi ve oruç tutması şarttır. Açlık, insandaki ^^ben^^ ile bu ^^ben^^ e bağlı özel bir cin arasındaki bağları gevşetmektir. Bu cin, beden ile ruhu birleştiren kılıf yardımıyla bağlanmaktadır kişiye. Gıda kısıtlaması yoluyla güçsüz duruma getirilen bu kılıf bedensiz varlıklara bu cini kovma imkanını sunmaktadır. O zaman da kişinin kalbindeki kötü varlıktan boşalan yere İsa yerleşmektedir. Hakikatin ta kendisine ve başka bir sürü değerlere sahip olmanın tek yolu İsa'ya gönülde bir yer ayırmaktır, onu içinde taşımaktır. ^^Kişi, cinin yerine İsa'yı yerleştirince henüz hakikate ulaşmış olmaz. Hakikate ulaşmak için inanç şarttır; içinde şüphessi olanlara Tanrı hiçbir zaman hakikati nasip etmektedir; yoksa gereksiz bir iş yapmış olurdu, oysa Tanrı asla gereksiz bir iş yapmaz. Acemi medyomların çoğu söyledikleri ve yazdıkları konularda şüpheye düştükleri için iyi varlıklar, Tanrı'nın kesin emri nedeniyle üzülerek yalan söylemek zorunda kalmaktadırlar ve medyom ikna olmadığı sürece de bu yalanları sürdürmekten başka ellerinden birşey gelmemektedir; bu yalanlardan birine kesinlikle inandığında ise yüce varlıklar derhal koşup ona göklerin gizemlerini açıklamaktadırlar: Himayelerine aldıkları kimseleri koruma aracı olarak kullandıkları bu yanılgı bulutu hakikatin görkemi karşısında bir anda dağılıp gitmektedir. Bu noktaya varan medyomun korkacak hiçbirseyi kalmamıştır artık; zira iyi varlıklar onu biran bile yalnız bırakmayacaklardır. Hakikatin ta kendisine sahip olduğuna yine de inanmasın isterse. Nasıl olsa iyi varlıklar, gerek sınamak amacıyla olsun, gerek, geçmişteki hataları yüzünden cezalandırmak amacıyla olsun veya gerekse bencilce ve meraklı soruları nedeniyle eziyet etmek amacıyla olsun ona fizik ve moral eğitimi uygulayacaklar, Tanrı namına onu hırpalayacaklardır. Bu yüce varlıklar yüklendikleri bu üzücü görevden çoğu kez yakınmaktadırlar: Bir babanın, bir dostun, kısacası medyomun mutluluğu için herşey demek olan birinin kendi oğluna haftalarca zulmetmesi elbette kolay birşey degildir. İşte onun için bu soylu varlıkların ağzından delice sözler, küfürler ve hatta tiksindirici ifadeler bile dökülebilmektedir ya. Demek ki medyomun bütün bunlara dayanabilmesi ve şöyle diyebilmesi şarttır: Beni denemektesiniz; ipek gibi yumuşak ve sevgi dolu varlıkların merhametli kollarında esirgendiğimden ve kötü varlıkların bir daha asla yanıma yaklaşamıyacaklarından eminim. Ey, bana eziyet eden iyi kalpli ruhlar, söyleyeceklerinize inanmama artık engel olmayacaksınız. ^^katalikler cinden daha kolay kurtulmaktadırlar (bu delikanlı protestandır), çünkü cin vaftiz günü yerini kısa bir süre için terketmiştir. Katolikler İsa tarafından, diğerleri ise Tanrı tarafından yargılanmaktadır; İsa tarafından yargılanmak daha iyidir. Protestanlar bunu kabul etmemekle yanılgıya düşmektedirler: Onun için kısa zamanda katolik olman şarttır; o ana kadar da bir miktar kutsal su temin et: Bu senin vaftizin olacaktır^^. İleriki satırlarda dile getireceğimiz yöntemler sayesinde daha sonra obsesyon olgusundan kurtarılmış olan bu delikanlıdan öyküsünü yazmasını ve kendisine yazdırılmış olan öğütlerden oluşma metni bize vermesini istemiştik. Kopya edip de bize verdiği suratin bir kenarına şunu eklemişti: Böyle saçmalıkları yazarken Tanrı'yı ve iyi varlıkları incitmekten korkuyorum. Bunun üzerine ona göre şöyle cevap verdik: Hayır, Tanrı'yı incitmiyorsunuz; içine düştüğünüz tuzağı şu anda bildiğinize, tanıdığınıza göre böyle bir incitme söz konusu olamaz. Yoldan saptırıcı bu özdeyişlerin bir suretini sizden sadece onları layık oldukları biçimde yıpratmak, böylece de ikiyüzlülük maskelerini düşürmek ve diğer insanları aynı tuzaktan korumak amacıyla istedim. Bir gün ona şu sözleri yazdırmışlardı: Bu akşam öleceksin; delikanlının buna cevabı şu olmuştur: Bu dünyadan usandım artık, gerekiyorsa ölelim, bundan iyisini bulacak değilim ya; yeter ki ıstırap çekmiyeyim, tek iste bu. --Akşam olunca, ertesi gün gözünü buu dünyada açmıyacağındanemin bir şekilde yatağa girmişti. Ertesi sabah kendisini her zamanki yatağının içinde diptiri bulunca şaşırmış ve hatta düş kırıklığına uğramıştı. Gündüz ise şunu yazmıştı: ^^Ölüm sınavından geçtiğine ve kesin olarak öleceğine inandığına göre bizim gözümüzde şu andan itibaren ölüden farkın yok; onun için sana bütün gerçeği söyleyebiliriz artık; her şeyi öğreneceksin; bizim için gizli hiçbir şey yoktur; bundan böyle senin için de gizli hiçbir şey kalmayacaktır. Sen, tekrar bedenlenmiş SHAKESPEARE'den başkası degilsin. Shakespeare'in eseri senin için İncil'den farklı değil mi zaten? (M.F. İngilizceyi çok iyi bilmekte ve bu dilde yazılmış seçkin eserleri okumaktan büyük bir zevk duymaktadır). Ertesi gün de şunu yazmıştı: Sen şeytan'sın. --Bu kadarı da fazla ama, diye cevaplamıştı M.F... --Paradis perdu'yü --kayıp cenneti-- (Milton'un epik şiiri)... yapan ve yiyip yutan sen değil misin? Beranger'in (popüler şarkı yazarı Fransız şair) Fille du diable'ını --şeytan kızı'nı-- öğrendin; şeytan'ın değişime uğrayacağını biliyordun; hep buna inanıp, bunu söyleyip, bunu yazmadın mı? Değişimini gerçekleştirmek için tekrar tekrar bedenlenmektedir o. --Doğrusu herhangi bir asi melek olmayı yeğlerdim; ama meleklerin sultanı olmayı!.. --Evet, sen zaten bir zamanlar gururu temsil eden bir melektin; sen kötü değilsin ki, içten gururlusun; işte bu gururunu alt etmek zorundasın; sen gurur meleğisin, insanlar ise onlar şeytan demektedirler, adın ne önemi var ki! Bir zamanlar yeryüzünde kötü bir cin olarak yaşadın. İşte onun içinde alçaldın...İnsanlar göklere yükselecekler... Harikalar göreceksin. Sen insanları kandırdın; Havva'nın kişiliğinde kadını kandırdın, günahkar ettin. Söylediğine göre, günahsız kadınlığın simgesi olan Meryem ana kafanı ezecek; Meryem ana gelecek. --Kısa bir süre sonra ağır ağır ve dinginlik içinde şöyle yazmaya devam etmiştir: ^^Meryem ana seni görmeğe geliyor; karanlıklar ülkesinin ta dibinde seni bulmağa gelince bir daha senden ayrılmayacaktır. Kalk şeytan, Tanrı sana yardım elini uzatmaya hazırdır. Enfant prodigue'i, --harika çocuğu -- (İncil'de meselin kahramanı) oku. Haydi Allahaısmarladık^^. Başka bir seferinde de şunu yazmıştır: Yılan Havva'ya şöyle demiştir: Gözleriniz açılacak ve böylece ilahlar gibi olacaksınız. Cin ise İsa'ya: Sana en büyük en büyük gücü kazandıracağım, demiştir. Sözlerimize inandığına göre ben de sana şöyle diyeceğim: Seni seviyoruz, her şeyi bilir hale geleceksin... Polonya kralı olacaksın. ^^Sana bahşettiğimiz şu elverişli dusumda kalmakta sebat et. Bu uyarı ruhçu bilime büyük bir atılım yaptıracaktır. Böylece iyi varlıkların, bilgelerle alay etmek için zevzekçe ve yalan yanlış şeyler söyleyebildikleri anlaşılacaktır. Allan Kardec, iyi varlıkları ayıretmek için onlara İsa'yı itiraf ettirmenin emin bir yol olmadığını ifade etmiştir. Ama ben diyorum ki sadece iyi varlıklar İsa'yı itiraf ederler ve ben de itiraf ediyorum. Bu sözleri Kardec'e ilet^^. Neyse ki varlık M.F...'ye bu güzel özdeyişleri yayınlatma öğüdünü verme edepsizliğinden kaçınmıştı; ya bunu öğütleseydi, delikanlı gözünü kırpmadan yerine getirecekti ve de kötü bir iş yapmış olacaktı, çünkü bunu ciddi birşey olarak ortaya koyacaktı şüphesiz. Delikanlıya yazdırılan bu saçmalıklar ve neden oldukları durumlar bir araya getirilecek olsa bir cilt doldururdu. Bütün bu olaylardan ayrı olarak çocuğa bir yapı resmi çizdirmişlerdi; resmin boyutları öyle büyüktü ki çizim için biraraya getirilen kağıtların alanı bir evin iki katını kapsayacak büyüklüğe ulaşmıştı. [/TD] [/TR] [/TABLE] Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
nevermore Yanıtlama zamanı: Ağustos 1, 2012 Yazar Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 1, 2012 Görüldüğü gibi, bu olan bitenlerin hiçbir kaba ve bayağı yanı yoktur; birbirlerine sözde mantıkla zincirlenmişyanıltıcı bir düşünce düzenidir sadece, aldatmak için kullanılan araçlarda gerçekten iblisçe bir san'at mevcuttur; bu görüşmelerin tümünü nakledebilseydik kunazlığın hangi noktaya ulaştığı ve yapmacık sözlerin, sırasında ne büyük bir ustalıkla kullanıldığı iyice görülecekti. Bu olayda baş rolü oynayan varlık saygıdeğer bir ismin geresine saklanmadığı zamanlarda kendisini François Dillois diye tanıtmaktaydı. Daha sonra, Dillois adlı kişinin bedenli yaşamı sırasında nasıl bir insan olduğunu saptayınca söylenenlerin hiçbirine şaşmaz olduk. Bütün bu zırvaların arasında zaman zaman saçmalıkları yalanlamak üzere bazı güzel sözler söylemeye çabalayan, kendini dinletmeye uğraşan iyi bir varlığın da devreye girmiş olduğu kolayca anlaşılıyordu; bu iki varlık arasında şüphesiz bir savaş sürüp gidiyordu, ama silahlar eşit değildi; delikanlı öylesine sübjüge edilmiş durumdaydı ki aklın sesi hiç etkilemiyordu kendisini. Onun için babasının varlığı özellikle şu sözleri yazdırmıştı: ^^Evet, yavrum, ha gayret! yarınlarda sana hayır getirecek olan çetin bir sınavla karşı karşıya bulunmaktasın; ne yazık ki seni bu durumdan kurtarmak için elimden birşey gelmiyor, müdahaleye kalkışırsam bana pek pahalıya mal olacak. Git, Allan Kardec'i gör; dediğini yap, seni o kurtaracaktır^^. Gerçekten de M.F. bir gün beni görmeye geldi; öyküsünü anlattı; gözlerimin önünde yazmasını istedim ve daha ilk satırda, tecrübenin kazandırdığı şaşmaz bir kesinlikle sözlerdeki ve bazı somut belirtilerdeki dokuncalı etkiyi farkettim. Birçok kez daha geldi; onun vasıtasıyla ileri varlıkları çağırmak ve ona geri varlıkların oyuncağı haline geldiğini, yazdıklarının kamusal anlama sahip sözler olmadığını, töreye ters düşen şeyler olduğunu ıspatlamak için tüm iradem ve tüm belagatimi seferber ettim; bu hayırlı işi gerçekleştirmek üzere en candan meslektaşlarımdan biri olan M.T.'yi yardıma çağırdım ve ikimiz el ele vererek sonunda delikanlıya akla yatkın şeyler yazdırmayı başardık. Daha sonra başının belası varlığa karşı hınç duymaya başladı, her dürtükleyişinde onu iradesiyle kovdu ve sonunda da meydan ileri varlıklara kaldı. Düşüncelerini başka yöne çevirmek için, varlıkların öğütlerine uyarak, sabahtan akşama dek, kötü telkinlere kulak vermeye vakit bulamayacak kadar sıkı bir çalışmaya verdi kendisini. Dillois bile sonunda yenildiğini itiraf etti ve yeni bir bedenli yaşamda hatalarını gidermek arzusunda olduğunu dile getirdi; kötülük yapmak için harekete geçtiğini, ama şimdi bundan üzüntü duyduğunu belirtti. Mücahale uzun sürsü ve çetin oldu ve de gözlemci için gerçekten dikkat çekici özellikler ortaya koydu. Bugün M.F... kendini özgür ve mutlu hissetmektedir; sanki çok ağır bir yükten kurtulmuş gibidir; artık eski neş'esine kavuşmuş ve kendisine sunduğumuz hizmet için bize teşekkür etmektedir. Bazı kimseler geri varlıkların mevcudiyetinden yakınmaktadırlar. Sadece kusursuz varlıkların bulunduğu sandıkları, daha doğrusu sadece iyi varlıkların bulunmasını diledikleri bu görünmez alemde ahlaksızlıkla yüzyüze gelmek onları büyük bir düş kırıklığına uğratmaktadır. Ama durum böyle olduğuna göre, bu varlıkları oldukları gibi kabul etmekten başka birşey gelmemektedir elden. Eğer kusurlu varlıkların çemberi içine düşüyorsak, bu, bizim kendi geriliğimizdendir; kendi kusurlarımızı giderdikçe, daha evrimli dünyalarda olduğu gibi, durumumuz daha iyiye gidecektir. Manevi evrenin en aşağı tabakalarında bulunduğumuz sürece bizim için hep şu manevi uyarı geçerli olacaktır: Uyanık bulunmak ve bize her söyleneni kontrol etmeden kabul etmemek. Deneyim, bir yandan bize klavuzluk ederken bir yandan da bizi sakınımlı insan haline getirmelidir. Kötülüğü görmek ve anlamak ondan korunmanın bir çaresidir. Etrafımızı çevreleyen görünmez varlıkların nitelikleri hakkında kuruntuya kapılmak yüz misli daha tehlikeli birşey değil midir? Her gün kötü niyetli davranışlarla ve aldatıcı telkinlerle karşı karşıya bulunduğumuz bu dünya için de durum aynıdır: bedenlilerin yol açtığı tehlikeler de bunlardan aşağı kalmamaktadır, onlara karşı da yine aklımız, şuurumuz ve yetimiz yardımıyla direnme çareleri bulabilmekteyiz. Savaşım ne kadar çetin geçerse ödülüde o kadar büyük olmaktır: ^^Kolay kazanılmış zaferin şanı da öylesine olur.^^ Tanık olduğumuz olaylardan sadece biri olan bu öykü çok ciddi bir sorunu gözler önüne sermektedir. Medyom olmak bu delikanlı için büyük bir talihsizlik değil mi? Maruz kaldığı bu obsesyon olayı bu yeteneğinden kaynaklanmıyor mu? Kısacası, ruhsal irtibatlardaki büyük tehlikenin bir kanıtı değil mi bu? soruları gelecektir akla.Cevabımız gayet basittir ve üzerinde inceden inceye düşünmenizi dileriz. Bedensiz varlıkları medyomlar yaratmamışlardır ki, onlar her zaman mevcut olmuşlardır ve insanlar üzerinde yararlı veya zararlı etkilerini devamlı uygulamışlardır. Bu etkilere maruz kalmak için medyom olmak şart değildir. Varlıklar için medyomsal yetenek, tezahür etme aracından başka birşey değildir; böyle bir yetenek sahibini bulamadıkları zaman başka çarelere başvurmaktadırlar. Eğer bu delikanlı medyom olmasaydı yinede geri varlığın etkisi altına girecek ve aynı zirzoplukları yapacaktı, ancak bütün bunlar başka nedene bağlanacaktı. Bereket versin ki varlığa sözler yardımıyla kendini belli etme imkanını sunan bir yeteneği vardı da varlık bu yolla yapacağını yapmıştı; ve şükürler olsun ki delikanlının yazdığı sözler, kutsuz sonuçlara yol açabilecek olan ve de şu bilinen cin kovma ayinleriyle yakından uzaktan hiçbir ilgisi olmayan çok basit, çok akılcı yollara tarafımızdan giderilmiş bulunan bir kötülük nedenini ortaya çıkarma imkanını sunmuştu bize. Gençteki medyomsal yetenek sayesinde bir bakıma düşmanla yüz yüze gelmiş ve ona karşı onu silahıyla savaşma olanağını bulmuştuk. Kesinlikle belirtmek gerekir ki delikanlıyı bu yeteneği kurtarmıştır; biz ise hastalığı teşhis edip reçetesini uygulayan doktordan farklı bir rol oynamamıştık. Varlıkların, etkilerini sadece yazısal veya sözel irtibatlar yoluyla uyguladıklarını sanmak büyük bir hata olur; bu etki ara vermeden devam etmektedir ve bedensiz varlıklara inanmayan kimseler bu etkiye diğer insanlar gibi ve hatta onlardan daha da ciddi bir şekilde maruz kalmaktadırlar, çünkü karşı güçten yoksundurlar. Bilgi sahibi olarak pek ala kurtulabilecekken insan, mutsuzluğuyla sonuçlanan nice davranışlara sürüklenebilmektedir. Gerçi zor inanır karakterdeki kimseler, kendini inatla kötü yola atan bir insandan söz ederken onu felakete sürükleyen etkenin kötülük perisi olduğunu söylemektedirler,ama konunun bu kadar gerçek olduğuna da inanmamaktadırlar. Genel kural---Yazısal veya sözel geri ruhsal irtibatlar sağlamış olan bir kimse kötü bir etkinin altına girmiş demektir; yazsa da, yazmasa da, yani medyom olsa da, olmasa da bu etki onun üzerinde egemenlik kurmaktadır. Yazı, kişiyi ele geçirmiş olan varlıkların niteliğinden emin olmamızı ve onlara karşı savaşma çarelerini saptamamızı mümkün kılmaktadır; şüphesiz bu varlıkları bu işe iten neden bilinince mücadele daha da başarılı olmaktadır. Eğer kişi bunu anlayamayacak kadar körleşmişse o zaman onun gözünü açma görevi başkalarına düşmektedir. Zaten bir sürü saçma sapan şey yazmak için medyom olmaya gerek var mıdır? Gülünç veya tehlikeli saçmalıklardan bazılarının, kötü niyetli varlıkların baskısıyla, yazarlar tarafından da benimsendiğini kim iddia edebiilir? kötü davranışlarımızın ve kötü düşüncelerimizin dörtte üçü bu okült telkinin ürünüdür. Eğer M.F... medyom olmamış olsaydı yine de bu obsesyonu önleyebilecek miydiniz? diye soracaksınız belki de. Elbette önleyebilecektik; sadece duruma göre yöntemlerimiz değişecekti; ama o taktirde, öyküde olduğu gibi, çözüm yolunu varlıklar önermeyecekti ve de eğer apaçık spirit belirtiler görülmeseydi olasılıkla olayın nedeni konusunda yanılgıya düşülecekti. Güçlü irade sahibi olan ve iyi varlıklarla sempati bağı kurabilen her insan, bu varlıklarında yardımıyla, her zaman için geri varlıkların etkisini felce uğğratabilmektedir. Diyoruz ki her insan iyi varlıklara eğilim göstermelidir, zira geri varlıkları üzerine çekmek, kurtları kurtlar yardımıyla kovalamaya kalkışmak demektir. Özet olarak belirtmek gerekirse, rahatça diyebiliriz ki tehlike, spiritizmin kendisinde değildir, zira görüdüğü gibi aksine, farkına varmadan sürekli olarak maruz bulunduğumuz tehlikeyi kontrol altına almada ve ondan korunmada yine spiritizme baş vurmaktayız; tehlike, bazı medyomların kendilerini üstün varlıkların özel sözcüsü gibi görmek eğilimlerinden ve tercümanlığını yaptıkları saçmalıkları anlamalarına imkan vermeyen fasinasyon türünden kaynaklanmaktadır. Medyom olmayanların bile başına gelebilmektedir bu felaket. Bu bölümü şu görüşlerle sona erdirmek istiyoruz: 1--Medyom, ara vermeden ve olur olmaz zamanlarda kendisini yazmaya zorlayan ısrarlı dürtülere güvenmemelidir; kendine egemen olmalı ve ancak kendi canı istediği zaman yazmalıdır: 2--Üstün varlıklar da, iyi ve hayırsever varlıklar da egemenlik altına alınamazlar, ama geri düzeyli varlıklara pek ala hükmedebilir ve boyun eğdirilebilir. Kendine egemen olamayan kimse elbette ki bedensiz varlıklara da egemen olamaz; 3--Varlıkların değerlerini ayıretmede sağduyudan başka bir ölçüt yoktur. Bu amaç için bizzat varlıklar tarafından verilmiş olan her türlü formül saçmadır ve üstün varlıklar böyle formül önermezler; 4--Varlıklar da, tıpkı insanlar gibi, sözlerine göre değerlendirilirler. Sağduyuya ters düüşen veya kafamızda biçimlenmiş arı ve yüksek düzeyli varlık kavramıyla bağdaşmayaan her ifade, her düşünce, her özdeyiş, her türlü törel veya bilimsel kuram az veya çok geri düzeyli bir varlığın eseri olabilir; 5--Üstün varlıklar aynı kişiye daima ifadeyle hidabederler ve hiçbir zaman çelişkiye düşmezler. 6--Üstün varlıklar daima iyi ve hayırseverdirler; ifadelerinde hiçbir zaman sertlik, küçümseme, acılık, kendinii beğenmişlik, palavracılık ve saçma sapan tahminler gibi ögeler yer almaz. Sadelik içinde konuşurlar, öğüt verirler ve sözleri dinlenmediği zaman da çeker giderler; 7--Varlıkları, ifadelerinin somut biçimi ve doğruluğu yönünden değerlendirilmemeli; ifadelerinin asıl anlamı araştırılmalı, sözleri dikkatle incelenmeli, serinkanlılıkla, olgunlukla ve önyargısız bir görüşle ölçülüp biçilmelidir. Sağduyu, mantık ve bilgelik noksanlığı onların kökenlerinin geriliği konusunda hangi adla kendilerini tanıtırlarsa tanıtsınlar, herhangi bir şüpheye gerek bulamazlar; 8--Geri düzeyli varlıklar, sözlerini didik didik inceleyen, alçaklıklarını ortaya çıkaran ve kendilerini onların safsatalarına teslim etmeyen kimselerden korkarlar. Bazan kafa tutabilirler, ama zoru görünce hemen pes ediverirler; 9--Her konuda hayrı amaç edinmiş olan bir kimse düşünce yoluyla beşeri övüngenliğin üstüne çıkar, kalbinden bencilliği, kibiri, aşırı hevesii, kıskançlığı ve kini söker atar, düşmanlarını hoş görür ve İsa'nın şu özdeyişine uygun şekilde hareket eder: ^^Sana nasıl davranılsın istiyorsan, sen de başkalarına öyle davran^^ ve de iyi varlıklara yakınlık duyar; kötü varlıklar ondan korkarlar ve uzak dururlar. Bu davranış biçimlerini izleyerek arılıktan yoksun varlıkların yönetimi altındaki kötü irtibatlardan sakınılabilir ve gerçekten üstün varlıkların öğretilerinden yararlanılarak ta insanlığın manevi gelişmesine katkıda bulunulabilir. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
duygusaladam Yanıtlama zamanı: Ağustos 1, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 1, 2012 Ustad gece okurum eline saglik. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
duygusaladam Yanıtlama zamanı: Ağustos 2, 2012 Paylaş Yanıtlama zamanı: Ağustos 2, 2012 Fasinasyon etkileme yontemi degilmi? Subjugasyon ve obsesyon u birbirinden ayiran farklar nelerdir? Bilgili bir yazi , adamda oyle Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.