Yazı: Lauren Slater Fotoğraflar: Jodi Cobb
Uzmanlar, çılgınca aşk yaşayan insanların beyninde meydana gelen kimyasal hareketliliğin, obsesif kompülsif bozukluk ile benzerlikler gösterdiğini ortaya çıkardı. Ve artık, " deliler gibi sevme" kavramı yepyeni bir anlam kazandı.
Aşkın karmaşıklığını anlatmak için öykülerden, kıskanç tanrılara ve aşk oklarına dair masallardan yararlandık. Oysa artık bilim işin içine girerek, bizim oldum olası bir efsane, bir sihir olduğunu düşündüğümüz şeyi açıkladıkça, tüm uygarlıkların öylesine ayrılmaz bir parçası olan bu öyküler değişmeye başlayabilir. Tarihte ilk kez olarak, aşkın beynin neresinde bulunduğunu, kimyasal bileşenlerinin özelliklerini aydınlatacak yeni araştırmalar yapılmaya başlandı.
Antropolog Helen Fisher, bugüne dek "arzunun duayeni" tanımına en uygun gibi duran kişi. 60 yaşındaki bu kadın, ipek yumuşaklığında saçları ve söğüt gibi ince bedeniyle cinsellikli bir özgüven yayıyor çevresine. Rutgers Üniversitesi'nde profesör olan Fisher, New York'ta (ABD), yazın ağaçların yemyeşil yapraklarla donandığı, patikalarında el ele tutuşmuş çiftlerin gezindiği Central Park yakınlarında, duvarları kitaplarla dolu bir apartman dairesinde yaşıyor.
Fisher, kariyerinin büyük bölümünü aşkın şehvet, tutku, bağlılık gibi tüm görünümleri ve bunların nasıl artıp azaldığına ilişkin tüm biyokimyasal patikaları incelemeye adamış. Rahatça bacak bacak üzerine atmış, bardağındaki buzları şıngırdatarak, sevimli açık sözlülüğü ve başkalarının emlak fiyatlarından bahsettiğindeki serinkanlılığıyla, aşkın iniş çıkışlarını tartışıyor. "Kadın, bilinçdışı olarak, orgazmı bir erkeğin kendisine uygun olup olmadığına karar vermekte kullanır. Eğer erkek aceleci ve kaba ise ve kadın orgazm olmazsa, içgüdüsel olarak o erkeğin iyi bir eş ve baba olamayacağını hisseder. Bilim insanları, o hercai kadın orgazmının, kadının Bay Doğru'yu Bay Yanlış'tan ayırmasına yardım etmek için gelişmiş olabileceğini düşünüyorlar."
Son on yıldır Fisher'in üzerinde çalıştığı başlıca konulardan biri, aşkı sözcüğün gerçek anlamıyla MR (manyetik rezonans) aracılığıyla incelemekti. Fisher, meslektaşları Arthur Aron ve Lucy Brown’la birlikte, ortalama yedi aydır "çılgınca aşık" olan denekler topladılar. MR makinesine giren deneklere, biri tanımadıkları, diğeri sevgililerine ait iki fotoğraf gösterildi.
Fisher gördükleri karşısında adeta büyülendi. Her denek sevgilisine baktığında, MR'da beynindeki ödül ve haz ile bağlantılı bölümler –ventral tegmental ve nucleus caudatus– aydınlanmıştı. Fisher'i en çok heyecanlandıransa, aşkın yerini, adresini bulmaktan da öte, onun özgül kimyasal yollarını keşfetmekti. Aşk, nucleus caudatus'u uyarır, çünkü burası dopamin adı verilen nörotransmitter reseptörlerinin yoğun biçimde yayılma yeridir; dolayısıyla Fisher dopaminin beynimizin ürettiği aşk iksirinin bir parçası olduğunu düşündü. Doğru oranlarda dopamin, büyük bir enerji, neşe, dikkat yoğunlaşması ve ödül kazanma motivasyonu yaratır. İşte bu nedenle yeni bir aşk yaşarken bütün gece uyanık kalabilirsiniz, güneşin doğuşunu seyredebilirsiniz, koşarak yarışabilirsiniz, aslında kayak becerinizi aşan bir yokuştan aşağıya hızla kayabilirsiniz.
Aşk
Fotoğraf : Jodi Cobb
Miami'de (ABD) yaşayan Joaldo Sauza yeni yaptırdığı dövmesiyle, insanların onsuz yapamadığı, insan aklı ve bedeninin bir çeşit varolma biçimi olarak nitelendirilen "aşk"ı bedenine işlemiş.
Bana Kendini Anlat
Fotoğraf : Jodi Cobb
Çin'de birbirlerini daha önce tanımayan iki kişi evlenip yuva kurmaya karar vermek üzere bir otel odasında buluşmuş... Damat adayı çöpçatanlık firmasının seçtiği kadınlarla görüşmek üzere, Tayvan'dan uçakla Çin'in güney kesimindeki Guilin'e gelmiş. Niyeti açık: Eş olarak geleneklere bağlı ve uysal bir ev kadınıyla evlenmek; çünkü artık kadınların kariyere öncelik vermesiyle Tayvan'da bu tür ev kadınlarının soyu neredeyse tükenmek üzere. Buluşmak için gelen kadınların da bir amacı var: Çoğu ekonomik durumunu düzeltmeye, küçük kasaba yaşamından kurtulmaya can atıyor. 1997-2004 yılları arasında bu yolla Tayvan'a giren yabancı gelinlerin sayısı 300.000'i aşıyor.
Ne Çıkarsa Bahtına
Fotoğraf : Jodi Cobb
Hindistan'ın Racastan eyaletinde, süslü giysiler içindeki bu gelinin annesine vedasında görüldüğü gibi, düğün törenlerinde sevinç ve üzüntü birarada yaşanır. Hindu geleneği uyarınca, nikâhın ertesi günü gelin, yeni eşi ve onun ailesiyle birlikte yaşamak üzere anne babasından ayrılır. Bu gelin eşini önceden tanıyor ve seviyor. Ama Hindistan'da evliliklerin çoğu hâlâ görücü usulü yapılıyor. Yeni evliler şanslıysa, eski bir Hint atasözü olan "Evlilik önce gelir, aşk sonra" deyişi gerçekleşiyor.
Kimlik Bunalımı
Fotoğraf : Jodi Cobb
Tokyo'da bir metro istasyonundaki kalabalık arasında Victoria dönemine ait bebek giysileri içinde bir kadın dikkat çekiyor. Bu tarz, yetişkinlikle birlikte aşkın ve mutluluğun sona ermesinden kaygı duyan gençler arasında popüler. Hafta sonu benzer giysiler içindeki onlarca kadın Tokyo'nun Harajuku mahallesinde toplanıyor. Bu mahalleye Vladimir Nabokov'un 1955'te yayımlanan romanının kahramanından esinlenerek Lolita fenomeninin merkezi deniliyor. Lolita'lar çoğunlukla sadece eğlenmek için bu tarzda giyindiklerini belirtiyor; ama bazı araştırmacılar bunun altında daha derin, daha karanlık bir güdü olduğunu savunuyor: Birçok Japon kadınının yazgısı -evlendikten sonra eve kapanma- bazı kadınların çocukluğa sıkı sıkıya sarılmalarına ve büyümeyi reddetmelerine yol açacak kadar ürkütücü.
Dünya Umurunda Değil
Fotoğraf : Jodi Cobb
Roma'da Via del Corso'ya bakan bir kilisenin hemen dışında birbirine sarılmış çift için bu, bir amore belirtisi. "İtalyanlar sevgilerini göstermede çok pervasız, çok açık davranır," diyor fotoğrafçı Jodi Cobb. "Her yaşta ve her yerde kol kola girer, birbirlerine dokunur, öpüşürler."
Zıt Kutuplar Çeker
Vücut kokusunun insanlardaki çekicilikle ve aşkla ne ilgisi var? Belki de çok. Bilimsel bir çalışma sonunda araştırmacılar Manfred Milinski ve Claus Wedekind, bağışıklık sistemindeki bir genin, kadınları erkek vücudu kokularına çekmede etkili olduğunu saptadı. Yazar Lauren Slater'ın makalesinde açıkladığı gibi, çalışma kapsamındaki kadınların, genleri kendilerininkinden çok farklı erkeklere karşı çekim duyduğu gözlendi.
Milinski ve Wedekind, deneyin kapsamını genişletti ve aynı genotipi paylaşan insanların benzer parfüm tercihleri olduğunu gördü. Ayrıca, bu tercihlerin, eşlerinde bulunmasını istedikleri kokularla değil, aslında kendileri için seçtikleri kokularla ilgili olduğu saptandı. Milinski ve Wedekind insanın kendi kusursuz kokusunu, yani romantik bakımdan dayanılmaz hale gelmesini sağlayabilecek kokuyu bir büyük mağaza tezgâhında veya bir derginin reklam ekinde bulma çabasının büyük olasılıkla yararsız olacağını belirtiyor. Onlara göre, çözüm bir uzman parfümcünün "ideal parfümü kişiye göre hazırlaması"nda yatıyor.
Parfümler her ne kadar insanları biraraya getiremezse de, bu uzmanların "insan uygarlığının pis kokulu şamatası" dediği şeyle başa çıkmak için doğal vücut kokularını güçlendirmede kullanılabilir.
Gizli Aşk Mektupları
"Âşık olmanın bazı fizyolojik yönleri gerçekten evrensel," diyor Rutgers Üniversitesi antropologlarından Laura Ahearn. "Ama benim açımdan, asıl ilginç soru şu: Ayrı zaman ve mekânda yaşanılan her aşkın anlamını benzersiz kılan şey ne?"
Sevdanın anlamını çözmeye çalışmak için sıcak aşk mektuplarından daha iyi başlangıç noktası ne olabilir ki? Ahearn, Invitations to Love ("Aşka Davet") adlı kitabında, aşk mektuplarının küçük bir Nepal köyünde flört ve evlilik açısından son 20 yıl içinde yaşanan çarpıcı dönüşümlere ışık tuttuğunu saptıyor. Köyün 350 sakininin özel yaşamını korumak amacıyla, burayı "Junigau" gibi bir takma adla anıyor.
Junigau'da 20 yıl önce evliliklerin yüzde 90'ından fazlası aileler tarafından ayarlanıyordu; gelin ve damat düğünden önce ancak birkaç kelime konuşma olanağı buluyordu. Bugün ise evliliklerin yüzde 10'undan azı görücü usulüyle belirleniyor; geçerli kural artık anne baba onayını almadan evlenmeye karar vermek. Ahearn, ekonomik kalkınma programlarından Hint aşk filmlerine kadar uzanan her türden yeni etkinin geç insanları evlenmeden önce çılgınca âşık olmaya nasıl yönelttiğini gösteriyor. Ama flört sırasında karşı cinsle tek başına kalmak hâlâ yasak. Çözüm: Gizli aşk mektupları. Çiftler bu tutkulu ve incelikli mektupları yazmakla, görücü usulüyle evliliğe karşı çıktıkları gibi, bu yoldan kendilerini modern ve becerikli olarak sunmaya da çalışıyorlar. Genç bir adam düşlerinin kadınına şunu söylüyor:
Evet, Sarita, dünyanın aydınlık görünmesi aşktandır. Bizim aşkımız bana göre gerçek aşk. Bunu tarif etmek olanaksız. …Bu birliktelik asla bozulamaz. Onun için, öğrenim yönünde daha fazla çaba gösterelim. İlerlemeye giden yol budur.
Farklı aşk mektuplarını okumak için Dr. Ahearn'in ana sayfasına bakabilirsiniz:
http://anthro.rutgers.edu/faculty/ahearn.shtml
-Shelley Sperry