Lighthouse Oluşturma zamanı: Mayıs 10, 2007 Paylaş Oluşturma zamanı: Mayıs 10, 2007 Anne dedem, içinin sıkıldığı akşamlar, evin penceresini açar ve avazı çıktığı kadar kim içiiiin ve ne içiiiin? diye bağırırmış. Hepimiz bu durumdayız. Aslında bu mesajlarda hep iyimser olmayı ve olumlu düşünmeyi öneriyorum. Bu mesajda da öyle. Fakat durum tespiti biraz içinizi sıkacak Bezginiz. Yorgunuz. Mümkün olsa kaçacağız. Ama işler, sorumluluklar, bizi bırakmıyor. Herşey yarım, herşey tamir istiyor, herkes ilgi istiyor. Başkalarının sorunları ve işleri bizi yoruyor. Arkadaşlar, aile, sosyal çevre, üyesi olduğumuz dernek ve cemiyetler, hep bizden bir şeyler talep ediyorlar. Yeni bir şeyler yapmaya, kendimize vakit ayırmaya, eğlenmeye, hatta dinlenmeye bile vakit yok. Nafile bir patinaj içinde hissediyoruz kendimizi. Hatta bazılarımız kendilerine yatma-dinlenme olasılığı yaratacak hastalıklar ve ağrılar yarattılar. 2 Mayıstaki Wesak dolunayından sonra çok güçlenen bir etki bu. Ama zaten bir aydır, bazılarımız için daha uzun süredir devam eden bir etki. Geçen yazıda tümörlerden bahsetmiştim. Eski hastalıkların tekrar ortaya çıkması, nedensiz ağlamalar, ya da nedenine göre çok daha güçlü ağlamalar, zaman zaman denge kayıpları, acıya ve yalnızlığa duyulan eğilimler, içki ve sigarada anlamsız artışlar, bozulan aletler, bozulan işler canımızı sıkıyor. Bazıları hiç anlamsız ve mesnetsiz bir şekilde bize saldırıyorlar. Aslında herkes öfkeli. Ve öfkelerini boşaltacak yerler ararken eski sorunlara, eski kişilere yöneliyorlar. Kavgalar, eski hesapları açıp kısas istemeler, gruplarda ortaya çıkan eskiye dayalı bölünmeler hep bunun eseri. Bu da bütün eski paternleri tetikliyor. Aştığımızı sandığımız sorunlar, artık nasıl aşılabileceklerini iyi bilsek de yeniden karşımıza çıkıyor. Para ve diğer konularda da bolluk sıkıntısı yaşıyoruz. İşler azalıyor, gelirler azalıyor, borçlar ve ödemeler hatırlatılıyor. Bütün bunların üstüne, ve aslında derinden hissettiğimiz için, bütün bu sorunların tetikçisi olarak, ülkemiz çok zor bir dönemden geçiyor. Solara internet sitesinde ülkemiz için dua çağrısında bulunuyor, Merilyn bütün programlarını değiştirerek karanlığa karşı mücadele etmek için Türkiyeye geliyor. Aslında Armageddon şimdi ve burada yaşanıyor. Hepimiz bilerek ya da bilmeyerek bunun farkındayız. Türkiye çok önemli. Bütün insanlık için, bütün dünya için, hatta evren için önemli. Karanlığın son saldırılarına maruz kalıyoruz. Savaş, şiddet, korku ve kutuplaşma senaryolarını hissediyoruz. Ve kazanımlarımızın ve bugüne kadar yaptıklarımızın tehlikeye girmesinden çok huzursuzuz. Hem ülke bazında, hem de bireysel olarak, kendimizi yeniden doğurma sancıları çekiyoruz. Doğum bekleyen annelerin endişelerine sahibiz. Herşeyin şimdiye kadar iyi gitmiş olması, iyiye gidecek demek değil. Geçen aylarda artan özgüvenimiz sarsılıyor. İçinizi karartmak istemiyorum. Tabii ki yapabileceklerimiz var. Bütün yazacaklarım hem bireysel hem ülkemiz için Yani hem bireysel olarak kendimiz, hem ülkemiz için, hem de ülke olarak bunları yapmalıyız İlk olarak kendimizi yeniden tarif etmeliyiz. Bugüne kadar başardıklarımızı, elde ettiklerimizi kaybetmemek için, onlara dört elle sarılmalıyız. Bunun için bütün öncelikleri yeniden sıralamalıyız. Neyin bizim için yaşamsal önemi olduğunu, nelerin illüzyon ve sekonder olduğunu yeniden düşünmeliyiz. Tartışmaların hangileri yapay, hangileri gerçek, fark etmeliyiz. Umut kaybetmek yerine, umutlarımıza daha sıkı sarılmalıyız. Kötü senaryoları bilmek, onlara güç vermek demek değil. Kötü senaryoları bilmek onlara konsantre olmak demek değil. Biraz zor biliyorum, ama herşeye rağmen olumlu beklentileri, olumlu perspektifleri korumak lazım. Reseptif ve dişil yönlerimizi güçlendirelim. Her gelenin Yüce Yaratandan geldiğini bilelim. Unutmayalım ki, sadece La ilahe illallah yetmez, La mevcude illallah ( Allahtan başka mevcut yoktur) da yetmez, La faile illallah ( Allahtan başka özne yoktur) demek lazım. En esnek halimizle, en yumuşak halimizle direnelim. Evrende ve tarihte her zaman yumuşaklık sertliği yenmiştir, çünkü sertliğin bir kırılma noktası varken, yumuşaklık sertlik kırılana kadar esner, sonra eski kazanımlarını hiç kaybetmeden eski noktadan gelişmeye devam eder. Farkındalığımızı koruyalım. Karanlığın son denemeleri bunlar. Ve bize en güçlü olduğumuz alanda meydan okuyor. Tarih boyunca her geleni bağrına basan hoşgörü ülkesi Anadoluda, ezoterik bilgeliğin mirasçısı, tasavvufun kalbi Türkiyede, ışığın yükseldiği Doğuyla, ışığın aydınlattığı Batının tam ortasındaki gölgesiz yerde. Biz çok güçlüyüz. Her zaman kendi küllerimizden yeniden doğanlarız. Her zaman ışığın meşalesini söndürmeden taşıyanlarız. Ve her zaman, kazananlarız. Bu yüzden, bizim dışımızda gelişen olayları, içimizdeki huzurla yenmeyi biliriz. İçimizi huzurlu tutalım. Mayıs sonundaki dolunaya kadar dayansak yeter Lütfen kendi içimiz söz konusu olduğunda, edilgen değil, başkalarının türevi değil, etken ve kendimiz olalım. Odaklanacağımız tek yer kalbimiz. Kalbimizi tüy kadar hafif tutalım. İllüzyonlar yerine, hakikatte, gerçek gerçekte kalalım. Ve birleştiğimizde ortaya çıkacak ışığın, sadece kendimiz için değil, bütün insanlar ve insanlık için de bir umut olacağını unutmayalım. Sevgiler,Korkut Keskiner Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Dolunay Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2007 Paylaş Yanıtlama zamanı: Mayıs 10, 2007 insanın yüreği bazen öyle incinir ki hafif tutmayı bırak ağırlığının altında ezilir kalbinin. Alıntı Yorum bağlantısı Diğer sitelerde paylaş More sharing options...
Önerilen Mesajlar
Sohbete katıl
Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.