Kadına aile içinde uygulanan şiddetten en çok çocukların etkilendiği bilinen bir gerçektir. Annesinin ya da kızkardeşlerinin evin erkekleri tarafından şiddete maruz kaldığını gören çocuklar hem psikolojik hem de fiziksel olarak ileride onarılması güç yaralar almaktadırlar.
Çocuklar toplumun temelidir. Bu nedenle çok iyi bakılıp özenle yetiştirilmelidirler. Çocukların bedensel ve duygusal gelişimlerini etkileyen faktörlerin başında şiddet gelmektedir. Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı'nın yaptığı bir çalışmaya göre ailelerin üçte birinde aile içinde fiziksel şiddet vardır. Şiddet uygulanan hanelerin dörtte üçünde çocukların şiddete tanık oldukları saptanmıştır. Bu çocukların şiddet sonrası korkma, babayı sevmeme, içine kapanma, saldırganlık şeklinde tepki verdikleri gözlenmiştir. Sonuç olarak şiddet küçük yaşta aile içinde öğrenilmekte; şiddet şiddeti doğurmaktadır. Kocasından dayak yiyen kadınlar çocuklarını (özellikle erkek çocuklarını) daha çok dövmektedir. Çocukluğunda şiddetle karşılaşanlar, büyüdüklerinde şiddet uygulamaktadırlar. Bu nedenle bu sorun bireysel değil aynı zamanda toplumsal bir sorundur.
Çocıığun evde anneye uygulanan şiddetten hangi boyutlar da etkilendiğini Psikolog ve İletişim Uzmanı Prof. Dr. Sezen Ünlü şöyle açıklıyor: "Aile içi şiddetin çocuklar üzerinde pek çok etkisi olur. Şiddet yaşanan bir ortamda çocukların gelişimsel ve duygusal ihtiyaçları yeterince karşılanamaz. Çünkü şiddet gören kişi çocuklarına uygun bakımı veremeyecek durumda olur. Şiddetle iç içe yaşayan aileler çocuklarına kendi çaresizlik ve umutsuzluk duygularını geçirirler. Çocuklarına güven duygusunu sağlayamazlar. Çocuklar evde yaşanan olaylara anlam veremez. Hele çocuk küçük ise."
Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi ve Türkiye Yardım Sevenler Derneği Eskişehir Şubesi ortaklığı ile yapılan Avrupa Birliği destekli "Toplumsal Çalışmalar ile Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Projesi" kapsamında hazırlanmıştır.
Kuşkusuz şiddetin yarattığı psikolojik etkilerin yanısıra fiziksel etkiler de çocuklarda görülmekte. Aile içinde şiddet tanığı olan çocuklar özellikle okul döneminde pek çok sorunla karşılaşıyorlar. Prof. Dr. Sezen Ünlü bu etkileri kısaca şöyle özetliyor. "Çevreye karşı ilgisizlik, yeme bozuklukları, düşünme bozukları, alt ıslatma, aşırı endişe, korku, dil gelişiminde gerileme, karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı gibi psikomatik belirtiler, okulda başarısızlık, güven duygusunun sarsılması, özgüven azalması gibi bu etkiler yaşamı boyunca üzerinde taşıyacağı yüklerdir."
Ünlü'nün de belirttiği gibi çocuk bu yükleri ergenlik dönemine de taşır. Dolayısıyla çocuğun yaşam boyu üzerinden silemeyeceği, ileri yaşlarda toplum içinde sorun yaratabilecek bireyler olarak yer alma olasılıkları oldukça fazla gözüküyor. "Şiddetin ergene yansımasında ise arkadaş ilişkilerinin değiştiği sosyal yaşantıda geri çekilme ve kendini gereksiz ve değersiz görmedir. Bir başka şiddetin yansıma biçimi ise gençlerde sakinleştirici yönü ile uyuşturucuya yönlenmeleridir. Ruhsal etkilerin tedavisi oldukça zordur. Ruhsal (duygusal) etkiler uzun sürelidir. Bazen ömür boyu sürebilir. Çocuklar güven duygularını kaybeder ve sevgisizliği öğrenirler. Dolayısıyla kişilik bozuklukları geliştirebilirler. Bu çocuklar yetişkin olduklarında şiddete eğilimli olurlar." Bu şiddeti önlemek aslında toplumun elinde olan bir şeydir. Bunun için kadın kuruluşlarının, sivil toplum örgütlerinin, baroların, sağlık birimlerinin, yerel yönetimlerin, üniversitelerin el ele vermeleri gerekmektedir.
Prof. Dr. Sezen Ünlü'nün de belirttiği gibi; "Kadına yönelik şiddeti önlemek için, aileleri ve toplumu eğitim yolu ile bilgilendirip bilinçlendirmek gereklidir. Bireyler, aileler, toplum bu gibi olayları sadece aile meselesi ve olağan olarak görmekten vazgeçerse aile içi şiddetin önüne geçilmiş olur. Toplumun eğitim düzeyinin yükseltilmesi de aile içi şiddetin azalmasında etkili olur."
Şiddetin bu denli yaygın olmasının nedenlerinden biri de kitle iletişim araçlarında şiddeti olumlayan ya da haklılaştıran iletilerin yer almasıdır. Prof. Dr. Sezen Ünlü'de şiddetin öğrenilen bir davranış olduğunu belirterek bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirmektedir. "Şiddet öğrenilen bir davranıştır. Kitle iletişim araçlarının özellikle televizyonun şiddeti öğretici yayınlarının mutlaka durdurulması gerekir. Televizyon gibi kitle iletişim araçları aile içi şiddetin ve çocuk istismarının zararlı etkilerini anlatan, gösteren, bu konularda toplumu bilinçlendiren yayınlar ile şiddet önleyici yayınlar yapmalıdırlar."
Bu görüşler doğrultusunda kadına uygulanan şiddetin sınırlarının sadece kadınla kalmadığını çocukları etkileyerek tüm topluma yayıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Şiddetin yer aldığı ailelerde yetişen çocuklar, toplumda şiddeti uygulayan ya da özgüvenden yoksun, kendini ifade edemeyen, uyuşturucu bağımlısı bireyler olarak yer alabilirler. Bu yüzden şiddeti uygulayan saklanabilir ama şiddet saklanamaz.
Alıntı