Sonradan eklenmiş bir başlık.
Bir yazıya nasıl başlanır ki? Bir başlasam sonu gelmez oysaki. Hatırladım! Kısa bir ifade bırakırım ben çoğu zaman yazdıklarımın başına. Bir kıvılcım gibi...
Bir şey yazdığımı fark etmemek de çok önemli aslında. Konuşup insanlara anlatmaktan farkı kalmıyor akışına bırakamadığımda. İşte hep bu yüzden bastım ben şu kedinin kuyruğuna.
Bazı laflar var. Ne güzel anlatıyor bazı şeyleri. Ama hepsi talan edilmiş kütüphaneler sanki. Annenin oynasın diye misafir çocuğunun eline verdiği, o en sevdiğin, pek sanatsal bulduğun biblo gibi. Demek istediğini diğerleri gibi anlatırsan seni de onlardan sanacakları endişesi. O yüzden başka bir yolunu bulmalıyım değil mi? Gerçeğin üstüne bir çarşaf örtüp şehir meydanına yerleştirsem biri silüetinden tanır belki! Çarşafı kaldırsam ve gerçeği hepten çırılçıplak bıraksam güçsüzlüğünü kat kat giyinerek örtmeyi normalleştirmiş birileri onu taciz eder, bu besbelli. Ben bu gerçeği ne yapayım şimdi? Ben bu gerçeği nasıl göstereyim, nasıl koruyayım ki?
Ölümüne yalnız hissediyorum fakat bayılıncaya kadar koşup kaçmak istiyorum şu sıralar herkesten. İnsanları sevmediğimden değil bu istek. Hiç kimse memnun değil sahiden ve benim tüm bunları anlamak veya anlamlandırmak için vakte ihtiyacım var. Bilmeye ihtiyacım var. Bilmeye veya inanmaya. Birbirine karıştırmazsam ne âlâ! Bir damla daha yaş düştü, pıt! Demek çok sağlam bir tespit yaptım.
Tutuldum. Kekeme oldum. Dilim dönmüyor. Hiç bir şeye elim gitmiyor. Bir an geliyor, aniden yutma kabiliyetimi yitiriyorum. Sarhoş gibi adımlıyorum. Ulan bu yol öyle düz ki aklımı allak bullak ediyor, dediğim bile oluyor. Yani sosyal hayat bir çember, hem de ateşten. Çemberin sınırlarını yargılar oluşturuyor. Alıştım. Alıştım ama yediremiyorum hala...
Yine de kaçmıyorum. Belki kaçamıyorum. Bir yerden sonra kaçamayacağımı bildiğimden belki. Boynumdaki zincirden mi yoksa? Ne zincirmiş be! Ben vurmadım bunu boynuma. Kıramıyorsam o benim kabahatimdir belki ama bile isteye girmezdim bu koğuşa. İçeride herkes açlıktan birbirini kemiriyorken, ben gerginlikten dişlerimi gıcırdatıyorum. Ranzanın ikinci katından atlasam ölür müyüm acaba, diye düşünüyorum. Kıysam canıma, ruhum duvardan geçebilir mi? Dilim dilim doğrasam kendimi, tekrar toplayabilir miyim parmaklığın ardında? Buz gibi koridorlarda bir ses yankılanıp duruyor: "...her şey mübah, her şey mübah..." Bu metafor burada bitsin. Bu kadarını düşünmek bile yeterince darladı beni. Süsünden püsünden ayırırsak çingeneyi, bu şu demek aslında: Gerçekten de elimden gelenin en iyisini yapmış olduğumu bilinceye kadar kalmakta direneceğim bu dünyada. Tamamdır çingene, verdim mesajı. Giy renkli eteğini, doldur kadehi! Çal müzik. Dans et gölge! Sen de kendi eğlencene bak 'kendi', yeter artık sürekli beni izleme! Sabaha karşı yatar uyuruz. Belki rüyada 'bir' oluruz. Bulur muyuz bir yolunu? Girdiğimiz madenler bize mezar olmazsa iyi! "Dikkat! Çalışma bölgesine girmek tehlikeli ve yasaktır." Ne lanet ibare. Böylece kimseler gerçekten tanımayacak bizi.
Biraz gerçekliğe dönmeli artık. Daha salyangozlar yürütecektim oysaki, spirallerde dönecektim ama gözümdeki yaş bu gecelik bitti. Hem kalbim yüz onla giderken sürünmenin bahsi edilir mi ki?
Bütünde şaşıp detayda kaybolalım. Kafamı yastığa koyacağım. İşte bugünün gürültüsü. Bugünün görüntüsü. Göğün kızılı ne güzel. Buradan nereye hangi vapur gider? Tek bir keyif kaldı ama başka kentler vardır elbet bundan beter. Yarısında söndürdün sigaranı. Yine birden bire hiç de canın istemedi. Yahu tamam hoş da buna nasıl bağımlı olunur ki? Dile getirme aman bu düşünceyi. Ah öyle bir kukla eder ki insanı, küçümseme dopamini! Göğe bakıp içine seslendin. Canım prefrontal cortex, niçin yaşın beş? Bütün dünya içip gezse keşke de seninle ben de biraz eğlensek.
Bu ilaç seni masada oturtacak; önünde biri yavaş yavaş yürürken ağlamayacak, etrafta koşturmayacak, karşındakini daha uzun dinleyecek ve tabutuna çok daha kolay sığacaksın. Öteki seni üç vakte kalmadan derin bir uykunun içine düşürecek. Pembe olanlar kalbini şakaklarından ve avuç içlerinden alıp tekrar göğüs kafesinin içine taşıyacak... Bir şeyler içime sinmiyor. Ben zaten sevgilisinin koynunda bile uyuyamamış insanım. Pamuklarda yatırsanız kendi kemiklerim batar. Beni yine biri sevse kalbim endişeden kanat yapıp uçmaya kalkar...
Ya susacak bu zihin,
belki orada hakikati bile bulacak
ya inanmayı seçecek
ya da bir bok bilmediği için
korkudan titreyecek hep.
Burada bitsin artık bu metin.