Jump to content

Geçmişten Günümüze Mizah Dergileri


Topal Kırkayak

Önerilen Mesajlar

Karikatürün Başlangıç Dönemi

http://img189.imageshack.us/img189/7093/image001wj.jpg

 

Osmanlı döneminde ilk karikatür 1867′de yayımlanmıştır. 1870′te Teodor Kasap’ın yayımladığı Diyojen ise ilk Türk gülmece dergisidir. Bu dergiyi başkaları izlemekle birlikte, ilk karikatürlerin yayımlanmasından sonra uzunca bir süre karikatürsüz bir dönem yaşandı. II. Abdülhamid’in baskıcı yönetimi gazete ve dergilerin çıkmasını engellemiş, çıkabilenlerde de eleştiri amaçlı gülmeceye izin verilmemiştir. Bu dönemde Türk karikatürü Türkiye dışında yayımlanan gazete ve dergilerde yer alarak sürdü. 1908′de II. Meşrutiyet’ten hemen sonra bu tür yerli yayınlar yeniden çoğaldı, bu da karikatürde bir canlanmaya neden oldu.

İlk dönem Türk karikatürünün özelliklerinden biri çizimlerin resim gibi oluşudur. Başka bir deyişle, karikatürler gerçekçi çizimler üstüne kuruluydu. Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem veriliyor, gülmece daha çok yazıya dayanıyordu. Altyazılarda açıklamalar, karşılıklı konuşmalar yer aliyor, ayrıca çizimde gösterilen figürlerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu.

Türkler’in dışındakı Osmanlı uyrukları batılılasma hareketine önemli katkıda bulunmuşlardır. Özellikle Ermeni kökenli sanatçılar, tiyatro ve mimarlık alanında olduğu gibi, karikatür alanında da batı etkilerine açık çalişmalarıyla tanınırlar. İlk dönem karikatürcüleri, arasında Nişan Berberyan, Santr, Opçandassis’in yanı sıra Ali Fuat Bey gibi adlar vardır. Bu dönemde pek çok karikatür de imzasız olarak yayımlanmıştır. II. Meşrutiyet’i izleyen dönemde ise Sedat Nuri İleri, Scarselli, A. Rigopulos, Mehmed Baha, Halit Naci, Münir Osman yer alir. Dönemin en önde gelen sanatçısı ise Cemil Cem’dir.

Klasik Karikatür Dönemi

Türk karikatürünün ikinci dönemi cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda ortaya çıkmıştır. 1928′de yeni Türk alfabesinin benimsenmesi okuryazar sayısını çoğalttığı gibi basın yayın alanında da önemli bir canlanmaya yol açtı. Bu değişme ve gelişmeleri izleyen yıllarda karikatürün günlük gazetelerin ayrılmaz bir parçası olmuş ve klasik Türk karikatürünün en büyük ustaları yetişmiştir.

http://img545.imageshack.us/img545/8010/image003nj.jpg

 

Bu dönemin karikatürünün en belirgin özelliği çizimdeki değişmedir. Bir önceki dönemin sonlarına doğru başlayan çizimlerdeki yalınlaşma süreci bu dönemde de sürmüştür. Çizimlerde artik en ince ayrıntılardan vazgeçilmiştir. Karikatürün gündelik olması bu ayrıntı düzeyinde çalışmayı olanaksız kılmaktaydı. Dönemin bir başka çizim özelliği de insanların dışındaki varlık ve olguların da karikatür kalıpları içinde çizilmeye başlanmasıdır. Çizim düzeyindeki üçüncü gelişme ise bazısı batıdan alınmış simgelerin ve kalıpların kullanılmasıdır. Örneğin şaşıran birinin şapkası uçar, birinin başının üstünde uçuşan yıldızlar onun canının yanmış olduğunu anlatır. Yazı bu dönemde de gülmeceyi iletmede en önemli öğe olmayı sürdürmüştür. Karikatürler resimlendirilmiş birer fıkra gibidirler. Bir önceki döneme göre bu alanda da bir yalınlaşma gözlenmektedir. Artık olayın hangi ortamda geçtiği, konuşmaların kimler arasında olduğu gibi, çizimin açık seçik gösterdiği şeyler yazıyla açıklanmaz olmuştur. Eskiden olduğu gibi bu dönemde de tümüyle yazısız anlatımların kullanıldığı olmaktadır, ama bunların sayısı çok değildir. Yeni yazıyla yayımlanan ilk karikatür albümlerinin çıkması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk kadın karikatürcünün yetişmesi yaklaşık 1950′ye kadar süre bu dönem içinde olmuştur.

 

http://img853.imageshack.us/img853/6817/image005x.png

 

Dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir Güler’dir. Bu dönemin özelliği olarak söylenenlerin hepsinde katkısı olan bu sanatçı çizgide sağlam bir anlatım dili kurmuştur. İlk çizgi roman sayılabilecek Amcabey’i yaratmış, onun öykülerini çizgi film biçimine getirmeye çalışarak bu alandaki ilk denemeleri yapmıştır. İlk kadın karikatürcü olan Selma Emiroğlu’nun da öğretmenidir. Cemal Nadir karikatür sanatının sevilmesinin, benimsenmesini sağlamış, genç karikatürcüleri özendirmiştir. Dönemin önde gelen öteki adları arasında Münif Fehim Özarman, Ramiz Gökçe, Ratip Tahir Burak, Kozma Togo, Salih Erimez, Orhan Ural, Necmi Rıza Ayça bulunmaktadır. Bu sanatçılardan birçoğu sonraki dönemlerde de karikatürcülüğü sürdürmüştür.

 

Çağdaş Karikatür Dönemi

 

Türk karikatürünün üçüncü dönemi 1950′de başlar. II. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra Türkiye’nin dış dünyaya açılmasına, siyasal ve ekonomik alanda liberalleşmesine paralel olarak basın-yayın yaşamında gözlenen canlanma ve çeşitlenme karikatüre de yansımış, Türk karikatürü yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir. Yeni karikatür anlayışının en etkin olduğu dönem 1950-1960 arasıdır. Önde gelen temsilcileri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüzde de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygulayan yapıtlar vermektedir.

Üçüncü dönemdeki en önemli değişiklik çizimde görülmektedir. Belli bir yalınlaşma sürecinden geçmiş de olsa, ikinci dönem karikatürü anlatımı doğrudan desteklemeyen ayrıntılarla doludur. 1950 kuşağı adıyla da bilinen yeni karikatür neredeyse bir çırpıda denecek kadar hızla kendini bunlardan arındırmış, gereksiz her türlü ayrıntıyı çizimden çıkarmıştır. Çağdaş eğilimlere paralel bu gelişme bir süre sonra karikatürün çizgiyle gülmece yapma sanatı olarak tanımlanmasına yol açmıştır.

file:///C:/DOCUME%7E1/cem/LOCALS%7E1/Temp/msohtml1/01/clip_image008.jpg

Çizgide görülen tutumluluğun benzeri yazıda da görülmektedir. Gülmeceyi ileten yazı artık kendi başına bir fıkra olmaktan çıkmış, çizimi bütünleyen, ancak onunla anlam kazanan bir öğe durumuna gelmiş, yazısız karikatür öne çıkmıştır. Bu anlayışı uygulayan en önemli sanatçılar Turhan Selçuk, Ali Ulvi Ersoy ve Ferruh Doğan olmuşlardır. Nehar Tüblek, Semih Balcıoğlu, Altan Erbulak, Mustafa Eremektar (Mıstık) ve Oğuz Aral da bu dönemin karikatürcüleri arasındadır. Onları Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Tan Oral ve Tekin Aral izlemişlerdir. Suat Yalaz daha sonra çizgi romana yönelmiştir.

http://img21.imageshack.us/img21/8617/image007q.png

 

Bu dönemde Türk karikatürcüleri yurtdışındaki yarşmalarda ödüller kazanmış, yapıtları yabancı gazete ve dergilerde yayımlanmış, karikatürleri albümlere, müzelere alınmıştır. Türkiye’de de ulusal ve uluslararası yarışmalar düzenlenmeye başlanmıştır. Karikatürcülerin çizgi roman, canlandırma sineması diye de anılan çizgi film, kitap resimleme, afiş gibi sanat alanlarında da çalışmalar yapmışlardır. Karikatürün ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kurumsal çalışmalara da gene bu dönemde rastlanır. Türk karikatürü 1960′tan sonra bir duraklama dönemine girdi. Sanatçıların anlatım açısından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra okuyucu ve izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı. Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını duyurmuş Türk sanatçılarının yapıtlarını yayımlıyor, genç sanatçıların çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi, anlatımını karmaşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır. Karikatür çizgiyle gülmece yapma sanatıdır düşüncesi yerini, karikatür güldürmez düşundürür düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konu ya da anlatım yolu bulamayan karikatürcüler güncel olayları resimlemekten ileri geçemeyen yapıtlar üretir oldular. Bu dönemin sonlarında, 1969′da Semih Balcıoğlu, Turhan Selçuk ve Ferit Öngören’le birlikte Karikatürcüler Derneği’ni kurdu.

Yeni Karikatür Dönemi

 

1970′lerin başında karikatür bir kendini yenileme sürecine girdi, böylece de günümüze kadar süren dördüncü ve sonuncu dönem başlamış oldu. Bu dönemde karikatür büyük yaygınlık kaznarak pek çok kişi, özellikle de gençler için bir anlatım, bir dışavurum aracı oldu. 1975′te de İstanbul’da, Tepebaşı’nda Türkiye’nin ilk Karikatür Müzesi kuruldu.

Dönemin özelliklerinden biri soyut anlatımlarından uzaklaşmak olmuştur. Bir başka çizim özelliği de karikatürün çizgi romana özgü anlatım tekniklerinden yararlanmaya başlamasıdır. Altyazılar ortadan kalkarak, sözlerin konuşma balonları içine alınması, çizgi romana özgü ünlem, sözcük ve işaretlerin karikatürde de kullanılması, daha devingen, canlı, çarpıcı çizimlerin araştırılması, yazarı ile çizeri ayrı ortak yapımların çoğalması karikatüre yeni bir soluk kazandırmış, karikatürün yeniden yaygın bir anlatım aracı olarak kullanılmasını sağlamıştır.

http://img833.imageshack.us/img833/4272/image009x.png

 

Dönemin gülmece açısından özelliği yazıdan kaçınmaması, dahası yüzyıllardır kullanılan bazı sözlü gülmece özelliklerine dayanarak bunu karikatüre aktarmasıdır. Ayrıca gülmece açısından bir başka önemli adım daha atmış, bilinmeyen üçüncü kişilere yönelik iğnelemeler yerine doğrudan sokaktaki insanı konu alan bir gülmeceye yönelinmiştir. Yazında gülmece yazarı Aziz Nesin’le başlayan, Türk insanının kendi kendisinin alaya alan gülmece yaklaşımının karikatüre katılması da bu sanata yeni bir canlılık veren en önemli etkenlerden biridir. Bu dönemin önde gelen adı, 1950 kuşağının en genç karikatürcülerinden biri olan Oğuz Aral’dır. Onun yönetimini üstlendiği Gırgır adlı gülmece dergisi yeni anlayışa öncülük etmiş, pek çok genç sanatçının yetişmesini sağlamıştır. 1971′den beri çıkan ve adı 1989′da Oğuz Aral’ın yarattığı bir çizgi roman kahramanı olan Avni’ye dönüştürülen bu dergi görülmedik bir başarı kazanarak, bütün dünyada yayımlanan üçüncü büyük gülmece dergisi durumuna gelmiştir. Dönemin öteki karikatürcüleri arasında Hasan Kaçan, Behiç Pek, Latif Demirci gibi adlar vardır. Engin Ergönültaş, Can Barslan, Mehmet Çağçağ, Tuncay Akgün de aynı anlayışı sürdürmüşlerdir. Yeni anlayışa ayak uydurabilen, Oğuz Aral’ın kardeşi Tekin Aral bir yandan başarılı portre karikatürleriyle tanınırken bir yandan da Türkiye’nin büyük gülmece dergilerinden Fırt’ı yönetmektedir. Kemal Aratan, Serhat Gürpınar, Yavuz Taran ise bir sonraki çizer kuşağının temsilcileridir. Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi romanın yaratıcısı Özden Ögrük’tür. Bu arada bu dönemde karikatürcülüğünün yanı sıra mizah yazarlığı yapan isimler de görülür. Cihan Demirci, Gani Müjde ve Metin Üstündağ gibi isiler hem çizer hem de yazar olarak diğer mizahçılardan ayrılırlar. Karikatür günümüz Türkiye’sinde yaygınlık açısından en önde gelen sanat dalı durumuna gelmiştir. Sanatsal yaratıcılık alanı olarak geniş kitleler tarafından ilgiyle izlenmekte ve sevilmektedir. Gülmece dergilerinin sayısı çoğalmış, ayrıca gazete ve dergiler de gülmece ekleri vermeye, amatör çizer köşeleri düzenlemeye başlamışlardır. Büyük kentlerin dışında da sergiler, yarışmalar düzenlenmektedir. Bunlara paralel olarak karikatürün tarihini, kuramını konu alan yazılar, kitaplar yayımlanmaktadır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye'de Çıkan İlk Mizah Gazetesi

 

Letâif-i Asâr

 

Memleketimizde çıkan ilk mizah gazetesi, müstakil bir mizah gazetesi olmayıp "Terakki" isimli gazetenin ilave nüshalarıdır.

http://img151.imageshack.us/img151/7572/image001jz.jpg

1868 de Ali Raşit ve Filip Efendiler "Terakki" isimli gazeteyi kurmuşlardı. Arapça olarak çıkan "Elcevaip" isimli bir gazetedeki yazıyı iktibas ettiği için kapatıldı.

 

1874 senesine kadar bir kaç defa daha kapatılıp açılan günlük TERAKKİ gazetesi; haftada bir defa kadınlara mahsus ilave sayısı ve bir de yine haftalık bir mizah ilavesi çıkarmıştır. Bu ilave mizah gazetesi ilk türkçe mizah gazetemizdir. Bu mizah gazetemizin ismi "Letaif-i Âsar"dır.

 

Selim Nüzhet Gerçek "Türk Gazeteciliği" isimli eserinde "Letaif-i Asar" hakkında şunları yazmaktadır:

 

"İptidaları içinde resim olmadığı gibi, münderecatı da oldukça saçmadır. Muharrirleri öteye beriye yaptıkları tarizler, neyi kastettikleri pekiyi anlaşılmayan sözlerle epeyce bir müddet gazeteyi doldurmaya çalıştılar. Fakat muvaffak olamadıklarını kendileri de anladıklarından gazetenin gerek başlığında, gerek münderecatında değişiklik yapmaya mecbur oldular. Bunu gazete kendi itiraf ediyor : "Vakıa bu ana kadar fena değil idiyse de pek de iyi denecek derecede değildi. Bu defa külahı çıkarılıp günleri tebdil olundu. ve tefevvuku inkar olunmaz bir hale geldi."

 

Bu tefevvuk kâfi derecede değildi. Gazete bir müddet daha oldukça sönük bir tarzda neşriyatına devam etti. Bir müddet daha sonra ise, Letaif-i Asarın hacmi büyüdü. Tam bir mizah gazetesi şeklini aldı. Ve şaka tarzında esaslı tenkitler yapmağa başladı. En son nüshalarında karikatürler de vardır. Terakki'nin iptidaları "Terakki" sonraları "letaif-i Asar" ismi altında küçük kıtada intişar eden bir mizah serisi daha vardır.

 

Terakki'nin muharrirleri arasında Hayrüddin imzasıyla yazı yazan Karski isminde bir Lehli vardır. Bu imza sahibinin bütün yazıları hürriyet telkini ile doludur. Ebuzziya Tevfik Bey, Suphi Paşa zade Ayetullah bey, Kemal paşa zade Sait bey ve ismail efendi isminde bir zat da muharrirlik ederlerdi."

 

Gazetenin tetkik edilen koleksiyonunda, gazete sahibinin Ali Raşit yerine sonradan Mustafa Ragıp olduğu görülmüştür.

 

 

------------

KAYNAK:

Hiciv Edebiyatı Antolojisi, ist.1955, shf:11/12

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://img813.imageshack.us/img813/5198/image001gy.jpg

Diyojen Mizah Dergisi

 

Gerçek anlamda ilk Türk mizah dergisi, 23 Aralık 1869'da Teodor Kasap adlı Ermeni kökenli bir vatandaşın, kadroya Namık Kemal'i de alarak çıkardığı Diyojen olmuştur. Dergi adını ikibin yıl önce Sinop'ta doğmuş ünlü filozof Diyojen'den almış ve'Gölge etme başka ihsan istemem' sloganıyla haftada üç gün yayınlanmak üzere çıkarılmıştır.

 

Türkçe yayımından önce bir süre Fransızca, Rumca çıkan, Ermenice olarak da yayınlanan ve Türkiye'de modern mizahın ilk örneklerinin yayınlandığı dergi; Ali Bey, Ebüzziya Tevfik ve Namık Kemal'in imzasız yazılarına yer verdi.

 

Yayın yaşamını 1873 yılına kadar sürdürmüş olan Diyojen, 183 sayı çıkmıştır ve üç kez geçici olarak kapatılmıştır. Ancak son sayısı olan 183. sayısında siyasal içerikli mizah yazıları nedeniyle 9 Ocak 1873 tarihinde yönetimce yayımına son verilmiştir.

 

http://img12.imageshack.us/img12/4696/image003ip.png

 

Tam dört kez kapatılan Diyojen 1870’de İstanbul’lu bir Rum olan Teodor Kasap tarafından kuruldu. Osmanlının ilk mizah gazetesi olarak adlandırılan Diyojen, fıçısında İskender ile konuşmakta olan bir Yunan filozofunu gösteren ilk sayfasındaki resim hariç yaklaşık bir buçuk yıl resimsiz olarak basıldı. İlk mizahi resim 26 Mayıs 1872 tarihinde 121. sayısında yayınlandı. İlk kapatılma nedeni, dördüncü sayıda İran Şahı’nın Bağdat’ı ziyaretini anlatırken etrafındakilerin sayısını abartması üzerinedir. Gazete 1,5 ay kapatılır.

Diyojen’in ikinci kez kapatılmasına ise 14 ve 15. sayılarında yayımladığı fıkralar sebep oldu ve gazete 15 gün süre ile kapatıldı. Diyojen 128. sayısında Namık Kemal tarafından kaleme alınan ve Sadrazam Mahmut Nedim Paşa’yı kediye benzeterek hiciv eden “Kedi Mersiyesi” adlı bir manzume yayımladı. Bu mersiye çok tutuldu ve Çaylak gazetesi 23. sayısında “Diyojen’in Kedisi” başlığı ile aynen yayımladı. Diyojen 132. sayısında Kedi Mersiyesine ek olarak bir de “Köpek Mersiyesi” yayımladı. Bu mersiyeden hükümet rahatsız oldu ve 133. sayıda yayımlanan bir uyarı gönderdi.

Diyojen’in son kapatılması ise 179, 180 ve 182. sayılarında Rus Çarı ve Mısır Hidivi İsmail Paşa ve Rus Başbakanı Gorçakof ile Rus elçisi İgnatiyef’in ağızlarından hayali mektuplar yazması üzerine olmuştur. Bu hayali mektupları Hakayikul Vakayi gazetesi ciddiye alarak “ Devlet ileri gelenleri ağzından sahte mektup yazmak” şeklinde yorumlandı ve eleştirdi. Diyojen’in savunması hükümeti ikna etmedi ve Diyojen tamamen kapatıldı. Kapatılma ilanında “Diyojen gazetesi mizaha mahsus bir gazete olduğunu bahane ederek adab-ı umumiye ve kaide-i hükümetin gösteremeyeceği bir yolda idare-i lisan etmeyi itiyat etmiş ve tashih-i usul etmesi için defatle ihtar ve tenbih ve birkaç kere tatil edilmiş ise de gene mesleğinde ısrar ve 179, 180 ve 182 numrolarında dahi bazı zevat-ı fihamın şan ve haysiyetine dokunacak isnidatı şamil imzalarıyla sahte mektuplar neşretmek faciasına kadar ihtiyar etmiş olduğuna ve bu halile devamı asla caiz olamayacağına binaen 12 Mart 1867 tarihli kararname mucibince işbu tarihten itibaren külliyen fesih ve ilga” edildiği ilan edilmiştir.

 

http://img685.imageshack.us/img685/6281/image005ivz.jpg

Ceza alan ilk yayıncımız Teodor Kasap Kimdir?

Teodor Kasap ( 1835-1905 ) 1835 Kayseri doğumlu Rum kökenli Osmanlı gazeteci ve yazardır. Teodor Kasap ilk Türkçe mizah dergisi Diyojen'i yayımlamıştır.

 

Gazeteci, yazar. Babasının ölümünden sonra İstanbul’a gitti. Çıraklık yaparak Kuruçeşme Rum Okulu’nda öğrenimini sürdürdü. Bir Fransız subayının yardımıyla Fransa’ya gitti (1856). Paris’te öğrenim gördü. İstanbul’a dönünce gazeteciliğe başladı, ilk Türk mizah gazetesi Diyojen’i çıkardı (1870-1873).

 

Âli Bey, Recaizade Ekrem ve Namık kemal’in yazılarıyla gazete, dönemin ilgiyle izlenen muhalefet organlarından biri oldu. Diyojen kapatılınca Çıngıraklı tatar, o da kapatılınca hayal ve İstikbal adlı gazeteleri çıkardı. Yazılarından ötürü hapse mahkûm edildi (1877), Avrupa’ya kaçtı. Birkaç yıl sonra bağışlandı, ölümüne değin mabeyn kütüphanecisi olarak sarayda görevlendirildi.

 

Tanzimat dönemindeki tiyatro çalışmalarını destekledi, Türk tiyatrosunun yerli kaynaklardan yararlanması gerektiğini savundu. Pinti hamit (1875), İşkilli Memo (1874), Para Mesleği (1875) adlı Moliére uyarlamaları yanında Lükresya Borçiya adlı bir oyunu vardır. Alexandre Dumas Pére’den Monte-Kristo (1871) çevirisi de ilk roman çevirilerindendir.

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Tarihimizin İlk Mizah Dergisi Diyojen’in Kapatma Cezalarına Yine Mizahi Yoldan Gösterdiği Tepkiler

 

Genel Hatlarıyla Diyojen

http://img35.imageshack.us/img35/918/image007x.gif

 

İstanbul’da Teodor Kasap tarafından önceleri Fransızca ve Rumca bir mizah

dergisi olarak yayımlanan (Diyojen, “mukaddime”, 24 Kasım 1870) Diyojen, 24

Kasım 1870’de de Türkçe olarak çıkmıştır. Dergi, başlangıçta dört sayfa olarak

haftada bir defa Perşembe günleri, 23. sayıdan başlayarak haftada iki kez, 148.

sayıdan sonra da haftada üç kez yayımlanmıştır. Daha sonra derginin Ermenice

nüshası da basılmıştır.

Teodor Kasap, ilk sayıdan başlayarak yayın hayatına son verildiği 183. sayıya

kadarki tüm nüshalarında “Diyojen” logosunun altına, ünlü filozof Diyojen’in

İskender’e söylediği: “Gölge etme başka ihsan istemem” söylemine yer vererek

siyasal iktidara, besleme basının4 rağbet gördüğü bir ortamda hükümetten hiçbir

maddi destek istemediğini ve tek isteğinin yönetimin basın özgürlüğüne

müdahale etmemesi mesajı olmuştur.

Derginin çıkış amacı ilk sayının “Mukaddime” kısmında ele alınmış, yazıda

halkın düşünceleri ile hükümetin icraatlarını ve maksadını mizahi yoldan ortaya

koymak olarak ifade edilmiştir. Bu konular yazılıp çizilirken de halkın günlük

hayatta kullandığı sade Türkçe’nin kullanılacağına özen gösterileceği

vurgulanmıştır (Diyojen, 24 Kasım 1870).

Türkiye’de modern mizahın ilk örneklerinin yayımlandığı dergi, Ali Bey,

Ebuzziya Tevfik, Namık Kemal, Nuri Bey, Reşat Bey’in imzasız yazılarına da

yer vermiştir. Derginin yazarları makale ve fıkralarını Teodor Kasab’ın

öngördüğü doğrultuda kaleme almışlardır. Kendisi de Voltaire’nin

“Mikromega” adlı eserini Türkçeye çevirerek derginin 62-68 sayılarında, “Monte

Kristo” adlı romanını da Fransızcadan tercüme ederek 66-123. sayılarında

tefrika etmiştir (Ebuzziya, 1994: 479-480).

Dergide işlenen konular arasında büyük bir çoğunluğu dönemin siyasi ve

sosyal olayları oluşturmaktadır. Mizahi bir üslupla hükümetin yanlışlıkları,

suistimalleri, dış ve iç siyasetteki beceriksizlikleri ele alınmıştır. Yayım süresi

boyunca üç karikatür basan diyojen, üç kez geçici olarak kapatılmıştır. İlki 4.

sayısında İran Şahının Kerbela gezisini konu alan bir yazıdan dolayı bir buçuk

ay, 14. ve 15. sayılarındaki yazılardan dolayı 15 gün, 121. sayısında edebe aykırı

fıkralar ile 123. sayısında hükümeti küçük düşürücü yayınından dolayı da 2 ay

kapatılmıştır. Son sayılarındaki siyasal içerikli mizah yazıları nedeniyle de 9 Ocak

1873 tarihli 183. sayısından sonra yönetimce yayın hayatına son verilmiştir.

 

Kapatılma Gerekçeleri ve Mizahi Tepkiler:

 

Diyojen, daha yayın hayatının başında, 4. sayısında “Ehl-i meraka bir güzel

hesap” başlığı altında dönemin İran Şahının Bağdat’a yapmış olduğu seyahati

mizahi bir üslupla ve mübalağalı bir şekilde ele alması suç sayılmış ve Âli

Kararnamesi gereği 50 gün kapatma cezasıyla cezalandırılmıştır. Kapatma

cezasına neden olan yazıda aynen şöyle denilmektedir:

“Bağdat’a teşrif eden İran şahının maiyetinde kırk bin can varmış….Ancak bu

nüfusun hepsi insan olmayıp otuz bini at, deve ve eşek gibi hayvan olduğundan

muşarunileyhin maiyeti halkı topu on bin kişiden ibaret demek olur… Bu miktar

nüfustan yalnız rub’u (dörtte biri) iki ayaklı hesap edilmek şartıyla bir takımı çıplak,

bir takımı nallı, bir miktarı da adet üzre kundura ve çizmeli temam yüz kırk bin

ayak hasıl olur. Baş mikdar-ı nüfusa muadil olmak lazım gelirse de kaffesi bir cürm

ve siklette olmayıp çünkü içlerinde eşek başı, deve başı, at başı gibi muhtelif

cesamette başlar olduğu gibi insan başlarının dahi elli dirhemlikten bin dirhemliğe

kadar bulunacağında bunların taksimi halinde salifü’l-beyan yüz kırk bin ayak

nisbetinde insan başı hasıl olacağı bedihidir. Kulaklar dahi baş gibi büzülüp

düzülmeğe muhtaçtır. Çünkü her ne kadar kırk bin nüfusta seksen bin kulak varsa

da uzunlu kısalı olduğundan yüz kırk bin ayaklık kulak vücuda getirilmek için

taksimi icab eder. Kuyruk bahsine gelince yalnız otuz bin kuyruk olup bu ise

heman bir boyda bulunduğundan taksime sığar yeri yok gibidir. Binaenaleyh

Diyojen insan ile hayvanı fârik bir alamet olmak üzre kuyruğu haliyle yerinde

bırakır” (Diyojen, 14 Aralık 1870).

Bu mizahi yazı, İran Şahını küçük düşürücü ve alaya alıcı ifadeler içerdiği

gerekçesiyle yönetim tarafından suç unsuru olarak değerlendirilmiş ve dergi 50

günlük kapatma cezasına çarptırılmıştır. Cezanın bitiminde Diyojen 4 Şubat

1871’de 5. sayısıyla yayın hayatına kaldığı yerden devam etmiştir. Bu sayıda

kapatma cezasını mizahi bir tarzda eleştirerek “Heva-yı hasbihal veyahut görünmez

kaza kefareti” başlığıyla okuyucularına şöyle aktarmış:

 

“Keyfiniz iyi mi? Beni sorarsanız a’ladan a’layım (iyiden iyiyim). Hele iki ay

ruhsatla ahirete sıla edilelidenberi o kadar semirdim ki bütün vücudumun derileri

çatladı. Lakin işsizlikten güç bela bir buçuk ay kadar turha bulup avdet eyledim.

Ahirette işsiz bulunmak ne fena! Canımın sıkıntısından bütün gün kitap

okudum yattım. Hele Nadir Şah tarihini birkaç kere hatim eyledim. Çok büyük

adam imiş!

 

Ya geceleri bir rahatsız oldum ki tarif edemem. Bütün gece rüyamda cin gibi

bir takım sivri külahlı adamlarla uğraştım yattım. Vakıa dışarılık alameti olduğu

içün rahmani değildi. Ezğas ve ahlam (karışık) kabilinden şeytani rüyalar idi. Ama

pek korkunç şeyler olduğundan ağız tadıyla deliksiz bir gece uykusuna hasret

oldum. Her gece birkaç yüz kere mu’avezeteyn surelerini okumaya o derece alıştım

ki adeta gündüzleri bile sokakta giderken bir eşek sürüsüne rasgelsem kulakları

gözüme türlü görünerek derhal okumaya başlıyorum. Heman iyi saatte olsunlar!

Cenâb-ı Hak bizi onlardan onları kurttan kuştan esirgesin!” (Diyojen, 4 Şubat

1871)

Diyojen, kapatma cezasını mizahi dille eleştirirken iki ay kapatma cezası

aldığını ve bir buçuk ay sonra yayına başladığını söylüyorsa da 4. ve 5. sayıların

tarihlerine baktığımızda bu sürenin 50 gün olduğunu görmekteyiz. Kapatma

cezasına göstermiş olduğu tepkide ise mizahi üslubuyla yönetimi, İran’ı

despotlukla yöneten Nadir Şah’a ve üst düzey yöneticileri şeytana, ayrıca

jurnalcileri merkebe benzetmesi dikkat çekicidir.

Diyojen, 50 günlük aradan sonra başlamış olduğu yayınını 15. sayıya kadar

arada bir Matbuat Kalemi’nden almış olduğu uyarılarla sürdürmüştür (Diyojen ,

6 Nisan 1871). 14. sayıda:

Delhizden Efendi Arap Kölesine

- Gündüz o mumu niye yaktın?

- Hazineye bakmak içün

- Ne var?

- Ne olacak su çekilmiş fare dolu (Diyojen, 6 Nisan 1871).

Yönetim, bu fıkrada geçen “su çekilmiş fare dolu” söyleminden kasdedilenin

devlet hazinesi olduğu kanısına varmış ve böyle bir ifadeyi devletin itibarına

yönelik bir haraket ve aynı zaman da devleti maddi anlamda içeriye ve dışarıya

karşı güçsüz gösterme olarak algılamıştır. Bununla birlikte15. sayıda “Şuradan

Buradan” başlığı altında Şirket-i Hayriye vapurlarının eleştirilmesi ve Ermeni

Katoliklerine yönelik

“Ermeni Katoliklerinin evvelemirde nabzına bakıp ne cins adam olduğunu

anlamadıkça “Bonjör Mösyö” diyerek yanına sokulmayınız. Sonra karışmam

günahı boynunuza” (Diyojen, 19 Nisan 1871).

ifadesinin bir milleti küçük düşürücü ifadeler içerdiği gerekçe gösterilerek

dergiye 12 gün yayın durdurma cezası verilmiştir. 12 günlük aradan sonra tekrar

yayına başlayan Diyojen, bu kapatma cezasını da çok ince bir mizahla eleştirerek

karşılıklı bir söyleşi tarzında okuyuculara şöyle aktarmıştır:

Şükür Sağlığa

- Merhaba Diyojen

- Merhaba

- Kaç gündür nerde idin? Göremedik

- Üstünüze iylik sağlık! Belime bir ağrı yapıştı. On beş gün kadar kımıldayamadım

- Vah vah! Geçmiş olsun öyle ise

- Teşekkür ederim ama daha bütün bütün geçiremedik

- İlaç etmiyor musun?

 

- Hay hay! Lakin tesir görülmüyor. Besbelli şimdi gibi vakti saati gelmeyince iyi

olmayacak

- Hazine muşambası vurmadın mı?

- Aman aman söyleme! İşte asıl fenalaştıran o ya

- Ne demek! Hiç hazine muşambası bel ağrısına iyi gelmez olur mu?

- Hakkınız var ama bize hazine muşambası diye verdikleri bez parçasına fare

otu sarılıymış. Fayda edecek yerde mazarratını gördüm. Onun içün bir daha yine

öyle karışık bir şeyle başımı belaya uğratmayım diye adını bile anmıyorum

- Acayip! Kaza! …Ortalıkta ne var ne yok bakalım?

- ………………………………….

- Bir şey söylemedin?

- ………………………………

- Niçin söylemiyorsun?

- Hayır efendim söyleyemem

- Sebep? Söz söylemeye tövbelimisin?

- Üstüme varma. Söyleyemem diyorum

- Canım ne var?

- Ne olacak? Buna âlem derler. Her şey var. Kulak var, burun var, el var, ayak

var, kedi var, köpek var, fare var, eşek var, eşekçi var, konak var, han var, hamam

var, sehrenç (mahzen) var, su hazinesi var, ayazma var, çeşme var hasılı var var var.

Kim bilir? Ne olur ne olmaz

- Öyleya ne olur?

- Ne mi olur? Sen daha dünyanın kaç bucak olduğunu bilmiyorsun galiba….

Hayır efendim hayır. Kuyruğumu kapana kıstırıp da cazık cazık bağıracak vaktim

yok! (Diyojen, 9 Mayıs 1871)

Diyojen bu ince mizahi yazısında Âli Kararnamesiyle keyfi sansür uygulamasını ciddi bir şekilde eleştirmiş ve sansürü bir kapana benzetmiştir. Bu sansürden kurtulmanın yolunu da yazılarında sık sık dile getirdiği “meşruti” yönetime bağlayarak “vakti saati geldiğinde iyileşeceğim” ifadesiyle vermeye çalışmıştır. Bu mizahi yazıda sadece sansürü değil jurnalcileri de eleştiren

 

Diyojen: “Ne olacak? Buna âlem derler. Her şey var. Kulak var, burun var, el var, ayak var, kedi var, köpek var, fare var, eşek var, eşekçi var, konak var, han var, hamam var, sehrenç (mahzen) var, su hazinesi var, ayazma var, çeşme var hasılı var var var. Kim bilir?

Ne olur ne olmaz” sözleriyle jurnalcilere yakıştırdığı sıfatları bir bir saymadan

çekinmemilş ve jurnalciler yüzünden düşündüklerini yazamadığını dile getirmiştir. Diyojen jurnalcilerden çok çekmiş olacak ki 74. sayısında ilk karikatürü jurnalle ilgili olarak yayımlamıştır. Bu aynı zamanda tarihimizdeki ilk portre karikatürdür.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

 

http://img23.imageshack.us/img23/2956/image009v.gif

Uzun kulaklı çizilen bu şahıs İstanbul’da Ermeni harfli Türkçe yayınlanan “Manzume-i Efkar” gazetesinin sahibi Garabet Panasyan'dır. Uzun kulaklı

çizilmesinin sebebi jurnalci olarak bilinmesindendir. Resmin üst kısmına da bu

şahsı bilenlere derginin mevcut tüm sayılarının ücretsiz gönderileceği yazılmıştır

(Diyojen, 2 Aralık 1871).

Derginin kapatma cezasına mizahi yoldan göstermiş olduğu bir başka tepki

ise besleme basına yöneliktir. Devletle iyi geçinme yolunu seçerek maddi çıkar

sağlayan bu dönem gazetelerinin bir çoğu Diyojen’in söylemiyle “sırtına hazine

muşambası” sarmıştır. Kendisi bu yolu seçmediği için iyileşememiş ve “bize hazine

muşambası diye verdikleri bez parçasına fare otu sarılıymış. Fayda edecek yerde mazarratını

gördüm. Onun içün bir daha yine öyle karışık bir şeyle başımı belaya uğratmayım diye adını

bile anmıyorum” diyerek devlet desteğine karşı olduğunu dile getirmekle birlikte

belli bir dönem yönetim karşıtı yayınlardan vaz geçmesi için az da olsa menfaat

temin ettiğini, bunun da işe yarar olmadığını, hatta zarar verdiğini

söylemektedir. Ancak bunun nasıl bir yardım olduğunu bilemiyoruz.

Derginin üçüncü defa geçici kapatma cezası almasına neden olan olaylar ise

121. sayıda yer alan ve yönetim tarafından toplumun ahlak anlayışını ve güven

duygusunu yitirici ve rencide edici bulunan iki “fıkra” ile devlet kademelerinde

iltimas olaylarının olmazları bile olur yaptığı yolunda toplumda oluşan

algılamanın ulaştığı boyutlara yönelik eleştirel ve hiciv yüklü iki “fıkra” ve ayrıca

123. sayıda yer alan hükümete yönelik eleştiri içeren yazı ile bir karikatür

olayıdır. Diyojen’in kapatma cezası almasına neden olan 121. sayıdaki fıkraların

birinde:

- Bu kadar ne düşünüyorsun birader bir kederin mi var?

- Sorma karındaşım pek ziyade pek

- Aman nedir? Söyle kakayım?

- Ne olacak geçenlerde bir zattan ödünç birkaç bin kuruş almıştım veremem

diye korkuyorum da…

- Amma tuhafsın ha! O korkuyu alacaklın çeksin sen zevkine bak

Sakıncalı bulunan ikinci fıkra ise:

“Birisi hastalanarak öleceği zaman ötekinden berikinden ve emvâl-ı eytâm ve

saireden ettiği irtikablardan dolayı cehennem azabı hatırına gelerek korkmaya

başladığından oğlunu nezdine çağırarak ve havf ve haşyetini ifade ederek emval ve

emlakinin kaffesini fukaraya tevzi edilmek üzere vasiyet edeceğini söylediğinde

oğlu: “Aman ne yapıyorsun sen korkma cehennemin sıkıntısı nihayet iki gündür

sonra ona da alışırsın” demiş”

Yönetim, dergide yer alan bu iki fıkradan ilkini toplumun ahlak anlayışını

küçük düşürme ve değiştirmeye yönelik bir çaba; ikincisini ise inanca karşı bir

saldırı, dini inançlarla alay etme ve dini inançları basite indirgeme olarak

algılamış; aynı sayıda yer alan üçüncü fıkrayı ise devletin adalet anlayışına ve bu

adalet anlayışının basın yoluyla toplumda güven bunalımına yol açacağı

gerekçesiyle sakıncalı bulmuştur. Sakıncalı bulunan bu üçüncü fıkrada devlet

dairelerinde adam kayırmanın, dost ahbap ilişkilerinin yeri geldiğinde olmazları

bile olur kıldığını göstermeye yönelik ince bir mizah üslubuyla yazılmış

olmasıdır. Fıkra aynen şu şekildedir:

“Madamın biri ay tutulduğunu gördüğünde dürbünüyle seyretmeye niyet

ederek Rasathaneye gitmek üzere kalkıp gitmeye başlar ise de vakit geçmeye

başladığından hizmetçiler madama “aman efendim çabuk olunuz heman ay

kurtulmak üzere olduğundan sonra göremezsiniz” dediklerinde madam “zararı yok

Rasathane müdürü dostum bir zattır kendisine edeceğim rica üzerine yine tutturur

ben de seyrederim” cevabını vermiş” (Diyojen, 24 Mayıs 1872).

Diyojen’in 123. sayısında ise “Bulgar ve Hason Meselelerinin Neticesi” adlı

makalede hükümet icraatlarına, özellikle de Rum ve Bulgar Ortodoks kiliseleri

arasındaki çatışmaları ortadan kaldırmak için ortaya koymuş olduğu uzlaştırma

siyasetine yönelik girişimlerine mizahi yazı ile getirmiş olduğu eleştiri ile aynı

sayıda görevden uzaklaştırılan Mahmut Nedim Paşa Kabinesi’ni eleştiren ve

göreve yeni getirilen Mithat Paşa Kabinesi’ni öven karikatürü, hükümete

dokunacak tezyif makalesi ve resmi sayması, gazetenin kapatılmasına gerekçe

gösterilmiştir (Diyojen, 1Haziran 1872)

http://img600.imageshack.us/img600/2288/image011f.gif

Mahmut Nedim Paşa Kabinesi’ni eleştiren ve Mithat Paşa Kabinesi’ni öven karikatür

 

Yukarıdaki fıkra, haber ve karikatürlerden dolayı dergiye iki ay kapatma

cezası verilmiştir. İki ayın sonunda 1 Temmuz 1872’de dergi 124. sayısı ile

tekrar okuyucusuyla buluşur; ancak bu kez Diyojen kapatma olayına mizahi

tepki göstermemiş ve sadece Matbuat Müdürlüğü’nden kapatma gerekçesini

içerir yazılı metni birinci haber olarak okuyucularına sunmakla yetinmiştir. Bu

tavrıyla yönetimi bir nevi okuyucusuna açık ve objektif bir şekilde şikayet etme

yolunu tercih etmiştir. “Sadullah” imzasıyla Diyojen’e gönderilen resmi yazıda

şöyle denilmiştir:

“Diyojen gazetesi 121 numaralı nushalarında âdâba muğâyir fıkralar neşr

eylediği gibi 123 numaralı nüshasında dahi hükümete dokunacak bir makale-i

tezyifiyle bir de resim derc eylemiş olduğundan 12 Mart sene 1867 Kararname

mucibince tarih-i ilanından itibaren iki ay müddetle tatil edilmiştir”

Tercümân-ı Divân-ı Hümâyun Sadullah (Diyojen,1 Ağustos 1872)

Diyojen, bu sayısında kendine verilen kapatma cezasına tepki göstermezken

üçüncü sayfada İbret5 gazetesine yönetim tarafından verilen iki aylık kapatma

cezasını ele almış ve burada söyledikleriyle o günün basınına ve yönetimin

sansür anlayışına hem şiddetli bir tepki göstermiş hem de bir çeşit ışık

tutmuştur. Diyojen, İbret’in kapatılmasıyla ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Tatilim müddetinde bildiğimiz gazetelerden hemen hiçbiri ceza görmedi.

Yalnız bir aralık İbret gazetesi bir dizgin etmek istedi amma onun da dizginine

çarparak dört ay müddetle nallarını göğe dayadılar.

Aleksan Efendi bu hamlede de sökdüremedi. Lakin teessüf etmesin,

gazetesinin muharrirliği Yuşa toprağı gibi işsizlik sıtmasına birebir geliyor,

tecrübesi edildi. Hemen durmasın, gazetesini müzayedeye koysun, memulünden

fazla talip zuhur etmezse bana tuu desinler.

Amma muharrirlerinin memuriyeti kendi işine elvermez imiş de hizmet

istemeyen ve yalnız gazete ile geçinmek isteyen adam arar imiş, keyfi bilir, o da

bulunmaz değil ya.

İbret’in son defaki halinden biraz uzunca bahsetmeyi gönül arzu ederse de

meydanda olmadığı için sükut eyleriz” (Diyojen, 1 Ağustos 1872).

Yayın hayatına kaldığı yerden devam eden Diyojen, 128. sayısında Namık

Kemal’in “Kedi Mersiyesi”ni yayımlamıştır (Diyojen, 14 Ağustos 1872).

Mahmut Nedim Paşa’yı alaya alan bu imzasız manzume dilden dile dolaşır. Aynı

mersiye derginin 133. sayısında yeniden yayımlandığı gibi, bestelenir ve notasıyla

birlikte ayrıca basılıp satılır (Kabacalı, 1990: 37). Çok geçmeden130. sayıda bu

defa “Matbuat Nizamnanesi” başlıklı uzunca bir yazı ele alınmış ve yönetimin

basına karşı düşmanca tutumu ağır bir şekilde eleştirilmiştir. Haydutların,

canilerin, asilerin bile yargı karşısına çıkarıldığı bir ülkede gazetecilerin sorgusuz

ve sualsiz hapis veya sürgüne gönderilmeleri, aş ve işsiz bırakılmaları ve hakarete

uğramaları dile getirilerek şöyle denilmiştir:

 

“ Kanun nedir? Nizam nedir?.....Benim itikadımca kanun ve nizam hükmü

hazret-i padişahiden ibarettir. Çünkü Düstur öyle diyor (!)…

Üstümüzdeki gölgeyi kaldırsınlar da biz de biraz ısınalım, biz de biraz nefes

alalım. Canileri, katilleri, Girit asilerini, Yunan haydutlarını mahkeme önüne

çektiler, hala da çekiyorlar. Yargılamasız sürgüne gönderilmek, yargılamasız dil

hapsine uğramak, yargılamasız geçim sağlamaktan ayrılmak, yargılamasız aç

bırakılmak yalnız zavallı memurlarla gazetecilere özgü bir bela mıdır?” (Diyojen, 1

Ağustos 1872)

 

Diyojen’in 132. sayısında da “Kedi Mersiyesi”ne yazılmış bir nazire

yayımlamış ve burada kedi yerine köpek ifadesi kullanılmıştır. Bu iki önemli

olayın üzerine Divan-ı Hümayun Tercümanı Sadullah imzasıyla dergiye bir

“ihtarname” gönderilmiştir. İhtarnamede yönetime yönelik bu saldırgan tavır bir

daha tekrarlanırsa Diyojen’in kapatılacağı yazılmıştır. Ancak Diyojen bu uyarıları

dikkate almayarak yönetime yönelik hicivsel eleştirilerine devam etmiştir.

Özellikle 179, 180 ve 182. sayılarında mizahi olarak Mısır Hidivi İsmail Paşa ve

Rus Çarı Aleksandr ağzından birbirlerine ve Rusya Hariciye Nazırı Gorçakof

ağzından Türkiye Sefiri İgnatiyev’e yazılan mektupların “tanınmış kimselerin

haysiyetine dokunmuş olduğu” kanaatine varıldığından 10 Ocak 1873 tarihli

183. sayısından sonra Matbuat Kalemi’nden gönderilen şu bildirim üzerine yayın

hayatına son verilmiştir:

 

“Diyojen, mizah gazetesi olduğunu ileri sürerek, terbiye kurallarının ve

hükümet idaresinin izin veremeyeceği bir yolda dil kullanmayı âdet edinmiş ve bu

yoldan vazgeçmesi için bir çok kez ihtar ve tenbih ve birkaç kez kapatılmışsa da

yine aynı yolda ısrar ve 179, 180, 182 nolu sayılarında bazı tanınmış kimselerin

namlarına ve onurlarına dokunacak isnatları imzaları altında sahte mektuplar

yayımlamak üzücü hareketine cesaret etmiş olduğuna ve bu yolda devam etmesi

asla uygun olmayacağından, 12 Mart 1867 tarihli kararname uyarınca aşağıdaki

tarihten başlayarak müsaadesi iptal edilmiş ve tümüyle kapatılmıştır. 13 Ocak 1873

Divân-ı Hümâyun Tercümânı Sadullah (Kabacalı, 1990: 38).

 

Sonuç

Osmanlının ilan etmek zorunda kaldığı Tanzimat Fermanının kurumsal,

hukuksal, ekonomik, toplumsal ve bireysel bağlamda ortaya koyduğu hakların

uygulama alanı bulamaması Batı tarafından eleştiri konusu olmuştu. Bunda

Tanzimat Dönemi’nin ekonomik sorunları ve siyasal istikrarsızlığının yanı sıra

başta Padışah Abdülmecit olmak üzere üst düzey yönetimin değişimde pek

istekli davranmamaları da etkili olmuştur. Bu durum ister istemez keyfi ve

baskıcı bir yönetim anlayışına yol açmıştır. Bu baskı, basın üzerinde de ciddi

boyutlara ulaşmış, hükümeti eleştiren gazeteler ya süreli ya da süresiz olarak

kapatılmıştır. Baskıcı uygulamalara resmi bir dayanak oluşturmak için de meşhur

Âli Kararnâmesi çıkarılmıştır.

Türk basın tarihinin ilk mizah dergisi Diyojen’in yazı ve karikatürlerine

baktığımızda bunların tamamı ülkenin siyasal ve sosyal hayatı hakkında mizahi

üslupta ele alınmış yazı ve çizgilerdir. Diyojen, hükümetin ekonomik, sosyal,

eğitim, dil, iç ve dış siyaset, suistimaller ve adam kayırmalara yönelik eleştirel

yazı ve karikatürleriyle toplumu aydınlatmaya ve bilgilendirmeye çalışmıştır.

Bunu yaparken mizahi üslubunu hiçbir zaman argolaştırmamış ve hakarete

dönüştürmemiştir. Ancak iç ve dış siyasette eleştiriye açık olmayan saltanat

yönetimi, ne doğrudan eleştirilere ne de mizahi üslupla ele alınmış yazılara veya

çizilmiş karikatürlere tahammül edebilmiştir.

Çalışmamızda Diyojen’in süreli ve süresiz kapatma cezalarına neden olan

yazı ve karikatürlerini yayımlamış olmakla bu dönem basınının içinde bulunmuş

olduğu katı sansürü ortaya koymuş bulunmaktayız.

 

Hamza ÇAKIR

 

(Yenimakale, wikipedia, Hamza çakır )

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Hayal Mizah Dergisi

 

 

1871 yılında Teodor Kasap tarafından çıkarılmaya başlanan mizah dergisidir.

 

Dergide; Ali Fuat bey, Nişan G. Berberyan, Santr gibi adlar bulunuyordu.

 

"Karagöz" tiplemesi Türk basınına ilk kez Hayal ile girdi. İşlenen konular Karagöz-Hacivat konuşmalarıyla, o zamanki deyimle "muhavereleri" ile verildi.

 

1877 yılında yayınlanan Nişan Berberyan tarafından çizilmiş aşağıdaki Karagöz-Hacivat karikatürü hem derginin kapatılmasına hem de Teodor Kasab’ın üç yıl hapse girmesine yol açtı.

 

1877’DE “HAYAL”DE YAYINLANAN,TEODOR KASAP’IN 3 YIL HAPİS CEZASI ALDIĞI KARİKATÜR… KARİKATÜRÜN ALT YAZISI ŞÖYLE:- Nedir bu hal Karagöz?

- Kanun dairesinde serbesti, Hacivat!

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://img691.imageshack.us/img691/4794/image001hi.png

 

El Üfürük

Yüzyılda Bir Yayınlanan Güldürü Dergisi

 

1878-1908 arasında otuz yıl devam eden istibdât döneminde basına ağır sansür uygulanmış, mizah basınına ise izin verilmemişti. 24 Temmuz 1908'de Meşrutiyet ikinci kez ilan edilip basında sansür kaldırılınca bir anda birçok dergi ve gazete yayın hayatına başlamıştı.

 

Bunlardan en ünlülerinden biri de "asırda bir defa eşref saatte yayımlanır" notu ile çıkan ve II. Abdülhamid'in üfürükçüsü olarak bilinen Ebülhüdâ Efendi'nin hicvedildiği El Üfürük dergisi olmuştu.

 

22 Ağustos 1908'de, Sermet Muhtar, Sait Hikmet ve Osman Kemal adında üç gencin yayımlamış olduğu ve üzerinde "Asırda bir defa eşref saatte yayımlanır" ibaresi bulunan mizah dergisi El Üfürük'ün ikinci sayısı tam yüz yıl sonra 22 Ağustos 2008'de İstanbul'da çıktı ve "El Üfürük, bol tükürük" sloganıyla satışa sunuldu.

 

Yeni sayının yanında birinci sayının tıpkıbasımı ve açıklamalı nüshasının da ek olarak verildiği El Üfürük'ün ikinci sayısının künyesinde Hakan Sümer, Bülent Sümer, Veysel Usta, Gamze İlaslan ve Kenan Sarıalioğlu bulunuyor.

 

http://img535.imageshack.us/img535/8748/image003ca.jpg

 

 

''Ebülhüda'nın kim olduğu konusunda araştırma yaptık. Gördük ki Ebülhüda'nın Abdülhamid üzerinde önemli etkisi var. Onunla ilgili Başbakanlık Osmanlı arşivlerinde birçok belgeye ulaştık. Bu belgeleri ve diğer kaynakları incelediğimizde Ebülhüda'nın profili de ortaya çıktı. Bu kişiyi tıpkı birinci sayıda olduğu gibi El Üfürük mizahının merkezine yerleştirdik. Elbette bunu yaparken, aradan geçen 100 yılı dikkate alarak Ebülhüda'yı günümüze uyarladık. Derginin bütününde de meşrutiyet dönemine göndermeler yaparak, 1908-2008 yılları arasında mekik dokuyarak, 100 yıl boyunca nelerin değişip nelerin aynı kaldığını, El Üfürük'ün kendine özgü mizah diliyle dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık...Dünyada başka bir örneği var mı bilmiyorum ama bu derginin Türkiye'de yayın hayatını sürdüren en eski mizah dergisi olduğu kesin'' diyen editör Hakan Sümer, ilk çıkan dergide ''100 yılda bir çıkar'' ibaresinin yer aldığı açıklamasını yaparak, kendilerinin de bundan sonrakilere bu mirası bırakacaklarını vurguladı ve 5000 adet basılan derginin üçüncü sayısının 22 Ağustos 2108 tarihinde yayımlanmasını umduklarını belirtti.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Kalem Mizah Dergisi

 

http://img402.imageshack.us/img402/1871/64292554.jpg

http://img692.imageshack.us/img692/8903/1910fransizcaosmanlicak.jpg

 

 

Kalem, Türkçe - Fransızca olarak İstanbul'da 3 Eylül 1908 - 29 Haziran 1911 yılları arasında yayımlanmış olan haftalık mizah dergisi. Çağdaş Türk mizahı ve karikatürünün öncüsü olarak sayılan dergi.

 

II. Meşrutiyet'ten sonra Salah Cimcoz ve Celal Esat Arseven tarafından yayımlanmaya başladı. Dergide yazılar Fransızca ve Türkçe çevirileriyle yayımlanıyordu. Dergide pek çok Türk ve yabancı yazar, karikatürist yer aldı.

Cemil Cem'e ait bir karikatür

 

Kalem yalnızca içeriğiyle değil aynı zamanda kâğıt ve baskısıyla da oldukça kaliteli bir yayın organı oldu. Ancak tüm bunlara rağmen döneminin önemli bir mizah dergisi olarak II. Abdülhamit ve sonrasında İttihat ve Terakki yönetimini de eleştirmekten geri kalmıyordu. Bu yüzden de sık sık iktidardan baskı gördü ve bunlar sonucunda 130. sayısını çıkardıktan sonra kapandı.

 

http://img692.imageshack.us/img692/7956/osmanlicafransizcakalem.jpg

 

Dergide pek çok önemli yazar ve çizer çalıştı. Bunlarda biri de Türk karikatürünün öncüsü sayılan Cemil Cem'di. Öyleki buradaki karikatürleriyle tanındı ve daha sonra Kalem'de yayımlanan yapılarını bir kitapta toplayarak Türk karikatürünün ilk albümü'nü hazırlamış oldu.

 

Dergide çalışan başka önemli yazarlar ve çizerler şunlardı: Sedat Nuri İleri, Refik Halit Karay, İzzet Melih Devrim, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mithat Cemal Kuntay, İzzet Ziya, Ahmed Rasim gibi Türk ve L. Andres, İon, A. Rigopulos, Scarselli, Pahatrekas, Plaicek d'Ostoya gibi yabancılardı.

 

http://img859.imageshack.us/img859/8673/image002w.png

 

 

Dergide Yayınlanmış Bazı Karikatürler

 

Kalem Dergisi, Sayı 16, Sayfa 1

Yayınlandığı tarih: 17 Aralık 1908

 

http://img17.imageshack.us/img17/2439/image001bl.jpg

 

Karikatürün alt yazısı:

"Fes fabrikalarını sıyanet maksadıyla Avusturya Ordusu için fesi serpuş-u resmi olarak kabul etmiştir."

Karikatürist, Cemil Cem. Karikatürdeki kişi Avusturya Macaristan İmparatoru François Joseph'tir. Avusturya Macaristan İmparatorluğu, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra 1878 Berlin Anlaşması ile yönetimi kendisine verilmiş Bosna Hersek'i ilhak kararı alınca, Avusturya'da mallarına karşı bir boykot eylemi başlamıştı.

Avusturya'dan ithal edilen maddeler arasında fes önemli bir yer tutuyordu. Karikatür, boykot sonrası Avusturya'nın uğrayacağını umduğu ekonomik sorunları söz konusu ediyor.

 

Kalem Dergisi, Sayı 1, Sayfa 5

Yayınlandığı tarih: 3 Eylül 1908

 

http://img850.imageshack.us/img850/848/250189.jpg

 

Karikatürün alt yazısı:

"Feylezof Doktor Rıza Bey'in tarih-i tabii dersi: Rıza Efendiler, şu karşınızda gördüğünüz mahlukat karbonifer devrinin en müthiş hayvanatındandır. Bunlar şimdiki fillerin yüz misli yerler yine doymazlardı. Çok şükür ki bugün bunların yalnız enkaz-ı azamı kalmıştır."

Karikatürstin adı yok.

 

Karikatürde II. Abdülhamid döneminin muhtekir yöneticileri hicvediliyor. Camekan içindeki kişiler, soldan sağa: Bahriye Nazırı Hasan Rami Paşa, Başkatip Tahsin Paşa, İkinci Katip Arap İzzet Paşa ve Kabasakal Mehmet Paşa.

Eleştirel sözleri söyleyen filozof Rıza Tevfik.

 

Hasan Rami Paşa (1842-1923): II. Abdülhamid döneminde filo komutanlığı ve Bahriye Nazırlığı yaptı. Kendisine Harami Paşa lakabı takıldı. Anılarını yayınladı.

 

Tahsin Paşa (?-1933): II. Abdülhamid'in mabeyn başkatibi. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra tutuklandı ve sürüldü. Uzun süre sefalet çekti. Anılarını "Abdülhamit ve Yıldız Hatıraları" adlı kitapta topladı.

 

Arap İzzet Paşa (?-1924): II. Abdülhamid'in mabeyn ikinci katibi. Padişahın üzerinde büyük nüfuzu olduğu söylenir. II. Meşrutiyet'in ilanı üzerine önce Avrupa'ya kaçtı, sonra Mısır'da yaşadı. Büyük bir serveti olduğu iddia edilmişti.

 

Kabasakal Mehmet Paşa (?-1909): Abdülhamid dönemi paşalarından. İkinci yaverliğe kadar yükseldi. Cahilliği yanında padişaha sadakati ile tanınırdı. 31 Mart Vakası suçlularından addedilip Örf-i İdare Mahkemesi kararıyla asıldı.

 

 

***

 

Kalem Dergisi, Sayı 13, Sayfa 1

Yayınlandığı tarih: 27 Ekim 1908

 

 

http://img23.imageshack.us/img23/7400/250315.jpg

 

Karikatürün alt yazısı:

"Ala, bala, dana, müstesna bir muhabir; bir muhabir ki İkdam'ın şimdiki muharriri, muharrir-i muktediri, muharrir-i muktedir-i siyasisi oldu. Oldu da ne oldu? Buldu, çıkardı, gösterdi, bütün karain-i İkdam'a gösterdi ki..."

 

Karikatürist, Cemil Cem.

 

Ünlü karikatüristin Kalem'deki ilk çalışmalarından biri.

Karikatürdeki kişi, ünlü yazar Ali Kemal (1867-1922). O dönemde İttihad ve Terakki'ye muhalefete başlayan İkdam gazetesinin başmuharriri. Karikatürde Ali Kemal övülerek hicvediliyor.

 

Kısa bir süre sonra 31 Mart Vakası olacak ve suçlu bulunan Ali Kemal Avrupa'ya kaçacak. Daha sonra yurda dönecek ama hep gözaltında kalacaktır. Bilindiği gibi mütareke döneminde Milli Mücadele aleyhinde yazacak ve zaferden sonra İzmit'te Sakallı Nurettin Paşa'nın tertibiyle linç edilerek öldürülecektir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Karagöz Mizah Dergisi

http://img838.imageshack.us/img838/1655/kg00.jpg

 

"Karagöz" gazetesi, 10 Ağustos 1908"de yani II. Meşrutiyet"in ilanından topu topu 17 gün sonra çıkmaya başlamıştır. Hürriyet"in ilanıyla II.Abdülhamid"in sansürü kalkınca oluşan serbestlik ortamında; düşüncelerin sansüre tâbi olmadan özgürce yayınlanabilmesi hem yayıncıları hem okurları bir gazete ve dergi bolluğu ve çılgınlığı içine sürüklemişti. Hürriyet"in ilanını izleyen iki ay içinde 200"ün üstünde gazete ve dergi çıkar, ama çoğu kısa bir süre sonra kapanır. Bunun ender istisnalarından biri yaşamını 40 yıldan fazla sürdürecek "Karagöz" gazetesidir.

Karagöz gazetesinin sahibi, o dönemlerin deyimiyle "sahib-i imtiyazı" Ali Fuad Bey"dir. Ali Fuad Bey(?-1919), ülkemizin ilk karikatürcülerinden biridir. İlk karikatürlerini Çaylak Tevfik Bey"in 1870"li yılların ilk yarısında çıkardığı "Letaif-i Âsâr" isimli mizah dergisinde yayınlamıştır Daha sonraları yine Tevfik Bey"in lakâbına neden olan "Çaylak" dergisinin 1875-1876 yılları arasında yayınlanan sayılarında karikatürlerine rastlıyoruz.. Türk karikatür tarihinin araştırılmasında büyük emekleri olan Turgut Çeviker; Ahmet Fuat Bey"i "tasvirci" bir karikatürist olarak tanımlar, yani karikatürleri resim gibidir ve mesajlar karikatürün altındaki yazılar ile verilir; daha ileride ünlü karikatüristimiz Cem"in öncülüğünü yapacağı çizgilerle mesaj veren ustalığa sahip değil, naif hatların egemen olduğu karikatürlerdir.

III. Meşrutiyet ilan olduktan sonra Ali Fuad Bey, kesintiye uğramış gazetecilik merakını tatmin için hemen kolları sıvar, Kadıköy"deki Mühürdar Gazinosu"nda arkadaşlarıyla buluşup anlaşır ve Belediye Muhasebe Müdürü Reşat Bey"den aldığı 500 lira borç ile gazetesini çıkarır. Gazete halka dönük bir mizah dergisidir, haftada iki gün çıkmaktadır; bol karikatürlü ve olayları halkın anlayabileceği sade bir dille anlatıp yorumlamaktadır. Ne incelikli mizah dergileri olan "Kalem" ve "Cem" gibi aydınlara dönük, halka tepeden bakan, Fransızca bölümü olan ve iyice siyasete soyunan dergilere öykünmekte ne de iyice bayağılaşan ve seviyesiz yayınlar yapan dergilere benzememektedir. Bu tutumuyla beğeni toplar ve geniş kitlelerce sevilip alınır. Öyle olur ki satışları birçok gündelik gazeteyi geçer ve Ali Fuad Bey, aldığı borcu ödeyip yayınını rahatlıkla sürdürür.

 

http://img90.imageshack.us/img90/5465/budurc.jpg

 

Belirtmemiz gereken bir husus "Karagöz" tiplemesinin Türk basınına bu gazete ile girmediğidir. 1870"li yıllarda Teodor Kasab"ın çıkardığı "Hayal" mizah dergisinde ilk kez olarak işlenen konular Karagöz-Hacivat konuşmalarıyla, o zamanki deyimle "muhavereleri" ile verilmiştir. Bu derginin karikatüristlerindoen biri olması muhtemel Ali Fuad Bey, gazetesini çıkarırken bu örnekten hareket etmiş ve adını "Karagöz" koyduğu gazetesinde bu uygulamayı sürdürmüştür. Kütüphanemizde bulunan ilk on yılına ait "Karagöz" koleksiyonunun incelenmesinde gazetenin içeriği ile ilgili şunlar saptanmıştır.

Gazetenin ilk sayfasında o günün konusu olan bir karikatür ortada sunulmakta ve "Muhavere" başlığı altında bir Karagöz-Hacıvat konuşması yer almaktadır. Bu konuşma o günlerde gündemde olan bir konuyla ilgilidir. Bu bütün sayılarda görülen bir bölümdür. Bu yazıların uzun süre bizzat Ali Fuad Bey tarafından yazıldığını kendisini iyi tanıyan Münir Süleyman Çapanoğlu"Karagöz" ile ilgili bir yazısında belirtmektedir. Dört sayfalık gazetenin diğer sayfalarında "Takvim-i Ceraid" (Gazetelerin Takvimi) başlığı altında o günlerde gazetelerde çıkan haberler yorumlanmakta, yine "Dahili" başlığı altında bazı yurtiçi haberleri verilip buna Karagöz"ün yorumları eklenmekte; "Telgraf" başlığı altında ise yurtdışı haberler iletilip yorumlanmaktadır. Bazı sayılarda manzum söyleşiler ve çeşitli konulanr hakkında manzum yazılar bulunmaktadır.

"Karagöz"ün satışı artınca ilan da almaya başlamıştır; bu arada bazı ilginç uygulamalara da rastlıyoruz. Gazetenin taşra bayiliklerini alıp, gazeteyi satıp parasını göndermeyenler açıkça teşhir edilip okuyucu katında cezalandırılmaktadır.

Ali Fuad Bey, herhalde II.Abdülhamid döneminden deneyimli olduğundan mevcut iktidarlarla iyi geçinmeyi ilke edinmiş ve bu nedenle bütün yayın yaşamı boyunca gazetesi hiç kapatılmamıştır. Bunun ilginç bir saptamasını 31 Mart ayaklanmasında görüyoruz. İlk başta irtica karşıtı yazılar yazan "Karagöz" 31 Mart Vak"ası gerçekleşip asi askerler İstanbul"a egemen olunca dil değiştirmiş "Muhterem Ulema ve Askerimiz" diye asileri metheden yazılar yayınlamış, ancak isyan bastırılınca çark etmiş ama eleştirileri de üstüne çekmiştir. Onun üzerine bir düzeltme yazısı yayınlayarak asilerden korktuklarından öyle yazmak zorunda kaldıklarını belirtmiş ve İttihat Terakki karşıtlarını acımasızca eleştirenlere katılmıştır ve o günden itibaren biraz "sade suya tirit" muhalefet yapmıştır.

Ali Fuad Bey, 1912"de gazetenin yönetimini dönemin önemli aydınlarından ve "materyalizm" konusunu ülkemize ilk getiren kişi olan sosyalist eğilimli Baha Tevfik Bey"e vermiş ve Baha Tevfik Beyin ölümüne kadar (15 Mayıs 1914) dergi yepyeni bir hüviyet kazanmıştır. Bu dönemde özellikle Baha Tevfik Bey"in gazetenin ikinci sayfasında çıkan "Hasbıhal" başlıklı yazıları ilginçtir ve daha önce Karagöz"de rastlanmayan bir içerik ve niteliği simgeler.

Baha Tevfik Bey"in ölümünden sonra gazete dönemin ünlü yazarı Aka Gündüz"ün yönetiminde yayınlanır. Bu sırada I.Dünya Savaşı çıkmış ve Türkiye Almanya safında savaşa katılmıştır. 1914-1918 arası Karagöz savaş koşullarında yayın yapan ve İngilizleri"Con Kikirik" adı altında aşağılayan bir yayın organıdır. Savaştan sonra Karagöz, mütarake dönemine sahibi Ali Fuad Bey"in ölümüyle girer. gazete kızkardeşi Fatma Hanım"a kalmıştır; o da yönetime deneyimli yazar ve gazeteci Burhan Cahit(Morkaya 1891-1949)" i getirir. Karagöz, mütarake döneminde Ankara hükümetleri taraftarı bir tutum içindedir. Bu okuyucu katında saygınlığını artırır, bir ara İstanbul"da ençok satan gazete bile olur. Cumhuriyet"in ilanından sonra da Burhan Cahit"in usta yönetimiyle bu başarısını sürdürür. 1928 yılında Latin harflerinin kabulü, bütün matbuat gibi Karagöz" ü de etkiler, satışlar düşer. Burhan Cahit de kendi gazetesi "Köroğlu" nu çıkarmak için Karagöz" den ayrılır. Bir süre Ornan Seyfi Orhon ve Refik Ahmet Sevengil yönetiminde çıkmaya devam etse de 26 Ocak 1935" de kapanır.

 

http://img707.imageshack.us/img707/8281/bidebudur.jpg

 

Kapanınca dönemin iktidar partisi Cumhuriyet Halk Fırkası, gazeteyi sahibi Fatma Hanım"dan satın alır ve deneyimli gazeteci Sedat Simavi"nin yönetiminde halka dönük bir mizah dergisi olarak çıkarmayı sürdürür. Bu dönemden 1950 yılına kadar Karagöz artık Cumhuriyet Halk Partisi"nin halka dönük bir yayın organı olarak yaşar. Deneyimli gazeteci Sedat Simavi, başarılı bir gazetecilik sergiler; özellikle II. Dünya Savaşı"nın bunalımlı günlerinde geniş kitlelerin moralini yükseltecek yayınlarla gazeteyi başarıyla sürdürür. Bu dönemdeki ilginç bir gelişmede 1935- 1938 arası Kemal Tahir"in Karagöz"de önce muharrir sonra yazıişleri müdürü olarak çalışmasıdır. 1938 yılında Nazım Hikmet"le birlikte Donanma Davası"nda hapise girince bu görevi biter.

1950" de Sedat Simavi Karagöz"ü bırakır. Hem kendi kurduğu ve çok tutulan Hürriyet gazetesi ile uğraşmaktadır ve asıl önemlisi de Cumhuriyet Halk Partisi seçimleri kaybetmiş, muhalefete düşmüştür.

"Karagöz" bundan sonra etkisini hızla yitirerek beş yıl daha kesintili olarak çıkar, ama 1955 yılında 4785. sayısıyla birlikte kapanır. Tam 47 yıl yayınlanmıştır.

 

Karagözde Yayınlanmış Bazı Karikatürler

 

Karagöz, Sayı 16, Sayfa 4

Yayınlandığı tarih: 1 Ekim 1908

 

http://img848.imageshack.us/img848/2831/kg1w.jpg

 

"-Karagöz o elindeki inci terazisi... sırtında bir küfe taş... hiç de nispet yok...

- Neden nispetsiz oluyormuş... böyle giderse taş, inciden daha kıymetli olacak...

- Ya... aman sebebi ne?...

- Haberin yok mu ayol... erkan-ı matbuatın muradı şeytan taşlamakmış..."

Basında yapılan eleştirilerden rahatsızlık duyulması hicvediliyor.

 

**

 

Karagöz, Sayı 21, Sayfa 4

Yayınlandığı tarih: 12 Ekim 1908

 

http://img135.imageshack.us/img135/562/kg2qh.jpg

 

"-Ah Hacivad ah... Haniya şöyle böyle diyordun... İşte yine eski hamam eski tas..."

Hamamın kubbesindeki yıldız şeklindeki aydınlık pencereler II. Abdülhamid'i simgeliyor.

Hürriyetin ilanı olarak adlandırılan İkinci Meşrutiyet'in başlamasından beri çok az şeyin değiştiği eleştiri konusu olmuştu.

 

**

Karagöz, Sayı 25, Sayfa 4

Yayındığı tarih: 22 Ekim 1908

 

http://img856.imageshack.us/img856/6926/kg3.jpg

 

"-Aman yahu... Karagöz... Bu ne kıyafet...

- Yerli malı yerli malı diye başımı ütüledin... Ben de sırtıma İnöz küpü ile başıma Göksu saksısından başka geçirecek yerli malı bulamadım... Bu hale geldim... Bari bir de ballı kahve ısmarla da tamam olsun..."

 

**

 

Karagöz, Sayı 12, Sayfa 4

Yayınlandığı tarih: 17 Eylül 1908

http://img18.imageshack.us/img18/3351/kg4t.jpg

 

Resmin üstü:

"İdare-i Mahsusa ve Anadolu Şimendiferi grevleri üzerine Haydar Paşa ve Kadıköy ile İstanbul arasında iyab ü zihab (gidip gelme)."

(İkinci maşrutiyet'in ilk aylarındaki işçi hareketinin gelişmesi ve Boğaz vapurları ile trenlerde grev başlamasıyla İstanbul'da yaşananlar...)

Resmin altı:

"- Ah Hacivad... Ben sana şu cankurtaran simitlerinden al demedim mi idi...

- Yorgunluk olmasa... Banyo fena değil ama kışın nasıl edeceğiz... Balonlarda kim var Karagöz...

- Kim olacak şimendifer yolcuları..." Erol ÜYEPAZARCI-Mehmet ALKAN

 

**

 

http://img577.imageshack.us/img577/7942/image010uc.jpg

 

Karagöz: -Efendi galiba iane vereceksiniz. Veriniz. Cidden muhtac muavenetdirler.

Muhacir: -Onda yardım verecek surat var mı Karagöz Ağa! Bizim öküzü ucuzca kapatmak istiyor!..

 

**

 

http://img864.imageshack.us/img864/6453/image011xw.jpg

 

Karagöz: Hey baba bu kadar kişi böyle yıkık bir dam altına sığar mı?! Size emval metrukeden bağ, bahçe, ev vermediler mi?

Muhacirler: Biz ondan vazgeçtik Karagöz Ağa biraz yemlik ve yemeklik bile vermediler! Daha üçgün böyle beklersek acımızdan öleceğiz!

 

**

1908’de yayınlanan Mehmed Baha’nın karikatürü

http://img96.imageshack.us/img96/8059/image003dw.jpg

Osmanlının ekonomik boykotundan etkilenen imparator Franz-Joseph çizilmiştir.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Cem Mizah Dergisi

 

http://img545.imageshack.us/img545/8143/cemo.jpg

(Cem Dergisi, sayı 19,1911)

 

Cem, (10 Aralık 1910 - 18 Ekim 1912 ve 10 Aralık 1927 - 2 Mayıs 1929) yılları arasında İstanbul'da Cemil Cem tarafından yayımlanan haftalık mizah dergisi.

 

Derginin başyazarlığını Refik Halit Karay yaptı. Avrupalı karikatüristlerin de yapıtlarının yer aldığı Cem, Kalem'den sonra Türkiye'de çıkan Batılı anlamda ikinci mizah dergisi oldu. Dergi ilk basıldığı yıllarda Fransızca olarak da sayılar çıkardı. Ancak Cumhuriyet'ten sonra tamamen Türkçe olarak yayımlandı. 1929 yılında 49. sayısından sonra kapanan Cem, sahibi Cemil Cem'in iktidarla olan uyuşmazlığı sonucu kapatıldı.

 

Cem Mizah Dergisi Kapaklarından Örnekler

 

http://img813.imageshack.us/img813/9859/cemkapak.jpg

(Cem Dergisi, sayı 32, 1911)

 

http://img841.imageshack.us/img841/2623/cemkapakk.jpg

(Cem Dergisi, sayı 12, 1911)

 

http://img694.imageshack.us/img694/8008/cemokapak.jpg

(Cem Dergisi, sayı 6, 1910)

 

http://img41.imageshack.us/img41/287/kappak1911.jpg

(Cem Dergisi, 1911)

 

 

 

CEMİL CEM KİMDİR?

 

http://img715.imageshack.us/img715/3686/cemilcemkabakcoglu.jpg

 

1882 yılında İstanbul'da doğdu. 1889'da Vefa Lisesini bitirdi daha sonra Mekteb-i Hukuk'ta okudu. Avrupa'da hariciyeci (Dış işleri görevlisi) olarak görev yaptı. 1908'de 2. Meşrutiyetin ilanıya başlayan özgürlük ortamından sonra karikatürlerini Avrupa'dan yollayarak yayımlamaya başlayan Cemil Cem daha sonra görevini bırakarak İstanbul'a yerleşti ve karikatürcülüğü meslek olarak seçti. Önce "Kalem" dergisinde çizen Cem; bu dönemde istibdat yani baskı döneminin yıkılmasına rağmen padişahlığı süren Abdülhamid'i de ağır şekilde eleştirdi, İttihat ve Terakki'yi de... En yakın dostlarını bile eleştirmekten kaçınmadı. Ancak günümüz karikatürüne epeyce ters düşecek bir inancı vardır; o sıradan insanların karikatürünün çizilemeyeceğine inanıyordu. Karikatürün o dönemlerde henüz çok yeni bir sanat dalı olmasının katılmadığımız bu görüşlerinde epeyce payı olsa gerek. Dediğimiz gibi karikatürün henüz emekleme dönemidir Cemil Cem'in dönemi. 1910'da çıkardığı Cem dergisinin ilk sayısında karikatürle ilgili bir yazı yazmıştır. O yazıda karikatür üzerine görüşlerini açıklarken bir bölümde şöyle der: "... Herhangi bir kişinin karikatürü olmaz, saygı değer kişilerin karikatürü yapılır. Yurdun siyasal ve bilimsel yaşamında yeri olmayan kişilerin karikatürü olmaz..."

 

http://img850.imageshack.us/img850/4300/cemilcemeiylemzahhaber.jpg

 

Aynı Cemil Cem, karikatürü şu şekilde görmüştür: "Karikatür hiçbir zaman kötü düşünmez, hep tuhaf düşünür." Gerçekten de karikatür farklı bakış açısıyla çoğunluğa "tuhaf" gelecek şekilde düşünebilir bu da onu farklı kılar. Yukarda da bahsettiğim gibi Cemil Cem, 1910'da kendi adını taşıyan "Cem" dergisini çıkardı ve orada çizdi. (1910-1912) Sanayi Nefise'de (Güzel Sanatlar Akademisi)nde müdürlük yaptı. Cumhuriyet'in ilanı sonrasında 1927-1928 yıllarında "Cem" dergisini yeniden yayımladı. Karikatür tarihimiz üzerine de kafa yormuş çizerlerden Ferit Öngören usta, Cem'in 1927'lerdeki çizgisi için "Çizgisi eski vurucu gücünü yitirmiştir" der.

 

Cem Dergisinde Yayınlanan Bazı Cemil Cem Karikatürleri

 

http://img714.imageshack.us/img714/9465/image006qlg.jpg

 

Louvre Müzesi'nde bulunan Roma dönemine ait "Les Trois Graces". "Sevimli üçler" anlamına geliyor. Yukarda ki karikatüre ilham olup aynı adı taşımaktadır.

 

Karikatürdekiler;

Halil Menteşe Bey (1874-1946), Nâzır [bakan]

İbrahim Hakkı Paşa (1862-1918), Sadrâzam [başbakan]

Mahmut Şevket Paşa (1856-1913), Ordu Komutanı

 

(Cem Dergisi, Cemil Cem, 2 Aralık 1910)

 

**

 

http://img36.imageshack.us/img36/4977/image009j.png

 

Don Kişot ve Hemdemi

(Harbiye nazırı Mahmut Şevket Paşa ve sadrazam Hakkı Paşa)

(Cem Dergisi, Cemil Cem, 1911)

 

**

 

http://img715.imageshack.us/img715/8128/image007w.png

 

-Güleyim bari, kız Pembe, nedir o kibir?

(Cem Dergisi, Cemil Cem, 1911)

 

**

 

http://img824.imageshack.us/img824/3516/image003sg.jpg

 

 

Ne olmuş, deniz mi tutmuş?..

- Yok canım, güneş çarpmış!..

(1927 yılında, CEM dergisinde yayımlanmış bir Cemil Cem karikatürü...)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Diken Mizah Dergisi

 

Diken, Sedat Simavi tarafından İstanbul'da çıkarılan edebi ve siyasi mizah dergisi (30 Ekim 1918 - 19 Eylül 1920). İlk başlarda 15 günde bir çıkarılan dergi daha sonraları haftalık olarak çıkarılmaya başlamıştır ve 72 sayı basılmıştır.

 

Sedat Simavi derginin ilk sayısında derginin misyonunu "bükülen dudaklara biraz tebessüm vermek" olarak kısaca belirterek dönemin kapanan diğer degileri Kalem ve Cem'in yerini tutacağını belirtmiştir. Diken Kurtuluş Savaşı'nı desteklemesiyle başarılı bir dergi olmuştur. Dergide Sedat Simavi'nin karikatür ve yazılarının yanı sıra, Fazıl Ahmet (Aykaç), Selahattin Enis (Atabeyoğlu), Rıza Tevfik (Bölükbaşı), Aka Gündüz, Yusuf Ziya (Ortaç), İbnürrefik Ahmet Nuri (Sekizinci), Ahmet Rasim, Ömer Seyfeddin gibi yazarların ürünleri de yer almıştır.

 

Diken Dergisinden Bazı Karikatürler

 

http://img41.imageshack.us/img41/5020/dikenl.png

 

http://img88.imageshack.us/img88/2398/diken1.png

 

http://img202.imageshack.us/img202/7074/diken3.png

 

http://img268.imageshack.us/img268/1821/diken4.png

 

http://img683.imageshack.us/img683/4710/diken5.png

 

http://img198.imageshack.us/img198/1042/diken6.png

 

http://img219.imageshack.us/img219/1633/diken7.png

 

http://img607.imageshack.us/img607/5007/diken8.png

 

http://img855.imageshack.us/img855/3981/diken10.png

 

http://img98.imageshack.us/img98/4308/dikendergisinden.jpg

– (Gazeteci çocuğa) Aman oğlum, hangisi uyku getiriyorsa ondan ver!.(Cemal Nadir /Diken, 1920)

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Güleryüz Güldürü Dergisi

 

http://img263.imageshack.us/img263/9822/image003ua.jpg

 

1921-1923 yılları arasında Sedat Simavi tarafından 122 sayı yayınlanan Güleryüz Dergisi, Kurtuluş savaşı sırasında Mustafa Kemal’i ve kurtuluş savaşını destekleyen bir güldürü dergisi olmuştur. Hatta bu yüzden 1922’de karşısında İstanbul hükümetini ve Osmanlıyı destekleyen Aydede dergisini bulmuş, sansür gibi çeşitli baskılarla karşı karşıya kalmıştır. İşbirlikçi Ali Kemal’lerin karşısında, bağımsızlık savaşına destek verme gibi müthiş bir onuru da yaşamış olan Güleryüz dergisi, gözden kaçırılmaması gereken çok ama çok önemli bir dergi.

 

Kadrosunda Ahmet Rasim, Ercüment Ekrem Talu, Fazıl Ahmet Aykaç, Cevat Şakir Kabaağaçlı(Halikarnas Balıkçısı) gibi şair ve yazarların dışında Sedat Simavi ve Mustafa İzzet gibi karikatüristler yer almıştır.

 

Güleryüz Dergisinden Bazı Kapak ve Karikatürler

 

http://img11.imageshack.us/img11/232/image005m.png

 

Sedat Simavi, "Ankara’nın Koyunu, Sonra Çıkar Oyunu." (çizen: Sedat Simavi). Güleryüz dergisi "Zafer ve Galibiyet Nüsha-i Fevkaledesi" Ekim 1922, İzmir'in kurtuluşunun hemen ardından yayımlanmış.

 

**

 

http://img546.imageshack.us/img546/1465/image019.png

 

Yunan erkânı harbiyesinde bir münakaşa – Ne tuhaf şey! Bu güneş mütemadiyen beynimizin üzerinde. Galiba bu topraklar geceyi görmüyorlar. Güleryüz Dergisi, 8.6.1922, sayı:58 sayfa:5

 

**

 

http://img339.imageshack.us/img339/2856/24785694.jpg

 

Nabzında bir iman vuran kanınla Bu ziya görmeyen ufka Bilmem ki semadan yüksek alnınla Güneşin doğduğu yerden mi geldin, Güleryüz Dergisi 5.5.1921, sayı:1, Kapak, Bu karikatürde aynı dönemde yayınlanan birçok karikatür gibi 1. Nisan’da kazanılan 2. İnönü muharebesinden sonra çizilmiştir.

 

**

http://img805.imageshack.us/img805/1447/image009h.png

 

Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal, Güleryüz Dergisi, 6.6.1921, sayı:6 syf: 4-5

 

**

 

http://img571.imageshack.us/img571/7607/image011i.png

 

İsmet Paşa—Ne o paşam kafanın içinde ne arıyorsun?

Mustafa Kemal Paşa – Akıl arıyorum. Bulamıyorum: Dipsiz kile, boş ambar. ( Önde kral Konstantin ) Güleryüz Dergisi. 8.9.1921, sayı:19 Kapak

 

**

 

http://img204.imageshack.us/img204/3334/image013w.png

 

Yerden göğe küp dizmişler, birbirlerine perketmişler, altından birini çekmişler, seyreyle sen gümbürtüyü.

Mustafa Kemal: Çelebi sen küp oyununu biliyor musun?

Papulas: Bilmiyorum

Mustafa Kemal: İşte şimdi o oyunu oynayacağız

Güleryüz Dergisi, 8.9.1921 sayfa 4-5, Sakarya’da türk kuvvetlerinin başarıları sürerken

 

**

 

http://img852.imageshack.us/img852/7861/image015f.png

 

Anadoluda’ki nisbetsiz boks müsabakasının son safhası: Kulaktan tutup oyundan dışarı fırlatma ameliyesi, Güleryüz Dergisi, 6.10.1921, sayı:23 Kapak, Sakarya Zaferi sonrası, kulağı çekilen Kral Konstantin.

 

**

 

http://img560.imageshack.us/img560/4562/image017y.png

 

Elveda Megalo İdea – Kafi derecede yorgunluk aldınız, gezdiniz, eğlendiniz, keyfinize baktınız. Şimdi kumanda dinleyiniz istikamet Atina. İleri marş marş. Güleryüz Dergisi 30.3.1922, sayı:48 sayfa:4, Megalo İdea: Büyük ülkü ( Yunanlıların)

 

**

http://img703.imageshack.us/img703/3306/image021.png

 

Kabus ( Damat Ferit’in kabusu ) Güleryüz Dergisi, 16,11.1922, sayı: 82 Kapak

 

**

http://img834.imageshack.us/img834/1760/image023h.png

 

Yeni Zenginler, Güleryüz Dergisi, Sedat Simavi, 1922

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Akbaba Mizah Dergisi

 

http://img577.imageshack.us/img577/8055/image014.png

 

Kurtuluş Savası yıllarında Türk basın hayatında iki mizah mecmuası yayımlanmıştır: Güleryüz ve Aydede. Ankara hükümetini ve Kurtuluş Savasını destekleyen Güleryüz’ü Sedat Simavi; İstanbul hükümetini destekleyen Aydede’yi ise Refik Halit Karay yayımlamıştır. Bu iki mecmua, kısa süre çıkmış olsalar da Cumhuriyet dönemi Türk mizahı bakımından iki önemli halkayı işaret etmektedir. Cem ve Kalem gibi bir önceki dönemin iki mizah mecmuasından geleneği devralan Güleryüz ve Aydede mecmuaları, zengin kadrolarıyla

edebiyatımızın bu alanındaki boşluğu doldurmuşlardır. Pek çok yazar ve çizere sayfalarını açarak onların yetişmelerini sağlayan bu iki mecmua, kendilerinden sonra yayımlanacak olan mecmualara da zemin hazırlamıştır. “Nitekim Kurtuluş Savası kazanıldıktan sonra kapanan Aydede mecmuasının yerine, Aydede’nin hemen hemen aynı kadrosu, aynı biçim ve yapısı ile yeni bir mecmua yayımlanmaya baslar: Akbaba

Akbaba mecmuası, 7 Birincikânun 1338 (7 Aralık 1922) tarihinde Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından yayımlanmaya baslar. “Orhan Seyfi, dergiyi daha sonra Yusuf Ziya’ya devretmiş ve Yusuf Ziya da ölünceye kadar tek basına çıkarmıştır.”

 

http://img801.imageshack.us/img801/3928/image019qz.jpg

 

Kuruluş amacı, Aydede Dergisi’nin boşluğunu doldurmaktı. Akbaba, 208 sayı çıktıktan sonra kapanıp, 1933’te yeni harflerle tekrar yayımlanmaya başladı.

1923-1955 yılları arasında iktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi’nden yana bir çizgi izleyen dergi, Serbest Fırka, Demokrat Parti gibi muhalefet partilerine karşı çıktığı dönemlerde okur desteğini yitirdiğinden, yayımına ara vermek zorunda kaldı (1931-1933, 1950-1951 arası). Kurucusu Yusuf Ziya Ortaç’ın 11 Mart 1967’de ölümünden sonra, Ergin Ortaç tarafından devam ettirilen Akbaba, 28 Aralık 1977’de kapandı. Akbaba, kendi alanında Türkiye’nin en uzun soluklu yayın organı oldu.

Akbaba Dergisi’nin içeriği; eleştiri yazıları, tiyatro oyunları, fıkralar, rüya tabirleri, genç fırçalar köşesi ve karikatürlerden oluşuyordu. Derginin arka kapağında yabancı karikatüristlerin eserleri yer alıyor, bu köşenin adı derginin ilk yıllarında "Ecnebi karikatürleri" iken, sonraki yıllarda "Dünya karikatürleri"'ne dönüşüyordu.

Derginin yazarları arasında Osman Celal Kaygılı, İbrahim Alaattin Gövsa, Ercüment Ekrem Talu, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz ve Muzaffer İzgü bulunuyordu. Çizerleri arasında ise Münif Fehim, Zeki Beyner, Fethi Develioğlu, Ali Ulvi, Ramiz, Nemci Rıza, Cafer Zorlu, Samim Agar ve Semih Balcıoğlu vardı. Akbaba Dergisi’nde yayınlanan karikatürler resim sanatına daha yakındı.

 

http://img850.imageshack.us/img850/7239/image003wk.jpg

 

Akbaba; özellikle 1930’lu yılların sonu ile 1940’lı yıllarda eleştiri oklarını, sol basına ve “Bobstil” adını verdikleri yeni şiir hareketi üzerine yöneltmiştir. Mecmuada, Tan gazetesi ve bu gazetenin sahipleri olan Sertel’ler üzerine de pek çok yazı neşredilmiştir. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde Garip Hareketi adı verilen Orhan Veli ve arkadaşları tarafından ortaya konulan yeni şiir anlayışına karşı ilk tenkitler, Akbaba mecmuası çevresinde oluşan edebî

muhit tarafından ortaya konulmuştur. Çoğunlukla alaya alma ve ciddiye almama noktasında yapılan bu tenkitler, 1941 yılının ikinci yarısından itibaren Çınaraltı mecmuası ile birlikte yürütülmüştür. Garipçilere “Bobstil” yakıştırması da Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon tarafından ortaya konulmuştur.“Dönemin hemen hemen bütün mizah dergilerinde ele alınan bobstil tiplemesi, havai, hercai, baba parası yiyen, çapkınlık peşinde kosan, memleket meselelerinden bihaber ve dejenere gençliği tanımlamaktadır. Akbaba çevresi gibi 1940 kuşağı olarak adlandırılan sol eğilimli sairler de Garipçilere yönelik eleştiriler getireceklerdir.” Akbaba’da Bobstil olarak nitelendirilen sairlere, onların şiirlerine

ve bu şiir hareketini destekleyen Nurullah Ataç’a karsı pek çok edebî tenkit yazılmıştır. Bu yazıların pek çoğunu da Orhan Seyfi Orhon (Fiske) kaleme almıştır.

 

http://img856.imageshack.us/img856/3897/13662127.jpg

 

1922–1977 yılları arasında neşredilen Akbaba, elli beş yıllık ömrü ile Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının en uzun ömürlü mizah mecmualarındandır. Dönemin diğer mizah dergileri olan Sedat Simavi’nin Karikatür’ü, Cemal Erksan’ın Saka’sı, Cemal Nadir Güler’in Amcabey’i içerisinde Akbaba’nın -biraz da geçmişinden kaynaklanan- bir ağırlığı vardır.

Akbaba’nın oldukça zengin bir içeriği vardır. Mecmuanın içerisindeki edebî eserler de göstermektedir ki, Akbaba, bir siyasî-mizah mecmuası olmasının yanı sıra önemli bir edebiyat mecmuasıdır.

 

Akbaba’da, günümüzün mizah dergilerindeki çok kareli, bant karikatürlerden çok, bir veya iki kareden oluşan ve tam sayfa yayınlanan karikatürlere rastlanıyordu. Ayrıca karikatürlerde konuşma balonunun yerine genellikle altyazı kullanılıyordu. Günümüz karikatüristlerinin ustalarının ustalarını yetiştiren Akbaba, yayın hayatı boyunca genç yazar ve çizerlere okul vazifesi gördü.

 

 

http://img221.imageshack.us/img221/4060/1938h.jpg

 

Akbaba Dergisinde 26 Şubat 1969 tarihli sayısında Yedi Gün köşesinde yayımlanan yazı:

 

Yedi Gün Köşesi

 

Üzüm üzüme baka baka

 

Avrupalı sayılmak için can atarken, sporda bazen Avrupalı sayılıyoruz, bazen Asyalı

Ticarette bazen Avrupalı sayılıyoruz, bazen Asyalı… Siyasette bazen Avrupalı sayılıyoruz, bazen Asyalı.. Biz, Avrupalı sayılmak için dayandıkça, bütün dünya direniyor! Neyse, ara sıra Avrupa’dan umutlandırıcı haberler geliyor da, biraz olsun yüzümüz gülüyor. İşte sonuncusu, “Birbirlerine alçak, yalancı, korkak diye bağıran İngiliz milletvekilleri, Avam kamarasının altını üstüne getirdi”

 

Eh, benzeyiş bu kadar olur doğrusu.. Onların birbirlerine hitap şekli “alçak, yalancı, korkak” bizimki ise “satılmış, sahtekâr, ahmak” Biz mi Avrupalı oluyoruz, İngilizler mi Asyalı oluyor, şimdi bütün mesele onu anlamak.

Dergiden bazı karikatür ve dergi kapakları

 

http://img192.imageshack.us/img192/4931/image006k.png

 

http://img860.imageshack.us/img860/5469/image010i.png

 

http://img94.imageshack.us/img94/4655/image004c.png

Hareketinin gecikmesinden dolayı eleştirilere maruz kalan Karadeniz, Akbaba Dergisi'ndeki karikatüre de konu oluyor.

 

 

http://img96.imageshack.us/img96/5195/87458138.jpg

 

http://img197.imageshack.us/img197/8769/1936y.jpg

(1936)

 

http://img26.imageshack.us/img26/26/1937ispanyaisava.jpg

(1937 / İspanya iç savaşından esinlenilmiştir)

 

http://img109.imageshack.us/img109/5347/1937p.jpg

(1937)

 

http://img580.imageshack.us/img580/6520/1939w.jpg

(1939)

 

http://img189.imageshack.us/img189/7417/1940x.jpg

(1940)

 

http://img829.imageshack.us/img829/2787/1958j.jpg

(1958)

 

http://img89.imageshack.us/img89/9104/1960.jpg

(1960)

 

http://img42.imageshack.us/img42/2672/image009gcl.jpg

 

http://img850.imageshack.us/img850/2440/image021m.jpg

 

http://img692.imageshack.us/img692/2756/image025d.jpg

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

http://img824.imageshack.us/img824/8366/image010lz.jpg

Akbaba’nın 3 ayrı dönemde çıkan sayılarından örnekler;

8 Ocak 1924 tarihli 10. sayı (solda)

12 Eylül 1936’daki 140. sayı (ortada)

28 Mayıs 1953’teki 63. sayı (sağda)

 

**

 

http://img96.imageshack.us/img96/6808/image011wm.jpg

----- Ülen Memet, gel şuradan birer çift nalın alak

Akbaba

Cilt: 3, Yıl: 41, Sayı: 73

20 Aralık 1962

 

**

 

 

http://img135.imageshack.us/img135/7743/image012xp.jpg

İki milyarlık vergi daha konuyor

Akbaba

Cilt: 3, Yıl: 41, Sayı: 71

5 Aralık 1962

 

**

 

 

Yeni otomobil plakaları harfli olacak. (Gazeteler)

http://img695.imageshack.us/img695/1667/image013cw.jpg

------Siz büyük kimyagersiniz... Bir analiz yapın da üstad, arabamızı bulalım

Akbaba

Cilt: 3, Yıl: 41, Sayı: 71

5 Aralık 1962

 

**

 

Darülacezede gazeteciler için de yer ayrıldı. (Gazeteler)

http://img689.imageshack.us/img689/5635/image014pz.jpg

Bir ömür böyle geçti

Akbaba

Cilt: 3, Yıl: 41, Sayı: 71

5 Aralık 1962

 

 

 

**

 

Dalkavuk adlı çizgiroman karakterihttp://www.forumuz.net/images/digersmileyler/virgul.gif Cemal Nadir Güler tarafından ilk kez 1938 yılında Akkaba mizah dergisi sayfalarında çizilmiştir.

http://img193.imageshack.us/img193/8202/akbaba.jpg

 

 

Akbaba'da çıkan reklamlar

 

 

http://img716.imageshack.us/img716/8774/image015rj.jpg

 

http://img695.imageshack.us/img695/6620/image016hm.jpg

Akbaba

Cilt: 3, Yıl: 41, Sayı: 78

24 O cak 1963

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Çıngıraklı Tatar Güldürü Dergisi

http://img263.imageshack.us/img263/9798/image001riu.jpg

Çıngıraklı tatar, 1870 yılında çıkmaya başlayan Diyojen dergisinin 183. sayıda bitmesine müteakip, 1873 yılında çıkmaya başlayan yayındır (29 sayı). Cumartesi ve perşembeleri olmak üzere haftada iki gün çıktı. Yazılan imzasız olan derginin karikatürlerini Opçanadassis çizgi. Diyojen, Âli Bey, Recaizade Ekrem ve Namık kemal’in yazılarıyla dönemin ilgiyle izlenen muhalefet organlarından biri oldu. Diyojen kapatılınca Teodor Kasap Namık Kemal'le birlikte Çıngıraklı tatar'ı çıkardı. Tatar o dönem postacılara verilen isimdir. Teodor Kasap takip ve tacize dayanamadığı noktada onu kapatıp Hayal'i ardından Karagöz'ü ve Kahkaha'yı çıkardı. Yazılarından ötürü hapse mahkûm edildi (1877), Avrupa’ya kaçtı. Birkaç yıl sonra bağışlandı, ölümüne değin mabeyn kütüphanecisi olarak sarayda görevlendirildi. Tanzimat dönemindeki tiyatro çalışmalarını destekledi

 

Dergide yayımlanmış bazı karikatürler

 

http://img202.imageshack.us/img202/3734/image002n.png

Biraz yeşillik görmek için yazın köye göç etmek adetten imiş( Çıngıraklı Tatar, sayı 1, 1873)

**

http://img821.imageshack.us/img821/2066/image004lhe.jpg

Alt yazısı:

-Olmaz binmeli.

-Hayır inmeli. Anlamıyor musunuz?

-Canım anladım hem ineceğim, hem bineceğim hani ileri gitmeyecek miyiz ya!

-Avrupa Kıskacında Osmanlı İmparatorluğu,

Çıngıraklı Tatar, 1873, K. Opçanadassis.

*Çeviker bu karikatürü “ilerleme, özgürlük, eşitlik, adalet” temalarını işleyen Osmanlı toplumunun terakkisi (ilerlemesi, gelişmesi) kapsamı içinde yorumluyor. Çeviker karikatürün yayınlandığı dönemin özelliğini “…Toplumun yenileşmesi, gelişmesi ve ilerlemesi için köklü çabaların verildiği yıllardır” tümcesi ile özetliyor. Koloğlu ise bu karikatürü “…Avrupa devletlerinin Osmanlı çağdaşlaşma girişimlerini frenleme gayretleri” tümcesi ile yorumluyor.

 

**

 

Çımacı ve Kayıkçı

http://img101.imageshack.us/img101/4685/image005hi.jpg

 

Çımacı:

-Baba yorulma al ipi bağla.

Kayıkçı:

-Eyvallah evlâdım başka vakit, bugün işim aceledir.

Teodor Kasap’ın çıkardığı “Çıngıraklı Tatar” adlı derginin 26. sayısından bir karikatür…

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Yurt dışında basılıp yurda kaçak sokulan mizah dergileri dönemi

 

Kaçak sokulan uyuşturucu, sigara, mülteci, kaçak mallar bugün alıştığımız kaçakçılık ürünleri. Oysa bu ülkeye bir dönem yurt dışında basılarak kaçak mizah dergileri girdiğini biliyor muydunuz?

 

2. Abdülhamit'in Meclis-i Mebusan'ı kapatıp tek adam yönetimini başlatması. (Basın, özellikle de gülmece dergileri açısından otuz yıl sürecek bir yasaklar döneminin başlamasıdır.

Sultan Abdülhamit'in Meşrutiyet Meclisi ile aynı anda mizah yayınlarını da durdurması ile birlikte bu yayınlar dışarıya çıktı. Avrupa ve Kuzey Afrika'da yayınlanan mizah dergileri el altından ülkeye sokulmaya başladı.

 

Yurtdışında bastırılıp yurda kaçak sokulan dergiler:

 

Lak Lak (Kahire-1907) ; Mehmed Fazlı’nın önce Kahire’de 5 sayı, sonra İstanbul’da 17 sayı yayınlanmış, el yazısı şapograf dergisidir. Dergi ayda iki defa neşr olunurdu

http://img687.imageshack.us/img687/3600/image001etz.jpg

 

**

Curcuna (Kahire-1906), Mısır'da yayımlanan mizah gazetesi. Jön Türk yayını. "Hafiyeliklere ve gerçek olaylara her zaman parlak bir ayna" olacağı savıyla, düzensiz aralıklarla çıktı. Şair Eşref bu dergide yazılar yazmıştır.

 

**

Tokmak (Cenevre–1901), Jön Türkler tarafından Abdülhamid’e muhalif olarak İsviçre’de çıkarılan mizah dergisidir. Tokmak dergisinin çıkış yazısında şöyledir: “Tokmak'tan bir alay dili, bir mizah dili beklemek boş bir bekleyiştir. Onun dilini saygıdeğer bir edebiyatçının 'hüngür hüngür gülmek' deyimi pek açık bir biçimde açıklar.”

 

**

Bunun yanında;

 

Hayal (Paris-1878, Londra-1895),

 

Hamidiye (Londra-1898),

 

Bebe Ruhi (londra-1898),

 

Pinti (Kahire-1898),

 

Davul (Paris-1900),

 

Dolap (Folkestone-1900),

 

dergileri çıkmıştır.

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Coşkun Kalender Mizah Dergisi

 

http://img11.imageshack.us/img11/8167/osmabasin1.jpg

Coşkun Kalender, Şehbenderzade Filipeli Ahmed Hilmi tarafından ikinci meşrutiyet sonrası kısa süreli yayınlanmış mizah dergisidir. Haftada iki defa yayımlanan, hakikate hizmetkâr, tenkidi resimli mizah gazetesi “Coşkun Kalender” den iktibaslar.

Çoşkun Kalender 15 Nisan 1909

 

http://img59.imageshack.us/img59/9225/image001ft.jpg

 

Osmanlı Arslanı-Artık yetişir, çok oldunuz! ! ! (Arslanın boynundaki levhada “Osmanlı Milleti” yazısı görülüyor.

Meclis-i Kalenderan

 

http://img708.imageshack.us/img708/8731/image002ye.jpg

 

Havanın küşayişinden istifade ile Kalenderler bu hafta Edirnekapısı Mezarlığı’nda içtima etmişler ve hüsn-i tesadüf olarak o gün vefiyat olmadığından yapayalnız mezarlığa sahip olmuşlardır. Esnay-ı müzakerede hatib-i şehir Ballı Baba gelmiş ve kürsi-i hitabet vazifesini yapan At Kestanesi ağacına çıkarak şu nutku okumuştur. “Ey Kalenderan! İstikbalimiz tehlikededir. Artık bu diyardan göçelim. Eyvah! Heyhat! Mahv olduk, bittik, başka yere gidelim. Bu memleketten kaçalım(heyecanından ağlayarak) icab ederse ukbaya göçelim. (Bütün Kalenderler de heyecan, enfiyeyi fırt-ı istimalinden burnu ve ağzı, gözü çağlayan gibi akan sırnaşık Kalender heyecanından öksürmeye, aksırmaya başladı.)

Evet, kardeşler, biz bu âlemin pek çok alâyişinden, namanından el çekmişizdir. Yalnız insanların mürüvvetinden ne koparsa onunla geçiniyorduk. Eyvah! Dilencilikte alafrangalaştı. Meğer reklam adı verilen şey bazı hususatta “Sual” manasını ifade ediyormuş. Bazı büyük adamlar toptancı dilenciliğe başlamışlar. Artık bizim gibi perakende dilencilere iş kalmadı. Bu ahir zaman dilencilerini protesto etmeliyiz. Hukukumuza tecavüz ediliyor.”

Müzakerat-ı medideden sonra ber-vech-i ati arzuhalin Mebusan ve Ayan riyasetleriyle Sadarete takdimine karar verildi:

Kalenderane hiçbir intisabı olmadığı cemiyetimizden tezkire almadığı halde bazı zevat-ı kiramın milletinden para dilendiği istihbar kılındı. Bu tabakat-ı bala dilencilerine kaçakçı nazarıyla bakılarak efkâr-ı umumiye muhakemesine tevdileriyle hukuk-u kalenderanın muhafazasını istida eyleriz. Ol babda ve beriki kapıda… İla ahire…

Kalenderan namına Ballı Baba

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Eşşek Mizah Dergisi

 

 

http://img843.imageshack.us/img843/7796/eekc.jpg

Vaktiyle “Eşek” isimli bir mizah dergisi çıkarılıyor ve bundan zamanın yöneticileri çok rahatsız oluyor. “Eşek”i kapatıyorlar adı “Malum” oluyor. O da kapatılınca “Hımar” çıkıyor. Onu kapatıyorlar “Merkep” çıkıyor. Onu kapatıyorlar “Har” çıkıyor. Onu da kapatıyorlar. En sonunda dergi yöneticileri başlık yerine “iki kulak” resmi koyup, “O’dur O” yazıyorlar.

“Eşek”, baskılara mizahla direnmenin en çarpıcı örneği olarak karşımızda duruyor. Yani insanların inançları ve kimlikleri kolay kolay yok edilemiyor. Baskı yaptıkça gülünçleşen ve çirkinleşen zalimler, zorbalar oluyor ve tarih bunları hiçbir zaman affetmiyor.

Meşrutiyetin ilanından sonra, oluşan hürriyet ortamı içinde Osmanlı toplumunda peş peşe gazete ve dergiler yayınlanmaya başlar. Meşrutiyetten sonra Baha Tevfik (1881–1916) tarafından yayınlanan mizah dergilerinden en ilginci de, 1910 yılında yayınlanmaya başlayan “Eş şek” ismindeki haftalık mizah dergisidir. Eşek ve eşeklik konusu mizah edebiyatımızın ana maddelerinden biridir.

“Eşek” dergisinin ilk sayısı, 16 Teşrinisani (Kasım) 1326 (1910) da çıkmıştır. Başında imtiyaz sahibi, yani şimdiki “sorumlu yazı işleri müdürü dediğimiz kişiler şöyle belirtilmişti:

“Sahibi imtiyaz: Merzifonî

Müdiri mesul: Halil”

Merzifoni, bilindiği gibi, Merzifonlu demektir. Merzifon da cins eşekleriyle tanınmış bir yerdir.

Derginin idarehane adresi olarak da şu beyit yazılmıştır:

“Babıali Caddesindedir ahır,

Numro dörttür, iş düşerse gel anır”.

Notaya muafık her türlü anırtı kabul edilir.

İnsanlara ders-i edep verir. Sahiplerinin eşekliği tutunca neşrolunur, muti, mütehammil ve beynelmilel hayvan gazetesidir.”

Sermuharriri (başyazarı) Kıbrısî Don Kişot.

Müdir-i edebî: Çimenderzade Faik.

Heyet-i tahririye (yazı kadrosu): Topal eşek, tırnağı karıncalı eşek, kaba kulak.

“Eşek” ismiyle bir dergi imtiyazı almak o zaman kolay olmamıştır. Sahipleri de sansür heyetinin bu isimde bir yayına müsaade etmeyeceklerini bildiklerinden bir hileye başvurmuşlardır.

Eski yazıda, eşek ile gözyaşı anlamına gelen “Eşk” diye imtiyaz vermiş, sonra kelimenin üzerine bir şedde koyarak dergi, “Eşşek” adı ile çıkarılmıştır.

Eşek kapış kapış satılır. İlk baskı 10.000 adettir ve hiç kalmaz. Yeniden basılır bu baskı 42.000 adete kadar çıkar. Fakat Eşek’in ömrü uzun olmaz. 16 sayı sonra kapatılınca, sahibi bu sefer (Malûm) adı ile yeni bir imtiyaz alıp “Eşek”i bir süre böyle devam ettirir.

“Malûm” un başlığında şöyle bir resim vardı: Bir masa, arkasında bir eşek… Masanın üstünden, eşeğin yalnız iki uzun kulağı görünüyor.

 

 

http://img545.imageshack.us/img545/9585/odur.jpg

 

 

Şüphesiz, eşeği ne kadar gizlerse gizlesinler, “Malûm” da “Eşek”in akıbetine uğramış, birkaç sayı sonra kapatılmıştır.

“Eşek” in ilk sayısında, başyazı yerine çıkan şu fıkra da ilginçtir:

“İLK ANIRTI: Gayet açık fikirli bir zat, bir gün bir arkadaşına demiş ki:

—Yahu, bir oğlum doğarsa, ismini eşek koyacağım.

Arkadaşı cevap olarak:

-Tuhhaf!.. Dünyada bu kadar isim varken, eşek ismine ne lüzum var?

O zat da cevap vermiş:

-Evet lüzum var. Çünkü bu memlekette büyük adam olmak için eşek olmaktan başka çare yok.

“Eşek” dergisinde çıkan bir manzume aynen şöyle:

“Vay mübarek yine dörtnala şitadan geldi,

Gemi ağzında, param parça küheylan geldi,

Yık, dağıt, her ne dilersen onu yap hiç korkma,

Artık alemde uğursuzlara meydan geldi!

Üç buçuk yılda dokuz ay seni ancak gördük.

Üst yanı eski devirden bile zindan geldi.

 

http://img848.imageshack.us/img848/4550/88430952.jpg

 

 

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Âyine Mizah Dergisi

 

1920'li yıllar İstanbul'un ve Osmanlı devletinin en sıkıntılı devreleridir. Bu devrelerde halkın yüzünü az biraz da olsa güldürebilmek için mizah dergileri de çıkmaktadır. Bunlardan biri de işgal altındaki İstanbul'da çıkan, yayın hayatına 1921 ağustosunda başlayıp, haftalık olarak neşredilen Ayine dergisidir. Derginin sahibi ve müdürü Eşref Nesib'dir. Kadrosunda Faruk Nafiz, Yusuf Ziya, Neyzen Tevfik, Osman Cemal, Rıza Tevfik, Ahmet Rasim gibi önemli isimleri ve ateşböceği, civciv, Çapkın, fiske, zakkum, mülakatçı gibi müstearları barındıran edebî ve mizahî bir dergidir. Karikatüristlerine baktığımızda ise Haydar Şevket, Ahmet Rıfkı, Münif Fehim, Cevat Şakir gibi isimlerle karşılaşırız. Yayın hayatını 4 ocak 1923 tarihli 72. sayısıyla noktalamıştır.

 

Ayine, yazı ve karikatürlerinde milli mücadeleyi destekleyerek halka umut ışığı verir. Milli mücadelenin kazandığı zaferleri sevinçle karşılayan dergi yunanların yenilgilerini ve kaçışlarını alaya alır. Bir yandan da dönemin edebî çehresini hicviyelerle ve edebiyatçıların karikatürleriyle ortaya koyar.

 

http://g1207.hizliresim.com/z/d/9nxsk.gif

 

Düşman, hilâl-i râyet-i İslam’a hürmet et

Toplar boðar hitabını daðlarda akibet!…

(Çizen: Zeki Cemal)

Âyine, N: 56, 13 Eylül 1338 / 1922, s. 1

 

.....

 

 

http://g1207.hizliresim.com/z/d/9nxu8.gif

 

Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir

Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.

(Çizen: Mazhar Nazım)

Âyine, N: 49, 26 Temmuz 1338 / 1922, s. 4

 

........

 

 

http://g1207.hizliresim.com/z/d/9nxvr.gif

 

Bir sıçrarsın, iki sıçrarsın, üçüncüde ele geçersin.

(Çizen: Mazhar Nazım)

Âyine, N: 43, 14 Haziran 1338 / 1922, s. 4

 

........

 

 

http://g1207.hizliresim.com/z/d/9nxww.gif

 

Merak etme Yorgo, ben senin arkandayım.

(Çizen: Mehmed Sa’di)

Âyine, N: 7, 29 Eylül 1337 / 1921, s. 1

 

.......

 

 

http://g1207.hizliresim.com/z/d/9nxy9.jpg

 

Âyine, 26.1.1922, sayı:23 sayfa:1 / Çeşitli dergilerde Mustafa Kemal’in portre karikatürleri yayınlanmaya başlanmıştır.

 

......

 

 

http://g1207.hizliresim.com/z/d/9nxz3.jpg

Ramiz Gökçe

 

Çark-ı felek:

İstanbul şehrinin çeşitli numuneleri.

 

Âyine, 20 Haziran 1922, S. 44

........

 

http://g1207.hizliresim.com/z/d/9nxzl.jpg

Ramiz Gökçe

 

Kuraklık münasebetiyle:

Bu gidişle yağmur duasına çıkacağız!

 

Âyine, 5 Temmuz 1922, No. 41

.......

 

http://g1207.hizliresim.com/z/d/9ny06.jpg

Ramiz Gökçe

 

Tarih-i Osmani– Gir kapanıyorum

(Son Osmanlı Padişahı VI. Mehmet Vahidettin)

 

Âyine, 8 Kasım 1922, S. 64

Yorum bağlantısı
Diğer sitelerde paylaş

Sohbete katıl

Şimdi mesaj yollayabilir ve daha sonra kayıt olabilirsiniz. Hesabınız varsa, şimdi giriş yaparak hesabınızla gönderebilirsiniz.

Misafir
Bu konuyu yanıtla...

×   Farklı formatta bir yazı yapıştırdınız.   Lütfen formatı silmek için buraya tıklayınız

  Only 75 emoji are allowed.

×   Bağlantınız otomatik olarak gömülü hale getirilmiştir..   Bunun yerine bağlantı şeklinde gösterilsin mi?

×   Önceki içeriğiniz geri yüklendi.   Düzenleyiciyi temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...